29 Haziran 2021 tarihinde medya organlarında, camiamıza mensup bazı arkadaşlarımızın hukuksuz şekilde el konulan şirketlerine ait malların TMSF tarafından satışına dair haberlere yer verilmiştir. Haberlerin sunuluş şekli ve kullanılan üsluba bakıldığında, bazı medya kuruluşlarının, haber yapmaktan ziyade, karalama ve algı oluşturma amacı ile hareket ettikleri; yalan, yanlış bilgilerin haricinde, tek bir ağızdan ve ısrarla “terör örgütü” ifadesini kullandıkları görülmektedir.
Yargılamada 3. yılını dolduran dava dosyamızda dahi, “terör” konusuna dair tek bir iddia dahi bulunmadığı ve yargı süreci de halen devam ettiği halde söz konusu basın kuruluşlarının, hukukun temel prensibi olan masumiyet karinesini tümüyle ihlal ederek, hiçbir delile ve belgeye dayanmadan, iftira ve nefret dilini kullanmaya devam ettikleri, operasyonun ilk gününden bu yana çirkin karalama kampanyasını aralıksız sürdürdükleri görülmektedir.
Aynı basın kuruluşlarının operasyonun ilk günlerinde güya “kamyonlarla tehdit ve şantaj kasetlerinin ele geçirildiği, yüzlerce tarihi eserin bulunduğu, zorla alıkonulduğu iddia edilen kızların olduğu ya da toprağa gömülü milyonca dolarların ele geçirildiği” gibi sayısız uydurma haber yaptıkları ve bu haberlerin tamamının da yalan çıktığı göz önüne alındığında, bu haberin de karalama ve iftiradan ibaret olduğu, kâle alınacak bir yönünün olmadığı açıktır.
Öte yandan, bahsi geçen medya kuruluşları her ne kadar operasyonun ilk gününden itibaren iftiralarla aleyhimizde olumsuz algı oluşturup yargısız infaz yapmaya büyük çaba göstermiş olsalar da gerçekte bu davanın içi boş bir kumpas davasından başka bir şey olmadığını tüm Türkiye bilmektedir. İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle hareket eden, Emniyet ve Yargı gibi devletimizin çeşitli kurum ve kuruluşları içerisine yuvalanmış karanlık bir yapının, camiamıza husumetli bir sokak çetesini kullanarak yürürlüğe koyduğu, hiçbir belge veya somut delile dayanmayan, gerçek dışı ve düzmece oldukları defalarca ispatlanmış iftiralarının derlenmesinden oluşan apaçık bir kumpas davası söz konusudur.
Dosyanın tümüyle boş olması sebebiyle de ‘tehditle müşteki yapılan kişilerin gerçek dışı, düzmece beyanları’, ‘uydurulmuş, mesnetsiz suçlar’ ve ‘TCK'ya göre suç unsuru kapsamına bile girmeyen, salt karalama amaçlı saçma iddialar’ ile dosya suni ve hukuksuz bir biçimde doldurulmaya çalışılmıştır.
Dava dosyamıza tarafsız ve adil gözle bakıldığında, ortada ne bir suç ne bir suçlu ne de bir örgüt olmadığı açıkça görülecektir. Camiamızın modern, dindar, milliyetçi, vatansever kişilerden oluşan bir arkadaş grubu olduğu, 30 yılı aşkın süredir kamuoyunun gözünün önünde bulunduğu, suç veya terör gibi konularla uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığı gibi her vesileyle bu tür alçaklıkları lanetlediği ülkemizde yaşayan herkes tarafından çok iyi bilinen bir gerçektir.
Dahası, kanunlarımızda terör örgütleri, “silah, bomba ve ölümcül araçlar kullanarak Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozma amacı taşıyan oluşumlar" şeklinde tanımlanmaktadır. Terör örgütü olarak kabul edilen yapıların, bu amaçlar için adam öldürme, bombalama, isyan vb gibi fiiller gerçekleştirdikleri ve bu sebeple terör örgütü olarak adlandırıldıkları göz önüne alınırsa, 40 yıldır hiçbir sabıkası olmayan, karakola dahi gitmemiş devletin birliğini ve bütünlüğünü savunan, bu uğurda onyıllardır yaptığı sayısız ilmi ve kültürel faaliyete tüm Türkiye'nin şahit olduğu camiamızın adının terör kelimesiyle yan yana getirilmeye çalışılması son derece saçma ve tutarsız bir iddia olmasının da öte çok çirkin bir ahlaksızlıktır.
Kaldı ki, söz konusu basın kuruluşları her ne kadar ucuz algı yöntemleri ve zorlama izahlarla camiamıza ‘terör örgütü’ yakıştırmasını yapmaya çalışsalar da bu iftiraya bizzat kendileri de inanmamaktadır. Nitekim, camiamızla farklı dünya görüşünde olan bazı gazeteciler dahi, camiamız hakkında ortaya atılan ‘terör örgütü’ ifadesinin saçma bir yakıştırma olduğunu, gerçeği yansıtmadığını ve kasıtlı olarak yapıldığını yayınlarında bizzat dile getirmektedirler. Bir örnek vermek gerekirse:
“... TMSF kayyum olarak atandığı Adnan Oktar Silahlı Terör Örgütü’ne… (gazete haberi okuyor). Al işte bu da (sözde) silahlı terör örgütü! Yani bu tamamen ne biliyor musunuz? Dünyayı da kandırmak. Biz Türkiye’de bunları terör örgütü olarak gördüğümüz için, CEZA ARTTIRMAK İÇİN… Ya da bunlarla bağlantılı biri buldu mu, hemen “terör örgütüne üye olmamakla birlikte” diye başlayan maddeye adam sokmak için… Yani CANLARI KİMİ HAPSE ATMAK İSTİYORSA KİMİN CANINI YAKMAK İSTİYORLARSA OLSUN DİYE BÖYLE İCATLARDA BULUNUYORLAR. Neydi? “Adnan Oktar Terör Örgütü”… Öyle yani terör örgütü!!! … NESİ TERÖR !!! EVİNDE 2 TANE TABANCA BULUNDU DİYE… YA YAPMAYIN ALLAH AŞKINA… Hayır o zaman şeyliği gidiyor… O zaman İŞİD’i ben ne yapacağım haaa..." (Tele1–Can Ataklı, 29.06.2021, Güne Başlarken Programı)
Özetle, camiamız hakkında 3 yıldır karalama faaliyeti sürdüren bir kısım medya ne kadar zorlasa da, iftira ve yalan haberlerle algı oluşturmaya çalışsa da 40 yıla yakın süredir ülkemizin birliği, bütünlüğü için çalışmış, devletine sadık modern, dindar, dürüst ve ahlaklı kişilerden zorlama izahlar ve iftiralarla terör örgütü çıkaramazlar.
Camiamız hakkında, dedikoduya dayalı sözlerle, iftira mahiyetindeki delilsiz ithamlarla, varsayım ve tahminlerle suçlayıcı, karalayıcı, sevgi, merhamet ve insaniyetten uzak haberler yapmaya artık bir son verilmesi gerektiği açıktır.
Çünkü, iftiralar ve karalama kampanyaları ile ortada hiçbir delil, belge, hatta emare bile olmadan en masum insanlardan dahi kolayca "uydurma" bir terör örgütü üretilebiliyorsa, aynı tehdit tüm vatandaşlarımız için geçerlidir. Buna göz yumulduğu takdirde, hakim ve savcı rolüne soyunan bir medyanın herkes hakkında istediği, işine gelen hükmü vermesi, istediğini suç örgütü, istediğini terör örgütü ilan etmesinin önü alabildiğine açılmış olacaktır. Bu kirli yöntemin giderek yaygınlaşan bir alışkanlık haline dönüşmesi sadece camiamız için değil toplumumuz için de ciddi bir tehlike arz etmektedir.
Bu gerçeğin bilincinde olmadan, söz konusu başkaları ya da kendi düşüncesine ve dünya görüşüne sahip olmayanlar olunca hak, hukuk, adalet akıllarına bile gelmeyen, hatta kimi zaman hukuksuzluğu alkışlayıp destek veren, teşvik eden kimseler, yarın bir gün aynı durum kendi başlarına geldiğinde hukuka ve adalete her şeyden çok ihtiyaç duyacaklarını unutmamalıdır.
Nitekim, bugün camiamız hakkında olmadık iftiralar atan, her türlü hukuksuzluğa çanak tutan kişilerin, söz konusu kendileri olduğunda yana yakıla en büyük kanun, hukuk, insan hakları fedaileri oldukları, canhıraş şekilde yetkilileri adalete ve hukuka davet ettiklerini herkes izlemektedir. Biz kendilerini defalarca davet ettiğimiz ancak dikkate almadıkları adalet, hak ve hukuk kavramlarına, kendileri haksızlığa uğradıklarında nasıl sıkı sıkıya sarıldıkları büyük bir ibret tablosudur.
Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan TMSF haberlerinin düşündürdüğü bir başka konu ise şudur: Hiçbir maddi kıymeti olmayan, tamamı neredeyse 3-5 bin TL’yi geçmeyen, Müslümanlara ait birkaç ceketi, pantolonu, ayakkabıyı büyük bir iş başarmış edasıyla, yaygara eşliğinde satışa çıkarmak ve sanki satacak başka şey kalmamış gibi buradan gelecek cüzi paraya tamah eden, bununla sevinç çığlıkları atan bayağı bir görünüm vermeleri, derin devlet içinde çöreklenmiş bir güruhun ve bunların çığırtkanlığını yapanların ne denli ilkel, ucuz ve zavallı bir zihniyete sahip olduğunun da bir göstergesidir.
Ancak hepsinden önemlisi, İFTİRA VE KUMPASLARLA MÜSLÜMANLARIN MALINA, MÜLKÜNE ÇÖKMENİN, ONLARIN HELAL KAZANÇLARIYLA ALDIKLARI EŞYALARI YAĞMALAYIP TALAN ETMENİN, ALLAH'IN GAZABINA SEBEP OLACAĞI, BELALARA VE YIKIMA YOL AÇACAĞI UNUTULMASIDIR.
Sonuç olarak karanlık bir derin devlet yapılanmasının, somut delil olup olmadığı dikkate alınmadan, akıl ve vicdan devreye sokulmadan, kanun ve hukuk hiçe sayılarak, iftira ve karalamalarla insanların linç edildiği bir sistemi yerleşik kılma çabalarının çok büyük toplumsal yaralara, istikrarsızlıklara yol açacağı, adalete ve yargıya olan güveni sarsacağı aşikardır. Devletimize, milletimize, milli birlik ve bütünlüğümüze zarar verebilmek amacıyla bu çarpık, hukuksuz mekanizmaları yerleşik kılmaya çalışan söz konusu derin devlet de İngiliz derin devletinin yerli uzantılarından, yancılarından başkası değildir.
Ancak şurası kesin bir gerçektir ki yüce Türk Devleti, bu tür alçak, hain ve şerefsiz derin devlet kalıntılarına her daim gereken cevabı vermiştir ve bugün de verecek güç, basiret ve ferasete sahiptir. Asil Devletimizin, devletine, milletine, ülkesine sadık Müslümanlara yapılan kumpasların, oynanan oyunların, yapılan haksızlık ve hukuksuzlukların, helal paralarına, mallarına yapılan talanın hesabını er geç soracağına, bu derin devlet alçaklıklarına kanun ve hukukla gereken dersi vereceğine dair inanç ve güvenimiz tamdır.
Derin devlet oyunlarına göz yuman, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen, korku ya da çıkar nedeniyle destek veren kişilere samimi ve dostane tavsiyemiz, bir an önce bu tutumlarından vazgeçmeleri, sahip oldukları imkanlarla hukuku ve hakkaniyeti savunmaları, yarın kendilerine de gerekecek olan adaletin, herkes için eşit şekilde tecelli etmesine gayret göstermeleridir.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.
Adnan Oktar Davası Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin |