Bundan yaklaşık 1.5 yıl önce Merve Bozyiğit hanımefendi, etkin pişmanlık yasasına başvurmaya mecbur bırakılan tüm diğer arkadaşlarımız gibi, İstanbul Emniyeti Mali Suçlarla Mücadele Şubesi'nde maruz kaldığı BASKI, TACİZ VE TEHDİTLER sonucunda sözde bir etkin pişmanlık ifadesi imzalamak zorunda kalmıştır.
Ancak buna rağmen, çok yüksek ihtimalle hakkında tutuklama kararı çıkacağını beklediği halde, BÜYÜK BİR VİCDAN, CESARET VE YİĞİTLİK örneği sergileyerek 09.03.2020 tarihli duruşma günü korkusuzca mahkemeye gitmiş, Sayın Başkan ve Heyet huzurunda baskı ve işkence altında verdiği emniyet ifadesini GERİ ALMIŞ ve tüm samimiyetiyle doğruları anlatmıştır. Sözde etkin pişmanlık ifadesindeki gerçek dışı beyanları, Mali Şube'de sorguyu yapan polis memurlarının zoruyla vermek ve altını imzalamak zorunda bırakıldığını, bunların ise hiçbir şekilde gerçekleri yansıtmadığını belirtmiştir.
Nitekim, beklendiği gibi de ifadesini tamamlamasının hemen ardından Savcı Caner Babaloğlu, "dayatılmış" iftira ve yalanları değil de doğruları anlatan herkese yönelik yaptığı gibi, mutat üzere Merve Bozyiğit hakkında tutuklama talebinde bulunmuştur. Diğer yandan, mahkemenin başladığı günden itibaren duruşmalarda kendince savcı ve hakim taklidi yapmaya çalışan bazı müşteki vekilleri de bu talebi tekrar etmiştir. Duruşmanın ertesi günü de Merve Bozyiğit hakkında tutuklama kararı çıkmıştır.
İşte, bu dehşet verici vahim durum bugüne kadar, sözde "itirafçı" ve "etkin pişman" olmaya zorlanan arkadaşlarımızın niçin hakkımızda yalan söylemeye, uydurma gerçek dışı beyanlar vermeye, olmadık iftiralar atmaya mecbur kaldıklarının en açık göstergesidir. Çünkü, aksine davranıp bu yalanları reddetseler, gerçekleri anlatmak isteseler başlarına gelecek çok bellidir. Bu son örnekte de açıkça görüldüğü üzere haklarında tutuklama kararı çıkacaktır. Bu yüzden arkadaşlarımızın, tutuklanıp cezaevine atılmaktansa yalan beyanlarını üstlenmek, kendilerine çalıştırılan iftira senaryolarını anlatmaya devam etmek dışında ellerinden gelen bir şey yoktur. Canları ve özgürlükleriyle "doğruyu söylemek" arasında tercih yapmaya sürüklenmişler ve canlarını tercih etmişlerdir.
Ardı arkası kesilmeyen tutuklama talepleriyle de bundan sonra mahkemede ifade verecek sözde etkin pişmanlardan kendilerine "dayatılan" yalan ve iftiraları geri çekip doğruları anlatma niyetinde olanlara da gereken mesaj ve gözdağı verilmiş olmaktadır.
İŞTE BİZİM AYLARDIR, YILLARDIR VURGULAMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ ÜRKÜTÜCÜ GERÇEK BUDUR!
Emniyet, savcı, basın üçgeninde tarihte görülmemiş bir hukuk ve insanlık faciası yaşanmaktadır. Kimse samimi ifade veremeyecek, doğruları anlatamayacak, ancak kendilerinden anlatmaları istenen dayatılmış iftiraları sarfetmek dışında bir seçimleri kalmayacak şekilde sindirilmektedir. Bu ezici yaptırım sistemiyle hakimler ve heyetler köşeye sıkıştırılmakta, adil yargı görülmemiş bir şekilde baskı altında bırakılmaktadır.
Nitekim, Sayın Savcı kendisi de aynı durumda olsa aynı şekilde davranacağı kuşkusuzdur. Acaba, Sayın Savcı'nın kendi çocuğu Merve Bozyiğit'le aynı konumda olmaya mecbur bırakılsa onun hakkında da tutuklama talep edecek midir?
Ne yazık ki Türk hukuk sisteminin geldiği bu son durum çok endişe vericidir, alarm zilleri çalmaktadır !!!
M.B. : Sayın Başkan Sayın heyet üyeleri. Ben 22/10/2018 tarihinde yapılan polis operasyonu ve emniyette psikolojik şiddete ve ağır baskılara maruz kaldım. Öncelikle bunları anlatmak istiyordum. 22 Ekimde sabah 5’e polis operasyonu yapılarak eve girildi. Kapı kırılarak içeri girildi. Burası benim ailemle yaşadığım ev. Tüm eşyalarım ve evim arandı. Yatak odamda Kuran’ı Kerim ve Kur’an-ı Kerim’in yazılı olduğu defter anneme gösterilerek "bunlar vatan haini" dediler.
Ben de, "elinizdeki Kur’an-ı Kerim bununla beni nasıl vatan haini yaparsınız" dedim, çok heyecanlandım ve üzüldüm böyle bir şey duyduğumda. Çok endişelendim. Ve, olaydan sonra, annem kanser hastasıydı o dönemde, kendisi tansiyon hastası ve şeker hastası şu anda. Babam aynı şekilde kalp hastasıydı. O da aralıklarla şu an kısmi felçler geçiriyor olaydan sonra ve psikolojisi çok bozuldu.
...
M.B. : Ben öncelikle emniyette verdiğim daha doğrusu verdirtildiğim ifadeyi anlatmak istiyorum aslında size.
...
BAŞKAN: Karakolda ifade verirken avukatın var mıydı yanında?
M.B. : Karakolda ifade verirken barodan avukat isteyip istemediğimi bana sordular. Avukatım sadece çok kısa bir süre içerisinde içeri girdi ve çıktı, SORGU ESNASINDA ÇOĞUNLUKLA YANIMDA YOKTU.
AVUKAT BAŞINDA VARDI, SONRA SONUNDA İMZA ATMAYA GELDİĞİNDE VARDI.
...
BAŞKAN: Peki orada baskı tehdit gördün mü? Dövdüler mi seni?
M.B. : Keşke dövselerdi. Dövmediler, CİNSEL TACİZE UĞRADIM. İfadeyi yazan, alan, orada 2-3 kişi vardı.
...
M.B. : "Sen bize gerekli açıklamayı yapmazsan bak ailen dışarıda, istersen bunu ailenin huzurunda da ifadeni alabiliriz, yine de kendin bilirsin istersen konuş istersen konuşma" diye beni zorladılar. Ve ben de orada gerçekten bana bir bayanın duymaya asla tahammül edemeyeceği şekilde, çok özür diliyorum ama ben bunları yaşadığım için anlatmak zorundayım, şu mesafeden bana sen kaç kişiyle yattın, gözlerini üzerime dikip böyle, ve gerçek anlamda çok yakın mesafeden, hayatımda hiç kimseyle olmadığım kadar yakın mesafeden bana bu şekilde muamele gösterdiler...
...
M.B. : Ben sandalyede otururken, ben sanki orada yokmuşum gibi bana değerek oradan geçiyorlardı. Önümde ifademi alan memur sigara içiyor ve sigarayı üzerime üfleyip, "bana burada birkaç kişi anlattı, dedi ki..." işte benim affedersiniz ama çok açıkça söylüyorlar, "... kalçam çok güzel, göğüslerim çok güzel diyen kızlar oldu, senin neren güzel anlat sen bilirsin bunları" tarzında üsluplar ve bu saatlerce sürdü.
BAŞKAN: Peki sen burda gördüğün zor, baskı, tehditten dolayı şikayette bulundun mu?
M.B. : Hayır
BAŞKAN: Niye?
M.B. : Korkuyordum Sayın Başkanım. Kime ne diyecektim. Tekrar çağrıldım. Tekrar ifade vermem istendi. Ve ben korkudan…
BAŞKAN: Niçin ifaden istendi?
M.B. : Bilmiyorum
BAŞKAN: Gittin mi?
M.B. : Gitmedim… çok korkuyordum, çok endişeliydim.
Hiçbir yere başvuramadım… Avukatım da yoktu. Hala da çok endişeliyim. Çok korkuyorum.
BAŞKAN: Bu korku dışarıdakilerden mi içeridekilerden mi?
M.B. : BEN EMNİYETTE BANA GÖSTERİLEN MUAMELELERDEN KORKUYORUM SADECE. Benim başka hiçbir korkum yok. Bana emniyette sabah 9’dan akşam 11.30’a kadar yaşatılan muameleyi hiçbir yerde yaşamadım. Bana bir hayat kadınına yapılmayacak muameleler yapıldı. Ve bunu hangi bayan kabul eder.
...
M.B. : BU İFADELERİN HİÇBİRİNİ KABUL ETMİYORUM SAYIN BAŞKANIM.
BU ANLATILANLAR BENİM AĞZIMDAN ÇIKMADI, POLİSLERİN AĞZINDAN ÇIKTI.
Bu imam bacı değil mi değil mi diye üzerime aşırı derecede hem cinsel olarak hem psikolojik olarak gelince ben de….
Bu senaryoyu polis memurları yazdı.
...
M.B. : (Turnike iddiası) tamamen bir iddia. ASLI ASTARI OLMAYAN BİR ŞEY. Ben Müslüman bir Türk vatandaşıyım. Dini değerleri olan bir insanım. Tarafıma herhangi bir saldırı, bir taciz, herhangi bir şey olduğunda, şöyle söyleyeyim. Toplu taşımada bile gözle bile bir tacize uğradığımda toplu taşımadan inip başka bir araca binen bir insanım. O kadar titiz davranırım kendimle ilgili bu tip konularda. Ben hayatım boyunca asla böyle bir şey yaşamadım.
...
M.B. : Beni çok fazla sıkıştırdılar…
"GERÇEKLERİ SÖYLE, GERÇEKLERİ SÖYLEMEZSEN SENİ MAHVEDERİZ, BURADAN ÇIKIŞIN OLMAZ ZATEN, SEN BURADAN ÇIKACAĞINI MI SANIYORSUN, GÖZÜME BAKMIYOR MUSUN?" İstemediğim, hiç inanmadığım bir ifadenin altına imza atmak zorunda bırakıldım.
Ben size tüm samimiyetimle neyse onu söylerim burada. Asla da yalan söylemem.
M.B. : Barodan avukat talep edildiğinde barodan bir avukat geldi, FATMA HANIM. Kendisi burada konuşuruz, "zaten kısa bir konuşma geçecek aramızda" dedi. Ben kendimi anlatmaya başladığımda konuşmama izin vermeden, "bir saniye sen dur, ben konuyu zaten biliyorum ben davayı da biliyorum. Sen kendini bana hiç anlatma konuyu da biliyorum. Aleyhte ancak bir şeyler anlatırsan çıkabilirsin" dedi. "Aleyhte söyleyecek bir şey yok" dedim. "İftira atamam" dedim. "İçeride oturup sen düşün" dedi. Müşteki ismi söyledi birkaç tane, "onlar nasıl buluyor bir şeyler sen de bul" dedi. Sonra beni bırakıp gitti.
...
BAŞKAN: Avukatın (MALİ ŞUBEDEKİ) POLİSLERDEN BİRİNİN EŞİ OLDUĞUNU nereden biliyorsunuz?
M.B. : Polis memurları ifademi alıp akşam bittiğinde, memurlardan biriyle akşam sarılarak "akşam ne yiyeceğiz" diye konuşarak çok samimilerdi, birbirlerine sarılarak eve gittiler. Eşi olan insanla insan o kadar samimi olabilir, soy isimleri de aynıydı.
...
M.B. : Savunmam başladığında gerçekten çok kötüydüm, ağlamaya başladım, çok savunmasız bir anımdı, memurlardan biri yanıma geldi, “Baban avukat yollamış senin zaten halihazırda avukatın da var, o şu anda içeriye girmek üzere. Sen bu konuşmalara onun şahit olmasını ister misin? Biz olsak istemeyiz, yine de sen kendin bilirsin" diye tehditle beni uyardılar. Babamın gönderdiği avukat içeri girdiğinde ben kendim çok üzülerek, hiçbir şey diyemedim zaten, "siz gidin" dedim.
...
Av. : İfadenizde cinsellik olaylarla ilgili çok dikkatliyim titizim. Otobüste biri baksa hemen inerim gerekli tepki veririm diye beyanda bulundunuz. Hal böyleyken Emniyette uğradığınız cinsel saldırıya karşı neden tepki vermediniz.
M.B. : Otobüste başımın çaresine bakabilirim ama emniyette olanda başıma neler geleceğine dair hiçbir bilgim olmadığı bir ortamdı.
...
M.B. : Bu çelişkilerin sebebi ifadelerin bana ait olmaması.
...
Av. : İfadenizin alınması esnasında KAMERA KAYDI YAPILDI MI?
M.B. : İFADEM SIRASINDA KAMERA KAYDI ALINMADI. ÖZELLİKLE BAKTIM AMA YOKTU.
Av. : Emniyetten kaç kez arandınız?
İlk aradıklarında emniyete çağırdılar tekrar ifademin yenilenmesini istediklerini söylediler. Ben de yakın zamanda zaten mahkeme huzurunda ifademi vereceğimi söyledim, "oraya gelmeme gerek var mı" dedim. Onlara, "sonra avukatımla görüştüreyim" dedim. 3 kere daha aradılar. 2 gün sonra sabit hattım aranmış emniyetten, 5 kez daha aranmış. O aramaya cevap vermemiştim. 6’dan sonra (mesai saatinden sonra) arama oldu.
Merve Bozyiğit'in duruşma ifadesinde, emniyetteki sorgusu sırasında maruz kaldığı hukuksuz muameleyle ilgili bahsini ettiği iki polis memuru ve baro avukatı FATMA ARSLAN mahkemeye tanık olarak çağrılmışlardır. Ancak polislerden yalnızca Ayhan Bedir duruşmaya gelmiş diğer polis memuru ise ilginç bir şekilde çağrıldığı halde mahkemeye gelmemiştir.
Polis memuru Ayhan Bedir ve Av. Fatma Arslan zaten beklendiği üzere, Merve Bozyiğit'in haklarındaki beyanlarını reddetmişlerdir. Ancak, söz konusu iki tanığın duruşma ifadeleri sırasında iki çok önemli detay ortaya çıkmıştır:
Merve Bozyiğit 48 saat boyunca emniyette kalmış ve bu süre zarfında kendisine yemek verilmemiş ve kişisel ihtiyaçları ile ilgilenilmemiştir. Ayrıca, sorgu için alındığı iki ayrı odada da kamera kaydı yapılmamıştır. Bu konuda rızası olup olmadığı da kendisine sorulmamıştır. Sorgu işlemleri sırasında kamera kaydının neden yapılmadığına dair de herhangi bir tutanak tutulmamıştır.
Nitekim, 10.03.2020 tarihli duruşmada ifade veren komiser yardımcısı AYHAN BEDİR, sorgu işlemleri sırasında kamera kaydı yapılmadığını teyit etmiştir. Bir kısım sanıklar müdafilerinin, “ Kamera kaydının yapılmadığına dair tutanak tutuldu mu?“ şeklindeki sorusuna cevaben “HAYIR” diyerek bu haksız ve hukuksuz uygulamanın tamamen keyfi gerekçelerle yerine getirilmemiş olduğunu ikrar etmiştir.
Her ne kadar şikayet edilen memur, Merve Bozyiğit’in kendisinin kamera kaydı talep etmediğini beyan etse de, gerçekler böyle değildir. Merve Bozyiğit, o sırada büyük bir baskı ve psikolojik şiddet altında olduğu için zaten kendisini güvende hissetmediğini ve bu nedenle kamera kaydı yapılmasının tamamen kendi lehine olacağı için rıza göstermeme gibi bir durumun söz konusu olmadığını dile getirmiştir. Merve Bozyiğit’e sorgu sırasında kamera kaydı yapılıp yapılmayacağı hususu hiçbir suretle sorulmamıştır.
Merve Bozyiğit Mali Şube'ye götürüldüğünde avukat talebinde bulunmuştur. Bunun üzerine İstanbul Barosu tarafından görevlendirildiği iddia edilen 56791 sicil numaralı Av. FATMA ARSLAN sorguya katılmıştır. FATMA ARSLAN, aynı zamanda MALİ ŞUBE’DE GÖREVLİ POLİS KOMİSERİ ONUR ARSLAN’IN EŞİDİR.
Adı geçen avukat Fatma Aslan, Merve Bozyiğit’e, "sen kendi yaşadıklarını anlatmakla uğraşma buradan bu şekilde çıkamazsın, ancak örgütle ilgili aleyhte ifade verirsen çıkabilirsin" diyerek kendisini "dayatılmış" itirafçı olmaya yönlendirmiştir.
Merve Bozyiğit ile yalnızca sorgunun başında ve sonunda muhatap olmuş, sorgu sırasında kendisiyle hiç ilgilenmemiş, yanında bulunmamıştır. İfade işlemleri başladığında, “siz devam edin ben dışarıdayım” diyerek çıkmış, yaklaşık 9,5 SAAT SONRA İFADE İŞLEMLERİ BİTİNCE GELMİŞ VE SADECE İMZA ATARAK AYRILMIŞTIR.
Nitekim 10.03.2020 tarihinde İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda ifade veren Av. Fatma Arslan, mahkeme ifadesinde başta, sorgu işlemleri sırasında sadece birkaç kez tuvalet ihtiyacı için çıktığını belirtmiş ise de, devam eden beyanlarında hamile olduğu için sık sık dışarı çıkmak zorunda kaldığını söyleyerek çelişkili anlatımlarda bulunmuştur. Tüm bunlar Merve Bozyiğit'in beyanlarının doğrular niteliktedir.
Hepsinin ötesinde olaydaki en şüphe çekici ve esrarengiz durum ise Av. Fatma Aslan’ın, Merve Bozyiğit’in ifade işlemlerinin yapıldığı Mali Şube'deki komiserlerden ONUR ARSLAN'ın EŞİ olmasıdır.
Bu nedenle, Av. Fatma Aslan’ın İstanbul Barosundan zorunlu müdafii olarak talep edilip edilmediğinin ve talep prosedürlerinin genel teamüller doğrultusunda gerçekleşip gerçekleşmediğinin mutlak suretle araştırılması gerekmektedir.
Merve Bozyiğit, tüm bu linç ortamına, bu dehşet sistemine rağmen, büyük bir cesaret göstererek, tutuklanmayı dahi göze alarak gerçekleri anlatmıştır.
Bunun ardından tutuklanması, tam bir hukuk felaketidir. Merve Bozyiğit hakkında tutuklama talep eden Sayın Savcı'nın ve tutuklama kararını veren Sayın Mahkeme heyetinin çocuğu ya da kendileri aynı durumda olsalar, onların da iftira atmak zorunda kalacakları aşikardır. İnsanın canı, malı evladır. Böyle bir dehşet ortamında, canın mı yoksa doğruyu söylemek mi diye sorulduğunda, birçok insan can havliyle canlarını kurtarmaya çalışmaktadırlar. Sayın Savcının ve basının bunu anlamaları gerekmektedir, bu anlamazlıktan gelinmeyecek kadar açık ve dehşet verici bir gerçektir.
AÇIKÇA BİR ZULÜM ORTAMI OLDUĞU GÖRÜLMEKTEDİR. EMNİYETTEKİ BAZI POLİSLERİN BASKICI VE TEHDİTKAR TUTUMLARI, HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN SOSYAL MEDYADA VE FARKLI YOLLARLA YAPTIKLARI TEHDİTLER, SAYIN SAVCININ DURUMU ANLAMAZLIKTAN GELEREK, SÜREKLİ TUTUKLAMA PEŞİNDE OLMASI, BASININ NEFRETLE SÜRDÜRDÜĞÜ LİNÇ KAMPANYALARIYLA İNSANLAR DOĞRUYU SÖYLEYEMEYECEK HALE GETİRİLMEKTE, VE BİR YANDAN DA MAHKEME HEYETİ BASKI ALTINA ALINMAKTADIR.
Doğru söyleyenler tutuklanmakta, yalan söyleyenler dışarıda serbest dolaşmaktadırlar. Bu durumda kim gerçekleri anlatabilir? Yalan söylemek dışında bir yol yok mesajı verilmektedir.
Merve Bozyiğit’in tutuklanması, herkese bir gözdağı olmuştur. Bundan sonra kimse gerçekleri söyleme cesaretini gösteremeyecektir. Adalet, yargı bu şekilde baskı altına alınmaktadır.
Duruşmalar sırasında, mahkeme heyetinin sayın başkanı, hemen hemen her arkadaşımıza “kaç yıllık arkadaşın, neden senin için bunları söylüyor o halde” diye sordu. Arkadaşlarımız her defasında bu soruya “eğer arkadaşım bana iftira atmasaydı, o da şu anda benimle birlikte cezaevinde olurdu. Canını, malını, ailesini kurtarmak için bana iftira atmaya mecbur bırakıldı” diyordu. Nitekim tam da öyle oldu. Sayın Hakim’in sorusunun cevabı Merve Bozyiğit hanımın durumuyla somutluk kazandı.
Bu durumda hiç kimsenin doğruları anlatması beklenemez. Herkes canına, malına, ailesine zarar getirmeyecek ifadeyi vererek, yalan söylemek zorunda kalacaktır.
Bu baskı, zulüm, cezaevi ile tehdit yöntemleri son bulmalıdır. Basın da bu zulmü teşvik edecek, linç, nefret, tehdit dolu haberleri yapmaktan vazgeçmelidir.
Bundan basın da zarar görmektedir. Ülkemizde herkes birbirinin gardiyanı gibi davranmaktadır. Bundan gazeteciler, savcılar, hakimler de zarar görmekte, sürekli birileri cezaevine gönderilmektedir. Basın, suçu, yalanı, baskıyı, linçi, sevgisizliği teşvik ederek, yargıyı da kıskaca almakta, hakimler aksi bir karar vermekte çekingen davranmaktadırlar.
Bu durumda herkes hakkı gizlemek zorunda bırakılmaktadır. Bu durum herkesin aleyhine dönmektedir. Buna bir son verilmelidir.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.