SEVGİ, KARDEŞLİK VE SELAM GÖNDERME İDDİALARI TUTUKLAMA GEREKÇESİ OLAMAZ

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılandıkları dava sürecinde, camiamızı silahlı, korkutucu, tehditkâr bir örgüt gibi gösterme çabaları giderek hız kazanmaktadır. Manasızca, adeta cinnet geçirir gibi, sevgi, saygı, selam sözlerimiz dahi tehdit gibi gösterilmeye çalışılmakta, hiçbir somut olaya veya delile dayanmayan bu hayali korkutucu güç bahane edilerek, arkadaşlarımızın özgürlükleri verilmemekte, tutukluluk ve ev hapsi halleri devam ettirilmektedir.

Sevgi, saygı, güven sözlerinin dahi kastının tam tersi anlam yüklenerek cezalandırmaya gerekçe olarak gösterilmesi vicdanları yaralayan, akıl, vicdan ve hukukla açıklanamayan bir yaklaşımdır. 

Son bir ayda yaşanan gelişmeler durumun vahametini daha da açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

  • 22 Temmuz 2020 tarihli tutukluluğun devamı kararında,
  • 5 Ağustos 2020 tarihinde, müştekilerin beyanlarının alınmaya başlaması nedeniyle, yargılananların duruşmada bulunmaması kararında

Sözde örgütün sözde “korkutucu gücü” gerekçe olarak gösterilmiştir. 

Korkutucu güç gerekçesine dayanak olarak ise, aslında hiç yaşanmamış olan, ancak yaşanmış olsaydı bile kesinlikle tehdit veya baskı barındırmayan, bilakis sevgi, insancıllık, ilgi, hürmet içeren 2 olay gösterilmiştir:

– Birincisi: Kübra Kartal isimli genç hanım hakkındaki isnattır ve bu isnadın kesinlikle gerçek olmadığı hukuki delillerle ispatlanmıştır.

– İkincisi ise: Yargılanmakta olan bazı arkadaşlarımızın vekili olan Av. Eşref Nuri Yakışan’ın bazı katılanlar vekili Av. Eser Çömlekçioğlu ile arasında geçen bir sohbettir.

İddia edilen her iki olay da gerçekte yaşanmadıkları gibi, yaşanmış olsalar bile hiçbir suç unsuru, tehdit veya korkutuculuk içeren olaylar değildir. 

Kübra Kartal ile ilgili iddia edilen olayda, Kübra Kartal’ın güya Bahar Kuştepe isimli müştekiyi ankesörlü telefondan arayarak tehdit ettiği iddia edilmektedir. Bu iddianın geçersizliğinin iki yönü bulunmaktadır:

  1. Bahar Kuştepe’yi arayan Kübra Kartal değildir ve o olmadığı somut delillerle ispatlanmıştır
  2. Bahar Kuştepe’ye yapılan söz konusu telefonla aramada geçtiği iddia edilen konuşmalarda hiçbir tehdit bulunmamaktadır, bilakis sevgi ve selamların iletildiği bir dostluk araması olduğu görülmektedir.

Bahar Kuştepe’yi arayan kişinin Kübra Kartal olmadığına dair maddi delillerden bazıları özetle şöyledir: 

  • Bahar Kuştepe’nin arandığı iddia edilen ankesörlü telefonun bulunduğu yerdeki Mobese kamerası görüntülerindeki kişinin Kübra Kartal olmadığı son derece açıktır,
  • Kübra Kartal söz konusu aramadan bir hafta önce burun ameliyatı olmuştur, iddia edilen tarihte yüzünde şişlikler ve morluklar vardır ve burnu sargılıdır,
  • Yine söz konusu tarihte Kübra Kartal tüm gün evindedir, evi Umraniye’de, yani Anadolu yakasındadır. Aramanın yapıldığı iddia edilen ankesörlü telefon ise İstoç’ta yani Avrupa yakasındadır,
  • Jandarma Genel Komutanlığı Olay Yeri İnceleme Tim ve Birimlerinin Kurucu Yöneticisi; Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı Ses, Film ve Teknik Foto Analiz Laboratuvarının Kurucusu ve Yöneticisi Emekli Albay Levent Güner’in dosyaya ibraz edilen bilirkişi raporu da görüntüdeki şahsın Kübra Kartal olmadığını ispatlamıştır,
  • Bahar Kuştepe, kendisine telefon açan kişinin Mustafa Işık ile cezaevinde görüş yaptığını iddia etmektedir. Ne var ki, Kübra Kartal Mustafa Işık’ı hiçbir zaman cezaevinde ziyarete gitmemiştir, Savcılığın yaptığı incelemede de bu durum teyit edilmiştir. Dahası, Mustafa Işık ve Kübra Kartal tanışmamaktadırlar. Nitekim dava dosyasına da girmiş olan evraklarda bu iki kişi arasında tek bir HTS kaydı dahi olmadığı da görülmüştür ve Mustafa Işık’ın bu açıklamasının doğruluğu da somut verilerle ortaya konmuştur.

Bahar Kuştepe’yi arayan kişinin görüldüğü gibi Kübra Kartal olmadığı çok açıktır. Bununla birlikte, söz konusu arama sırasında yapılan görüşmeler eğer gerçekten Kübra Kartal tarafından yapılmışolsaydı da, yine de hiçbir suç unsuru içermemektedir. Bahar Kuştepe’nin mahkemeye sunduğu dilekçede aktardığı konuşma bilakis sevgi, dostluk, iyi niyet mesajlarından oluşmaktadır. İçeriğinde tehdit ile alakalı tek bir söz dahi yoktur. Bahar Kuştepe’nin aktardığı konuşmadan bazı bölümler şöyledir:

  • Bahar Kuştepe, arayan kişinin kendisine “Sizi çok seviyormuş. Size kızgın değilmiş…”dediğini aktarmaktadır. Bu bir tehdit veya korkutma değil, bilakis kendisinden şikayetçi olmasından dolayı ona karşı en ufak bir öfkesi dahi olmadığını belirten ve ancak karşı tarafın içini rahatlatmak, ona kendisini iyi hissettirmek için söylenebilecek saygı ve sevgi dolu bir ifadedir.
  • Zaten Bahar Kuştepe’de, kendisini arayan kişi ile arasında geçen söz konusu sohbetten dolayı hiçbir rahatsızlık hissetmediğini çok açık bir şekilde ifade etmiş ve “Ben de Mehmet Bey’in selamını alıyorum…” diyerek karşılık vermiştir.

Açıkça görüldüğü üzere, Kübra Kartal tarafından Bahar Kuştepe’ye böyle bir telefon açılmamış olmakla birlikte, yapıldığı iddia edilen telefon görüşmesinin içeriğinde de suça, tehdide, baskıya, korkutmaya yönelik hiçbir unsur bulunmamaktadır. Bu telefon görüşmesi delil gösterilerek herhangi bir örgütün korkutucu güç kullanmasından bahsedebilmek hukuken ve mantıksal olarak mümkün değildir.

Sözde örgütün güya korkutucu gücüne örnek verilen ikinci konu ise, yargılanmakta olan bazı arkadaşlarımızın vekili Av. Eşref Nuri Yakışan ile katılanlar vekili Av. Eser Çömlekçioğlu arasında geçen bir konuşmadır.

Av. Eşref Nuri Yakışan’ın, meslektaşına ilettiği iyi dilek mesajı, Av. Eser Çömlekçioğlu’nun da duruşma esnasında “Meslektaşımın iyi niyetinden şüphem yok”, “iyi niyetli bir selam” gibi ifadelerle, son derece sakin bir üslupla mahkeme heyetine ilettiği söz konusu diyalogda herhangi bir tehdit, korkutma, sindirme eylemi olmadığı son derece açıktır. Bilakis tamamen insancıl, sevecen, dostluk içeren niyetlerle yapıldığı aleni olarak görülmektedir.

Nitekim, Sayın Adnan Oktar da duruşma sırasında söz isteyerek, ‘bir hanıma selam göndermenin adaba uygun olmayacağını, beylere selam gönderileceğini, kendisinin bu düşüncede bir insan olduğunu, Av. Eser Çömlekçioğlu’na ise sevgi ve şefkat duyduğunu’ ifade etmiştir.

Dolayısıyla söz konusu konuşmada ne bir selam gönderme söz konusudur ne de korkutma veya tehdit bulunmamaktadır. 

Bunun yanı sıra eğer böyle bir selam gerçekten iletilmiş olsaydı bile, bu en fazla bir sevgi, saygı mesajı olabilirdi. Zira ‘selam’, kesinlikle içinde asla korku, tehdit, ürkütme gibi olumsuzluklar barındırmayan son derece pozitif anlamlar içeren ve güzellik ifade eden bir kelimedir.

‘Selam’, barış ve esenlik anlamına gelmektedir. Allah Kur’an’da bir yere girildiğinde selam verilmesini emretmektedir. Selam vermek bir ibadettir ve bir kişinin güvenilir olduğunu, karşı tarafa kendisinden bir zarar gelmeyeceğini gösteren bir işarettir. Selam veren kişi barış ve esenlik diler. Allah bir eve girerken selam vererek girilmesini emretmektedir:

Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (Nur Suresi, 27)

Başka bir ayet-i kerimede ise Allah, selam verene daha güzeliyle selam verilmesini buyurmaktadır:

Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verinŞüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır. (Nisa Suresi, 86)

Kur’an’da birçok ayette yer verilen selam, önemli bir ibadettir, Müslümanların birbirlerine barış ve esenlik dileğidir. Bir Müslüman selam sözünü kullandığında, bu ancak bu güzel Kur’an ahlakının bir uygulaması olabilir. Kaldı ki bahsi geçen olayda böyle bir selam yollanması söz konusu dahi olmamıştır. Ancak buna rağmen böyle bir iddia ile, selam kelimesine hayali ve mantık dışı anlamlar yükleyerek, bir selamdan korku ve tehdit çıkarımları yapmak, aklın, vicdanın ve hukukun kabul edebileceği bir durum değildir, vicdanları yaralayan çok vahim bir yaklaşımdır. 

Bu açık gerçeklere rağmen, bu iki vaka hayali ve art niyetli şekilde yorumlanmakta ve bu olaylar yargılanmakta olan arkadaşlarımızın tutukluluklarının ve konuttan çıkmama adli kontrol uygulamasının devamına gerekçe olarak gösterilmektedir. 

Bu vahim ve vicdan yaralayıcı uygulamaya, son olarak 5-14 Ağustos 2020 tarihlerindeki müşteki beyanlarının dinlendiği duruşmalarda bir yenisi eklenmiştir.

Bir katılan vekili, her duruşmanın sonunda üç arkadaşımızın tutukluluğunu talep etmektedir. Gerekçe olarak ise sosyal medyada yayınlanmakta olan bazı paylaşımları göstermektedir. Bu talep iki yönüyle vahimdir, hiçbir hukuki, mantıki ve vicdani delile ve gerekçeye dayanmamaktadır. Şöyle ki:

  1. Haklarında tutukluluk talep edilen arkadaşlarımızın katılan vekillerinin sayın mahkemeye sunmuş olduğu söz konusu paylaşımlarla hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Bu paylaşımlara bakıldığında bunların, tutukluluk talep edilen sanıkların yaptığı paylaşımlar olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Sunulan bu paylaşımlarda adı geçtiği görülen kişilerin, tutukluluğu talep edilen sanıklarla hiçbir bağlantısının olmadığı da aşikardır. Ve bu arkadaşlarımızın bu paylaşımlarla herhangi bir ilgisi olduğuna dair tek bir teknik-maddi delil bulunmamaktadır.
  2. Fakat daha da önemlisi, bu paylaşımlar da yine sözde ‘korkutma, tehdit, baskı unsuru olduğu gerekçesiyle’ mahkemeye sunulmaktadır. Ancak katılan vekillerinin sunmuş olduğu bu paylaşımların içeriğine bakıldığında, bu ekran görüntülerinde iddia edildiği gibi herhangi bir tehdit veya korkutucu unsurun da kesinlikle bulunmadığı çok açık bir şekilde görülmektedir. Duruşma sırasında tutuklama talebine gerekçe olarak gösterilen bu paylaşımların tamamında yalnızca sevgi, şefkat konularının ele alındığı bakar bakmaz kolaylıkla anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu konunun da asla bir tehdit unsuruymuş gibi değerlendirilemeyeceği somut şekilde ortadadır.

Duruşma sırasında güya korkutucu güç ve tehdit unsuru olarak gösterilen bahsi geçen sosyal medya paylaşımlarının içeriğine bakıldığında – bu paylaşımların HİÇBİRİ bu dosyada yargılanmakta olan arkadaşlarımıza ait olmamakla birlikte - şteki olan ve etkin pişmanlıktan faydalanan arkadaşlarımıza, müsterih olmalarını söyleyen ve onların camiamıza iftira atmak zorunda bırakıldıklarını bildiklerini , onları çok sevdiklerini anlatan, tamamen sevgi, şefkat içerikli, kalplerini yatıştıracak, onlara huzur verecek, vicdan azaplarını hafifletecek açıklamalar bulunduğu görülmektedir.

Dolayısıyla söz konusu paylaşımlar incelendiğinde, iddia edilenin tam aksine, korkutucu olmaktan son derece uzak, bilakis insancıl, barışçıl, sevgi dolu, bu husumet ortamını ve gerilimi ortadan kaldırmaya, kardeşliği, sevgiyi, güveni perçinlemeye yönelik içerikler olduğu somut olarak tespit edilebilmektedir. 

Yazının başından bu yana verilen tüm örneklerde de görüldüğü gibi, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, - gerçekleşmiş olsaydı bile içeriğinde hiçbir suç unsuru olmayıp yalnızca sevgi, saygı, şefkat ifade eden; ancak art niyetle yorumlanıp geniş bir hayal gücüyle kurgulanan gerçek dışı olaylar dayanak gösterilerek - NEDEN SEVGİ GÖSTERİYORSUNUZ, NEDEN ŞEFKAT DUYUYORSUNUZ, NEDEN SELAM (ESENLİK VE BARIŞ) GÖNDERİYORSUNUZ DENİLEREK ŞİKAYET EDİLMEKTE, SEVGİ GÖSTERDİKLERİ İÇİN TUTUKLANMALARI İSTENMEKTEDİR. 

Sevgi, ilgi göstermek, güzel söz söylemek Kur’an’ın emridir. Allah Kur’an’da müminlere, kötülük, düşmanlık gördüklerinde dahi güzellikle davranmalarını emretmektedir:

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

Günümüzde sevginin, saygının, şefkatin, güzel davranışların, güzel sözlerin, övgülerin ve iyiliğin yerini, kin, nefret, öfke, sevgisizlik, gaddarlık, kötülük, yerme, itibarsızlaştırma gibi kötü ahlak özellikleri almıştır. Herhangi bir anlaşmazlıkta, hakaret etmek, aşağılamak, tehdit etmek normal karşılanırken, sevgi ve dostluk eli göstermek yadırganmaktadır. Hatta samimi sevgi sözlerine şüphe ile bakılmakta, altında bir suç, kasıt, art niyet aranmaktadır. Davamızda yaşanmakta olan bu durum, aslında dünyada değerlerin nasıl ters yüz olduğunun, iyilikle kötülüğün nasıl yer değiştirdiğinin, güzel olanın çirkin, çirkin olanın ise güzel algılandığının bir delilidir.

Diğer yandan da, camiamıza yönelik kumpasın güdümünde olan bazı husumetli müştekiler, sosyal medya hesaplarında gece gündüz, açık açık isim, soyadı ve resimlerini de kullanarak Sayın Adnan Oktar ve camiamıza yönelik son derece tehditkar, ağıza almaktan imtina edeceğimiz kadar bozuk, kaba, kötü lisanlı ifadelerle camiamıza saldırmakta, ölümle dahi tehdit etmektedirler. Bu aleni olarak ağır suçlar işlemekte olan sosyal medya hesapları, defalarca şikayet edilmelerine ve 2 yıldan bu yana delilleriyle birlikte dava dosyasına da sunulmasına rağmen engellenmemekteyken, camiamızın apaçık sevgi mesajları tutuklamalara gerekçe olarak gösterilmektedir.

Bu son derece anormal, her türlü insancıllıktan uzak, aklı ve mantığı hiçe sayan, hiçbir hukuki ve vicdani temeli olmayan, vicdanları yaralayan, insanların adalet arayışlarında kendilerini güvensiz hissetmelerine neden olan anlayış artık bir son bulmalıdır. 

Gerçekten dehşet salanları, korkutanları, tehdit edenleri sessizce izleyenler, sevgi, şefkat, dostluk, kardeşlik mesajlarını tehdit olarak algılamaktan vazgeçmelidirler. 

Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla arz ederiz.