Her ne kadar kendisiyle farklı dünya görüşünde oluşumuz arkadaş camiamızın Sayın Mine Kırıkkanat Hanıma karşı saygı ve şefkat dolu bakış açısını asla olumsuz etkilemese de, kendisinin şahsi ideolojik nedenlerinden ötürü Sayın Adnan Oktar ve camiamız mensuplarına duyduğu karşıtlığı uzun yıllardır devam etmektedir. Bizler bu karşıtlığını da hukuk içerisinde kaldığı müddetçe saygıyla karşılıyor, düşünce ve fikirlerini beyan etme özgürlüğüne saygı duyuyoruz. Ancak, takdir kendisinde olmakla birlikte, sevecen, demokratik, anlayışlı bir üslubun kendisine daha çok yakışacağını düşünüyoruz. Bu nedenle de, sistematik bir biçimde, husumet ve öfke hissettiren bir üslupla kaleme aldığı yazı ve tweetleriyle soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde camiamız mensuplarının masumiyet karinelerini ve kişilik haklarını ihlal eden anlatımlarını kendisine yakıştıramıyoruz.
Mine Hanım bu kıymetli hukukçuların gerek mesleklerine gerekse kişiliklerine yönelik eleştiri sınırını aşan, hatta kimi zaman tehditvari, hakaretamiz ve aşağılayıcı ifadeler içeren cümleleri kullanmakta, binlerce savcı, hakim, avukat yetiştirmiş bu değerli insanlara işlerini nasıl yapacaklarını öğretmeye çalışmakta, şaşırtıcı bir öfke duygusuyla onları da hedef almaktadır.
Sayın Mine Kırıkkanat, savunma hakkımızı etkin şekilde kullanamamamız için adeta özel çaba harcayan bir görünüm sergilemektedir. Bu çabayı ortaya koyan en bariz olaylardan biri, arkadaşımız Mehmet Noyan Orcan’ın vekilliğini üstlenen Sayın Prof. Dr. Ümit Kocasakal’a karşı yürüttüğü bir tür psikolojik savaştır. Sayın Prof. Dr. Ümit Kocasakal gibi, mesleğinde çok başarılı, tanınmış ve güvenilir bir avukatın camiamız mensuplarından birinin vekilliğini üstlenmesini kabullenemeyen Mine Kırıkkanat, Sayın Kocasakal’ın dosyadan çekilmesi için adeta her yolu denemekte, görülmemiş demagojilere başvurmaktadır.
Oysa, şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki tek bir somut, gerçekçi suç delili, belgesi, dayanağı dahi bulunmayan dava dosyasının yargılananları olan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hayatları boyunca tek bir suça karışmamış, haklarında hiçbir kesinleşmiş yargı kararı olmayan, adli sicilleri tertemiz masum insanlardır. Dosyamıza kapsamlı olarak hakim olan Prof Dr. Sayın Ümit Kocasakal da bu gerçeği gayet iyi görüp değerlendirmiş, ortada herhangi bir suç ya da suç örgütü gibi bir durum olmadığını anlayarak hür ve temiz vicdanıyla arkadaşımız Noyan Orcan'ın müdafiliğini üzerine almıştır.
Benzer durum Türkiye’nin en kıymetli Ceza Hukukçularından biri olan Prof. Dr. Ahmet Gökçen için de geçerlidir. Dosyada sözde örgüt yöneticiliği ile yargılanan ve halen tutuklu bulunan arkadaşımız Merve Büyükbayrak’ın müdafiliğini üstlenen Prof. Dr. Ahmet Gökçen, 1999 yılında aynı suçlamalarla hakkımızda açılan ve beraat ettiğimiz davada da Prof. Dr. Emin Artuk ile birlikte ortada bir suç örgütü olmadığına dair hukuki kanaat bildirmiş, dosyaya sunduğu iki ayrı mütalaa ile arkadaş grubumuzun suç örgütü olmasının imkansız olduğunun hukuki delillerini ortaya koymuştur. Bugün de tıpatıp aynı itham ve isnatlarla hukuka uygun olmayan bir şekilde açılan davada, akli, hukuki ve vicdani kanaatiyle bizlerin suçsuzluğunu görmüş ve sözde örgütün sözde yöneticiliğini yaptığı iddia edilen bir arkadaşımızın savunmasını üstlenmiştir.
Ne var ki Mine Kırıkkanat Hanım, 16.07.2020 tarihinde yazdığı bir tweetle bir kez daha Sayın Kocasakal nezdinde dosyada savunma yapan tüm avukatları yeniden hedef almıştır. Söz konusu tweetinde yine kendince, çok değerli hukukçuları küçük düşürme gayretine girmiştir. Kanaatimizce tüm bunları, dosyanın boş olduğunu, ortada ne bir suç ne bir somut suç delili ne de bir suç örgütü olmadığını tüm hukuki bilgisi ve tecrübesiyle açık ve net olarak gören, bu gerçeği de son derece etkin bir savunmayla Sayın Mahkeme Heyeti karşısında açıklayan Sayın Prof. Dr. Ümit Kocasakal’ın kamuoyu baskısıyla dosyadan çekilmesi için yapmaktadır. Bunu başardığı takdirde ise camiamızın savunma gücünü kıracağını düşünmektedir.
Dolayısıyla, savunma haklarımız doğrultusunda görevlerinin gereğini hukuki ve kanuni biçimde icra eden avukatlarımıza yönelik bu tarz gayrı hukuki bir tutuma girmesinin kendisine kazandıracağı hiçbir şey yoktur.
Tüm bu nedenlerden ötürü, Sayın Mine Kırıkkanat’ın ideolojik ya da şahsi öfke gibi nedenlerle adalet, vicdan ve insaftan uzaklaşmaması hangi fikir, hangi görüş, hangi ideolojiden olursa olsun herkes için adalet, sevgi, şefkat ve merhametten yana olması en doğru ve en güzel tavır olacaktır. O zaman kendisini çok daha iyi hissedeceği, mesleğinin gereklerini en güzel şekilde yerine getirmiş olacağı ve daha huzurlu ve adil bir Türkiye’nin inşa edilmesine katkıda bulunacağı aşikardır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.