Bilindiği gibi, İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nün öncülüğünde düzenlenen 11.07.2018 tarihli polis operasyonu tüm kamuoyunun dikkatini bir kez daha camiamıza yöneltmiştir.
Gerek operasyon öncesinde gerekse operasyondan bu yana geçen süreçte bazı İngiliz istihbaratının üst düzey yetkililerinin kontrolünde hareket eden bazı husumetli müştekilerin ve onlara destekçi çıkan bir kısım basının Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızı karalamak için hakaret ve iftira içerikli birçok saldırı yaptıkları görülmüştür.
Camiamıza saldıran bu odaklar inançlarımıza, dünya görüşümüze, büyük bir şevk ve karalılıkla yıllar boyu savunduğumuz Türk-İslam Birliği ülküsüne şiddetle karşıdır. Sayın Adnan Oktar’ın İslam Birliği’ni, yaratılış delillerini, evrim teorisinin çöküşünü, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğünü, bağnazlık tehlikesini, PKK, FETÖ gibi terör örgütlerinin ideolojilerini ve hedeflerini anlatan eserlerinden dolayı camiamıza ideolojik düşmanlık beslemektedirler. Bununla birlikte camiamızın kaliteyi, sevgiyi, estetiği, dostluğu, kadın güzelliğini ön plana çıkaran hayat biçimine karşı da kıskançlık ve öfke duymaktadırlar. Tüm bunlar dolayısıyla da camiamızı bir daha kültürel çalışmalarda bulunamayacak şekilde dağıtmak ve her birimizi tüm sevdiklerimizden ayırmak için bir kumpas planlamışlardır.
Sayın Adnan Oktar ve birçok arkadaşımızın yargılanmakta olduğu dosyada yer alan tüm suçlamalar kamuoyu nezdinde camiamızı güya tehlikeli, korku salan, dış güçlerin kontrolünde, vatanı ve milleti aleyhinde faaliyetlerde bulunan insanlardan oluşan bir yapı gibi gösterme amacıyla ortaya atılmıştır. Kamuoyu baskısı oluşturup davanın sonucunda ağır cezalar çıkması için özel olarak seçilmiş ve kurgulanmışlardır. Tümü asılsız, asılsız olduğu için de delilsizdir.
Sayın Adnan Oktar 40 yıllık ilmi çalışmalarını esas olarak Allah’ın Kur’an’da kullarına emrettiği güzel ahlakın ve sevginin dünyaya yayılması için sürdürmektedir. Sayın Adnan Oktar’ın evrim teorisini, bağnazlığı, komünizmi, terörü eleştirmesinin; iman hakikatlerini ve Kur’an mucizelerini anlatmasının temelinde insanların Allah’a imanlarının kuşkusuz hale gelmesi ve bunun neticesinde de güzel ahlakı, sevgiyi, hoşgörüyü, kardeşliği en güçlü şekilde yaşamalarını sağlama hedefi bulunmaktadır. Sayın Adnan Oktar’a ait olan 300’den fazla eser incelendiğinde bu hedefin varlığı açıkça anlaşılmaktadır. Arkadaşlarımızın tümü de Sayın Adnan Oktar ile aynı ideallere sahip kişiler olarak onunla birlikte dünyada Kur’an ahlakının, sevginin, barışın, kardeşliğin ve kalitenin yayılması için var güçleriyle çaba harcamaktadır.
Burada bahsettiğimiz 40 yıllık zaman dilimi kısa bir süre değildir. Sayın Adnan Oktar, ilmi ve kültürel faaliyetlerine başladığı 1980 yılından operasyon tarihine kadar 9 kez suikast girişimi ile karşılaşmış, 2 defa hapis yatmış, 1 kez akıl hastanesine gönderilmiş, defalarca komplolara maruz kalmış ve emniyette ağır işkence uygulanmış bir insandır. Bu süreçte arkadaşlarımızdan da tutuklananlar, emniyette işkencelere maruz kalanlar ve hapiste yatanlar olmuştur. Tüm bunlara ek olarak yaklaşık 40 yıl boyunca Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın aleyhinde karalayıcı nitelikte on binlerce haber yapılmıştır.
Bir insanın veya topluluğun 40 yıl her türlü hukuksuz baskıya ve komploya rağmen ilmi çalışmalarından hiç vazgeçmemesi, vatanına ve devletine bağlılığı daha da artarak devam etmesi gerçekten de pek karşılaşılmamış bir örnektir. Nitekim dünyada Sayın Adnan Oktar ile benzer konular üzerinde çalışmalar yapmış kimselerin karşılaştıkları zorlukların ardından ya çalışmalarını ciddi derecede azalttıkları ya da tamamen bitirdikleri bilinen bir gerçektir. Bununla birlikte bazı insanların düşünceleri veya yazıları nedeniyle suikasta uğrayarak öldürülebildikleri dahi göz önünde bulundurulduğunda, Sayın Adnan Oktar’ın İstanbul’dan 1 gün bile ayrılmadan, üstelik çalışmalarını daha da yoğunlaştırarak hayatına devam etmesi gerçekten de azmini, samimiyetini ve cesaretini açıkça ortaya koymaktadır.
Bazı art niyetli ve husumetli insanlar 40 yıllık ilmi çalışmalarımızın güya Sayın Adnan Oktar’ın liderliğini üstlendiği hayali suç örgütü tarafından işlenen suçların perdelenmesi amacıyla yapıldıklarını iddia etmektedirler. Bu iddiayla kastedilen şudur: Dünya çapında ücretsiz dağıtılan milyonlarca eser, ücretsiz düzenlenen bilimsel sergiler, sosyal etkinlikler ve konferanslar, hiçbir reklam geliri olmadan gerçekleştirilen ve her gün saatlerce süren canlı televizyon yayınları, ilmi çalışmaların dünyaya ulaşması için gerekli tüm teknik altyapı güya bir suç örgütünün eylemlerini örtmek için hayata geçirilmişlerdir!
Bu saçma iddiaya göre; hayatın olağan akışında 30-40 yıl sonra gündeme gelecek bazı miraslardan güya pay almak, güya genç kızlarla cinsellik yaşamak arzusuyla veya bunlara benzer amaçlarla birkaç yüz insan bir araya gelerek çok büyük maddi ve manevi külfetin altına girmişlerdir. Burada bazı sorular sorup düşünelim… Böyle bir iddia gerçekten doğru olabilir mi? Bazı insanların taktik icabı kültürel ve bilimsel çalışmalar için 40 yıla yakın süre boyunca tüm maddi imkanlarını ve enerjilerini seferber etmeleri, sonra da kendi kontrollerinin dışında gelişen ve lehe sonuçlanıp sonuçlanmayacakları asla kestirilemeyecek olan uzun vadeli hayallerin veya illegal bazı işlerin peşinde koşmaları normal midir? Zeki, yüksek eğitimli, düzgün fizikli veya zengin her insanın hayatında çoğu zaman zaten elde edebildiği cinsellik ve benzeri bazı menfaatler için iyi ailelerden gelen yüzlerce kişinin toplanıp yıllar süren hakaretlere, tehditlere ve aleyhlerindeki saldırılara göğüs germesi normalde karşılaşılan bir durum mudur? PKK’nın, DAEŞ’in, DHKP-C’nin ölüm listesinde yer almak, 40 yıl boyunca birçok komploya maruz kalmak pahasına böyle menfaatler ve işler peşinde koşulur mu?
Bu soruların akla ve vicdana uygun tek cevabı elbette ki HAYIR'dır !
Yeryüzünde bugüne dek 300’den fazla bilimsel ve imani kitabın yazılmasına vesile olan, sonra bu kitapları 73 farklı dile çevirerek dünya çapında ücretsiz olarak dağıtan, evrim teorisini çökertmek için dünyanın birçok ülkesinde yüzlerce konferans veren ve fosil sergisi açan, dünyanın en önde gelen gazetelerinde ve dergilerinde dünyanın temel sorunlarının çözümü hakkında köşe yazıları ve makaleler yayınlatan, bağnazlığa, komünizme ve teröre karşı çok etkin bilimsel mücadele vermesi nedeniyle PKK, DAEŞ ve DHKP-C gibi terör örgütlerinin ölüm listesine giren, Müslümanlara yapılan zulmün sona ermesi için canla başla Türk-İslam Birliği’nin kurulmasını isteyen hiçbir suç örgütü görülmemiştir.
Çünkü, hiçbir suç örgütü dünyadaki kültürel, imani ve sosyal sorunları çözmek için yıllar boyunca maddi ve manevi yüklerin altına girmez, sorunların çözümlerini insanlara anlatmak adına kendi varlığını tehlikeye atmaz, hakaretlerle, tehditlerle veya haksız hukuki süreçlerle iç içe yaşamayı göze almaz. Bu maddi ve manevi yüklerin külfetine katlanmadan da aynı suçları işleyebilecekken, gereksiz yere ve 40 yıl boyunca kesintisiz şekilde kültürel çalışmalar yürütmez. Dolayısıyla camiamız bir suç örgütü değildir, asla olamaz.
Bizlerin güçlü bir imanla Allah’a bağlı, vatan millet aşkı ile devletimize ve hükümetimize yararlı faaliyetler yapan bir camia olduğumuzu önyargısız şekilde ve akılla olayları değerlendiren herkes çok iyi bilmektedir. Çalışmalarımız bunun en güzel göstergelerindendir. Dolayısıyla bunun aksinin iddia edilmesi ortada büyük bir mantıksızlık ve art niyetin olduğunu gösterir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın kamuoyuna yansıyan çalışmalarıyla ilgili başka yönler de, bunlar üzerine samimi ve önyargısız bir biçimde düşünüldüğü takdirde bazı gerçeklerin fark edilmesini sağlayacaktır. Örneğin Sayın Adnan Oktar yıllardır sevginin üzerinde durmaktadır. Sayın Adnan Oktar’ın sevgi, merhamet ve hoşgörü üzerine yazılmış onlarca kitabı vardır. A9 TV’de yapılan yayınların ana konusu her dönemde sevgi olmuştur.
Örneğin, bu yayınlarda halkımıza yapılmış çağrıların neticesinde, sevgi içerikli yüzlerce hashtag (etiket), Twitter isimli sosyal medya platformunda 1 yıla yakın süre boyunca her gün trend topic-TT (en çok bahsedilen konular) listesine girmiş ve çoğu kez de birinciliğe ulaşmıştır. Facebook ve Instagram isimli sosyal medya platformlarında da durum farklı değildir. Sayın Adnan Oktar’ı sevenlerin öncülüğünde yapılan sevgi temalı paylaşımlar dünyanın neredeyse her noktasına ulaşmıştır.
Takdir edileceği gibi, dünyada tanınan, bilimsel ve kültürel eserler yazan düşünürlerin hiçbiri sevgi konusu üzerinde bu kadar durmamıştır. Halbuki dünya üzerinde insanların en çok şikayetçi oldukları konulardan biri sevgisizliktir. Hangi insanla konuşulursa konuşulsun, Allah aşkı ile tutkulu sevmeyi bilen, sevgisinde kararlı olan, menfaatsiz seven insan kalmadığından şikayetçi olunduğu görülmektedir. Yani Sayın Adnan Oktar dünyanın en büyük sorununu ortadan kaldırmak için harekete geçmiş bir düşünürdür. Peki dünya üzerindeki hangi suç örgütü böyle bir idealin peşinde koşmaktadır? Şu anda Bugüne kadar, yıllar boyunca sürekli olarak insanlar arasında sevgiyi yaymak için çalışan bir suç örgütüyle hiç karşılaşılmış mıdır? Bu soruların cevabı da çok açıktır: HAYIR!
İşte 11.07.2018 tarihli polis operasyonu sonrasında husumetli kişilerin ve bir kısım basının Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkındaki açıklamaları tamamıyla bir algı operasyonun ve karalama kampanyasının ürünüdür. Yoksa 40 yıldır haklarında herhangi bir suçtan dolayı tek bir mahkumiyet kararı bile verilmemiş insanların, kültürel ve bilimsel faaliyetleri tüm dünyaya yayılmış kimselerin suç örgütü üyeliğiyle suçlanmalarının başka bir açıklaması olamaz.
Aslında camiamıza karşı oynanan bu oyun tarih boyunca Allah rızasını kazanmak için yaşamış, Allah’ı coşkuyla seven insanların birçoğuna da oynanmıştır. Hz. Muhammed (sav) ve sahabeye, Hz. İsa (as) ve havarilere, Hz. Musa (as) ve ona iman edenlere, Hz. Yusuf (as)’a, Hz. Meryem’e, Hz. Ayşe validemize, Abdulkadir Geylani Hazretleri ve Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri gibi İslam alimlerine ve destekçilerine nasıl iftiralarla saldırıldıysa, nasıl tuzaklar kurulduysa camiamıza karşı da iftiralarla saldırılmakta ve tuzaklar kurulmaktadır. Allah’ı ve İslam’ı anlatan insanların tarih boyunca maruz kaldıkları baskıların ve zulmün aynısına camiamız da bu dönemde maruz kalmaktadır.
Tarih boyunca Müslümanlara saldıran kesimlerin karakterleri de birbirinin hep aynısı olmuştur. Geçmişte yaşamış müminlere saldıran kişilerin ahlaksız, psikopat ve acımasız yapıları günümüzde Müslümanlara saldıran odaklarda da aynen görülmektedir. Vesveseli, kötülük işlemekten ruhları kararmış, kuşkucu, sevgisiz ve hasta ruhlu insanlardan oluşan bu odaklar Allah’ın varlığının bilinmesi ve İslam’ın yeryüzüne hakim olmasını istemediklerinden müminlere saldırmayı adeta görev bilmektedirler. Paranoyaya ve şizofreniye kapılmış bu kişiler o kararmış ruhlarında yaşadıkları kabusları yalanlarla dolu hikayelere dönüştürmekte, bunları dallandırıp budaklandırarak delice bir gayretle diğer insanlara anlatmaktadırlar. Arkadaşlarımızı tehlikeli, korkunç, zalim, zülüm ehli gibi göstermek için basına ve resmi kurumlara aktarmaktadırlar. Bunu yaparken de Allah’ın varlığının anlatılması ve İslam’ın yayılması için elle tutulur tek bir çalışmaları olmamasına rağmen kendilerini doğru ve dürüst insanlar gibi göstermeye çalışmaktadırlar.
Bu kişilerin söz konusu eylemleri bizlere Kur’an’da tarif edilen şeytanı hatırlatmaktadır. Şeytanla sürekli irtibat halinde olan bu insanlar belli ki en sonunda şeytana benzemişlerdir. Kötülüğü temsil eden şeytanın iyiliği temsil eden meleklere karşı verdiği mücadelenin bir benzerini bu insanlar da müminlere karşı vermektedirler.
ANCAK CAMİAMIZA KARŞI OYNANAN BU ÇİRKİN OYUN GEÇMİŞTE MÜMİNLERE OYNANMIŞ HER OYUNDA OLDUĞU GİBİ BOZULACAKTIR. BU, ALLAH’IN MÜMİNLERE OLAN BİR VAADİDİR. ALLAH VAADİNDEN ASLA DÖNMEYEN OLDUĞU İÇİN MÜMİNLERE YİNE YARDIM EDECEK VE ONLARA TUZAK KURANLARI YENİLGİYE UĞRATACAKTIR. BU KONUDA, DEVLETİMİZE, YÜCE TÜRK ADALETİNE ve YARGISINA OLAN GÜVENİMİZ TAMDIR.
ALLAH KUR’AN’DA ŞÖYLE BUYURMUŞTUR:
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.