11 Temmuz 2018 tarihinde, TBAV camiasına düzenlenen operasyonun ardından Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını güya bir suç örgütü gibi gösterebilmek maksadıyla, tamamen asılsız ve mesnetsiz SAHTE SUÇLAR üretme yoluna gidilmiştir.
Ortada hiçbir gerçek ve somut suç olmadığı için de tümüyle hukuksuz bir yöntem olan, 'NORMAL HAYATIN HER SAFHASINI VE HER PARÇASINI ADETA BİRER SUÇ UNSURU GİBİ GÖSTERME' aldatmacasına başvurulmuştur.
Tüm insanların günlük yaşamının parçası olan EN DOĞAL, EN MEŞRU, EN NORMAL, EN SIRADAN olay, hareket, davranış ya da konuşmalar, söz konusu Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları olunca en olmadık gerçek dışı çarpıtmalarla, en zorlama yorum ve ithamlarla, akla hayale gelmedik GAYRI MEŞRU YA DA GAYRI KANUNİ GÖRÜNÜMLERE sokulmaya çalışılmaktadır.
Cumhuriyet tarihinde bugüne kadar eşi, benzeri görülmemiş, son derece anormal, tümüyle kanun ve hukuk dışı bir yaklaşım içerisinde, anlaşılmadık bir biçimde camiamız mensuplarının gerek operasyon öncesi özel ve sosyal yaşamları gerekse operasyon sonrası hal, tavır, hareket ve konuşmaları, tabiri caizse "bin dereden su getirip nasıl suç kapsamına sokulabilir" arayışıyla değerlendirilmektedir.
Arkadaşlarımızın, İslam dininin gereği olan velayet sistemini benimsemeleri, uygulamaları, hayatın doğal akışı içinde her konuda birbirlerine yardımcı ve destek olmaları gibi en insani, en ahlaki ve vicdani davranışları bile güya "örgütsel yapılanma", "örgütsel yardımlaşma" tanımları altında uydurma sahte suçların kapsamına sokulmaya çalışılmaktadır.
"NORMAL YAŞAM ÜZERİNDEN SAHTE SUÇLAR OLUŞTURMA" olarak tanımlayabileceğimiz bu endişe verici ve kanunsuz yöntemi, operasyon öncesi ve operasyon sonrasına ilişkin olarak iki evrede maddeler halinde incelemek söz konusu hukuk faciasını daha anlaşılır ve somut bir hale getirecektir.
– Hayatında hiçbir suça karışmamış arkadaş topluluğumuz ve tümüyle legal vakıf camiamız sözde "suç örgütü" olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.
– Sayın Adnan Oktar, kendini Allah'a ve İslam'a hizmete adamış, son derece değerli fikir ve görüşlere, güzel ve örnek bir ahlaka sahip samimi bir Müslüman dava adamı olduğu için arkadaş grubumuzun yoğun ilgi, sevgi ve teveccühünü kazanmış olması nedeniyle sözde "suç örgütü lideri" olarak itham edilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar'ı seven sayan, kendisiyle sık sık görüşen, onun eserlerinden faydalanarak ilmi, kültürel ve sosyal faaliyetler yürüten arkadaşlarımız da güya, "suç örgütü yöneticisi ya da üyesi" olmakla itham edilmişlerdir.
– Arkadaşlarımızın evleri, sözde "örgüt evi ya da örgüt merkezi" gibi gösterilmektedir.
– Arkadaşlarımızın düzenledikleri ilmi ve kültürel faaliyetler, konferanslar, sergiler sözde "örgüt faaliyeti" olarak yansıtılmaktadır.
– Arkadaşlarımızın düzenledikleri davetler, organizasyonlar, yemekler, iftarlar ve çeşitli sosyal etkinlikler sözde "örgüt propagandası" olarak nitelendirilmektedir.
– Ülkemizin faydasına olacak şekilde yurtdışından davet edilip A9 TV kanalına çıkartılan yabancı misafirler, akıl dışı ithamlarla "gizli istihbarat faaliyeti" olan değerlendirilmiştir.
– Arkadaşlarımızın tümüyle meşru ve legal şirketleri, iş yerleri, sözde "örgüt şirketleri ve kara para aklama merkezleri" olarak lanse edilmektedir.
– Arkadaşlarımızın birbirleriyle yoğun görüşmesi, 10-20-30 yıllık beraberlikleri, arkadaşlıkları, dostlukları, karşılıklı sevgi ve saygıları, sözde "örgütsel bağ" olarak tanımlanmaktadır.
– Arkadaşlarımızın birbirlerine taktıkları bazı sempatik lakaplar ya da isim kısaltmaları, sözde "örgüt içi kod adı" olarak nitelendirilmiştir.
– Birbirlerini yaklaşık 10-20-30 yıldır tanıyan arkadaşlarımızın birbirleri arasında muhtelif tarihlerde yaptıkları telefon görüşmelerinin, 'arayan', 'aranan', 'arama zamanı', 'arama süresi', 'arama yeri' ve 'sinyal alınan baz istasyonları' gibi bilgilerini kapsayan HTS (Historical Traffic Search) kayıt raporları, ortada güya sayfalarca "suç delilleri", "suç belgeleri" varmış imajı oluşturmak amacıyla sayfalarca listelenmiştir. Hiçbir suç unsuru, suç kanıtı içermeyen bu yüzlerce sayfalık HTS raporlarıyla, ortada güya "örgütsel bir suç faaliyeti" "örgütsel iletişim trafiği" varmış görünümü verilmek istenmiştir. Arkadaşlar arasındaki en doğal günlük telefon görüşmeleri bile bu yöntemle suç kapsamına sokulmaya çalışılmıştır.
– Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, hem dindar olmaları hem de ultra modern bir yaşam tarzını benimsemeleri nedeniyle güya "sapkın dini anlayışa sahip olmakla" itham edilmişlerdir.
– Arkadaşlarımızın bir arada bulundukları, sohbet ettikleri, yemek yedikleri, televizyon seyrettikleri ortamlar ve zamanlar sözde "nöbet sistemi" olarak adlandırılarak sahte bir “suç örgütü faaliyeti” oluşturulmuştur.
– İnsanların arkadaşlarına sevgilerini göstermek için kullandıkları çeşitli hitaplar ve sevgi ifadeleri, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik kullanıldığında, haklarında hiçbir kesinleşmiş yargı kararı olmadığı, adli sicilleri bulunmadığı halde, “suçu ve suçluyu övme” olarak suç gibi gösterilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının tamamen kendi insiyatifleri dahilinde, güvendikleri yakınlarıyla, arkadaşlarıyla kurdukları ticari ilişkiler sözde “örgütsel saikle”, “talimatla” yapılmış “örgütsel faaliyetler” olarak değerlendirilmiş; arkadaşlar arasında güvene dayalı ve ücreti karşılığında yapılan meşru alım-satım, ticaret faaliyetleri ‘infak’ olarak adlandırılarak “örgütsel bir suç” gibi gösterilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar'ın arkadaşlarının, kendisiyle birlikte bulunmaktan, birlikte hareket etmekten zevk aldıkları için onunla birlikte dışarı çıkmaları, avm'lere, çeşitli sosyal mekanlara, yemeklere, davetlere, etkinliklere, vb. yerlere gitmeleri sözde "örgüt korumalığı" şeklinde bir kavramla tanımlanarak ortada örgütsel bir suç varmış havası verilmeye çalışılmıştır.
– Camiamız mensuplarının sıradan telefon konuşmaları, telefonla yemek siparişleri güya kızların cinsel istismarı için sözde kod olarak kullanılan "turnike" konuşması olarak adlandırılarak korkunç bir iftira atılmış, suç olarak gösterilmiştir.
– Bir arkadaşımızın, yakınına hediye alırken bir başka arkadaşımızı telefonla arayarak fikrini sorması, kendisinden tavsiye istemesi gibi son derece doğal, sıradan bir olay, güya "talimat alıp verme" gibi yorumlanarak sözde bir "örgüt içi hiyerarşik yapı"ya delilmiş gibi gösterilmiştir.
– Evli bayanların çok sevip saydıkları Sayın Adnan Oktar’a iltifat etmelerinden yola çıkılarak son derece mutlu, birbirlerinden razı olan evli çiftlerin legal ve meşru evlilikleri sözde "sahte evlilikler" olarak nitelendirilmiştir.
– Evli çiftlerin çocuk sahibi olmaları ya da olmamaları tamamen tarafların kendi özgür iradesiyle karar verdiği bir durumken, Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları arasında çocuğu olanlar "örgütsel saikle çocuk yapmakla", çocuğu olmayanlar da "örgütsel saikle çocuk yapmamakla" suçlanmaktadır.
– Sayın Adnan Oktar’ın evli olan arkadaşlarının evli oldukları hakkında aileleri ve yakın çevreleri dışında kamuoyunun bilgisi olmamasına rağmen, anlaşılmaz şekilde "Türk aile yapısını bozma" gibi hiçbir dayanağı olmayan bir suç ithamında bulunulmaktadır.
– Sayın Adnan Oktar’ın bazı arkadaşlarına devletin usulüne ve kanuna uygun şekilde verdiği silah taşıma ruhsatları ve hiçbir olaya karışmamış, tek bir vukuatı olmayan ruhsatlı silahlar "suç unsuru" olarak değerlendirilmiş, sözde "silahlı suç örgütü" suçlaması yapılmıştır.
– Sayın Adnan Oktar’ın bayan arkadaşlarının takip ettiği moda trendleri, beğendikleri ve uyguladıkları saç, makyaj, kaş stilleri dahi, “talimatla yapılmış” hareketler ya da “şiddet uygulama yöntemlerinden biri” olarak akıl dışı bir suçlamayla değerlendirilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının beğendikleri dövmeleri yaptırması dahi sözde “talimatla, zor ve baskıyla yaptırılmış” bir fiil gibi gösterilerek "örgütsel tutum" olarak değerlendirilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları arasında yaş farkı olması; örneğin 25 yaşındaki biriyle 40 yaşındaki birinin samimi arkadaş olması, birlikte zaman geçirip, aynı evde kalmaları hayatın olağan akışına ters düşer gerekçesiyle sözde "hiyerarşik yapıya delil" olarak gösterilmektedir.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları devletin herhangi bir merciini arayıp soru sorduğunda, telefona çıkan ve tamamen meşru, hiçbir suç teşkil etmeyen, herkese verilebilecek türde bilgiler veren kişiler sözde "örgüte yardım" suçu işlemiş kabul edilmiştir, bu sebeple tutuklanmışlar, sanık olarak yargılanmaktadırlar.
– Oy kullanma hakkı, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşlarına tanıdığı bir hak iken, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının bu meşru hakkı kullanıp kullanmamış olmaları dahi, ortada hiçbir anlamlı kalıp olmamasına rağmen “örgütsel bir tavır” olarak tanımlanmıştır.
– Müstakil evi olan her şahsın evinde bahçe güvenlik kameraları varken, sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının evlerinin bahçelerindeki güvenlik kameraları "suç unsuru gizli kameralar" şeklinde yansıtılmıştır.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları ailelerinin yaşadıkları evlere yemeğe başka arkadaşlarını davet ettiğinde, bu suç olarak gösterilmiş, davet edilen kişilere ise "gardiyan" yakıştırması yapılarak sanki "baskı ortamı var" izlenimi verilmeye çalışılmıştır.
– Sayın Adnan Oktar’ın bayan arkadaşları kendi aralarında sohbet ortamları, eğlence ortamları oluşturduğunda "erkeklerle görüştürülmedikleri ve asosyal hayat sürdükleri" iddia edilmiş, bay bayan bir arada olduklarında ise hem bayların, hem bayanların iffetlerine yönelik çirkin iftiralar atılarak camiada güya "sapkın bir yaşam modeli" olduğu ithamı yapılmıştır
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının yeni tanıştıkları kişilere iltifat etmeleri ya da güzel söz söylemeleri ve güzel ahlak göstermeleri sözde "suça hazırlık", "örgüte eleman kazandırma" gibi değerlendirilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının güzel sofralarda, kendi evlerinde fotoğraf çektirip sosyal medyada paylaşmaları "gençleri lükse özendirme" gibi uydurma bir suç olarak değerlendirilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının sosyal medyadan kendilerine hakaret eden kişilere karşı hukuki ve anayasal haklarını kullanarak dava açmaları, sözde "örgüte muhalif kişileri yıldırma" olarak değerlendirilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar’ın kitapları, siteleri ve belgesellerinin başka dillere çevirilmesi güya "örgüt propagandası suçu" gibi gösterilmiştir.
– Sayın Adnan Oktar’ın bayan arkadaşlarının din özgürlüğü kapsamında ve tamamen vicdani tercihlerine dayanarak örtünmeleri "örgütsel amaçlı takiye" olarak değerlendirilmiştir.
– Yakınları vefat eden her vatandaşımızın sahip olduğu bir hak ve istedikleri gibi kullanmakta özgür oldukları miraslarını nereye harcadıkları konusu bile Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarına yönelik "örgütsel bir suç" isnadı olarak karşılarına çıkartılmış, kendilerine ailelerinden kalan mirası nasıl ve nereye harcadıkları sorgulanmıştır.
– İddianamede geçen “toplumdan izole bir şekilde”, “lüks ve şatafat içerisinde, maddi her türlü̈ ihtiyacın kural tanımaksızın giderildiği, her türlü̈ dünyevi beklentinin geleneksel normlar ve inanışların uzağında yaşandığı“ gibi TCK’da herhangi bir suç unsuru olarak hiçbir karşılığı olmayan birçok meşru ve legal konu, "değerlendirilmekte", "anlaşılmakta", "görülmekte", "düşünülmekte", ... gibi. tümüyle soyut, mesnetsiz ve şahsi yorum ifade eden tabirlerle "örgütsel suç" kapsamına sokulmaya çalışılmıştır.
– İddianamenin 33. sayfasında anlatılan lüks ve şatafat içerisindeki hayat iddiası yine iddianamenin 36. Sayfasında bu kez “dışarıya verilen mesaj ile ters orantılı bir şekilde zaruri ihtiyaçlara yönelik bir hayat sürmekte” ifadesiyle kendi kendine çürütülerek mütevazi bir yaşam şekli de bir "suç" haline getirilmiştir.
– Hasta olan arkadaşına refakat edip hastaneye, doktora götüren kişiye "gardiyanlık" yaftası vurulmuştur.
– Devletin belirli koşullara haiz bireylere tanıdığı legal bir hak olan "bedelli askerlik"ten, diğer binlerce vatandaşımız gibi faydalanan arkadaşlarımızın, bunu sözde "örgütsel talimatla" yaptıkları iddia edilmiştir.
– Ticari işleri için yurt dışında bulunan arkadaşlarımız, bunu sözde "örgütsel talimatla askerlikten kaçmak" için yapmakla itham edilmişlerdir.
– Arkadaşlarımızın tecrübeli oldukları, tercüme, internet sitesi yapımı, vb. konularda vakfın ve camianın bilimsel ve kültürel faaliyetlerine gönüllü olarak yardımcı olmak, katkıda bulunmak istemeleri anormal yorumlarla sözde “örgütsel görev dağılımı” kapsamına sokulmaya çalışılmıştır.
– Camiamız mensuplarının yurtdışındaki arkadaşları ile yaptıkları telefon konuşmaları, ortada hiçbir suç, ya da suç delili bulunmamasına rağmen zorlama yorumlarla çarpıtılarak sözde "ajanlık ve istihbarat faaliyetleri" olarak yorumlanmıştır: "….devlet sırrını ifşa mahiyetinde değerlendirilebilecek bir ifadeye RASTLANMADIĞININ belirtildiği görülmüş ise de, Leila IZMAILOVA isimli şüphelinin eylemlerinin Siyasal veya Askeri Casusluk suçuna teşebbüs etmek olduğu DEĞERLENDİRİLMEKTEDİR." (İddianame syf 124)
– Yurtdışıyla ticaret yapıp ülkemize döviz kazandıran işadamı arkadaşlarımızın yaptıkları ticari faaliyetler, tamamen mesnetsiz bir ithamla sözde “örgütün yurtdışı yapılanması” olarak gösterilmiştir.
– Devletin halen görevde olan üst düzey bürokratları ve siyasileri ile görüşülmesi, onların ricası ile ülkemizin tanıtımı için yapılan çalışmalar, sözde “örgüt propagandası” olarak değerlendirilmiştir.
– Son derece ekonomik ve pratik olması nedeniyle, dünyanın en yaygın iletişim aracı olan WhatsApp uygulamasının arkadaşlarımız tarafından kullanılması garip bir mantıkla "suç sebebi" olarak gösterilmeye çalışılmıştır.
– Hakkında binlerce alimin, yüzbinlerce kitap yazdığı, sayısız hadise konu olmuş Mehdiyet hakkında kitap yayınlanması ve bunun anlatılması, akıl almaz bir şekilde "iradelerin fesada uğratılması" olarak yorumlanarak suç kapsamına sokulmaya çalışılmıştır.
– Camia mensuplarının, geçmişte beraat ile sonuçlanarak aklandıkları ticari davalar, sanki sonuçlanmamış gibi çarpıtılarak suni ve gerçek dışı suç isnatlarına malzeme yapılmaya çalışılmıştır.
– Doktordan rapor alma gibi son derece sıradan meşru bir olay iddianamede laf arasına "illegal" ifadesi katılarak güya suçmuş gibi gösterilmeye çalışılmıştır. (İddianame, s. 144)
– Bazı camia mensuplarının, ortak gayrı menkuller almaları gibi yasal ve meşru bir hak, olmadık yorumlarla sözde "örgütsel eylem" kapsamına sokulmaya çalışılmış, arkadaşlarımızın edindikleri ortak mülkler de sözde "örgüt malı" olarak değerlendirilmiştir:
“Dosyada yer alan şüphelilerin özellikle MESKEN vasıflı gayrimenkulleri, kendi aralarında herhangi bir akrabalık bağı da bulunmamasına rağmen birden fazla kişinin ortak olarak hisseli şekilde almaları, hayatın olağan akışına uygun değildir. Her ne kadar özel hukuk hükümlerine istinaden bir meskenin akraba dahi olmayan birden fazla kişi tarafından satın alınmasında hukuken bir engel bulunmamaktaysa da yürütülen soruşturma kapsamında dosyada yer alan şüphelilerin birlikte bir meskeni edinmiş olmaları “edinilen gayrimenkulün örgüt malı olduğu” şüphesini kuvvetlendirmektedir. (İddianame syf 3275)
– Tutuklu arkadaşlarımızın cezaevlerinden birbirleriyle mektuplaşmaları sözde "örgüt içi haberleşme" gibi gösterilerek engellenmeye çalışılmıştır.
– Tutuklu arkadaşlarımızın kendilerini savunmaları için tuttukları avukatlar, "örgüt avukatı" olmakla itham edilmektedir.
– Cezaevindeki tutuklulardan aile ve yakınlarının imkanları olmayanlara yardım ve destek amacıyla hesaplarına para yatıran onlarca yıllık arkadaşları sözde "örgüte yardım" suçlamasıyla tutuklanmıştır.
– Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının cezaevlerinde üzerinde kedi deseni olan tişörtler giymeleri, cezaevi duvarına kedi fotoğrafları asmaları "örgütsel propaganda" sayılmıştır. Bu giysileri giymeleri yasaklanmış, koğuş aramaları sırasında panolardaki kedi resimleri gardiyanlar tarafından toplanmıştır.
– Sayın Adnan Oktar’ın cezaevinden arkadaşlarına yazdığı mektuplardaki sevgi dolu, sempatik, kalbi hoş etmeye yönelik çizimler dahi büyük bir art niyetle niyetle "örgütsel baskı tekniği" olarak değerlendirilmiştir.
– Tutuklu arkadaşlarımızın birbirlerini motive etmeleri, şevklendirmeleri, birbirlerine güzel imani telkinlerde bulunmaları, ayetin ifadesiyle birbirlerine "hakkı ve sabrı tavsiye etmeleri" (Asr Suresi, 3) güya "tutuklu örgüt üyelerini itirafçı ve etkin pişman olmamaları yönünde baskı yapmak" şeklinde yorumlanarak aynı koğuşlarda bulunan arkadaşlarımız savcılık emriyle farklı koğuşlara hatta farklı şehirlere dağıtılmıştır.