Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamızın “sözde FETÖ ile iltisak ve irtibat halinde olduğu ve FETÖ’ye yardım sağladığı” iddiası, baştan sona mesnetsiz, somut gerçeklerle taban tabana zıt, karalama ve infial oluşturma amaçlı bir iftiradan ibarettir. Şöyle ki:
Sayın Adnan Oktar, FETÖ’ye hiçbir şartta ve hiçbir zaman asla yardım etmemiş, tam aksine FETÖ’nün Devletimize karşı organize ettiği tüm hain kalkışma, darbe ve fitnelere karşı en mükemmel ve net cevapları veren kişi olmuştur.
Diğer yandan da Sayın Adnan Oktar, FETÖ’cülerin çıkarttığı tüm fitnelerde, onların karşısında dururken, aynı zamanda da en güçlü şekilde Devletin ve hükümetin yanında yer almıştır.
Sayın Adnan Oktar gibi, on yıllardır her fitne ve kargaşada tarafını, kesintisiz olarak Devletten ve milli liderden yana kesin bir şekilde belli eden ve ilk andan son ana kadar bu duruşunda kararlı bir tavır ortaya koyan ikinci bir kişi daha yoktur.
Buna rağmen FETÖ karşıtı en güçlü, en etkili tavrı gösteren kişiyi, sözde FETÖ’ye yardım etme iddiasıyla suçlamak, camiamıza atılan iftiraların gerçek dışılığını ve vahametini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Nitekim, Adalet Bakanımız Sayın Abdulhamit Gül de 4 Ocak 2020 tarihinde, CNN Türk'te yayınlanan Hafta Sonu programında, "BİRİLERİNİ FETÖ'CÜ DİYE MAHKUM EDERSENİZ, FETÖ İLE MÜCADELEYİ SULANDIRMIŞ OLURSUNUZ” diyerek bu önemli hataya dikkat çekmiştir.
Sn. Adnan Oktar 2000’li yıllardan bu yana FETÖ’yü en sert dille eleştiren kişilerden biridir. Ve bu nedenle deemniyet ve yargı teşkilatlarımıza sızmış FETÖ’cüler tarafından kendisine ve camiamıza yönelik pek çok kez kumpas kurulmuştur.
Sn. Adnan Oktar, FETÖ’ye karşı olduğunu TV’deki canlı yayınlarında, köşe yazılarında ve sosyal medya platformlarında uzun yıllardır çok açık bir dille ifade etmektedir. Ayrıca Sn. Adnan Oktar’ın bu fikirleri, sadece Türkiye genelinde değil, aynı zamanda da dünya çapında en önde gelen gazete, dergi ve internet sitelerinde de çok çeşitli dillerde yayınlanmıştır.
FETÖ’cülerin, kendileri hakkında bir kere bile ters konuşanı, aleyhlerinde tek bir fikir beyan edeni dahi düşman olarak ilan ettikleri herkesin malumudur. Dolayısıyla yıllarca geceli gündüzlü en ses getiren mecralarda kendilerini eleştiren ve hain darbe girişimine karşı da sabaha kadar aleyhlerine konuşan bir kişiye nasıl düşmanca bir tavır alacakları da tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır.
Nitekim, bugüne kadar kripto FETÖ’cüler her fırsatta Sn. Adnan Oktar ve arkadaş camiamıza yönelik kumpas faaliyetlerini en etkin şekilde sürdürmüşler, sık sık asılsız şikayetlerle, haksız göz altılarla, açtıkları kumpas davalarıyla, TV ve basın yoluyla yaptıkları haberlerle bu husumetlerini ortaya koymuşlardır.
Tüm bu gerçeklere rağmen, halihazırda süregelen davamızda, camiamız yine yalan ve iftira içerikli beyanlarla, ‘sözde FETÖ ile ilişkili gibi’ tanıtılmaya çalışılmaktadır.
Cumhurbaşkanımız’ın, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ’cülerin yeni bir hain kumpas ve katliam girişiminde bulunması ihtimaline karşı halkımızı silahlanmaya çağırması üzerine, herkes gibi camiamızdan bazı kimseler de Cumhurbaşkanımızın çağrısına uyarak, ruhsatlı silah almışlardır. Ancak bu sefer de akıl ve mantık dışı bir yaklaşımla, bundan dolayı camiamıza, “Neden silah aldınız? Silah aldığınıza göre silahlı suç örgütüsünüz” denilerek çok mesnetsiz, baştan sona haksız, hukuksuz bir iftira kampanyası ve aleyhte bir algı operasyonu yapılmıştır.
Cumhurbaşkanımızın çağrısına uyarak ‘FETÖ’cülerin hain girişimlerine karşı silah almamızdan dolayı, camiamıza ‘FETÖ’ye yardım ve destek’ suçlaması yapılması ise, elbette ki çok büyük bir çelişkidir ve akıl dışı bir iddiadır.
Ayrıca yine bu amaçla, 11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan operasyonda, camiamızdaki bazı kişilerin usulüne uygun olarak alınmış ruhsatlı silahları, sanki ruhsatsız ve vukuatlıymış gibi kamuoyunda sergilenerek, bu yolla toplumda aleyhte olumsuz bir algı ve infial oluşturulmaya çalışılmıştır. Gerçekte birbirinden çok farklı yerlerde bulunan, 116 ayrı adresten alınan az sayıdaki silah sanki tek bir yerden çıkmış gibi gösterilmiş ve bir algı oluşturulmuştur. TBAV Camiası bu süreçte, sözde “silahlı bir suç örgütü olma” iftirasıyla karşı karşıya kalmıştır.
Oysa ki soruşturma sürecinde bu ruhsatlı silahların kriminal ve balistik incelemeleri de yapılmış ve bunların tek bir vukuatları dahi olmadığı açıkça ispatlanmıştır.
Yıllardır FETÖ’yü Devletimizin, milletimizin başına bela olarak saran, tanklarla, tüfeklerle halkımızın kapısına dayandıran, camiamız aleyhinde de kumpaslar kurduran zihniyet, bugün de bu mesnetsiz iftira ile FETÖ’yü, Sn. Adnan Oktar’ın ve TBAV camiasının başına bela etmek istemektedir. Geçmişte yaşananlara bakıldığında da bu durum çok net olarak görülecektir.
FETÖ’nün, 1971 Muhtırası sonrasında yıl yıl bütün devlet birimlerine sızarak güçlendiği ve o tarihten itibaren geniş çaplı desteklendiği çok net anlaşılmıştır. 70’li, 80’li, 90’lı yıllarda iyice gücünü arttıran FETÖ yapılanması, 2000’lerin başından itibaren de, Sayın Adnan Oktar’a yönelik çok sayıda soruşturma ve dava açmıştır.
TBAV Camiası aleyhinde, özellikle de ‘sahte delil üreterek’ davalar açılması için çalışan çok sayıda FETÖ’cü bulunmaktadır.
Nitekim, FETÖ yapılanması bugüne kadar sinsi kumpas yöntemlerini kullanarak en çok Sn. Adnan Oktar’a ve camiamıza komplo kurmuştur.
Halihazırda yürütülen soruşturmada da yine kripto FETÖ’cülerin çok aktif olduğu aşikardır.
İşkence suçundan dolayı polislikten atılan Adil Serdar Saçan tarafından yapılan 1999 Operasyonu’nun da FETÖ tarafından organize edildiği herkesçe dile getirilmektedir.
İstanbul Mali Şube eski Müdürü FETÖ’cü Yakup Saygılı, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube eski Müdürü FETÖ’cü Mutlu Ekizoğlu, eski savcı FETÖ’cü Fikret Seçen, İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şubesi eski Müdürü FETÖ’cü Nazmi Ardıç, Organize Şube eski Müdür Yardımcısı FETÖ’cü Ahmet Davulcu, Organize Suçlar Şubesi eski amirlerinden Mustafa Kılıçaslan gibi onlarca FETÖ’cü, Sn. Adnan Oktar ve TBAV camiası aleyhinde komplolar hazırlamışlardır. Dahası, sahte suç ihbarları yaptırarak, hukuk dışı soruşturmalara imza atmışlar ve hatta camiamız hakkındaki lehte olan delilleri de imha etmişlerdir.
Bu konudaki önemli bir husus ise, Adnan Oktar ve arkadaşlarına zaman içerisinde takipsizlik ve beraat veren hakimlerin de, tek bir FETÖ soruşturmasına dahi girmemiş, ülkemizin şerefli hakimlerinden olmalarıdır.
Diğer yandan da, şu ana kadar Devletimiz tarafından tespit edilmiş en az 3 milyon FETÖ’cü olduğu herkesçe bilinmektedir. Sadece 1-2 tane FETÖ’cünün camiamızla çok az görüşmüş olması, aleyhimizde bir algı oluşturmak için çarpıtılarak kullanılmaya çalışılmaktadır. Oysa ki öncelikle bu görüşmeler -17/25 Aralık dönemi öncesinde- gerçekleşmiştir. Dahası bu kişilerle sadece uyarı amaçlı olarak ve -yalnızca 1-2 dakika- görüşülmüştür.
Ve bu da hukuken hiçbir açıdan bir suç değildir. Buna rağmen bunun sanki suçmuş gibi konuşulması ve camiamızın sözde FETÖ ile ilişkiliymiş gibi yansıtılmaya çalışılması ise, tamamen beyhude bir çabadır. Zira milletimiz, somut delilleriyle gözler önünde olan apaçık gerçeklerin çok iyi farkındadır.
Ayrıca o dönemlerde FETÖ’cülerin karanlık, kriminal ve tehlikeli yönleri Devletimizce ve milletimizce de bilinmiyordu. Bu nedenle de herkes FETÖ'cülerle görüşüyordu. Tüm devlet yetkilileri, hükümetler, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, milletvekilleri zaten bu kişilere en güçlü şekilde destek veriyorlardı.
Ve FETÖ’cülerin hain ve karanlık yönlerinin henüz bilinmediği bu dönemlerde de FETÖ’cüler hükümetle dosttular. Ama bizim camiamıza yine düşmandılar. Her devirde bizlere karşı cephe almış durumdaydılar.Çünkü o zamanlarda da onları Sn Adnan Oktar’dan başka eleştiren, FETÖ aleyhinde bu kadar çok konuşan başka kişi yoktu.
Sn. Adnan Oktar o dönemlerde de FETÖ’cülerin anormal yönlerine karşı en etkili fikri mücadeleyi vermiş kişidir. Camiamız hiçbir dönemde FETÖ’ye asla yardım etmemiş, her zaman karşılarında durmuştur.
Devletin ve hükümetin en üstten en alta tüm birimlerinin övgülerle bahsettikleri, teşvik edip destek verdikleri ve açıkça yardım ettikleri Türkçe Olimpiyatları Organizasyonu, Abant Toplantısı ve Dinler Arası Diyalog Etkinliği gibi toplantıların hiçbirine Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarından hiç kimse katılmamıştır. Ve asla FETÖ’cülerin yanında yer almamışlardır.
Ayrıca 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi Cumhurbaşkanımıza sözde çok yakın olduğunu iddia eden birçok kişi, bilindiği gibi hiç ortada yoktu. Bu kimseler önce duruma bakmışlar, neler olup bittiğini sessizce değerlendirip beklemişler ve hain darbe girişiminden günler sonra ortaya çıkmışlardır.
Sn. Adnan Oktar ise, 15 Temmuz’da FETÖ’nün hain darbe kalkışmasında tankların köprüyü kapadığı haberi televizyonlarda yayınlanır yayınlanmaz A9 TV stüdyosuna giderek hemen televizyondan canlı yayın yapmaya başlamıştır.
Ve 15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi, saat tam 23:51’de Sn. Adnan Oktar “Meşru hükümet demokratik hükümettir” diyerek, darbeye ilk karşı çıkışını yaparak hükümete desteğini ortaya koymuştur. Ve 23:51’den itibaren darbeye karşı durmuş ve müdahale etmeye başlamıştır.
Sn. Adnan Oktar, darbe girişimi gecesi, internetten açıklanan ve ayrıca TRT’den okunan sahte darbe bildirisinin geçersiz olduğunu, daha ilk yayınlandığı anda, A9 TV’deki canlı yayınında söyleyerek milletimizi bilinçlendirmiş ve halkımızın Hükümetimizin yanında tavır almasını sağlamıştır. Ve darbe girişimi gecesi, olayların daha en başından, “bu girişimin başarısız olacağını, halkımızın rahat olmasını” söyleyerek bu hain darbe planının etkisiz hale gelmesinde çok büyük bir rol oynamıştır.
A9 TV stüdyosu Çengelköy’de Kuleli Askeri Lisesi’nin çok yakınındadır. Bilindiği gibi hain darbe olaylarının en şiddetli geçtiği birkaç noktadan birisi Çengelköy ve Beylerbeyi Köprü ayağıdır. Her ikisi de A9 TV stüdyosuna çok yakın olmasına rağmen Sn Adnan Oktar her şeyi göze alıp stüdyoya giderek, dakika dakika çok mühim açıklamalarda bulunmuştur. Bu açıklamalar sayesinde halkımız moral bulmuş, darbeciler ise demoralize olmuştur.
Devletimizden yana tavır koyup destek olmak yerine ortadan kaybolan, hiçbir açıklama yapmaksızın günlerce, haftalarca sessiz kalıp, perde arkasında saklanan bazı kimseler ise, Sn Adnan Oktar’ın o gece ortaya koyduğu Devletimize, milletimize sahip çıkan, cesur, akılcı ve etkili tavrı hayranlıkla karşılayıp takdir edecekleri yerde, böyle mesnetsiz iftiralarla ortaya çıkmakta ve camiamızı ‘FETÖ’ye yardım etmek’ gibi, hayali bir iftirayla karalamaya çalışmaktadırlar.
Sn Adnan Oktar ve camiamız FETÖ’cülerin hiçbir faaliyetlerine, hiçbir dönemde destek vermediği ve yardım etmediği gibi, 17-25 Aralık’taki FETÖ yargı darbesi girişiminin başladığı günden itibaren de yine Cumhurbaşkanımıza ve Hükümetimize en etkili şekilde, kesintisiz olarak destek vermiştir.
17- 25 Aralık döneminde ayrıca kimi basında da Cumhurbaşkanımız ve Hükümet karşıtı çok büyük bir kara propaganda yapılmış, bu kara propagandaya en etkili cevabı da yine Sn Adnan Oktar ve arkadaşları vermiştir. Sn Adnan Oktar, 17 Aralık’ı 18 Aralık’a bağlayan geceden itibaren 30 Mart 2014’e kadar kesintisiz ve sonrasında da A9 TV’de katıldığı canlı yayınlarla Sn Erdoğan’a ve hükümete sahip çıkarak, güçlü bir şekilde savunmuştur.
Oysa çok açıktır ki, FETÖ’ye yardım etmek isteyen bir kişi, 17-25 Aralık gibi Hükümeti devirmeye ve FETÖ’nün Devleti ele geçirmesini sağlamaya yönelik hain bir kalkışmayı, -yani kendine göre böyle büyük bir fırsatı- kaçırmaz ve tüm bu süreç boyunca var gücüyle FETÖ’ye destek olurdu.
Bununla birlikte, eğer 17-25 Aralık darbe kalkışması başarılı olsaydı, Sn Erdoğan’la beraber ilk tutuklanacak kişilerden biri de şüphesiz Sn Adnan Oktar olurdu. Nitekim FETÖ’cüler de bunu defaatle dile getirmiştir.
Gezi Kalkışması ve 15 Temmuz’daki hain darbe girişiminde olduğu gibi, Sn Cumhurbaşkanımızın yakın siyasi çevresi de dahil olmak üzere, gazeteciler, aydınlar ve yazarların büyük bir kısmı 17-25 Aralık olayları sırasında, aylarca renklerini belli etmeden, sessizce bir köşeden bu fitneyi seyretmişlerdir. FETÖ benzerleri, FETÖ’ye yakın olanlar ve kripto FETÖ’cüler ise her zamanki gibi sinsice Ak Parti karşıtlığı yapmışlardır. Oysa Sn. Adnan Oktar, her fitne girişiminde ne yaptıysa aynısını yapmış, canı pahasına Devletimizi ve Hükümetimizi savunmuştur.
SONUÇ
Tüm bu somut gerçekler açıkça göstermektedir ki, Sn Adnan Oktar ve TBAV camiası hakkında ortaya atılan tüm suçlamalar gibi, ‘Adnan Oktar camiası FETÖ’ye yardım etti’ iddiası da büyük bir yalandır.
Dava dosyasında yer alan suçlamaların tamamının bomboş olması ve hepsinin de yüzlerce somut delillerle çürütülmüş olması sebebiyle, adeta taştan yağ çıkarmaya çalışırcasına, bu tarzda hiçbir hukuki dayanağı olmayan, karalama amaçlı konular gündeme getirilmektedir.
Gerçekler tüm delilleriyle apaçık ortada olduğu halde, yalan iftira ve karalama kampanyalarıyla camiamıza hayali suçlar isnat edilmeye çalışılmaktadır.
Bu suçlamaların hiçbir gerçekliği olmadığını kamuoyunun bilgilerine sunarız.