Adnan Oktar Davası'nda, karalama ve yüksek cezalara çarptırma amacıyla ortaya atılan güya “yaşı küçük bir kız çocuğunun istismara uğradığı” İFTİRASINDA KULLANILMAK ÜZERE, kumpasçılar tarafından Serra MohammadValipour isimli bir kız çocuğu, sorunlu ve kriminal kişiliği de gözönüne alınarak özel olarak seçilmiştir.
Kumpasçıların tamamen masa üstünde kurguladıkları, hiçbir delili, mesnedi olmayan bu uydurma istismar senaryosunda, İsviçre vatandaşı olan Serra MohammadValipour'a sözde mağdur rolü oynatılmıştır.
Ancak, Serra MohammadValipour'un, okul öncesi dönemden beri süregelen yalan söylemek ve iftira atmak gibi çeşitli kişilik bozukluklarının bulunduğu, İSVİÇRE’DEKİ İLGİLİ DEVLET KURUMLARINCA VERİLEN RESMİ RAPORLARLA İSPATLANMIŞTIR. Bunun üzerine, kumpasçılar iftira senaryolarının ortaya çıkacak olmasının paniğine kapılmışlardır.
İSVİÇRE DEVLETİ RESMİ KURUMUNA AİT BU RAPORLAR, Serra’nın PSİKOLOJİK RAHATSIZLIKLARINI ve geçmişte başkaları hakkında da çok sayıda iftira ve yalan beyanlarda bulunduğunu net bir şekilde ortaya koyduğu için, kumpasçılar raporun içeriği hakkında herhangi bir açıklama yapamamışlardır. Ancak, raporlara karşı sessiz kalmamak amacıyla, güya bunların devlet kurumlarında gizli tutulması gereken gizli bilgiler olduğu ve bunların güya yasa dışı yollarla elde edilmiş oldukları masalını uydurmuşlardır.
GERÇEKTE İSE İSVİÇRE DEVLET KURUMLARI TARAFINDAN SERRA MOHAMMADVALIPOUR HAKKINDA HAZIRLANAN RAPORLARIN İÇERİĞİNDE VEYA TEMİNİNDE ŞÜPHELİ YA DA ŞAİBELİ TEK BİR HUSUS DAHİ YOKTUR.
Bu raporlar, Serra MohammadValipour’un önce okulunda, ardından İsviçre'de yatılı kaldığı çeşitli devlet yurtlarında yaşadığı birtakım olaylar ve okul öncesi dönemden beri süregelen ve tespit edilen psikolojik bozuklukların belge ve analizlerini içermektedir.
Bu sürecin tüm gelişiminin yer aldığı resmi raporlar, Serra’nın annesi Dilek Çelikten'in vekalet vermiş olduğu Av. Abdullah Karakök tarafından Serra MohammadValipour'un kaldığı KESB (Kindes und Erwachsenenschutzbehörden) adı verilen, bizdeki Çocuk Esirgeme Kurumu benzeri kurumdan resmi olarak talep edilmiş, KESB kurumu da bahse konu raporları “tamamı resmi belge olacak şekilde” Av. Abdullah Karakök’e yine resmi olarak göndermiştir.
Yani, bu raporlar ve içeriğindeki bilgiler, Serra’nın annesinin avukatı tarafından yapılan resmi başvuru üzerine, resmi bir cevap yazısıyla Av. Abdullah karakök’e teslim edilmiş olup SÜREÇ BAŞTAN SONA ULUSLARARASI YASAL PROSEDÜRLER ÇERÇEVESİNDE GERÇEKLEŞMİŞTİR.
Serra MohammadValipour’un, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza kurulan kumpasta kullanılmak amacıyla özel olarak seçildiğinden bahsetmiştik. Bunun nedeni hem Serra'nın rahat yalan söyleyebilme, iftira atabilme gibi kişilik bozukluklarına sahip olması hem de geçtiğimiz yıllarda Türkiye'ye geldiğinde Sayın Adnan Oktar'a annesiyle birlikte çok kısa süreli ayaküstü iki ziyarette bulunmuş olmasıdır.
İşin gerçeği, Sayın Adnan Oktar'ın, Serra ve annesiyle görüşmesi toplamda 20 dakikadan fazla sürmedi. 10'ar dakikalık bu iki görüşme, aynı anda başka onlarca ziyaretçinin de bulunduğu A9 TV stüdyosunun kalabalık ortamında ve Serra'nın yanında annesi varken gerçekleşti. Bunun dışında Serra'yla başka hiçbir ortamda karşılaşmamış olan Sayın Adnan Oktar'ın elbette ki Serra MohammadValipour'a yönelik hukuk dışı bir davranışta bulunması söz konusu bile değildir.
Serra’nın, Sayın Adnan Oktar ile güya annesinin zoruyla evlendirilmek istendiği iddiası da, o tarihte annesinde bulunan velayetinin babasına devri için açılan davada annesi aleyhinde kullanma amaçlı kurgu, hayali bir senaryodan ibarettir.
Serra'nın güya evlendirilmeye çalışıldığı senaryosu, 2014 yılında velayet davasında kullanılmak üzere Av. Duygu Buğdaycıgil'in Sirkeci'deki ofisinde yapılan toplantıda kurgulandı. Bu uydurma senaryoya dayanarak açılan velayet değişikliği davasında babası, kızının velayetini annesinden alabilmek için Serra'ya Sn. Adnan Oktar’a iftira attırarak kendi öz annesi Dilek Çelikten'i suçlu gibi göstermesini sağladı. İşte, Serra'nın güya Sn. Adnan Oktar ile evlendirilmek istendiği ve buna da annesinin iştirak ettiği senaryosu başlangıçta bu amaçla oluşturuldu.
2018 yılında gerçekleşen polis operasyonundan hemen önce ise, Adnan Oktar Davası'nın bazı husumetli müştekilerinin Serra ile bağlantı kurması ile bu kurguya, kumpas davasında kullanılmak üzere bir de istismar senaryosu eklendi.
Yani 2013 yılında gerçekleşen 10'ar dakikalık iki ayaküstü ziyaret, önce 2014'teki bir velayet davasında Serra'nın annesi aleyhinde kullanılmak için bir evlendirme senaryosuna, 5 yıl sonra ise kumpas davasında kullanılmak üzere bir istismar iftirasına dönüştürüldü. |
Serra'nın anlattığı hikayenin yalan olduğunu, velayet değişikliğine bakan Aile Mahkemesi hakiminin de çok iyi anladığı açıktır. Çünkü, böyle bir iddianın gerçekliğine kanaati gelse hemen savcılığa bildirmesi gerekirken, böyle uydurma, mesnetsiz bir iddiayı kale bile almadığı için hiçbir işlem yapmaya gerek duymadı. Aynı şekilde, bu kurgunun oluşmasında dahli olan Av. Duygu Buğdaycıgil de savcılığa bu konuda hiçbir şikayet ya da bildirimde bulunmadı. Hakim, avukat ve babanın böyle vahim bir iddiaya karşı bu derece tepkisiz kalmasının tek sebebi hepsinin GERÇEKTE ORTADA HİÇBİR SUÇ BULUNMADIĞINI, İDDİANIN HAYALİ OLDUĞUNU BİZZAT BİLİYOR OLMALARIDIR.
Şu sıralarda ise Serra MohammadValipour, davanın husumetli tetikçilerinin başını çeken Özkan Mamati, Fırat Develioğlu ve Uğur Şahin'nin kontrolü ve baskısı altında tutulmaktadır.
Serra, annesine de iftira atmaktan çekinmediği için zavallı kadının da yaklaşık bir yıldır tutuklu sanık olarak yargılandığı bir ağır ceza mahkemesinde, yaşı küçük olmasına rağmen şikayetçi sıfatıyla akıl almaz yalan itham ve iddialarda bulunmaktadır.
2019/313 esas sayılı davanın görülmüş olduğu İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, her ne kadar Serra MohammadValipour'un sadece soyut, maddi delilden yoksun ve birbiriyle ciddi şekilde çelişkili iddialarına dayanarak Sayın Adnan Oktar'a mahkumiyet hükmü vermiş olsa da, Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, 2022/258 sayılı karar ile bu hükmü bozmuş ve hususun pek çok cihetten yeniden değerlendirilmesine karar verdi.
Şunu önemle belirtmemiz gerekir ki, ilk yargılamanın yapıldığı İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama süreci boyunca, diğer bütün hususlarda olduğu gibi Serra MohammadValipour ile ilgili olarak da savunma avukatları tarafından araştırılması istenen hiçbir delili araştırmadı, çağırılması gereken hiçbir tanığı dinlemedi, sunulan HİÇBİR SAVUNMA DELİLİNE VE BEYANA İTİBAR ETMEMİŞ, SUNULAN BİLİRKİŞİ RAPORLARINI GÖRMEZDEN GELDİ.
Oysa, Serra’nın çelişkili ve olağanüstü tutarsız beyanları, Serra hakkında sunulmuş olan, psikolojik rahatsızlığını ve yalan söylediğini belgeleyen deliller, aynı zamanda bu konuda alınmış olan hukuki mütalaalar oldukça geniş kapsamlıdır. Ancak, bunların tamamı mahkeme tarafından görmezden gelindi.
İsviçre'de, Serra'nın kalmış olduğu KESB kurumundan gelen raporlar, Serra MohammadValipour'un "YALAN SÖYLEMEYE VE İFTİRADA BULUNMAYA SON DERECE ELVERİŞLİ, GEL-GİTLERE, TUTARSIZLIKLARA, PSİKOLOJİK İNİŞ VE ÇIKIŞLARA OLDUKÇA AÇIK OLAN" dengesiz kişiliğini açıkça gözler önüne sermektedir.
Bu raporlarda yer alan, Serra'nın psikolojik analizlerine dair bazı önemli bilgi ve belgeleri aşağıdaki başlıklar altında inceleyebiliriz:
Serra MohammadValipour, kişilik olarak sabit bir yerde barınamayan, hayatını sürekli değiştirerek heyecan arayan, bu amaçla annesinin de babasının da yanında barınamamış olan oldukça sorunlu bir kişiliktir. Annesine yönelik yalanları çok çeşitli boyutlardadır. Bazı örnekler vermek gerekirse;
➠ Serra, annesinin kendi adına facebook hesabı açtığını ve kişileri annesinin eklediğini, yazışmaları annesinin kendi adına yaptığı yalanını söylemiştir. Oysa, yazışmaların istikrarlı olarak Serra'nın elinden çıkmış olduğu mahkemeye sunulan savunma delilleriyle ve bilirkişi raporlarıyla ispatlanmıştır.
➠ Serra annesinin, kendisine rızası dışında ağır makyajlar yapıp fotoğraflarını çektiğini ve bunları facebooktan paylaştığını iddia etmiştir. Oysa, o yıllarda Serra'nın sosyal medyasında anlattığı tarzda fotoğraflar yoktur. Alımlı, şuh, ağır makyajlı fotoğraflar Serra'nın annesinin yanından ayrılmasından sonra hesabına bolca yüklenmiştir. Yani bu ağır makyajlı fotoğrafların annesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Serra, bu fotoğrafları kendi isteğiyle çekmiş, çektirmiş ve kendi isteğiyle hesaplarına yüklemiştir.
➠ Serra, kendisinin makyajlı fotoğraflarını annesinin çekip Adnan Oktar'a gönderdiği yalanını söylemektedir. Oysa, Adnan Oktar'a veya Adnan Oktar'ın arkadaşlarından herhangi birine gönderilmiş böyle tek bir fotoğraf dahi yoktur.
➠ Serra, ilgili davanın ilk yargılaması esnasında verdiği mahkeme ifadesinde annesinin kendisine aldığı yüksek topuklu ayakkabıları, kısa bir yaz elbisesini Türkiye’deki tatile getirdiğini ve bunları giymek zorunda bırakıldığını söylemektedir. Ancak, başka ifadelerinde bu sefer de kıyafetleri kendisine güya Adnan Oktar'ın aldığı şeklinde çelişkili bir iddiada bulunmaktadır. Ayrıca, o yaştaki çocuğa uygun bir yüksek topuklu kadın ayakkabısı olması kuşkusuz ki imkansızdır. Bir çocuk için üretilen ayakkabı en fazla 3 cm yüksekliğinde olur, o da topuklu ayakkabı değildir.
➠ Serra, kendisine dolgulu, büstiyerli kıyafetler giydirildiğini iddia etmiştir. Oysa, o dönemde fotoğraflarında da görülen kıyafet, o yaştaki her çocuğun severek giydiği, tercih ettiği, klasik yazlık kız çocuğu kıyafetidir. Diğer yandan, hiçbir kadınsı uzvu olmayan, göğüsleri olmayan bir çocuğun büstiyerli kıyafet giymesi ve bundan bir çekicilik sağladığı iddiası olağanüstü derecede mantıksızdır.
➠ Serra, Sn. Adnan Oktar ile sadece İstanbul Göksu'daki A9 TV stüdyosunda annesiyle birlikte olduğu halde görüşmüştür. Bunun dışında başka bir yerde görüşmemiştir. Buradaki ziyareti de 10'ar dakikalık 2 defaya mahsustur. Adnan Bey'in Serra ve annesiyle çektirdiği fotoğraf sadece 1 tanedir, o da Serra'nın ısrarları sonucunda Göksu'daki stüdyoda çekilmiştir.
➠ Serra, fotoğraf çektirirken yüzünün mutlu görünmesi ve gülmesi için annesinin kendisini sürekli zorladığını söylemiştir. Oysa, Serra'nın Sn. Adnan Oktar ve annesi ile Göksu'da çektirdiği fotoğrafta ve Hür Sokak'taki evi ziyareti sırasında annesi ve Adnan Bey'in arkadaşları ile çektirdiği bütün fotoğraflarında görülen neşeli ve mutlu halinin tamamen doğal olduğu ortadadır. Dahası, Serra hakkında beyan veren tüm akrabaları ve yakınları, A9 TV stüdyosundan döndükten sonra Serra'nın nasıl heyecanlı, coşkulu ve mutlu olduğunu çok detaylı anlatmışlardır. Yani, Serra'nın "zorlanma" iddiası tamamen yalandır ve fotoğraflardaki aleni neşesini tevile yöneliktir.
➠ Serra annesinin, özellikle dersleri ile ilgili konularda kendisini sıklıkla dövdüğünü iddia etmektedir. Oysa, akrabaları ve aile dostlarından oluşan tanıkların tümü, beyanlarında, anne Dilek Çelikten'in oldukça şefkatli ve kızına son derece düşkün bir anne olduğunu, en kızılacak zamanlarda bile kızına hiçbir şekilde kızmadığını ifade etmişlerdir. Kimi İstanbul'da kimi İsviçre'de yaşayan, bir kısmı birbirini dahi tanımayan akraba, komşu ve aile dostlarının beyanları birbiriyle TAM OLARAK ÖRTÜŞÜRKEN, bu ortak tutarlı beyanlar bir tek Serra'nın ifadeleriyle ÖRTÜŞMEMEKTEDİR. Dolayısıyla, Serra'nın dayak anlatımının da yalan olduğu ortaya çıkmıştır.
➠ Ayrıca, velayet davasında Serra hiçbir şekilde annesinin kendisini dövdüğünden bahsetmemektedir. Oysa, velayet davalarında velayet için en çok kullanılan gerekçe ebeveynin çocuğu dövdüğü gerekçesidir. Keza, KESB raporunda da belirtildiği gibi Serra, çok daha küçük yaşta anne ve babasının boşanma davasında, annesinin velayetini alabilmesi için babasının kendisini dövdüğünü söylemiştir. Eğer annesinin kendisini dövdüğü iddiası doğru olsaydı, bunu da mutlaka annesi aleyhine olan bu velayet davasında söylerdi. Belli ki bu iddia da doğru değildir.
Görüldüğü gibi Serra, annesini suçlamak için her fırsatta sürekli olarak yalan söylemektedir.
Serra, önce İsviçre'de annesinin yanında kalmak istemeyip babası ile plan yaparak babasının yanına İran'a kaçmış, orada da bir süre kaldıktan sonra sıkılarak güya cinsel istismara yardımla suçladığı annesinin yanına İsviçre'ye dönmüştür. Sonrasında ise annesinin de babasının da yanında kalmak istemediğini belirterek İsviçre'de KESB (Kindes und Erwachsenenschutzbehörden) adı verilen, bizdeki Çocuk Esirgeme Kurumu benzeri resmi bir kurumda yatılı kalmaya başlamıştır. Orada da yanına verildiği ailelerin hiçbirinde barınamamıştır. Her 3 ailenin yanından da onlara suçlamalar yönelterek ayrılmıştır.
Bu süreçte Serra yerleşik bir yerde kalmamak için de sürekli olarak YALAN SÖYLEMİŞTİR.
Serra;
➠ KESB raporuna göre, küçükken babasının yanında kalmamak için mahkemede "babasının kendisini dövdüğüne" dair yalan beyan verdiğini itiraf etmiştir.
➠ 10 yaşında annesinin yanında kalmamak için okulundaki öğretmenlerine annesinin kendisini güya dövdüğüne dair yalan söylemiştir.
➠ Hatta daha da ileri giderek, kendisini çok seven ve KESB analizlerine göre örnek bir üvey baba profili çizen Sadık Taşdemir'e bile dövme iftirası atmıştır. Sadık Taşdemir'in ciddi şekilde görme problemi vardır.
➠ Annesiyle ilgili dövme yalanı tutmayınca da annesinin kendisini yaşı büyük biriyle evlendireceği yalanını söylemiştir. Kullandığı yalanları AŞAMA AŞAMA GELİŞTİRMİŞTİR. Ardından koruyucu ailelere verilmiş, her birinin yanından yine onları suçlayacak yalanlar söyleyerek, onlara iftira atarak ayrılmıştır.
Görüldüğü gibi, Serra'nın daima ilk sığındığı yalan "dövülme" yalanıdır. Babasının velayeti almasını bu yalan ile engellemiş, annesinin yanından ayrılma planını da bu yalan ile başarmıştır. Serra, İsviçre'de yurda yerleştirilmesinin sonrasında birkaç defa koruyucu ailelerin yanına verilmiştir. Ancak koruyucu ailelerin yanından da, AİLELERE ÇEŞİTLİ SUÇLAMALARDA BULUNARAK ayrılmıştır. Bu durum da KESB raporlarında şu şekilde geçmektedir:
KESB raporu:
– Serra'nın bakımını üstlenen 1. koruyucu aile:
"Serra 5 Temmuz 2016’da KESB’de (uzman) Patrik Gasser tarafından dinlenmiştir ve 'Serra şu anki bakıcı ailemden memnun değilim ve kendimi bu ailenin bir parçası olarak görmüyorum' demiştir. 'Yatılı okula gitmek istiyorum' demiştir."
– Serra'nın bakımını üstlenen 2. koruyucu aile:
"19 Aralık 2016’da KESB’e yapılan bir geri bildirimde Serra’nın Brun’lara hemen alıştığı, kendisini mutlu ve güvende hissettiği iletildi. Serra Brun’lardaki durumuna ilişkin hiçbir zaman riskli veya negatif bir şeyden bahsetmemiştir."
"Sonraları Serra onlarla oturmak istemediğini, o evde uyuyamadığını, çünkü Doris’in ve Marcel Brun’un hep kavga ettiklerini, kıyafetlerini yıkamadığını, yemek pişirmediğini, onunla ilgilenmediğini söyledi. Serra her şeyi kendisinin organize etmesi gerektiğini söyledi ve bu nedenlerden dolayı bir burn-out sendromu, yani tükenmişlik sendromu yaşadığını söyledi."
"Serra, Doris Brun’un evde yeterlilik göstermediğini, onu soğukta bıraktığını eve balkondan mutfaktan girmeye zorladığını, çamaşırlarını yıkamadığını, yemek pişirmediğini, sınavlarını imzalamadığını söyledi."
Serra'nın Brun ailesi hakkında olumlu bilgi verdiği tarih 19 Aralık 2016 iken, orada yaşadığı zorluklardan dolayı tükenmişlik sendromu yaşadığını iddia ettiği tarih 21 Aralık 2016'dır. Yani, arada sadece 2 gün vardır.
Serra, bakımını üstlenen Brun ailesi hakkında tüm bunları söylese de, rapora yansıyan gerçekler çok farklıdır:
“Julia Rossman, Brun ailesinin yanında Serra’nın asla tehlike altında olmadığını söylüyor fakat Serra uzmanlara durumu o kadar dramatik anlatmış ki uzmanların başka çareleri kalmadığını Serra’nın da bu şekilde istediğini elde ettiğini anlattı.”
“Via Familia tarafından yerleştirildiği koruyucu aileler olmuştu. Serra'ya 2 yurta ve 3 koruyucu aileye baktı.”
Görüldüğü gibi, Serra'nın koruyucu aile olan Brun'ların yanına gittiğinde ilk başta çok memnun olması, oraya hemen alışması, kendisini mutlu ve güvende hissetmesinin hemen akabinde, SADECE 2 GÜN SONRA, onlara suçlamalarda bulunması ve psikolojisinin bozularak tükenmişlik sendromu yaşamaya başlaması, ani ruh hali değişikliklerinin, tutarsız kişilik özelliklerinin de önemli bir göstergesidir. Bu kişilik özelliği Serra'da bir kereye mahsus değil, hayatının her aşamasında devreye girmiştir. Annesinin, babasının ve yanına verilmiş olduğu 3 ailenin yanında da barınamaması, bu ruh değişkenliğinin bir tezahürüdür.
Diğer ailelerle ilgili detaylarsa KESB raporuna şu şekilde yansımıştır:
“Şubat 2016’da yerleştirme organizasyonuyla Huber-Hürlimann ailesine Meggen’e yerleştirildi. Birkaç çocukları vardı. Serra orada yapamadı.”
“Yeni yer bulmuş. 3 ay sonra Serra yeni değişim istedi (21 Şubat’ta). Serra Zülli ailesinde kalmaya karar verdi. Çocuksuz bir aile.”
“Nisandan itibaren orada yaşadı. Stabil, rahattı. Artık iyi idare edebileceği bir ortamdı. Sadece kendinden birkaç yaş büyük bir ev arkadaşından hoşlanmadı.”
Serra daha sonra, yanlarında rahat ettiğini iddia ettiği Zülli ailesinin yanından da ayrıldı. Ayrılma sebebi ise evde kendisinden yaşı büyük ve daha dikkat çeken birinin olmasıdır. Nitekim, raporun konuyla ilgili bölümlerinde Serra için şöyle bir şerh düşülmüştür:
“Serra için bir aile ile kalması için şu önemliydi hiç çocukları olmaması ya da Serra’dan büyük çocuğu olmaması.”
Görüldüğü gibi Serra, ailelerle sorun yaşadığı gibi ailenin içinde çocukların, başka fertlerin olmasını da her zaman kendisi için zorlayıcı bulmuş, oralardan hemen ayrılmak istemiş, her zaman ailenin dikkat çeken ferdi olmak istemiştir.
Araştırmacılar çocuklarda dürtüsellik, korkusuzluk, heyecan arama gibi davranışların ciddi sonuçları olabildiğini saptamıştır. Özellikle 3-4 yaşlarında dahi “zor mizaç”, “yüksek sinirlilik hali”, “mülayim olmama” gibi belirtileri olan çocuklarda anti sosyal kişilik bozukluğu gelişme riski daha fazladır. Bu çocuklar genellikle dürtüseldir, çabuk sinirlenir ve dikkatini kolay toplayamaz.
Özellikle 9-15 yaş arası çocuklarda görülen dürtüsel davranış modeli en sık anti-sosyal kişilik bozukluğuna dönüşen özelliktir. Korkusuz davranan çocuklar genellikle yüksek heyecan arayışı içinde olmaktadır. Bu heyecan arayışı da suça yönelmelerini kolaylaştırır. (https://scholar.utc.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1312&context=mps)
Bazı zamanlarda esprili ve çekici davranarak çevreyi manipüle etme özellikleri olur. Hiçbir pişmanlık belirtisi göstermeden başkalarının veya kendisinin güvenliğini hiçe sayabilir. Genelde kibirli ve öfkeli tavırları dikkat çekicidir. (https://www.mentalhealth.gov/what-to-look-for/personality-disorders/antisocial-personality-disorder)
Serra, tariflerde geçen anti-sosyal kişilik bozukluklarının tümünü üzerinde taşıyan bir kızdır.
Serra'nın sorunlu psikolojik durumu nedeniyle KESB sürekli olarak psikolojik destek alması yönünde karar vermektedir. Nitekim kurum tarafından "... destek yetkilisi, Serra Mohammadvalipour'un Luzern çocuk ve ergen psikiyatrisi departmanı (KJPD) tarafından sağlanan psikoterapötik desteğin devamını izlemek üzere görevlendirilmelidir" notu düşülmüştür.
Serra, kendisini psikiyatri kliniğine kapatacaklarından emin olduğu için KESB'de daha fazla kalmak istememiş ve talebi üzerine yetimhaneye (NAU) gönderilmiştir. Raporda bu konu şu şekilde belirtilmiştir:
"NAU’yu istememesine rağmen NAU’ya gideceğini söylüyor çünkü KESB’den korkuyormuş, güvenmiyormuş ve KESB en sonunda onu psikiyatri kliniğine gönderirmiş."
Serra, 3 kere intihar girişiminde bulunduğunu, bunların ikisinde çok miktarda ilaç içtiğini, bir defasında da pencereden atlamayı planlayıp vazgeçtiğini iddia etmiş, bu düşüncelerini de KESB'deki pedagoglara anlatmıştır. Uzmanlar da Serra'nın bu beyanlarını raporlarına eklemişlerdir.
KESB raporundan:
"Serra bana ve öğretmenine 3 intihar girişiminden bahsetti. Bunlarda ikisi son 3 ay içindeydi."
"Serra'nın kendi ifadelerine göre, Birinci teşebbüste, kendi odasından yastığıyla pencereden atlamak istemiştir. Ama yapmamıştır. Diğer iki intihar girişiminin tarihlerini tam hatırlayamamaktadır. 2 kere ilaçla ölmek istemiştir, Serra’nın ifadesine göre. 'Ne yazık ki gerçekleşmedi, üstüne bir de ishal oldum ve baş ağrısı yaşadım' demiştir. Serra’nın ifadesine göre 20-30 tablet ilaç yutmuştur."
O tarihlerde sadece 10-11 yaşları arasında olan bir çocuğun tamamen farazi hikayeler oluşturarak 3 ayrı intihar senaryosu kurması ve bunu kurum yetkililerine detay vererek anlatması, çocuğun OLMAYAN HAYALİ OLAYLARI KURGULAMA KONUSUNDA O YAŞLARDAKİ USTALIĞINI ortaya koymaktadır. Serra, küçük yaşta olmasına rağmen İNTİHAR gibi oldukça önemli bir konuda açıkça hayal mahsulü HİKAYELER ANLATABİLMEKTEDİR. Hastalıklı ruh hali bu örneklerde oldukça galiz bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Odasının penceresinden yastığıyla pencereden atlamayı "düşünmek" kuşkusuz ki bir teşebbüs değildir. Bu durum, çocuğun hastalıklı ve sorunlu bir hayal dünyası olduğunu gösterir. İddia ettiği 2. ve 3. intihar teşebbüsleri ise yine Serra'nın kendi ifadesine göre, her birinde "20-30 tablet ilaç yuttuğu" girişimler olarak tarif edilmiştir. Serra'nın burada nasıl bir ilaçtan bahsettiği meçhuldür ancak herhangi bir medikal ilaçtan 20-30 TABLET YUTULMASI kuşkusuz ki baş ağrısı ya da ishal ile geçiştirilemeyecek derecede, KOMA ya da ÖLÜM gibi ciddi sonuçlar doğurur. Dolayısıyla, Serra'nın yalan söylediği çok açıktır.
Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü uzmanlarından Dr. Ayşe Nihal Eraslan, bir araştırma yazısında, çocukların intihar girişimlerinin veya intihar iddialarının, "çevrelerine mesaj vermek" ve "intikam almak veya etrafı yönlendirebilmek" amaçlı olabildiğini belirtmektedir. Çalışmalarda intihar girişimlerinin veya intihar iddialarının %32'sinin ilgi çekmek, aileye ders vermek gibi amaçlarla gerçekleştiği saptanmıştır. (https://jag.journalagent.com/terh/pdfs/TERH-79282-CLINICAL_RESEARCH-ERASLAN.pdf)
Başka bir araştırmada ise intihar iddiası "şantaj ya da kendi çıkarına kullanma" amacıyla kullanılmakta, bu tip girişimlerde kişi, karşı tarafı kendi çıkarı için korkutmak istemektedir. “Eğer bana daha iyi davranmazsan sonra çok üzülürsün” tehdidi bu intihar söyleminin en başvurulan şantaj yöntemidir. (http://www.omermiracyaman.com/sites/default/files/ders/shlo3/ergenlik_doneminde_intihar_girisimleri.pdf)
Ayrıca, yapılan araştırmalara göre çocuklar 7 yaşında gerçek ve yalan arasındaki farkı net olarak ayırt ederler, 11 YAŞINDAN İTİBAREN DE YETİŞKİN GİBİ YALAN SÖYLEYEBİLMEKTEDİRLER. Çocukların patolojik yalan söylemesinde en önemli nedenler arasında İLGİ EKSİKLİĞİ, SEVİLMEDİĞİNİ DÜŞÜNME, GERÇEKTE OLMAYAN ŞEYLERİ ANLATARAK İNSANLARIN BUNA İNANDIĞINI GÖRMEKTEN ZEVK ALMA ön plandadır. Bu tarz hastalık durumlarında ÇOCUKLAR GERÇEK OLMAYAN ŞEYLERİ İNSANLARA İNANDIRDIKLARINDA BUNDAN MUTLULUK DUYABİLİRLER. ÇOCUKLARIN SÖYLEDİĞİ PATOLOJİK YALANLARIN İNANDIRICILIK ÖZELLİĞİ ÇOK KUVVETLİ OLABİLİR. (https://psikoterapiatolyesi.com.tr/konular/cocuklarda-yalan-soyleme-davranislari-131)
Serra da, kişilik özelliği ile bağlantılı olarak, intihar oyunlarını sırf ilgi çekmek, başkalarını yalanlarına inandırarak bundan zevk almak, etrafındakileri kendisiyle ilgili olarak tedirgin ederek ilgi toplamak için yapmaktadır.
Bu rahatsızlıktan muzdarip olan çocuklar çevrelerindekileri aşağılar, tehdit eder hatta fiziksel zarar verebilirler. Hatta ciddi fiziksel yaralanmalara sebep olabilir, gaddarlık örnekleri sergileyebilirler. Okuldan kaçma, eşyaya zarar verme, sosyal düzeni ihlal etme eğilimleri yüksektir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7482631/)
SERRA'NIN RAPORA EKLENEN BU TİP GARİP DAVRANIŞLARI
Serra, Sn. Adnan Oktar’la tanışmasından (2013 yılı yaz ayı) aylar önce, İran'da tekvando eğitimindeyken, bir arkadaşının elini kasıtlı olarak kapıya sıkıştırmış ve çocuğun kolunu kırmıştır. Çocuk acıyla bağırırken onu duygusuzca izlemiş ve yardım bile etmemiştir. Bunun suçunu da çocuğa yıkmaya çalışmıştır. Bu vahşi eylem KESB raporunda şöyle anlatılmıştır:
KESB raporundan:
"2013 Haziran: Serra bir çocuğun elini çıkış kapısına sıkıştırıyor. Tamamen duygusuz bir şekilde acıyla bağıran çocuğu izliyor ve omuzlarını silkerek: “Ona çekil dedim. Çekilmezse kendi suçu.” diyor. (Eli sıkışan çocuğun tedavi için doktora götürülmesi gerekti.)
"Şubat 2014: Öğretmeni istediği için diğer çocuklarla konuşmak zorunda kaldığını, kendisinin ise bunu çok gereksiz bulduğunu söyledi."
ŞUNU BELİRTMELİYİZ Kİ, SERRA'NIN GADDARCA DAVRANDIĞI HAZİRAN 2013 TARİHİ, DOSYAMIZA KONU OLAN CİNSEL İSTİSMAR FİİLİ İDDİASI İÇİN ÖNE SÜRÜLEN TEMMUZ 2013'TEN ÖNCEKİ BİR TARİHTİR. DOLAYISIYLA, SERRA'NIN BU PSİKOLOJİK SORUNLARININ SN. ADNAN OKTAR İLE TANIŞMADAN ÇOK DAHA ÖNCE VAR OLDUĞUNU AÇIKÇA GÖSTERMEKTEDİR.
Hiç şüphe yok ki, bir çocuğun elini KASITLI OLARAK KAPIYA SIKIŞTIRMAK ve ardından "TAMAMEN DUYGUSUZ BİR ŞEKİLDE ACI İÇİNDE AĞLAYAN ÇOCUĞU İZLEMEK" ve onun durumuna ilgisiz ve tepkisiz davranmak, ardında da “Ona çekil dedim. Çekilmezse kendi suçu” diyerek haklı çıkmaya çalışmak, son derece DUYGUSUZ VE SORUNLU BİR ZİHNİYETİN ürünü olabilir.
Bilimsel kaynaklarda bu konuyla ilgili şu açıklamalar yapılmıştır:
"Okul çağlarında diğer çocuklara zorbalık yapan çocuklarda halk arasında “sosyopatlık” veya “psikopatlık” olarak da bilinen anti-sosyal kişilik bozukluğu gelişmesi oldukça yaygındır."(https://parentingscience.com/bullying-in-children/)
"SADECE ZEVK İÇİN İNSANLARI İNCİTMELERİ, AŞIRI ALAYCI OLMALARI, ŞİDDETE BAŞVURMALARI, SEBEPSİZ YALAN SÖYLEMELERİ oldukça yaygındır." (https://childmind.org/guide/quick-guide-to-conduct-disorder/)
"Davranış bozukluğu olan ergenlerde empati eksikliğinin araştırıldığı bir çalışmada; genellikle bu çocukların olumlu motivasyonları olmadığı, başka birinin bakış açısına sahip olmadıkları veya diğer insanların ihtiyaçlarını karşılayamadıkları, EYLEMLERİNİN BAŞKALARI ÜZERİNDEKİ ZARARLI ETKİLERİNİ ANLAMADIKLARI VE SUÇLULUK DUYGUSU YAŞAMADIKLARI değerlendirilmiştir." (https://www.researchgate.net/publication/297746411_Evaluating_empathy_in_adolescents_with_conduct_disorders)
Dikkat edilirse, Serra'nın HİÇ GERÇEK, SAMİMİ ARKADAŞI YOKTUR. O yaşlardaki bir çocuğun kişisel, sosyal, vicdani açıdan böylesine bir YALNIZLIĞI TERCİH ETMESİ, kendisi dışındaki tüm unsurları DÜŞMAN OLARAK GÖRMESİ ve bu nedenle çevresindeki her şeye ÖFKE DUYARAK, suçlamalar ve iftiralar yoluyla bunları hedef alması, çocuğun ruhen OLAĞANÜSTÜ DERECEDE PROBLEMLİ olduğunu göstermektedir.
Serra MohammadValipour'un, 2019/313 esas sayılı dava kapsamında da dosyaya sunduğu iddia edilen, nerede kaydedildiği, nasıl üretildiği belli olmayan ve hukuki bir niteliği bulunmayan, hukuken tümüyle geçersiz sayılması gereken ses kayıtlarının, yine Serra tarafından annesine yönelik iftiraları kapsamında KESB'e sunulduğu iddia edilmiştir.
Şunu belirtmek gerekir ki, dava kapsamında, "var olduğu" iddia edilen bu ses kayıtları savunma avukatlarının tüm taleplerine rağmen hiçbir zaman dinletilmemiştir. Keza, yargılama esnasında bu konu Mahkeme Heyetine de sorulmuş ancak Başkan tarafından ses "DOSYANIN BOZUK OLDUĞU" bilgisi verilmiştir.
DOLAYISIYLA, BÖYLE BİR SES KAYDININ GERÇEKTE OLUP OLMADIĞI BİLİNMEMEKTEDİR. KESB'E SUNULAN KAYDIN DA BİR SES KAYDI MI YOKSA BİR DEŞİFRE Mİ OLDUĞU DA YİNE BİLİNMEMEKTEDİR.
Serra'nın verdiği ses kaydı (veya deşifre), kurum yetkilileri tarafından incelenmiş ve inceleme sonucunda "Çocuk bu oyuna katılıyor, HİÇ NORMAL DEĞİL, çocuğun kendini daha iyi koruması gerekir" şeklinde bir not düşülmüştür. Ses kaydını inceleyen ve analiz eden İsviçreli yetkililer, çocuğun içeriğinden rahatsız olduğunu iddia ederek kuruma getirmiş olduğu bu konuşmalardaki sohbet sırasında Serra'nın ASLINDA HİÇ DE RAHATSIZ OLMADIĞINI, YAPILAN ŞAKALARA VE KONUŞMA SIRASINDA OYNANAN ESPRİLİ BİR OYUNA GÜLEREK DAHİL OLDUĞUNU, eğer gerçekten bu ortamdan rahatsız olsa oyuna dahil olmak bir yana O ŞARTLARDA KENDİSİNİ KORUMAYI ÖNCELİKLİ GÖRMESİ GEREKTİĞİNİ belirtmişlerdir. Olayı "HİÇ NORMAL DEĞİL" sözleriyle yorumlamışlardır. Çocuk, içeriğinden rahatsız olduğunu iddia ettiği konuşmaya oldukça neşeli bir şekilde katılmakta, konuşmalardan adeta keyif almakta ve şakalaşmaların hepsine dahil olmaktadır.
Normal şartlarda, içerikteki konulardan rahatsız olan bir çocuğun bir refleks olarak bu rahatsızlığını belli etmesi, kendini korumaya alması beklenirken, Serra'nın sözde konuşmalara neşeli ve istekli şekilde iştiraki, oynanan oyunda aktif şekilde yer alması ve konuşmanın büyük bir kısmını kendisinin götürmesi, Serra'nın sözde "konuşmaların içeriğinden rahatsız olma" iddialarıyla çelişen bir olgudur. Dolayısıyla, çocuğun şikayeti ile şikayete konu olarak sunduğu sözde ses kayıtlarındaki tavrı, birbiriyle uyuşmamaktadır. Belli ki ortada şikayete konu olan herhangi bir durum yoktur.
Ayrıca, dikkat edilirse bu sözde ses kaydında herhangi bir tacizden, cinsel istismardan vs. HİÇBİR ŞEKİLDE bahsedilmemektedir. Raporun hiçbir yerinde bu iddia geçmediği gibi buradaki sözde ses kaydı deşifrelerinde de böyle bir iddia YOKTUR.
Konumuzun cinsel istismar suçlaması olduğu ve ana suçlamanın buna dayandığı dikkate alındığında, Serra MohammadValipour'un, iddia ettiği olayın en sıcak olduğu dönemde BUNDAN HİÇ BAHSETMEMESİ hayatın doğal akışına aykırıdır; Serra'nın yalan söylediğinin, çok sonradan kirli kumpası desteklemek amacıyla husumetli müştekilerin yönlendirmesiyle bir iftira senaryosunu dillendirdiğinin bir başka delildir.
Serra, ne İsviçre'deki pedagog görüşmelerinde ne var olduğu iddia edilen fakat hiçbir zaman ortaya çıkmamış olan, hukuken geçersiz ses kayıtlarında herhangi bir cinsel eylemden bahsetmediği gibi daha sonra İstanbul 1. Aile Mahkemesi'nde görülen velayet değişikliği davasında hakim huzurunda verdiği ifadede ve 17.04.2014 tarihinde uzman pedagog ve psikologlarla olan görüşmelerinde de uğradığı herhangi bir cinsel davranıştan söz etmemiştir. Oysa ki eğer bu iddia gerçek olsa, çok vahim bir fiil olan cinsel istismardan tüm bu süreçteki görüşmeler, konuşmalar ve tüm ifadelerde ayrıntılı şekilde bahsetmiş olması gerekirdi.
Güya 2013 yılı Ağustos ayında yaşandığını iddia ettiği bir istismar olayından yakınlarına (telefon kaydında), hakime (aile mahkemesinde), İsviçreli pedagoglara (KESB'de), Türk pedagoglara (velayet davasında) SÖZ ETMEMESİ, böyle bir cinsel fiilin hiç yaşanmadığının bir diğer açık kanıtıdır.
Pek çok çocuğun, özellikle de psikolojik açıdan sorunlu çocukların, kendilerini teşvik eden kişilerin varlığında MAHKEMEDE ŞAHİTLİK YAPACAK KADAR İFTİRA ATMALARI, CİNSEL İSTİSMAR İDDİALARINDA BULUNMALARI başka örneklerde de görülmüştür.
Kriminolog profesör SEVİL ATASOY, çocukların tanıklığının 100’lerce yıldır “sorun” olduğunu anlattığı bir makalesinde, Amerika’nın Salem şehrindeki “cadı avlarının” da çocuk beyanları ile başladığını anlatmıştır. Asırlardır çocuklara verdirilen SAHTE BEYANLAR ile sayısız insan SUÇLANMIŞ, HAYATINI KAYBETMİŞTİR. (https://www.hurriyet.com.tr/asirlarin-meselesi-cocuklarin-tanikligi-8299622) |
IBu nedenle, ifade veren çocukların tavır ve davranışları, PSİKOLOJİK DURUMLARI çok detaylı incelenmeli, “ÇOCUKLAR MUTLAKA DOĞRU İFADE VERİR” ÖNYARGISI BIRAKILMALIDIR.
Mevcut durumda da Serra, kendi öz annesi Dilek Çelikten'in deyimiyle, Türkiye'ye sığamamış, İran'a sığamamış, İsviçre'ye sığamamış, hatta gezip gördüğü tüm Avrupa'ya sığamamıştır. Durduğu yerde kalamayan Serra, başına buyruk yaşamak için, Adnan Bey'e annesiyle birlikte yaptığı birkaç dakikalık ziyaretini dahi hayali bir evlendirme hikayesine dönüştürmüş ve babasının velayetine geçebilmek amacıyla annesini bu kurgu hikaye üzerinden suçlamıştır.
Görüldüğü kadarıyla, kurum raporlarına göre Serra MohammadValipour, Sn. Adnan Oktar ile ilgili olarak çeşitli kereler beyan vermiştir. Bu beyanların tümünde, KESB'de kalabilmek için annesini suçlamayı hedeflemiş ve bu nedenle de sürekli tutarsız iftiralarda bulunmuştur.
Ancak, bu noktada özellikle dikkat çekmek gerekir ki bu iftiraları sıralarken Serra, kuruma yaptığı anlatımların hiçbirisinde, SN. ADNAN OKTAR İLE İLGİLİ OLARAK HİÇBİR SARKINTILIK VEYA İSTİSMAR İDDİASINDA BULUNMAMIŞTIR. Oysa o dönem, dava dosyasında tam olarak iddia edilen (sözde) istismar tarihleridir. Serra'nın o dönemde böyle bir iddiadan bahsetmemesi elbette ki çok normaldir; çünkü öyle bir olay HİÇBİR ZAMAN YAŞANMAMIŞTIR.
Kurum raporlarına göre, Serra'nın Sn. Adnan Oktar'dan bahsettiği ifadelerinin biri 03.06.2014 tarihinde, diğeri ise 17.06.2014 tarihinde kayda geçmiştir. Her iki tarih de, Serra'nın Sn. Adnan Oktar ile A9 TV stüdyolarında görüştüğü 2013 yılından sadece BİR YIL SONRADIR. Serra, bu süreç içinde Sn. Adnan Oktar ile BİR DAHA HİÇ GÖRÜŞMEMİŞTİR.
Dolayısıyla, 2013 yılında gerçekleşen ve her ikisi de 10 dakikadan fazla sürmeyen görüşmelerde, değil 5 yıl sonra iddia ettiği gibi bir istismar veya sarkıntılık durumu olması, buna dair en küçük bir emare hissetmiş olsa bile, Serra'nın bunu kurum yetkililerine mutlaka, HEM DE BİRE BİN KATARAK söylemiş olması kaçınılmazdır. Çevresindeki herkesi "hiç yoktan", sudan bahanelerle suçlamayı alışkanlık hale getirmiş olan ruh halindeki bir çocuğun, yaşadığı anormal, olağan dışı bir olayı ya da travmayı ifade etmekten hiç çekinmeyeceği açıktır.
Serra MohammadValipour'un KESB'e açıkladığı Sn. Adnan Oktar ile ilgili iddiaları, yaşanmamış, gerçekleşmemiş, KENDİ ZİHNİNDE KURGULADIĞI GELECEĞE AİT HAYALİ FANTEZİLERDEN İBARETTİR. Hiç yaşanmamış olayları delilsiz, mesnetsiz hikayeler şeklinde anlatarak kendince suçlamanın en kolayını yapmaya çalışmıştır.
Görüldüğü gibi, Serra'nın o tarihteki açıklamalarında gerçekte olmuş, yaşanmış hiçbir olay YOKTUR. Hep geleceğe dair hayali iddialar ve HİKAYELER anlatmaktadır. Serra eğer gerçekten istismara uğramış olsa, iddia ettiği olayların tam olarak akabinde yaptığı bu açıklamalarda kuşkusuz İLK BAHSEDECEĞİ ŞEY BAŞINA GELEN İSTİSMAR OLAYI OLURDU. Ancak, dikkat edilirse böyle bir konudan TEK KELİME BAHİS YOKTUR. Açıklamalarda geleceğe dair hayali ihtimalleri anlatıp durmaktadır. Annesinin onu evlendireceği, o evde yaşayacağı gibi konular kolayca uydurulabilecek, gerçekleşmemiş, kişinin salt hayal gücüne dayanan, hiçbir somut ispatı olmayan soyut anlatımlardan ibarettir.
Bir sonraki başlık altında da görüleceği üzere Serra, Sn. Adnan Oktar'dan hiç korkmadığını, istemediği durum olsa hemen yetkililere başvuracağını açıkça belirtmiştir. Genel olarak sansasyonel olaylarıyla, çılgınlıklarıyla, psikopat davranışlarıyla ilgi odağı olmak isteyen Serra açısından eğer gerçekten bir istismar vakası yaşamış olsa, böyle bir olaydan hiç bahsetmemesi mümkün değildir.
Ancak, Serra o tarihte (2013-2014) böyle bir olaydan hiç bahsetmemiştir; çünkü 5-6 sene sonra bir kumpas davasında kullanılması için uyduracağı İSTİSMAR İFTİRASI DA DİĞERLERİ GİBİ YALANDIR.
2013 YILINDAN SONRA SN. ADNAN OKTAR İLE BİR DAHA HİÇBİR GÖRÜŞMESİ OLMAMASINA RAĞMEN Serra, 2018 yılında soruşturması yürütülen “Adnan Oktar Davası” dosyasında inanılmaz iddialarla ortaya çıkmıştır. Çünkü bu tarihlerde Serra MohammadValipour, dosyanın husumetli müştekileri Özkan Mamati, Fırat Develioğlu, Uğur Şahin ve Serpil Ekşioğlu tarafından devşirilmiş ve "kullanışlı sahte müşteki" haline getirilmiştir.
Beş sene boyunca istismarın "i"sini ağzına almamış olan Serra, tam da dosya kapsamında günde ortalama 10 kızın Özkan Mamati, Fırat Develioğlu, Uğur Şahin ve Serpil Ekşioğlu tarafından organize edilerek Mali Şube'ye götürülüp düzmece şikayetler yaptırıldığı Temmuz 2018’de Türkiye’ye getirilerek Sn. Adnan Oktar hakkında cinsel istismar şikayetinde bulundurulmuştur.
Bu şikayetinde daha önce ne aile mahkemesine, ne Türk pedagoglara, ne KESB uzmanlarına, ne ailesine ne akrabalarına ne yakınlarına hiç bahsetmediği HİKAYELERİ UYDURMUŞTUR.
Serra'yı kullanan husumetli müştekiler, bu yazılı şikayetteki sarkıntılık boyutunda kalan fiil anlatımını yetersiz bulmuş olacaklar ki, Serra'nın daha sonraki 13.07.2018 tarihli Çocuk Şube ifadelerine ve 12.08.2020 tarihli mahkeme ifadesine TAM 18 İLAVE UNSUR EKLEMİŞLERDİR. Fiil anlatımını bu yolla sarkıntılıktan basit cinsel istismara çevirmeye çalışmışlardır.
Her seferinde yeni eklerle genişletilen Serra'nın masalının şu anki versiyonunda hipnoz, imam nikahı, -olmayan- göğüsleri elleme, kasıklara yakın yerleri okşama gibi daha önce hiç anlatmadığı 18 HAYALİ İDDİA daha eklenmiştir.
Doğru olsa, unutulması-atlanması ASLA MÜMKÜN OLMAYAN bu 18 yeni ilave palavranın Serra'nın 2018 öncesi beyanlarının hiçbirinde yer almaması SERRA'NIN YALAN SÖYLEDİĞİNİN NET OLARAK İSPATIDIR.
Serra MohammadValipour, KESB yetkilileri, pedagogları ve uzmanları ile yaptığı görüşmelerde Sn. Adnan Oktar ile ilgili çeşitli açıklamalarda bulunmuş ve "Adnan Oktar'dan korkmuyorum" ikrarını yapmıştır.
KESB raporu:
"Serra Adnan Oktar’dan korkmadığını söylüyor. Çünkü Adnan Oktar’ın ona hiçbir şey yapmayacağını biliyor (annesi bunu söylüyor). Eğer aksi olursa nereye başvuracağımı biliyorum diyor. (amcasına, polise) Sonuçta Türkiye o kadar da kötü bir ülke değil diyor."
İsviçreli uzmanlara verdiği "kendi ifadelerine göre" Serra MohammadValipour;
- Adnan Oktar'dan KORKMAMAKTADIR
- Adnan Oktar'ın kendisine BİR ZARAR VERMEYECEĞİNİ BİLMEKTEDİR (BELLİ Kİ O ANA KADAR DA HERHANGİ BİR ZARAR VERMEMİŞTİR)
- Eğer kendisine bir zarar verilmiş olsa nereye başvuracağını bilmektedir. Amcasına ya da polise gidecektir. (BELLİ Kİ O ANA KADAR KENDİSİNE HİÇBİR ŞEY YAPILMAMIŞ VE ONUN DA HİÇBİR BAŞVURUSU OLMAMIŞTIR)
Bu konuşmanın rapor ediliş tarihi 24 Haziran 2014'tür. Yani Serra’nın Sn. Adnan Oktar ile görüşmesinden 1 sene sonra ve Temmuz 2014 tarihinde gerçekleşecek olan velayet davasından HEMEN ÖNCEDİR. Anlaşılacağı üzere, SN. ADNAN OKTAR’LA TANIŞMASINDAN SONRA SERRA'NIN "BAŞIMA BİR ŞEY GELDİ" DİYEREK BAŞVURDUĞU HİÇBİR KİŞİ VE KURUM YOKTUR; NE AMCASINA BÖYLE BİR ŞİKAYETİ OLMUŞ NE DE POLİSE GİTMİŞTİR.
Çünkü ortada HERHANGİ BİR CİNSEL İSTİSMAR YOKTUR.
Dahası, bundan tam 3 sene sonra Serra, sanıklardan Hayri Can Dağtekin'e instagram'dan ulaşmış, Adnan Bey'e ısrarlı selamlarını göndermiş, tekrar görüşmek istediğini belirtmiş ve kendisi hakkında "Ondan Korkmam, Hayatımda Onun Kadar Hiç Kimseyi Sevmedim" ifadelerini kullanmıştır.
Serra'nın da kabul ettiği söz konusu bu yazışmalar Emniyet tarafından da tespit edilmiş ve dava dosyasına girmiştir.
Raporda anne Dilek Çelikten'in bir arkadaşıyla telefon konuşması yer almıştır. Her ne kadar dosyada CMK'nın 134 ve 135'nci maddelerine aykırı şekilde temin edilen verilerin hiçbiri delil niteliği taşımadığı için herhangi bir geçerliliği olmasa da, bir an için geçerli olduğunu farz ettiğimizde, bu konuşmada geçen ve rapora yansıyan:
"Adnan Oktar’ın ona karşı çok saygılı olmasına çok seviniyor. Diğerlerinin de ona karşı (Serra’ya karşı) saygılı olmasına neden olduğunu söylüyor."
İfadeleri önemlidir. Açıklamadan da anlaşılacağı gibi Sn. Adnan Oktar, iki defadan ibaret görüşmeler sırasında Serra'ya oldukça saygılı davranmıştır. Anne Dilek Çelikten, Adnan Bey'in kendilerine karşı özellikle "SAYGILI" olduğu vurgusunu yapmıştır. Hatta bu saygılı davranışların ortamdaki diğer kişilere de sirayet ettiğini ve onların da Serra'ya karşı benzer bir saygıyı gösterdiklerini belirtmiştir. Demek ki ortamda sarkıntılık, cinsel istismar gibi bir durum yoktur. Ortam, iddia edilenlerin tam aksine oldukça saygın, seviyeli ve ölçülü bir ortamdır.
Serra'nın Sn. Adnan Oktar ile ilgili gerçek dışı iddia ve iftiralarıysa 2014 yılının Temmuz ayında, Serra'nın babasının yanına kaçtıktan sonra gerçekleşen velayet davasında karşımıza çıkacaktır.
Bunun öncesinde Sn. Adnan Oktar’ın kendisine bir şey yapmadığını, ondan korkmadığını, eğer bir şey yapmış olsa bunu mutlaka yetkililere bildireceğini söyleyen Serra, bir anda Temmuz 2014 tarihinde, TAM DA VELAYET DAVASINI BABASININ KAZANMASI İÇİN GEREKLİ OLAN YALANI SÖYLEMİŞ VE SN. ADNAN OKTAR’A İFTİRA ATMIŞTIR.
Yukarıda da detaylı anlattığımız gibi bu iddia, o sırada annenin suçlanarak davanın kazanılması için SERRA, BABASI ve o davadaki kadın avukat TARAFINDAN ÜRETİLMİŞTİR. Zira, Molla rejimi altında yaşayan İranlı bir babanın, çocuğun velayetini Türk bir anneden alabilmesi bir Türk mahkemesinde başka şekilde imkansızdır. Bugün, kumpas davasının husumetli tetikçileri tarafından kullanılmaya çalışılan yalan da, O GÜN VELAYET DAVASINDA KULLANILMASI İÇİN KURGULANAN BİR YALANIN ZAMAN İÇERİSİNDE EKLEMELER YAPILARAK GELİŞTİRİLMİŞ HALİDİR.
Ayrıca, tekrar belirtelim ki velayet davası için atılan bu iftira sadece sözde "yaşı büyük biriyle evlendirme" senaryosu üzerine kurgulanmıştır. Velayet davasının hiçbir yerinde de herhangi bir cinsel istismar konusundan bahsedilmemekte, buna dair tek bir iddia geçmemektedir. Velayet konusunda karar verilirken de sözde annenin yaşı büyük biriyle evlendirmek istemesi gerekçe gösterilmiştir. Cinsel istismar iftirası, 2018 yılına gelindiğinde sözde "evlendirme planı" yalanının üzerine monte edilerek türetilmiştir.
KESB, raporunda, Serra'nın A9 TV ziyaretleri ile ilgili anlattığı bazı kısımlara yer vermektedir. İsviçreli uzmanlara verdiği ifadelerde Serra, bu ziyaretleri sırasında uzunca bir süre güya Sn. Adnan Oktar’ın malikanesinde tutulduğuna dair uydurma bir ifade vermiştir. İsviçreli uzmanların rapor değerlendirmesiyse şu şekildedir:
"Çocuk geçen yıl bu kişiyi ziyarete gidiyor. Orada yaşadığı takdirde farklı pek çok hayvan bulunduracağı yönünde kendisine vaatlerde bulunuluyor. Uzun süre orada bu kişinin malikanesinde (saray) tutuluyor. -Malikane kelimesini çocuk zikrediyor; çocuğun tabiri."
Raporda özellikle "malikane" ifadesinin çocuk tarafından söylendiğine dair vurgu yer almaktadır. Serra'nın konuyla ilgili verdiği kolluk ifadelerinin hiçbirinde "malikanede tutulmak" gibi abartılı ve dikkat çekici bir açıklama geçmemektedir. Halihazırda devam eden dava dosyasında da Serra'nın bir yerde "tutulduğuna" dair hiçbir ifade GEÇMEMEKTEDİR.
Serra'nın KESB'e yönelik bu konuşmalarında özellikle böyle bir abartılı vurgu yapmasının asıl sebebi, velayet davasını babasının kazanması için yeni yalanlar uyduruyor olmasıdır. Bir yandan da Serra'nın macera özentisi, hayalperest kişiliğine de uygun bir şekilde KESB yetkililerine o anda ilgi çekmeye, kendine "malikanelerde, saraylarda tutulan dayanılmaz kadın" imajı vermeye yönelik uydurma, abartılı, fantezi boyutunda hikayeler anlatmaktan haz duyduğu da anlaşılmaktadır.
İşin gerçeği ise, Sn. Adnan Oktar’ın bir malikanesi olmadığı gibi Serra MohammadValipour'un son dava sürecinin hiçbir aşamasında Sn. Adnan Oktar tarafından bir yerde "tutulduğuna" dair herhangi bir iddiası, şikayeti ve ifadesi de olmamıştır. Aksine Sn. Adnan Oktar, Serra ile oldukça kısa süreli görüştüğü için, yazışmalarında Serra'nın bu konudaki serzenişleri de mevcuttur.
Yani, Serra MohammadValipour yine yalan söylemektedir.
Serra'nın üvey babası Sadık Taşdemir de KESB kurumu ile görüşmüş ve kendisinin ifadeleri de kayda alınmıştır. Sadık Taşdemir, AİLEDE ŞİDDET OLMADIĞINI, ANNENİN DE ÇOCUĞA ŞİDDET UYGULAMADIĞINI, her ailede olduğu gibi tartışmalar olduğunu ama evde ŞİDDETİN HİÇBİR TÜRÜNÜN OLMADIĞINI açıkça ifade etmiştir. Sadık Taşdemir, o evde yaşayan ve bütün bunları net olarak gözlemleyen birinci dereceden bir tanıktır.
Tanık beyanı sunan diğer akraba ve aile dostları da anne Dilek Çelikten'in, kızına zarar gelmesine asla izin vermeyen, ona son derece düşkün ve sevecen bir anne olduğuna bizzat şahitlik etmektedirler. Bu konu, tüm tanık beyanlarında özellikle dile getirilmiştir.
Üvey baba Sadık Taşdemir'in konuyla ilgili diğer ifadeleri de önem taşımaktadır:
"Adnan Oktar’la ilgili İstanbul’da yaşayan bir tanıdık. Bilinen ve saygı duyulan dindar bir insan olduğunu ve televizyonda İslam hakkında sohbet ettiğini söylüyor. Genç kadınları bir örnek olarak göstererek duruşunu da bu toplumla sergilediğini, bazen erkeklerin de katıldığını anlatıyor. Üvey baba camianın Serra için herhangi bir tehlike oluşturmadığı kanaatinde.
Adnan Oktar'ın yayınlarında çok fazla kişi onunla resim çektiğini ve bunun bir saygı gösterisi olduğunu söylüyor. Bu resimler çekildiğinde Serra’nın annesinin de YANINDA olduğunu belirtiyor. Serra’nın Adnan’la evlilik konusunu BUGÜN İLK DEFA DUYDUĞUNU ve kesinlikle böyle bir şeyin OLMADIĞINI söylüyor.
Üvey baba, Serra’nın İsviçre’de her türlü özgürlüğe sahip olduğunu söylüyor. Serra’nın bu sitemlerde neden bulunduğunu, bunları okulda neden dile getirdiğini anlamadığını söylüyor. Serra’nın büyük şehir kültürünü özlemiş olabileceğini söylüyor.
Üvey baba Serra’nın dönmemesi sebebiyle endişeli olduklarını, babasının Serra’nın beynini yıkamış olabileceğinden korktuklarını söylüyor. Belki de SERRA AİLESİYLE İLGİLİ BÖYLE YALANLAR SÖYLEDİĞİ İÇİN BURAYA DÖNMEYE KORKUYOR OLABİLİR diyor. İsteyerek gittiği doğru ama rızasının dışında İran’da tutuluyor olabilir diyor."
Üvey babası ve annesi Serra’nın nerede olduğunu ve iyi olup olmadığını bilmiyorlar. Belki babasının ailesinin yanındadır yani Tahran’a yakın bir yerde olabilir veya babasının iş yerinde Ürümje’de (Türk sınırlarına yakın) olabilir. Ya babası kızın beynini yıkadı ya da geri dönmekten korkuyor çünkü ailesi hakkında bu yalanları söylediği için. İsteyerek gittiği doğru ama rızasının dışında İran’da tutuluyor olabilir diyor."
Üvey baba Sadık Taşdemir, kendisini tanıyan pek çok kişinin ifadesiyle gayet dürüst ve saygıdeğer bir insandır. Öz kızı gibi kabullendiği Serra hakkında da oldukça samimi bir beyan vermiştir.
Serra ve annesiyle aynı evi paylaşan, gözlerindeki ciddi rahatsızlık nedeniyle malulen çalışamayan ve bundan dolayı da sürekli evde olan bir kişinin, Sn. Adnan Oktar ile evlendirme gibi bir konuyu DAHA ÖNCE HİÇ DUYMAMIŞ olması, BÖYLE BİR KONUNUN HİÇBİR ZAMAN VAR OLMADIĞINI, SADECE SERRA'NIN ANNESİNİ SUÇLAMADA KULLANILAN BİR YALAN OLDUĞUNU ortaya koymaktadır.
Sadık Taşdemir'in aile içinde şiddet olmadığını ısrarla belirtmesinin de üzerinde durmak gerekir. Şiddet konusu, Serra'nın annesini suçlayabilmek için kullandığı en önemli bahanelerdendir. Oysa, tüm gün evde olan Dilek Çelikten'in eski eşi Sadık Taşdemir, böyle bir şiddet ortamının asla var olmadığına şahitlik etmektedir.
Kısaca, Serra "şiddet", "evlendirme planı" ve "cinsel istismar" konularında bariz bir şekilde yalan söylemektedir.
KESB raporunda, Serra MohammadValipour'un babasıyla kaçmak için plan kurmasına, bu amaçla annesinin aleyhine deliller toplamasına dikkat çekilmiştir.
KESB raporundan:
"Çocuk... ANNE ALEYHİNDE DELİLLER TOPLAMAYA BAŞLAR. ÇOCUK BUNU İRAN'DAKİ BİYOLOJİK BABASIYLA PLANLAR. Çocuk babasının kendisini bu yaz Türkiye’den İran’a alacağı kanaatindedir. Çocuğun biyolojik babasını ne kadar iyi tanıdığı şüphelidir. Ama aralarında bir telefon bağlantısı bulunmaktadır. Çocuk 2 yaşından beri annesiyle yaşamaktadır."
Çocuğun neredeyse hiç tanımadığı babasıyla kalabilmek için,
– ANNESİ ALEYHİNE DELİLLER TOPLAMAYA BAŞLAMASI,
– İRAN'A BABASIYLA GİDEBİLMEK İÇİN ANNESİNDEN HABERSİZ BİR KAÇIŞ PLANI KURGULAMASI,
– VELAYET MAHKEMESİNDE ANNESİ ALEYHİNDE BEYAN VERECEK OLMASI
SERRA'NIN, YAŞITLARININ ÇOK ÖTESİNDE KOMPLEKS VE SİNSİ PLANLAR KURABİLDİĞİNE DAİR DİKKAT ÇEKİCİ AYRINTILARDIR.
Serra'nın, bir İstanbul ziyaretinde,
– ANNESİNE YALAN SÖYLEYEREK,
– ANNESİNİ TERK EDEREK,
– HATTA ANNESİNE İFTİRA ATARAK
babasıyla İran'a kaçmayı planlaması ruhen sağlıklı OLMADIĞINI kanıtlamaktadır.
Görüldüğü gibi Serra, sadece 11 yaşında bir çocukken SİNSİ YÖNTEMLERLE ÖZ ANNESİ ALEYHİNDE SAHTE DELİL TEŞKİL EDECEK İFTİRA SENARYOLARI ÜRETEBİLECEK, KAÇIŞ PLANLARI YAPABİLECEK VE ANNESİNİ VE YAŞADIĞI ORTAMI BİR ANDA TERK EDEREK İRAN GİBİ BİR ÜLKEYE, NEREDEYSE HİÇ TANIMADIĞI BABASIYLA GİDEBİLECEK derecede ileri bir davranış bozukluğu ve kriminal bir kişilik yapısı içindedir.
11 yaşındaki herhangi bir normal çocuğun bütün bunları DÜŞÜNEREK, TASARLAYARAK, PLANLAYARAK VE HİÇBİR VİCDANİ SIKINTI DUYMAKSIZIN, SON DERECE DUYGUSUZCA YAPABİLMESİ kuşkusuz ki imkansızdır.
Serra, çeşitli ifadelerinde güya annesinin kendisine şiddet uyguladığını, kendisini evlendirme planları yaptığını, bu nedenle annesini terk ettiğini söylemiştir. Oysa ki bu beyanın tamamı yalandır.
Serra MohammadValipour, Temmuz 2014 tarihinde, annesiyle İstanbul ziyaretini gerçekleştirdikleri sırada babasıyla buluşmuş ve babasıyla beraber yaptıkları plan gereğince onunla İran'a kaçmıştır. Kaçma sebebi ise, annesinden uzaklaşmak istemesi değil, -bizzat kendi ifadesine göre- "BABASININ ZENGİN OLMASI"DIR.
Serra, babasıyla birlikte yaptığı kaçma planını uygulamak üzere Türkiye'ye giderken, 27 Haziran 2014 tarihinde kurum müdürüne şu mektubu bırakmıştır:
"Sevgili Bayan Wettstein,
Her şey için teşekkürler. Bana çok yardımcı oldunuz. Bugün ya da yarın artık Türkiye’ye gidiyorum. ... ben babamla beraber olmak istiyorum, ama eğer İsviçre’de başka bir aileye verilirsem, o zaman babamı göremem, çünkü babam başka dinden ve başka bir yerde. Belki gelirim ama emin değilim! Benim arzum hep babamla olmaktı. Birlikte ZENGİN ve mutlu yaşamaktı. Ama bunu ancak 18 yaşıma geldiğimde gerçekleştirebilirim. Ama o zaman da çok geç olmuş olacak. Özür dilerim!
Sevgiler, Serra"
Görüldüğü gibi, Serra bu mektupta annesini terk edip babasının yanına gitme sebebini açıkça itiraf etmiştir. Bu sebep, babasıyla birlikte ZENGİN BİR YAŞAM sürmektir. Bu gerçek de, Serra'nın güya "annesinin şiddet ve evlendirme çabası yüzünden babasına kaçtığına" dair açıklamasının temelsiz ve asılsız olduğunu ortaya koymaktadır.
Nitekim, kurum tarafından görüşlerine başvurulan anne Dilek Çelikten de, kurum raporunda yer alan açıklamalarında sıklıkla Serra'nın lüksü ve zengin yaşamayı çok fazla sevdiğini, baba Saber MohammadValipour'un çok zengin olduğunu, üvey babasının böyle bir imkanı olmadığını, hatta kendisine ait bir arabasının dahi bulunmadığını belirtmiştir.
Bütün bunlardan anlaşılabileceği gibi Serra, sadece zengin yaşama ihtirasına uyarak hem Adnan Oktar'ı hem de kendi annesini suçlamakta tereddüt etmemiştir.
Serra İstanbul'da annesini kandırarak babasının yanına kaçtıktan sonra bir velayet davası gerçekleşmiş ve bu davada baba Saber MohammadValipour, Serra'yı annesi ve Sn Adnan Oktar hakkında yalan söylemeye yönlendirmiştir.
Ankara Barosu, bu konuyla ilgili bir araştırma yapmış ve "Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu (EYS) şeklindeki bir teşhis ile çocuğun babası veya annesinin yönlendirmesiyle diğer ebeveynine karşı suçlamalarda bulunabilecek, iftiralar atabilecek bir şekle gelebileceğine" dikkat çekmiştir. Ankara Barosu tespitine göre, "Bu sendrom, ne yazık ki aile mahkemesi hâkimleri, aile hukukuyla ilgilenen avukatlar, sosyal çalışmacılar, adli tıp uzmanları, pedagog, psikolog gibi boşanma sürecinde yer alan birçok uygulayıcı tarafından bilinmemektedir." (Av. Fatma Bodur Gönülal, Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu, Hukuk Gündemi Dergisi, 2018/1 )
Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu, başka bir şekilde, bir ebeveynin diğer ebeveyne karşı çocukları üzerinden yürüttüğü sistematik bir beyin yıkama süreci olarak tanımlanabilir. Çocuklar, bu tür dava süreçlerinde anne ve babalarının intikam maşası olarak kullanılmaktadırlar. Serra hadisesi de konunun tipik bir örneğidir. Baba Saber, kızı Serra eliyle eski eşi Dilek'e cinsel istismar iftirası atmış, bunun içinde Sn. Adnan Oktar’ın da adını kullanmıştır.
Ebeveyne yabancılaştırma sendromu özellikleri şu şekilde sıralanmıştır:
• Hedefteki ebeveyne karşı İFTİRA KAMPANYASI,
• Hedefteki ebeveyni reddetmesi için çocuğu TUTARSIZ, MANTIKSIZ, ZAYIF VE SAÇMA BİR MANTIĞA SÜRÜKLEME,
• Çocuğun yaşantısı ve gelişimsel süreci ile TUTARSIZ İFADE, TERİM VE SENARYOLAR ÜRETİLMESİ...
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmetler Anabilim Dalına ait, Görkem YURDAKUL tarafından hazırlanan “Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu: Çocuklar, Ebeveynler ve Sosyal Hizmet Uzmanları Üzerinden Bir Değerlendirme” başlıklı yüksek lisans tezinde aşağıdaki açıklamalar yer almıştır:
“Yabancılaşan çocukla karakterize edilen bazı davranış biçimleri vardır. Bu davranış biçimleri tarafından şu şekilde ifade edilmiştir: Hedef ebeveyni sevmediğini açıkça dile getirir, onunla vakit geçirmeyi reddeder, ONUN HAKKINDA GERÇEKLİKTEN UZAKTA VE ABARTILI DÜŞÜNCELERİ VARDIR, DAVRANIŞLARINDAN DOLAYI SUÇLULUK VEYA ÜZÜNTÜ HİSSETMEZ, SÜREKLİ AYNI SENARYOLARI TEKRAR EDER.
Boşanma gerçekleştikten sonra ebeveynler tarafından çocukta birtakım değişiklikler gözlemlenmiştir. Çocukların davranışlarında görülen yalan söyleme, ikili oynama, içe kapanıklık veya hırçınlık gibi değişiklikler, en çok görülen değişimlerdir." (http://www.openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11655/25787/G%C3%B6rkem%20Yurdakul%20Ebevey n%20Yabanc%C4%B1la%C5%9Ft%C4%B1rma%20Sendromu%20%C3%87ocuklar%20Ebeveynler%20ve%20Sosyal%20Hizmet%20 Uzmanlar%C4%B1%20%C3%9Czerinden%20De%C4%9Ferlendirme.pdf?sequence=1)
Serra MohammadValipour, sorunlu kişiliği nedeniyle oldukça rahat yalan söyleyebilecek, hatta kendinden iftira senaryoları oluşturabilecek bir çocuk olduğundan, velayet davasında babası tarafından manipüle edilerek kullanılması ve annesine iftira atabilmesi son derece kolay olmuştur.
Anneyi suçlayabilmek için bir senaryo üretilmiş ve anne Dilek Çelikten ve Sn. Adnan Oktar bu senaryo dahilinde suçlanmıştır. Bugün gerek Adnan Oktar davası gerekse anne Dilek Çelikten'in yargılandığı dava bu sebeplerle açılmış, tutuklamalar bu gerekçelerle yapılmıştır. Bu suçlamalar yalan ve iftira konusunda oldukça deneyimli olan Serra MohammadValipour tarafından sürekli geliştirilmiştir.
Ankara Barosu'nun da dikkat çektiği gibi, çocuklar tarafından üretilen bu tür yalan ve iftiralar, mahkemeler tarafından hakkıyla sorgulanıp incelenip değerlendirilemediği için özellikle sorunlu, kişilik bozuklukları gösteren çocukların anlatımlarındaki yalan ve iftiralar tespit edilmeden hatalı hükümler kurulmaktadır.
Serra'nın sırf zengin bir yaşam sürebilmek için babasının yanına İran'a kaçmasından sonra Serra, babasının yanında da umduğunu bulamamış ve annesine geri dönmüştür. Baba Saber MohammadValipour, Serra'yı Dubai'ye götürme ve eğitimini orada devam ettirme gibi vaatlerinin hiçbirini gerçekleştirmemiştir.
Dubai'de zengin ve gösterişli hayat hayalleri kuran Serra da bunların gerçekleşmediğini görünce, kendisini cinsel istismara azmettirmekle suçladığı annesine geri dönmeyi tercih etmiştir. Baba Saber MohammadValipour da, her nasılsa buna ses çıkarmamıştır.
Normalde, bir babanın cinsel istismar ile suçlanan bir anneye çocuğunu geri göndermesi kuşkusuz ki hayatın doğal akışına aykırıdır. ANCAK ELBETTE Kİ İSTİSMAR SUÇLAMASI GERÇEK OLMADIĞI İÇİN, ÇOCUK ANNESİNE GERİ DÖNMEKTE, BABA DA ANNESİNE GERİ GÖNDERMEKTE HİÇBİR SAKINCA GÖRMEMİŞTİR.
Baba Saber MohammadValipour'un şiddetli ilgisizliği karşısında KESB de harekete geçmiş ve bu konuda tedbirler almıştır:
6 Nisan 2017
"Serra’nın talebi üzerine, Serra’ya babasının bakması konusundaki başvuruyu geri çekiyorum. (Sorumluluğu babasında olmasın diye)."
"Serra diyor ki babası şu zamanlar stabil değil, 3 kere taşınmış, hatta şu anda yine İran’a taşınacak. Kendisiyle ilgileneceğinden şüpheli. İran’da okul ve kişisel gelişimi nasıl olur hiç emin değil, Farsça’yı da konuşamıyor yani okul seviyesinde değil."
8 Haziran 2017
"Sevgili Serra,
24 Mayıs’ta babana E-Mail yazmıştık. Ondan çeşitli konulardaki sorulara cevap istedik. Fars diline çevirdik ki daha iyi anlayabilsin ama ne yazık ki şimdiye kadar bir cevap alamadık. Baban maili hiç almamış olabilir o yüzden bu yazıyı senin iletmeni ve bu adresler hala geçerli olup olmadığını bize bildirmeni rica ediyorum.
Sevgilerle,
KESB
Reto Geiser"
28 Haziran 2017
"KESB olarak 24 Nisan 2017’de (Serra’nın babası) Sayın Valipour’a bir Farsça mektup gönderdik. İçeriğinde velayetle ilgili başvurularını rica ettik ve İsviçre’de bir teslimat adresinin önemini anlattık. Sayın Valipour’dan cevap gelmeyince KESB Serra’ya 8 Haziran 2017 bir yazı yazdı ve babasına mailin ulaşıp ulaşmadığını öğrenmesi rica edildi. Bugünkü telefon görüşmesiyle sonuçları öğreniyorum Serra’dan.
Görüldüğü üzere, baba Saber MohammadValipour, kızının yanında kalması gibi önemli bir konu ile ilgili olarak KESB tarafından yapılan girişimlerin hiçbirine cevap bile vermemiştir. Anlaşılacağı üzere, baba Saber MohammadValipour'un amacı hiçbir şekilde kızının velayetini alabilmek değil, anne Dilek Çelikten'in de mahkeme beyanlarında defaatle belirttiği gibi, anneden intikam alabilmektir.
KESB raporlarından Serra'nın da artık babasıyla kalmak istemediğini anlıyoruz:
“... Babasının yanına Türkiye’ye uçuş haftaya olduğunu söyledi. Sevindiğini, fakat 1 yıl öncesine kadar babasını ziyaret etmek onun için çok önemliyken, şu an o kadar sevinmediğini söyledi. Şu an babasını görmekten daha çok Türkiye’yi göreceği için çok sevinçliydi. Birkaç ay önce babasıyla telefonda tartıştıktan sonra iletişimler oldukça azalmış. Kendisi karar almıyormuş, hep Serra’ya soruyormuş ne istediğini. Babası velayet konusu için Serra’yı görevlendirmiş ve Türkiye’de bir avukat tutmasını söylemiş. Babasından hayal kırıklığına uğramış.”
“Son zamanlarda sık sık tartışıyorlarmış. Aynı zamanda Türkiye’de şortla gezmesini ve makyaj yapmasını yasaklamış. Birkaç yıl sonra reşit olana kadar idare ettiğini söyledi sonra onunla zaten yaşamak istemediğini söyledi. Daha önce planlanan 4 haftalık tatili babasıyla geçirme konusundan tereddütlü olduğunu dile getirdi.”
“E-Mail babasına ulaşmış ve mail adresi de hala aynıymış. Ayrıca mektubu telefonla da çekip göndermiş babasına ama babasının çok tembel bir insan olduğunu hiçbir şey yapmak istemediğini söyledi. Hiçbir şey değiştirmek istemediğini her şeyin olduğu gibi kalmasını istediğini söylemiş babası. Serra babasının cevap vermeyeceğinden emin.”
Tüm bunlardan anlaşıldığı üzere, baba Saber MohammadValipour'un kızı Serra'yı yanına almak, ona bakmak ve ilgilenmek gibi bir derdi ve beklentisi olmadığı açıktır. Anne Dilek Çelikten'den intikam alamayınca, Serra'yı da yanında tutmak istememiş, Serra da kendisine sunulması vaat edilen zenginlikler ve imkanlar sunulmayınca beklentilerine kavuşamayıp İsviçre'ye geri dönmüştür. Tüm bu sürecin babanın anneden intikam alma, Serra'nın ise zengin ve başına buyruk yaşama isteklerinden kaynaklandığı açıktır.
Serra, 2014-2015 yılları arasında İran'da 15 ay kaldıktan sonra babasıyla da yaşayamayacağını anlayarak İsviçre'ye geri dönmüştür. Dönüşünün ardından KESB tarafından tekrar gözlem altına giren Serra hakkında Mart 2015 tarihinde yapılan değerlendirmeler şu şekildedir:
"Genel gelişimi: Okulda baskı altında hissediyor. Annesiyle yeniden kontak kurmak istiyor. ... Bana anneler gününde bir mektup verdi ve ben de bunu annesine verdim.
Sağlığı: Serra dış görünümüne dikkat ediyor, yeme alışkanlığı ve kilosu takip ediliyor.
Bazen çok üzgün oluyor, belirsiz oluyor. Artık düzenli KJPD’deki (ÇOCUK VE GENÇLİK PSİKİYATRİ KLİNİĞİ) terapi seanslarına gidiyor."
Serra o dönemde annesinin yanında değildir. Annesinin yanında baskı altında hissettiğini iddia ederek yanından ayrılmıştır. Ama okulda da kendisini baskı altında hissettiğini söylemektedir. Yani, sıkılıp ayrılmak istediği her yerden baskı altında hissettiği yalanıyla, karşı tarafa iftira atarak ayrılmaya çalışmaktadır.
"SERRA, DURUM HAKKINDA BİLGİSİ OLMAYAN HERKESİ ŞOKE EDEN VE BÖYLECE AKLINDAKİNİ GERÇEKLEŞTİREN SİYAH BİR TABLO ÇİZİYOR"
Aynı kurumun Serra hakkında 15.02.2017 tarihinde yazmış olduğu bir diğer raporda da, SERRA’NIN YALANCILIĞI, İFTİRAYA EĞİLİMLİ KİŞİLİĞİ ve SANRILARI önemle vurgulanmıştır.
"Geriye dönüp baktığında Patrik Gasser, en başından beri vekil ile canlı bir temas içinde olduğunu açıkladı. Bununla birlikte, mevcut davada bakıcı aile ile kısmi bir yakın ağ oluşturma eksikliği vardı. Serra, İLETİŞİM HATALARINI VE BİLGİ BOŞLUKLARINI KAÇIŞ OLARAK KULLANABİLİYOR. Daha sonra DURUM HAKKINDA BİLGİSİ OLMAYAN HERKESİ ŞOKE EDEN VE BÖYLECE AKLINDAKİNİ GERÇEKLEŞTİREN SİYAH BİR TABLO ÇİZİYOR. Ayrıca Serra, OLAYA KARIŞANLARA BİRBİRİNDEN FARKLI İFADELER VERDİ. SERRA TAM OLARAK NEREDE NE SÖYLEMESİ GEREKTİĞİNİ BİLİYOR. BÖYLECE İLGİLİLERİN İSTEDİĞİ GİBİ HAREKET ETMELERİNİ SAĞLIYOR."
Görüldüğü gibi, kurum değerlendirmesi oldukça dikkat çekici vurgular içermektedir.
Serra'nın kendi kafasında çeşitli senaryolar oluşturduğu ve bu senaryoların garipliği nedeniyle HERKESİN ŞOK OLDUĞU, AYNI OLAYLAR HAKKINDA FARKLI KİŞİLERE FARKLI ŞEYLER ANLATTIĞI, bunu yaparak İNSANLARIN KENDİSİNE KENDİSİNİN İSTEDİĞİ VE HAYAL ETTİĞİ ŞEKİLDE DAVRANMASINI SAĞLAMAYA ÇALIŞTIĞI değerlendirmesi yapılmıştır.
Burada açıkça OLMAYAN OLAYLAR ÜRETEN VE OLAN OLAYLAR ÜZERİNDEN DE KENDİ İSTEDİĞİ GİBİ KURGULAR YAPAN OLDUKÇA HASTALIKLI VE SON DERECE SORUNLU BİR KİŞİLİKTEN bahsedilmektedir. Serra'nın, geçmişte babasına ve annesine yönelik atmış olduğu iftiralar da birlikte değerlendirildiğinde, İFTİRAYA VE YALANA OLDUKÇA EĞİLİMLİ BİR ÇOCUK OLDUĞU AÇIKTIR.
Serra, yukarıda da anlattığımız gibi 2014 yılının Temmuz ayında babasıyla İran'a kaçtıktan sonra babasının kendisini Dubai'ye götürme vaatlerinin gerçekleşmeyeceğini anlayarak ve babasının yanında da barınamayarak İsviçre'ye dönmüştür.
Bu süreç KESB raporlarına şu şekilde yansımıştır:
"Normalde babasıyla İstanbul’da görüşmüş. 2014’de yazın da İstanbul’da görüşmüşler babasıyla. Serra annesine vicdanı sızlayana kadar yalvarmış babasıyla İran'a gitmek için. Öyle olunca anne izin vermiş, fakat sadece 10 günlüğüne. Bunun için babasına Serra’nın pasaportunu ve kimliğini vermiş. O günlerde annesi Serra’yla telefonla bağlantı halindeymiş. 10 gün sonra Serra annesiyle anlaştığı gibi İstanbul’a dönmedi, İran’da babasının yanında yaşamak istediğini belirtti. Serra İsviçre’de rahat etmediğini, orada kabul edilmediğini söylemiş. Babası ona söz vermiş, İstanbul’da saygın bir yerde ona bir daire alacağına. Bu Serra’yı etkilemiş. Babasının çok zengin olduğunu, fabrika sahibi olduğunu, üvey babasının ise bir araba sahibi bile olmadığını söylemiş.
Serra lüksü seviyor. Babası Dubai İran ve İstanbul arasında sürekli gidip gelmiş. Sonrasında Serra annesine, babasının ona verdiği sözü tutmadığını bildirmiş ve annesinin İstanbul’a gelmesini istemiş, burada yaşamak istediğini söylemiş, İsviçre’de mutsuzmuş. Bunun üzerine babası onu İstanbul’a geri getirdi.
Başta anne ve kız haftada bir, sonra günübirlik Facetime üzerinden görüşmüşler. Annesi her görüşmede Tahran’da Serra için neden bir gelecek görmediğini anlatmış. Babası ona söz vermiş Dubai’de yaşayacaklarına. Bu sözünü babası tutmamış ve Serra tutumlarında daha gerçekçi olmaya başlamış.
İsviçre’ye döndükten sonra (12 Ekim 2015) annesi ve kızı İran’da kalma konusu hakkında hiç konuşmamışlar. Psikiyatrist Dr. Petrovic oturumlarda geçmiş hakkında konuşmamayı tavsiye etmiş. Döndükten sonra kızını kucaklamış sarılmış, olanlar hakkında hiç konuşmamışlar."
Görüldüğü gibi, Serra'nın başta annesinin yanından ayrılıp babasının yanında yaşamak istemesinin iki sebebi vardır: Birincisi, BABASININ ZENGİN OLMASI VE KENDİSİNE DUBAİ'DE YAŞAYACAĞINA DAİR VAATLERDE BULUNMASI; İkincisi ise SERRA'NIN İSVİÇRE'YE ALIŞAMAMASIDIR.
Yani, Serra ANNESİNDEN DEĞİL İSVİÇRE'DEN UZAKLAŞMAK İSTEMİŞ, BABASININ YANINDA ZENGİN BİR HAYAT SÜRDÜRECEĞİ HAYALLERİNE KAPILMIŞTIR.
Döndükten sonra Serra'nın ev yaşamı annesi Dilek Çelikten'e sorulmuş ve verilen cevaplar 18.11.2015 tarihinde KESB raporlarına yansımıştır. Anne Dilek Çelikten'in, Serra döndükten sonra onunla ilişkilerini anlattığı KESB raporu şu şekildedir:
"Sabah kalkıp kahvaltı yapıyorlarmış, kahvaltı sonrası kızı okula gidiyormuş. Öğlen eve gelip öğle yemeği yiyorlarmış. Akşam birlikte akşam yemeği yiyorlarmış. Ev hanımı olduğu için genelde hep evde oluyormuş. Bazen Serra okuldan bir şeyler anlatıyormuş bazen de anlatmıyormuş.
Serra her zaman annesiyle uyurmuş, tek başına uyuyamazmış ve uykuya dalamazmış.
Annesi, kızıyla çok yakın olduğunu, kızının onu okşadığını sevdiğini, kendisinin de kızına her zaman onun yanında olacağını söylediğini, ertesi gün ise Serra’nın onu merdivenlerden aşağı indirdiğini (başı döndüğü için) ona yardım ettiğini anlattı.
Annesi Serra’nın lüksü sevdiğini, babasının da çok zengin olduğunu, üvey babasının ise arabasının bile olmadığını söylüyor.
Anne Serra ile asla tartışmadığını söylüyor. Eski eşinin kızını alabileceği tehlikesi her zaman aklında. Kızına bağırmadığını, onu dövmediğini söylüyor. Serra’yı suçlamak istemiyor fakat Serra’nın akıl sağlığının iyi olmadığını söylüyor.
Birlikte çok fazla bahçede vakit geçirdiklerini söylüyor. Eğer kavga bağrış olsaydı komşuların mutlaka haberi olacağından bahsediyor."
Annesinin ifadelerinden de anlaşılacağı gibi anne çocuğuna karşı son derece şefkatli bir annedir. Aşağıdaki Dilek Çelikten ile ilgili KESB yorumları da zaten bunu teyit etmektedir.
Serra’nın psikoloğu 2015 yılında anne Dilek Çelikten ile de görüşmüştür ve Dilek Çelikten tarafından verilen cevaplar rapora yansımıştır. Bu cevapları inceleyecek olursak;
“Aile Serra’nın neden zihinsel olarak bu kadar baskı altında hissettiğini ve neden onlarla yaşamak istemediğini anlayamadıklarını söylüyor. Serra dövme yaptırmak istediğinde izin verdiklerini, saçlarını maviye boyamak istediğinde ona da izin verdiklerini anlatıyor.”
Buradaki ifadelerden 10-11 yaşlarındaki bir çocuğun kendisine dövme yaptırmak ve saçını da maviye boyamak istediğini, bunları SERRA'NIN KENDİSİNİN TALEP ETTİĞİNİ anlıyoruz.
Yani Serra, o küçük yaşlarında dahi süse, abartıya hatta çılgın ve marjinal görünüme özenen bir çocuktur. Bu gerçek, Serra'nın "annem bana zorla makyaj yaptırırdı" iddialarını da ortadan kaldırmaktadır. Serra, akraba ve yakınlarının beyanlarından da anlaşılabileceği gibi, çok küçük yaşlarından itibaren makyaj yapmayı seven bir çocuktur ve bu kendi tercihidir.
Dövme ve saçı maviye boyama gibi marjinal uygulamaları tercih eden bir çocuğun, etrafından gelen tüm uyarılara rağmen makyaj yapmakta ve abartılı giyinmekte ısrar etmesi de şu durumda çok da şaşırtıcı değildir.
Dilek Çelikten'e görüşme esnasında, Serra'nın Sn. Adnan Oktar ile ilgili iddiaları da sorulmuştur. Anne Dilek Çelikten şu cevapları vermiştir:
“Adnan Oktar’ın çok güçlü bir şahsiyet olduğunu, yurt dışında da bağlantılarının olduğunu söylüyorlar. Ama ANNESİ HİÇBİR ZAMAN KIZIMI ONA SUNMADIM diyor. Hem böyle bir şey yapmış olsam bile SERRA KABUL ETMEZ, o daha bir çocuk diyor. Türkiye’de böyle bir şey yasal değil diyor. Bir genç kız ancak 18 yaşında olduğunda evlenebilir diyor. TAM TERSİNE, SERRA ADNAN OKTAR’LA KENDİ KONTAK KURMAK İSTEDİ diyor. Solothurn’daki bir tanıdığımızı ziyarete gittiğimizde TV’de Adnan Oktar’ı gördü diyor.
Daha sonra bir İstanbul seyahatimizde kızımla TV kanalına gittik ve Adnan Oktar’la görüştük diyor. Reto (Kurum Müdürü) Adnan Oktar’la Serra’nın fotoğraflarını gösteriyor, annesi fotoğrafların binanın ve çevrenin etrafında çekildiğini, orda bir gölet (dere) olduğunu, bahçe ve hayvanlar olduğunu söylüyor. (Bu fotoğrafların çekildiği yer Adnan Oktar'ın hiç gitmediği Hür Sokak'taki ev) SERRA HİÇBİR ZAMAN ADNAN OKTAR’IN ÖZEL EVİNDE BULUNMADI diyor. SADECE STÜDYODAYDI diyor. Hatta SADECE BİZ DEĞİL, BİRÇOK ZİYARETÇİ ORADA BULUNUYORDU diyor. Adnan Oktar Serra’ya onun akıllı bir kız olduğunu, İSVİÇRE’DE OKUMASINI, belki de ileride doktor olabileceğini söyledi diyor. SERRA ORADA ÇOK MUTLUYDU, BUNU FOTOĞRAFLARDAN DA ANLAMAK MÜMKÜN diyor. SERRA ORAYA ZORLA GÖTÜRÜLMÜŞ GİBİ BİR HALDE DEĞİL FOTOĞRAFLARDA diyor.”
İfadeyi inceleyecek olursak, 2015 yılında, yani şu an yaşanan yargılama süreci gerçekleşmeden çok önce Serra'nın annesi Dilek Çelikten, İsviçre kurumuna, bugün savunma tarafından mahkemeye verilen ifadelerin tam olarak aynısını vermiş olduğu görülmektedir. Buna göre:
- SERRA HİÇBİR ZAMAN ADNAN OKTAR’IN ÖZEL EVİNDE BULUNMADI
- ADNAN OKTAR İLE SADECE STÜDYODA GÖRÜŞTÜ
- SADECE SERRA VE ANNESİ DEĞİL, BİRÇOK ZİYARETÇİ DE ORADA BULUNUYORDU
- SERRA ORADA ÇOK MUTLUYDU
- ADNAN OKTAR, SERRA'NIN İSVİÇRE’DE OKUMASINI ÖNERMİŞTİ
- BU KIYAFETLERİ SERRA ISRARLA KENDİSİ GİYMEK İSTEDİ
Burada Serra’nın annesi Dilek Çelikten'in belirttiği birkaç önemli olaya vurgu yapalım:
1) Birincisi; Sn. Adnan Oktar’ın Serra'nın İsviçre'de okumasını önermesi (ki bu Serra'nın mahkeme huzurunda olayları anlatırken ara ara ve belki de istemeden dile getirdiği bir konudur) Bu ifade Sn. Adnan Oktar’ın Serra'yı ne o zaman ne de sonrasında YANINDA TUTMA GİBİ BİR PLANI OLMADIĞINI GÖSTERMEKTEDİR.
2) İkincisi; Dilek Çelikten, Serra'nın A9 TV ziyaretlerinde aslında çok mutlu olduğunu, bunun FOTOĞRAFLARDAN KOLAYCA ANLAŞILABİLECEĞİNİ söylemesi Sn. Adnan Oktar’ın Serra’ya zarar verecek veya onu üzecek hiçbir şey yapmadığını ispatlamaktadır. Dilek Çelikten uzmanlara, fotoğraflarda zorla götürülmüş bir çocuk görüntüsünün ASLA OLMADIĞINI belirtmiştir. Bu oldukça önemli bir noktadır. Gerçekten de Serra’nın A9 TV ve Sn. Adnan Oktar'ı ziyareti sırasında çekilen resimlerde çok mutlu, neşeli, huzurlu, sevinçli olduğu açıkça görülmektedir.
Bir çocuğun fotoğrafından onun gerçekten mutlu olup olmadığını anlamak oldukça kolay ve mümkündür. Bir ortama zorla sokulmuş olan bir çocuğun mutsuzluğu ve hayal kırıklığı, çektirdiği fotoğraflara kesin olarak yansır. Çocuğun mutsuz olduğu halde mutlu rolü oynaması imkansızdır. Rol yapacak olsa dahi, bunun izleri mutlaka yüzünde gözükür.
Serra'nın fotoğraflarına bakıldığında ise, bulunduğu ortamdan aşırı derecede mutlu olmuş, neşe ve sevinç içinde bir çocuk görüntüsü hakimdir. Orada mutludur; oraya isteyerek gelmiştir ve orada onu üzecek hiçbir şey yaşanmamıştır. Fotoğraflardan bu gerçekler açıkça görülebilmektedir.
3) Üçüncüsü; Serra'nın ziyaret sırasında giydiği kıyafetler konusudur. Anne Dilek Çelikten İsviçre'deki uzmanlarla yaptığı mülakatta, bu kıyafetleri giymek için Serra'nın ısrarcı olduğunu ve inat ettiğini söylemektedir. Oysa Serra mahkemede kıyafetlerin ve ayakkabıların kendisine güya Sn. Adnan Oktar tarafından alındığını iddia etmişti. Oysa,
– O yaştaki bir çocuk için topuklu ayakkabı üretilmediğini ve elbette üretilemeyeceğini, doğal olarak satın almanın da imkansız olduğunu,
– Polis baskını esnasında basılan yüzden fazla evin hiçbir yerinde 10 yaşında bir çocuğa olabilecek bir kıyafet veya eşyanın BULUNMADIĞINI ve asla bulunamayacağını,
– Dolayısıyla, Serra'nın bu konuda da yalan söylediğini, Serra'nın zaten 7-8 yaşlarından beri makyaj yapıp, dikkat çekici dar ve kısa kıyafetler giydiğini ve bunun aile ve yakınları arasında meşhur bir konu olduğunu
belirtmiştik.
Annesinin 2015 yılındaki mülakat ifadeleri de bu gerçekleri teyit etmektedir.
4) Dördüncüsü; Serra'ya ait sosyal medya hesaplarının bizzat Serra tarafından açılmış olmasıdır. Serra, uydurduğu "beni zorla Adnan Oktar ile tanıştırdılar" yalanını deşifre edecek olan kendi sosyal medya paylaşımlarındaki Adnan Bey ve çevresine yönelik sevgi dolu sözleri tevil etmek amacıyla, "benim hesabımı annem açtı, o mesajları annem yazdı" yalanını uydurmuştur. Anne Dilek Çelikten bu konuda şunu söylemiştir:
"Serra’nın iletişim kurduğu Facebook, Twitter ve Instagram ve diğer hesapları vardı, diye anlatıyor annesi. Bir cep telefonu varmış PARMAK İZİYLE AÇILAN. ANNESİ ERİŞİM SAĞLAYAMIYORMUŞ. Serra için Facebook hesabı açmadığını ve zaten öyle bir yeteneğinin de olmadığını söylüyor."
Rapordaki bu kısımdan da anlaşılabileceği gibi Serra'nın telefonu PARMAK İZİYLE AÇILAN bir telefondur ve dolayısıyla annesinin telefona erişim sağlaması mümkün değildir. Ayrıca annenin belirttiğine göre, anne bu tür teknik konularda yetenekli bir kişi de değildir. Pek çok tanık beyanından da anlaşılabileceği gibi Serra zaten, cep telefonu ve sosyal medya kullanımı konusunda oldukça aktif bir çocuktur. Kendi hesabını kendisi açmıştır. Bunun için annesine ihtiyacı yoktur. Hatta annesinin ifadelerine göre pek çok hesabından annenin dahi haberi yoktur.
Ayrıca, annesinin Sn. Adnan Oktar ve çevresiyle temas kurmak için bir başkası adına hesap açarak oradan konuşmalar yapmaya ihtiyacı da yoktur. Çünkü annesi zaten daha önce. Adnan Bey ile tanışmıştır ve istese ortak tanıdığı vesilesiyle istediği zaman görüşme imkanı vardır.
Dahası zaten, A9 TV kanalıyla online bağlantı kuran ve ziyarete gelmek isteyen herkes kanala doğrudan gelebilmektedir. Bu talepler canlı yayınlarda gönderilen mesajlarla gerçekleşmektedir ve bugüne değin binlerce ziyaretçinin gelip gittiği herkesin bildiği bir konudur. Bu bakımdan, stüdyoya gelmek isteyen bir kişinin sadece bir email göndermesi yeterlidir.
Sonuçta, Serra'nın uydurduğu “annem benim adıma hesap açtı” hikayesi hiçbir bakımdan tutarlı değildir; çok büyük mantık boşlukları içermektedir.
5) Beşincisi; Serra’nın lüks merakıdır. Anne Dilek Çelikten'in Serra'nın lükse düşkünlüğüyle ilgili KESB'deki açıklamaları şu şekilde rapora yansımıştır:
“Serra lüksü seviyor. Tahran’da babasının ona sunduğu imkanları ona İsviçre’de sunamadıklarını söylüyor. İran’dayken babası ayda 2000 Dolar veriyordu diyor. İsviçre'ye döndüğünde ise para vermiyordu diyor."
Hatırlanacağı gibi Serra, babasının yanına kaçarken eğitmenlerinden birine yazdığı 27.06.2014 tarihli mektupta, babasının yanına gideceğini ve orada mutlu ve zengin yaşamak istediğini belirtmişti.
Anne Dilek Çelikten’in psikiyatr ile görüşmesinde sarf ettiği bu ifadeler, Serra’nın babasını para ve maddi imkan elde etmek için tercih ettiğini teyit etmektedir.
Annesini terk ederek babasına kaçmasının en önemli sebeplerinden birinin para olması, babanın Serra'yı Dubai'ye gideceğine dair yalanlar ve vaatlerle kandırması Serra için yeterli olmuştur. Özellikle babanın, Serra İran'dayken ona para vermesi ama İsviçre'deyken kesmesi Serra'nın İran'ı tercih etmesinin en önemli motivasyonlarından biri olmuştur.
Serra, lükse, paraya, iyi bir hayat yaşamaya oldukça özenen bir çocuktur. Kumpasçılar tarafından Adnan Oktar Davası'na bir nevi "BAŞ İFTİRACI" olarak kullanılmasında bu zaafının da önemli etkisi vardır.
Bugün Serra’nın, Adnan Bey'i suçlamaya ve çok yüksek cezalar almasını sağlamaya yönelik birtakım olmadık, asılsız istismar iftiraları atmasının ardında, kumpasçıların yoğun baskı ve kuşatmasının yanı sıra kendisine sundukları ve vaadettikleri maddi menfaatler olduğu da kaçınılmazdır.
Serra MohammadValipour'un yatlarda, içkili, yemekli ortamlarda dosyanın husumetli tetikçileriyle içiçe vakit geçirmesi bunun en açık göstergelerinden biridir.
27.02.2017 tarihinde KESB raporlarına, anne Dilek Çelikten ve üvey baba Sadık Taşdemir ile görüşmeler yapan Psikiyatr Djordje Petrovic'in notları da yansımıştır. Bu raporlardaki analizler de şu şekildedir:
“Dilek ... Serra ile dayanılmaz sorunlar yaşadı. Bir sene boyunca kızı, babası kızını kaçırdığı için İran’daydı. O zamanlar Dilek Hanım’ın kızı Serra ile hiç bağlantısı yokmuş, eski eşi sıkı bir şekilde kızını gözetlediği, kontrol altına aldığı için. Ne yazık ki Serra'nın bu dönemde zihinsel olarak ve davranışları da olumsuz etkilendi ve olumsuz yönde değişti.
Serra’nın devamlı değişen bakıcı ailesi vs. Dilek için çok sağlıksız ve dayanılmaz hale geldi çünkü kızın her seferinde daha fazla travmatize olduğunu söylüyor ve acilen sabit bir konuta ve eğitime ihtiyacı olduğunu düşünüyor.
Psikiyatrik bakış açısı olarak ben bu genç kızın (Serra’nın) acilen psikiyatrik ve nörolojik takibe alınması gerektiğini düşünüyorum. AYRICA SERRA’NIN ANNESİNİN HİMAYESİNDE OLMASININ EN İYİSİ OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM.”
Psikiyatr Djordje Petrovic de aşağıdaki raporunda, sorunların Serra'dan kaynaklandığını açıkça belirtmiş ve çocuğun ACİLEN psikiyatrik ve nörolojik takibe alınması gerektiğini tespit etmiştir. Ayrıca çocuğun psikolojik sorunlarının giderilmesi için, alacağı psikolojik desteğin yanı sıra ANNESİNİN YANINDA KALMASININ DAHA İYİ OLACAĞINA dair rapor vermiştir. Belli ki psikiyatr, SORUNLARIN ANNE DİLEK ÇELİKTEN'DE DEĞİL, SERRA'DA OLDUĞUNA KANAAT GETİRMİŞTİR.
Serra, dava dosyasındaki beyanlarında güya "annesinin kendisini makyaj yapmaya ve açık-saçık giyinmeye zorladığını" iddia etmiştir. Oysa ki resmi raporlar Serra’nın İstanbul’a gelişinden çok daha önceki tarihlerden beri makyaj yaptığını ve açık ve dikkat çekici şekilde giyinmeyi tercih ettiğini, bu sebeple de okulundan uyarılar aldığını göstermektedir.
Psikiyatr Djordje Petrovic, görüşlerini bildirirken, görüşme esnasında annenin dile getirmek istemediği bazı konulara da özellikle değinmek zorunda kalmıştır. Bu konular;
✘ MAKYAJ ve TOPUKLU AYAKKABININ küçük yaşlardan itibaren SERRA'NIN KENDİ TERCİHİ olduğu,
✘ Fırsat bulduğunda -oldukça küçük yaşlarda olmasına rağmen- TANIMADIĞI İNSANLARA KARŞI BİLE KIŞKIRTICI TAVIRLAR SERGİLEYEBİLDİĞİDİR.
Serra, bu tür davranışları nedeniyle başını belaya da sokmuştur. Yaşını büyük gibi göstererek tanımadığı erkeklerle cinsel içerikli konuşmalar yapmış, buluşma aşamasında durumu fark eden kuzeninin müdahalesi sayesinde bu olayı zarar görmeden atlatmıştır.
Bu durum psikiyatr raporuna şu şekilde geçmiştir:
"Annesi Serra’nın geçen yazdan bir olayını aktarıyor. Serra’nın cep telefonu bozulmuş, kuzeninin cep telefonunu almış. KUZENİ O ZAMAN SERRA’NIN İNSTAGRAM’DAN KIŞKIRTICI POZLARDAKİ FOTOĞRAFLARINI ADAMLARA YOLLADIĞINI FARK ETMİŞ. ADAMLAR ONA BULUŞMA TEKLİFİ ETMİŞLER, ORAL TEKLİFİ YAPMIŞLAR."
"Ardından anne ne fotoğraflardan ne de bu yazılardan bahsetmek istemedi. Daha sonra bir ağlama krizi eşliğinde kuzeninin bu adamlarla bağlantı kurduğunu ve bunun bir çocuk olduğunu bildirdiğini anlattı."
Serra, henüz oldukça küçük yaşlarda olmasına rağmen, sosyal medya üzerinden tanımadığı bir kısım adamlara kışkırtıcı pozlarını gönderebilmekte ve bu kişiler de kendisine buluşma teklifinde bulunmaktadır. Serra, böylesine rahat hareket edebilen, sosyal medyayı bu amaçlarla dahi kullanabilen bir kızdır.
Psikiyatr, konuyla ilgili gözlemlerini şöyle raporlaştırmıştır:
“Annesi; Serra YÜKSEK TOPUKLU AYAKKABILAR GİYMEK İSTERDİ ama bunun onun sağlığı açısından riskli olacağını ona söylerdim diyor. OKULDAN DA MAKYAJLI OKULA GELMEMESİ VE ŞORTLAR GİYMEMESİ KONUSUNDA UYARI ALDI diyor. Kendi kültürlerinde 10 yaşında bir çocuğun makyaj yapmasının normal olmadığını söylüyor. Ona makyaj yapması ya da açık giyinmesi için asla baskı yapmadım diyor. Üvey baba annesinin kızını hep uyardığını söylüyor, makyaj yaptığında veya çok açık giyindiğinde. Reto (okul yetkilisi) o sırada Serra’nın MÜSAMAHAKÂR POZLARININ OLDUĞU fotoğraflar gösteriyor. Annesi BU FOTOĞRAFLARI KENDİ KENDİNE ÇEKTİ EVDE diyor. BALERİN GİBİ GÖRÜNMEYE ÇALIŞTIĞINI söylüyor.”
Serra, tamamen kendi isteğiyle çok küçük yaşlarından itibaren makyaj yapmaya başlamıştır. Yani bunları güya annesinin baskısıyla yaptığı yönündeki beyanları tamamen yalandır.
Okuluna dahi makyaj ve şortlarla giden bir çocuk belli ki bu bütün bunları kendi tercih etmektedir. Zaten Serra'nın okulda hocalarıyla çektirdiği mutlu resimlerinde de yüzündeki makyaj dikkat çekmektedir ve halinden de son derece memnundur. Hocalarının uyarılarına rağmen makyaj yapmaya ve şort giymeye devam etmiştir ve annesi de bu durumdan şikayetçidir.
Serra, kendi tercihi olan makyaj, şort, topuklu ayakkabı kullanımı gibi unsurları, uydurduğu istismar yalanını zenginleştirmek ve güçlendirmek için kullanmaktan çekinmemiştir. Hikayesine daha dramatik bir hava vermek için, Türkiye'ye geldiklerinde annesinin A9 TV stüdyolarına giderken kendisine güya zorla makyaj yaptığını söylemiştir. Oysa, buraya kadar açıkça görüldüğü gibi makyaj ve açık giyinme saplantısı, o yaşlarda Serra'nın en büyük düşkünlüklerindendir. Öyle ki, okuluna dahi o şekilde gitmektedir.
Burada bahsedilen konularla ilgili olarak Serra'nın okulundan da bizzat bilgi alınabilir.
Ayrıca, Serra'nın annesinin yanından ayrılarak KESB'de kalmaya başladığı dönemlerde ve sonrasında çektirdiği ve sosyal medya hesaplarında paylaştığı fotoğraflara da dikkat çekmek gerekmektedir. KESB'de kalmaya başladığında Serra sadece 12 yaşındadır. Yanında annesi yoktur. Dolayısıyla, bu tarihten sonra makyajlı ve şuh fotoğraflar vermek için kimse kendisini yönlendirmemiş, kendi kararıyla bunları yapmıştır. Kısaca Serra, makyaj ve açık kıyafetler konusunda da yalan söylemektedir.
SERRA MOHAMMEDVALIPOUR’UN SOSYAL MEDYADAN PAYLAŞTIĞI FOTOĞRAFLARINDAN BAZI ÖRNEKLER
Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza düzenlenen 11 Temmuz 2018 tarihli operasyonun hemen ardından, Serra MohammadValipour'un Türkiye'ye getirilmesi ve kurgu bir istismar iddiasıyla dosya savcısına iftira içerikli beyanlarda bulunması Fırat Develioğlu, Özkan Mamati, Uğur Şahin gibi davanın husumetli müştekileri tarafından organize edilmiştir.
Özkan Mamati, daha önce Mali Şube’ye vermiş olduğu düzmece fişleme raporunda Serra ile ilgili olarak "kızı istediğimiz zaman Türkiye'ye getirebiliriz" diye açık açık yazmıştır. Serra zaten çoktan husumetli müştekilerin yakın markajı ve kontrolü altına alınmış olduğu için de bir süre sonra bunu kolaylıkla sağlamıştır.
Serra MohammadValipour, Türkiye'ye gelişinin hemen akabinde husumetli müştekiler Uğur Şahin ve Serpil Ekşioğlu tarafından Çocuk Şube'ye götürülmüş ve oradan yine savcılık talimatıyla Serpil Ekşioğlu'na teslim edilmiştir. Bütün bunlar tutanaklarda sabittir.
Daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi, KÜÇÜK ÇOCUĞUN NEDEN BABASINA VEYA BAŞKA BİR AKRABASINA DEĞİL DE DAHA ÖNCE HİÇ GÖRÜP TANIMADIĞI, KENDİSİNDEN 30 YAŞ BÜYÜK DAVANIN HUSUMETLİ MÜŞTEKİSİ YAŞLI BİR KADINA TESLİM EDİLDİĞİ sorulması gereken en önemli sorulardan biridir.
Daha önce delillerini defalarca hem mahkemeye sunduğumuz hem de kamuoyuna açıkladığımız gibi, Serra MohammadValipour her aşamada, söz konusu husumetli müştekilerin kontrol ve denetimi altında alıkonmuştur. Halen de alıkonulmaya devam edilmektedir.
Bu durumu teyit eden bir açıklama, KESB raporuna da yansımıştır. 04.01.2019 tarihli değerlendirmede durum şu şekilde izah edilmiştir:
"Serra 12 Temmuz 2018 İstanbul’a babasını ziyarete gitmişti fakat tutuklanan Türk bir Guru hakkında verdiği ifadeler internette yayılınca bir daha dönmedi. O ZAMANDAN BERİ NEREDE KALDIĞI BİLİNMİYOR. DÖNECEĞİNE DAİR BİR BİLGİ VERMEDİ."
Serra, bahsedilen tarihlerde esrarengiz bir şekilde apar topar Türkiye'ye getirilmiştir. Bu durumdan velayet sahibi öz annesinin dahi HABERİ OLMAMIŞTIR. Serra'nın bakımından ve korunmasından sorumlu olan KESB kurumunun bile çocuğun Türkiye'ye götürüldüğünden HABERİ OLMAMIŞTIR. Husumetli müşteki Özkan Mamati'nin "istediğimiz zaman Türkiye'ye getirebiliriz" dediği Serra'nın İsviçre'den kim tarafından alınıp, ne yolla ve nasıl bir baskı, tehdit ya da vaat ile Türkiye'ye getirildiği meçhuldür. |
Kesin olan tek şey, o tarihlerde reşit olmayan Serra'nın, annesi, babası ve sorumlusu olan resmi kurumun haber ve izinleri olmaksızın, husumetli müştekiler Özkan Mamati, Uğur Şahin ve Fırat Develioğlu'nun organizasyonuyla, Türkiye'ye getirildiğidir.
Adnan Oktar Davası'nda, çok sayıda zavallı genç kızı tehdit ve baskıyla korkutarak suni müşteki haline getirip olmadık iftira senaryolarını anlatmaya mecbur bırakan, bazı Mali Şube polisleriyle de işbirliği içinde hareket eden bu husumetli ekip Serra'yı da aynı amaçla, bir nevi adam kaçırma operasyonuyla İstanbul'a getirtmiştir. Ardından da "küçük kız istismarı" iftirasında kullanılmak üzere sözde "mağdur küçük kız" sıfatıyla dava dosyasına ekletmiştir.
Daha önce de çok defa belirttiğimiz gibi, dava dosyasında müşteki olması için husumetli müştekiler tarafından İsviçre'den kaçırılıp İstanbul'da alıkonan ve onların sıkı kontrolünde tutulan Serra'nın, Mali Şube'ye ve savcılığa ifade vermeye götürüldüğü tarihe kadar HİÇ KİMSE HAKKINDA HİÇBİR ZAMAN HERHANGİ BİR CİNSEL İSTİSMAR İDDİASI OLMAMIŞTIR.
Serra'nın kalmakta olduğu KESB kurumuna böyle bir iddiadan hiçbir aşamada bahsedilmemiştir. Kuşkusuz, eğer İsviçre'de çocukların bakımını, korunmasını üstlenen böyle bir devlet kurumu böyle bir iddiadan haberdar olsa, BU DURUMU GERÇEKTEN SAKINCALI GÖRSE, BUNU MUTLAKA TÜRK YETKİLİLERİ İLE PAYLAŞIR VE SERRA NEZDİNDE DURUMUN TAKİPÇİSİ OLURDU. Ancak böyle bir girişim ve takip hiç olmamıştır.
ÇÜNKÜ CİNSEL İSTİSMAR İFTİRASI, İLK OLARAK SERRA'NIN HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN ABLUKASINA GİRMESİNİN ARDINDAN KURGU BİR HİKAYE OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞTIR.
Elbette KESB kurumu, Serra MohammadValipour'u yıllar boyunca en iyi tanıyan kurumdur. Serra'nın Türkiye'de böyle bir konu ile gündem olmayı isteyeceğini öngörmüşlerdir. Serra’nın amacının sansasyon yaratmak ve iftira beyan ile karşı tarafı suçlamak olduğunu fark ettikleri için, bu konuda önden tedbir almak istemişlerdir.
KESB raporunda bu durum şöyle geçmektedir:
“İSTANBUL’A GİTTİĞİ GÜN NEDEN POLİSE BÖYLE SÖYLEDİ ANLAŞILIR GİBİ DEĞİL. ACABA BABASI MI BUNU ONDAN İSTEDİ?"
Yargılama süreci boyunca Serra MohammadValipour, husumetli müştekilerden Fırat Develioğlu'nun Kazakistan'daki evinde kontrol altında tutulmuş ve halen de tutulmaktadır.
Serra, şu anda husumetli müştekilerin sıkı kuşatması altında Sayın Adnan Oktar ve camiamiamıza yönelik kumpasın en önemli elemanı olarak kullanılmaktadır. Serra, operasyon sonrası ve yargılamanın yapıldığı dönem boyunca, HENÜZ REŞİT OLMAMASINA RAĞMEN annesinin veya babasının yanında değil, eldeki verilere göre HUSUMETLİ MÜŞTEKİ FIRAT DEVELİOĞLU'NUN YAŞADIĞI YERDE TUTULMUŞTUR; HALEN DE ORADA TUTULMAKTADIR.
Raporda geçen 04.01.2019 tarihli şu bilgi, bu gerçeği doğrulamaktadır:
“Serra, Rusya’da zengin Türk bir ailede ve Türk devlet yetkilisi ile direkt kontak halinde olan bir ailede yaşadığını belirtti.”
Bahsettiği bu kişi Türkiye-Kazakistan İş Adamları Birliği (TÜKİB) Başkanlığını yapmış olan Fırat Develioğlu'dur. Ayrıca raporda da belirtildiği gibi Türk devlet yetkilileriyle oldukça yakın ilişkiler içindedir.
Fırat Develioğlu ve diğer kişiler hakkında açılan bir soruşturma kapsamında savcılık tarafından istenen aşağıdaki pasaport giriş-çıkış kayıtları da, Serra'nın Kazakistan'da kaldığını ve duruşmalar esnasında husumetli müştekiler tarafından Kazakistan’dan getirilip götürüldüğünü belgeleriyle ispatlamaktadır:
Yukarıdaki dava dosyasına girmiş resmi kayıtlardan da görülebildiği gibi eldeki veriler, Serra'nın Kazakistan'da tutulduğunu ve orada bir nevi abluka altına alınmış olduğunu doğrulamaktadır.
Davanın tüm seyri ve Serra'nın A9 TV ziyaretinden tam 5 sene sonra birdenbire ortaya çıkan asılsız bir cinsel istismar suçlaması bir bütün olarak dikkate alındığında, bu süreçte Serra'nın husumetli müştekiler tarafından kullanılmış ve kullanılmakta olduğu gerçeği bariz şekilde ortaya çıkmaktadır.
İsviçre’nin resmi devlet kurumu -bizdeki Çocuk Esirgeme Kurumu benzeri- olan KESB (Kindes und Erwachsenenschutzbehörden) tarafından hazırlanan raporun analizlerinden de tam olarak anlaşılabileceği gibi, Serra MohammadValipour son derece sorunlu bir zihin yapısına sahip olan, iftira ve yalanlar yoluyla başkalarına zarar vermekten çekinmeyen, hatta bundan zevk alan, hayatındaki en büyük heyecanın kafasında belirlediği düşmanlara karşı iftiralarla savaş açmak olan bir kişiliktir.
Bu kişilik yapısına sahip kişilerin belli başlı karakter özellikleri, psikolojide şu açıklamalarla tarif edilir:
➤ Anti sosyal kişilik bozukluğu, toplum tarafından hoş görülmeyen davranışlarda bulunan, kurallara ve kanunlara karşı gelen, verilen cezalardan hiçbir şekilde yılmayan insanlarda bulunur. Bu kişilerde suç işlemeye karşı doğal bir yatkınlık vardır. Ayrıca çok kolay bir şekilde yalan söyleyebilir, hırsızlık yapabilir ve insanları kandırabilirler. Yaptıklarının diğer insanları nasıl etkilediğini pek umursamazlar.
➤ Bu tür rahatsızlık yaşayanların bir diğer özelliği ise etraflarındaki insanlara karşı duyarsız davranmalarıdır. Bu kişiler başkalarının acıları ve dertleriyle ilgilenmezler. Hayatlarında tek umursadıkları şey kendileridir ve diğer insanlara zarar vermekten garip bir zevk duyarlar. Temel özellikleri şöyledir:
➤ Anti sosyal davranışlar sergilerler. Başkalarını haklarını ve duygularını önemsemezler.
➤ İnsan ilişkilerinde davranış bozuklukları gösterirler. İlişkilerde gerekli olan duygudaşlık, ahlak eksikliği görülür. Yakın ilişki kurmak istemezler.
➤ Karşılarındaki insanlara karşı empati geliştiremezler. İnsanlarla duygusal bağ kuramaz veya kurmak istemezler.
➤ Yalan söylemek sıradan bir alışkanlığa dönüşmüştür. Geçmiş, gelecek, şimdiki zamanda olan olaylarla ilgili yalan söylerler. Günlük basit meseleleri bile yalana bulayıp anlatırlar.
➤ Duygusal taklit yaparlar. (Müteessir görünmek, ağlamak, ağlayarak insanların dikkatleri üzerine çekmeye çalışmak gibi) Duyguları olmasa da ihtiyaç duyduğu zaman başkalarının duygularını kolaylıkla taklit edip, insanları kolayca kandırabilirler.
➤ Sosyopatlar, egoisttirler. Kendilerini başkalarından üstün görürler. Hatta kendileriyle ilgili sanrıları vardır. Kendilerini mükemmel, üstün yaratılmış olarak hissederler. Sosyopat belirtisi gösterenler zekidir. Diğer insanları kolaylıkla manipüle ederler. Kendi isteklerini elde ederken, diğer insanları yönlendirmekten pişmanlık duymazlar.
➤ Davranışların ahlaki kriterleri yoktur. Yalan söylemek, aldatmak, şiddet gibi gayri ahlaki davranışlara kolayca başvururlar.
➤ İnsanlara hükmetmekten hoşlanırlar, daima lider olmak isterler, emir almaktan hoşlanmazlar.
➤ Yakın ilişki kuramadıkları için arkadaşları yoktur.
KESB raporuna genel hatlarıyla bakıldığında dahi, Serra MohammadValipour'un yukarıda tarif edilen profile birebir uygunluk gösterdiği görülebilmektedir.
Serra;
➠ Samimi, yakın arkadaşı olmayan bir çocuktur, arkadaşlarıyla ilişkileri genellikle öfke doludur. Yakın ilişki kurmak istememesinin yanı sıra etrafındaki insanları öfke ile kendinden uzaklaştırmaktadır. (arkadaşının elini kapıya sıkıştırması ve buna tepkisiz kalması gibi...) Serra'nın bu özelliği çok küçük yaşlarından itibaren belirgin bir özelliğidir.
➠ Kolayca yalan söyleyebilmekte, iftira atabilmektedir. En yakınlarına dahi iftira atmaktan çekinmemektedir. 2 yaşındayken annesinin velayeti alabilmesi için, 11 yaşında babasının velayeti alabilmesi için mahkemede yalan söylemiştir. Kuzeni Hüsnücan Çelikten’e cinsel istismar iftirası atmıştır.
➠ Devlet kurumunda yanına yerleştirildiği ailelerden de yalan söyleyerek ayrılmıştır.
➠ Söylediği yalanlar ve iftiralar sonucunda kişilerin ne duruma düştüklerini, neler yaşadıklarını, duygularını düşüncelerini hiç önemsememiştir. Annesinin veya başka insanların hapse girecek olması onu zerre kadar ilgilendirmemektedir.
➠ Anti sosyal kişilik gösterdiği için hiçbir yerde uzun süre kalamamıştır. Önce annesinin yanından kaçmış, sonra yerleştirildiği kurumlardan ve ailelerin yanından kaçmış, sonra babasının yanından kaçmış, ardından yaşadığı ülkeden de kaçmıştır.
➠ Günlük basit konularda bile yalan söylediğinden, yalana dayalı yaşamak ve insanları bu şekilde kandırmak artık bir yaşam biçimi haline gelmiştir.
➠ Konular hakkında kafasında sürekli olarak senaryo üretmektedir. Ardından ürettiği senaryoları geliştirerek, senaryo içindeki yalanları artırarak başlattığı iftiraya sahip çıkmaktadır.
➠ Kurum tarafından, Serra'nın "BİLGİSİZ OLAN HERKESİ ŞOKE EDEN VE BÖYLECE AKLINDAKİNİ GERÇEKLEŞTİREN SİYAH BİR TABLO ÇİZDİĞİNE, OLAYA KARIŞANLARA BİRBİRİNDEN FARKLI İFADELER VERDİĞİNE, TAM OLARAK NEREDE NE SÖYLEMESİ GEREKTİĞİNİ BİLDİĞİNE, BÖYLECE İLGİLİLERİN İSTEDİĞİ GİBİ HAREKET ETMELERİNİ SAĞLADIĞINA" dair verilen rapor, Serra'nın sosyopat kişiliği hakkında çok fazla şey anlatmaktadır.
➠ Serra, kendisini vazgeçilmez, "gözde", mükemmel görme eğilimindedir. Sn. Adnan Oktar’ı ziyaret eden yüzlerce kişi ve yüzlerce güzel kadın arasından, -o dönemde 10 yaşında ve son derece özelliksiz bir çocuk olmasına rağmen- kendisinin gözde olduğunu etrafa lanse etmeye çalışmaktadır.
➠ Egoist kişiliktedir. Aklına eseni yapmakta, bunun sonucunda geride bıraktığı, iftira attığı, suçladığı insanların durumunu düşünmemektedir. Yaptıklarından dolayı annesinin, babasının ve çevresindeki insanların geldikleri durum kendisini hiç ilgilendirmemiştir.
➠ Davranışlarının ahlaki bir kriteri yoktur. Aklına estiğinde iftira atmaktan, gayri ahlaki pozlar verip insanlara göndermekten, sosyal medya üzerinden kendisinden büyük erkeklerle bağlantı kurmaktan, insanları dava etmekle tehdit etmekten çekinmemektedir. Ani kararlar verip, henüz çocuk yaşta olmasına rağmen, kendisinden 30 yaş büyük erkeklerle yatlarda içkili partilere katılacak kadar rahat olabilmektedir. Yaşı küçük olmasına ve yanında ailesinden kimse olmamasına rağmen, farklı ülkelerde, kendisinden 30-40 yaş büyük erkeklerin evinde kalabilmektedir.
➠ Ahlaki kriteri olmadığı için insanlara iftira atarken de toplumun ahlaki hassasiyetlerini etkileyecek suçlamalar yapmaktadır. Raporda annesini suçlamak için annesini olmadık iddialarla itham etmesi, Adnan Bey'e hatta kendi kuzenine dahi cinsel istismar suçlaması yapması, annesini cinsel istismara yardım ile suçlaması bunun delilidir.
➠ Tüm dikkatlerin üzerinde olmasını istediğinden iftira yolu ile para ve ün kazanabileceğini anlamış ve bunu uygulamaya rahatlıkla geçirebilmiş bir çocuktur. Bu özelliklere sahip olduğu için biraz rahat yaşam karşılığında kolaylıkla iftiraya ve kapsamlı yalanlara yönlendirilebilmiştir.
➠ Kötülük yaptıkça kendisini daha güçlü görmektedir. Her olayda her şeyin merkezinde olmak istediğinden içine dahil olduğu olaylarda en fazla yalanla en dikkat çekici kişi olma amacındadır. Adnan Oktar davasında küçük yaş yalanına sadece Serra'nın uygun bulunmasının da sebebi budur. Dava, tam da onun isteyeceği şekilde onun söylediği yalanlar üzerinden basında gündeme gelmekte ve beklentisine oldukça uygun olarak gündem olabilmektedir.
➠ Yalanı rahatlıkla söyleyebildiği için çok da rahat duygusal taklit yapabilmektedir. Rahatça ağlama numarası yapabilmekte, müthiş bir profesyonellik içinde karşısındakini kandırabilmekte, başkalarının duygularını taklit edebilmektedir. Basında gündem olabilmek için yaptığı ağlama numaraları bunu net şekilde göstermektedir.
➠ Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandıkları dava kapsamında görüştüğü pedagoga sözde yaşadıklarını "duygusuzca anlatacağını" söylemesi de zaten ortada bir olay olmadığını, ağlama gösterisinin tamamen basına şov olarak yapıldığının göstergesidir. Normal şartlarda gerçekten cinsel istismar yaşayan bir çocuğun, olayları anlatırken "duygularını bastırarak, duygusuzca anlatması" kuşkusuz ki mümkün değildir.
Hayatının her aşamasında çeşitli yalanlar söyleyerek başkalarına zarar verme istidadında Serra, şu an hala daha bu yöntemi kullanmaktadır. O dönemde sadece 10-11 yaşında olan bir çocuğun böylesine ürkütücü yöntemleri tek başına planlayarak, kurgulayarak, kasıtlı ve intikam hisleriyle uygulaması, karşımızdaki psikolojik bozukluğun ne kadar ileri boyutlarda olduğunu gözler önüne sermektedir.
Bütün bunları değerlendirirken, "çocuktur bilmez, yapmaz" önyargısıyla hareket edilmesi ise çok tehlikeli olacaktır. Özellikle günümüzde oldukça küçük yaşlardaki çocuklar her türlü yol yordamı, modern teknolojiyi çok iyi bilmekte, akıllı telefon, internet kullanabilmekte, karmaşık planlar kurabilmekte, kolaylıkla yalanlar söyleyebilmekte, insanları kendilerine inandırabilmekte, kimi zaman 30-40 yaşındaki insanlardan bile daha uyanık ve becerikli olabilmektedirler.
Dolayısıyla Serra’nın, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yönelik iftiraları değerlendirirken SERRA'YI BİR "ÇOCUK" OLARAK DEĞİL, BÜTÜN BU SAYDIKLARIMIZI BİLEN VE RAHATLIKLA YAPABİLEN BİR ŞAHIS OLARAK DEĞERLENDİRMEK ÖNEMLİDİR. Serra da tüm bu yöntemleri daha küçük yaşlardan itibaren bilen ve sinsi planlar kurarak bütün bunları rahatlıkla, çekinmeden, korkmadan ve ısrarla uygulayabilen bir kişiliktir.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.