Sayın Adnan Oktar’ı büyük bir ilgi ve merakla takip eden İngiliz gazeteci Louise Callaghan daha önce de (Ocak 2021), The Times gazetesinde “World at Five” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Yazıda “Elif” isimli hayali bir kadının uydurduğu çeşitli hikaye ve kurgular üzerinden –anlaşıldığı kadarıyla, Louise Calaghan'ın bilinçaltını da yansıtan– bir takım kurgu ve gerçek dışı hikayelere yer vermişti.
Sayın Callaghan, Sayın Adnan Oktar’da gördüklerinden ve hakkında duyduklarından o kadar etkilenmiş olmalı ki –içindeki sevgi ve değer görmeye dair duyduğu büyük özlemle– bu konu hakkında sürekli yazılar yazmaktan da kendini alıkoyamıyor.
Öncelikle ifade etmek isteriz oldukça naif ve zarif bir hanım olan Louise Callagahan’ın, hayatında HİÇBİR ZAMAN GERÇEKTEN SEVİLMEMİŞ VE SEVEMEMİŞ OLMAKTAN KAYNAKLANAN YOKSUNLUK DUYGUSUNU VE ACILARINI anlayışla karşılıyoruz. Sayın Callagahan bu konuda yalnız değil. Daha önce de Sayın Adnan Oktar’ı ziyarete gelen DİĞER İNGİLİZ GAZETECİ HANIMLARDA DA BU ACININ DERİN İZLERİNE şahit olmuştuk.
Sadece onlar da değil, ne yazık ki bugün dünyada birçok kadın bir kere bile içten sevilemeden, hak ettiği değeri göremeden, ruhunu ve derinliğini anlayan biriyle dostluk kuramadan yaşıyor. Toplumlara hakim olan mutsuzluğun temelindeki bu durum maalesef birçok insan tarafından kanıksanmış durumda.
ANCAK, SEVGİYİ GERÇEKTEN BİLEN VE YAŞAYAN, CANDAN SEVEN VE SEVİLEN, COŞKULU BİR SEVGİ GÜCÜNE SAHİP BİR İNSAN GÖRDÜKLERİNDE BU KANIKSAMA DUYGULARI ORTADAN KALKIYOR. SIĞINDIKLARI “DÜNYA ZATEN SEVGİSİZ BİR YERDİR, SADECE BEN DEĞİL Kİ KİMSE SEVİLMİYOR” AVUNTUSU BİR ANDA YIKILIYOR. DÜNYANIN HERKES İÇİN SEVGİSİZ VE BENCİLLİK DOLU BİR YER OLMADIĞINI, ALLAH’IN GÜZEL AHLAKLARINA KARŞILIK BAZI İNSANLARA ÇOK DERİN BİR RUH, ÇOK MUHTEŞEM BİR SEVGİ GÜCÜ VERDİĞİNİ, BÖYLE BİR İNSANIN HALİYLE, ÇEVRESİNDEKİLER TARAFINDAN BÜYÜK BİR HAYRANLIKLA SEVİLDİĞİNİ VE BU KİŞİLERİN SAMİMİ SEVGİYİ ALABİLDİĞİNE SINIRSIZ YAŞADIKLARINI GÖRÜYORLAR. BU DURUM KARŞISINDA DA KELİMENİN TAM ANLAMIYLA ŞOK YAŞIYORLAR. KENDİ HAYATLARININ TATSIZLIĞININ VE YALNIZLIĞININ ACISINI UNUTMAK İÇİN DE SEVGİYİ BİLEN VE YAŞAYAN İNSANLARI KENDİLERİNCE KARALAYARAK AVUNMAYA ÇALIŞIYORLAR.
ŞUNU AÇIKÇA SÖYLEMEK GEREKİR Kİ, BAŞKALARINI KARALAMAYA ÇALIŞARAK, İFTİRALARLA VE ÜST PERDEDEN ALAYCI ÜSLUPLARLA YAZILAR YAZARAK HİÇ KİMSE İÇİNDE YAŞADIĞI YALNIZLIĞIN VE SEVGİSİZLİĞİN ACISINI BASTIRAMAZ. SEVGİSİZLİK BASKILANMASI DEĞİL, BİR AN ÖNCE KURTULUNMASI GEREKEN MANEVİ BİR HASTALIKTIR.
Sayın Callaghan’a da tavsiyemiz, eğer gerçekten sevgiyi yaşamak istiyorsa, içinde bulunduğu “entel” dünyasının soğuk ve bencil önyargılarından sıyrılıp, samimi ve dürüst bir değerlendirmeyle olaylara bakması, konulara akılcı yaklaşmasıdır. Çevresindeki kalıpların onu nereye koyduğunu, kimin ne düşündüğünü veya düşüneceğini değil, ruhunun neye ihtiyacı olduğunu düşünerek hareket etmelidir.
LOUİSE CALLAGHAN KISKANÇLIK, ÖFKE, TARAFGİRLİK, ALAYCILIK GİBİ İNSAN RUHUNU KATILAŞTIRAN VE AKLI ÖRTEN OLUMSUZ DUYGULARDAN ARINDIĞINDA HEM SEVGİYİ DAHA İYİ TAKDİR EDEBİLECEK HEM DE GERÇEKTEN SEVMENİN NASIL BİR DUYGU OLDUĞUNU ANLAYABİLECEKTİR.
Aksi takdirde, gerçekten aklı başında ve kaliteli insanların asla başvurmayacağı aciz yöntemlerle hem ilkel hem de dürüst olmayan etik ve ahlak dışı “gazeteci” taktikleriyle belki günü birlik küçük mutluluklar ya da benzer düşük karakterli bir avuç kişi tarafından övgü ve takdirler kazanılabilir. Ancak böyle bir dünyada, yüzeysel ve çıkara dayalı arkadaşlıklar, bencil ilişkiler ve acımasız rekabet ortamı içinde harcanıp giden bir hayata mahkum olmak da kaçınılmazdır.
Ne yazık ki ülkemizde ve dünya genelinde bazı gazetecilerin bu tarz ahlak dışı, taraflı, önyargılı, aldatma ve tahrik amaçlı yöntemlere başvurduğunu görmekteyiz (Bu üsluba tenezzül etmeyen adil, dürüst, tarafsız, kaliteli gerçek basın mensuplarını elbette tenzih ederiz).
Tıpkı Pakistan asıllı Meher Ahmad isimli gazetecinin, 2015 senesinde Vice News isimli dijital televizyon kanalı için Adnan Bey ve arkadaşlarımızla gerçekleştirdiği röportaj sonrasında, basın meslek ilkeleriyle, samimiyet ve dürüstlükle bağdaşmayan, sevgisizliğin ve yalnızlığın getirdiği yoğun bir kıskançlık ve kompleks duygularıyla kaleme aldığı yazıda olduğu gibi...
Hatırlanacağı üzere gazeteci Meher Ahmad, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızla bir röportaj gerçekleştirmek amacıyla 2015 senesinde İstanbul'a gelmiş ve gerek Adnan Bey gerekse arkadaşlarımız tarafından Türk misafirperverliğine örnek teşkil edecek bir şekilde karşılanıp ağırlanmıştı.
Ancak, aşağıdaki fotoğraflarda da görüldüğü üzere, arkadaşlarımızın neşesi, doğallığı, sevgi dolu ortamı, kalitesi, güzelliği karşısında Meher Ahmad’ın yaşadığı acınası duygular fotoğraflara dahi yansımıştır. Bir kenarda adeta, "dışlanmış boynu bükük çocuk edasındaki” duruşu, belki de ilk defa gördüğü kalite ve güzellikteki bir evdeki koltuğa oturup poz verişi iç dünyasında yaşadığı özlem, acı ve ezikliği ortaya koymuştur.
Dahası, Meher Ahmad gördüğü misafirperverliğin yanında, şahit olduğu zenginlik ve ihtişam, sevgi ve dostluk, özveri ve güzellik ortamı karşısındaki heyecan ve şaşkınlığını da gizleyememiştir. Ülkesine döndükten sonra hazırladığı haberde gerçekleri dile getirmek yerine, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza karşı beslediği gizli hayranlıktan kaynaklandığını düşündüğümüz haset, kıskançlık, kompleks ve çekememezlikle dolu anlaşılmaz bir üslup kullanmıştır.
Konuyu yabancı basından veya sosyal medyadan takip eden vatandaşlarımız, Meher Ahmad'ın röportaj için geldiği evin banyosuna kendisini kilitlediğini ve buradan gizlice çektiği fotoğraf ve videoları paylaştığını, bu durumun da sosyal medyada çokça konuşulduğunu ve kendisini nasıl küçük düşürdüğünü hemen hatırlayacaklardır.
2021 yılı başında kaleme aldığı “World at Five” başlıklı yazının sahibi gazeteci Louise Callaghan ise aynı konuyu şimdilerde, -sex ve cinsellik temalı yayınların kamuoyu üzerinde oluşturduğu ilgiyi fırsat bilerek- The Times ve Sunday Times isimli İngiliz gazetelerinin internet sitelerinden ortak yayınlanan bir podcast (internet üzerinden yapılan sesli ya da görüntülü dijital yayınlar) serisiyle yeniden gündeme getirme çabasındadır.
Bu podcast yayınlarında, Louis Callaghan'in Ocak 2021'de yayınlanan eski yazısında da yer alan ve Sayın Adnan Oktar ile arkadaş camiamız hakkında ileri sürdüğü uydurma, hayali senaryolar ile hiçbir delil ya da belgeye dayanmayan gerçek dışı itham ve iftiraların bir tekrarından ibarettir.
Podcastlerde kullanılan dil ve üslup ise böyle naif bir hanıma hiç yakıştırmadığımız, aklı başında ve kaliteli insanların ise asla tevessül etmeyecekleri bir tarza sahiptir. Adnan Bey ve arkadaşlarımıza duyulan gizli hayranlıkla karışık haset ve çekememezlikten kaynaklı olduğu izlenimi veren, karşısındakini kötüleyerek etkisizleştireceğini ya da güçsüzleştireceğini sanan ilkel bir alaycılık içermektedir.
Yakın dönemde cezaevinden paylaştığı ve görenlerde hayranlık uyandıran fotoğraflarından da anlaşılacağı üzere Adnan Bey'in son derece güçlü, kudretli ve sağlıklı olduğu konusunda hiç kimsenin en ufak bir şüphesi dahi bulunmamaktadır.
Ancak bu gerçek, Louis Callaghan ve kendisi gibi düşünen bazı gazetecilere sebeplerini yukarıda özetlediğimiz nedenlerle müthiş bir rahatsızlık vermektedir. Bu tür gazetecilerin, yazılarında kullandıkları alaycı ve ilkel üslubun yanında, ısrarla bir hastalık uydurma çabaları da, Adnan Bey'in gücüne, kudretine ve sağlığına duydukları gizli hayranlığı ve hasedi istemeden de olsa açığa vurmaktadır.
Hatta, acemice laf oyunlarıyla Adnan Bey ve arkadaşlarını güya kötü gösterme, dosyanın müştekilerini ise iyi gösterme çabaları artık öyle samimiyetsiz, suni ve gerçeklerden uzak zorlama boyutlara varmıştır ki ister istemez OKUYUCULAR VE DİNLEYİCİLER SAYIN CALLAGHAN’IN BU ÇARESİZLİĞİNE ACIMIŞLARDIR.
1900’lerden kalma, ünlü İngiliz ajan Lawrence'ın ilk bakışta kurnaz gibi görünen, gerçekte ise son derece ilkel yöntemleriyle dosyanın müştekilerinin fiziksel durumlarına düzülen övgüler bu acınaklı halin doruk noktası olmuştur. Allah her insanı güzel yaratmayabilir, çirkinlik bu dünyanın acizliklerinden biridir. Bizler için bir kimsenin güzel veya çirkin olması insani değeri bakımından bir ölçü değildir. Ancak, muntazam olmayan sapsarı dişleri, konuşurken ağzından saçılan tükürükleri bile ekranlarda tüm iticiliğiyle görülen, izleyenlerin ekrana bile bakmakta zorlandığı bir kişiye “bembeyaz dişleri var” diyerek iltifat etmek de insanların aklıyla alay etmekten başka bir şey değildir. Olaylara gerçeklikten bu derece uzak bir yaklaşım biçimi, psikolojide özel yeri olan bir durumdur.
Benzer şekilde, yarım asrı geçmiş yaşı ve aşırı kilosuyla dikkat çeken, gençliğinde de çevresinde itici olması ile tanınan bir hanım müştekinin cinsel tacize uğradığını iddia etmesi ortada aslında bambaşka bir amaç olduğunu göstermektedir. Farklı bir amacı, gizli bir ajandası olmayan bir insanın, sözüm ona 18 yaşında uğradığı cinsel tacizi anlatmak için 50 küsür yaşına kadar beklemeyeceği açıktır.
Kurulan tüm komplolara karşın Sayın Adnan Oktar, her gün daha da güçlenip dinçleşmekte, sevgi dolu dünyası giderek büyümekte, sevenlerinin sayısı günden güne artmaktadır. Darwinizm’i dünya çapında yerle bir eden, İngiliz derin devletinin Türkiye, İslam alemi ve tüm dünya ile ilgili oyunlarını ifşa eden çok özel bir insan olduğu ve asıl meselenin de bu olduğu artık herkes tarafından gayet iyi ve kapsamlı olarak bilinmektedir. Özellikle de İngiliz istihbarat kurumu MI6 ve görevlendirdiği bazı sözde gazeteciler tarafından …..
Louise Callaghan ile Shabtai Gold isimli gazetecilerin hazırladığı, The Times ve Sunday Times isimli İngiliz gazetelerinin internet sitelerinden ortaklaşa yapılan podcast serisinin ilkinde yer alan hayali senaryolar ile gerçek dışı itham ve iddialara ilişkin cevaplarımız ise şöyledir;
Louise Callaghan tarafından hazırlanan Podcast serisinin ilk yayınında, Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamız güya içe kapalı, esrarengiz, çeşitli özel ritüel ve kuralları olan bir tarikat veya gizemli bir yapıymış gibi gösterilmeye çalışılmış, bu yolla kamuoyunda karanlık bir imaj ve olumsuz bir algı ve oluşturmak istenmiştir.
Louise Callaghan, hayal dünyasından uydurduğu hikayelere bir yerden sonra kendisi de inanıp kapılarak gerçeklik boyutundan tamamen çıkmaktadır. Öyle ki Adnan Bey'in davetlisi olarak geldiği Çırağan Sarayı'ndaki, yüzlerce tanınmış siyasi, bürokrat, işadamı, vb. seçkin çevrelerden insanın katıldığı geleneksel bir iftar yemeği ortamını bile "hipnoz, beyin yıkama, telekinezi" gibi, benzerlerine Hollywood filmlerinde rastlanabilecek saçma fantezilerle tasvir etmeye çalışarak komik duruma düşmüştür.
Sayın Callaghan'ın bu inandırıcılıktan, akıl ve mantıktan tümüyle uzak, gülünç ve fantastik anlatımlarını ciddiye alıp herhangi bir açıklama yapmanın gereksiz bir zaman kaybı olduğunu düşünüyoruz. Ortada gizemli bir tarikat, esrarengiz bir cemaat, vb. yapılanma olduğuna ilişkin iddialarının da hiçbir delile, belgeye dayanmadığını, somut gerçeklerle ve hayatın doğal akışıyla bağdaşmadığını ifade etmek istiyoruz.
Bu noktada bazı önemli gerçekleri hatırlatmakta da fayda görüyoruz:
➢ Sayın Adnan Oktar samimi, dürüst, Allah'ı çok seven, Allah'tan korkup sakınan, Kur'an'ın sınırlarını titizlikle koruyan samimi bir Müslüman'dır, Kendisinin de sıklıkla ifade ettiği gibi, herhangi bir din alimi, İlahiyat profesörü ya da hoca değildir. Adnan Bey ile arkadaşlarımız arasında, İslami tarikatların en klasik özelliği olan şeyh-mürit ilişkisi, bir takım dini ritüeller, özel kurallar ya da hiyerarşik bir yapı da yoktur.
➢ Adnan Bey ve arkadaş camiamız son derece dışa dönük, samimi, gizlisi saklısı olmayan, demokratik düşünce ve fikir özgürlüğünü, kadın haklarını, insanlar arasında sevgi, saygı ve kardeşlik ruhunun yaygınlaşmasını savunan, çağdaş, modern ve dindar birer Müslümandır. Aynı zamanda, ortak dünya görüşleri ve yaşam biçimleri doğrultusunda biraraya gelmiş, birbirini çok seven, Kur'an ahlakı çerçevesinde her konuda yardımlaşma ve dayanışmayı hayatlarının merkezine alan, inançları doğrultusunda dünya çapında bilimsel ve kültürel faaliyetler düzenleyen bir arkadaş grubudur.
➢ Bu bakımdan, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın İslam dünyasında görülen cemaat ya da tarikat yapılanmaları ile hiçbir ortak yönü olmadığı gibi, benzeşen özellikleri dahi yoktur. Dolayısıyla, Louise Callaghan'ın bu konudaki iddiaları ile kamuoyuna vermeye çalıştığı imajın gerçeklerle uzaktan yakından bağdaşır bir yönü de yoktur. Ancak, arzu ederse kendisi kariyerini yetenekli olduğu anlaşılan kurgu fantastik roman yazarlığında devam ettirebilir. En azından bazı Ortadoğu ülkelerinde veya oryantalist çevrelerde kendini tatmin edebileceği bir derece ün bile kazanabilir.
Uzun yıllar boyunca İstanbul'da çalışıp yaşayan, ülkemizi ve insanımızı neredeyse bizler kadar yakından tanıyan İngiliz gazeteci Louise Callaghan, camiamızla ilgili mesnetsiz hikayelerini inandırıcı kılabilmek çabasıyla bunlara kendince sosyolojik arka plan oluşturmaya çalışmıştır. Ancak her zaman olduğu gibi yine mevcut gerçekliğin dışına çıkarak ciddi bir akıl ve mantık çöküntüsü içine düşmüştür.
Kanaatimizce, Doğu’yu ve İslam dünyasını haşa küçümseyerek üstünlük kazanacağını sanan çevrelere kendini beğendirme psikolojisiyle önce kendince Türkiye’yi karalayan hayali bir tablo çizmiş, sonrasında da Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızı bu gerçek dışı ve saçma tablo içine yerleştirerek kendince ikna edici bir senaryo kurguladığını sanmıştır.
Öncelikle Louise Hanım'a hatırlatmak isteriz ki;
➢Türkiye 100 yıllık demokrasi deneyimine sahip, çağdaş ve laik bir ülkedir,
➢ Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun modern yaşam tarzını benimsemektedir,
➢ Dans edip eğlenmekten zevk alan ve dekolte kıyafetler giymeyi tercih eden milyonlarca Türk kadını vardır,
➢ Hatta dekoltenin de ötesinde yaz mevsimini ülkemizin sahil kesimlerinde bikini, mayo giyip güneşlenerek ve denize girerek geçiren milyonlarca vatandaşımız bulunmaktadır.
➢ Bu vatandaşlarımızın hiçbiri de bunu, bir insanı tahrik etmek, iradesini ipotek altına almak ya da cinsel tacizde bulunmak gibi bir amaçla yapmamaktadır.
➢ Türkiye’de yaşayan erkekler de ilk gördükleri dekolte kadınla akılları başlarından giden, iradelerini yitiren, saldırgan, ilkel insanlar değildir.
HER ŞEYDEN ÖNCE SAYIN CALLAGAHAN’IN MİLLETİMİZE YÖNELİK BU ÇİRKİN BAKIŞ AÇISININ ALTINDA YATAN DÜŞÜNCELERİ AYNEN KENDİSİNE İADE EDİYORUZ.
İngiliz derin devletinin hizmetkarlığını yapan elemanlardan farksız bir biçimde, modern ve aydın bir Türkiye’den rahatsız olduğu açıkça görülen Sayın Callaghan’ın arkadaşlarımızın müzik, dans, eğlence anlayışlarının ve modern görünümlerinin, kılık kıyafetlerinin güya" genç kız ve erkekler üzerinde baskı oluşturmak" amacıyla kullanıldığını(!) iddia etmesi bakış açısındaki art niyeti, yüzeyselliği ve basitliğini gösteren ibretlik bir akıl tutulmasıdır.
Her ne kadar Sayın Callaghan kabullenemek istemese de ve Türkiye’yi Batı’ya farklı bir imajla yansıtmak istese de Türkiye, kadınların giyim kuşam ve kıyafetleri ile yaşam tarzlarına karışılıp müdahale edilmesinin hoş karşılanmadığı, Atatürk’ün yerleşik kıldığı çağdaş değerlere bağlı bir ülkedir. Bunlar, biraz bilgisi, görgüsü, kültürü olan her Batı insanının yakından bildiği, bilmeyenlerin de her an rahatlıkla ulaşabileceği bilgilerdir. Dolayısıyla, Louise Calaghan'ın, insanların gerçeklere ışık hızıyla ulaşabildiği günümüzde, 20. yüzyıldan kalma köhne medya dezinformasyon yöntemleri ile kurnaz gazetecilik yapma çabaları ancak gülünç ve acınacak bir manzara oluşturmaktadır.
Louise Callaghan, yüzünü Avrupaya dönmüş, çağdaş, özgürlükçü, demokratik ve modern bir Türkiye'nin yerinde, insanların kolayca hür iradelerine müdahale edilen ve yaşam tarzlarına karışılan tipik bir Ortadoğu ülkesi istediğini açığa vurmuştur. Çünkü, bu aslında İngiliz derin devletinin bir megalo-ideasıdır ve ancak böyle bir Türkiye’yi dilediği gibi kontrolü ve hakimiyeti altına alabileceğini hesaplamaktadır.
Nitekim, İngiliz derin devletinin Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamızı var gücüyle durdurmak için çabalamasının asıl sebeplerinden biri de budur. Zira, Sayın Adnan Oktar’ın öncüsü olduğu modern, aydın, laik, demokrat, sevgi dolu, neşeli, bilimi ve sanatı kucaklayan, kaliteyi teşvik eden, dışa dönük, eğitimli, varlıklı bir Müslüman modeli, İngiliz derin devletinin İslam dünyasını ezip yok etme stratejisinin önündeki en büyük engeldir.
Sayın Adnan Oktar, bugüne kadar hiç kimseye, hiçbir arkadaşına hiçbir konuda baskı ya da zorlamada bulunmamıştır. İddiaların aksine arkadaşlarımızın eğitim almaları ile ticaret yapmalarına veya sosyal hayata ilişkin tavır ve hareketlerine de asla karışmamış, hiçbir zaman herhangi bir engellemede de bulunmamıştır. Bu saçma iddianın aksine arkadaş camiamızı her zaman çok iyi eğitim almaları, sosyal ve kültürlü olmaları ile başarılı bir iş hayatı sürdürmeleri için teşvik etmiştir.
Sayın Adnan Oktar'ın bakış açısına göre bu teşvik, arkadaşlarımızın daha iyi ve güzel bir hayat sürmeleri için gerekli olduğu gibi, aynı zamanda gerçek İslam’ın dünyaya daha iyi tanıtılması, eğitimli, kültürlü, donanımlı, kaliteli, modern Müslüman modeline örnek teşkil etmesi ile bu modelin teşvik edilerek dünya çapında yaygınlaştırılması açısından oldukça önemlidir.
Zaten bu sebeple arkadaş camiamızın büyük çoğunluğu birden fazla yabancı dil bilen, yüksek lisans ya da doktora yapmış kişilerden oluşmakta; arkadaşlarımız arasında birçok doktor, mühendis, öğretmen, yönetici ve başarılı iş insanları bulunmaktadır.
Ayrıca, tüm arkadaşlarımız eğitim ve iş hayatlarının yanında sosyal hayatlarına da önem vermekte, eğlenmeye, spora, sosyal ve kültürel etkinliklere vakit ayırmaktadır. Sosyal medya hesaplarına kısaca göz gezdirmek bile, arkadaş camiamızın dünyanın dört bir tarafında ne kadar sosyal ve aktif bir yaşantıya sahip olduğunu görmek açısından yeterlidir.
Dolayısıyla, ülkemizin tanınmış ve önde gelen ailelerine mensup, eğitim, iş ve sosyal yaşamın her alanında çok sayıda faaliyet gösteren ve her zaman göz önünde olan arkadaşlarımızın güya Adnan Bey'den baskı gördükleri ve bu sebeple dünyadan kopuk bir yaşam sürdüklerini iddia etmenin hayatın olağan akışına aykırı akla ziyan bir iddia olduğu da ortadadır.
Louise Callaghan'ın, bir yandan hanım arkadaşlarımızın güya gördükleri baskı ve zorlamalar sebebiyle dünyadan, sosyal yaşamdan kopuk bir yaşam sürdürdüklerini iddia edip de diğer yandan yine sözde baskı sebebiyle, sosyal yaşamları en aktif hanımlar gibi dövme ve estetik ameliyat yaptırdıklarını iddia etmesi ise kendi içerisinde çelişen, mantıksız ve çocukça bir iddiadır.
Gazeteci Louise Callaghan yapmış olduğu podcast yayınında, Sayın Adnan Oktar'ın İngiliz derin devletinin iç yüzünü deşifre eden eserlerine ve açıklamalarına değinmekten de kendini alamamıştır. Ancak, konuya ilişkin sözlerindeki kibirli ve alaycı üslubu ile İngiliz derin devletinin, her deşifre olduğunda kullandığı klasik, "üst perdeden geçiştirme taktiği"nin açık bir örneğini sergilemiştir.
Türk vatandaşları, bu modası geçmiş taktiği Osmanlı’yı yıkan, Cumhuriyetin kurulmasını engellemeye çalışan, Mustafa Kemal Atatürk’e defalarca suikast girişiminde bulunan İngiliz derin devletinin 200 yıllık tarihinden gayet iyi bilmektedir.
İngiltere’nin bir önceki Türkiye Büyükelçisi, şu anda da İngiliz İstihbarat Servisi MI6'in başındaki Richard Moore da, Sayın Adnan Oktar İngiliz derin devletini ifşa etmeye başladığında, Twitter paylaşımlarıyla aynı geçiştirme, üst perdeden alaya alma, espriye vurma taktiğini uygulamıştır.
Louise Callaghan'a da bu aklın nereden verildiği ortadadır.
İngiliz derin devleti mensuplarının, böyle tarihi bir ifşa ile deşifre olmalarını “Bir şey olmadı ki” tarzında güya ciddiye almayan, önemsemeyen, dalgaya alan bir üslupla geçiştirme çabaları aslında bayağı çok şey olduğunun, Sayın Adnan Oktar’ın açıklamalarının ve eserlerinin İngiliz derin devletini tam can evinden yakaladığının en açık göstergelerinden biridir.
İngiliz derin devletinin aslında alenen göz önünde olmasına rağmen bunca zamandır kendisini nasıl insanların gözünden gizleyip saklamayı başardığına ilişkin detaylı açıklamalarımızı da aşağıdaki linkteki basın açıklamamızdan okuyabilirsiniz:
https://iddialaracevap.blogspot.com/2020/08/ingiliz-derin-devletinin-ulkemiz.html
Gazeteci Louise Callaghan'ın hazırladığı, The Times ve Sunday Times gazetelerinin internet sitelerinden ortak yayınlanan podcast serisinin bundan sonra yayınlanacak bölümlerine ilişkin cevap ve açıklamalarımızın da podcastler gibi ayrı ayrı olacağını bildirir, değerli kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.