Bir insan eğer alabildiğine doğru, samimi ve dürüst ise, onun bu güzel vasıfları bazılarının hoşuna gidecek, bazılarına ise –doğrular işine gelmediği için– çirkin gelecektir. Vicdanı temiz, ahlaklı, doğru insanlar doğruluktan ve dürüstlükten hoşlanır, kendileri gibi ahlaklı, namuslu ve şerefli insanları severler.
Fakat, içi fesat dolu fitneci, ahlaksız, yalancı, sahtekar, şerefsiz, ikiyüzlü ve namussuz insanlar, karanlık ve çirkin bir içdünyaya sahip oldukları için namuslu, dürüst, samimi, ahlaklı, doğru insanların varlığından müthiş rahatsız olur, onlardan nefret ederler. Çünkü bu güzel insanların varlığını kendileri için bir tehdit olarak görürler. Onlarla kıyaslandıklarında kendi çirkin yüzlerinin, iğrenç kişiliklerinin gözler önüne serileceğini bilirler.
İşte, fitne, fesat ve rezillik bataklığı içinde yaşayan insanların özellikle Müslümanlardan nefret etmeleri, onları kendilerince haşa çirkin ve kötü görmeye ve göstermeye çalışmaları da bu nedenledir.
Allah'tan korkan bir insan, en dürüst ve en doğru olan insandır. Bu nedenle, gerçek bir Müslüman, doğru, dürüst, temiz insanların sevdiği, ahlak, namus, şeref, sevgi ve merhametten nasiplerini almamış kişilerin ise öfke duyduğu, nefret ettiği bir varlıktır. Böyle bir kişi bir Müslümana baktığında kendi çirkinliğiyle yüzleşeceği için ondan uzaklaşmak ister, onu kendince çirkin görerek kendi durumunu örtmeye, teselli bulmaya çalışır.
Bu nedenle, MÜSLÜMAN, ONA BAKANIN TAM OLARAK KENDİSİNİ GÖRDÜĞÜ BİR AYNA GİBİDİR.
Bu konuyla ilgili Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilmiş bir hadis şu şekildedir:
Ebucehil bir gün Peygamberimiz (sav)'e: "Beni Haşim'den beri senden daha çirkin yüzlü biri gelmemiştir." dedi.
Peygamberimiz: "Her ne kadar haddini aştınsa da yine de doğru söyledin." dedi.
Biraz sonra Hz. Ebubekir peygamberimizin yanına gelince: "Ey güneş yüzlü elçi, senden daha güzel daha parlak bir yüz görmedim." dedi.
Peygamberimiz bunun üzerine: "Ey gerçek dost, ey dünya bağlarından kurtulan, doğru söyledin." dedi.
Orada bulunanlar bu durum karşısında şaşırıp: "Ey peygamber; bu ikisi de birbirine zıt şeyler söylediler, sen her ikisine de doğru söylediniz dedin, bunun sebebi nedir?" diye sordular.
Peygamberimizin cevabı şu oldu: "BEN BİR AYNA GİBİYİM, BANA BAKAN KENDİNİ GÖRÜR. O BAKTI KENDİNİ GÖRDÜ, O BAKTI KENDİNİ GÖRDÜ."
(Ebu Davud, Cilt 4, Kitabul Edeb Bölümü, Bab 57, Hadis No: 4918)
Tıpkı Peygamberimiz (sav)'e baktığında kendi çirkinliğini gören Ebu Cehil gibi ve tıpkı Peygamberimiz (sav)'e baktığında kendi güzelliğini gören Hz. Ebubekir gibi her Müslüman, kendisine bakan kişinin aynasıdır. Haine hain gibi görünür; hırsıza hırsız gibi görünür. Fahişeye fahişe gibi, şeytana şeytan gibi, yalancı olana yalancı gibi görünür. Aşağılık karakterliye kendisi gibi, haysiyetsize haysiyetsiz gibi, namussuza namussuz gibi görünür.
Eğer bir insan olumlu düşünüyorsa, karşısında ona ayna vazifesi gören bir Müslüman, onun tüm güzel düşünceleri yansıtır. Bir Müslüman, nurlu bir insana müthiş nurlu, sevgi dolu insana bir sevgili, sadık olana sadakatli görünür. Temiz bir Müslüman karşısındaki Müslümanın efendiliğini, temizliğini, nezihliğini görür, kendisi vefa dolu olduğundan karşısındaki Müslümanda da vefayı görür, kendisi cömert ise cömertliği görür.
Güzel ahlaktan zevk alan bir insan için Müslüman güzel ahlakın bir sembolüdür. Güzel ruhlu bir insanın başka bir Müslüman üzerinde kötü bir şey görmesi imkansızdır. Çünkü Müslüman aslında onun kendi yansımasıdır. Onun için bir Müslüman güzellikler saçan bir nurdur, çünkü kendi ruhu böyledir.
Diğer yandan, Müslüman dosdoğru, güzel hayatını yaşarken onda kötülük, hainlik ve çirkinlik gören kişi aslında sadece kendi çirkin ve sapkın kişiliğini, zulüm ve ahlaksızlığını görüyordur. Karşısındaki temiz insanları da kendisi gibi algılayarak vicdanını rahatlatmaya çalışıyordur.
Müslümanlara kötü söz söyleyenin, kötü yakıştırmalar yapanın, kötülük aslında kendisinde vardır, Müslümanlara olumsuz sözler söyleyerek gerçekte kendi dünyasını aktarmaktadır.
Tüm bu sebeplerden, bir Müslümanın güzel, dürüst, ahlaklı, namuslu, mutlu, daima doğru ve güçlü hayatına bakmak haysiyetsiz insanın karanlık dünyasına çok acı verir. Bu yüzden, güzellikleri hep kötü ve korkunç görme ve gösterme eğiliminde olur. Adeta, DAHA BU DÜNYADAYKEN CEHENNEMİN DİBİNE ATILMIŞ GİBİDİR.
Bu tür yaratıklar, kendi korkunç dünyalarını herkesin yaşamasını, daha bu dünyadayken başlayan cehennem azaplarını başkalarının da çekmesini isterler. Çünkü, bunlar şeytanın taifesidir. Aynı şeytan gibi, nihayetinde gidecekleri sonsuz cehenneme diğer insanların da kendileriyle birlikte sürüklenmesini arzularlar. Şeytanın kin ve nefret dolu bu alçak, karanlık dünyasından bir ayette şöyle bahsedilmektedir:
İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi. Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur" dedi. Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir. (Hicr Suresi, 39-43)
Şeytanın safında yerini almış böyle bir kişinin, hayatının hiçbir zerresine güzellik giremediğinden, iyi ve güzel sözü tanımadığından, daima korku, dehşet, kötülük ve karanlık içinde yaşadığından karşısındaki bir güzelliği görebilmesi de mümkün değildir. Her güzelliğin arkasında kendisi gibi bir kötülük, bir art niyet arar, dünyada güzel ahlakın, samimiyetin, fedakarlığın, dürüstlüğün olabileceğine inanmaz. Bu yüzden kendisinden her ne yansıyorsa Müslümanda da aynısını görür.
Bu aynada sürekli kendini gördüğünden, kendisini korkutan şeylerin Müslümanları da korkutacağını zanneder; ama bu hiçbir zaman olmaz. Kendisini dehşete kaptıran şeylerin Müslümanları da dehşete kaptıracağını zanneder; bu da olmaz. Kendisi iğrenç bir hayat yaşadığından Müslümanların da bu şekilde yaşadığını zanneder; ama gerçekler asla böyle değildir.
SÜREKLİ YENİLİR. GİTGİDE ÇİRKİNLEŞİR, İĞRENÇLEŞİR, ADİLEŞİR AMA FARKINDA DEĞİLDİR. BU DÜNYADA BAŞLAYAN KARANLIK CEHENNEMİ ONU DAHA DA SARAR; FAKAT O AŞAĞILIK HAYATINDAN BİR TÜRLÜ KURTULAMAZ.
Kinlenir, öfkelenir, zarar vermek ister, kininden deliye döner; ama Müslümanlara o zarar ulaşmaz. Her durumda hayır, güzellik ve Allah'a daha çok yakınlaşma olarak ulaşır. Kinlenerek, öfkelenerek, sürekli sinsilik, alçaklık, düşmanlık planlayarak aslında en korkunç hayatı yaşayan kendisidir. Ne bu dünyadan nasibi vardır ne de ahiretten. Giderek daha çok belaya batar. Ancak, kendi durumunun şuuruna bir türlü varamaz. Müslümanların ecir ve makmalarının, şan ve şereflerinin kat kat artması, Allah'a çok daha fazla yakınlaşmaları için yaratılan, işi bitince de cehennemin bir köşesine atılacak aşağılık bir çöp olduğunu anlayamaz.
Allah onları ayette şöyle tanımlar:
İşte onlar, şeytanın taraftarlarıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın taraftarları hüsrana uğrayanlardır. (Mücadele Suresi, 19)
Böyle bir cehennem belasının içine düşmüş şeytan güruhundan Allah tüm Müslümanları, temiz insanları korusun ve uzak tutsun.
Adnan Oktar Davası Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin |