Son günlerde sosyal medyada yapılan bazı paylaşımlar konu edilerek Sayın Adnan Oktar’ın güya Mehdilik iddiasında bulunduğu, kendisini sevenlerin de deprem ve korona salgını gibi olayları Mehdilik alameti olarak algıladığı iddiaları ortaya atıldı.
Bugüne kadar defalarca açıkladığımız gibi, Sayın Adnan Oktar hiçbir zaman Mehdilik iddiasında bulunmamış, ömrünün sonuna kadar da bu iddiada bulunmayacağına dair yemin etmiştir. Sayın Adnan Oktar yıllardır ısrarla “ben Mehdi değilim, Mehdilik de iddia etmiyorum” demekte, bazı çevreler ise yine ısrarla “sen Mehdisin, Mehdilik iddia ediyorsun” demektedirler. Değil Mehdilik, hocalık veya alimlik iddiası dahi olmayan Sayın Adnan Oktar kendisini sadece samimi bir Müslüman olarak nitelemektedir. Ve onu farklı ve özel kılan en önemli özelliği, insanlarda çok nadir bulunan, samimiyetidir. Onu tanıyan herkes de böyle güzel ve samimi bir ruhla tanışınca kömür madeninde elmas bulmuş gibi büyük bir sevinç ve heyecanla kendisini sevmektedir. Sosyal medyada yer alan ve haberlere konu olan paylaşımların ise Sayın Adnan Oktar ve yakın arkadaşlarıyla doğrudan hiçbir bağlantısı yoktur.
Bununla birlikte Adnan Oktar Bey’in eserlerini okuyup takip eden bazı insanların, son dönemlerde dünya çapında yaşanan büyük olayları ilginç bulmaları ve bunlara dikkat çekmelerinin Mehdilik iddiası gibi yorumlanması önyargılı bir yorumdur. Her şeyden önce 2020’nin başından itibaren ardı ardına yaşanan olaylarda bir olağanüstülük olduğu tüm dünyanın hemfikir olduğu bir husustur. İnancı, dili, ırkı farklı da olsa dünyanın dört bir yanından insanlar “2020 felaketler yılı oldu, 2020’de bir gariplik var” yorumlarını sürekli gündeme getirmektedir.
Her insan kendi düşüncesi ve inancına göre sıra dışı ve olağanüstü gördüğü şeyleri yorumlayıp değerlendirebilir. Kuran’a tabi olan Müslümanların böyle durumlardaki yorumları ise her zaman Allah’tan bir hikmet ve hayra işaret görme yönündedir.
İNSANLARIN HAYATLARINDA BEKLENMEDİK ŞEYLERİ YA DA BAZI ÖZEL DURUMLARI HAYRA YORMALARI, BUNLARA GÜZEL BİR ANLAM YÜKLEMELERİ İSE ÖZELLİKLE ANADOLU’DA VE TÜRK TOPLUMUNDA ÇOK YAYGIN OLAN BİR DAVRANIŞTIR. Mesela gözü seğiren bir insan bunun misafir geleceğine işaret olduğunu düşünür, kulağı çınlayan bir insan birilerinin kendisi hakkında konuştuğuna inanır, avucu kaşınan bir insan ise yakında eline yüklü miktarda para geçeceğine dair bunun bir işaret olduğunu düşünür. Bir evin çatısında alakarga öterse o eve iyi ve güzel haber geleceğine inanılır. Ayağının altı kaşınan insanın ise yolculuğa çıkacağı düşünülür. Yolda omuzuna güvercin konduğunda bunun berekete işaret olduğunu, rüyasında beyaz atlı birisini gördüğünde bunun kısmet anlamına geldiğini, Kadir gecesinde doğunca kendisinin mübarek bir insan olduğunu düşünen milyonlarca insan vardır. Bu tavır şaşkınlıkla karşılanan bir durum olmadığı gibi, bazı haberlerde yer aldığı gibi “sapkınlık” da değildir. Karşılaşılan bir olayı hayra yormaktır, ki Allah’ın Müslümanlara Kuran’da tavsiye ettiği ahlak da budur.
Ayrıca, söz konusu haberlere konu olan olayların gerçekleşmiş olması da fiili bir durumdur. Gerçekten de 1999’daki 12 Kasım depremi tam da Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları göz altına alınıp üzerlerine nezarethane kapısı kilitlenirken meydana gelmiştir. Bundan 20 yıl sonra İstanbul’da olan deprem ise Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının Silivri’deki duruşma salonunda yargılanması sırasında gerçekleşmiştir ve depremin merkez üssü Silivri’dir. Bilindiği gibi o güne kadar Silivri'nin tarihinde hiç bu büyüklükte bir deprem olmamıştır. Deprem, Sayın Adnan Oktar’ın hayatında ilk defa orada bulunduğu bir zamanda, tam da duruşmanın yapıldığı dakikalarda ve son derece ilginç bir biçimde Mahkeme Heyeti'nin Sayın Başkanı, Sayın Adnan Oktar'ın ismini söylediği esnada gerçekleşmiştir.
Öyle ki bu durum farklı ideolojilerden birçok insanın da dikkatini çekmiş ve twitterda gündem olmuştur.
Yine benzer şekilde, Korona tedbirleri nedeniyle Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın uzun süredir ertelenen duruşmalarına yeniden başlandığı geçtiğimiz 23 Haziran 2020 günü İstanbul ve Silivri'nin de büyük ölçüde etkilendiği yurt çapında olağanüstü bir sel, fırtına, dolu ve hortum olayları meydana gelmiştir. Aynı gün, 108.4 kg/m2 lik düşen toplam yağış miktarıyla İstanbul ilçeleri arasında Silivri birinci sırada yer almıştır. Silivri'ye en yakın ilçe ise bu rakamdan çok geride kalan 75.4 kg/m2 ile Kamiloba'dır.
Her şeyden önce tüm bunlar ve benzeri felaketlerde maddi, manevi, fiziki zarar gören herkese Allah'tan acil yardım ve şifalar diliyor, hayatlarını kaybeden değerli vatandaşlarımızı rahmetle anmayı bir borç biliyoruz.
Resulullah Efendimiz (sav)'in hadisinde bildirdiği üzere, deprem ve benzeri felaketlerde yaşamlarını yitiren Müslüman kardeşlerimizin inşaAllah, Allah Katı'nda şehitler, yaralananların gaziler, kaybettikleri malların da sadaka hükmünde olduğunu bu vesileyle bir kere daha hatırlatmak istiyoruz.
Elbette ki hiçbir Müslüman, hiçbir inançlı ve vicdanlı insan bu tür felaketlerin, acıların gerçekleşmesini asla arzu etmez, gerçekleşince de bunlara sevinmez. Müslümanlar Allah'tan her zaman en hayırlı ve en güzel olanı niyaz ederler. Ancak dünyadaki imtihan ortamının bir gereği olarak Allah'ın pek çok hikmet üzere yarattığı felaketleri, belaları da tam bir sabır, tevekkül ve teslimiyet içinde, kader ve hikmet gözüyle değerlendirirler. Zahiren olmsuz gibi görünen bu olaylardaki hayır, hikmet ve işaretleri görürler.
Aynı şekilde samimi bir Müslüman arkadaş grubu olan camiamız da her türlü olayı olduğu gibi bu tür sıra dışı olayları da hep hayır ve hikmet gözüyle değerlendirmektedir. Hiçbir olayın asla tesadüf ve rastlantı eseri olmadığını, her şeyin tümüyle Allah'ın dilemesi ve emriyle yaratıldığını bildikleri için her olayda Allah'ın hikmet ve işaretlerini ararlar. Allah'ın yakın takibini görürler. En olumsuz gibi görünen olayları bile her zaman hayra yorarlar.
Tümüyle Kur'ani bir Müslüman tavrı olan bu bakış açısından, Adnan Bey’in şahsına Mehdilik, vb. uhrevi anlamlar yüklemek gibi gerçek dışı anlamlar çıkarmaya çalışmak tamamen art niyetli ve algı amaçlı kasıtlı bir çarpıtmadan başka bir şey değildir.
Adnan Oktar Bey’in hiçbir zaman kendisinde mucizevi, uhrevi veya gizemli özellikler olduğuna dair bir iddiası veya bir söylemi olmamıştır. Buna kendisinin yayınlarını izleyen milyonlarca insan da arkadaşları da yakinen şahittir. Sayın Adnan Oktar yaptığı canlı yayınlarda sayısız kereler kendisinin Allah’a layık olmaya çalışan sıradan bir kul olduğunu, hiçbir alimlik, hocalık, mürşidlk iddiasının olmadığını belki binlerce kez dile getirmiştir. Hatta, eserlerini beğenip seven kişilerin iyi niyetlerle kendisine “hoca” demelerine bile gerek olmadığını, kendisinin “hoca” veya “alim” olmadığını dahi birçok kez ifade etmiştir: Örneğin;
ADNAN OKTAR: “…Bana arkadaşlarımız Hocam falan diyorlar ağız alışkanlığıyla diyorlar, o bir lakap. BENİM HOCALIKLA FALAN ALAKAM YOK. ALİM DE DEĞİLİM, MÜCEDDİT, MÜÇTEHİT DE DEĞİLİM, MEHDİ HİÇ DEĞİLİM BUNUNLA İLGİLİ YEMİN DE ETTİM. Durup durup aynı şeyi söylemeye gerek yok. Türk milletinin herhangi bir ferdiyim. Samimi bir insanım, samimi bir Müslümanım o kadar başka bir özelliğim yok. Hoca diyen öyle ağız alışkanlığıyla der…” (A9 TV, 7 Şubat 2018)
Dolayısıyla, 2020’nin başından beri ardı arkası kesilmeyen felaketlerin olağanüstü bir durum olduğunu ifade etmek Sayın Adnan Oktar’a Mehdi iması yapmak anlamına gelmez. Bu, son derece taraflı, maksatlı, ön yargılı ve zorlama bir yorumdur. Düz ve samimi bir akılla bakıldığında ise son iki yıldır, özellikle de 2020’ye girdiğimiz andan itibaren ardı arkası kesilmeyen büyük olayların Allah’tan bir işaret olduğu görülür. Allah zaman zaman insanların Kendisine yönelmesini sağlamak, vicdanlarını açmak, iyiliğe davet etmek, güzel ahlaka yönlendirmek, haksızlıklara, zulümlere razı olmadığını göstermek için sıra dışı olaylar yaratabilir. Bir mümin sıra dışı bir durumla karşılaştığında, hiçbir şey olmamış gibi davranırsa asıl anormallik bu olur. Müminin yapması gereken her olayda “Allah burada bana ne gösteriyor, ne kastediyor, ne anlamamı istiyor” diye düşünmesi ve her neyle karşılaşırsa karşılaşsın onun hayır olduğunu bilmesidir.