Sayın Adnan Oktar’ın, kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de, aynı zamanda da İlahi kitapların Kuran ayetlerine mutabık, tahrif edilmemiş bölümlerinde müminlerin yaşadıkları hakkında bildirilenlere benzer imtihanlar yaşamasının, onun çıkar amaçlı bir suç örgütü lideri değil, Allah'ın dinine uymaya çalışan samimi bir Müslüman olduğunun en açık ispatlarındandır.
Adnan Oktar, hayatını Kuran-ı Kerim'de bildirilen emir ve yasakları esas alarak sürdürdüğünü, bu konuda son derece titiz davrandığını defalarca beyan etmiştir. Nitekim, Kuran haricinde ya da Kuran'a muhalif bir yaşam sürmekten her zaman imtina etmiştir. Her fırsatta ve her eserinde milyonlarca insana Kuran’ı esas alan bir yaşamı tavsiye etmiş ve kendisi de böyle yaşamıştır.
Allah, Kuran-ı Kerim'de bildirdiği "iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma" sorumluluğunu her Müslümana yüklemiştir. Bu sorumluluk bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmiştir:
Sizden; hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)
İşte bu nedenle Adnan Bey, 1979 yılından bugüne dek 40 yılı aşkın bir süredir yoğun ve kapsamlı ilmi ve imani faaliyetler yürüterek insanları Allah'a iman etmeye ve O’na kul olmaya davet etmiş, ölümden sonra sonsuz bir ahiret hayatı olduğunu, cennet hayatını kazanmanın da ancak Kuran ahlakını yaşamak ile mümkün olduğunu anlatmıştır.
Adnan Oktar, Allah’ın Kuran-ı Kerim’de Müslümanlara yüklediği tebliğ sorumluluğunu yerine getirirken hayatı boyunca sayısız baskı, tehdit ve tuzaklar ile karşılaşmıştır. Yaşadığı bu tür imtihanlar, Kuran’da anlatılan ve tüm iman edenlerin yaşadıkları imtihanlarla birebir benzerdir. Bu benzerliğin sebebi ise "(Bu,) Allah'ın öteden beri sürüp giden sünnetidir (kanunudur). Sen Allah'ın sünnetinde (kanununda) kesinlikle bir değişiklik bulamazsın." (Fetih Suresi, 23) ayetinde açıklanmaktadır.
Allah’ın dinini samimi bir şekilde yaşayıp Kuran ahlakını insanlara anlatmak için çabalayan herkes, Kuran’da haber verilen bu imtihanlarla karşılaşmaktadır ve karşılaşacaktır. Bu durum Allah'ın Kuran'da, "Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..." (Bakara Suresi, 214) ayeti ile bizlere haber verdiği bir gerçektir.
İnananların başına benzer denemelerin geleceği "Dünyanın her yerindeki kardeşlerinizin de aynı acıları çektiğini bilerek imanda sarsılmadan İblis'e karşı direnin." (Petrus, 5) şeklindeki İncil ayetinde de bildirilmektedir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yaşadıkları zorlu imtihanlar ile Kuran’da haber verilen müminlerin yaşadıkları benzer imtihanlar Zebur, Tevrat ve İncil'in çeşitli bölümlerinde de anlatılmaktadır:
"4-8 Tanrı'nın hizmetkârları olarak olağanüstü dayanmada, sıkıntı, güçlük ve elemlerde, dayak, hapis, karışıklık, emek, uykusuzluk ve açlıkta; pak yaşayışta, bilgi, sabır, iyilik, Kutsal Ruh ve içten sevgide; gerçeğin ilanında ve Tanrının gücünde; sağ ve sol ellerimizde doğruluğun silahlarıyla, yücelikte ve onursuzlukta, iyi ünde ve kötü ünde, kendimizi her durumda örnek gösteriyoruz. Aldatanlar sayılıyorsak da dürüst kişileriz. 9 Tanınmıyor gibiyiz, ama iyi tanınıyoruz. Ölümün ağzındayız, ama işte yaşıyoruz. Dövülüyorsak bile öldürülmüş değiliz. 10 Kederliyiz ama her zaman seviniyoruz. Yoksuluz ama birçoklarını zengin ediyoruz. Hiçbir şeyimiz yok ama her şeye sahibiz." (Korintliler, 2)
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, İncil'de de belirtilen bu sıkıntı, zorluk ve imtihanların hemen tamamını yaşamışlardır. Zira, içlerinde zamanla bozulmaya uğramış bazı hükümler ve anlatımlar bulunmakla birlikte Semavi kitaplarda, iman esaslarına, ibadetlere ve Allah'a inananların güzel ahlakına dair Kuran'a mutabık birçok doğru bölümler de yer almaktadır.
Elbette ki Adnan Bey ve arkadaşlarının yaşadıkları zorlu imtihanların, Kuran ayetlerinde ve hak olan Kitab-ı Mukaddes ayetlerinde anlatılan peygamberlerin, velilerin ve salih müminlerin yaşadıkları imtihanlarla büyük benzerlik göstermesi onların olağanüstü ya da seçilmiş kişiler olduklarının değil, samimiyetlerinin, ihlaslarının, dindarlıklarının, Allah'ın hoşnutluğunu her şeyin üzerinde tutmalarının bir göstergesidir.
Nitekim, kendilerince karalama ve olumsuz kamuoyu algısı oluşturma peşindeki birtakım artniyetli kişilerin iddia ettikleri gibi Adnan Bey'in amacı zevk, sefa sürmek veya dünyevi, maddi çıkarlar edinmek olsaydı, ayetlerle büyük paralellik arz eden benzer büyük imtihanlarla karşılaşması mümkün olmayacaktı.
Sayın Adnan Oktar, ilk olarak öğrencisi olduğu Mimar Sinan Üniversitesi'nde dini ve ahlaki değerlerin saygı görmediği ve neredeyse bütünüyle reddedildiği, materyalist görüşün hakim olduğu bir ortamda, çevresindeki insanlara Darwinizm'in geçersizliğini, Allah'ın varlığını ve birliğini anlatmaya başlamıştır.
Bu dönemde üniversitenin bitişiğindeki Molla Camii'nde açıkça namaz kılan tek öğrencidir. Ailesinden kendisine kalan bir mirası kullanarak finanse ettiği ve Darwinizm'in bilimsel eleştirisini yaptığı "Evrim Teorisi" isimli bir bilimsel bir kitapçık hazırlamış ve bunu üniversite öğrencilerine ücretsiz olarak dağıtmıştır.
Üniversitedeki bazı militan öğrenciler, faaliyetlerini durdurmadığı takdirde hayatını riske atacağını söyleyerek Adnan Oktar’ı açıkça tehdit etmişlerdir. Bu olay günümüze kadar süregelen aralıksız tehdit ve yıldırma sürecinin de başlangıcı olmuştur.
Adnan Bey'e yönelik, günümüze kadar sayısız suikast girişiminde bulunulmuştur. Halihazırda da kendisi IŞİD, PKK, DHKP-C gibi terör örgütlerinin infaz listesindedir. Nitekim, bu ölüm tehditleri nedeniyle 11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonundan kısa süre önce Devlet tarafından "can güvenliği" gerekçesiyle kendisine resmi koruma tahsis edilmiştir.
Tüm bu yaşadıkları, hak dini tebliğ etmekte kararlı olan Peygamberlerin ve salih Müslümanların ölüm ile tehdit edilmelerinin anlatıldığı Kuran ayetleriyle birebir benzerlik içerisindedir. Bir Kuran ayetinde, Hz. Şuayb’ın Hak Dini tebliğ etmesi nedeniyle kavmi tarafından öldürülmek istendiği şöyle bildirilmektedir:
"Ey Şuayb dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 91)
Hak dini tebliğ edenlerin öldürülmek istendiklerini haber veren Kuran ayetleriyle uyumlu İncil ayetlerinden bazıları ise şöyledir.
"18 İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O'nu öldürmek için daha çok gayret ettiler." (Yuhanna, 5)
"19 Musa size Kutsal Yasayı vermedi mi? Yine de hiçbiriniz Yasayı yerine getirmiyor. Neden beni öldürmek istiyorsunuz?" 20 Kalabalık, "Cin çarpmış seni!" (*) dedi." (Yuhanna, 7)
"Böylece o günden itibaren İsa'yı öldürmek için düzen kurmaya başladılar." (Yuhanna, 11, 53)
Tevrat'ta da, Hak dini tebliğ ettiği için Danyal peygamberin ve arkadaşlarının öldürülmek istenmesi şöyle anlatılmaktadır:
"12 Buna çok öfkelenen kral, Babildeki bütün bilgelerin öldürülmesini buyurdu. 13 Böylece hepsinin öldürülmesi için buyruk çıktı. Daniel ile arkadaşlarının öldürülmesi için de adamlar gönderildi." (Daniel, 2)
Başta peygamberler ve Allah'ın veli kulları olmak üzere Allah yolunda dirayet, samimiyet ve kararlılığından taviz vermeyen tüm müminler, tarih boyunca "delilik" iftirasına maruz kalmışlardır.
Peygamberimize de, "sihirbaz", "kahin", "şair", "deli" şeklinde son derece çirkin ve alçakça iftiralarla saldırmışlar, bu kirli yöntemle onu toplum nezdinde kendilerince itibarsızlaştırmaya çalışmışlardır. Allah, bu iftiralar karşısında "Sahiplerinde (ya da arkadaşları olan peygamberde) delilikten hiçbir şey olmadığını düşünmüyorlar mı? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir." (Araf Suresi, 184) ayeti ile insanları uyarmış ve bu mübarek insanlarda delilikten eser dahi olmadığını açıklamıştır.
1987 yılında Sayın Adnan Oktar’a akıl hastanesine kapatma komplosu kurulmuştur.
Düzmece olarak hazırlanmış uydurma bir "paranoid şizofren" raporuyla Adnan Oktar’a delilik iftirası atılmıştır. Ancak, bu iftiranın geçersiz olduğu, daha sonra başta GATA olmak üzere onlarca tıbbi ve bilimsel kurum, profesörler, akademisyenler, uzman doktorlar ve psikiyatrlar tarafından belgelenmiştir. Ne yazıktır ki geçersizliği onlarca tıbbi raporlar ile defalarca ispatlanmış olmasına karşın, huzurdaki davada bile, Sayın Adnan Oktar’ın deli olduğu iftirası gündeme getirilmeye çalışılmıştır.
Bu iddiaların asıl amacı gerçekte Sayın Adnan Oktar’ın deli olduğunu iddia etmek değil, bu kahpe yöntemle kendilerince insanların onun fikir ve düşüncelerine itibar etmemesini sağlayabilmektir. Ancak, inkar edenlerin bu tuzakları da her zaman olduğu gibi aleyhlerine dönmüş, tarih boyunca peygamberlere, velilere, alimlere atılan iftiraların aynı şekilde Adnan Bey'e de atılmaya çalışıldığını gören Müslümanların kendisine duydukları sevgi ve teveccüh kat kat artmıştır.
Delilik iftirasının, peygamberlere, salih ve samimi müminlere yöneltildiği Tevrat'ta da anlatılmaktadır:
"11 Yehu komutan arkadaşlarının yanına döndü. İçlerinden biri, "Her şey yolunda mı? O delinin seninle ne işi vardı?" diye sordu. Yehu, "Onu tanıyorsunuz, neler saçmaladığını bilirsiniz" diye karşılık verdi." (Krallar, 9)
"20 Birçoğu, "O'nu cin çarpmış, delidir. Niçin O'nu dinliyorsunuz?" diyordu." (Yuhanna, 10)
"48 Yahudiler O'na şu karşılığı verdiler: 'Sen, cin çarpmış bir Samiriyeli'sin* demekte haklı değil miyiz?' 49 İsa, 'Beni cin çarpmadı' dedi." (Yuhanna, 8)
(*) Bir kişiye seni cin çarpmış demek o kişiye delilik atfetmek anlamına gelmektedir.
Sayın Adnan Oktar, gördüğü tüm tehditlere ve baskılara aldırmadan çevresindekilere Allah'ın varlığını, yaratılışın delillerini, Kuran'ın Hak kitap olduğunu, Peygamber Efendimiz (sav)'in örnek ahlakını, Kuran'da Rabbimiz'in bildirdiği ahlaki değerleri, materyalizmin, ateizmin ve Darwinizm'in ve bunlara bağlı çarpık ideolojilerin bilimsel geçersizliğini, vatan ve millet sevgisini, büyük önder Atatürk'ün izinde yürümenin önemini anlatmaya devam etmiştir.
Birkaç yıl sonra Mimar Sinan Üniversitesi'nde okuyan birkaç genç, Sayın Adnan Oktar'ın fikri mücadelesinde, onun yanında yer almaya ve desteklemeye karar vermişlerdir. İlerleyen zamanda ilmi ve imani faaliyetleri vesilesiyle çevresinde toplanan genç arkadaşları da kendisinin bu faaliyetlerini fikren desteklemeye başlamışlardır.
Kuran'da, Allah'a iman etme ve hak dine uyma daveti karşısında, genç nesillerin daha şevkli, istekli ve eğilimli oldukları gerçeği, "Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı." (Yunus Suresi, 83) ayeti ile haber verilmektedir.
Kitab-ı Mukaddes'te de bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:
"Beni bütün kötülüklerden kurtaran melek bu gençleri kutsasın! Adım ve atalarım İbrahimle İshakın adları bu gençlerle yaşasın! Yeryüzünde çoğaldıkça çoğalsınlar." (Yaratılış, 48)
"Oğullarınızdan peygamberler, Gençlerinizden bana adanmış kişiler atadım. Doğru değil mi, ey İsrailliler?" RAB böyle diyor." (Amos, 2, 11)
Sayın Adnan Oktar, geçmişte "Akademi" olarak anılan Mimar Sinan Üniversitesi'nde başlayan dini tebliğ sürecinin devamında, imani faaliyetlerinin engellenmesi amacıyla, uydurma ve düzmece bahanelerle haksız ve hukuksuz bir biçimde önce hapsedilmiş sonra da akıl hastanesine gönderilmiştir.
Bunu takip eden yıllarda da medyada aleyhine onlarca haber yapılmasına, baskı ve tehditlerin devam etmesine rağmen gerek insanlarla yüz yüze konuşarak gerekse broşür, dergi ve kitaplar yayınlamak suretiyle dini tebliğ etme faaliyetlerine devam etmiştir. Kitab-ı Mukaddes'te de o dönemin iman edenlerinin karşılaştığı benzer zorluk ve eziyetler şöyle aktarılmaktadır:
"1 Kardeşler, size yaptığımız ziyaretin boşa gitmediğini siz de biliyorsunuz. 2 Bildiğiniz gibi, daha önce Filipi'de eziyet görmüş, aşağılanmıştık. Ama şiddetli karşı koymalara rağmen, tanrısal Müjde'yi size duyurmak için Tanrımız'dan cesaret aldık. Çağrımız yalana ya da kirli bir amaca dayanmıyor; bunun hileli bir yönü de yoktur. 4 Tersine, Tanrı tarafından Müjde'yi emanet almaya layık görüldüğümüz için, insanları değil, yüreklerimizi sınayan Tanrı'yı hoşnut edecek biçimde konuşuyoruz.
Çünkü kardeşler, siz Tanrı'nın Yahudiye'de bulunan ve Mesih İsa'ya bağlı olan kiliselerini örnek aldınız. Onların Yahudiler'den çektiği sıkıntıların aynısını siz de kendi yurttaşlarınızdan çektiniz." (Selanikliler, 2)
Sayın Adnan Oktar’ın genç arkadaşları 1990’lı yıllarda Kuran’daki "Rabbinin nimetini durmaksızın anlat" (Duha Suresi, 11) ayeti gereğince o dönem Bağdat caddesi, Bebek, Etiler, Florya, vb. gibi İstanbul’un tanınmış semtlerinde, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Mimar Sinan Üniversitesi gibi eğitim kurumlarında, Bodrum, Uludağ, Bayramoğlu, Silivri gibi dönemin ünlü tatil merkezlerinde insanlara Allah’ın varlığını, yaratışının delillerini, Kuran mucizelerini, İslam dinini, Darwinist-materyalist felsefelerin geçersizliğini anlatmak için yoğun ve geniş çaplı tebliğ faaliyetleri yürütmüşlerdir. Bu süreçte, bir kısmı yakın çevreleri ve aileleri tarafından baskı ve engellemelere maruz kalmış ama asla davalarından vazgeçmemişlerdir.
Adnan Oktar ve arkadaşları kararlı bir biçimde anlatımlarına devam ettikçe, karşılaştıkları imtihanların derecesi de artmıştır. Tıpkı Hz. İsa ve yardımcıları ve tarihin her döneminde Allah’ın dinini tebliğ edilenlerde olduğu gibi haksız yere baskınlara uğramışlar, tehdit edilmişler, malları yağma edilmiş, ölümle tehdit edilmiş ve senelerce hapsedilmişlerdir. Halen de cezaevlerinde büyük bir zulüm ve haksızlığın neticesi olarak tutulmaya devam edilmektedirler.
Kitab-ı Mukaddes'in çeşitli bölümlerinde de müminlerin her dönemde karşılaştıkları bu zorluklardan şöyle bahsedilir:
"32 Sizlerse aydınlandıktan sonra acılarla dolu büyük bir mücadeleye dayandığınız o ilk günleri anımsayın. Bazen sitemlere, sıkıntılara uğrayıp seyirlik oldunuz, bazen de aynı durumda olanlarla dayanışma içine girdiniz. Hem hapistekilerin dertlerine ortak oldunuz, hem de daha iyi ve kalıcı bir malınız olduğunu bilerek mallarınızın yağma edilmesini sevinçle karşıladınız." (İbraniler, 10)
"Hoşnut edecek biçimde konuşuyoruz. Çünkü kardeşler, siz Tanrı'nın Yahudiye'de bulunan ve Mesih İsa'ya bağlı olan kiliselerini örnek aldınız. Onların Yahudiler'den çektiği sıkıntıların aynısını siz de kendi yurttaşlarınızdan çektiniz." (Selanikliler, 2, 1-4)
"3 Mesih İsa'nın iyi bir askeri olarak benimle birlikte sıkıntıya göğüs ger. 9 Bu Müjde uğruna bir suçlu gibi zincire vurulmaya kadar varan sıkıntılara katlanıyorum. Ama Tanrı'nın sözü zincire vurulmuş değildir." (Timoteos, 2)
"10-11 Sense benim öğretimi, davranışımı, amacımı, imanımı, sabrımı, sevgimi, dayanma gücümü, çektiğim zulüm ve acıları, örneğin Antakya'da, Konya'da ve Listra'da başıma gelenleri yakından izledin. Ne zulümlere katlandım! Ama Rab beni hepsinden kurtardı. 12 Mesih İsa'ya ait olup Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürmek isteyenlerin hepsi zulüm görecek. 13 Ama kötüler ve sahtekârlar, aldatarak ve aldanarak gittikçe daha beter olacaklar." (Timoteos, 3)
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları da ayetlerde anlatılanlara benzer şekilde çıkarıldıkları mahkemelerde, gördükleri haksızlık ve zulümlere rağmen doğru bildikleri yoldan vazgeçmeyeceklerini, birbirlerine sevgi göstermeye devam edeceklerini, bir kısım arkadaşlarının aksine birarada olmaktan ölene kadar vazgeçmeyeceklerini beyan etmişlerdir. Yaptıklarının suç olmadığını tüm delilleriyle açıklayarak her zaman Allah’ı, yaratış delillerini ve Kuran ayetlerini anlatmaya devam edeceklerini, bu konudaki kararlılıklarını ifade etmişlerdir.
"24 Birbirimizi sevgi ve iyi işler için nasıl gayrete getirebileceğimizi düşünelim. Bazılarının alıştığı gibi, biraraya gelmekten vazgeçmeyelim; o günün yaklaştığını gördükçe birbirimizi daha da çok yüreklendirelim." (İbraniler, 10)
Uzun ömrünün önemli bölümünü kavmine tebliğ yapmakla geçiren Hz. Nuh, bu konudaki sabrı ve kararlılığıyla en güzel örneklerden biridir. Hz. Nuh’un kavmine yaptığı tebliği şöyle açıklanmıştır:
Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim. Bundan böyle" dedim. Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır." (Nuh Suresi, 5-10)
Ayetlerin anlatımında Hz. Nuh’un gece-gündüz, gizli ve açıktan, tek tek veya topluca yapmış olduğu uyarı ve hatırlatmalara örnekler verilmektedir. Sayın Adnan Oktar da, Hz. Nuh’u örnek alarak benzer bir yol izlemiş ve arkadaşları ile birlikte sürdürdükleri imani, ilmi, fikri faaliyet ve etkinlikler ile
‼️ Allah’ın varlığının ve yaratma sanatının delileri,
‼️ Kuran mucizeleri,
‼️ Ateizmin, materyalizmin, dinsizliğin ve ateist-materyalist ideolojilerin sözde bilimsel temeli olan evrim teorisinin çürütülmesi,
‼️ PKK ve komünizm tehlikesinin anlatılması,
‼️ Dünya çapında tüm fitnelerin, sömürünün, savaşların, dökülen kanların, sefaletin, yoksulluğun, İslam coğrafyasındaki yıkımların, zulümlerin, katliamların, kardeşi kardeşe düşman etme politikalarının baş mimarı olan İngiliz derin devletinin günümüzde Deccaliyetin merkezi olduğu,
‼️ Türk-İslam birliğinin kurulmasının, İslam ahlakının tüm insanlara öğretilmesinin ve yaşanmasının önemi,
‼️ Ehl-i kitap ile iyi ilişkiler kurulmasının faydası,
‼️ İslam ile terörün asla ilişkilendirilemeyeceği,
‼️ Tüm Müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik ortamının tesis edilmesi,
‼️ Sanat-estetik, bilim, kültür ve kalitenin İslam dünyası için önemi
‼️Üniter Devletin, vatan-millet sevgisinin, milli şuurun, Atatürkçülüğün önemi
gibi, ülkemiz, İslam dünyası ve tüm insanlık için en temel ve en hayati konuları ele almış ve sürekli gündemde tutmuştur.
İlk zamanlarda, insanlarla birebir, yüz yüze konuşup anlatma şeklinde gerçekleşen bu imani ve ilmi faaliyetin yanı sıra, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, daha sonra etkili ve faydalı olduğunu düşündükleri farklı yöntemlere ve anlatım tekniklerine de başvurmuşlardır. Yazılan kitaplar, broşürler, bunlardan faydalanılarak hazırlanan belgeseller, internet siteleri, yapılan konferanslar, paneller, sergiler, tanıtımlar hep bu yöndeki gayretlerin sonucudur.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları kitap, dergi, broşür, konferans, CD, DVD, belgesel, TV programı, canlı yayın sohbetleri poster gibi çok çeşitli anlatım mecralarını kullanarak tüm mallarını, paralarını, zamanlarını ve enerjilerini yukarıda sözünü ettiğimiz en hayati konuları insanlara anlatmak için kullanmışlardır.
Tüm bu faaliyetler, ana başlıklar altında genellemek yoluyla listelendiğinde bile bütün bunların ne kadar büyük bir enerji, zaman gerektirdiği görülebilmektedir. Bu faaliyetlerle ilgili bazı genel bilgiler vermek gerekirse:
⨠⨠ Sayın Adnan Oktar bugüne kadar 300’den fazla kitap yazmıştır,
⨠⨠ Bu kitaplar toplam 65 binden fazla sayfa içermektedir,
⨠⨠ Adnan Bey'in kitapları 73 farklı dile çevrilmiştir,
⨠⨠ Kitapları 100'den farklı ülkenin kitapçılarda satılmaktadır,
⨠⨠ Kitaplarının satış adeti yaklaşık 30 milyondur,
⨠⨠ Kitaplarından ayrıca ücretsiz dağıtılanların sayısı da yine yaklaşık 30 milyon civarındadır,
⨠⨠ Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinden faydalanılarak 1000'in üzerinde internet sitesi hazırlanmıştır,
⨠⨠ İnternet siteleri her ay 167 ülkeden olmak üzere 47 milyon insan tarafından ziyaret edilmektedir,
⨠⨠ İnternet siteleri günlük ortalama 1 milyon ziyaretçi almıştır,
⨠⨠ Bu internet sitelerinde her ay eğitici-öğretici nitelikte 10 milyondan fazla film izlenmektedir,
⨠⨠ Her ay sitelerden ortalama 8 milyon film, 5 milyon kitap ücretiz olarak indirilmektedir,
⨠⨠ Sitelerde çeşitli tipte dosyalarda toplam indirme sayısı 19 milyon olmuştur,
⨠⨠ www.harunyahya.org sitesinde Türkçe 96 bin sayfa, İngilizce 45 bin sayfa bilgi yer almaktadır
⨠⨠ www.harunyahya.org sitesinde 60 farklı dilde eser yayınlanmaktadır,
⨠⨠ Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinden faydalanılarak yapılan konferans sayısı 5000’den fazladır,
⨠⨠ Makaleleri 70’den fazla ülkede 500'den fazla gazete, dergi ve internet sitesinde yayınlanmıştır.
⨠⨠ Sayın Adnan Oktar’ın İngiliz Derin Devletini deşifre etmesinin ardından Türkiye’de 500’den fazla yazar, gazeteci, aydın ve akademisyen bu konuya dikkat çekmiştir.
⨠⨠ İslam dünyasında Darwinizme karşı bilimsel deliller ile mücadele eden tek kişidir. Türkiye’de evrim müfredattan çıkarılınca yurt dışında 30 gazetede, Sayın Adnan Oktar’ın bilimsel çalışmaları nedeniyle "Türkiye evrime elveda diyor" haberleri çıkmıştır.
⨠⨠ Sayın Adnan Oktar bugüne kadar hiçbir kitabından telif ücreti almamıştır. Dünyada bu kadar çok kitap yazıp hiç ücret talep etmeyen tek kişidir, Onun ve arkadaşlarının yürütmüş olduğu bu faaliyetlerin benzeri ne Türkiye’de ne dünyanın başka bir yerinde mevcut değildir.
Sayın Adnan Oktar ve faaliyetlerini kendileri için tehlikeli görenler sadece Darwinistler değildir. 11 Temmuz 2018 tarihli polis operasyonu öncesinde geleneksel din anlayışını savunan bir takım radikal hizipler de kendisini hedef edinmişlerdir. Kuran’a göre yaşamanın dini yaşamak için yeterli olduğunu savunan Sayın Adnan Oktar’ı kendi (Kuran'a aykırı, gelenek ve hurafelere dayalı batıl) dinlerini değiştirmek ile suçlamışlardır.
Oysa, Allah "Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler?" (Bakara Suresi, 170) ayeti ile atalara uymanın doğru yolu bulmak için yeterli olmadığını haber vermektedir.
Kitab-ı Mukaddes'te de aynı konu şöyle geçmektedir:
"37 İbrahim'in soyundan olduğunuzu biliyorum. Yine de beni öldürmek istiyorsunuz. Çünkü yüreğinizde sözüme yer vermiyorsunuz. 38 Ben Babam'ın (*) yanında gördüklerimi söylüyorum, siz de babanızdan işittiklerinizi yapıyorsunuz." (Yuhanna, 8, 17)
(*) Hz İsa kendisinin Allahın emrettiklerini yaptığını söylüyor.
Buna karşın, geleneksel dini savunan bu bağnaz kesim dini Kuran'a aykırı biçimde yorumlayarak Allah'ın helal kıldıklarını kendilerine ve insanlara yasaklamış, ancak kendileri dahi bu uydurdukları sapkın dine gereği gibi uymamışlardır.
Kuran bağnazların bu tavrını şöyle tarif etmektedir:
Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler) ama buna da gerektiği gibi uymadılar… (Hadid Suresi, 28)
Sözünü ettiğimiz Kuran dışı bağnaz zihniyetin Türkiye'deki önde gelen temsilcileri ve savunucuları, kendi yayın organlarında Adnan Bey aleyhinde kışkırtıcı ve karalama amaçlı çok sayıda haberler, yayınlar yapmışlardır. IŞİD, El Kaide gibi Kuran'a tümüyle zıt ve aykırı olan bağnaz ve sapkın bir din anlayışını benimseyen kanlı terör örgütleri de Adnan Oktar'ı ölüm listelerine almışlardır.
Bağnaz zihniyet, peygamberlerin tarih boyunca karşılaştıkları imtihanlardandır. Hz. İsa için de, halkı ona karşı tahrik etmeye yönelik büyük bir kışkırtma kampanyası yürütülmüştür. Hz. İsa’nın mevcut geleneksel dine aykırı işler yaptığı söylenerek güya dini bozmaya, yok etmeye çalıştığı yaygarası yapılmıştır.
Hz. İsa yalnız olmadığı için yanındakiler de bu haşa sözde sapkınlık iftiralarına dahil edilmiş ve hepsi birden "tarikat" olarak nitelendirilmişlerdir:
"5 Biz şunu anladık ki, bu adam dünyanın her yanında bütün Yahudiler arasında kargaşalık çıkaran bir fesatçı ve Nasrani tarikatının elebaşılarından biridir. 6-8 Tapınağı bile kirletmeye kalkıştı." (Elçilerin İşleri, 24)
Her devirde, Hak Dini yaymak için çaba yürütenlere karşı mutlaka karşıt şeytani hareketler, düşmanlık güden kişi ve çevreler olmuştur. Bu düşmanlık zaman zaman dönemin yönetimini kışkırtarak devlet güçlerini devreye sokma şeklinde gerçekleşmiştir. Yürürlükteki dine uyulmadığı iddiası ile yürütülen yoğun bir kışkırtma kampanyasının ardından Allah’ın hak dinini anlatan Müslümanlar yakalanarak etkisiz hale getirilmişlerdir. Tevrat'ta bunun örneği şöyle verilmiştir:
"8 Bunun üzerine bazı Kildaniler yaklaşıp Yahudileri suçladılar. 9 Kral Nebukadnessara, "Ey kral, sen çok yaşa!" dediler, 10-11 "Boru, ney, lir, kanun, arp, davul ve her çeşit çalgı sesini duyan herkes yere kapanıp altın heykele tapınacak; kim yere kapanıp tapınmazsa kızgın fırına atılacak diye bir buyruk çıkardın, ey kral. 12 Oysa, Babil ilinde yüksek görevlere atadığın Şadrak, Meşak, Abed-Nego adında bazı Yahudiler var. Bu adamlar seni saymadılar, ey kral. Senin ilahlarına kulluk etmiyor, diktiğin altın heykele tapınmıyorlar." (Daniel, 3)
Sayın Adnan Oktar’a yapılan polis operasyonunun bir benzeri geçmişte Hz. İsa’ya karşı düzenlenmiştir. O dönemin güvenlik kuvveti hükmündeki silahlı ve donanımlı askerler kalabalık bir şekilde bahçelik bir yerde Hz. İsa’yı yakalamak için harekete geçmişlerdir:
"1 … Orada bir bahçe vardı. İsa'yla öğrencileri bu bahçeye girdiler. O'na ihanet eden Yahuda da burayı biliyordu. Çünkü İsa, öğrencileriyle orada sık sık buluşurdu. 3 Böylece Yahuda yanına bir bölük askerle başkâhinlerin ve Ferisiler'in gönderdiği görevlileri alarak oraya geldi. Onların ellerinde fenerler, meşaleler ve silahlar vardı." (Yuhanna, 18)
Hak dini tebliğ eden kişilerin yakalanıp tutuklanmasında hep zorbalığın hakim olduğu görülür. Mesela bir ayette Hz. Hud kavmine, "Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?" (Şuara Suresi, 130) diyerek küfrün vahşi ve zorba tutumuna dikkat çekmiştir.
Bir Tevrat ayetinde Hz. Eyüp'ün, maruz kaldığı zorbalık karşısında Allah'a şöyle yalvardığı anlatılır:
"3 Tanrım, kayamdır, Ona sığınırım, Kalkanım, güçlü kurtarıcım, Korunağım, sığınacak yerimdir. Kurtarıcım, zorbalıktan beni sen kurtarırsın!" (Eyüp, 19)
Hz. İsa düşmanlarının öfkesi o kadar büyüktür ki sadece onu öldürmeye çalışmak ile yetinmemiş yanındaki yardımcılarını (elçiler) dahi hedef alıp hapsetmişler ve sonrasında da yargılanmak üzere Yüksek Kurulun önüne çıkarmışlardır.
Hz. İsa’nın talebeleri yargılanmak üzere çıkardıkları kurul tarafından halkı etkilerler düşüncesi ile tehlikeli görülmüş ve tehdit edilmişlerdir:
"15 Kurul üyeleri onlara dışarı çıkmalarını buyurduktan sonra durumu kendi aralarında tartışmaya başladılar. 16 "Bu adamları ne yapacağız?" dediler. "Kudüs'te yaşayan herkes, bunların eliyle olağanüstü bir mucize yaratıldığını biliyor. Biz bunu inkar edemeyiz. 17 Ama bu haberin halk arasında daha çok yayılmasını önlemek için onları tehdit edelim ki, bundan böyle İsa'nın adından kimseye söz etmesinler." (Elçilerin İşleri, 4. Bölüm)
Kurul tehdit ettikleri Hz. İsa’nın talebelerini hiçbir suçları olmadığı için salmak zorunda kalmışlardır:
"21 Kurul üyeleri onları bir daha tehdit ettikten sonra serbest bıraktılar; onları cezalandırmak için hiçbir gerekçe bulamamışlardı. Çünkü bütün halk, olup bitenler için Tanrı'yı yüceltiyordu." (Elçilerin İşleri, 4. Bölüm)
Ne var ki bu salmaya karşın elçilerin tamamen özgürlüklerine kavuştuklarını söylemek mümkün değildir. Çünkü gelenekçi Yahudi inancını savunanların gönlünü kazanma uğruna tutuklama operasyonları devam etmiştir:
"27 İki yıl dolunca görevini Porkius Festus'a devreden Feliks, Yahudiler'in gönlünü kazanmak amacıyla Pavlus'u hapiste bıraktı." (Elçilerin İşleri, 24)
Hz. İsa’ya olan öfke o kadar güçlüydü ki yargıçların yardımcılarının Hz. İsa'nın ismini anarak dini anlatmalarını dahi yasaklamışlardır. Ancak bununla da yetinmemiş Hz. İsa’nın yardımcılarına işkence yapmışlardır:
"27-28 Elçileri getirip Yüksek Kurul'un önüne çıkardılar. Başkahin onları sorguya çekti: 'Bu adı kullanarak ders vermeyin diye size kesin buyruk vermiştik' dedi." (Elçilerin İşleri, 4)
"39 … Kurul üyeleri Gamalyel'in bu öğüdünü kabul ettiler. 40 Elçileri içeri çağırtıp kamçılattılar ve İsa'nın adından söz etmemelerini buyurduktan sonra salıverdiler." (Elçilerin İşleri, 4)
Bugün de aynı şekilde Sayın Adnan Oktar hakında övgü ve sevgi dolu bir ifade sarf eden hakkında dahi soruşturma açıldığı akıllara durgunluk veren bir zulüm ve hukuksuzluk dönemi yaşanmaktadır.
Yine, Hz. İsa’ya uyanların sanki dinle hiçbir ilgileri yokmuş gibi gösterilmek istenmelerine benzer şekilde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları da samimi dindarlıklarına, 40 yıldan bu yana yaptıkları tüm imani faaliyetlere karşın haşa Müslüman olmamak, hatta dini değiştirmeye, bozmaya çalışmak gibi iftiralara uğramışlardır.
"Sizi havra dışı edecekler. Evet, öyle bir saat geliyor ki, sizi öldüren herkes Tanrı'ya hizmet ettiğini sanacak." (Yuhanna, 16, 2)
Bugün Sayın Adnan Oktar, senelerce yan yana olduğu, kardeşi olarak gördüğü kişilerin attığı asılsız iftiralar nedeniyle suçlanmaktadır. Bu kişilerin ihanetinin nedeni "Böylece o günden itibaren İsa'yı öldürmek için düzen kurmaya başladılar." (Yuhanna, 11, 53) mealindeki İncil ayetinde de dile getirildiği gibi derin devletin Sayın Adnan Oktar’a karşı kurdukları düzenin bir nevi tetikçisi olarak kullanılmalarıdır. Kendisine karşı çeşitli derin devlet muhbir ve ajanları bu komploda kullanılmış ve bu şekilde hedef alınmıştır.
Bu durum İncil’de Hz. İsa'nın başına gelenlerle benzerlik göstermektedir.
"57 Başkâhinlerle Ferisiler O'nu yakalayabilmek için, yerini bilenlerin haber vermesini buyurmuşlardı." (Yuhanna, 11)
Hz. İsa’nın yerinin tespit edilip yakalanması için operasyon düzenlenmesi de gizli münafık yardımcılarından birinin ihbarı ile olmuştur. İncil’de Hz. İsa'nın, yakın çevresinden kendisine ihanet edenler hakkında söyledikleri şöyle aktarılmaktadır:
"16 Benden yana çıkan olmadı, hepsi beni terk etti. Bunun hesabı onlardan sorulmasın. 17 Ama Tanrı bildirisi aracılığımla tam olarak açıklansın, bütün uluslar bunu duysun diye Rab yardımıma gelip beni güçlendirdi. Aslanın ağzından böyle kurtuldum! 18 Rab beni her kötülükten kurtarıp güvenlik içinde göksel egemenliğine ulaştıracak. Sonsuzlara dek O'na yücelik olsun! Amin" (Timoteos, 4)
Bu İncil ayetinin başındaki "Bunun hesabı onlardan sorulmasın" ifadesinin bir benzeri Sayın Adnan Oktar’ın yargılamasında da vuku bulmuş ve kendisi aleyhine ifade veren arkadaşlarının komplocular tarafından baskı ve tehdit görüp korkutulmaları sonucunda iftira atmaya mecbur bırakıldıklarına inandığını ve onlardan hiçbir şikayeti olmadığını ve hesap sorulmasını istemediğini de defaatle beyan etmiştir.
Bilindiği gibi, etkin pişmanlıktan yararlanmak için Sayın Adnan Oktar’a asılsız isnatlarda ve galiz iftiralarda bulunan kişiler yargılamadan ve hapisten kurtulmak için birlikte bir ömür geçirdikleri 30 yıllık arkadaşlarının hayatlarında hiçbir suç işlemediklerini bildikleri halde aleyhlerinde gerçek dışı ifadeler vermişlerdir. İncil’de de, sırf yargılanmaktan, ceza almaktan korkarak birbirleri aleyhine konuşanların olduğu şöyle haber verilmiştir:
"Kardeşler, yargılanmamak için birbirinize karşı homurdanmayın. İşte, Yargıç kapının önünde duruyor. 10 Kardeşler, Rabbin adıyla konuşmuş olan peygamberleri sıkıntılarda sabır örneği olarak alın. Sıkıntıya dayanmış olanları mutlu sayarız." (Yakup 5)
"12… olumlu bir yaşam sürün. Öyle ki, kötülük yapanlarmışsınız gibi size iftira etseler de, iyi işlerinizi görerek Tanrı'yı, kendilerine yaklaştığı gün yüceltsinler." (Petrus, 2)
Kuran'da olduğu gibi, İncil ve Tevrat'ta da, tıpkı Sayın Adnan Oktar gibi, işlemedikleri suçlar nedeniyle haksız yere itham edilen, iftiralara uğrayan kişilerin durumu anlatılmaktadır.
Zulme ve haksızlığa uğrayan bu kişilerin hepsinin ortak özelliği hak dini tebliğ etmeleri, hak dine sonradan eklenmiş batıl, sapkın inanç ve uygulamalara, bağnazlığa, hurafelere karşı çıktıkları, İlahi Kitabı ve Hak Dini savundukları ve mevcut geleneksel din anlayışına aykırı görüldükleri için suçlu ilan edilmeleridir.
Bir Tevrat ayetinde, Hz. Danyal'ın masum olduğu çok iyi bilindiği halde dönemin yöneticileri tarafından, her ne pahasına olursa olsun bir şekilde cezaya çarptırabilmek amacıyla düzmece suçlamlarla suçlu gösterilmeye çalışılması şöyle anlatılmaktadır:
"Bunun üzerine öbür bakanlarla satraplar Daniel'i ülke yönetimi konusunda suçlamak için fırsat kollamaya başladılar. Ancak ne suçlanacak bir yanını, ne de bir yanlışını buldular. Çünkü Daniel güvenilir biriydi. Kendisinde hiçbir eksiklik ya da yanlışlık bulamadılar. 5 Sonunda, "Daniel'i Tanrısının Yasasıyla ilgili bir konuda suçlayamazsak, bir suçlama nedeni bulamayacağız" dediler. (Daniel, 6)
Gerek Kuran ayetlerinde gerekse Kitab-ı Mukaddes'te, hak dini savunan, yaşayan ve anlatan müminlerin dünya imtihanı gereği çeşitli sıkıntılarla, zorluklarla karşılaşacağı, ancak bu zorlu imtihanları azim, dirayet, sebat ve kararlılıkla karşılamaları gerektiği öğütlenmiştir. Tüm bu zorluk ve sıkıntıların sonunda ise sabreden samimi inananlara kurtuluş, mutluluk ve ferahlık, dünyada ve ahirette sayısız ecir ve güzellikler vaat edilmiştir.
Nitekim, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İsa gibi pek çok kutlu peygamber sırf Allah’ın dinini anlattıkları, savundukları, İlahi Kitaplara savaş açmış bağnazlık dinine karşı mücadele ettikleri için adil olmayan uygulamalara, baskılara, yoğun takip ve gözetimlere, yargılamalara ve mahkumiyetlere maruz kalmışlardır.
Masum Müslümanların savunma haklarının sistematik biçimde engellenmesi, adil yargılanma haklarının ellerinden alınıp söz hakkı bile verilmemesi, her türlü kısıtlama, haksızlık ve hukuksuzluklara tabi tutulmaları, bu tür kumpas davalarının en belirgin özelliklerindendir:
"50-51 İçlerinden biri, daha önce İsa’ya gelen Nikodim, onlara şöyle dedi: "Yasamıza göre, bir adamı dinlemeden, ne yaptığını öğrenmeden onu yargılamak doğru mu?" (Yuhanna, 7)
Sayın Adnan Oktar’ın sohbetlerinin yayınlandığı internet sitelerinin, canlı yayınlara, sohbet programlarına çıktığı televizyon kanalının kapatılması, mahkemede konuşturulmamaya çalışılması gibi haksızlık ve engellemelere bir İncil ayetinde şöyle işaret edilmektedir:
"Bir çoğu, 'O'nu cin çarpmış, delidir. Niçin O'nu dinliyorsunuz?' diyordu" (Yuhanna, 10, 19)
Haksız ve adaletsiz yargılamalara rağmen Allah, peygamberlerini eninde sonunda düşmanlarının elinden kurtarmış aleyhlerindeki ağır koşullar değişerek hepsi lehlerine dönmüş, masum ve mağdur oldukları tüm dünyanın gözleri önüne serilmiş, insanların büyük, sevgi, güven, hayranlık ve teveccühlerine mazhar olmuşlardır. Bir Tevrat ayetinde buna şöyle işaret edilmektedir:
"13 Yoksul ama bilge bir genç artık öğüt almayı bilmeyen kocamış akılsız kraldan iyidir. 14 Çünkü genç, ülkesinde yoksulluk içinde doğsa bile cezaevinden krallığa yükselebilir. 15 Güneşin altında yaşayan herkesin kralın yerine geçen genci izlediğini gördüm. 16 Yeni kralın yönettiği halk sayısız olabilir." (Vaiz, 4)
Allah, Hz. Yusuf'u takdir ettiği süre dolunca zindandan çıkarıp Mısır’a yönetici yapmış, cayır cayır yanan dev bir ateşe atıldığı halde Allah'a olan tevekkül ve teslimiyetinden en küçük bir taviz vermeyen Hz. İbrahim'i sağ salim, hiçbir zarar görmeden kurtarmış ve Müslümanlara önder kılmış, Hz. Musa ve kavmini en umutsuz gibi görünen şartlar altından, Firavun'un esaret ve zulmünden kurtarmış, Hz. İsa'yı münafık ve inkarcıların elinden kurtarıp göğe Kendi Katına almıştır. Peygamberimiz Resulullah (sav)'i müşriklerin ağır, baskı ve eziyetlerinden kurtarıp büyük zafer ve fetihlere ulaştırmıştır.
Keza, Hz. Nuh, Hz. Lut, Hz. Hud, ... gibi daha nice sayısız peygamber ve salih müminler için Allah'ın kanununda hiçbir değişiklik olmamıştır. Hepsi, başlarına gelen en zorlu imtihanlara başarıyla, zaferle, örnek bir iman, tevekkül ve sabır göstererek göğüs germiş, Allah'ın rahmetine, rızasına, cennetine, dünya ve ahirette büyük nimetlere kavuşmuşlardır. Aradan geçen yüzlerce, binlerce yıla rağmen hiç unutulmamış, tüm insanlar, tüm müminler, tüm İlahi dinlerin mensupları tarafından her zaman övgüyle, saygıyla, sevgiyle, hürmetle anılmışlardır.
"3 Kardeşler, sizin için her zaman Tanrı'ya şükran borçluyuz. Böyle yapmamız da yerindedir. Çünkü imanınız büyüdükçe büyüyor, her birinizin öbürüne olan sevgisi artıyor. 4 Bu nedenle bizler, katlandığınız bütün zulüm ve sıkıntılar karşısındaki sabır ve imanınızdan ötürü Tanrı'nınkiliseleri arasında sizinle övünüyoruz. 5 Bütün bunlar Tanrı'nın adil yargısının belirtisidir. Sonuç olarak, uğrunda acı çektiğiniz Tanrı Egemenliği'ne layık sayılacaksınız.6-8 Tanrı adil olanı yapacak: Size sıkıntı çektirenlere sıkıntı ile karşılık verecek, sıkıntı çeken sizlerse bizimle birlikte rahata kavuşturacaktır." (Selanikliler, 1)
Bu tertemiz mübarek insanlara en alçak zulüm, haksızlık ve eziyetleri yapanlar ise Allah'ın gazabı ve laneti içinde sonsuz Cehennem azabına yıkılıp gitmişler, dünyada ve ahirette üzerlerine iğrenç bir pislik ve rezillik çökmüş, ebediyen hor ve aşağılık kılınmışlardır.
Sayın Adnan Oktar'ın, hayatının hiçbir anında tek bir suça karışmamış olduğu, hiçbir adli sicil kaydı bulunmadığı, tümüyle masum olduğu halde;
➤ Yargılandığı kumpas davasında, "silahlı örgüt kurma" vb. türden olmadık haksız, delilsiz, mesnetsiz, salt husumetli müştekilerin soyut ve yalan beyanlarına, iftiralarına dayandırılan uydurma suçlamalarla yargılanması,
➤ Operasyon, gözaltı, soruşturma ve yargılama süreçleri boyunca sayısız ve dehşetli hukuksuzluk ve adaletsizliklere uğraması,
➤ Tarihte görülmemiş ONBİN yıllık cezalara çarptırılması,
➤ 4.5 yıldan bu yana haksız ve hukuksuz olarak cezaevlerinde tutuklu tutulması,
➤ Sırf zulüm ve eziyet amacıyla sürekli biçimde Türkiye'nin bir ucundan öbür ucuna, yaşadığı, ailesinin, yakınlarının bulunduğu yerden binlerce kilometre uzaklıklardaki cezaevlerine adeta sürgün tarzında sürekli olarak nakledilmesi
ve bunlar gibi uğradığı yüzlerce zulüm, haksızlık ve adaletsizlik yalnızca, Allah'ın sevdiği, razı olduğu, Hak dini tebliğ eden mübarek peygamberlerine, veli kullarına lütfettiği zorlu imtihanların bir benzerinin, samimi ve dindar bir mümin olarak onun üzerinde de tecelli etmesinin bir sonucudur.
Nitekim benzer şekilde Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de sözde örgüt kurmakla, örgüt lideri olmakla itham edilmiş, akıl hastanesine kapatılmış, güya (haşa) fuhuş yaptığı ve içki içtiği iddia edilmiş, diğer cemaat ve tarikatların hışmına uğramıştır. Ne var ki bugün, Bediüzzaman Hazretleri dünya çapında tüm Müslümanların gönlünde taht kurmuş, ona zulmedenler, eziyet edenler, olmadık iftiralar atanlar ise vicdanlarda ebediyen mahkum olmuşlardır.
Sayın Adnan Oktar, Kutsal Kitabımız Kuran-ı Kerim'de ve diğer kutsal kitapların da Kuran'a mutabık, tahrif edilmemiş bölümlerinde Allah’ın tüm inananlara öğütlediği şekilde, kendisine ve arkadaşlarına karşı yapılan tüm haksızlıklara sabretmekte, önce Allah’ın takdirine, sonrasında da Türk adaletine güvenerek suçsuzluklarının eninde sonunda ortaya çıkacağına inanmaktadır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.