AKİT GRUBUNDAKİ DOSTLARIMIZIN, İFTİRA VE KARALAMAYA DAYALI YAYIN POLİTİKALARININ KUR'AN'A UYGUN BİR TAVIR OLMADIĞINI ARTIK GÖRMESİ GEREKİR
28 Nisan Salı günü Akit TV internet sitesinde yayınlanan yazısında ve aynı gün Akit TV televizyon kanalındaki "Manşetlerin Dili" programında yaptığı anlatımlarda Sayın Ali İhsan Karahasanoğlu, Sayın Adnan Oktar ve camiamız hakkında tamamen gerçek dışı, kamuoyunu yanıltıcı, aynı zamanda kendi içinde önemli tutarsızlıklar içeren bazı asılsız ithamlarda bulunmuştur. Dolayısıyla, bu iftira niteliğindeki çirkin ithamlar karşısında tarafımıza cevap hakkı ve Akit grubundaki başta Sn. Karahasanoğlu olmak üzere Müslüman dostlarımıza Kur’an ayetlerini hatırlatma gereği doğmuş bulunmaktadır.
Akit camiasındaki kardeşlerimiz de gayet iyi bilmektedir ki daha önce kendilerine yaptığımız somut bilgilere dayalı eleştirilerin tamamı tamamen iyi niyetli, dostane, Kuran’a uygun, Müslümanca eleştirilerdir. Biz bu eleştirilerimizle bu kıymetli camia içine sızmak isteyen homoseksüellere karşı kendilerini uyarmış, daha sonra da bu uyarılarımızın dikkate alındığını görmekten mutluluk duymuştuk.
Sn. Karahasanoğlu'nun yaklaşık bir hafta önce Mine Kırıkkanat'ın yayınladığı gerçek dışı bilgilerden oluşan ve hiçbir somut dayanağı olmayan yazısını kaynak göstererek camiamız aleyhinde kullanmaya çalışmıştır. Öncelikle, bu davranışını kendisi gibi Müslüman bir kardeşimizin samimiyetine, hakkaniyetine ve dürüstlüğüne yakışır bulmadığımızı belirtmek isteriz.
İstanbul Barosu Başkanlığı da Mine Kırıkkanat'ın yazısındaki gerçek dışı bilgilere ve temel hukuki ölçülerle çelişen yorumlara gereken hukuki cevabı vermiş olmakla birlikte şu önemli gerçeği tekrar vurgulamakta fayda görmekteyiz: Geçmişte ya da günümüzde bazı camia mensuplarımızın vekilliğini yapan avukatları, kanun ve hukukun kendilerine tanıdığı en doğal mesleki haklarını kullanmalarından ve görevlerini yapmalarından ötürü kınamak ve hedef göstermek anayasal, demokratik devlet anlayışına, insan haklarına ve savunma hakkına saygı göstermemek anlamı taşır. Hiçbir gazeteci ya da aydınımızın da böyle bir tutum içinde olmaması gerektiği kanaatindeyiz. .
Diğer yandan, husumetli bazı çevrelerin camiamıza saldırı ve karalama amacıyla ürettikleri iftiralara, safsatalara, gerçek dışı iddialara itibar ederek bunları tekrar etmesinin desteklemesinin Sn. Karahasanoğlu'na bir şey kazandırmayacağı gibi okuyucu kitlesi tarafından kedisine duyulan güveni ve itibarı da derinden zedeleyeceğikanaatindeyiz.
Böyle hatalı bir davranış en başta Kur'an ayetlerine uygun değildir. Allah müminlere, kendilerine bir haber geldiğinde öncesinde doğruluğunu araştırmalarını emretmektedir:
Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz." (Hucurat Suresi, 6)
Öncelikle, Sn. Karahasanoğlu'nun, kumpasçı çetenin Sayın Adnan Oktar hakkında ortaya attığı "çocuk istismarı" iftirasını adeta şahitli, kanıtlanmış somut bir gerçekmiş gibi dile getirmesi Kur'an ayetlerine uygun olmayan bir tutumdur. Bu hareket, iftiraya ortak olmak ve iftirayı yaymak kapsamına girer ki büyük bir haramdır. Sn Karahasanaoğlu’nun da böyle bir şeyden imtina edeceğine, yanlışlıkla böyle bir şey yapması durumunda da -her mümin gibi- hemen Allah’a sığınıp düzeltecek bir vicdana sahip olduğuna inanıyoruz. Bu konudaki ayetler çok açıktır. Yüce Rabbimiz Kur'an'da, bir Müslümana "zina iftirası" atıldığında diğer Müslümanların "Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür" diyerek hüsnü zanla yaklaşmalarını emretmiştir. Bir kimseye karşı zina isnadında bulunanların ise ancak "dört şahitle gelmeleri" gerektiğini bildirmiştir:
Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA BİR SÖZDÜR" demeleri gerekmez miydi?
Ona karşı DÖRT ŞAHİTLE gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir.
Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.
O durumda SİZ ONU (İFTİRAYI) DİLLERİNİZLE AKTARDINIZ VE HAKKINDA BİLGİNİZ OLMAYAN ŞEYİ AĞIZLARINIZLA SÖYLEDİNİZ VE BUNU KOLAY SANDINIZ; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür.
Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen Yücesin; bu, BÜYÜK BİR İFTİRADIR" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi, 12-16)
Görüldüğü gibi, Kur’an ayetleri son derece açıktır. Bir Müslümana, delilsiz yani dört adil şahit göstermeden zina isnadında bulunmak BÜYÜK haramdır. Ayetin bildirdiği üzere, Müslümanlara zina iftirası atıp da dört şahit getirmeyenler "Allah Katında yalancıların ta kendileri" olarak tanımlanmaktadır. Yani artık, bunların "KENDİLERİNE GÜVEN OLMAYACAK" insan oldukları, dolayısıyla herhangi bir konudaki şahitliklerinin de bundan sonra geçersiz olduğu bildirilmektedir. Çünkü, kin ve öfkelerine, kötü zanlarına uyarak iftiraya ortak olmaları bu insanların nefislerine Allah'ın emirlerine itaat etmekten daha sevimli görünmüş ve bunun sonucunda harama girerek "Allah Katında çok büyük (bir suç)" işlemişlerdir.
Kaldı ki Sayın Karahasanoğlu bizzat kendi ağzıyla Sayın Adnan Oktar'ın bu iftiradan ötürü "suçlandığını", "yargılandığını" söylemiştir. O halde hakkında hiçbir hüküm olmayan, hiçbir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan bir insanı sırf suçlandığı ve yargılandığı için suçlu ilan etmek ne İslam'a ne Kur'an'a ne kanuna ne hukuka ne hakka ne de adalete uygundur. Evrensel hukukun en önemli prensibi olan "masumiyet karinesine", yani "bir kişinin suçu kesin ve somut delillerle ispatlanana kadar suçsuz sayılacağı" kuralına da aykırıdır.
Bu itibarla, Sn. Karahasanoğlu'na bir Müslüman olarak öncelikle Maide suresinin 8. ayetiyle tavsiyede bulunmak istiyoruz:
Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Maide Suresi, 8)
Bütün bu gerçeklere ve Kur'an'ın açık hükümlerine rağmen Sayın Karahasanoğlu konuşmasında, sadece dava dosyasında ve buradan kaynaklı olarak bir kısım medyada Sayın Adnan Oktar ve camiamıza yöneltilen iftiraları tekrarlamakla kalmamış, üstüne de dava dosyasında ve iddianamede bile yer almayan "erkek çocuklarına tecavüz" gibi yepyeni mesnetsiz bir iftirayı da üretivermiştir. Bu iğrenç iftira, bugüne kadar en husumetli müfterilerin, medya mensuplarının dahi kullanmadığı külliyen uydurma bir ithamdır.
Sadece bu bile Sayın Adnan Oktar ve camiamız hakkında öne sürülen çirkin iftiraların ne şekilde ve nasıl bir ruh haliyle üretilip ortaya atıldığını gösteren açık örneklerden biridir.
Böyle bir durumda, gelişi güzel sarfedilmiş "erkek çocuklarına tecavüz" gibi dehşetli bir iftiranın bugüne kadar en şiddetli husumetlinin bile aklına gelmediği halde bir anda Sn. Karahasanoğlu'nun hayal dünyasına nasıl girmiş olabileceği sorusu merak konusu olmaktadır.
Şu gerçeği de unutmamak gerekir: "KUR'AN DERSİ VERMESİ İÇİN KENDİSİNE AİLESİ TARAFINDAN EMANET EDİLMİŞ 10 YAŞLARINDAKİ BİR OĞLAN ÇOCUĞUNA TECAVÜZ ETTİĞİ ŞAHİTLER VE SOMUT DELİLLERLE İSPAT EDİLEREK MAHKEME TARAFINDAN HÜKÜM YEMİŞ "TESCİLLİ BİR ERKEK ÇOCUK TECAVÜZCÜSÜ" YAKIN ZAMANA KADAR AKİT GAZETESİNİN YAZAR KADROSUNDA BULUNMAKTAYDI."
Mahkeme kararında 5 ayrı yerde "tecavüzcü" ifadesinin geçtiği, hakkında erkek çocuğa tecavüzden kesinleşmiş hüküm bulunan, öz babasının bile sapıklığı nedeniyle reddettiği bu yaşlı adamı, sapıklığı herkesçe bilindiği halde göz göre göre Akit'in bağrına basıp sahiplenmesi, kendi bünyesinde, kendi fikirlerinin bir temsilcisi olarak yer vermesi, konuyla ilgili hassasiyetinin samimi görünmediğinin altını çizmek istiyoruz.
Mesnetsiz, hiçbir somut delil bulunmaksızın apaçık bir iftiraya uğrayarak tutuklanmış ve halen yargı süreci devam eden masum bir insanı savunan avukatları "riyakarlıkla" suçlayıp da gerçek, tescilli bir "erkek çocuğu tecavüzcüsü" olduğu yargılama süreci sonucunda da somut delillerle ispatlanmış biriyle aynı ortamda çalışma arkadaşı olmak da samimi bir davranış değildir.
Bu itibarla, Sayın Karahasanoğlu'nun eğer gerçekten "erkek çocuk tecavüzü" gibi tiksinti verici sapkın fiillere olan hassasiyetini vurgulamak istiyorsa bunu, bu tür sapkınlıklarla birlikte uzaktan yakından adları anılamayacak, hayatlarında hiçbir suça karışmamış, masum, son derece iffetli ve ahlaklı insanlara iftira atarak ya da onlara atılan iftiralara ortak olarak değil, kendi camiasının bu tür sapkınlıklara göz yummasına tepki göstererek ve eleştirerek yapmasının daha samimi, faydalı ve gerçekçi bir tavır olacağını düşünüyoruz.
Aynı şekilde, Akit grubuna yönelik daha önceki açık mektuplarımızda da, camialarına homoseksüel grupların sızma ihtimaline yönelik endişelerimizi defalarca dile getirdiğimiz bilinmektedir. Sayın Karahasanoğlu ve bu güzide camiadaki kıymetli kardeşlerimizin bu iyi niyetli, dostane eleştirilerimizi, bizlerin bu konudaki hassasiyetini önemli gördüğünü düşünüyoruz. Somut bilgi ve belgeler ışığında kendilerine yönelik kardeşçe uyarılarımızın dikkate alındığına inanıyoruz. Ve bu değerli kardeşlerimizin kendi camiaları içindeki tehlikeye karşı teyakkuzda olmalarının, gerekli önlemleri almalarının son derece olumlu bir yaklaşım olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.