– Hz. Nuh (as), Resulullah Efendimiz (sav) ve diğer kutlu peygamberleri maddi-manevi "baskı altına alıp tebliğ faaliyetlerini engelleme" girişimleri bugün de aynen Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı uygulanmaktadır.
–Geçmişte peygamberlere ve salih müminlere reva görülen "tutuklama ve hapse atma" gibi haksızlık ve eziyetler bugün de Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılmaktadır.
–Müşriklerin, tarihte yaşamış peygamberleri ve salih müminleri etkisiz hale getirmek ve yok etmek amacıyla "şehit etme teşebbüsleri" bugüne kadar düzenlenen ona yakın suikast girişimiyle birebir Sayın Adnan Oktar'a yönelik yapılmıştır.
– Müşriklerin, sapkınların, homoseksüel destekçilerinin Hz. Muhammed (as), Hz. Lut (as) gibi şanlı peygamberleri "yurtlarından sürgün etme" plan ve girişimleri sayısız kereler Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı uygulanmıştır.
Şimdi, şeytan ve taraftarlarının müminleri kendilerince etkisiz hale getirebilmek amacıyla başvurdukları bu alçakça ve zalimane eziyet ve saldırıları detaylı olarak inceleyelim!
Allah müminlerin sabır, tevekkül, bağlılık ve kararlılıklarını denemek, onların manevi makam ve ecirlerini artırmak ve insanları onların imani üstünlüklerine, güzel ahlaklarına şahit kılmak için süresi takdir edilmiş belirli dönemlerde onları çeşitli şekillerde imtihan eder.
Peygamberler ve onların izinden giden salih müminler dini, imanı ve güzel ahlakı en güzel biçimde yaşayıp tebliğ ettikleri, küfürle en akılcı ve en etkili ilmi-fikri mücadeleyi yürüttükleri için inkarcıların önde gelenleri tarafından YOĞUN BASKI, ZULÜM VE ENGELLEMELERLE karşılaşırlar. Tebliğden, imani faaliyetlerden alıkonmaya, vazgeçmeye zorlanırlar.
Geçmişte, inkarcı kavminin Hz. Nuh (as) ve beraberindeki bir avuç samimi mümine yaptığı baskı, zulüm ve engellemeler bu durumun en açık örneklerinden biridir.
Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanlamıştı; böylece kulumuzu yalanladılar ve: "Delidir" dediler. O BASKI ALTINA ALINIP ENGELLENMİŞTİ (tebliğden, davetten alıkonmuş, vazgeçmeye zorlanmıştı). (Kamer Suresi, 9)
Hz Nuh (as) kavmini sürekli imana, hidayete, iyiliğe, adalete ve kurtuluşa davet ettiği halde inkarcılar baskı ve zalimliklerini sürdürmekten geri adım atmamıştır. Hatta Allah'ın bu mübarek ve seçkin kullarına karşı sürdürdükleri zulüm ve eziyetlerin şiddetini giderek kat kat artırmışlardır. Bunun sonucunda, sebepler dairesinde hiçbir çaresi ve çıkış yolu kalmayan Hz. Nuh (as)'ın Allah'a ettiği dua Kuran'da şöyle haber verilir:
Sonunda Rabbine dua etti: "GERÇEKTEN BEN, YENİK DÜŞMÜŞ DURUMDAYIM. ARTIK SEN İNTİKAM AL." (Kamer Suresi,10)
İşte bu duadan sonra Hz. Nuh (as)'un inkarcı kavminin başına gelen ve dünya tarihine geçen büyük helak da Allah'ın belli bir imtihan döneminin ardından takdir edilen zaman geldiğinde salih kullarının duasına nasıl icabet ettiğinin en güzel örneklerinden biridir. Hz. Nuh (as)'un bu samimi duası vesileiyle Allah müminleri, müşrik ve münafıkların eziyetlerinden kurtarmıştır. İnkar edenleri de bir daha esameleri dahi okunmayacak bir biçimde helak etmiş ve yeryüzünden silip yok etmiştir.
Günümüzde ise aynı baskı, engellenme ve imani faaliyetten alıkonmalar dünya üzerinde küfrün en temel felsefesine ve en büyük fitnesine karşı en etkili ilmi ve imani mücadeleyi yürüten Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılmaktadır.
SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ TÜRKİYE’Yİ VE İSLAM ALEMİNİ DAĞITIP YOK ETMEK İSTEYEN KÜRESEL GÜÇ DECCALİYETİN, BİR DİĞER DEYİMLE İNGİLİZ DERİN DEVLETİ'NİN HEDEFİ HALİNE GELMESİNİN VE SAYISIZ KOMPLOLARA MARUZ KALMASININ YEGANE SEBEBİ KUŞKUSUZ Kİ İSLAM’I TEBLİĞDE VE DECCALİYETİN FİKİR SİSTEMİYLE MÜCADELEDE DÜNYA ÇAPINDAKİ ETKİLERİ VE KARARLILIKLARIDIR.
Fakat, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları bütün gücün Allah'a ait olduğunu bildiklerinden, bu saldırılardan dolayı asla bir yılgınlığa ya da ümitsizliğe düşmezler. Her anlarını sabır, kararlılık ve Allah'a tevekkülle geçirirler.
Müminler bu tür zorluk anlarıyla karşılaştıklarında, bunların Allah ve Resulü'nün önceden haber verdiği olaylar olduğunu bildiklerinden vakar ve tevekküllerinden bir şey kaybetmezler, aksine imanları artar.
Müminlerin bu kararlı tavırları bir ayette şöyle tarif edilir:
Müminler (düşman) birliklerini gördükleri zaman ise (korkuya kapılmadan) dediler ki: "BU, ALLAH'IN VE RESÛLÜ'NÜN BİZE VADETTİĞİ ŞEYDİR; ALLAH VE RESÛLÜ DOĞRU SÖYLEMİŞTİR." Ve (bu,) yalnızca onların imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı. (Ahzab Suresi, 22)
Elçileri ve salih müminleri Allah'ın yolundan alıkoymak, kendilerince onları yıldırmak ve etkisiz hale getirebilmek için inkarcıların önde gelenleri tarafından uygulanan metotlardan biri de onları TUTUKLAMAK VE HAPSETMEKTİR. Gerçekte, inkar edenlerin ileri gelenleri, Resulleri ve diğer iman edenleri tamamen yok etmek isterler. Çünkü, kendi inkar ve zulüm sistemlerinin batıl felsefesi karşısında en büyük fikri ve manevi tehdit olarak gördükleri, dolayısıyla varlığından en çok rahatsızlık ve tedirginlik duydukları kimseler onlardır. Bu nedenle her ne pahasına olursa olsun gayrı meşru çıkar ve düzenlerini korumak ve devam ettirebilmek için Resulleri etkisiz hale getirmeye çalışırlar.
Yüce Rabbimiz, Hz. Muhammed Efendimiz (sav) dönemindeki inkarcıların mübarek Peygamberimizi etkisiz hale getirebilmek için kurdukları alçakça tuzakları ayette şöyle haber vermektedir:
Hani o inkâr edenler, seni TUTUKLAMAK ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı... (Enfal Suresi, 30)
Kendi döneminin deccali olan Firavun da çok çekindiği Hz. Musa (as)'ı, kendisine tabi olmadığı takdirde hapse atmakla tehdit etmiştir. Çünkü düşük aklınca onu etkisizleştirmek ve kontrol altında tutmanın en iyi yolunun HAPSETMEK olduğunu düşünmüştür. Firavun'un bu tehdidi ayette şöyle haber verilmektedir:
Firavun, "Eğer benden başka bir ilah edinirsen, ANDOLSUN SENİ ZİNDANA ATILANLARDAN ederim." (Şuara Suresi, 29)
Görüldüğü gibi Firavun'un tek derdi Hz. Musa'nın tebliğ ettiği hak dini anlatmaktan vazgeçip kendi şirk ve inkar sistemine tabi olmasıdır. Elbette ki küfrün baskı ve tehdidi nedeniyle Allah'ın vahyini anlatmayı terktemek bir peygamber için olacak şey değildir. Bu yüzden, Hz. Musa'da (as) da Firavun'un bu teklifi karşısında Allah'ın dinini savunmaktan hiçbir taviz vermemiştir. Bunun üzerine, Firavun kavminin önde gelenleri kendisine, Hz. Musa (as)'a verilecek cezaya karar vermeden önce onları bir süreliğine alıkoymayı yani TUTUKLAMAYI önermişlerdir.
Dediler ki: "Onu ve kardeşini ALIKOY. Şehirlere de toplayıcı adamlar gönder." (Şuara Suresi, 36; Araf Suresi, 111)
Hz. Musa (as)'ın tutuklanmasının Araf Suresi, yani 7. surenin 111. ayetinde geçmesiyle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının 7. ayın 11. günü tutuklanması da ilginç bir tevafuktur. Allah'ın salih müminler üzerindeki yakın takibinin sayısız örneğinden biridir.
Yine hapis ve zindan denince ilk akla gelen Hz. Yusuf (as) da zina ve fuhuşa rıza göstermediği için kasten hakkında "ZİNA İFTİRASI ATILARAK" hapse gönderilen mübarek bir peygamberimizdir.
AYNI ŞEKİLDE, ALLAH'IN HARAM KILDIĞI FUHUŞ VE ZİNA FİİLLERİNİ HAYATI BOYUNCA ŞİDDETLE KINAMIŞ, GENELEVLERDEKİ FUHUŞ VE TURNİKE SİSTEMİNİN ACİLEN KALDIRILMASI, DEVLET ELİYLE DESTEKLENMESİNE SON VERİLMESİ İÇİN CANLI YAYINLARDA DEFALARCA ÇAĞRI YAPMIŞ, BU AHLAKSIZ SİSTEMİ ŞİDDETLE ELEŞTİRMİŞ OLAN SAYIN ADNAN OKTAR DA BUGÜN AYNEN HZ. YUSUF ALEYHİSSELAM GİBİ "ZİNA İFTİRASI"YLA TUTUKLANARAK CEZAEVİNE GÖNDERİLMİŞTİR.
İslam tarihi incelendiğinde, Allah yolunda mücadele eden insanların sürekli olarak inkar edenlerin baskısına, zulmüne ve engellemelerine maruz kaldıkları görülür. Peygamberlerin izinden giden samimi müminler de onların başına gelen zorluk ve sıkıntıların benzerleriyle denenmişlerdir. Hayatlarını Allah'ın rızasını aramaya adamış müminleri, inkar edenler sürekli olarak kendi sapkın inançları ve yaşam biçimleri karşısında tehdit olarak görmüşlerdir. İnkarcıların önde gelenlerinin sürekli gözetim ve takibi altında olmak, onlar tarafından, alıkonmak, tutuklanmak, hapsedilmek tarih boyunca Allah yolunda mücadele eden insanların sık karşılaştıkları olaylardandır.
Bugün, küfre, deccaliyete ve onun sapkın felsefesi olan materyalizm ve Darwinizme karşı dünyadaki en etkili imani, kültürel ve ilmi çalışmaları gerçekleştiren Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları da aynı durumla karşı karşıyadırlar. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının faaliyetlerinden rahatsız olan küresel DECCALİYET SİSTEMİ ve onun merkez üssü İNGİLİZ DERİN DEVLETİ, bu muazzam faaliyetleri engellemek için kumpasçıları vasıtasıyla olmadık asılsız iftiralar düzerek onlara komplo kurmuş, tutuklanıp cezaevine gönderilmelerine zemin hazırlamıştır
ZİRA, GÜNÜMÜZÜN FİRAVUN'U DA MESİH DECCALDİR. FİRAVUN'UN AİLESİ İSE İNGİLİZ DERİN DEVLETİ, ONUN ÖNDE GELENLERİ VE DÜNYA ÇAPINDAKİ AVANESİDİR.
Ancak unutulmamalıdır ki, dışarıdan bakıldığında son derece sıkıntılı ve eziyetli görünen bu tür durumlar, Allah'a tam bir teslimiyetle teslim olmuş, yalnızca O'na dayanıp güvenen müminler için çok güzel bir manevi bir eğitim ortamıdır.
Allah'ın rızasını, rahmetini ve cennetini uman müminler için bu tür zorluklar gerçekte bir sevinç ve ferahlık kaynağı, bir arınma vesilesidir. Allah'a daha fazla yakınlaşma ve O'nun ayetlerine şahit olma ve müminler üzerindeki yakın takibini izleme fırsatıdır.
Nitekim iman edenlerin cesareti ayetlerde şu şekilde belirtilmiştir:
… De ki: "Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bir düzen (tuzak) kurun da bana göz bile açtırmayın. Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor." (Araf Suresi, 195-196)
İnkar edenlerin Resullere yönelik en zalimce engelleme yollarından biri de dünyanın bu en üstün imanlı ve en güzel ahlaklı insanlarını şehit etmeye çalışmalarıdır. İnkar edenlerin önde gelenleri hemen her devirde bu yola başvurmuşlardır. Resulleri ve onunla birlikte Allah'a iman etmiş kimseleri yollarından döndürmek için içlerinden bir kısmını şehit etmiş ya da şehit etmeye teşebbüs etmişlerdir. Özellikle Resulleri şehit ederek, Allah’ın dinini yok edebileceklerini, diğer iman edenleri de bu şekilde dinlerinden döndürebileceklerini sanmışlardır.
Tarihte müşriklerin çirkin ve alçak bir adeti olarak, peygamberlerin getirdikleri hak dini beğenmedikleri için onları şehit etmeleri ayette şöyle geçmektedir:
Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik. Demek, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu ÖLDÜRECEK MİSİNİZ? (Bakara Suresi, 87)
Kavminin Hz. Şuayb (as)’ı taşa tutup şehit etme isteği de inkar edenlerin Allah yolunda olan kimselere karşı beslediği büyük kin ve düşmanlığın bir örneğidir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten SENİ TAŞA TUTAR-ÖLDÜRÜRDÜK. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 91)
Firavun ve yakın çevresinin de Hz. Musa (as)'ı şehit etmek için planlar kurduğu ayette belirtilmektedir. Ancak, onlar bu tuzağı kurarken Allah, Hz. Musa (as)'a bu tuzaklarını haber vererek tüm müminleri kurtarmıştır:
Şehrin öbür yakasından bir adam koşarak gelip dedi ki: "Ey Musa, önde gelenler, SENİ ÖLDÜRMEK KONUSUNDA aralarında görüşmektedirler, artık sen çık git; gerçekten ben sana öğüt verenlerdenim." (Kasas Suresi, 20)
İnkarcıların, Resulleri kendilerince etkisiz hale getirebilmek için onları kapalı ve ölümcül koşullara sahip bir yere hapsederek şehit etme yöntemleri de vardır. Örneğin, daha önce de bahsettiğimiz gibi Hz. Yusuf (as), kardeşleri tarafından kuyuya bırakılarak açlık ve susuzluktan, soğuk, rutubet ve hastalıktan ölmeye terk edilmiştir.
Hz. İbrahim (as)'ın kavmi ise, onların putlarını kıran ve aşağılayan bu kutlu peygamberi ateşe atacak kadar azgınlık göstermişlerdir. Ancak Allah elçisini bu zorluk gibi görünen durumdan mucizevi bir biçimde kurtarmıştır:
Bunun üzerine kavminin (İbrahim'e) cevabı yalnızca: "ONU ÖLDÜRÜN YA DA YAKIN" demek oldu. Böylece, Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman eden bir kavim için ayetler vardır. (Ankebut Suresi, 24)
Yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi, inkarcıların Hz. İbrahim (as)'ı "yakma" çabaları boşa çıkmış ve Allah onu kurtarmıştır. Çünkü Resuller, "... Allah seni insanlardan koruyacaktır..." (Maide Suresi, 67) hükmüyle Allah'ın koruması altındadırlar.
Bugün, resmi makamların bilgilendirmesiyle Sayın Adnan Oktar PKK, DEAŞ, El Kaide ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin infaz listelerindedir. Bu vatan haini örgütlerin, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının evlerine ve A9 TV canlı yayınlarının yapıldığı stüdyoya terör saldırısında bulunmak amacıyla keşifler yaptıkları, suikast eylemleri planlanladıkları resmi makamların da bilgisi dahilindedir.
Ayrıca, bizzat Sayın Adnan Oktar dini tebliğ faaliyetlerine başladığı günden bugüne kadar geçen 40 YILLIK DÖNEM İÇİNDE TAM 9 DEFA SUİKAST GİRİŞİMİNE MARUZ KALMIŞTIR. Ancak, Allah her seferinde de kendisini korumuş ve kurtarmıştır. Tüm bu saldırılara rağmen, ne kendisi ne de arkadaşları gerçek Allah aşığı oldukları için Allah’ın dinini anlatmaktan asla vazgeçmemişlerdir.
Bu baskı ve engelleme çalışmalarına rağmen Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, tam 40 yıldır Allah'ın varlığının ve birliğinin delillerini, yaratılış gerçeğini Kuran mucizelerini, iman hakikatlerini, İslam dininin üstünlüğünü ve güzelliğini, İslam aleminin birlik olmasının hayati önemini tüm dünyaya anlatmak amacıyla geceli gündüzlü ilmi ve kültürel faaliyetlerde bulunup bu uğurda maddi, manevi hiçbir fedakarlıktan kaçınmamaktadır. Çünkü bilmektedirler ki Allah'ın dilemesi dışında, hiç kimse müminlere hiçbir şekilde zarar veremez.
İnkarcılar, müşrikler ve münafıklar, buraya kadar saydığımız baskı, tehdit, sindirme, yıldırma, fiziki engelleme, zulüm, eziyet, işkence, tutuklama, hapsetme ya da suikast gibi yöntemlerle müminleri etkisiz hale getiremeyeyeceklerini, davalarından döndüremeyeceklerini anlayınca onları yurtlarından SÜRGÜN ETMEYİ kendilerince son çare olarak görürler. Peygamberleri ve beraberindeki müminleri yaşadıkları yerlerden sürüp çıkarınca onları ayırıp dağıtabileceklerini, güçten düşürüp yok edebileceklerini sanırlar.
Sapkın kavimlerinin içinde temiz ve iffetli yaşamaya çalıştıkları için yurtlarından sürülmek istenen Hz. Lut (as) ve ailesi ayetlerde örnek verilen Müslümanlardan yalnızca bir tanesidir. Hz. Lut (as)'ın tebliğine karşılık kavminin verdiği alaycı cevap Kuran'da şöyle haber verilmiştir:
Kavminin cevabı: "Lut ailesini şehrinizden SÜRÜP ÇIKARIN. Temiz kalmak isteyen insanlarmış" demekten başka olmadı. (Neml Suresi, 56)
Hz. Lut (as) kavmine ahlaksızlığa yaklaşmamayı, Allah'ın sınırlarını aşmamayı, fuhuş ve cinsi sapkınlığı terk etmeyi öğütlemiştir. Homoseksüelliği yaşam biçimi olarak kabul eden, iğrenç bir sapkınlık olarak görmeyen ve bu pisliğe göz yuman Lut kavmi de bunun üzerine Hz. Lut (as)'ı ve ailesini şehirlerinden çıkarıp sürgün etmeye karar vermiştir. Ancak, Hz. Lut (as)'ın Allah'ın emriyle yaşadığı şehri terk etmesinin hemen ardından Allah o şehri yerle bir etmiş, altını üstüne çevirmiş, bu değerli insan ve beraberindeki müminlere karşı inkarcıların kurdukları düzeni kendi başlarına geçirmiştir. Bu gerçek ayetlerde şöyle bildirilmektedir:
Böylece EMRİMİZ GELDİĞİ ZAMAN, ÜSTÜNÜ ALTINA ÇEVİRDİK ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık. Rabbinin Katında 'belli bir biçime sokulmuş, damgalanmış' olarak. BUNLAR ZALİMLERDEN UZAK DEĞİLDİR. (Hud Suresi, 82-83)
Allah'ın varlığını ve birliğini tebliğ ettiği, Kuran'a davet ettiği ve kötülükten menettiği için Peygamber Efendimiz (sav) ve ona uyan müminler de kendi kavimleri tarafından yurtlarını terk etmeye ve başka yerlere HİCRET ETMEYE mecbur bırakılmışlardır.
Allah, Resullerini yurtlarından sürüp çıkaranların akıbetlerinin yıkım olduğunu bir ayetinde şöyle haber vermektedir:
Seni SÜRÜP-ÇIKARAN memleketinden kuvvet bakımından daha üstün nice memleketler vardı ki, Biz onları yıkıma uğrattık da kendileri için hiçbir yardımcı yoktu. (Muhammed Suresi, 13)
Bu, Allah'ın her devirde süregelen bir kanunudur. İnsanları, dinlerinden dolayı yurtlarından sürenlerin kendilerinin de orada fazla barınmaları mümkün değildir. Zira, inkar edenlerin müminlerin aleyhinde kurdukları bütün tuzak girişimleri her dönem bozulmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de terk etmek zorunda bırakıldığı Mekke'ye daha sonra beraberindeki binlerce müminle birlikte geri dönmüş ve inkar edenlere karşı mutlak bir üstünlük sağlamıştır. Mekke'den kendilerini sürgün edenlerin beklentilerinin aksine ayrılıp dağılmamışlardır. Tam tersine daha çok güçlenip kaynaşmışlar ve Allah'ın izniyle inkarcılara galip gelmişlerdir. Bu da MÜMİNLER ALEYHİNE KURULAN HİÇBİR TUZAK VE İTTİFAKIN BAŞARILI OLAMAYACAĞINI göstermesi açısından çok önemlidir.
Yazımız boyunca Kuran ayetleri ışığında anlattığımız üzere, günümüzde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına atılan iftiraların, yapılan baskı, zulüm, eziyet ve saldırıların geçmişte yaşamış elçilere ve salih müminlere yöneltilenlerle mucizevi bir biçimde birebir aynı olduğu açıkça görülmektedir.
Bu olağanüstü durum da Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının, aynen geçmişte yaşamış samimi, salih Müslümanlar gibi Cenabı Allah'ın yakın takip ve inayetinde olduklarının çok açık göstergelerinden biridir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, tüm iman edenler gibi bilmektelerdir ki her şeyin hakimi ve tek sahibi olan Allah, müminlerin dostu ve vekilidir. Sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimizin, her zaman, her şeyi en güzel, en hayırlı, en adil ve en hikmetli şekilde yarattığının bilinciyle yalnızca O'na dayanıp güvenmektedirler. Allah'ın dışında hiçbir kimseden korkuları yoktur. Tüm iftira, saldırı, tehdit, zulüm, eziyet, canlarına ve mallarına kastedilmesi onların ancak imanlarına iman katmaktadır. Ve Allah'tan hem kendileri hem de tüm Müslümanlar için en güzel sonucu ümit edip beklemektedirler. Umulur ki Allah da onların bu güzel tevekkül ve davranışları, sabretmeleri ve sadakatleri nedeniyle onlara ümit ettikleriyle karşılık verecektir. İNŞAALLAH.
ANCAK İMAN EDENLER, SALİH AMELLERDE BULUNANLAR VE ALLAH'I ÇOKÇA ZİKREDENLER İLE ZULME UĞRATILDIKTAN SONRA ZAFER KAZANANLAR (VEYA ÖÇLERİNİ ALANLAR) BAŞKA. ZULMETMEKTE OLANLAR, NASIL BİR İNKILABA UĞRAYIP DEVRİLECEKLERİNİ PEK YAKINDA BİLECEKLERDİR.
(Şuara Suresi, 227)