20.08.2019 tarihinde Sabah ve AHaber'in bağlı olduğu medya grubunun servis ettiği, Sayın Adnan Oktar’ın, polis operasyonunun yapıldığı sabah saatlerinde, güya gözaltına alınmamak için sözde gizli bir geçitten kaçtığı şeklinde tamamen asılsız ve uydurma haberlere yer verilmiştir.
Haberin içeriğinde yer alan “GİZLİ GEÇİT” senaryosu, klasik bir kara propaganda yalanıdır. Nitekim, bu yalanı inandırıcı gösterebilmek için Sayın Adnan Oktar’ın ve bazı arkadaşlarının, açık havada, ağaçlıklı bir bahçe oldukları açıkça görülen bir yerde çekilmiş görüntüleri siyah beyaz ve puslu hale getirilmiştir.
Her şeyden önce, adından da anlaşılacağı üzere bir "gizli geçit", "gizli" olur. Gözlerden ıraktır, üstü, etrafı kapalı, çoğunlukla da tünel şeklinde olur. KAMERAYLA DA İZLENMEZ. Hiç kimse kaçmak için gizli geçit yapıp oraya kamera koyup sonra da kendini kaçarken kaydetmez.
Uydurma haberde sözde "gizli geçit" şeklinde çarpıtılmaya çalışılan yer, gerçekte evden sahildeki ana caddeye inen BAHÇENİN MERDİVENLERİdir. Haberi yayınlayanlar bahçe kamerası görüntülerini karartıp, siyah beyaz hale getirip flulaştırarak açık havadaki ağaçlık bir bahçeye, güya üstü kapalı bir "gizli geçit" görünümü vermeye çalışmışlar, ancak bunu da becerememişlerdir. Kötüleştirilmiş görüntülere bile dikkatle bakıldığında burasının gizli bir geçit değil ağaçlık bir bahçe olduğu rahatlıkla görülmektedir.
Tüm bunların yanı sıra, Sayın Adnan Oktar’ın söz konusu resimlerde görünen hal ve tavrı da son derece sakin, telaşsız, kaçma eyleminde bulunan bir kişinin tedirginliğinden tamamen uzaktır. Bir eli cebinde, son derece rahat ve güvenli bir şekilde, açık havada bahçede yürümektedir. Bu durum haberlerde yer alan resimler dikkatli incelendiğinde açıkça görülmektedir.
Daha da ötesi haberde, aynı görüntülerde yer alan bazı bayanların üzerinde, her kadının kullandığı günlük çantalarının ve spor kıyafetlerinin olması bile adeta birer suç unsuru gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Yalnızca bu bile söz konusu haberin hazırlanmasında iyi niyet, dürüstlük, tarafsızlık ve adalet anlayışına hiçbir şekilde yer verilmediğinin çok net bir göstergesidir.
Hatırlanacağı gibi, 99 senesinde yapılan operasyonda da polis, en başta sözünü ettiğimiz evin bu Sahil Yolu kapısını tutmuş hatta içeri girerek bahçedeki ağaçların üzerine lazerli tüfekli keskin nişancılar yerleştirmişti. Dolayısıyla, kameralarda Sayın Adnan Oktar'ın çıkarken görüntülendiği evin Sahil Yolu kapısı polisin, camiadan ayrılan binlerce insanın, husumetli müştekilerin, iftiracı çetesinin en iyi bildikleri kapıdır. Bu nedenle, bir operasyon durumunda o kapının kaçmak gibi bir niyetle kullanılması mümkün değildir.
"Kaçma" denen bir hadisenin oluşması için ya emniyet güçlerinin çağrısına ya da dur ihtarına uymamak gibi bir durum olması gerekir ki Sayın Adnan Oktar'ın durumunda hiçbiri söz konusu değildir. Sayın Adnan Oktar, söz konusu evde bulunduğu zamanlarda hem kendisinin hem de arkadaşlarının her zaman kullandıkları iki çıkış kapısından biri olan "SAHİL YOLU KAPISI"nı kullanmıştır. Olay bundan ibarettir.
Dahası, Sayın Adnan Oktar, bahçe merdivenlerinden inerek ana caddeye çıktığı sahil kapısında, yıllardır bu kapıdan çıkıldığında kullanılan, MARKASI, PLAKASI BELLİ, TÜM MAHALLENİN, KOMŞULARIN BİLİP TANIDIĞI ARACA binerek yoluna devam etmiştir. Kaçma niyeti olan birinin bu derece tanınan bir arabayla kendini riske atmasının hiçbir mantığı yoktur.
Çok rahat anlaşılacağı gibi, önceden hazırlanmış bir kaçış planını uygulayan bir insanın saatlerce markası, plakası hem polis hem de birçok kişi karafından bilinen bir arabayla İstanbul'un en işlek yerlerinde gezip dolaşması değil, en kısa sürede dikkat çekmeyeceği gizli, sakin, tenha bir yere geçip izini kaybettirmesi beklenir. Bu şekilde kaçan birini de bulmak pek mümkün olmaz. Oysa Sayın Adnan Oktar doğrudan, arabada kendisiyle birlikte bulunan Didem Ürer hanımın yasal ikametinin bulunduğu eve gitmiştir. Burası polisin yerini ve adresini çok iyi bildiği ve herhangi bir operasyon sırasında direk geleceği evlerden biridir. DOLAYISIYLA, POLİSTEN KAÇMA GİBİ BİR PLANI VEYA NİYETİ OLAN BİR KİMSENİN BU EVİN YAKININA BİLE UĞRAMAYACAĞI ÇOK AÇIKTIR. Bu da Sayın Adnan Oktar'ın kimseden kaçma ya da saklanma gibi bir davranışa tevessül etmediğinin en açık göstergelerinden biridir. Zaten, Didem hanımın evine uğradıktan sonra Vatan caddesindeki Emniyet Müdürlüğü'ne gitmek üzereyken polis tarafından çevrilerek gözaltına alınmıştır.
Adnan Bey'in dışarıda ve arabada olduğu tüm süre boyunca tek yapılmaya çalışılan, medyada sürekli yayınlanan operasyon haberleri hakkında basına ve ilgililere bilgi vermek ve olayın mahiyetiyle ilgili bilgi alabilmektir. Adnan Bey ve Didem Hanım'ın operasyon saatlerindeki telefon konuşmaları incelendiğinde de HaberTürk, CNN gibi basın kuruluşlarını aradıkları görülecektir. Nitekim, Sayın Ahmet Hakan da aynı saatlerde Adnan Bey'in kendisini aradığını ertesi gün köşesinde yazmıştır.
Kaçma iddiasının mantıksızlığını gösteren bir diğer önemli husus da TBAV’nın (Teknik Bilim ve Araştırma Vakfı) "25.01.2018 VE 28.06.2018 TARİHLİ KAMUOYU AÇIKLAMALARI"dır. İkincisi, söz konusu polis operasyonundan sadece 13 gün önce yapılan bu kamuoyu açıklamalarında, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik bir komplo hazırlığının söz konusu olduğu, karanlık bir takım odakların emniyet ve yargı birimlerimizi yanıltarak bir operasyon düzenlenmesini sağlamaya çalıştıkları açıkça ifade edilmiş, kamuoyu ve resmi makamlarımız bu komploya karşı uyarılmıştır.
Birçok resmi kuruma ve basına gönderilen bu kamuoyu açıklamasından anlaşılacağı üzere Sayın Adnan Oktar böyle bir operasyonun düzenlenme ihtimalinden haberdardır. Bu da açıkça göstermektedir ki şayet Sayın Adnan Oktar’ın, iddia edildiği gibi bir kaçma niyeti bulunsaydı bunu operasyondan günler önce rahatlıkla yapabilirdi. Kaldı ki, Sayın Adnan Oktar’ın hayatı boyunca hiçbir zaman böyle bir tavrı, niyeti veya düşüncesi olmamıştır. Kaçmak ya da gizlenmek bir yana, Sayın Adnan Oktar, kamuoyunu ve yetkili birimlerimizi bu komplo tehlikesine karşı açıkça uyarmış ve operasyonun yapıldığı güne kadar, herkesçe yeri bilinen A9 TV stüdyosundaki canlı yayın sohbetlerine tüm kamuoyunun gözleri önünde devam etmiştir.
Sayın Adnan Oktar’ın gözaltına alınışı ise, haberlerdeki asılsız iddiaların aksine, 11.07.2018 tarihinde, bir polis operasyonu düzenlendiğini öğrenmesini müteakiben ilgili emniyet birimine ifade vermek üzere yola çıktığı sırada gerçekleşmiştir.
Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi, kaçma iddiası tamamen mantıksız ve gerçek dışı bir ithamdır.
Ayrıca Sayın Adnan Oktar’ın 40 yıllık ilmi ve fikri mücadelesi boyunca ortaya koyduğu tavır da kaçma iddiasının ne derece mantıksız ve tutarsız olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır:
Sayın Adnan Oktar, 40 yıldır, her türlü ölüm tehdidi, komplo, suikast girişimine karşın göğsünü gere gere ülkesinin ve milletinin menfaatleri doğrultusunda bulunduğu yerden, bir adım bile uzaklaşmadan imani ve kültürel faaliyetlerini sürdürmüştür. En zorlu şartlar altında dahi, her türlü imkanı olduğu halde hayatında TEK BİR KERE BİLE YURT DIŞINA ÇIKMAMIŞTIR. Bu 40 yıllık süreçte Sayın Adnan Oktar’ın karşılaştığı zorlukların binde birini dahi görse soluğu yurtdışında alacak kişilerin, böyle iftiralara sarılmaları gülünçtür.
Bunun yanında, Sayın Adnan Oktar, ülkemizin birliğini, bölünmez bütünlüğünü, devletimizin üniter yapısını savunan faaliyetleri dolayısıyla, PKK, IŞİD ve FETÖ terör örgütleri tarafından ölümle tehdit edilmiştir.Bu örgütlerin Sayın Adnan Oktar’a yönelik suikast planları yaptıkları, emniyet birimlerimiz tarafından tespit edilmiş ve Sayın Adnan Oktar’a resmi yazıyla bildirilmiştir.Buna karşın, Sayın Adnan Oktar, imani ve kültürel faaliyetlerini arttırarak sürdürmüştür. Yıllardır her gün herkesin yerini, açık adresini bildiği aynı mekandan canlı yayına katılmıştır. Göğsünü gere gere sokağa çıkmıştır. Sayın Adnan Oktar, bu ölüm tehditleri sebebiyle emniyet güçlerimiz tarafından kendisine tahsis edilmesi teklif edilen resmi korumaya dahi gerek ve ihtiyaç duymamıştır. Allah’tan başka kimseden korkmayan, tevekkül anlayışı içinde 40 yıldır sebatla mücadelesini sürdüren Adnan Oktar’ın güya kaçmaya çalıştığı şeklinde çirnin iftiralar atmak ucuz bir karalama taktiğinden başka birşey değildir.
Saygılarımızla kamuoyunun bilgisine sunarız.