ALİ EYÜBOĞLU, YOK HÜKMÜNDEKİ BİR MAHKEME KARARINI SAVUNMAK YERİNE, ÜLKEMİZDE YARGI KURUMUNA OLAN GÜVENİN NİÇİN BU DERECE SARSILDIĞINI ARAŞTIRMALIDIR

Gazeteci Sayın Ali Eyüboğlu geçtiğimiz günlerde internet üzerinden yayın yapan bir magazin programına katılmış ve tekrar cezaevinin dehşet dolu koğuşlarına dönmek korkusuyla birtakım iftiraları etkin pişman ifadesi diye anlatmak zorunda kalan Müge Öğütçü ve arkadaş camiamız hakkında bazı yorumlarda bulunmuştur. 

Konuyla ilgili cevaplarımızdan önce şu hususu hatırlatmakta fayda görüyoruz: 

Sayın Eyüpoğlu gibi deneyimli bir gazeteciye

✗ Akıl almaz bir öfke ile bu derece keskin bir üslup kullanmak,

✗ Gençlerin hapiste tutulmasından sevinç duymak,

✗ Masum insanların ilelebet hapiste kalmasını istemek

yakışmıyor. 

İnsanlara zulüm yapılmasını desteklemek, insanların mutsuzluğundan mutlu olmak yerine yaşının getirdiği olgunlukla davranmak kendisine daha çok yakışacaktır. Üstelik bilimsel olarak da ispat edildiği üzere öfke, kin ve nefret sadece sahibine zarar verir. Ali Bey’in en başta kendi sağlığı için bu öfkeli tutum ve üslubuna son vermesi daha doğru olacaktır kanaatindeyiz. 

Sayın Eyüboğlu'nun kamuoyunda olumsuz algı oluşturmak ve devam eden yargılamayı etkilemek amacıyla yapmış olduğunu düşündüğümüz konuşmasındaki gerçek dışı itham ve iddiaları ana başlıklar altında şöyle cevaplayabiliriz:


Birincisi

Hakkımızdaki kumpas davasını planlayıp kurgulayanlar, ana hedefleri olan arkadaş camiamızı parçalayıp dağıtmakta –mahkeme heyeti tarafından verilen 10 binlerce yıllık haksız ve hukuksuz mahkumiyet kararlarına rağmen– bir türlü başarılı olamayınca, adeta kendilerini kaybedip çileden çıkmışlar ve bu kez yeni yeni kumpas arayışlarına girmişlerdir. 

İngiliz derin devletinin kontrolü altındaki kumpas çetesi, bu amaçla şimdilerde

‼️ Gözü dönmüş bir şekilde tutuksuz arkadaşlarımızın üzerine giderek, türlü iftira, yalan ve tehditlerde bulunmakta,

‼️ Güya yargılamayı “SUÇ ÖRGÜTÜNDEN TERÖR ÖRGÜTÜNE ÇEVİRECEKLERİ”, böylelikle ilave 10 yıllık yeni mahkumiyet kararları çıkartıp arkadaşlarımızı tekrardan cezaevlerine geri gönderecekleri yalanıyla korkutup tehdit etmektedir.

Bu korkunç tehditler,

 17 ay boyunca tutulduğu cezaevlerinde türlü türlü zulümlere uğrayan,

✦ Cinayetten, insan ticaretinden, fuhuştan hüküm giymiş, gaspçı, hapçı, psikopat ve hırsız HÜKÜMLÜLER TARAFINDAN SÜREKLİ TEHDİT EDİLEN,

✦ HATTA DARP EDİLEN,

 KÜFLÜ, KİRLİ, BÖCEKLİ KORKUNÇ HAPİSHANE ORTAMINA TEKRAR DÖNECEĞİNİ DÜŞÜNEN

MÜGE ÖĞÜTÇÜ arkadaşımızı maalesef ki dehşete düşürmüştür. 

Üzerine bir de İLERİ YAŞTAKİ ANNESİNİN YOKLUK İÇİNDEKİ EVİNE DÖNMÜŞ OLMASI, ZENGİNLİK VE LÜKS İÇİNDEKİ YAŞAMININ SONA ERMESİ MÜGE ÖĞÜTÇÜ’NÜN BİR ANDA “AYDINLANMASINA (!)” SEBEP OLMUŞ, 33 yıl boyunca canla başla yerli ve milli fikirlerini savunduğu ve sevdiği Sayın Adnan Oktar ve öz kardeşi gibi gördüğünü söylediği arkadaşlarına akıl almaz iftiralar atmıştır. 

YANİ, MÜGE ÖĞÜTÇÜ İÇİN PARA BİTİNCE SEVGİ, VEFA VE DOSTLUK DA BİTMİŞTİR. 

Ana hedefleri arkadaş grubumuzu dağıtmak olan İngiliz derin devletinin emrindeki husumetli kumpas çetesinin elemanları, ahlaksız ve dejenere tipler oldukları için kendi kişiliklerinden yola çıkarak “iftiracı olan bir insanın, aynı zamanda davasını ve inandığı değerleri de satacağını” düşündüklerinden böyle alçakça bir yola tevessül etmiş, korku, tehdit ve şantajla sözde etkin pişman ve (sözde) itirafçılar devşirme çabasına girmişlerdir.


İkincisi

Öncelikle apaçık olan gerçek şudur ki bu dosyada tek bir suç ve aleyhte tek bir delil olmuş olsaydı, kimse etkin pişman devşirmek için bu kadar uğraş vermezdi.

Masum ve suçsuz olduklarını bile bile insanları tekrardan tutuklatıp cezaevine attırmakla korkutmanın amacı; ALEYHİMİZDE TEK BİR SOMUT DELİL OLMAYAN BU DOSYADA YENİ (SÖZDE) İTİRAFÇILAR VE (SÖZDE) ETKİN PİŞMAN SANIKLAR ÇIKARIP BİR YANDAN SANSASYON OLUŞTURMAK bir yandan da birkaç kişiyi bile olsa arkadaş camiamızdan koparabilmektir. 

Yaklaşık 3 yıldır devam eden bir yargılama olmasına ve ilk derece mahkemesi tarafından benzeri tarihte görülmemiş şekilde 10 binlerce yıllık mahkumiyet kararları da verilmiş olmasına rağmen, DAHA HALA YENİ YENİ (SÖZDE) İTİRAFÇILAR, (SÖZDE) ETKİN PİŞMANLAR VE –BİR ÜMİT ACABA ÇIKAR MI DİYE– OLMAYAN SUÇ DELİLLERİ ARANIYORSA; DEMEK Kİ MAHKEMENİN BU KARARINA SİZLER DE DAHİL, KİMSE İNANMIYOR DEMEKTİR. 

Eğer bu dosyada gerçekten tek bir suç olmuş olsaydı iddia edilen o sözde suça yönelik somut deliller ortaya konur, itirafçı etkin pişman adı altında iftiracılar çıkarmak için 3 yıldır akla hayale gelmedik bunca baskı ve tehditler elbette ki yapılmazdı.


Üçüncüsü

Hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği bir diğer gerçek ise, Adalet Bakanı'ndan yüksek yargı organlarının başkanlarına, akademisyenlerden gazetecilere kadar pek çok kişinin sürekli dile getirdiği, "ülkede adaletin kalmadığı", "halk nezdinde yargıya olan güvenin adeta sıfırlandığı" konusudur.

ÜLKEMİZ NE YAZIK Kİ

‼️ Uluslararası organizasyonlar tarafından her yıl düzenli olarak açıklanan Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde, Meksika ve Mali gibi ülkelerin dahi gerisinde kalarak İran, Nijerya ve Angola ile aynı puanı alan ve değerlendirmeye alınan 128 ülke arasında ancak 107. sırada yer alabilen,

‼️ Çeşitli kamuoyu araştırma şirketlerinin yapmış olduğu anket ve araştırmalarda ise, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan HER 100 KİŞİDEN 68’İNİN YARGIYA TÜMÜYLE GÜVENMEDİĞİ, KISMEN ya da TÜMÜYLE YARGIYA GÜVENMEYENLERİN TOPLAMININ İSE HER 100 KİŞİDEN 88’İNİ BULDUĞU,

‼️ HUKUK ve ADALET adına karanlık bir dönemin yaşandığı 

bir ülke konumuna gelmiş bulunmaktadır. 

Bu dönemin mağdur ettiği binlerce vatandaşımız arasında, bizzat gazeteci ve haberci meslektaşlarınızın da bulunduğu, yaşı ileri insanların dahi adliye koridorlarında gözleri yaşlı bir şekilde “ülkede hukuk ve adaletin kalmadığını haykırdıkları” bu dönemde, SİZİN NİÇİN ZULÜMLERİ, HUKUKSUZLUKLARI DESTEKLEYİCİ KONUŞMALAR YAPARAK BU ADALETSİZLİK ÇARKINA SU TAŞIDIĞINIZI AÇIKÇASI ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKMEKTEYİZ. 

Basın ve medya mensuplarımızın olaylara bu şekilde ideolojik yaklaşmalarının ve hemen her konuyu çifte standartla değerlendirmelerinin, yargı kurumuna adeta pençelerini geçirmiş ve neredeyse tüm mahkeme kararlarına müdahale edebilen karanlık yapılanmaya cesaret verdiği de ortadadır. 

Dolayısıyla;

 Yargıdaki haksız ve hukuksuz uygulamalar ile adaletsiz kararlara karşı bir tavır almamanız ya da bunlara alkış tutup takdir etmeniz durumunda, maalesef ki bu kararlara kendi ellerinizle meşruiyet kazandırmış olursunuz.

 Sonrasında ise yarın veya öbür gün ama mutlaka hukuksuzluk, adaletsizlik ve zulüm bütün gücüyle sizin üzerinize de yönelir ve adalet hukuk size de gerekir.

 Yargıdaki adaletsizliklerin asla sonu gelmez.

Bunun neticesinde ise inancı veya ideolojik görüşü ne olursa olsun böyle bir ortamda herkesin aynı oranda etkilenip mağdur olacağı da ortadadır. BU MAĞDURİYETLERE SU TAŞIYANLARIN İSE BİR GÜN KENDİLERİNİN DE BU SUDA BOĞULMA İHTİMALİ OLDUĞUNU ASLA UNUTMAMALARI GEREKİR. 


Dördüncüsü

Sayın Adnan Oktar ve TBAV camiası mensubu arkadaşlarımızın yargılanmalarının da HUKUK ve ADALET adına karanlık bir dönem olarak tanımlanan bu dönemde gerçekleşmiş olduğu tüm Türkiye'nin malumudur. 

11 Temmuz 2018 tarihinde gerçekleştirilen polis operasyonunun hemen ardından, henüz Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılanmaları bile başlamadan önce hem bizlere söylenilen hem de bazı medya ve basın kuruluşlarındaki çeşitli haber ve yazılarda açık açık dile getirilen,

 Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları için “TCK’NIN İŞLEMEYECEĞİ ÖZEL BİR YARGILAMANIN YAPILACAĞI” ve arkadaş grubumuzun parçalanarak darmadağın edilmeye çalışılacağı,

 HEM DAVA SAVCISININ HEM DE MAHKEME HEYETİ ve BAŞKANININ BU AMAÇLA ÖZEL OLARAK SEÇİLİP TEMBİHLENDİKLERİ,

 KARARIN DAHA EN BAŞTAN BELLİ OLUP, DAVANIN MUTLAK SURETTE ÇOK AĞIR CEZALAR VERİLEREK SONUÇLANDIRLACAĞI,

şeklindeki hukuka ve yasalara alenen aykırı bu söylemlerin tamamı, DEVAM EDEN YARGILAMA SÜRECİNDE TEK TEK VE İSTİSNASIZ ŞEKİLDE GERÇEKLEŞMİŞ VE MAALESEF Kİ YAŞANARAK DOĞRULANMIŞTIR. 

Dolayısıyla, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının henüz yargılamaları bile başlamadan önce belirlenmiş olan 10 bin yıllık mahkumiyet kararları ASLEN, HUKUKEN YOK HÜKMÜNDEDİR. Bu karar, asıl amacı

 En başta arkadaş grubumuzu dağıtmak,

 Ardından ülkedeki tüm Müslüman grupları dağıtmak,

 Devamında ise Türkiye ile İslam alemi arasındaki tüm bağlantıları kopararak Müslümanları tümden dağıtıp parçalamak

olan İngiliz derin devletinin “BÖL, PARÇALA, YOK ET” projesinin en önemli aşamasıdır!

Yargı kurumu içerisine çöküp çöreklenmeye çalışan İngiliz derin devletine bağlı karanlık bir yapılanma bulunmakta olup, bir şekilde İSTEDİKLERİ DOSYAYA İSTEDİKLERİ SAVCILARI VE İSTEDİKLERİ HAKİMLERİ ATAYABİLMEKTE, MAHKEMELERDEN İSTEDİKLERİ KARARLARI ÇIKARTABİLMEKTEDİRLER.” 

Tüm dürüst ve Devletine sadık savcılarımızı ve hakimlerimizi tenzih ederiz, ancak bu sistem hem hukuk ve adalet hem de eşitlik ve insan hakları açısından ülkemiz adına büyük bir utanç sebebi haline gelmiştir. Ancak bu karanlık yapılanma, açıkça deşifre edilip eleştirilemediğinden son derece rahat ve pervasız bir şekilde işlemeye devam etmektedir.

Nitekim, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılandıkları davanın savcısı Serdar Akan ile Mahkeme Başkanı Galip Mehmet Perk'in daha en baştan bu dosyayı almak istemedikleri, ancak dosyayı almaya mecbur bırakıldıkları, “Dosya kucağıma bırakıldı.” dedikleri adliye çevrelerinde dile getirilen, artık tüm Türkiye tarafından da bilinen bir konudur. 

Zaten yargılama süresince davanın savcısı Serdar Akan ile Mahkeme Heyeti Başkanı Sayın Galip Mehmet Perk'in yargılamanın başından sonuna kadar arkadaşlarımıza yönelik takınmış oldukları hal, tavır ve tutumlarından, vermiş oldukları gayr-ı hukuki ve gayr-ı kanuni sayısız karar ve uygulamalardan bu kişilerin;

✔︎ Yargıyı adeta ele geçirmiş olan dehşetli bir sistemin uygulaması ve çalışması sonucunda özel olarak bu dosyaya seçildiklerine,

✔︎ Usul ve yasalara aykırı -hukuk camiasının dahi hayretle karşıladığı- yüzlerce karar ve uygulamaya imza atacak kadar hukuktan uzak olduklarına,

✔︎ Yargılama öncesinde söylendiği ve yazıldığı gibi arkadaş grubumuzu parçalamak ve ayırıp dağıtmak amacına hizmet etmek için bu göreve getirildiklerine

dair son derece haklı ve güçlü şüphelerimiz oluşmuştur. 

Ancak, bu durumun kamuoyu tarafından da açıkça görülüp anlaşılabilmesi amacıyla Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, Savcı Serdar Akan ile Mahkeme Heyeti Başkanı Galip Mehmet Perk tarafından maruz bırakıldıkları sayısız haksız ve hukuksuz uygulamaya karşın seslerini çıkartmamış, kendilerini reddetmemiş veya herhangi bir girişimde bulunmamışlar, yapabilecekleri ne varsa yapmalarını yani halk tabiriyle “eteklerindeki tüm taşları dökmelerini” beklemişlerdir.

Netice itibariyle, dava savcısı ile mahkeme heyeti imza atmış oldukları yüzlerce haksız ve hukuksuz uygulamanın yanı sıra, benzeri görülmemiş 10 binlerce yıllık anormal mahkumiyet kararlarıyla da tarihe bir ibret vesikası olarak geçmişlerdir. 

Sayın Mahkemenin kararına elbette saygılıyız. 

Ancak;

‼️ Dava dosyasının hukuken bomboş olması,

‼️ Aleyhe tek bir delil olmamasına rağmen, aleyhteki beyanları (iftiraları) “delil”miş gibi kabul ederek, lehe olan yüzlerce somut delilin yok hükmünde kabul edilmesi,

‼️ Yürütülen yargılama esnasında usul ve esasa ilişkin yüzlerce hatalı karar ve uygulamaya imza atılmış olması

sebebiyle, verilen bu haksız ve hukuksuz mahkumiyet kararlarının temyiz aşamalarından bozularak döneceğine olan inancımız da tamdır. 

Kamuoyunun bilgilerine sunarız...

ADNAN OKTAR DAVASI VE DAVA SÜRECİNDEKİ HUKUKSUZLUKLAR HAKKINDA DETAYLI BİLGİ EDİNMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKLERİ ZİYARET EDEBİLİRSİNİZ

https://adnanoktardavasindakihukuksuzluklar.blogspot.com
https://www.net-cevap.com