"ALIKONMA" SAFSATASI

Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yönelik kumpası düzenleyen organize çete, aleyhimizde olumsuz kamuoyu algısı oluşturmak ve süregiden davayı baskı ve etki altında bırakmak amacıyla Sabah grubundaki adamları İsa Tatlıcan'ı kullanmaktadır.

Camiamıza eski husumetlilerden olduğu bilinen İsa Tatlıcan da, büyük bir görev aşkıyla koskoca Sabah medya grubunu 1.5 senedir bu karanlık oyuna alet etmeyi sürdürmektedir.

İsa Tatlıcan, kumpasçılara yaranma gayretiyle, aylardır büyük küçük, doğru yanlış demeden, her türlü günlük magazin ya da polisiye haberden, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza iftira içerikli asılsız ithamlar, göndermeler, imalar yapmaya çalışmaktadır.

Hepsinin gerçek dışı olduğu defalarca ispatlanmış olan, camiamız aleyhindeki içi boş iftira ve yalanları düzenli aralıklarla ısıtarak, düzeysiz ve avami üslubuyla güncel haberlerin arasına sıkıştırıp servis etmeyi adet haline getirmiştir.

İsa Tatlıcan, geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir Sabah haberinde, her biri onlarca yıldır camiamız mensubu olan ve her daim kendilerine çok büyük değer verilen, hürmet edilen bayan arkadaşlarımızı güya alıkonmuş mağdurlar gibi gösterme aldatmacasına başvurmuştur.

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, camiamız mensubu olan ve halen büyük bölümü tutuklu ya da adli kontrol kapsamında ev hapsinde olan bayan arkadaşlarımızı, 4 Ocak 2020 tarihli Sabah haberinde yer alan, maddi menfaatle kandırılarak alıkonuldukları iddia edilen bazı şahıslara benzetmek son derece art niyetli ve seviyesiz bir harekettir.

Sözde "alıkonma iftirası"na gerekçe gibi gösterilmeye çalışılan bayan arkadaşlarımız onlarca yıldır Sn. Adnan Oktar’ı tanıyan, seven, sayan, kendisinin ilmi ve kültürel faaliyetlerini maddi manevi tüm imkanlarıyla, canı gönülden Allah rızası için destekleyen samimi Müslümanlardır. Dolayısıyla Sabah'ın haberinden yalan ve iftira yoluyla camiamıza gönderme yapılmaya çalışılan iddianın ne derece içi boş, asılsız ve uydurma olduğunu anlamak son derece kolaydır.

Özellikle A9 kanalının kurulduğu 2008 yılından bu yana geçen 12 yıllık zaman zarfında, bahsi geçen uydurma Sabah haberine konu yapılmaya çalışılan hanım arkadaşlarımızın hepsinin, A9 TV kanalında tüm Türkiye'nin gözleri önünde yoğun bir şekilde milli ve manevi değerlerimizi savundukları, Allah'ın varlığını, birliğini, Kuran mucizelerini, iman hakikatlerini anlattıkları, PKK, IŞİD, vb. terör odaklarının devlet, millet karşıtı düşünce ve eylemlerine karşı ilmi ve fikri alanda mücadele ettikleri, hükümetimize ve Sn. Cumhurbaşkanımızı her dönem ve her koşulda var güçleriyle destekledikleri, sahip çıktıkları tüm kamuoyunun malumudur.

HİÇBİR ALIKONMUŞ İNSANIN, HERKESİN GÖZLERİ ÖNÜNDE BÖYLE YOĞUN, DEĞERLİ, GÖNÜLLÜ, KARARLI, AKILCI, ETKİLİ VE SAMİMİ FAALİYETLER YÜRÜTMESİ DÜNYA ÜZERİNDE GÖRÜLMÜŞ ŞEY DEĞİLDİR. SÖZ KONUSU İDDİANIN NE DERECE GÜLÜNÇ VE UYDURMA OLDUĞUNUN BİR BAŞKA DELİLİDİR.

Bu değerli insanların Youtube, instagram, twitter, facebook gibi sosyal mecralardan, yapmış oldukları programların, ulusal kanallarda katılmış oldukları canlı yayınların ve konuşmacı olarak katıldıkları binlerce konferans, panel ve seminer gibi kültürel aktivitelerin kayıtlarını izlemek mümkündür.

Tarafsız bir gözle incelendiği zaman tüm bayan arkadaşlarımızın alıkonulmak bir yana, her birinin teker teker entellektüel seviyelerinin son derece yüksek fikir insanları, dahası tüm baskılara rağmen çizgisinden sapmayan kararlı, yiğit, üstün imanlı, yüksek ahlaklı birer dava insanı oldukları açıkça görülebilir. Bayan arkadaşlarımızın her biri yüksek okul mezunu, iş hayatları, geniş sosyal çevreleri olan, birçoğu tanınmış ailelere mensup akıllı, kültürlü, zeki insanlardır.

Tüm kamuoyunun hemen her gün gözleri önünde olan böyle güzide, aklı başında, kişilikli insanların, hiçbirinin ses çıkarmadan, itiraz etmeden, tepki vermeden, hatta dışarıya bir an bile sezdirmeden 20-30 yıl boyunca alıkonma gibi korkunç bir eyleme maruz kaldıklarını ileri sürmek ancak ya çok büyük bir artniyet ya da ciddi bir akıl ve şuur zafiyetinin göstergesi olabilir.

Nitekim, 18 aydır süregelen zorlu gözaltı, tutukluluk ve cezaevi şartlarına, her türlü baskı, tehdit ve korkutma girişimlerine rağmen bayan arkadaşlarımızın iftiracı olmayı reddetmeleri, operasyon öncesinde hiçbir baskı, eziyet ya da esaret altında olmadıklarının en büyük kanıtıdır. Dahası, her biri hem emniyet hem de mahkeme önünde, yani olabilecek en emniyetli, güvenli ve korunmalı ortamlarda ne Sayın Adnan Oktar'dan ne de camiamızdaki herhangi bir kimseden hiçbir şiddet, baskı ya da eziyet görmediklerini, sadece sevgi ve saygı gördüklerini hür iradeleriyle beyan etmişlerdir. Ayrıca aylardır süren tutuklulukları süresince de, gerek bayan arkadaşlarımıza, gerek Sn. Adnan Oktar’a olan sevgi ve saygılarını, özlemlerini ifade eden samim ve içten yüzlerce mektup yazmışlardır.

Tüm bu gerçeklere rağmen bu gerçekleri görmemekte direnerek sistematik bir şekilde aleyhimizde yalan haber üretmeyi sürdüren bir kısım medya ve onların perde arkasındaki bir takım artniyetli kişi ve çevrelere tam bir cevap olması bakımından aşağıdaki diğer önemli hususları da kamuoyunun dikkatine sunuyoruz:


Öncelikle, kaçırılan ya da zorla alıkonan kişiler

– Kimseyle karşılaşma ya da alıkonulduğunu belli etme imkanı olmayacak ıssız, sessiz, tenha, ücra yerlerde tutulur, esir hayatı yaşar, gerektiğinde eli kolu, hatta gözleri bağlanır;

– Kaçmaması için kapalı bir odada, mahzende, bodrumda, vb. bir yerde kilitli tutulur;

– Asla dışarı bırakılmaz, serbestçe dolaşmasına izin verilmez, insan içine çıkarılmaz, kimseyle görüştürülmez, dışarıdan görülebileceği bir yere konulmaz;

– Kimsenin yerini ve varlığını bilmemesine yönelik özel önlemler alınır;

– Hiç kimsenin görmesi, sesini, bağırmasını, yardım istemesini duyma imkanı olmayan izole yerlerde tutulur;

– Dış dünyayla bağlantısı kesilir; cama, pencereye, balkona, bahçeye, kapının önüne, sokağa çıkarılmaz;

– Bakkala, AVM'ye, işe, okula, spor salonuna, gezmeye, dolaşmaya, cafeye, restorana gönderilmez;

– Buralarda arkadaşlarıyla fotoğraflar, selfiler çekmesine izin verilmez;

– Eline telefon, bilgisayar, internet asla verilmez;

– Kendi adına sosyal medya hesapları açtırılmaz, bu hesaplardan her gün onlarca paylaşım yapmasına, fotoğraf ve konum göndermesine, onbinlerce takipçisiyle yazışmasına izin verilmez;

– Canlı yayınlara çıkarılmaz, hele kendisini alıkoyduğu iddia edilen kişiyle birlikte hiçbir şekilde çıkarılmaz;

– Muhtelif ulusal TV kanallarındaki programlara, röportajlara gönderilmez;

– Ailesi, akrabası ya da tanıdığı ile görüştürülmez;

– İstediği zaman ailesinin, arkadaşlarının, akrabalarının evinde kalmasına izin verilmez...

......

Oysa bayan arkadaşlarımızın her biri:

– Sn. Adnan Oktar ile hiçbir zorlama olmadan kendi istekleriyle tanıştılar. Bu gerçeği duruşma sürecinde kendi hür ifadeleriyle beyan ettiler.

Sanatçılarla, köşe yazarlarıyla, hukukçularla, siyasetçilerle ve hükümet görevlileriyle görüştüler, ofislerinde, devlet binalarında toplantılara katıldılar. Yüzlerce konferansa konuşmacı olarak katıldılar. Eğer zorla alıkonulmluş olsalardı, ilk fırsatta görüştükleri bu insanlara durumlarını anlatıp yardım talep ederlerdi.

Yerli ve yabancı gazetecilerle röportajlar yaptılar. Eğer alıkonma olsaydı, herhangi bir basın mensubuna bu bilgiyi rahatlıkla verebilirlerdi. Kadınları zorla alıkoyan birinin, alıkoyduğu kimselerin gazetecilerle muhtelif konularda röportaj yapmasına izin vermesi gibi bir olay dünya tarihinde görülmüş bir şey değildir. Kimse böyle bir riske girmez.

Çeşitli ulusal kanalların stüdyolarında canlı yayınlara katıldılar. Dileseler canlı yayında suç duyurusunda bulunabilirlerdi. Bir insan zorla alıkoyduğu bayanları saydığımız bu aktivitelere yollar mı? Teşvik eder mi? Elbette ki hayır.

Yoğun bir şekilde telefon, bilgisayar ve internet kullanıyorlar. Nitekim operasyon öncesi 2 senelik teknik takip bu sayılanların hepsini doğrular nitelikte. O halde her türlü teknolojik imkanı olan bir bayan, zorla alıkonuluyorsa dilediği anda ailesine, emniyet güçlerine haber veremez mi? Konumunu gönderemez mi? Internetten e-devlet üzerinden suç duyurusunda bulunamaz mı? Dahası, zorla alıkoyan bir kişi, esir konumundaki birine bu tür teknolojik imkanları tanır mı?

Hepsinin kendi isimleriyle blog siteleri, sosyal medyada aktif hesapları var. Onbinlerce takipçileri, hayranları var. Kullanıcılar kendileriyle tanışmak istediklerinde uygun gördükleriyle tanışıp arkadaş oluyorlar, sorulan soruları cevaplıyorlar. Eğer alıkonuluyor olsalar bunlardan herhangi birinden yardım isteyemezler mi?

Dışarıda alışveriş yapıyorlar, geziyorlar, spor yapıyorlar, yemeğe gidiyorlar, cafelerde oturuyorlar, birlikte fotoğraflar, selfieler çekiyorlar, her türlü arkadaş toplantısı, gezi, doğum günü, açılış, davet gibi sosyal aktivitelere sıradan bir insandan çok daha fazla katılıyorlar. Zorla bayanları alıkoyan biri bu sosyal ortamlara girmelerine müsaade eder mi?

Arkadaşlarıyla, aileleriyle istedikleri yerde görüşüp ailelerini Sn. Adnan Oktar ile tanıştırıyorlar. Evladı zorla alıkonan bir aile Sn. Adnan Oktar’ı sevip, camiamızı desteklediğini samimi ve içten sözlerle ifade eder mi ?

Eğitim hayatlarına diledikleri okulda devam ediyorlar. Hatta aralarında iki üniversite mezunu olanlar, master ve doktora yapmış olanlar da var. Zorla alıkonan biri eğitimine nasıl devam edebilir?

Bayan arkadaşlarımızın hepsinin Sn. Adnan Oktar'a karşı sevgisi, saygısı, vefası yüzlerinden okunuyor. Sayın Adnan Oktar ve diğer arkadaşlarıyla birlikteyken hissettikleri sevinç, neşe, mutlulukları, rahatlıkları, samimiyetleri açıkça ortada. Hal ve tavırlarında hiçbir zorlama, yapmacıklık, rahatsızlık olmadığı, fotoğraflarda, A9 TV programlarında ve canlı yayınlarda açıkça görülüyor.

Baskı ve tehdit altında olan bir insanın durumu daha ilk bakışta yüzünden ve tavırlarından anlaşılır. Nitekim, aramızdayken son derece neşeli, mutlu, rahat, güler yüzlü olan ancak sonradan zor, tehdit ve baskıyla bize karşı iftiracı olmak zorunda bırakılan arkadaşlarımızın dış görünümleri, bakışları, tedirginlikleri, gerginlikleri, korkuları üzerlerindeki baskı ve tehdidin ağırlığı derhal yüzlerinden okunabiliyor.

HEPSİNİN ÖTESİNDE, TEMMUZ 2018’DE CAMİAMIZA DÜZENLENEN OPERASYONDAN 2 SENE ÖNCE BAŞLAYAN VE OPERASYON GÜNÜNE KADAR SÜREN GİZLİ POLİS TEKNİK TAKİBİ SÜRECİNDE İZLENEN TELEFON KONUŞMALARI, MESAJLAŞMALAR, ELDE EDİLEN FOTOĞRAFLAR, KAMERA KAYITLARI, ORTAM DİNLEMELERİ, VB. GİBİ SOMUT VERİLERİN HİÇBİRİNDE HERHANGİ BİR ZORLA ALIKONMA, ŞİDDET, ESARET VB. BİR DURUMU GÖSTEREN, KANITLAYAN, HATTA DOLAYLI İŞARET YA DA İMA EDEN BiLE TEK BiR KONUŞMA, YAZIŞMA, SES, RESiM VEYA GÖRÜNTÜYE RASTLANMAMIŞTIR. Çünkü bu iddia tümüyle uydurma ve asılsızdır. Kaldı ki, ortada böyle somut tek bir belge ya da kanıt olsaydı, tahmin edileceği gibi bugüne kadar malum medya kanallarında binlerce kez aleyhimizde haber malzemesi olarak kullanılırdı.

TEMMUZ 2018’DE GERÇEKLEŞEN OPERASYONDA, EŞ ZAMANLI OLARAK ARKADAŞLARIMIZIN YAŞADIĞI 120 FARKLI ADRESE SABAHIN ERKEN SAATLERiNDE, KAPILARI KOÇ BAŞLARIYLA KIRILARAK BASKIN YAPILMIŞTIR. BU EVLERİN HİÇBİRİNDE NE ALIKONAN, NE ESİR TUTULAN HİÇBİR KADINA, KIZA RASTLANMADIĞI GİBİ, TEK BİR SUÇ, SUÇÜSTÜ YA DA SUÇ UNSURUYLA, DAHASI TEK BİR UYGUNSUZ DURUMLA DAHİ KARŞILAŞILMAMIŞTIR. Oysa, İstanbul'da rastgele herhangi 120 eve bile ani baskınla girilse böyle kusursuz bir durumla karşılaşılması imkansız denebilecek ölçüde çok düşük bir ihtimaldir.

– Operasyon yapılan bu adreslerde güya alıkonmuş, esir tutulan kişiler olsaydı, bu duruma çok sevinir, mutlu olur, operasyonun hemen akabinde, kolluk kuvvetlerine, Cumhuriyet Savcılarına verdikleri ifadelerinde yaşadıkları sözde esaret ve işkenceleri, baskı ve tehditleri detaylarıyla anlatır özgür kalmanın sevinç ve neşesiyle yeni özgür hayatlarına devam ederlerdi. Oysa operasyonda bu şekilde, sözde kurtarılan, özgürüğüne kavuşturulan herhangi bir kimse yoktur. Aksine, operasyonda baskın yapılan adreslerdeki tüm bayanlar, esir olmak şöyle dursun, şüpheli sıfatıyla gözaltına alınarak özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Asıl zulüm ve esaret dönemleri operasyondan sonra başlamıştır ve halen de görülmemiş haksızlık ve hukuksuzluklarla birlikte devam etmektedir. Operasyonda çok az bölümü gözaltına alınan hanım arkadaşlarımızın büyük bölümü tutuklanmış, çok az bir bölümü de adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Bir kısmı da aylar sonra bulundukları cezaevlerinin zorlu koşulları, ölümcül sağlık sorunları ve kumpasçıların ağır ve yoğun baskı, tehdit ve korkutmaları sonucunda camiamız aleyhinde olmadık yalanları ve iftiraları söyleme şartıyla serbest bırakılmışlardır.

Tüm Türkiye'nin şahit olduğu, gözler önündeki bu durum da baskı, şiddet, eziyet, esaret ve zulmün camiamız tarafından değil tam tersine, asıl camiamız üzerinde uygulandığının en açık ispatıdır.

Ne var ki bir kısım medya, tüm bu açık gerçekleri titizlikle örtbas ederek, lehimize olan, bizi aklayan hiçbir olumlu konuyu kesinlikle görmezden gelip gündeme getirmemektedir. Tam aksine bulduğu en küçük bir fırsatta bile aleyhimizde tarihte görülmemiş derecede uydurma, asılsız, gerçek dışı ve art niyetli haberler servis ederek 18 aydır anlaşılmaz bir husumet ve öfkeyle, sistematik bir kara propaganda yürütmektedir.

Bir kısım medyanın, camiamız aleyhinde sürdürdüğü ve artık skandal boyutlarına varmış bu taraflı, gerçek dışı, ilkesiz, uydurmacı, art niyetli ve karalama odaklı habercilik anlayışından vazgeçmesi en büyük dileğimizdir.


Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.