İyilik ve kötülük, insanlık tarihi boyunca üzerinde en çok konuşulan kavramlar arasındadır. Bununla birlikte günümüzde, yani ahir zamanda, iyilik ve kötülük adeta göreceli kavramlar haline gelmiş, birçok insan içinde bulunduğu topluma, sosyal yaşantısına, hatta çıkarlarına göre kendilerine ait iyilik ve kötülük anlayışları geliştirmiştir.
Örneğin, günümüzde sokak köpeklerine sahip çıkmak iyilik adına önemli bir girişim olarak görülür. Veya afet bölgesine bir kamyon eşya gönderilmesine aracı olmak, bunun için birkaç telefon açmak "iyi insan" sıfatını almak için yeterlidir. Ya da bir yardım derneğinde bir araya gelerek bazı çocukların okul gereksinimlerini karşılamak bu insanlara ömür boyu yetecek bir hayır işi olarak değerlendirilir. Bu hayrı yapan kişi yaptığından dolayı çok büyük bir gurur duyar, çevresindeki kişiler de "Ne kadar iyi bir insan" diyerek onu takdir ederler.
Bunlar elbette ki çok iyi, güzel ve hayırlı davranışlardır. İnsanların imkanları doğrultusunda çeşitli iyilikler ve yardımlar yapması çok önemlidir. Ancak bu tür kısıtlı girişimlerin dünyadaki kötülüklerin tamamen yok olması için yeterli olmayacağı da çok açıktır.
İyiyik ve kötülüğün ne olduğu, iyilerin ve kötülerin kimler olduğu Kur'an'da gayet açık ve net bir biçimde tarif edilmiştir. Bundan sonra, "kötünün, kötü insanların nasıl olduğunu ayırt edemedim, tanıyamadım, o yüzden aldandım" gibi mazeretler geçerli olmayacaktır.
O halde kötülükle ve kötülerle gerçek mücadelede ilk yapılması gereken, Allah’ın Kuran’da bildirdiği "iyilik" ölçüsünü anlamaktır:
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)
İşte eğer Allah'ın bu ayette tarif ettiği iyilik anlayışı dışında bir anlayış geliştiren bir insan gerçek iyiliğe asla ulaşamadığı gibi kötülüğün de yeryüzünde yayılmasına asla engel olamaz, ancak seyirci kalır. Özellikle geçtiğimiz yüzyılın başlarından beri yaşanan gelişmeler, insanların büyük bölümünün Kur'an'dan ve hak dinden uzaklaştıklarında, dünyada iyiliğin ne denli ortadan kalkıp kötülüğün ne kadar hızlı yayılabildiğinin en belirgin örneğidir.
Öyle ki, bu süreçte artan savaşlar, katliamlar, adaletsizlikler, ahlaki dejenerasyon, sevgisizlik, acımasızlık ve bunların etkisiyle oluşan fakirlik ve kıtlıklar her geçen gün daha çok insanı etkiler hale gelmiştir. Dünyada gerçek manada iyiliğe, iyi insanlara rastlamak iyice güçleşmiştir. Bunlar elbette ki insanların bilmediği gerçekler değildir. Ancak çoğu insan bu kadar yaygın hale gelen kötülüğe karşı tek başlarına bir şey yapamayacaklarını düşündüklerinden adeta kendi dünyalarına çekilmişler, çareyi Allah’a gerçek manasıyla yönelmekte değil, sadece geçici olarak vicdanlarını rahatlatacak bazı ufak tefek hayır işlerine yönelmekte aramışlardır.
Gerçekten de dünya üzerinde yaygın olan kötülüğe karşı gereği gibi hakkıyla mücadele vermek, bir insanın tek başına altından kalkabileceği bir şey değildir. Çünkü dünyada kötülüğü bir plan doğrultusunda yaymak isteyen güçler her ne kadar kendi aralarında menfaatleri için çekişseler de iyiliğe ve iyilere karşı mücadelelerinde birlik halindedirler. Kötülerin bu birliği ise, oldukça etkili bir güç olarak karşımıza çıkarmaktadır. Bu şer güç, dünyevi çıkarları doğrultusunda kötülere katılan insanların sürekli artmasıyla her geçen gün daha da etkin hale gelmektedir. Allah Kur'an ayetlerinde bu gerçeğe şöyle dikkat çekmiştir:
Artık 'kötülüğü örgütleyip düzenleyenler', Allah'ın, kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya şuuruna varamayacakları yerden azabın gelmeyeceğinden emin midirler? (Nahl Suresi, 45)
"Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar." (Nuh Suresi, 27)
Peki kötülerin iyilerden istedikleri nedir? Neden kötüler dünyada ahlaksızlığı ve acımasızlığı yaymaya çalışmaktadırlar? Allah Kuran’da bu soruların cevaplarını da vermiştir:
Eğer sizi ele geçirecek olurlarsa, size düşman kesilirler, ellerini ve dillerini kötülükle size uzatırlar. Onlar sizin inkar etmenizi içten arzu etmişlerdir. (Mümtehine Suresi, 2)
Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz. (Al-i İmran Suresi, 18)
Za'fa uğratılanlar da büyüklük taslayanlara: 'Hayır, siz gece ve gündüz hileli düzenler (kurup) bizim Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı bize emrediyordunuz' dediler. Azabı gördüklerinde pişmanlıklarını saklarlar; biz de inkâr edenlerin boyunlarına halkalar geçirdik. Onlar, yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (Sebe Suresi, 33)
İnsanları Allah’ın yolundan çevirmeye çalışan, müminleri zora düşürmekten zevk alan ve bu amaçlarla kötülüğü örgütleyip yayanların lideri, şeytandır. Şeytan, Allah’ın kullarını saptırmayı hedefleyen bir varlık olarak yaratıldığı için dünyada etkisi altına aldığı kişileri de bu amaç doğrultusunda kullanmaktadır. Bu gerçekler Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
Dedi ki: 'Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.' 'Sonra muhakkak onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Çoğunu şükredici bulmayacaksın.' (A’raf Suresi, 16-17)
Yukarıda yer verdiğimiz ayetlerden de anlaşıldığı gibi, Allah’ın bir imtihan yurdu olarak yarattığı dünyada, şeytan ve taraftarları Allah’a kulluk edilmesini engellemek için var güçleriyle çaba harcamaktadır. Bu amaçla fikirlerini, enerjilerini ve imkanlarını bir araya getirip kullanmaktadırlar.
Kötülüğü örgütleyip yayan bu güç dünyanın sadece belli bir bölgesinde bulunmamaktadır. Bu gücün mensupları Türkiye’de de, Amerika’da da, İngiltere’de de, Çin’de de, Avusturalya'da da, Güney Afrika'da da, Danimarka'da da, yani dünyanın her köşesinde faaliyet halindedir.
Kötülük için yaşayan, -haşa- Allah’ın inkar edilmesi için çaba harcayan, insanların cehenneme sürüklenmesi için hayatını vakfeden kimselerin kişilik ve ahlak yapıları şeytanın kötü ve çirkin vasıflarındanoluşmaktadır. Kötü insanlar, aynı Kuran’da tarifi yapılan İblis gibi kibirli, yalancı, düzenbaz, alaycı, acımasız, sapkın, hayırsız, ikiyüzlü, kıskanç, sevgisiz ve kindardır. Bunların olaylara verdikleri tepkilerde ve özellikle müminlere karşı kurdukları tuzaklarda bu şeytani vasıfların yansımaları çok yoğun şekilde karşımıza çıkar.
Tarih boyunca müminlere karşı kurulan tuzaklar birbirinin benzeri yöntemlere ve mantıklara dayandırılmıştır. Şeytan ve taraftarları, geçmişte de iyilerle nasıl mücadele vermişlerse bugün de yeryüzünde iyiliği yaymak isteyen insanlarla benzer yöntemlerle mücadele etmektedir.
Kötülük taraftarlarının en büyük özelliği her devirde iyilerin varlığından rahatsız olmaları ve onları mutlaka etkisiz hale getirmek hatta yok edebilmek için ellerinden tüm imkanlarla onlara saldırmalarıdır. Bu saldırılarda da günümüzdeki benzer oyunlara, tuzaklara, hilelere, iftiralara, yalan ve aldatmacalara başvurdukları görülmektedir.
Örneğin, tarihte yaşamış salih müminler arasında yalancı olmakla, menfaat peşinde koşmakla, delilikle, sapıklıkla, dini değiştirmeye çalışmakla suçlanmamış kimse yok gibidir. Her mümin bu iftiraların en az biriyle karşılaşmıştır. Müminler sadece iftiraya uğramakla kalmamış, kötüler tarafından hapsedilmiş, işkenceye uğratılmış, sürgün edilmiş, hatta şehit edilmişlerdir.
Allah, iyilikle kötülük arasındaki bu bitmeyen mücadeleyi kutsal kitaplarında her ümmete örnekleriyle, en hikmetli ve özlü biçimde anlatarak insanlara, dünya hayatında kötüleri ve kötülükleri daha net teşhis etmeleri ve bunlara karşı tedbir almaları için yol göstermiştir. Kendisine gelen bu ilimle, her insan dünyada kimlerin kötülerden, kimlerin de iyilerden olduklarını tespit etmekle yükümlü olmuştur. Bu tespitinden sonra da muhakkak iyilere, Allah için yaşayanlara destekçi olmalı ve kötülüğe karşı mücadele vermelidir. Allah Kuran’da şöyle buyurmuştur:
Ey iman edenler, Allah'tan sakının ve doğru (sadık)larla birlikte olun. (Tevbe Suresi, 119)
Nitekim İsa, onlarda inkarı sezince, dedi ki: "Allah için bana yardım edecekler kimdir?" Havariler: "Allah'ın yardımcıları biziz; biz Allah'a inandık, bizim gerçekten Müslümanlar olduğumuza şahid ol" dediler. (Al-i İmran Suresi, 52)
Kötülerin iyilere karşı binlerce yıldır verdikleri mücadelede yenilgiye uğratılmaları için İYİLERİN BİRLİK OLMASI şarttır. Bu birlik sağlanmadığı sürece yeryüzündeki belaların son bulması mümkün değildir. Birlik olmak Allah'ın iman edenlere emrettiği EN BÜYÜK FARZ ibadetlerden biridir. Nitekim bugün İslam alemindeki belaların, acıların, yıkımların en büyük nedeni BU BÜYÜK FARZIN TERK EDİLMESİdir. Birçok Kur'an ayetinde Allah'ın bu emri açıkça bildirilmektedir:
İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. EĞER SİZ BUNU YAPMAZSANIZ (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. DAĞILIP AYRILMAYIN... (Al-i İmran Suresi, 103)
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki BİRBİRLERİNE KENETLENMİŞ BIR BİNA GİBİ SAF BAĞLAYARAK çarpışanları sever. (Saff Suresi, 4)
Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve ÇEKİŞİP BİRBİRİNİZE DÜŞMEYİN, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)
Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ANLAŞMAZLIĞA DÜŞÜP, BİRBİRİYLE ÇEKİŞEN KİMSELER GİBİ OLMAYIN. Onlar için büyük bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 105)
İyilerin, müminlerin birliği sağlanırsa, şeytanın hileli düzeni zayıf olduğu için yeryüzünde İslam ahlakının hakimiyeti Rabbimizin izniyle hızla gerçekleşecektir. Bunu gayet iyi bilen kötüler, hedefledikleri dinsiz dünya düzenine ulaşabilmek için iyilerin birlik olmasını engellemek için var güçleriyle her yolu, her türlü fitne ve oyunu denerler. Bu yüzden de özellikle, iyilerin öncülüğünü yapan müminlere zarar vermeye, onları faaliyetlerinden alıkoymaya, dağıtıp birbirlerinden ayırmaya çalışırlar.
Kendi kavimlerinin, içlerinde yaşadıkları toplumun onlardan yüz çevirmeleri, onlara önyargıyla ve peşin hükümle bakmaları için çeşitli aldatmaca yöntemleri, iftira ve karalama teknikleri geliştirir ve kullanırlar. Bu sayede, müminlerin anlattıkları doğruların, iyiye, güzele, birliğe, sevgiye, barışa, kardeşliğe yaptıkları çağrıların halkta etki oluşturmasını engellemeye çalışırlar.
Burada, iyilere saldıran kötülerin kullandıkları sinsi bir yönteme de dikkat çekmemiz yerinde olacaktır:Kötüler, iyilere saldırırken kendilerinin iyilerden olduklarını iddia ederler. İyilerin Allah’ın dinine aykırı hareket ettiklerini iddia ederken, kendilerinin de doğru, dürüst, dindar ve güvenilir insanlar olduklarını iddia ederler.
Hepsinden hayret vericisi kötüler, saldırdıkları, karalamaya çalıştıkları, tuzağa düşürmeye çalıştıkları müminlerin yaptıkları imani faaliyetlerin, iyiliklerin milyonda birini dahi yapmadıkları halde kendilerini samimi, takva, ahlaklı, ıslah edici, müminleri de -haşa- sapkın, ahlaksız, bozuguncu gibi gösterecek kadar iki yüzlü bir karaktere sahiptirler. Kuran’da bu ikiyüzlü bozgunculardan şöyle bahsedilmektedir:
İnsanlardan öyleleri vardır ki: "BİZ ALLAH'A VE AHİRET GÜNÜNE İMAN ETTİK" DERLER; OYSA İNANMIŞ DEĞİLLERDİR. (Sözde) Allah'ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve şuurunda değiller. Kalplerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırmıştır. Yalan söylemekte olduklarından dolayı, onlar için acı bir azap vardır. Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. BİLİN Kİ; GERÇEKTEN, ASIL FESATÇILAR BUNLARDIR, AMA ŞUURUNDA DEĞİLDİRLER. Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. BİLİN Kİ, GERÇEKTEN ASIL DÜŞÜK-AKILLILAR KENDİLERİDİR; AMA BİLMEZLER. İman edenlerle karşılaştıkları zaman: "İman ettik" derler. ŞEYTANLARIYLA BAŞBAŞA KALDIKLARINDA İSE, DERLER Kİ: "ŞÜPHESİZ, SİZİNLE BERABERİZ. BİZ (ONLARLA) YALNIZCA ALAY EDİYORUZ." (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde şaşkınca dolaşmalarına (belli bir) süre tanır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. (Bakara Suresi, 8-16)
İşte bu noktada, iyiliğin dünyada yayılmasını arzulayan, iyilerden olduğunu iddia eden herkesin çok dikkatli olması gerekmektedir. İyilerin sayısının artmasına ve birlik olmalarına şiddetle ihtiyaç duyulan günümüzde, KÖTÜLERİN TUZAKLARINA ALDANMAK, DÜRÜST, AHLAKLI VE İMANLI İNSANLARA DÜŞMANCA YAKLAŞIM SERGİLEMEK BÜYÜK BİR HATA OLUR. Her kim olursa olsun Allah’ın ayetlerini yaşayan, topluma insanlığın kurtuluşunu sağlayacak çözümleri anlatan, kötülüğe karşı mücadele veren insanların yardımsız bırakılması, iftiralarla karalanması, istemeden de olsa sadece şeytana ve taraftarlarına yardım anlamına gelir. İyilerin arasındaki birliği bozmak için hukuka aykırı ve ahlaksız yöntemler kullanan karanlık güçlerin hedeflerine hizmet eder.
Bu nedenle yapılması gerekenler, kötülere hangi koşulda olursa olsun itibar edilmemesi, muhatap alınmaması, destek olunmamasıdır. Bu yapıldığı takdirde yeryüzünde kötülük hızla yok olacaktır. Nitekim Kuran ayetlerine, Hz. Muhammed (sav)’in hadislerine ve son dönemde dünyada yaşanan olaylara baktığımızda, Allah’ın izniyle kötülüğün yeryüzünden silineceği, iyilerin biraraya gelip kenetlenmeleriyle İslam Birliği’nin kurulacağı günlerin de çok yaklaştığı apaçık ortadadır. Allah Kuran’da şu müjdeyi vermiştir:
İnkâr edenler, resullerine dediler ki: 'Muhakkak (ya) sizi toprağımızdan süreceğiz veya dinimize geri döneceksiniz.' Böylelikle Rableri kendilerine vahyetti ki: 'Şüphesiz biz, zulmedenleri helak edeceğiz. 'Ve onlardan sonra sizi o arza mutlaka yerleştireceğiz. İşte bu, makamımdan korkana ve tehdidimden korkana ait (bir ayrıcalıktır).' (İbrahim Suresi, 13-14)