11 Temmuz 2018 tarihinde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı yapılan polis operasyonundan bugüne kadar geçen süreçte çok sayıda usulsüzlükler, hukuki hatalar, temel hak ve özgürlüklerde büyük ihlaller yaşanmıştır. Hukuk ve adaletin askıya alındığı bu sürecin 3 yılı aşkın bir süredir kadar halen devam ediyor olması yargı sistemimiz adına oldukça vahim bir görünüm oluşturmaktadır.
Ortada tek bir suç dahi olmadığı halde yıllardır cezaevlerinde tutulan onlarca masum insan çok büyük haksızlıklara, zulüm ve eziyetlere maruz kalmaktadır. Öyle ki:
➢ Ne 11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonunda ne bundan önce 2 yıl süren teknik takip sırasında ne de operasyon sonrasında, yani toplam yaklaşık 5 yıldan bu yana, herhangi bir suça, suç unsuruna, suçüstüne ya da somut bir suç deliline rastlanmamıştır.
➢ Yine aynı 5 yıllık süreç zarfında, iddia edildiği gibi ne tutsak, alıkonmuş tek bir kıza ne tek bir şantaj kasetine ne de tek bir kaçak tarihi esere rastlanmamıştır.
➢ Operasyon sırasında elde edilen silahların tamamı devletimizin hassas tetkikleri sonucunda verdiği tamamı ruhsatlı silahlardır ve silahların hiçbiri bir suça, hatta tek bir adli vakaya dahi karışmamıştır.
Tüm bunlara rağmen, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına özellikle oluşturulmuş ağır koşullarda uzun bir tutukluluk dönemi yaşatılmıştır. Bu dönemde cezaevlerinde kendileriyle görüşe gelen, husumetli müştekilerin yönlendirdiği bazı avukatlar tarafından “devlet sizin üstünüzü çizdi, sizin davanızda hukuk işlemeyecek, bir daha gün yüzü göremeyeceksiniz, itirafçı olun kurtulun” sözleriyle zorla etkin pişman olmaları için tehdit edilmişlerdir. Bu tehditlerden korkan ve cezaevlerindeki zorlu koşullardan bir an önce kurtulmak isteyen arkadaşlarımızdan bazıları, hiçbir delili olmayan uydurma suçları, masa başında kurgulanmış hayali senaryoları anlatmak ve altlarını imzalamak zorunda bırakılmışlardır.
Bu olağanüstü hukuksuzluk yargılama sürecinde de devam etmiştir:
‼️ Yargılama süresince sanıklara ve avukatlarına savunma hazırlamak için gereken süre ve imkân verilmemiştir.
‼️ Sanıkların duruşmalar esnasında ve aralarda müdafileriyle görüşmeleri ara kararla yasaklanmıştır.
‼️ Hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş ve sonradan sahte olarak kurgulanmış düzmece dijital materyaller ve ses kayıtları üzerinden yargılamalar yapılmıştır.
‼️ Mahkeme hiçbir suç isnadı bakımından tek bir delil araştırması dahi yapmamış, sanıklar ve müdafilerince yapılan taleplerin tamamını ise reddetmiştir.
‼️ Huzurda hazır bulundurulan tanıklar dahi dinlenmemiştir.
‼️ Duruşmalarda, heyet tarafından hukuki olarak sanıklara sorulmaması gereken ve yargılamayla hiçbir ilgisi olmayan özel hayatın mahremiyetine dair (örneğin, neden çocuk doğurmadın, neden mayo ile fotoğraf çektirdin, neden dövme yaptırdın, neden kaşlarını aldın, nasıl korunuyordun, vb.) sorular sorulmak suretiyle yargılananlara karşı alenen bir itibarsızlaştırma operasyonu yürütülmüş, en temel kişilik hakları ayaklar altına alınmıştır. Bu tür hukuksuz sorgulamalarla aynı zamanda kumpasa destek veren bir kısım basına da karalama malzemesi temin edilmeye çalışılmıştır.
‼️ Etkin pişman bir avukat sorgusunda iddia edilen suça şahit olmadığını söylediği halde, tutanağa, suça şahit olmuş gibi oldukça detaylı gerçek dışı bir anlatım eklenmiştir.
‼️ Dava dosyasındaki birçok evrak ve el konulan dijital materyallerin asılları ve imaj-export alma örnekleri ısrarla talep edilmelerine karşın sanık avukatlarına verilmemiştir.
‼️ Müşteki hanımlardan biri emniyette baskı, tehdit ve eziyet gördüğü için müşteki olduğunu mahkeme huzurunda hür iradesiyle beyan ettiğinde, emniyet hakkındaki bu iddianın araştırılması yerine bu genç hanım hakkında tutuklama kararı çıkartılmıştır.
‼️ Başkan ve heyetin, kendi odalarında izleyip değerlendirme imkanları olduğu halde, hiçbir delil niteliği taşımayan, daha sonra bilirkişi raporuyla da içeriğinde arkadaşlarımıza ait bir görüntü olmadığı ispat edilen pornografik bir kaset salonda 600 kişinin önünde, görüntülerin yargılanan arkadaşımıza ait olduğu iddiasıyla defalarca izlettirilmiştir.
‼️ Avukatlar savunma yapmak istediklerinde çok kereler susturulmuş ve bu aleni hukukszuluğa itiraz ettiklerinde ise jandarma eşliğinde salondan dışarı çıkarılmışlardır.
‼️ Sanıklara son savunmalarında 15-45 dakika arası süre verilmiş, dosya kapsamında tüm iddialara karşı savunma yapmalarına müsaade edilmemiştir.
Burada sadece çok az bir kısmını fikir vermek için kısa başlıklar halinde saydığımız, yüzlerce dehşet verici hukuksuzluk ve usulsüzlüklerin yaşandığı yargılama sonucunda mahkeme heyeti, sanıklara daha önce tarihte örneği görülmemiş on binlerce yıllık hapis cezaları verilmesine hükmetmiştir.
Yargılama sonrasında pandemi sebebiyle ülke genelinde tüm cezaevi nakilleri durdurulmuş olmasına rağmen, Adnan Oktar ve arkadaşları yurdun dört bir tarafındaki cezaevlerine dağıtılmışlardır. Bu dağıtım sebebiyle gönderildikleri cezaevlerinde haftalar boyunca karantina koğuşlarında olabilecek en ilkel, sağlıksız ve zor koşullarda tutulmuşlardır.
Örneğin, Gebze Kadın Cezaevi'ne gönderilen tesettürlü hanım arkadaşımız ışığı bulunmayan, avlusu ve penceresi olmayan, tuvaletinin kapısı dahi olmayan, parmaklıklı nezarethane tipi koğuşta 15 gün boyunca tutulmuş, bu süre içinde eşyaları da kendisine verilmemiştir. Diğer cezaevlerinde karantina süresi ayları bulmuştur. Karantina koğuşlarında avukatlarıyla görüşmelerine izin verilmemiştir. Normal koğuşlardan çok daha kötü koşullara sahip su ve sağlıklı yiyeceği ulaşma imkanları kısıtlı olan bu koşullar altında bazı arkadaşlarımız koronaya yakalanmıştır.
Birbiri ardına gelen tüm bu büyük zulüm, eziyet ve haksızlıkları tesadüflerle ya da sistemde zaman zaman ortaya çıkan istenmeyen aksaklıklar olarak açıklamak mümkün değildir. Türkiye’yi hukuktan ve demokrasiden uzaklaştırmak isteyen, diğer Ortadoğu ülkeleri gibi ayrıştırıp parçalamayı hedefleyen derin ve gizli bir elin devede olduğu açıkça görülmektedir.
Bu derin yapılanmaya karşı devletimizin bir an önce tedbir alması ve mahkemelerimizi her türlü baskı ve yönlendirmeden koruması gerektiği açıktır. Nitekim, Adalet Bakanımız Sayın Abdülhamit Gül'ün, sosyal medya üzerinden kendisine yapılan tutuklama çağrılarına, "Klavye başına geçip sosyal medyada bana her gün tutuklama siparişi verenlere sesleniyorum. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Burada kanunlar, kurallar, hukuk işler" (https://tr.sputniknews.com/turkiye/202101211043625268-adalet-bakani-gul-sosyal-medyada-tutuklama-siparisi-verenlere-sesleniyorum-turkiye-cumhuriyeti-hukuk-devletidir/ Sputnik Türkiye internet sitesi, 21.01.2021) ifadeleri son derece anlamlı ve dikkat çekicidir.
Davamızın hemen her aşamasında, Sayın Bakanımızın da özel dikkat çektiği kanun ve hukuk dışı uygulamalar misli ile meydana gelmiş, yalnız sosyal medya üzerinden değil yazılı basın ve görüntülü medya tarafından yapılan asılsız haberler ile mahkeme baskı altına alınmak istenmiştir. Bu durum, sürecin başında arkadaşlarımıza yöneltilen “sizin için hukuk işlemeyecek” tehdidinin de ne yazık ki gerçekliğini ortaya koymuştur.
Bilindiği üzere, devletlerin ve hükümetlerin en temel görevlerinden biri adalet dağıtmaktır. Adaletin dağıtımında en temel şart mahkemeleri baskılardan uzak tutarak tarafsızlıklarını garanti altına almaktır. Aksi halde ister bazı güç odaklarından gelen talimatlarla isterse medya ve sosyal medyada yapılan yayınlarla mahkemeler üzerinde oluşturulan en küçük bir etki bile adaletin işleyişine zarar verir. Nitekim davamızda televizyonlarda günlerce dile getirilen ve işlenen bir suç olarak lanse edilen pek çok husus savcı tarafından iddianameye bile dahil edilmemiştir. Ne var ki, medyada aralıksız sürdürülen kara propaganda sürecinde yayınlanan uydurma ve düzmece haberler kaynak alınarak hiçbir delile dayanmayan onlarca sahte suç icat edilmiş ve mahkeme de akıl almaz bir biçimde bu mesnetsiz medya dedikodularını, basının asılsız, hayali iddialarını dikkate almıştır.
Anayasamızın 2. maddesine yer alan hukuk devleti kavramının hakkıyla yaşatılabilmesi için yargı bağımsızlığı en temel şarttır. Devletimiz pekâlâ bunun farkındadır. Kısa süre içinde mahkemelerin baskı altına alınmasının önüne geçilerek yargı bağımsızlığının tam sağlanacağına ve yargılama erkini kullanan hâkimlerimizin her türlü baskıdan kurtularak adil kararalar vereceğine inancımız tamdır. Aksi takdirde, Türkiye’ye yönelik uluslararası platformlarda sürekli dile getirilen, “Temel insan hak ve özgürlüklerinin çokça ihlal edildiği"ne, "Türkiye'de hukuk sisteminin artık işlemediğine" dair suçlamalar artarak devam edecektir.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.