Bazen dünyadaki dengeleri değiştiren, bazen toplumu şiddete sürükleyen, bazen iyi liderleri kötü, doğru kararları yanlış gösteren garip bir şuursuzluk boyutudur galeyan. Galeyan fırtınası geldiğinde bir kısım akıllar buraya doğru sürüklenir, düşünme yetisi baskılanır, iradeler kırılır ve bir şekilde olmayacak olan şeyler anlaşılmaz ve inanılamaz şekilde oluverir.
Galeyan, bir anlık veya bir dönemlik toplu cinnetlerin adıdır aslında. Galeyan ruhu, en sakin kişiyi şiddete bulaştırabilir, en dürüst insanı yalancı hale getirebilir, en mazlum insanı zulmü alkışlar hale getirebilir. Çoğu zaman doğrulara iftiralar bulaşır; olmayan şey var gösterilir. Bu galeyana sürüklenenler, üzerinden zaman geçip de olaylara sondan başa doğru baktıklarında, yaptıklarına, kendilerine yaptırılanlara ve bunun sonuçlarına şaşar kalırlar. Kimi zaman ortaya çıkan sonuçlardan dolayı dehşete düşerler. Ama çoğu zaman artık çok geçtir.
Hitler'i alkışlayanlar, destekleyenler veya sadece seyredenler böyle bir galeyanın parçasıydılar. Nasıl bir akıl tutulmasıdır ki, neredeyse bütün Almanya, masumları katleden ve ırk üstünlüğü zırvası üzerine dehşet saçan bir akıl hastasının peşinden sürüklendi. Bütün Avrupa, hatta bütün dünya bunu öylece izledi. Bu zihniyet taraftar bile buldu. Stalin'in, Franco'nun, Pol Pot'un katliamları da aynı akıl tutulması ile seyredildi. Bir garip galeyan fırtınası neredeyse tüm şuurları görünmez bir perde ile kapamıştı.
O dönemde halkımızın büyük bölümü, sanki kendilerine yıllardır liderlik etmiş başbakanlarını tanımıyormuşçasına, propaganda yalanlarına gerçekten inandılar. Olmayanı var gibi görmeye başladılar. İftiralardan şüphe etmediler. Bir masuma karşı kahpe bir saldırı yapıldığını fark etmediler; ya da bir kısmı fark ettiler ama korkularından seslerini çıkarmadılar. Bir kısmı ise galeyana alkış tuttular.
Yine bu ülke, Sivas katliamı gibi dehşet verici bir galeyan yaşadı. Onlarca genç insanı diri diri yakan, onlar can verirken tezahürat yapan o topluluğun tamamını katiller mi oluşturuyordu? Elbette hayır! Fakat herkesin alkış tuttuğu anlık galeyan, ne olduğunu veya kime saldırıldığını bilmeksizin yüzlerce insanı garip bir şekilde motive etmişti. Oradaki insanlarımızın büyük bir bölümü, eminiz ki 37 canın katledilmesine seyirci kalmalarından dolayı şu anda büyük bir vicdan azabı hissediyorlardır. Ama artık olan olmuştur; bu dehşetli galeyan nedeniyle bu canların yitirilmesinde vebal onların da üzerinedir.
Galeyanın en büyük zararı aklı ve vicdanı ortadan kaldırmasıdır. Mehmet Akif'in "Galeyan geldi mi mantık savuşurmuş" dizesinde de belirttiği gibi galeyan geldiğinde mantık, irade, akıl, vicdan bir anda ortadan kalkar. Geriye ise pek çokları için derin bir pişmanlık kalır.
Şu anda da çok büyük bir galeyan fırtınası Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandığı dava üzerinde kopartılıyor. İnsanların bir bölümü, özel olarak görevlendirilmiş bir kısım basın yoluyla güya ortada dehşetli bir suç örgütünün var olduğuna inandırıldı. Yalanlar ve iftiralar öylesine yoğun, öylesine abartılı ve öylesine kapsamlı hazırlandı ki, insanların aksini düşünmesine dahi izin verilmedi."Onlar iyi insanlar" diyenler bir anda adeta TAŞA TUTULDU. "Suçlamalar hakkında bir delil yok" diyenler büyük bir ÖFKEYLE SUSTURULDU. "Onlar suçlu değil" diyenler TUTUKLANDI. Hakkımızda hep kötü şeyler söylenmesini istediler. Dostlarımızı "örgüt üyesi", ailelerimizi "örgüt destekçisi", avukatlarımızı "örgüt avukatı", doktorlarımızı "örgüt doktoru" ilan ettiler. DOĞRUYU SÖYLENEN VEYA SAVUNAN GERİDE KİMSE BIRAKMAMAK İÇİN UĞRAŞTILAR. Herkesin aksini savunmadan bu galeyana katılmasını, destek olmasını istediler. |
Bu kumpasın kurgulayıcıları, yine aynı galeyan metoduyla bir kısım insanları diğer bir kısım masum insanların müştekisi haline getirdiler. Önce onları KORKUTTULAR, ardından GALEYAN PSİKOLOJİSİNE SOKTULAR. Normal şartlarda kendi namusuna, iffetine laf söyletmeyecek genç kızların, kendi kendilerine ağıza anılmayacak cinsel iftiralar atmalarını sağladılar. Bu iftira furyasından rahatsız olup "günah olur, zarar veririz, iftira atmayalım" diyenlere, "zaten herkes şikayetçi, şikayetçiler arasına katılırsan bu galeyanda kazanan taraf olursun" dediler. Onlar da en azından bu karalama kampanyasının karalanan tarafı olmaktansa, "kendimi kurtarayım" diyen taraf olmayı tercih ettiler.
Elbette bu galeyan içinde, tıpkı Sivas'ta katledilenleri tezahüratla izleyenler gibi, bizlere yönelik yapılan zulmü de alkışlayarak izleyenler oldu. YALAN OLDUĞUNU BİLE BİLE, insanların iftiralar üzerine HAPİSTE KALMALARINI UMURSAMAYARAK, iftiraları tekrarlayarak bize husumetli hale getirilenler oldu. Galeyan öylesine şiddetlidir ki, buna kapılıp gidenler, gencecik insanların boş yere hapiste kalmalarına, haklarında türlü yalanların gece gündüz basında yer almasına, ailelerinin perişan olmasına zerre önem vermeyecek bir VİCDAN BOŞLUĞUNA SÜRÜKLENDİLER.
Galeyanlar sona erdiğinde geride, şeytani planlarını hayata geçirmiş olanların kirli zaferi, başkalarına ve kendisine zarar vermiş insanların da telafisi kimi zaman imkansız olan pişmanlığı kalır. O pişmanlık bazen öyle büyüktür ki, vicdani rahatsızlığı bir ömür boyu sürer. Sorumlusunu yiyip kemirir.
Aklı şuuru vicdanı açık olan bir insanın bu tuzağa asla düşmemesi gerekir.
Şu unutulmamalıdır ki, dünya hayatı vicdan ve nefis arasındaki seçimlerin sınandığı bir imtihan alanıdır. Her imtihanın sonunda, hükmü yalnızca Allah verir ve YÜCE ALLAH DAİMA HAKKA GÖRE HÜKÜM VERİR. Yaşanan her imtihanın sonunda gerçekler, doğrular, mazlumlar, suçsuzlar mutlaka ortaya çıkar. Galeyana gelip vicdanının sesini baskılayanlar ise, bu imtihanı geçememiş olurlar. Oysa ki, şartlar her ne olursa olsun vicdan onlara uyarısını her an yapmıştır. Bu hüsranı yaşamamak için, kişilerin yaygaraları, çoğunluğun şamataları, nefret insanlarının galeyanları hiçbir zaman vicdanı, aklı, mantığı, ruhu örtecek güce erişmemelidir.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.