Son dönemde gerek kimi basın tarafından gerekse de kimi müşteki avukatlarınca Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında “lüks yaşantı” imajı oluşturulmaya çalışılmakta ve bu sözde lüks yaşantının kaynağının belli olmadığı şeklindeki mesnetsiz iddialar ortaya atılmaktadır.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hayatlarını sade ve mütevazı yaşayan, dünyaya dair beklenti ya da hırslarının olmadığını hayatlarıyla ortaya koyan insanlardır. Ancak İslam’ın tebliği için yöntem olarak kullanılan bazı hususlar zaman zaman kamuoyu tarafından yanlış algılandığı gibi İddia Makamı tarafından da yanlış -ve ilk anda iyi niyetli olmadığı izlenimi verecek yönde- yorumlanmıştır. Kamuoyunun bilgisizlikten kaynaklanan bu tarz yorumları -hakaret içermediği müddetçe- bir yere kadar anlaşılabilir olmakla birlikte İddia Makamının hukuki bir dayanak ve delil sunmadan şahsi menfaat için lüks bir yaşantı sürüldüğü yönündeki ithamı kabul edilemez.
Öncelikle, Sayın Adnan Oktar’ın, iddianamede yer aldığı ya da basında halka lanse edilmeye çalışıldığı gibi lüks bir yaşantısı yoktur. Tam tersine birçok insanın göğüs geremeyeceği çileler ve zorluklar, hayati tehlikeler içinde hayatını geçirmiştir. Halen de 2.5 yıldır hukuksuz olarak cezaevinde bulunduğu düşünülürse, hayatı hapishaneler, gerekçesiz ve hukuksuz şekilde akıl hastaneleri, haksız yargılamalar, kelepçeler, zincirler, hücreler, iftiralar, komplolar, karalamalar, suikastlerle geçen bir insan için “lüks yaşantıya meraklı olduğu” ithamında bulunmak her şeyden önce akıl ve vicdanla çelişmektedir.
Ömrünü inancına adamış, İslam’ın ve Türk Milleti’nin âlî menfaatleri için yaşamış, inancından, davasından, Devlete itaatinden milim santim şaşmamış, bu yolda başına gelen her türlü zorluğa da sabır ve zevkle boyun eğmiş bir insanın lüks beklentisi içinde olmayacağı açıktır.
Sayın Adnan Oktar, duruşma esnasında da beyan ettiği üzere lüks ve şatafattan hoşlanmayan, sadeliği seven, kendi halinde sakin bir hayat yaşayan, dinin İslam’ın onurunu korumak maksatlı, özel olarak bu görünümü veren bir insandır. Dışarıya karşı şaşaalı bir görüntü sunulsa da gerçek hayatında kendisi son derece sakin, kitaplarıyla ilgilenen, düşünen sade bir insandır.
Sayın Adnan Oktar’ın amacı maddi menfaat, lüks yaşam olmuş olsa, bugüne kadar basılan 300’den fazla kitabından ve her gece katıldığı TV programlarından oldukça yüksek bir kazanç elde edebilirdi. Böyle bir imkana sahipken, asla hiçbir çalışmasından ücret talep etmemiştir. Her kitabı en az 10 baskı yapmış, internet üzerinden milyonlarca insan tarafından ücretsiz indirilen (harunyahya sitesinden ayda 8 milyon kitap indirildiği bilinmektedir) eserleri 73 dile tercüme edilmiş bir yazarın bunlardan maddi kazanç elde etmek istese çok zengin olabileceği herkesin malumudur. İnternet sitelerinden her indirilen kitap için sadece 1 TL telif ücreti talep etmiş olsa dahi çok yüklü bir gelir elde edeceği açıktır.
Sayın Adnan Oktar’ın maddiyat peşinde olmadığının en önemli delillerinden biri 40 yıldır tüm vaktini vakfederek yaptığı çalışmalar için bir kuruş dahi ücret talep etmemiş olmasıdır. Ramazan ayında televizyon programlarına veya çeşitli sohbet programlarına katılan bazı şahısların tek bir program için dahi çok yüksek meblağlar talep ettiği düşünüldüğünde, Sayın Oktar’ın maddiyat ve lüks beklentisinin hiç olmadığı çok daha iyi anlaşılacaktır.
Lüks beklentisi ve hırsı olan insanın her şeyden önce bu hırsı tatmin edecek ve karşılayacak bir mal birikiminin olması gerekir. Sayın Adnan Oktar’ın ise üzerine kayıtlı tek bir evi, arsası, dairesi, tarlası, arabası, bankada hesabı, parasını biriktirdiği özel bir kasası, altınları, dolarları, şirketleri, ofisleri, dükkanları bulunmamaktadır. Yurt içinde veya dışında özel yatırımları yoktur. Sadece günlük hayatını idame ettirecek kadar geliri vardır ve sade bir hayatı olduğu için de bu gelirin kendisine fazlasıyla yettiğini beyan etmiştir.
Aslında Sayın Adnan Oktar’ın dünya hırsının olmadığı bu operasyonla bir kez daha devlet eliyle tescil edilmiştir. Yapılan tüm mali incelemeler sonucunda Adnan Oktar’ın şahsi herhangi bir birikimi, malı mülkü olmadığı görülmüş, dolayısıyla herhangi bir hukuksuz ya da usulsüz bir gelirinin bulunmadığı da ispatlanmıştır. Nitekim kendisinin menfaat elde etmek hırsında olmadığı, dünya malına tenezzül etmediği yapılan tüm incelemelerde somut olarak ortaya çıkınca bu sefer, “bu kadar yaygarayı boş yere mi kopardık” paniğiyle suni deliller, iftiralara zemin oluşturma niyetiyle çarpıtılmış raporlar ortaya konulmak istenmiştir. Son derece detaylı yapılan mali incelemelerde bu iddiaları destekleyen veriler bulunamayınca hazırlanan mali raporlarda aslında 6 TL olan tutarın eski para ile işlem yapılmış gibi gösterilip 6.000.000 Lira olarak rapora yansıtılması, göz göre göre çarpıtılmış verilere dayanılarak raporlar hazırlanması ise iddia sahiplerinin içine düştükleri çaresizliğin göstergesidir.
Basında ve iddianamede Sayın Adnan Oktar’ın lüks bir yaşantı içinde olduğu imajının oluşmasının temelinde ise, genel olarak Müslümanların kaliteli ve güzel bir yaşam yaşayabileceklerini göstermek ve insanların İslam’a ısınmalarını sağlayabilmek amaçlı yapılan bir tebliğ yönetiminin bazı çevreler tarafından anlaşılamamış olması vardır:
Televizyon yayınında giyilen takım elbiselerin ve ayakkabıların, kullanılan saatin, alışverişten alınan bazı eşyaların gösterilmesinin, yılbaşı yemeği, tekne gezisi gibi fotoğraf çalışmalarının, sanatçıların bazı etkinliklere davet edilmesinin, yaşam alanlarında kaliteli ve seçkin mobilya ve dekorasyon malzemelerinin kullanılmasının ve bunun gibi uygulamaların tek amacı, Sayın Adnan Oktar’ın da beyan ettiği üzere, İslam’ı ve Müslümanları güçlü, cezbedici, etkileyici göstermek gayretidir. Müslümanların onurunu ve izzetini korumak, bu vesileyle de İslam aleminin üzerinde kurulan baskıları kaldırabilmek çabasıdır.
Bilindiği üzere dünya genelinde Müslüman denilince birçok insanın aklına –Müslümanların hepsini tenzih ederiz– sanat ve bilimden uzak, hayatın güzelliklerinden habersiz, incelik bilmeyen, yokluk ve sefalet içinde yaşayan, kimi zaman görgü eksikliği bulunan, bir lokma bir hırka zihniyetinde yanlış bir insan modeli gelmektedir. Böyle olduğunda da insanlar İslam’ı yaşadıklarında hayatın tüm güzelliklerini kaybedeceklerini, bir nevi hayatlarının kararacağını düşünmekte ve İslam’dan uzak durmaktadırlar.
Normalde, bu durumun tüm Müslümanları rahatsız etmesi ve bu yanlış ve çarpık imajı ortadan kaldırmak için herkesin gayret etmesi beklenirken, çoğu Müslümanın bu garip imajı kabullendiği de görülmektedir. Sayın Adnan Oktar ise bu durumun İslam’ın gelişip yayılmasının önündeki asıl engel olduğunu ve Müslümanların dünya çapında ezilmelerine sebep olarak kullanıldığını görüp bu duruma tedbir almak istemiştir.
Kullandığı bu tebliğ yöntemi sebebiyle Sayın Oktar’ın herhangi bir maddi kazancı olması ise asla söz konusu değildir. Zira kendisinin birçok kereler ifade ettiği üzere, “inancına göre tebliğ faaliyeti karşılığında gelir temin etmek haramdır”.
Yine Sayın Adnan Oktar’ın eserlerinde ve açıklamalarında genişçe yer verdiği üzere, bu tebliğ yöntemi (yani malı, mülkü, kaliteyi, zenginliği ön plana çıkarmak) Kuran’da Hz. Süleyman gibi geçmiş peygamberler tarafından da uygulanmıştır. İslami kaynaklarda yer alan bilgilere göre Hz. Muhammed (sav) de tebliğde güzel kıyafetleri, güzel görünümlü insanları ön plana çıkarmıştır, nitekim İstanbul’a İslam’ı tebliğ etmek için elçi gönderilmesi gerektiğinde, yakışıklılığı ile ünlü Hz. Dıhye’yi tercih etmiştir. Önemli misafirleri geldiğinde Bizans’tan getirttiği cübbesini giyip onların yanına çıktığı bilinmektedir.
Nitekim, Sayın Adnan Oktar’ın operasyon sonrasında basına da yansıyan görüntülerde açıkça görüleceği üzere misafir olarak bulunduğu Kandilli’deki villada en sade oda ve bölüm kendisine ait olanıdır. Baza, şeklinde sade bir yatak, televizyon ve komidinden ibaret olan oda mobilyaları hiçbir lüks unsuru içermemektedir. Yatağın örtüsü dahi sade ve mütevazi bir kumaştan yaptırılmıştır. Yatak odasının hemen yanındaki banyo, evin en sade banyolarından biridir. Mutfak ve çalışma alanı olarak da kullanılan oda ise son derece sade bir koltuktan başka herhangi bir lüks unsuru içermemektedir.
Evin kiracısı olan Tülin ve Semih Marangozoğlu çifti İstanbul’un en varlıklı ailelerine mensup olmaları itibariyle yaşadıkları mekanı lüks mobilya ve dekorasyon malzemeleri ile güzelleştirmişlerdir. Ancak, dikkat edilirse evin hemen her odasında yer alan marka koltuklar, yastıklar, örtüler, vazolar vb eşyaların hiçbiri Sayın Adnan Oktar’ın kullandığı bölümde yoktur. Eğer Sayın Oktar, iddia edildiği gibi lüks yaşam merakı içinde olsa söz konusu evde kendisine ayrılmış olan misafir bölümünde sade baza şeklinde bir yataktan ve televizyondan oluşan bir dekorasyon değil oldukça şaşaalı ve gösterişli bir ortam olurdu.
Sayın Adnan Oktar, duruşmadaki ifadesinde de beyan ettiği üzere, yayında görülen kıyafet, saat, kemer, ayakkabı gibi eşyaları teberrüken kullanmakta, bunları kişisel bir zenginlik veya birikim olarak değerlendirmemekte ve böyle görmemektedir. Yayın sırasında sadece kendisi değil programa katılan diğer beyler ve hanımlar da son derece şık giyinmekte, birçoğu değerli saatler takmakta ancak bunların hiçbirini mal hırsıyla sahiplenmediklerini beyan etmektedirler.
Aslında, bu durum tüm televizyon kanallarında olağan görünen ve yaşanan bir husustur. Programın sunucusu veya konuklarına sadece o programda giymek üzere kıyafetler emaneten verilir, bunlar program boyunca kullanılır, ancak hiçbir sunucu veya konuk bunlar sebebiyle “sen şahsi menfaat elde ettin” diye itham edilmezler.
Söz konusu kıyafetlerin ve eşyaların Sayın Oktar’ın şahsına ait olmadığı, arkadaş grubu içerisindeki diğer kişiler tarafından da kullanıldığını gösteren fotoğraflardan bazıları aşağıda sunulmuştur. Bu fotoğraflarda da somut olarak görüldüğü üzere Sayın Adnan Oktar’ın yayınlarda veya fotoğraf çekimlerinde kullandığı ceketler, ayakkabılar, saatler vb gibi tüm eşyalar arkadaş grubu tarafından ortak kullanılan, bir davete veya programa katılan herkesin giydiği, şahsi olmayan, İslam’ı güzel temsil etmek için özel olarak hazırlanmış ve tercih edilmiş eşyalardır:
AŞAĞIDA GÖRÜLEN FOTOĞRAFLARDA ALTIN İPLİKLİ OLDUĞU İDDİA EDİLEN CEKET VE TAKIM ELBİSELERİN SAYIN ADNAN OKTAR’IN ARKADAŞ GRUBUNDAKİ DİĞER KİŞİLER TARAFINDAN DA KULLANILDIĞI GÖRÜLMEKTEDİR:
Ayrıca, kullanılan takım elbise kumaşlarının “altın iplik”ten dokunduğu, ayakkabıların paha biçilmez olduğu gibi iddialar da gerçekleri yansıtmamaktadır. Kumaşın içinde altın görünümlü iplik kullanıldığı, kemer ve ayakkabı tokalarında altın görünümlü kaplama kullanıldığı doğrudur, bunun da amacı yukarıda izah edildiği üzere Müslümanları zengin ve güçlü göstermektir.
Nitekim, Ahaber kanalında 5.8.2018 tarihinde yayınlanan ve Kandilli’deki evin içerisini oda oda gösteren çekimlerde, Sayın Adnan Oktar’ın kıyafetleri de söz konusu olmuş ve “ekranda görüldüğü gibi altın olmadıklarını” sunucular da bizzat ifade etmişlerdir.
– Sema Alim Dalgıç: Evet, A9'da özellikle stüdyoda yapılan çekimlerde özellikle şu kemerinin tokalarıyla kendini övdürüp bunların altın kaplama olduğunu söylüyordu. Ceketlerinin kollarındaki düğmelerin altın kaplama olduğunu, önündeki bu tokaların tekrardan ayakkabısının tokalarının altın olduğunu ve orada tabir edilen kedicik ve aslancıklar diyeyim, onlara kendisini övdürüyordu. Ve bu şekilde de bayağı bir 10- 15 dakika kemerlerinden, ceketlerinden ve ayakkabılarından bahsediyordu. – Muhabir: Altın mı sizce? – Sema Alim Dalgıç: Evet görünüşte, yani stüdyoda öyle bir sahte durmuyordu tabii ki ama şu an gördüğüm kadarıyla yani tamamen boya gibi geliyor bana. – Sema Alim Dalgıç: Stüdyoya gelen özellikle konuklara kendilerine altın olduğunu, her şeyin altın kaplama olduğunu, özellikle koltukların da altın kaplama olduğu yönünde böyle bu tarz konuşmalar geçiyor fakat şu an gördüğüm kadarıyla hiçbir şeyin altın kaplama olmadığını görüyorum. |
Burada, hanımefendinin bilgi eksikliği nedeniyle sehven “sahte” diye ifade ettiği husus ise söz konusu eşyaların altın olmadığı, altın görünümlü olduğunu göstermektedir. Herhangi bir sahtelik söz konusu değildir.
Müslümanların zengin ve kaliteli görülmesinin ve gösterilmesinin önemi aslında Devletimiz ve Hükümetimiz tarafından da izlenen bir siyasettir. Bilindiği gibi gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerekse Eşi Hanımefendi oldukça şık, kaliteli, marka ve lüks kıyafet, saat, takı ve çanta kullanmaktadırlar. Ancak yakın zamanda basına da yansıdığı üzere Sayın Cumhurbaşkanımızın Eşi Hanımefendi kullandığı çantaların gerçek marka olmadığını açıklamıştır. Görülmektedir ki kendileri de Müslümanların zengin ve kaliteli görünmesinin önemli bir imaj olduğunun bilincindedir, ancak bunu en tasarruflu bir biçimde gerçekleştirmekte, dünya malında gözü olmadığını İslam’ın ve Müslümanların hayrı için bu çanta ve kıyafetleri kullandığını lisan-ı halle ifade etmektedir.
Tüm bunlar gibi yayın sırasında Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının yaptıkları alışverişlerde aldıkları eşyaları göstermesi, yılbaşı akşamı eğlence görüntüleri veya teknede yenen bir yemek fotoğrafı da benzer amaçları taşımaktadır.
Örneğin, yılbaşı akşamı eğlencesi olarak basına yansıyan fotoğraflarda Sayın Oktar, sadece fotoğraf çekimi süresi kadar yani en fazla 10-15 dakika o ortamlarda bulunmuştur. Basına yansıyan birkaç kare Müslümanların da güzel, helal, temiz eğlenebileceğini göstermekten başka bir amaç taşımamaktadır. O fotoğraflar, sabahlara kadar eğlence içinde yaşandığı anlamına gelmemektedir.
Aynı şekilde, tekne gezilerinde çekilen fotoğraflar da Sayın Adnan Oktar’ın çok kısa süreli olarak tekneye uğraması esnasında çekilen fotoğraflardır. Sayın Oktar, tüm gününü teknede gezerek geçirmemektedir. Bunlar, bikini giyen, denize giren, tekne ile gezen insanların da dini yaşayabileceklerini, dindar insanların bu kesimi dışlamaması gerektiği mesajını vermek amaçlı yapılmış özel çalışmalardır.
Ayrıca, Sayın Adnan Oktar lüks hayatın en önemli alametlerinden biri olan tatile çıkmak, geziler, yurt dışına seyahat gibi bir yaşam tarzı içinde de hiçbir zaman olmamıştır. Pasaportu dahi olmadığı herkesçe bilinmektedir. Kendisinin de çok defalar beyan ettiği üzere 40 yıllık ilmi mücadelesi boyunca bir kere bile tatil yapmamıştır. A9 TV yayınlarının başladığı dönemden itibaren buna tüm Türkiye de şahit olmuştur, zira Sayın Adnan Oktar bayram, yılbaşı, haftasonu gibi özel günler de dahil her gün canlı yayına katılmış, kendi keyfi ve eğlencesi için özel bir vakit ayırmamıştır.
Adnan Oktar, amacının hiçbir zaman mal, mülk, para, kıyafet, ev, araba sahibi olmak olmadığını yayınlardaki anlatımlarında da çok kereler dile getirmiştir. 1980 ve 90’lı yıllarda tebliğ için ağırlıklı olarak kitapları kullandığı için tüm imkanlarını kitap basımı ve dağıtımı için kullandığını anlatmıştır. Bu dönemde takım elbise, kıyafet gibi şeyleri önemli görmediğinden tebliğde onları ön plana çıkarmadığını ifade etmiştir. Ancak, daha sonra TV yayınlarının başlamasıyla bu defa dış görünüm ve ilk izlenim daha çok önem kazanmış, bunları ön plana çıkarmaya yönelik yöntemler izlenmiş, imkanlar bu doğrultuda kullanılmıştır.
Örneğin, Sayın Adnan Oktar bir yayında, Akademide okuduğu dönemlerde giydiği takım elbisenin son derece yıpranmış olduğunu buna rağmen eline geçen parayı yeni bir takım elbise almaya değil kitap bastırmaya kullandığını şöyle anlatmaktadır:
Adnan Oktar: "Ben akademideyken, Fındıklı Güzel Sanatlar’da okurken Molla Cami bitişikteydi biliyorsunuz, çok yakın. Allah bak, nasıl kaderde yaratmış görüyor musun? Üstü de cami, Nusretiye Camii, altı Molla Camii. İki caminin arasında tebliğ yapacağım yer, bak nasıl güzel yaratmış Cenab-ı Allah, nasıl bana uygun, deniz kenarında kolay… Dosyam vardı, dosyamın arasına kitapları koyuyordum, okuldan çıkıp kitapları alıp dağıtıyordum. Dosyaya koyup gelip okulda dağıtıyordum… Hemen hemen bütün okula dağıtmıştım bütün gelen öğrencilere her bölüme. 'Merhabalar' falan diyordum. “Size bir kitap vereceğim, bana eleştirip bunu verebilir misiniz?” Yani 'kitabın eleştirisini yapabilir misiniz?' diyordum. Konu bitiyordu… Annem elbise almak için para veriyordu. Üst baş, ben hep tek elbiseyle idare ediyordum. Parayı vermiyordum kitaba gitsin diye. Annem, 'yavrum bu üst baş ne böyle?' falan diyordu. Artık benim pantolonumun dizleri pot yapmıştı. 'Git üstüne başına kıyafet al' diyordu. Ben yine gidiyordum kitap alıyordum. Annem acayip sinirlendi. 'Artık para vermeyeceğim sana' dedi. Çünkü üç-dört kere oldu bu olay, her seferinde gidip kitaba yatırdım." (A9 TV; 9 Şubat 2017) |
Burada sadece birkaç örneğini verdiğimiz hususla dahi net olarak anlaşılacağı üzere Sayın Adnan Oktar’ın kişisel menfaat beklentisi, lüks yaşama özentisi hayatının hiçbir döneminde olmamıştır.
Kendisinin günlük hayatı her zaman oldukça mütevazi ve sadedir. Yayına gidip gelmekte, günde en az 5-6 saat canlı yayına çıkmakta, sonrasında ise kültürel çalışmaları, kitaplar, belgeleseller, makaleler, vb. hazırlanmasıyla ilgilenmektedir. Restoranda yemek yemek, gezmek, sinemaya gitmek vs gibi keyfi ve para harcamayı gerektirecek şeylere hiç vakit ayırmamaktadır. Tam tersine hayatın tüm sosyal yönlerinden kendini çekmiş bir şekilde yaşamakta, sadece ve sadece İslam’ın tebliği için hayırlı ve etkili bir yöntem olarak görmesi sebebiyle eğlenceyi, müziği, dansı, güzelliği, kaliteyi, zenginliği yayınlarında belli bir dönem ön plana çıkarmıştır.
Dans, eğlence, dekolte, müzik gibi konseptlerin tümüyle bir tebliğ yöntemi olarak kullanıldığı, belli bir dönem canlı yayınlardan milyonların izleyeceği bir biçimde bu modele yer verilmesinden de çok açık ortadadır. Gerçek derdi eğlence, sefahat, dans, müzik olan bir kimsenin, özellikle mutaassıp kesimler başta olmak üzere çeşitli kesimler tarafından –gerçek hikmeti düşünülmediğinde– yadırganacağını, tepki alacağını da bile bile saatlerce, kimi zaman tüm bir gece süren canlı yayınlarda, dar bir stüdyoda, kameralar karşısında, spotların rahatsız edici sıcağının altında tek kişilik bir koltukta oturarak, tüm dikkatleri üzerine çekerek bu amacını gerçekleştirmeye çalışmasının, belli bir ideal ve dava uğruna olması, tebliğ maksadıyla yapılması dışında hiçbir makul ve mantıklı bir açıklaması yoktur.
Bunun tebliğ amaçlı, görsel mesaj vermeye yönelik bir imaj faaliyetinden başka bir şey olmadığı en ortalama akıl ve zekaya sahip bir insanın bile anlayabileceği bir gerçektir.
Gerçekten de, geniş maddi imkanları olup da nefsani amaçlarla, heva ve hevesi uğruna böyle gösterişli, şaşaalı, lüks ve eğlence dolu, yalnızca nefsini tatmine odaklı bir hayatı yaşamak isteyen herkesin böyle bir yaşamı gözlerden uzak yerlerde, yatlarda, şehir dışındaki, yurt dışındaki çok daha rahat, konforlu, kimsenin bilmediği, haberinin olmadığı ortam ve mekanlarda, bir kısım insanların tepki ve öfkesinin hedefi olmadan, tabiri caizse şimşekleri üzerine çekmeden gerçekleştirmesi en kolay, en doğal ve en risksiz bir yöntem olacaktır. Sayın Adnan Oktar’ın, gerçekten böyle dünyevi bir amacı olsa bu kadar basit bir konuyu hesap edemeyeceğini düşünmek aşırı safi kalpli olmaktan öteye geçmeyecektir.
Tekrar önemle belirtmek gerekirse, Sayın Adnan Oktar’ın gerçek hayatı ekran önünde görünen müzik, dans, zenginlik değildir. Kendisinin gerçek hayatı Allah’a adanmıştır ve bu yolda sayısız çilelerle dolu ve meşakkatlidir. Amacı maddi menfaat ve lüks yaşantı olan bir insanın, sonunda hapishane, akıl hastanesi olan, akıl almaz iftiralar, karalamalarla dolu bir hayatı seçmek yerine iş hayatına atılması yeterli olacaktır. Böylesine zorluk ve çile dolu bir hayatı seçmiş olması da Sayın Adnan Oktar’ın dünyadan bir beklentisinin olmadığının en açık ispatıdır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.