İddianamede Sn. Adnan Oktar hakkında öne sürülen, güya kendisinin "Mehdi Resul" olduğunu iddia ettiğine dair akıl, mantık ve sağduyuya tümüyle aykırı olan gerçek dışı asılsız ithamlar, somut deliller bakımından geçersiz ve her türlü dayanaktan yoksundur.
Şöyle ki:
İddianamede, Sn. Adnan Oktar hakkında yer alan gerçek dışı isnadlardan birisi de güya, "kendisini Mehdi Resul olarak gördüğü ve bu nedenle kendisine mutlak itaat edilmesi gerektiğini çevresindekilere empoze ettiği" şeklindeki asılsız ve mesnetsiz ithamdır.
Konuyla ilgili olarak iddianamede, Sn. Adnan Oktar'a yöneltilen dayanaksız iddia şu şekildedir:
"... BAZI KAYNAKLARDA geçen 'Mehdi Resul' ifadesinden hareketle, kendisinin 'hem Mehdi hem de Resul' olduğunu iddia etmiştir."
Görüldüğü üzere iddianamede, söz konusu iddia ile ilgili olarak sözde "BAZI KAYNAKLAR"a gönderme yapılmakta, ancak –İDDİANAMENİN, SOMUT DELİL VE MESNET GÖZETİLMEKSİZİN YALNIZCA ZAN OLUŞTURMAYA YÖNELİK GENEL MUĞLAK ÜSLUBUYLA ÖRTÜŞÜR BİÇİMDE– bu kaynakların neler olduğu belirtilmemektedir. Belirtilmesi mümkün de değildir, zira böyle bir kaynak yoktur.
Her şeyden önce şunu vurgulamak gerekir ki, "Mehdi Resul" diye UYDURMA BİR TABİR İslam tarihinde ilk olarak huzurdaki davanın iddianamesinde yer almaktadır. Ne yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’de ne Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde ne sahabe-i kiramın sözlerinde ne de gelmiş geçmiş muteber İslam alimlerinin eserlerinde "Mehdi Resul" şeklinde bir kavram bulunmamaktadır.
Ayrıca, böyle uydurma bir kavram, Sn. Adnan Oktar Adnan Oktar'ın 40 yıldan bu yana kaleme aldığı eserlerin, makalelerin, yerli-yabancı medyaya verdiği röportajların, televizyon programlarındaki, canlı yayınlarındaki konuşmalarının hiçbir yerinde ve hiçbir tarihte yer almamaktadır.
Diğer yandan, "Mehdi Resul" şeklinde bir ifade ne emniyet tarafından TBAV camiasına yönelik 2 yıl boyunca yürütülen teknik takip dökümlerinin ne Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının günlük konuşmalarının ne de emniyet ve mahkeme ifadelerinin tek bir yerinde dahi geçmemektedir.
Kısaca "Mehdi Resul" diye bir kavram, 1400 yıllık İslam tarihinde ilk kez Sayın Savcı'nın iddianamesinde karşımıza çıkan bir kavramdır.
Bilgi eksikliğinden kaynaklanabileceğini düşündüğümüz söz konusu tutarsızlık, muhtemelen Sayın Savcının, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin eserlerinde yer alan ve Hz. Mehdi’nin Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelecek bir şahıs olacağını belirtmek için kullandığı "MEHDİ-İ AL-İ RESUL" tabirini yanlış anlaması sonucunda ortaya çıkmıştır.
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin eserlerinde Hz. Mehdi'nin, Resulullah (sav)'in ehl-i beytinden olacağını vurgulamak için kullandığı "MEHDİ-İ AL-İ RESUL" ifadesi şöyle geçmektedir:
… Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi MEHDİ-İ ÂL-İ RESUL'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. (Emirdağ Lâhikası – I s.251-270)
Said Nursi hazretlerinin Hz. Mehdi'nin Peygamber Efendimiz (sav)'in neslinden olacağına dair Risale-i Nur'larda yer alan ifadelerinden diğer bazı örnekler de şöyledir:
Rivayetlerde, âhir zamanın alâmetlerinden olan ve ÂL-İ BEYT-İ NEBEVÎ’DEN HAZRET-İ MEHDİ, radıyallahu anh hakkında ayrı ayrı haberler var.
… rahmet-i İlahiye ile her devirde belki her asırda bir nevi MEHDİ, ÂL-İ BEYT'ten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş. (Beşinci Şua, Ondokuzuncu Mesele)
Görüldüğü gibi Risale-i Nur'daki anlatımlarda, Hz. Mehdi'nin –haşa– Resul olma gibi bir vasfından kesinlikle söz edilmemekte, yalnızca Resul (sav)'ün neslinden mübarek bir şahıs olacağına muhtelif vesilelerle dikkat çekilmektedir.
Hal böyleyken görünen odur ki iddianamede, Risale-i Nur'larda geçen "Mehdi-i Al-i Resul" (yani, Resulullah (sav)'ın soyundan gelen Mehdi) ifadesi, "Mehdi Resul" (yani haşa, "Resul olan Mehdi") şeklinde ÇARPITILARAK, Sn. Adnan Oktar'ın de güya bu kavramı, "Mehdi'nin Resul olacağı, dolayısıyla kendisine de –haşa– bir Resul olarak itaat edilmesi gerektiği yönünde kullandığı" şeklinde gerçek dışı, asılsız ve mesnetsiz bir kurgulama oluşturulmak istenmiştir.
GERÇEĞİ TÜMÜYLE ÇARPITMAYA VE İNSANLARI YANILTMAYA YÖNELİK BÖYLE SAHTE BİR KURGUYLA İSE, GÜYA SN. ADNAN OKTAR'IN ÖRGÜT LİDERİ OLDUĞUNA VE BUNA BAĞLI SÖZDE BİR EMİR-KOMUTA SİSTEMİ BULUNDUĞUNA DAİR ASILSIZ VE UYDURMA İDDİAYA DÜZMECE BİR DAYANAK OLUŞTURMA GAYRETİNE GİRİLMİŞTİR.
Ne var ki bu gayretin ne derece zorlama, anlamsız ve mantık dışı olduğu çok açıktır. Çünkü "Mehdi Resul" uydurması, HİÇBİR MUTEBER, GEÇERLİ, SAĞLAM BİR İSLAMİ TEMELİ, KAYNAĞI VE DAYANAĞI OLAN BİR KAVRAM DEĞİLDİR Kİ İNSANLARI SÖZDE BİR DİNİ İTAAT SİSTEMİNE TABİ OLMAYA ZORLAMADA KULLANILABİLSİN. Aklı ve şuuru yerinde, ortalama bir zekaya ve dini bilgiye sahip olan herhangi bir insanın böyle bir iddiaya hiçbir şekilde itibar etmeyeceği son derece açıktır.
Resul olduğunu, diğer bir deyimle "Risalet" iddia etmenin KÜFÜR anlamına geldiğini her Müslüman gayet iyi bilir. Böyle bir iddiayı öne süren bir kişinin de sapkın bir inanca sahip olduğunu anlar ve kesinlikle kendisine itibar ve itimat etmez.
Dolayısıyla, DİNİ HİÇBİR TEMELİ OLMAYAN BÖYLE SAÇMA, TEMELSİZ VE UYDURMA BİR İDDİA İLE, İDDİANAMEDE ÖNE SÜRÜLDÜĞÜ GİBİ, GÜYA İNSANLARIN DİNİ DUYGULARI SÖMÜRÜLEREK KAPSAMLI VE SARSILMAZ BİR İTAAT VE EMİR-KOMUTA ZİNCİRİ KURULABİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Herkesin bildiği gibi, "Resul" kelime anlamı olarak İslami literatürde "kendisine kitap indirilen Peygamber" anlamına gelmektedir. Bu konuyla ilgili İslami kaynaklar şu bilgileri vermektedir:
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Kuran-ı Kerim tefsirinde :
Resul kelimesinin İslâmî terminolojideki anlamlarına gelince, bu husustaki tanımlar, “ALLAH TARAFINDAN KENDİSİNE BİR KİTAP İNDİRİLEN, bu kitabın içerdiği bilgi ve hükümleri insanlara tebliğ etmekle yükümlü kılınan kişi” şeklinde özetlenebilir. (https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/A%27râf-suresi/1111/157-ayet-tefsiri)
Diyanet Vakfı Yayınları'nda da "Resul" kavramı hakkında şu açıklamalara yer verilmektedir:
Resul ise, Resul olması haysiyetile, Nübüvvet Vahy'inin fevkında özel bir Vahy ile üstün kılınmış olan ve kendisine CEBRAİL ALEYHİSSELÂMIN, ALLAH TARAFINDAN ÖZEL OLARAK İNDİRDİĞİ KİTAB İLE VAHY ETMİŞ OLDUĞU (Seyyid-Tarifat s.162), Yüce Allah'ın hükümlerini, halka, tebliğ etmek üzere gönderdiği Kâmil İnsan, demektir. (Seyyid Tarifat s.75) BUNUN İÇİN; "HER RESUL, NEBİ’DİR; FAKAT, HER NEBİ, RESUL DEĞİLDİR." Denilmiştir. (Kadı İyaz-Şifa c.1, s.206, Fahrurrazi-Tefsir c.23, s.49, Kurtubi-Tefsir c.12, s.80, Seyyid-Tarifat s.75.)
(M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları; 1/7)
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Resul olduğunu iddia eden bir kişi gerçekte, NEBİ YANİ PEYGAMBER OLDUĞUNU da açıkça kabul ve iddia ediyor demektir. Dahası, Nebiler arasında da özel bir konuma sahip, KENDİSİNE KİTAP İNDİRİLEN bir Peygamber olduğunu da iddia ediyor demektir.
Ne var ki iddianamede YALNIZCA, Sn. Adnan Oktar'ın güya "Resul olduğunu iddia ettiği" belirtilmiş, ancak Resullük iddiasının aynı zamanda yukarıda bahsi geçen Peygamberlik, vahiy alma, kendisine İlahi Kitap indirilmesi gibi tümüyle küfür ve şirk anlamlarına gelen son derece vahim ve sapkın iddiaları da içerdiğine dair hiçbir ayrıntıya girilmemiştir. Oysa, Resullük iddiası tüm bu sapkın iddiaları da içeren, beraberinde barındıran bir iddiadır. Bu bakımından çok daha ciddi ve kapsamlı ele alınması ve ortaya konması gereken bir konudur.
Ne var ki, iddianamede bu konuya yalnızca, "bunu da BİRKAÇ CÜMLEYLE ARAYA SIKIŞTIRIP GEÇELİM" mantığında yer verilmiştir. Nedeni de, bu hayal ürünü iddianın da tüm diğer mesnetsiz iddialar gibi, yalan beyanlar dışında, altını dolduracak hiçbir somut delil ve belgenin olmamasıdır. ÇÜNKÜ, SN. ADNAN OKTAR'IN HİÇBİR ZAMAN VE ASLA BU TÜR BİR İDDİASI OLMAMIŞTIR.
Gerçekten de ortada böyle bir durum olsa, normalde böylesine vahim ve sapkın bir iddianın çok daha kapsamlı ve somut delileriyle güçlü bir biçimde vurgulanması, incelenmesi ve gözler önüne serilmesi gerekirdi. Ne var ki, bu ithamın son derece yüzeysel bir üslupla geçiştirilmesi, "Resullük iddiası" isnadının ne derece asılsız, gerçeklik ve ciddiyetten uzak, uydurma, düzmece, her türlü şüpheden arındırılmış somut delillerden yoksun bir itham olduğunun açık bir göstergesidir.
Kaldı ki, bugüne kadar Sn. Adnan Oktar'ın –haşa– Peygamber olduğuna, vahiy aldığına, kendisine kitap indirildiğine dair tek bir konuşması, izahı, kelimesi, iması bile olmadığı gibi, böyle bir iddiada bulunduğuna dair ne bugün ne de geçmiş herhangi bir tarihte arkadaş çevresi tarafından veya dışardan, hatta müştekiler tarafından dahi öne sürülmüş tek bir iddia yoktur.
Hepsinden ötesi, tüm benliğiyle Kuran'a ve Resulullah (sav)'ın sünnetine bağlı olan MÜVEKKİL NEZDİNDE böyle sapkın bir iddia ancak çok büyük bir ŞİRK ve KÜFÜRden başka bir şey değildir. Zira, Risalet iddiası kendisine vahiy geldiğini, Hz. Cebrail (as)'le görüştüğünü ve kendisine Kitap indirildiğini iddia etmek anlamına gelir ki bunu iddia eden ve buna inananların da küfre ve delalete düşeceği ortadadır.
Diğer yandan, Sn. Adnan Oktar'ın arkadaşları da, böyle sapkın iddialarda bulunabilecek bir kimsenin yanında bir saniye bile durmayacak şekilde üstün bir imana, ferasete, Kurani bilgi ve olgunluğa sahip hepsi aklı başında, şuurlu insanlardır. Oysa ki, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları arasında 40 yıldan bu yana süregelen ve bugün de katlanarak devam eden büyük ve coşkulu bir sevgi ve sarsılmaz bir bağlılık bulunmaktadır. Dolayısıyla, yalnızca bu apaçık gerçek bile söz konusu iddianın tümüyle uydurma ve hayal mahsulü olduğunun en net delillerinden biridir.
BU İTİBARLA, HAYATININ HER DÖNEMİNDE ALLAH'A, KURAN'A VE RESULULLAH (SAV)'A OLAN SARSILMAZ İMANINI VE BAĞLILIĞINI SAYISIZ KERELER EN GÜÇLÜ BİR BİÇİMDE İFADE ETMİŞ, TÜM HAYATINI KURAN YOLUNA ADAMIŞ VE HER FIRSATTA İNSANLARA DA BU EN DOĞRU YOLU ÖĞÜTLEMİŞ OLAN MÜVEKKİL'E YÖNELİK –HAŞA– "KENDİSİNE RİSALET VERİLDİĞİ, DOLAYISIYLA DA KİTAP İNDİRİLDİĞİ, CEBRAİL (AS) İLE GÖRÜŞTÜĞÜ VE VAHİY ALDIĞI ŞEKLİNDE SAPKIN İDDİALARDA BULUNDUĞU" İTHAMI SON DERECE HUKUK DIŞI, TEMELSİZ, DAYANAKSIZ, YAKIŞIKSIZ, DÜZMECE BİR İTHAMDIR. HER TÜRLÜ SOMUT VE GERÇEKÇİ DELİL VE DAYANAKTAN YOKSUN OLAN BU ÇİRKİN İTHAMIN YALNIZCA, "ÇAMUR AT İZİ KALSIN" ZİHNİYETİYLE TOPLUM KARŞISINDA BİR KARALAMA VE İTİBARSIZLAŞTIRMA, ŞAİBE VE İNFAL MEYDANA GETİRME DIŞINDA HİÇBİR AMACI OLMADIĞI AÇIKTIR.
Daha önceki dilekçelerimizde detaylı olarak açıkladığımız üzere, Sn. Adnan Oktar Adnan Oktar hiçbir zaman kendisinin Mehdi olduğuna veya olacağına dair bir iddia veya açıklamada bulunmamıştır. Tam aksine kendisinin Mehdi olmadığına ve hayatı boyunca da asla Mehdilik iddiasında bulunmayacağına dair defalarca yemin etmiştir. Bu konuyla ilgili TV programlarında, basında ve sosyal medyada da sayısız açıklamaları yer almıştır. Örneğin;
– "BEN MEHDİ DEĞİLİM!" (https://www.haber3.com/magazin/adnan-oktar-ben-mehdi-degilim-haberi-458299)
– "MEHDİLİK İDDİAM YOK" (https://www.dailymotion.com/video/x1y1742)
– "BENİM MEHDİLİK İDDİAM YOK. HİÇBİR ZAMAN DA OLMAZ. DEFALARCA DA YEMİN ETTİM, YAŞAMIM BOYUNCA ASLA BÖYLE BİR İDDİADA BULUNMAYACAĞIM DİYE." (https://www.timeturk.com/tr/2013/03/09/adnan-oktar-dan-mehdilik-aciklamasi-mehdilik-alametleri-bana-uyuyor.html)
Sn. Adnan Oktar kendisini onbinlerce kişinin takip ettiği sosyal medya hesaplarından da aynı hayati açıklamaları defalarca yapmıştır. Sn. Adnan Oktar'ın bu konuda Twitter'dan yaptığı paylaşımlarından bazı örnekler şöyledir:
– 7 Aralık 2017 tarihli A9 TV canlı yayınından bir kesit:
ADNAN OKTAR: “BEN DEFALARCA YEMİN ETTİM, MEHDİLİK İDDİASINDA BULUNMAYACAĞIMI SÖYLEDİM, LANETLEŞTİM DE.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Sn. Adnan Oktar Adnan Oktar’ın, hayatının hiçbir safhasında Mehdilik iddası olmamış ve bu yönde hiçbir söylemde bulunmamıştır. Tam aksine, Mehdilik konusunda araştırma ve kitap çalışmaları yapmaya başladığı yıllardan günümüze kadar sayısız kez “MEHDİ'DE OLMASI GEREKEN BİRÇOK ÖZELLİĞİN KENDİSİNDE BULUNMADIĞINI, MEHDİLİK İDDİA ETMENİN HARAM OLDUĞUNU, DİNDEN ÇIKMAK ANLAMINA GELDİĞİNİ” belirtip “MEHDİLİK GİBİ BİR İDDİASININ HİÇBİR ZAMAN OLMADIĞINA VE ÖLENE KADAR DA OLMAYACAĞINA DAİR DEFALARCA YEMİN EDİP, LANETLEŞMİŞTİR”. Ancak bu apaçık gerçeğe rağmen Savcılık Makamı, hala ısrarla tüm suçlamalarını Sn. Adnan Oktar'ın hiçbir zaman vaki olmamış sözde Mehdilik iddiası üzerine kurmaktadır.
BU KONU GEÇMİŞTEN GELEN BAZI HUSUMETLİ ÇEVRELERİN ORTAYA ATTIĞI GALİZ BİR İFTİRADAN İBARETTİR. Bu iftiraya karşın Sn. Adnan Oktar da kararlı bir şekilde kendisinin asla bir Mehdilik iddiasının olmadığını ve ölene kadar da olmayacağını yıllardır her ortamda sayısız kereler tekrar etmiştir. Sn. Adnan Oktar'ın bu konudaki ifadelerinden birkaç örnek vermek gerekirse:
– "Sen Mehdilik iddia ediyorsun... ETMİYORUM canım kardeşim. MEHDİLİK İDDİA ETMİYORUM VE ETMEYECEĞİM DE. Diyorum bak: “ALLAH’IN, MELEKLERİN, BÜTÜN İNSANLARIN LANETİ ÜZERİME OLSUN. ÖLÜNCEYE KADAR BEN MEHDİLİK İDDİA ETMEYECEĞİM. Ne yapacaksın şimdi?..."
– "Mehdiyet iddia değildir, ispattır. Allah Mehdisini çıkartır, telaş etmeye gerek yok. BEN MEDRESE EĞİTİMİ GÖRMEDİM, HOCALIK EĞİTİMİ ALMADIM. ORDAN BURADAN OKUDUĞUM KİTAPLARDAN SAMİMİ OLARAK NAKLEDİYORUM, HERHANGİ BİR TÜRK VATANDAŞIYIM, HOCALIK, ALİMLİK İDDİAM YOK BENİM. SÖYLÜYORUZ! ADAMLAR BİR TÜRLÜ SAKİNLEŞMİYORLAR YA! NASIL YAPALIM BUNLARA NE DİYELİM BİLMİYORUM Kİ. ŞİMDİ MEHDİ’DEN KİM BAHSEDERSE BUNLAR MEHDİLİK İDDİASI VAR ZANNEDİYOR. Mesela Mehmet Şevki Eygi hocamız hep Mehdi’den bahseder, tamam diyorlar Mehdi iddiası var. Mesela Mehdilik ile ilgili birisi bir kitap yazsın tamam Mehdilik iddiası var. Kardeşim ne alakası var. Resulullah (sav) bildirmiş, Hz Musa (as) bildirmiş. Allah’ın vahyetmesi ile 5000 yıllık geçmişte her yerde bunu görüyoruz bütün dinlerde bütün tahrif olunmuş dinlerde bozulmuş hak dinlerde Mehdi var, İnka yazıtlarında var, en eski efsanelerde var, Ahir zamanda birisinin geleceği bütün dünyanın tek inançta toplanacağı hatta Firavun devrinde Firavun'un kendisi de biliyor söylüyor onların yazıtlarında da var." (https://www.youtube.com/watch?v=k4I31Fd3g1E)
– "Benim hiçbir zaman Mehdilik iddiam olmadı, olmaz. BÖYLE BİR İDDİAM OLSA CÜBBEYLE, SARIKLA YAYINA ÇIKAR, KADINLARLA HİÇ GÖRÜŞMEZ, MASON OLMAZ TÜM DÜNYAYA HAKİM OLAN GELENEKÇİ İSLAM ANLAYIŞINI ELEŞTİRMEZDİM. MEHDİLİK İDDİASINDA OLAN BİR İNSAN OLMADIM, OLMAYACAĞIM. BENZEMEK MEHDİYET İÇİN İSPAT DEĞİLDİR. Mehdi’yi şöyle anlarız: İslam hakim olur, Müslümanların başında bir manevi lider olur, İslam Birliği tam sağlanır, Hz İsa (as) namazda o şahsı öne geçirir, o zaman “Allahualem bu kişi Mehdi” deriz." (Adnan Oktar, A9 TV, 7 Ocak 2018)
– "Yiğit Bulut: Siz Mehdi olduğunuzu mu ima ediyorsunuz?"
Adnan Oktar: "HAYIR ben haddimi bilirim, ben Allah’ın herhangi bir kuluyum, aciz bir kuluyum. ÖYLE BİR İDDİAM YOK, NİÇİN OLSUN, HEM HARAMDIR MÜSLÜMAN BÖYLE BİR İDDİADA BULUNAMAZ, BUNU DERSE DİNDEN ÇIKAR..." (Habertürk, Sansürsüz Programı)
Görüldüğü üzere, Sn. Adnan Oktar Adnan Oktar hayatının hiçbir döneminde Mehdi olduğunu iddia etmemiş, tam aksine, yıllardır kendisinin Mehdi olmadığını, sadece bu konuda çalışmalar yapan bir araştırmacı ve yazar olduğunu, her Müslüman gibi kendisinin de Hz. Mehdi’yi beklediğini ve onun bir talebesi olmak için dua ettiğini, yeryüzünde Hz. Mehdi’nin fiziki özelliklerini taşıyan çok sayıda insan olduğunu, ancak kimin gerçek Mehdi olduğunun yalnızca Yüce Allah'ın bilgisi dahilinde olduğunu defalarca açıklamıştır. Dolayısıyla, Mehdilik ilan etmenin aynı zamanda –haşa– gaybı bildiğini iddia etmekle bir olduğunu, bunun da dinden çıkmak ve küfre düşmek anlamına geldiğini, bu nedenle böyle bir iddiadan her zaman Allah'a sığındığını defaten ifade etmiştir.
Ayrıca, kendisiyle hadislerde tasvir edilmiş olan Hz. Mehdi arasında gözlemlenen bazı fiziki benzerliklerin hiçbir anlam ifade etmediğini, kendisinin Hz Mehdi’yle benzer olmayan da birçok özellik taşıdığını çoğu kereler ifade etmiştir. Tüm bunlara ilaveten, kamuoyu önünde Hz. Mehdi olmadığı ve gelecekte bu şekilde bir iddiasının da asla olmayacağı yönünde birçok kez yemin etmiş ve lanetleşmiştir.
Ancak, tüm bu açık gerçeklere rağmen bazı husumetli çevrelerin, kasıtlı olarak çarpıtarak sık sık gündeme getirdikleri asılsız, delilsiz ve dayanaksız sözde Mehdilik iddiasına, iddianamede adeta somut bir gerçekmiş gibi yer verilmiştir.
Buraya kadar açıkladığımız üzere, iddianamede geçen, Sn. Adnan Oktar'ın güya "Mehdi Resul" olduğunu iddia ettiğine dair ithamın hiçbir somut ve hukuki delili ve dayanağı bulunmamaktadır. İddianamede bahsi geçen "Mehdi Resul" kavramı, ne Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'de ne de hadisi şeriflerde yer almadığı gibi, 1400 seneden bu yana yazılmış hiçbir muteber İslami kaynakta da böyle bir kavrama rastlamak mümkün değildir.
Dahası, bugüne kadar Sn. Adnan Oktar'ın hayatının hiçbir döneminde böyle bir iddiası ya da iması olmadığı gibi, ne kendisinin ne de yakın çevresinin "Mehdi Resul" diye bir kavramdan söz ettikleri duyulmuş değildir. "Mehdi Resul" kavramı ilk defa huzurdaki iddianamede icat edilmiş uydurma, hayali bir kavramdır. İddianamede öne sürülen sözde örgütün sözde liderlik, itaat ve hiyerarşi sistemine dayanak olabilmesi arayışıyla türetilmiş, hiçbir dini temeli olmayan düzmece bir kavramdır.
Ancak, bu tümüyle boş ve beyhude bir arayıştır. Zira, hiçbir İslami temeli ve dayanağı, hiçbir muteber dini kaynağı bulunmayan böyle uydurma, mesnetsiz ve düzmece bir sıfata en basit zeka ve eğitime sahip bir kimsenin bile itibar etmesi mümkün değildir. DOLAYISIYLA, BÖYLE SAÇMA VE UYDURMA BİR KAVRAMLA İNSANLARIN İRADESİNİ FESADA UĞRATMANIN VE BU SURETLE ONLARI SÖZDE DİNİ BİR ÖRGÜTÜN İTAAT SİSTEMİNE TABİ OLMAYA ZORLAMANIN NE DERECE ABES BİR ÇABA OLACAĞI, HİÇBİR ETKİ VE FAYDASININ OLMAYACAĞI ÇOK AÇIKTIR.
Sn. Adnan Oktar'ın, bugüne kadar hayatının hiçbir döneminde Resullük iddiası olmadığı gibi, kesinlikle bir Mehdilik iddiası da olmamıştır.
Kaldı ki, bir an için Sn. Adnan Oktar'ın böyle bir iddiada bulunduğunu varsaysak dahi, İslam itikadına göre Mehdiyet konusuna ve bir kimsenin Mehdi olup olmadığına inanmak kesinlikle farz değildir. Bu nedenle Mehdiyet konusu, tümüyle insanların hüsnü zan ve vicdani kanaatlerine bırakılmış ihtiyari bir konudur. Dolayısıyla, inanması bile farz olmayan bir konunun sözde bir mutlak itaat sisteminin farziyetine gerekçe gösterilmesinin hiçbir mantığı yoktur.
Diğer bir deyişle, itikadi olarak Hz. Mehdi’ye inanmak bile farz değilken, ona mutlak itaat edilmesi gerektiği şeklinde bir konudan bahsedilemeyeceği çok açıktır. Dolayısıyla sırf bu yönüyle bile, Sn. Adnan Oktar hakkında ileri sürülen sözde Mehdiyet iddiası, iddianamede ileri sürülen sözde "mutlak liderlik", "mutlak itaat sistemi" gibi senaryoları açıklamaktan tümüyle yoksundur.
Bu durum Savcılık makamınca da farkedilmiş olsa gerek ki bu açığı kapatmak amacıyla "Mehdi Resul" diye gerçek dışı bir kavram icat edilip iddianameye eklenerek güya bu açık kapatılmaya çalışılmıştır. Ancak, bu uydurma kavramın İslami literatürde hiçbir yerinin olmadığı Savcılık Makamı tarafından fark edilmemiştir.
Şurası bir gerçektir ki, Peygamber Efendimiz (sav)'in ahir zaman ve Mehdiyetle ilgili verdiği haber ve müjdelerin son birkaç on yıldır ardı ardına ve tam tarif edildiği şekilde gerçekleştiğini bizzat müşahade etmenin verdiği heyecan ve coşku ile bu konularda yaptığı araştırmalar ve kaleme aldığı eserler münasebetiyle Sn. Adnan Oktar, her dönem husumetli bir kısım çevreler tarafından güya "Mehdilik iddia ettiği"ne dair kuru iftiralara maruz kalmıştır. Husumetli çevrelerin yaklaşık 40 yıldan bu yana ortaya attıkları bu asılsız iftiralar, Sn. Adnan Oktar hakkında şaibe oluşturarak kamuoyunda ve özellikle de İslami kesimlerde kendisini itibarsızlaştırma amacını taşımaktadır.
Bugün de dosyada müşteki, tanık ya da itirafçı gibi sıfatlarla yer alan husumetli bir grup hem kamuoyunda aleyhinde olumsuz algı oluşması hem de kendisine sözde "örgüt liderliği" şeklinde suçlamalar yüklenebilmesi amacıyla Sn. Adnan Oktar hakkında aynı asılsız iftiraya başvurmuşlardır.
Ne var ki bu sefer Sn. Adnan Oktar'ın, sözde yalnızca Mehdilik değil, Resullük de iddia ettiği gibi çok daha ölçüsüz ve abartılı bir iftiraya başvurarak kendilerince daha güçlü ve kesin bir netice alacakları kanaatine kapılmışlardır. Ancak, iftira atmada bu derece ölçüsüz, pervasız ve abartılı bir yol izlemeleri, dilekçemizde kapsamlı şekilde ele aldığımız gibi, söz konusu iftiraların da ne derece gerçek dışı, tutarsız ve çelişkili olduğunu çok daha bariz bir biçimde gözler önüne sermiştir.
Bu itibarla, Sn. Adnan Oktar'ın ne Resulluk ne de Mehdilik iddia etmekle uzaktan yakından ilgisinin olmadığı akıl, mantık ve delil bakımından her yönden sabittir. Dolayısıyla, hakkında atılı olan suçlamaların temelini teşkil eden bu ithamlardan masum olduğu ortadadır. Bu nedenle, hakkındaki suçlamalara en temel dayanak olarak iddianamede öne sürülen 'Mehdi Resul'lük iddiasının çökmesi, buna dayalı suçlamaların da geçersiz olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.