Sayın Adnan Oktar’ın canlı yayın yaptığı A9 stüdyosu, 15 Temmuz’da o gece FETÖCÜ hainlerin mevzilendikleri Kuleli Askeri Lisesi’ne ve en şiddetli çatışmaların yaşandığı Çengelköy Polis Karakolu’na birkaç dakikalık yürüme mesafesindedir. Tüm bu tehlikelere rağmen, FETÖCÜ hainlerin vatandaşlarımızı şehit ettiği anlarda Sayın Adnan Oktar canını ortaya koyarak darbeye en sert şekilde karşı çıkmış, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın ve meşru hükümetin tarafında yer almıştır.
Tüm halkımızın aynı gece bizzat şahit olduğu bu açık gerçekleri kendisi de çok iyi bildiği halde, Ömer Akdağ'ın, 2 yıldır sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza düzenlenen karalama kampanyasının bir parçası olarak böyle samimiyetsiz bir tutuma girmesi hiç doğru değildir.
Yalnızca hain darbe girişimi esnasında değil, bundan önce herkesin FETÖ’yü övdüğü dönemde de Sayın Adnan Oktar, Fethullah Gülen’i canlı yayınlarında defaatle eleştirmiş, kendisine ve takipçilerine en ağır eleştirileri yöneltmiş bir kişidir. Sayın Adnan Oktar; Fethullah Gülen’in İslam Birliği’ne karşı olması, Kur'an'ın yeterliliğini reddeden bozuk itikadı, Darwinizm’i savunması gibi çarpık görüşlerine dikkat çekerek tüm toplumu bu tehlikeli oluşuma karşı uyarmıştır. Fethullah Gülen ve destekçilerini samimi dindar olmaya, Allah’tan korkmaya, kibiri, züppeliği, çıkar peşinde koşmayı bırakmaya çağırmıştır. Bugün FETÖ’ye karşı olduğunu ifade eden pek çok kişinin o dönemde FETÖ’ye destek olduğunu, methiyeler düzdüğünü burada ayrıca anlatmaya gerek görmüyoruz.
Dolayısıyla, tüm bu açık gerçeklere karşın, Sayın Adnan Oktar’ı, hain FETÖ terör örgütüyle ilişkili göstermeye çalışmak bütünüyle dayanaksız bir iddiadır, gerçeklerle taban tabana zıttır, alçakça bir iftiradır, akla ve mantığa olduğu kadar vicdana ve insafa da tümüyle aykırı beyhude bir çabadır. Bu itibarla, kendisinin dindar bir çizgide olduğunu ifade eden Sayın Ömer Akdağ’ı, iftiradan şiddetle kaçınmaya davet ediyoruz. Zira, iftira atılanı yücelttiği, kıymetini artırdığı kadar atanı da çok küçük düşürecek, mahcup edecek, müfteri konumuna sokacak çok çirkin bir eylemdir.
***
Ehl-i Sünnet itikadı açısından değerlendirenlerin Sayın Ömer Akdağ’ı da eleştirilebileceği çok nokta olabilir. Eğer bu değerleri ölçü alarak hareket ediyorsa, kendisinin öncelikle, insan ve canlı resimlerinin basıldığı bir gazetede çalışmaması gerekirdi. Asla sakal traşı olamaz, başı sarıksız gezemezdi. Okulda kız öğrencilerin olduğu sınıflara giremez, kadınların, kızların bulunduğu ortamlarda çalışamaz, hatta onlarla aynı otobüste, vapurda, minibüste işe de gidemezdi. Sayın Ömer Akdağ Ehl-i Sünnet’in önemi konusunda yazdıklarında dürüst ise bunları uygulaması gerekir. Yok eğer kendisi de uygulamıyorsa, başka insanları eleştirmesinin samimiyetle bağdaşan bir yönü yoktur.
Sayın Ömer Akdağ, yazısında Türkiye’nin Suudi Arabistan ve İran olmadığını belirtmektedir. Bu doğrudur, ancak Sayın Ömer Akdağ, Türkiye’yi bu ülkelerden ayıran en temel özelliğinin laik, fikir ve inanç özgürlüklerini savunan, çağdaş batı medeniyetleri seviyesini yakalamayı hedefleyen, Atatürkçü ve modern yaşam tarzını benimsemiş bir ülke olması olduğunu unutmamalıdır. Türkiye'de herkes inancını yaşamakta özgürdür. Eğer siz Ehli Sünnet dışındakiler için "sapkın” derseniz, bir başka itikat da çıkar aynısını size der ve bu da toplumda bölünmelere, kutuplaşmalar ve çatışmalara yol açar. Mezhepsel bazda ayrışmalar başladığında bunu tarikatlar, cemaatler arası çekişmeler takip eder ve İslam aleminin gücü kırılır. Türkiye’nin ihtiyacı tekfircilik yapmak değil, Sayın Adnan Oktar'ın her zaman yaptığı gibi birleştirici, bütünleştirici, uzlaştırıcı ve yatıştırıcı olmaktır. Fitneyi körükleyen değil, söndüren olmaktır.
Rabbimiz Enfal Suresi’nde; “Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Enfal Suresi, 46) buyurmaktadır. Sayın Ömer Akdağ’a ayrımcılığı teşvik eden yazılar yerine bu önemli Kuran hükmü doğrultusunda birleştirici yazılar yazmasını tavsiye ederiz.
***
15 Temmuz 2016 gecesi hain darbe girişimini durduran, vatandaşlarımızın imanıdır, güçlü milli şuurumuzdur. Milli şuuru arttırmanın yolu da her türlü maddi-manevi değeri hiçe sayan Darwinizmle, materyalizmle, ateizmle mücadeledir. Sayın Adnan Oktar 40 yıldır, hem ülkemizde hem de dünya çapında Darwinizme, ateizme ve bunları dayanak alan sapkın ideolojilere karşı en etkili ve akılcı fikri ve bilimsel mücadeleyi veren insandır.
Hiç kimse Darwinizm’in açmazlarını ortaya koymaya cesaret edemezken Sayın Adnan Oktar, evrim teorisinin geçersizliğini, yaratılış gerçeğini hiçbir ücret talep etmediği kitapları, belgeselleri, internet siteleri, konferansları vasıtasıyla tüm dünyaya en akılcı ve en bilimsel yöntemlerle anlatmıştır. IMF eski başkanı Lagarde’nin geçen ay verdiği röportajda bile, kütüphanesinde Sayın Adnan Oktar’ın Yaratılış Atlası kitabının en önde göründüğünü hatırlayalım. Sayın Adnan Oktar’ın Allah’ın varlığını anlatan kitapları herkese ulaşmıştır. Üstelik bu tebliğ faaliyetleri karşılığında hiçbir ücret alınmamıştır. Sayın Ömer Akdağ’ın ekonomik gelir elde ettiği kitaplarında imanı kurtarma, zulüm altındaki Müslümanlara yardımcı olma gibi faydalar var mıdır?
Bir Müslüman’ın en önemli vazifesi insanların imanına vesile olmaktır. Sayın Adnan Oktar da 40 yıldır Kur'an'ın emirlerine ve Resulullah Efendimiz (sav)'in sünnetine tam ittiba ederek Allah'ın bu farz hükmünü en güzel şekilde yerine getirmeye gayret etmektedir. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav) ve ashabı Hıristiyan, Musevi ve müşriklerle görüşerek onlara tebliğ yapmıştır. O dönem müşriklerin, Hıristiyanların, Musevilerin, her kesimden insanın dolup taştığı, hatta cahiliye kadınlarının neredeyse çıplak bulunduğu Ukaz Panayırı’na bile giderek tebliğ faaliyeti yaptığı onlarla birebir konuştuğu sahih hadislerde aktarılmaktadır. Bu nedenle, gayr-ı müslimlerle görüşmek ve onlara İslam’ı tebliğ etmek Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in en önemli sünnetini yerine getirmektir. Sayın Ömer Akdağ gayr-ı müslimlerle görüşülmesini, tebliğ yapılmasını kendince kınayarak hem Kur'an'ın hükümlerine hem de Peygamberimiz (sav)’in sünnetine aykırı davranmaktadır. Ayrıca, şu gerçeği ilkokul çocukları bile bilir ve akleder ki İslam'a davet, dinin tebliğ edilmesi gibi ibadetler elbette ki Müslüman olmayanlara, inanmayanlara, gayr-ı müslimlere yapılır. Zaten Müslüman olmuş olanlara değil. Müslüman olmayanları İslam'a davet etmeyi anormal görmek bizzat kendisi son derece anormal olan ve görülmemiş bir bakış açısıdır.
Sadece cami cemaatiyle görüşerek takva görünmeye çalışmak, bu yolla çevresindekilerin takdirinin peşinde olmak samimi, dürüst bir davranış değildir. Sayın Adnan Oktar –Allah rızası için– her talep eden ve tebliğe ihtiyacı olan kişilerle olduğu gibi gayr-ı müslimlerle de görüşmüş ve onlara Allah'ın varlığını birliğini, İslam'ın hak din, Kur'an'ın hak kitap, Hz. Muhammed Efendimiz (sav)'in hak Peygamber olduğunu anlatmıştır. Bundan dolayı kimsenin kınanmasından çekinmemesi Sayın Adnan Oktar’ın samimi, dürüst ve halis bir dindar olduğunu, sadece Allah'tan korkup yalnızca O'nun rızasını amaçladığını göstermektedir. Sayın Ömer Akdağ’ın, tebliğe ihtiyacı olan, güzelce anlatıldığında belki hidayet bulacak, İslam'a kazandırılacak gayr-ı müslimlere, imkanı olduğu halde neden onlara İslam’ı anlatmadığını, tebliğ yapmadığını ahirette nasıl açıklayacağını düşünmesi gerekir kanaatindeyiz.
***
Sayın Adnan Oktar ve yanındaki hanım arkadaşlarının ahlakına ilişkin yakışıksız ithamları ile ilgili Sayın Ömer Akdağ’ı Allah’a tevbe etmeye davet ediyoruz. Çünkü Kuran hükümlerine göre Müslümanlara iffetsizlik iftirası atmak çok büyük günahlardandır.
Bir insanın, kendisinin Müslüman olduğunu iddia ettiği halde, Kur'an hükümlerini –haşa– esas almayan, olayları cahiliyenin değer yargılarıyla değerlendiren bir tavır içinde olması gibi bir çifte standart çok tehlikelidir. Allah korusun, bu tavrı bile bile ve ısrarlı bir biçimde sürdürmek bir insanı nifaka kadar sürükleyen bir felakettir.
Yüce Allah, Kuran’da bir Müslümana “zina iftirasında” bulunulduğunda diğer Müslümanların “Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür” diyerek hüsnü zanla yaklaşmalarını emretmiştir. Bir kimseye karşı zina isnadında bulunanların ise “dört şahitle gelmeleri” gerektiğini bildirmiştir:
Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA BİR SÖZDÜR" demeleri gerekmez miydi?
Ona karşı DÖRT ŞAHİTLE gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir.
Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.
O durumda SİZ ONU (İFTİRAYI) DİLLERİNİZLE AKTARDINIZ VE HAKKINDA BİLGİNİZ OLMAYAN ŞEYİ AĞIZLARINIZLA SÖYLEDİNİZ VE BUNU KOLAY SANDINIZ; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür.
Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen Yücesin; bu, BÜYÜK BİR İFTİRADIR" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi, 12-16)
Sonuç olarak, Sayın Ömer Akdağ’a çağrımız, Kuran’ı ölçü alması ve Müslümanlara yönelik asılsız ve gerçek dışı ithamlarda bulunmanın dünyada da ahirette de vebali olacağını unutmamasıdır.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın ne tarikat ne cemaat ne de benzeri bir oluşum olma gibi bir iddiaları yoktur. Dini cemaat değil, Allah’ı çok seven dindar bir arkadaş grubu olduklarını çok kereler dile getirmişlerdir. Haklarında açılan dava ise, İngiliz Derin Devleti’nin ülkemizdeki uzantılarının baskı, tehdit ve korkutmasıyla Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına iftira atmak zorunda kalan birkaç zavallı, çaresiz sözde etkin pişman ve müştekinin soyut, delilsiz ve dayanaksız beyanlarından ibarettir.
Adil Türk Yargısı bu oyunu bozacaktır.
Kamuoyunun dikkatine saygılarımızla sunarız.