Kadınların nasıl giyindikleri, nasıl davrandıkları dünya tarihi boyunca hep eleştirilere, hatta bazen en olmadık çirkin yakıştırmalara maruz kalmıştır. Sadece kıyafetleri konusunda değil hayatın pek çok alanında kadınları karar verme yeteneğinden yoksun, kısıtlı bireyler gibi gören bu çarpık zihniyet, kadına yönelik ayrımcılık, şiddet ve kadın cinayetlerini de beraberinde getirmiştir.
Üstelik, bu çarpık zihniyete göre sadece kadının kıyafetine değil, konuşmasına, tavırlarına, neşesine, kısaca her şeyine karışılması gereklidir. Bağnaz zihniyette bu anormallik, güya dinin bir gereği olarak gösterilir. Böylece, kadınların nerede ne yapacağını bilemeyecek, ne giyeceğine, nasıl oturup kalkacağına, ne konuşacağına karar veremeyecek kadar zayıf akıllı olduğunu iddia eden bağnaz bir güruh, kendilerini bu konularda otorite gibi göstererek kadınları aşağılayıp kendilerini yüceltmeye çalışır.
Oysa, bu sapkınlık, insanları ve özellikle de kadınları dinden uzaklaştırmak için kasıtlı olarak düzenlenmiş deccali bir oyundur. Kadınların aşağılandığı, erkeklerin üstün, kadınların ikinci sınıf insan kabul edildiği toplumlar her konuda geri kalmaya mahkumdur. Özellikle de bu çarpık anlayış sözüm ona dinin bir gerekliliği olarak gösteriliyorsa o toplumun sağlam temeller üzerine kurulu olduğu söylenemez.
Bu bağnaz zihniyetin aksine Kuran-ı Kerim’de kadınlar ile erkeklerin Allah'ın Katında eşit olduğu bildirilir.
“Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” (Ahzab Suresi, 35)
Bu Kuran ayetinde de görüldüğü gibi Allah erkekler için belirttiği tüm farzları kadınlar için de belirtmiş. Bir ayrım gözetmemiştir.
Tevbe Suresi’nde de mümin erkeklerin mümin kadınların velisi olduğu gibi mümin kadınların da mümin erkeklerin velisi olduğu belirtilmiş, yani kadınların da bir veli olarak erkeklerin hayatlarından, örneğin sağlık ve güvenliklerinden sorumlu olduğu ve onlara her konuda tavsiye verecek akılda oldukları anlaşılmaktadır.
“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'ın hoşnut olması ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.” (Tevbe Suresi, 71-72)
Kuran'ın hiçbir yerinde kadın erkek cinsiyetine dayalı bir üstünlük ölçüsünden bahsedilmez. Üstünlüğün yalnızca takva ile, yani Allah'a olan yakınlık, saygı, O'nun emirlerine gösterilen titizlikle bağlantılı olduğu vurgulanır:
Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve 'birbirinizi tanımanız ve tanışmanız' için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz, ALLAH KATINDA SİZİN EN ÜSTÜN OLANINIZ, TAKVACA (Allah'a yakınlık, iyilikte yarışma, kötülükten kaçınma bakımından) EN İLERDE OLANINIZDIR. Şüphesiz Allah bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Görüldüğü gibi ayetin başında, insanlar arasındaki cinsiyet, milliyet, ırk, soy-sop, vb. farklılıklar özel olarak sayılmış ve hemen devamında Allah Katında tek üstünlük ölçüsünün "TAKVA" olduğu vurgulanmıştır. Kısaca, tarih boyunca insanlar arasında birbirlerine karşı sözde bir üstünlük ölçüsü olarak benimsenmiş kavramların bu bakımdan geçersizliği özel olarak vurgulanmıştır. Artık buna rağmen, Kuran'da erkeklerin kadınlara güya üstün tutulduğundan, kadınların değerlerinin, konumlarının erkeklerden güya daha düşük olduğundan bahsetmek, ancak büyük bir insafsızlık ve kasıtlı bir art niyetin ürünü olabilir.
Kadınlar da en az erkekler kadar imanın gereklerini yerine getirecek bir akıl derinliğine sahip olduğundan ayetin devamından da anlaşılacağı gibi Allah iman eden kadınlara da erkeklere de cenneti vadetmiştir.
Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere, Allah’ın varlığını birliğini ve imanın gereklerini kavrayan ve en güzel şekilde yerine getiren, dini konularda tam sorumluluğa sahip olan bir kadının ne giyeceğine en güzel şekilde kendisinin karar vereceği açıktır. Kıyafet konusunda kadınların başkalarının yönlendirmesine hiçbir ihtiyaçları yoktur. Bu konuda kadınlara baskı yapılması da diğer her konuda olduğu gibi büyük bir zulüm ve insanlık suçudur.
Her geçen gün özgürlüğün değerinin daha iyi anlaşıldığı ve her alanda özgürleşmeye ihtiyaç duyulduğu bir dünyada kadınlara tamamen kendi iradelerine bağlı olan kıyafet gibi bir konuda baskı yapılması vicdanen, ahlaken ve en önemlisi dinen kabul edilemez. İslam dininin güzelliklerinden biri de indirildiği çağın çok ötesinde ideal bir özgürlük ve modernlik anlayışı getirmesi ve tebliğ edildiği toplumları karanlıklardan aydınlığa çıkarmasıdır.
"Sizin dininiz size, benim dinim bana." (Kafirun Suresi, 6) ayetinde belirtildiği üzere, Allah herkesin dinini kendi inançlarına göre yaşamasını kendi seçimine bırakmıştır. Allah Kuran’da insanlara doğru yolu göstermiş ancak hiçbir zorlama olmadan dini tamamen kendi vicdanlarına bırakmıştır. İnsanı değerli kılan da içinde bulunduğu serbestiyet ve özgürlük ortamında en güzel, en doğru seçimi yapması, vicdanına en uygun biçimde hareket etmesidir. Önemli olan nefsinin onu var gücüyle kötülüğe çağırmasına rağmen vicdanının sesini dinleyerek Allah’ın rızasını seçmesidir.
Allah, kadınları dini konularda erkekler gibi tam sorumluluk sahibi kılarken hayatın her alanında kendi seçimlerini yapabilecek akıl ve vicdan ile birlikte yaratmış ve doğru olanı onların vicdanına an be an ilham etmektedir. Dolayısıyla, tüm diğer konularda olduğu gibi kıyafet konusunda da kadınlar kendi özgür seçimlerini yaparak vicdanlarının onlara ilham ettiği şekilde, bulundukları ortama ve duruma en uygun en güzel en estetik kıyafeti istedikleri gibi giyerler. Diğer yandan, bu anlamda aynı zamanda dünyanın olmazsa olmaz en güzel süsleridirler.
Allah, Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayetinde kadınları övmüştür.
Örneğin Al-i İmran Suresi’nde Allah kadınları güzel bir bitkiye benzetmiştir.
“Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriya’yı ondan sorumlu kıldı. Zekeriya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: “Meryem, bu sana nereden geldi?” deyince, “Bu, Allah Katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir” dedi.” (Al-i İmran Suresi, 37)
Ayetten de anlaşılacağı gibi, kadınlar el üstünde tutulması gereken özen gösterilmesi gereken çok değerli varlıklardır. Şefkat ve merhamet yönleriyle, sanat ve estetik anlayışlarıyla, detaylı analiz yetenekleriyle, sevgi duyarlılıklarıyla, ince düşünceye sahip olmalarıyla, ruh derinlikleriyle ve daha burada saymadığımız pek çok üstün yönleriyle kadınlar, Allah’ın en güzel tecellilerindendir. Bütün bu üstün yönleriyle kadınların Allah’ın emri gereği el üstünde tutulmaları, korunup kollanmaları ve onlara her yerde hak ettikleri saygının, değerin gösterilmesi gerekir.
Erkeklerin kadınlar üzerinde sorumlu ve gözetici olması konusu da kadınlara tanınan bir pozitif bir ayrıcalık olmasına rağmen yaygın olarak yanlış anlaşılan ve İslam'a zarar vermeye çalışan çevreler tarafından kasıtlı olarak çarpıtılmaya çalışılan bir konudur. Hatta bu konu bazen öylesine yanlış yorumlanır ki güya dinin bir gereği olarak erkeklerin kadınlar üzerinde söz hakkına, tahakküm etme hakkına sahip olduğu ve bu nedenle erkeklerin üstün kadınların ise ikinci sınıf varlıklar olduğu sanılır. Bu çarpık bakış açısıyla da erkeklerin, sözüm ona kadınların nasıl giyinmeleri gerektiğine karar verecek sözde otoriteler olarak kadınlara üstünlük taslamasını ve baskı yapmasını haklı görenler çıkmaktadır.
Bazı çevrelerce çarpıtılmaya çalışıldığının aksine bu “sorumluluk ve gözeticilik”, erkeklerin kadınlar üzerinde, onlar adına onları yok sayarak karar verme hakkına sahip olduklarını göstermez. Aksine kadınların kendi vicdanlarına göre yaşamaları konusunda alabildiğine özgür olacakları her tür zemini sağlamak için onlara destek olmaları ve kararlarına tam anlamıyla saygı göstermeleri gerektiğini gösterir.
Ayetlerde de gördüğümüz üzere Allah mümin kadın ve mümin erkekleri birbirlerinin velileri olarak yaratmıştır. Kadının erkek, erkeğin de kadın üzerinde bu anlamda bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak kadın olsun erkek olsun takvası yani Allah korkusu ile doğru orantılıdır.
Kadınlara yönelik Kuran’daki bakış açısı böyleyken, günümüzde kadınların üzerinde baskı kurmaya hakkı olduğunu düşünen, kadınların kendi kararlarını veremeyeceğini, akıllarının sözde yetersiz olduğunu ve her zaman erkeklerden bir adım geride durmaları gerektiğini savunan zihniyetin kendi hastalıklı sığ ve yanlış bakış açısından başka bir dayanağı yoktur. Bu hastalıklı zihniyetin bir yansıması olarak kadının ne giyeceğini başkalarının dikte etmesi gerektiğini savunmak büyük bir hadsizlik olacaktır.
Üstelik bilgi olarak, teknik olarak, yetenek olarak da çok üstün olan dünya çapında her türlü büyük başarılara imza atan kadınların sayısı her geçen gün daha da artmaktadır. Bunu görmek çok sevindirici olduğu kadar kadınları tahakküm altına almak gerektiğini savunan zihniyetin de ne kadar bozuk olduğunu ispatlamaktadır.
Kuran’da Sebe Melikesi’nin örneğinde görüldüğü gibi, bir kadın kendi ülkesini tek başına yöneten, emrinde birçok komutan danışman ve bilgi sahibinin bulunduğu son kararı verme yetkisi bulunan bir hükümdar konumunda olabilmektedir. İlgili ayetlerden bu kadının, yönetimindeki ülkenin geniş kaynaklara sahip ekonomik bakımdan güçlü olduğu ayrıca önemli bir askeri güce sahip olduğu da anlaşılmaktadır. Bu da kadınların her konuda başarılı olabileceğini, sadece kendilerini ilgilendiren kararları değil tüm bir ülke adına en kritik kararları verme konusunda da son derece yeterli olduklarını gösteren önemli bir örnektir.
“Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.” (Neml Suresi, 23)
Kuran’daki bütün bu örneklerle birlikte Peygamberimiz (s.a.v)'in hayatında da kadınlara son derece değer verildiğini, önemli konularda söz sahibi olduklarını ve kararlarına saygı duyulduğunu, ticarette erkekleri geride bırakan başarılara sahip olabildiklerini hatta savaşta saf tuttuklarını görüyoruz. Hz. Hatice, büyük kervanları olan, ticarette çok başarılı, güçlü ve toplumda söz sahibi bir hanımdır. Hz. Ayşe, Kur’an-ı Kerim’i çok iyi anlayan ve çok iyi tefsir eden alime bir annemizdir. İslamiyet’i en güzel şekilde tebliğ eden en iyi öğretmenlerdendir.
Peygamberimiz (s.a.v)’in hanımları ve diğer sahabe hanımlar İslamiyet’i kendi hür iradeleriyle ve kendi kararlarıyla çok severek ve isteyerek seçmişler, yani hayatlarındaki en önemli kararı tamamen kendi vicdanlarıyla almışlardır. Bu denli önemli bir kararla birlikte kendi giyimleri konusunda da kendi kararlarını kendileri vermişler, tamamen kendi vicdanlarına göre hareket etmişlerdir.
Sayın Adnan Oktar, yıllardır kadınların özgürlüğünü en güzel savunan ve anlatan fikir insanlarından biri olmuş, bu konuyu sürekli gündemde tutarak toplumda büyük ölçüde bir farkındalık meydana gelmesine vesile olmuştur. Anlatımları, kadın özgürlüğünün en güzel tariflerinden biri olmuştur. Kadın erkek eşitliğinin tartışıldığı dönemlerde, kadınlara pozitif ayrımcılık yapılması gerektiğini, yani Kuran’da belirtildiği gibi kadınların birçok konuda erkeklerden üstün tutularak ayrıcalık sahibi olmaları gerektiğini savunmuş, kadınları ikinci sınıf insan gören bağnaz düşünce ile yıllarca mücadele etmiştir.
"Kadınların ezildiği bir ülke bereketli olmaz. Kadınlar her yerde özgür olsun, ister çarşafla ister dekolte gezsin, her yerde hürmet görsün. Mecliste, her yerde kadınlar önde olsun. Kadınların özgürlüğü kalitenin yüksekliğinin delilidir. Kadın güzelliği tüm dünyaya hayat verir. Kadınlar baskı altına alındığında dünyanın neşesi biter. Kadın güzelliği yoksa mezar hayatı vardır." (Adnan Oktar, 19 Şubat 2017)
"Hanımların üzerindeki baskının mantığı çok korkunç. Dekolte giyiniyor, suç oluyor; başörtü kullanıyor, suç oluyor; çarşaf giyiyor, suç oluyor." (Adnan Oktar, 9 Ekim 2013)
"Kuran’ın yeterliliğine inanırsan bağnazlık gider, bela gider. Bütün mesele Kuran’ın yeterliliğine inanmakta. Kuran’ın yeterliliğini sen kabul ettiğinde Alevi’yi de seversin, Şii’yi de seversin, Vahabi’yi de seversin. Hepsini can bilirsin. Başörtülü hanımları da, başı açık hanımları baş tacı edersin, dekolte giyinen hanımlara saygı duyarsın, çok seversin. Rahatsız etmezsin." (Adnan Oktar, 8 Temmuz 2013)
Kadın haklarının, özgürlüğünün ve kadınlara gereken saygının gösterilmesinin gerekliliğini savunan en önemli isimlerden biri de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan olmuştur.
“Kadınların ve gençlerin içinde olmadığı bir demokrasi sürdürülemez.”
“Kadın haklarını hedef alan herkesin karşısına dikileceğiz.”
“Kadını, ekonomik ve sosyal hayattan tecrit edilmiş olarak sadece evine hapseden anlayış, yakın döneme ait bir tasavvurdur. Bu yanlış kabulü yıkmak adına geliştirilen refleksler ise tam bir ifrattan tefrite savruluş örneğidir.”
şeklindeki açıklamalarıyla her fırsatta konunun önemine dikkat çeken değerli Cumhurbaşkanımız, toplantılar konferanslar davetler açılışlar gibi organizasyonlar vesilesiyle bir araya geldiği hanımlara yönelik tutumuyla da onların diledikleri gibi giyinecekleri hiçbir ayrımcılık veya kınama ile karşılaşmayacakları ve her türlü seçimlerine saygı gösterilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da kadınların özgür olmalarını ve özgürce giyinebilmelerini tüm samimiyetiyle desteklemektedir. Örneğin, birçok toplantı ve davette çekilen fotoğraflarda Cumhurbaşkanımızın bu desteğini gösteren çok güzel örnekler mevcuttur.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.