Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının her kesimden insana hitap edebilen ve çok güzel neticeler veren tebliğ yöntemleri Kuran’da bildirilen bir ruhun yansımasıdır. Bu yöntemlerin gerekliliği ve hikmetini anlamak için Kur'an’a ve Peygamberimiz (sav)’in hayatına bakmak gerekir. Ayrıca, bu yöntemlerin başarılı olduğu somut bir gerçek olarak da görülmektedir. Sn. Adnan Oktar, kendisinden önce dindar camiaların ulaşamadığı, toplumda sosyete olarak tanımlanan kesime, kolej öğrencilerine, dekolte yaşayan hanımlara, Boğaziçili ve ODTÜ’lü gençlere, sahil bölgelerine İslam’ı ve Kuran’ın sıcak ruhunu anlatmış, geniş bir kesimin akın akın din ahlakını yaşamasına vesile olmuştur. Klasik, ortodoks, geleneksel tarzda din anlatımıyla ulaşmanın mümkün olmadığı gençler, Sn. Adnan Oktar vesilesiyle dini yaşamaya, namaz kılmaya, oruç tutmaya, helale harama dikkat etmeye başlamışlardır. Bu somut başarı, söz konusu kesimlerde hakim olan dine ve dindarlara karşı ön yargılı tutumu da büyük oranda değiştirmiştir. Böylece hem toplumsal kutuplaşmaya engel olunmuş hem de muhafazakar kesime yönelik baskıcı tutum zeminini kaybetmiştir. Böylece Türkiye’de ilk defa Müslümanlar gettolarından çıkmış, adeta camilere kapatılmış olan İslam dalga dalga tüm satıhta yayılmıştır. Bütün bunların neticesinde, 2017 yılında yapılan Optimar anketi, halkımızın %99.9'unun kendisini Müslüman olarak tanıttığını gösteren bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Bu etkili sonucun sebebi, her kesimden gençlerin İslam'a yönelebileceklerini artık hissediyor olmalarıdır. Bu bereket ise, Allah’ın Kur'an'da bildirdiği yöntemlerin uygulanmasından kaynaklanmaktadır.
Sevgi dolu, modern, aydın, açık görüşlü, kaliteli bir ruh esas alınmadığında ise Müslümanlar;
– Kolaylıkla ezilebilen,
– Güzel ve iyi olan hiçbir şeye layık görülmeyen,
– Üzerlerine bombalar yağdırılarak yüzler hesabıyla şehit edilse dahi kimsenin sahip çıkmayacağının düşünüldüğü,
– Değer verilmeyen,
– Hayatın güzelliklerini hak etmediğine inanılan,
– İkinci hatta üçüncü, beşinci sınıf
... insanlar gibi görülmekte ve gösterilmektedir.
Daha da acısı Müslümanların büyük kısmı da bir süre sonra bu anlayışı kabullenmekte, kendilerini değersiz gibi algılamakta, bu algının altında ezilmektedir. İşte Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının tebliğ metodunun ana amacı bu durumu ortadan kaldırmaktır. Aklı ve vicdanıyla, yüksek ahlakıyla, seçkin ve asil karakteriyle dünyaya yön verebilecekken, hayran hayran uzaktan medeniyete bakan, onlar gibi olmaya imrendiği halde pek de kaliteli olmayan bir üslupla onları eleştiren, eleştirdiği hayatı yaşamaya için için özlem duyan çelişkili bir Müslüman karakteri ortaya çıkmaktadır. Ve bu, İslam alemini içten içe ezen, Müslümanlara aslına en büyük zararı veren durumdur.
Bu durumun ortadan kaldırılması ise ancak Türkiye’nin önderliğinde mümkündür. Türkiye sahip olduğu köklü gelenekleriyle, demokrasisi ve laik-modern yapısıyla İslam dünyasını bu açmazdan çıkarabilir. Eğer Türkiye’de aydın, modern, sanatı ve bilimi öncelikli gören, kaliteli, nezih, güzelliğe ve estetiğe değer veren, her fikre açık, demokrat, sevecen, tüm inançlara saygılı, insanlara neşe ve hayat veren bir İslam anlayışı hakim olursa bu;
Makul düşünen ve sağduyulu davranan herkes bu açık gerçeği net olarak görebilir. Müslümanların içe kapanmasını, ezilmesini, horlanmasını ortadan kaldırabilecek yegane model dışa dönük, hayat dolu, yaşam tarzı sebebiyle kimseyi dışlamayan, dekolte hanımlara potansiyel suçlu gözüyle bakmayan, dini yaşamayan insanları dışlamayan, her insana anlayışla yaklaşabilecek, sevecen aydın şefkatli bir İslam ruhudur.
7 Haziran seçimlerinde Ak Parti ilk defa gerileme göstermiş ve 13 yıllık iktidarının en düşük oylarını almıştı. Ak Parti kurucularının ve önde gelenlerinin yaptığı durum değerlendirmesi basına da yansımış bu gerileme, sahil kesimlerinden oy kaybetme ve İç Anadolu’ya doğru kapanmanın ana sebepleri şu şekilde ortaya konmuştu:
Tüm bu alanlar Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının yıllardır dikkat çektiği, İslam anlayışının gelişmesi için önem verdikleri alanlardır. Sn. Oktar ve arkadaşlarının bu kesimlere hitap edebilme yeteneği, bu alanlardaki başarılı çalışmaları, bu kesimlerin İslam’a ve dindarlara olan ön yargılarını kırmaları, Ak Parti Hükümeti'nin fikri zeminini de güçlendirmiştir. Bu kesimlere ulaşılamadığında ve destek alınamadığında başarılı olmanın mümkün olamayacağı, daha da önemlisi oluşabilecek toplumsal kutuplaşmanın çok tehlikeli boyutlara gidebileceği Ak Parti yönetimi tarafından fark edilen bir gerçektir.
Örneğin, Ak Parti Sözcüsü eski bakan Sn. Ömer Çelik konuyla ilgili tespitlerini şöyle ifade etmektedir:
“Hayat tarzı ve kadın mevzularının somut politikalardan ziyade retoriğe ait bir sıkıntı olduğunu belirtmekte fayda var. Hangi adım atılırsa atılsın üslubumuz ve bakış açımız AK Parti’yi bu alana hapsediyor. AK Parti siyasetçileri bu konularda daha dikkatli ve kapsayıcı bir tutum benimsemeliler.”
Yine eski bakanlardan Sn. Faruk Çelik ise, Ak Parti’nin başarısını nasıl devam ettirebileceğini şöyle özetlemektedir:
“Bu konular için güçlü mesajlarımız olsun. Somut önerilerle halkın karşısına çıkalım. Hayat tarzı meselesi Ege’de neden olmadığımız ile doğrudan ilintili. AK Parti kadın meselesini başörtüsü meselesine indirdi. Kadınlarda yüzde 13 gibi bir kaybımız olduğu belirtiliyor. Keza imam-hatip mevzusu da sürekli dilimizde. Sadece bu meselelerde değil, birçok konuda sadece AK Parti cemaatine konuşuyoruz. Toplumun geri kalanına bir mesaj veremiyoruz.” (http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/akp-gunlukleri-bu-itiraflar-cok-konusulacak-386491)
İşte, Ak Parti’nin, Ömer Çelik Bey’in ifadesiyle “hapsedildiği alandan” çıkmasını sağlayan, Faruk Çelik Bey’in söylediği “sadece Ak Parti cemaatine konuşma ve toplumun geri kalanına mesaj verememe” durumunu aşabilen, onların ulaşamadığı kesimlere ulaşan, onları dinlemeyenlere onları anlatan Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları olmuştur.
Nitekim, Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız da bu gerçeği görmüş ve Sn. Adnan Oktar’ın modern, Avrupai tarzını benimseyerek Refah Partisi’ne yeni bir yol çizmiştir. Gerek 1994 İstanbul Belediye seçimlerinde gerekse sonrasındaki genel seçimlerde Refah Partisi’nin elde ettiği tarihi başarının temelinde Erbakan Hocamız’ın, Sn. Adnan Oktar’ın kullandığı modern İslam anlayışını temel alarak geliştirdiği strateji vardır. Eğer Refah Partisi o dönemde sadece geleneksel ortodoks İslam’ı savunan bir kesimi esas alsaydı, %2-3’den fazla bir oy oranına asla ulaşamazdı. Ancak Sn. Adnan Oktar’ın yakın arkadaşı olan eski Türkiye Güzeli Gülay Pınarbaşı Hanım’ın Refah Partisine katılması ve Adnan Oktar’ın diğer bazı yakın arkadaşlarının Refah Partisi camiası içinde görünür olması basında ve Türk halkı nezdinde yepyeni bir imaja sebep olmuştur.
Anar Araştırma şirketi genel müdürü ve akademisyen İbrahim Uslu, Ak Parti’nin sahil kesimlerinden neden oy alamadığını incelerken, Ak Parti vitrininde modern kadınlar olmaması üzerinde durmaktadır. İbrahim Uslu’nun tespiti şöyledir:
“Karşılaştırmalı bir analizle bakılırsa AK Parti’ye destek veren kadınların yüzde 13’ü Ak Parti’yi desteklemeyi bıraktı. Bunu en temel sebebi ‘hayat tarzı kaygısı’dır. Ak Parti vitrininde oyun kurucu kadın aktörün olmaması da bir başka etken...”
Sn. Adnan Oktar ise bu gerçeği bundan 25 yıl önce görmüş ve Müslümanların daha geniş çevrelere ulaşabilmesi, siyasi alanda da başarılı olabilmesi için gereken desteği vermiştir.
Erbakan Hocamız da giyim tarzını dahi değiştirmiş, ünlü İtalyan markasına ait kravatlar, atkılar kullanarak modern dünyanın güzelliklerinin Müslümanların hayatında yeri olduğunu göstermiştir. Bu stil hem halk nezdinde hem de bazı kurumlar içinde dine ön yargılarıyla bilinen çevrelerde çok olumlu bir etki oluşturmuştur. Sonucunda da Refah Partisi tarihi bir başarıyla iktidara taşınmıştır. Sonrasında Refah Partisi’nin anti demokratik yöntemlerle iktidardan devrilmesine sebep olan süreç ise, modern İslam anlayışından vazgeçildiğinin düşünülmesine sebep olan bazı şüpheler sonucu başlamıştır.
Burada şunu da ifade etmek gerekir ki geleneksel ortodoks İslam anlayışına sahip olan kardeşlerimizin varlığı bir güzellik ve nimettir. Onların da inançlarını en özgür şekilde yaşaması, diledikleri gibi hayatlarını devam ettirebilmeleri bizler için sevinç vesilesidir. Ancak şu da bir gerçektir ki bahsettiğimiz modernliği ön plana alan anlayış onların da hayatlarını kolaylaştıran, varlıklarının güvencesi olan bir anlayıştır. Bu anlayış olduğunda, dine ve dindarlara yönelik ön yargılar kırıldığı için, onlar üzerindeki baskılar da kalkacak ve onların da çok memnun kalacağı gerçek bir özgürlük ortamı oluşacaktır. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri’nin 12 vekilinden biri olan Rahmetli Mustafa Sungur Ağabey bir konuşmasında Sn. Adnan Oktar’a, “Sen Sedd-i Zulkarneyn oldun, seni aşıp bize gelemiyorlar” diyerek bu gerçeği hikmetli bir şekilde ifade etmiştir.
Ak Parti’nin kuruluşunda ve iktidara taşınmasında da Sn. Cumhurbaşkanımızın modernliğe vurgu yapan, demokrasi ve laikliğin İslam’ın özü olduğunu gündeme getiren, her türlü yaşam tarzına anlayış gösteren, her insanı kucaklayan bakış açısı başarının temel sebebi olmuştur.
“Milli Görüş gömleğini çıkardım” sözleriyle çıkış yapan Sn. Cumhurbaşkanımızın aslında kastettiği geleneksel, ortodoks anlayışla değil modern İslam anlayışla yola çıktığını vurgulamasıdır. Modernliğin ön planda olduğu Ak Parti ardı ardına büyük başarılar elde etmiştir. Ne zaman ki modern anlayıştan uzaklaşıldığına dair şüpheler oluşmuştur, o zaman Hükümet üzerinde de baskılar oluşmaya başlamıştır. Bugün de sağda yeni oluşumlar arayışının başlamasındaki temel sebep, Ak Parti’nin modern, açık görüşlü, özgürlükçü, hayat dolu ruhtan uzaklaştığının düşünülmesidir. Sn. Cumhurbaşkanımızın modern yapısına rağmen bazı kesimlerin sebep olduğu bu durum adeta bir kabuk değişimi gibi olmuş, neşenin ve yaşama sevincinin gittikçe azaldığı, içe kapalı, durağan, telif gücü azalmış, ekonomik yönden kırılganlığa açık bir Türkiye’nin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. İstenilen ve her zaman başarılı olan; modern, aydın, kaliteyi, sanatı ve bilimi esas alarak yani gerçek İslam ruhuyla hareket edilmesidir. Şu anda oluşan kasılmayı ortadan kaldıracak olan da bu ruhtur.
Ak Partili eski bakanlardan Taner Yıldız’ın, “Eğitim oranı yükseldikçe bize oy verme oranı düşüyor. Neden?” sorusunun cevabı da burada yatmaktadır. Yüksek eğitimli, aydın, modern, dekolte yaşayan, farklı dünya görüşlerine sahip olan insanların Ak Parti’den uzaklaşmasının sebebi açıkça ortadadır. Eski Başbakan Yardımcılarından Ak Partili siyasetçi Lütfi Elvan da benzer bir tespitte bulunmaktadır:
“Gençleri kendi istediğimiz biçimde şekillendirme çabasından vazgeçmeliyiz. Bizim gençliğimiz sadece tekbir getirince diğer gençlerin bize yaklaşabilmesi hiç mümkün olabilir mi? Bu yüzden Kongre’de gençliğin özgürlüğüne apayrı bir vurgu yapmamız gerekiyor.”
Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları muhafazakar kesimle modern kesim arasındaki en sağlam köprüdür. Bu köprünün ortadan kaldırılmasını isteyenler ancak Türkiye’nin büyümesini ve güçlenmesini istemeyenler olabilir. Keza, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının cezaevinde bulunduğu süre boyunca Türkiye'de ve özellikle gençler arasındaki dindarlık oranı ciddi bir düşüş göstermiştir. 2019 yılında yapılan Optimar anketi, bir önceki ankette çıkan %99,9'luk sonuçtan sadece 2 yıl sonra, kendisine Müslümanım diyenlerin oranının %89'a düştüğünü, deist ve ateist oranının ise 7 puan arttığını göstermiştir. (https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/turkiye-artik-yuzde-99u-musluman-olan-ulke-degil-41220410)
Yine, 2019 yılında gerçekleşen yerel seçimlerin Ak Parti adına vahim sonuçlar vermesi de Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının bu yöndeki destek ve etkilerinin kesintiye uğramasından kaynaklanmıştır. Görülebildiği gibi, muhafazakar kesimle modern kesim arasında köprü olan bir anlayışın mutlaka ayakta kalması şarttır.
Modern ve aydın dindarlık ruhu ile hareket edildiğinde, şu anda Türkiye’nin dış dünyada hemen her alanda köşeye sıkıştırılmasına yönelik projeler de ortadan kalkacaktır. AB’nin Türkiye karşıtlığının da, Rusya’nın Suriye politikasında tam anlamıyla Türkiye’nin yanında olmamasında da, ABD’nin 50 yıllık müttefiklik hukukuna uygun olmayan uygulamalarının temelinde de ortodoks İslam anlayışına karşı duyulan endişe yer almaktadır. Türkiye’nin kadın haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden, neşeden, sevinçten, sanattan, kaliteden, modernlikten uzaklaştığına dair güçlü şüpheler Hükümete olan desteği gözle görülür oranda azaltmakta, Hükümeti hem ülke içinde hem uluslararası alanda oldukça zor durumda bırakmaktadır.
Sanatın, kalitenin, bilimin, güzelliğin dışlandığı katı bir anlayış Batı dünyasının endişe etmesine sebep olduğu gibi, Müslüman halkların da mutsuzluğuna sebep olmaktadır. Görünürde böyle bir İslam anlayışını savunduğunu öne sürenler bile savundukları anlayışın hakim olduğu bir ortamda yaşamak istememektedir. Bu sistemi savunur görünenler dahi çocuklarını eğitim için Suudi Arabistan’a değil Avrupa ülkelerine göndermektedir. Birçoğunun evladı ya Amerika’da ya Avrupa’da eğitim görmektedir. İslam coğrafyasından akın akın Avrupa’ya göç yaşanmaktadır. Canları pahasına insanlar, denizde boğulmayı dahi göze alarak kendilerini Avrupa’ya atmaya çalışmaktadır. Bunun sebebi insanların güzelliğe, sanata, mutluluğa, özgürlüğe, neşeye, güzel yaşamaya duydukları özlemdir.
İnsanların kendi hayatlarını riske atarak, akın akın, duvarlardan atlayarak Avrupa’ya gitmeye çalışmasının sebebi sanıldığı gibi yeme, içme, iş ihtiyacı değildir. Bu insanlar, Türkiye’de de yiyip içebilirler, Fas’ta da iş sahibi olabilirler, Ürdün’e de gidip yaşayabilirler. Suudi Arabistan’a, İran’a, Tunus’a, Cezayir’e de gidebilirler.Fakat onlar Avrupa’ya gitmek istiyorlar, çünkü orada insana değer verildiğini, sanatın olduğunu, güzelliğin olduğunu, kalitenin olduğunu biliyorlar.
Bu güzellikler Allah’ın insan ruhuna ilham ettiği, her ruhun ihtiyacı olan, gerçek İslam yaşandığında en güzelliyle yaşanacak olan nimetlerdir. Ekmek gibi su gibi temel bir ihtiyaç olan güzelliği, güzellikten zevk almayı, neşeyi, eğlenceyi, sanatı insanların elinden almak dinin emri değildir. Dinde olmadığı halde insanların üzerine ekstra yükler, yasaklar, bağımlılıklar eklendiğinde bu daha da ters bir etki oluşturmaktadır. Bugün gençler arasında, özellikle de İmam Hatipler'de yayılan deizm gibi dini reddeden akımların sebeplerinin üzerinde iyi düşünülmesi gerekir. Gençlere din adına dinde olmayan bir hayat sunulduğunda, akla ve bilime dayalı delillerle Allah’ın varlığı anlatılmadığında, onların iman ruhunu kazanmaları imkansız hale gelmektedir. Şüphe içinde, kendinden emin olmayan, anlattığına kendi de inanmayan, anlattığı modelin yaşanmasının imkansız olduğunu bilen ama çevresinden göreceği tepkilerden çekindiği için kabul etmediği bir modeli kabul ediyormuş gibi savunan samimiyetsiz bir ruh gelişmektedir.
Allah Kuran’da müminlere tebliğ yapmalarını farz kılmış, “yeryüzünde fitne kalmayıncaya, din Allah’ın oluncaya kadar” yani Allah’ın Kuran’da anlattığı sevgi, kalite, sanat, güzellik, affedicilik, merhamet, şefkat, adalet tüm dünyaya hakim oluncaya kadar bu sorumluğu yerine getirmelerini emretmiştir. İslam’ın güzel, sevgi dolu ruhunu insanlara anlatırken ise hangi yöntemlere başvurulacağını, Peygamberlerin hayatlarından örneklerle Müslümanlara bildirmiştir. İman edenlerin, Hz. Süleyman’ın yaptırdığı dev havuzlarla, birbirinden ihtişamlı heykellerle, müthiş gösterişli sarayla, sarayın bahçesindeki birbirinden güzel çiçekler ve hayvanlarla yüksek kalite ve sanat anlayışını göstererek tebliğ yaptıkları Kuran’da anlatılan örneklerden biridir:
Ona (Süleyman’a) dilediği şekilde kaleler, heykeller, havuz büyüklüğünde çanaklar ve yerinden sökülmeyen kazanlar yaparlardı… (Sebe Suresi, 13)
Sebe Melikesi, Hz. Süleyman’ın sanat ve kalite anlayışını, nezaketini ve inceliğini, neşesini ve hayat dolu ruhunu, yaşadığı hayatın her noktasına hakim olan güzelliği görür görmez iman etmiştir. Ayette görüldüğü üzere Sebe Melikesi, Hz. Süleyman’ın köşkünü ve onun yaptırdığı sarayı görür görmez, müminlerin yüksek sanat anlayışından müthiş etkilenmiş ve “ben alemlerin Rabbi Allah’a teslim oldum” diyerek Müslüman olmuştur:
Ona: "Köşke gir" denildi. Onu görünce derin bir su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. (Süleyman:) Dedi ki: "Gerçekte bu, saydam camdan olma düzeltilmiş bir köşk-zemindir." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten ben kendime zulmettim; (artık) ben Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." (Neml Suresi, 44)
Sanatın, kalitenin, güzelliğin, ihtişamın, estetiğin tebliğde kullanılması devrin en önde gelen ülkesinin Kraliçesinin dahi çok hızlı bir şekilde İslam ruhundan etkilenmesine ve mümin olmasına vesile olmuştur.
Peygamberimiz (sav) de hayatı boyunca o devrin önde gelenlerine, farklı düşünce ve inançtan insanlara, özellikle de dine ön yargısı olanlara tebliğ yaparken Kuran’ın ruhuna uygun olarak, en modern, en aydın, en anlayışlı, en sevgi dolu, en kaliteli, en nezih, sanatı, güzelliği ve bilimi öne çıkaran üslup ve yaşam tarzıyla yaklaşmıştır. Peygamberimiz (sav)’in tebliğ için gittiği Ukaz Panayırı günümüzün AVM’leri gibi dönemin modern hayatının yaşandığı bir mekandır. Toplumun her kesiminden insanların bulunduğu, cahiliye kadınlarının ileri derecede dekolte kıyafetlerle dolaştığı bu ortamda Resulullah (sav) kimseyi dışlamamış, tüm bu insanlarla doğrudan muhatap olmuş, onlara İslam’ı çekici bulabilecekleri bir model oluşturmuştur.
Peygamberimiz (sav)’in vefatının ardından İslam aleminin içine düştüğü açmazların temelinde ise Resulullah (sav)’in bu güzel, kaliteli ruhundan uzaklaşmış olmak vardır. Özellikle son iki yüzyılda imana bilim ve felsefeden gelen saldırılara karşı Müslümanların büyük kısmının bilime dayalı, akılcı ve net cevaplar verememesi, İslam aleminin içe kapanmasına ve yenilgiye açık bir hale gelmesine sebep olmuştur. İslam alemini maddi ve manevi olarak geri bırakan, Müslümanları gettolara kapatmak isteyen, onlara varoşlar dışında bir alanda yaşam hakkı tanımayan ve onları ikinci sınıf vatandaş haline getirmeye çabalayan zihniyet, İslam’a en büyük darbeyi, Müslümanların elinden sanatı, bilimi ve kaliteyi alarak indirmiştir.
İslam aleminin dayanak noktası, yüzünü döndüğü ülke Türkiye’dir. Dolayısıyla Türkiye'nin, İslam’ın inkişafında rol oynayabilmesi, Müslüman alemini içine düştüğü yeisten çıkarabilmesi, adeta bir kan gölüne dönmüş olan İslam coğrafyasında barışın, huzurun ve refahın hakim olmasını sağlayabilmesi için Kuran’ın ve Peygamberimiz (sav)’in yukarıda bahsettiğimiz ruhunu esas alması gerektiği açıktır. Dekolte kadınların da başörtülü hanımların da, sahil kesimlerinde yaşayanların da, Orta Anadolu’da veya Güneydoğu’da yaşayanların da, Alevi, Bektaşi, Şii, Sünni her inançtan insanın, ateistin, deistin, inançlı veya inançsız herkesin saygı ve sevgi göreceği bir anlayışın hakim olması bu sebeple son derece hayatidir.
Allah insanların mutsuz yaşamasını istemez. İnsanları mutsuz eden şey gereksiz baskılardır. Allah, sadece samimiyet ister. İslam, hayat dolu, sevinç dolu, üretken, güzelliği bilen ve takdir eden bir ruh geliştirir. Müslümanların da neşeleriyle, güzellikleriyle, kaliteli hayatlarıyla, sevgileriyle tüm insanların imrenecekleri bir hayat ortaya koymaları Kuran’da bildirilen bir tebliğ yöntemidir.
İnsanların dini yaşadıklarında, hayatın güzelliklerinin elinden alınacağını değil, en güzel hayatın helal olarak kendilerinin olacağını görmeleri gerekir. Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları da helal ve tertemiz hayatlarıyla bu güzelliği en net şekilde ortaya koymuşlardır. İslam’ı kendi içinde boğmak isteyen, Müslümanları içten çökertmeye çalışan zihniyetin de önündeki en güçlü set olmuşlardır. Güzel olan her ne varsa Müslümanların hakkıdır. İslam özgürlük, güzellik, kalite, sanat, bilim, nezaket, sevecenlik, sevgi, merhamet, estetik, affedicilik, fedakarlık, barış, huzur, neşe, sevinç özetle iyi olan her ne varsa hepsinin en yüksek seviyede yaşandığı inancın adıdır.
İslam’ın bu güzel ve aydınlık yüzü görüldüğünde tüm dünyanın akın akın İslam ahlakına, sevgiye ve barışa yöneleceği açıktır. Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının da asıl amacı bu güzelliğin bir an önce yaşanması; güçlü bir Türkiye öncülüğünde İslam’ın sıcak ve sevgi dolu ruhunun tüm dünyaya hakim olması, sevginin, barışın, huzurun ve adaletin her yere yayılmasıdır.