SAYIN ADNAN OKTAR VE TBAV MENSUPLARI ALEYHİNDEKİ FİŞLEME İFTİRASI VE BU İFTİRANIN ZEMİNİNİ HAZIRLAYAN EMNİYET VE YARGI İÇİNDE YUVALANMIŞ KARANLIK YAPI HAKKINDA KAMUOYU BİLGİLENDİRMESİ
Sayın Adnan Oktar ve TBAV mensupları, 11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan polis operasyonunun ilk anından itibaren, kanun, hukuk ve insanlık dışı sayısız uygulamalara ve kötü muamelelere maruz kalmışlar ve halen de kalmaktadırlar.
Gözaltı sürecinde başlayan kin ve öfke dolu hukuksuz uygulamalar, geçen 1 yıllık süre zarfında dilekçelerin dosyaya verilmesinin engellenmesi, kendilerini polis olarak tanıtan karanlık kişilerin cezaevleri önlerinde ziyarete gelen ailelerin yolunu keserek onları tehditle "dayatılmış itirafçılık"a zorlamaları, cezaevindeki tutuklu arkadaşlarımızın cinayetten müebbet hükmü almış, vb. ağır suçlular ve travestilerle aynı koğuşlarda tutulmaları nedeniyle ciddi can güvenliği sorunları yaşamaları, sürekli eziyet ve tehditlere maruz kalmaları, harcırahlarına el konması, astım hastalarının havalandırması olmayan yoğun sigara içilen koğuşlara konulmaları kanser, kalp hastası ve ameliyatlı hasta arkadaşlarımızın tedavilerine izin verilmemesi, kış koşullarında soğuk koğuşlarda tutulmaları... gibi hukuk, vicdan ve insaf dışı uygulamalar bunlardan yalnızca bazılarıdır.
11 Temmuz 2018 operasyonu sırasında ve sonrasında yaşanan, Türk adalet tarihinde eşi benzeri görülmemiş hukuksuz uygulamalar ne yazık ki halen de devam etmektedir. Operasyon esnasında ve operasyondan önceki 2 yıllık gizli araştırma ve teknik takip süresince hiçbir somut delil bulunamadığı halde emniyet ve yargı içine sızmış karanlık bir yapı, medya içindeki kirli bağlantılarını da kullanarak yürüttüğü iftira kampanyası ile ilk günden bu yana kamuoyunda TBAV camiasını suçluymuş gibi gösterebilmek amacıyla yoğun bir algı kampanyası sürdürmektedir.
17 Haziran 2019 tarihinde basında çıkan, güya Sn. Adnan Oktar ve TBAV mensuplarının insanları "fişledikleri" yönündeki asılsız ve tümüyle dayanaksız iddiaları içeren haberlerin de bu algı operasyonu kapsamında servis edildikleri anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi, 1999'da Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılan operasyonda ortada hiçbir suç unsuru bulunmadığı için bir kısım emniyet mensupları yapay müşteki ve suç üretebilmek amacıyla "basın kanalıyla şikayetçi toplama" yöntemine başvurmuşlardır.
Ne yazık ki bugün de Devletin kendilerine verdiği adalet, huzur ve asayişi sağlama gibi kutsal görevleri suistimal eden, emniyet birimlerimize sızmış "kripto FETÖcü" olmaları kuvvetle muhtemel bir kısım karanlık kişilerin bugün de 99'da başvurulan birebir aynı kirli yöntemlere tevessül ettikleri endişeyle gözlenmektedir.
Ancak şu hususu da önemle belirtmemiz gerekir ki, Sayın Adnan Oktar ve TBAV camiasının her dönem sevgi ve saygı duyduğu, desteklediği, her vesileyle koruyup kolladığı, savunduğu şerefli kahraman polisimiz, askerimiz, hakimlerimiz ve savcılarımız yukarıda sözünü ettiğimiz bir kısım kriptoların bu karanlık girişimlerinden tümüyle münezzehtir.
17 Haziran 2019 tarihinde “Fişleme” başlığı altında medyada yayınlanan Ali Eyüpoğlu haberi de, 99 operasyonunda emniyete sızmış karanlık çevrelerin basını kullanarak şikayetçi devşirme yöntemini andıran bir görünüm içermesi bakımından dikkat çekicidir.
Söz konusu haberde yer alan mesnetsiz iddiaya gerekçe gösterilen konu ise Beyaz TV'de Ali Eyüboğlu'nun sunuculuğunu yaptığı bir magazin programındaki kişilik haklarını ihlal eden hukuka aykırı iddialara karşı, Sayın Adnan Oktar'ın A9 TV kanalında belge ve delilleriyle cevap hakkını kullanmasından ibarettir. Sözünü ettiğimiz magazin programındaki asılsız iddialarla ilgili olarak, arkadaşlarımızdan Didem Ürer hanımefendi de Beyaz TV'ye canlı yayın sırasında telefonla bağlanarak camiamıza yönelik iftiraları delilleriyle çürüten açıklamalar yapmıştır.
Kısaca, ortada "fişleme" gibi uydurma, hayali bir olay değil, insanların kendilerine atılan iftiralara karşı en doğal olan savunma ve cevap haklarını belge ve delilleriyle kullanmaları durumu söz konusudur.
Öncelikle belirtmemiz gerekir ki, ne Sayın Adnan Oktar’ın ne de TBAV camiası mensuplarının gazeteci Ali Eyüpoğlu'nun veya çalıştığı kurumun aleyhinde bir tavır ya da düşünceleri yoktur. Ali Eyüpoğlu'nun çalıştığı TV kanalı nasıl bir medya kuruluşu ise A9 TV kanalı da bir medya kuruluşudur. Her medya kurumu ve ilgili çalışanları kendilerine sayısız kanaldan ulaşan bilgi, belge, resim, görüntü ve fotoğrafları değerlendirerek derleyip, yorumlayıp haber ya da program haline getirirler. Hal böyleyken, medya kurumlarının arşivlerinde saklı bulunan, olaylar ve kişilerle ilgili milyonlarca bilgi, belge, resim ve haberin bugüne kadar "FİŞLEME" olarak nitelendirildiği görülmüş şey değildir.
Ne var ki Sayın Adnan Oktar ve TBAV mensuplarının, A9 TV vasıtasıyla aleyhlerinde ortaya atılan iddialara karşı cevap haklarını kullanırken internette herkesin erişebileceği, kamuoyuna açık bilgi ve belgelerden faydalanmaları, güya "TBAV camiasının insanları fişlediği" şeklinde akla ziyan bir iddiaya dönüştürülmüş ve bu safsatadan yapay suç ve şikayetçiler oluşturma çabasına girilmiştir.
Herkesçe bilineceği üzere fişleme denilen uygulama gizli olur. Kimsenin bilmediği, internetten veya kamuoyunun kullanımına açık bilgi kaynakları vasıtasıyla ulaşamayacağı gizli, özel bilgi, belge ve görüntüler içerir. A9 TV kanalında yayınlanan her türlü bilgi, belge, resim ve görüntü ise gizli, saklı ya da özel değil internetten herkesin rahatlıkla ulaşabileceği kamuoyuna açık dokümanlardır.
Herkesin internetten kolayca ulaşabildiği bu tür bilgilerin güya bir flaş diskte fişleme şeklinde saklandığının iddia edilmesi de son derece mantıksız ve akıl dışıdır. Bu tür ucuz mantıklarla, herhangi bir medya kurumunun son derece legal bir bilgi ve görüntü arşivi bile "fişleme" olarak itham edilebilir. Böyle bir saçmalığa ise kimsenin itibar etmeyeceği açıktır.
Hepsinden ötesi tüm kamuoyunun her gün A9 TV'deki canlı yayınlarından da şahit olduğu üzere, Sayın Adnan Oktar açıklamalarını her zaman kesin belge ve kanıtlara dayandıran, aleyhindeki iddialara kanunlar çerçevesinde cevap veren, iftiralar karşısında daima hukuki yolları benimseyen, doğruları söylemekten asla çekinmeyen, 304 kitap yazmış bir fikir adamıdır. Fişleme gibi gizli-saklı, hukuksuz, karanlık ve çirkin yöntemlere asla tevessül etmeyeceği açıktır.
Tüm diğer uydurma ve dayanaksız ithamlar gibi, insanları "fişleme" iddiası da dava dosyasının ne derece boş olduğunun ve doldurmak için aylardır nasıl çaresizce beyhude bir gayret içinde olunduğunun bir başka göstergesidir.Aynı zamanda, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı düzenlenen komployu hazırlayan, emniyetin içine sızarak müştekilerle ortak hareket eden karanlık kişilerin varlığı hakkında da önemli bilgiler vermektedir.
Nitekim, 17 Haziran 2019 tarihinde basında yer alan bu “Fişleme” yalanı aslında son derece planlı ve organize bir komplo zemini üzerine düzenlenmiş 11 Temmuz Operasyonu'nun ilk günden bu yana nasıl ve kimler tarafından etki altında tutulmaya ve manipüle edilmeye çalışıldığının net bir göstergesidir. Bu tümüyle gerçek dışı iftira, Sayın Adnan Oktar ve TBAV üyelerine düzenlenen komployla ilgili bazı çok önemli, temel gerçeklerin bir kez daha gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Şöyle ki:
1-Fişleme gibi safsata derecesinde bir iftiranın ortaya atılması, OPERASYONDAN ÖNCEKİ 2 YIL VE SONRASINDAKİ 1 YILLIK SÜRE ZARFINDA YAPILAN ARAŞTIRMALAR, TEKNİK TAKİPLER KOĞUŞTURMALAR VE SORUŞTURMALAR SIRASINDA ALEYHTE HİÇBİR SOMUT DELİL OLMADIĞININ, DİĞER BİR DEYİMLE DOSYANIN BOMBOŞ OLDUĞUNUN GÖSTERGESİDİR.
2-Operasyonun ilk gününden itibaren boş dava dosyasını doldurabilmek gayretiyle ortaya atılan hayali şantaj-montaj kasetleri, vb. türünden uydurma iddiaların ne derece boş ve gerçek dışı olduğu, bugüne kadar bu tür asılsız iddiaları destekleyen hiçbir somut kanıta ulaşılamadığı için sözde fişleme iftirası üzerinden, son derece zorlama, mesnetsiz, hukuksuz ve akılsızca suni suç ve şikayetçiler üretme telaşına girildiği açıkça gözler önüne serilmiştir.
3-Fişleme iftirası, emniyet ve yargı içine sızmış karanlık kripto yapının bu dava ile ilgili her türlü gayrı meşru yola tevessül edebilecek, son derece gözü dönmüş, kin, nefret, öfke ve hasetle hareket eden, pervasız, düşük ahlaklı, kanun-hukuk tanımaz bir güruhtan ibaret olduğunu ortaya koymaktadır.
4- Fişleme iftirasının düşündürdüğü bir başka vahim gerçek de, üzerinde "GİZLİLİK KARARI" bulunan dava dosyası yargı makamlarının incelemesi altında iken, operasyonun başından beri dosyanın içeriğiyle ilgili her türlü bilgi ve konunun nasıl olup da basına sızdırıldığı ve bu hukuksuz duruma da hayret verici bir biçimde nasıl hukuksuz olarak göz yumulduğudur.
5-Tüm bunların ötesinde, fişleme konusunun gündeme gelmesi, çok önemli bir kanunsuzluğu ve illegal durumu ortaya koymaktadır. Bilindiği üzere, fişleme konusu tanınmış bir gazetecinin, emniyet birimlerince aranıp, "MÜŞTEKİ OLMAYA" çağrıldığını söylemesi ile gün yüzüne çıkmıştır. İlgili gazetecinin haberinde yer verdiği ayrıntı çok dikkat çekicidir :
“Israrla çalınca açtım, arayan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü polisi çıktı ve şöyle dedi: “Fişlendiğinizi saptadık, O nedenle İstanbul Emniyet Müdürlüğü Aklama Suçları Birim Amirliği’ne gelip, ‘MÜŞTEKİ’ OLARAK İFADE VERMENİZ LAZIM.” (Ali Eyüboğlu17.06.2019 Milliyet Gazetesi)
Uydurma suçlar üreterek insanları da bunlardan dolayı şikayetçi olmaya zorlamanın ne kanunla ne hukukla hiçbir ilgisi yoktur. Bu olay, söz konusu karanlık ve gayrı meşru faaliyetin yalnızca bir basın mensubuna denk geldiği için gün yüzüne çıkmış çok küçük bir örneğidir. 11 Temmuz Operasyonu öncesinde ve sonrasında namuslu, şerefli, samimi, dürüst, vicdanlı ve adil emniyet ve yargı mensuplarımızı etki altında bırakmaya ve yanlış yönlendirmeye çalışan, husumetli müştekilerle, sahte tanıklarla işbirliği içinde hareket eden sözünü ettiğimiz kripto yapının bunun gibi basına yansımayan, ancak tarafımızca bilinen yüzlerce kişiyi arayıp korkutarak müşteki olmaya zorlamaları, cezaevlerinde de aynı yöntemle "dayatılmış itirafçılar" devşirmeye çalışmaları son derece hukuksuz, vahim bir durumdur.
Bu itibarla, emniyet ve yargı birimleri içinde yuvalanmış, kin, nefret ve husumetle hareket eden bu karanlık ve hukuksuz yapının acilen araştırılıp tespit edilerek etkisiz hale getirilmesi, bu yapıya kimlerin dahil olduğunun deşifre ve ifşa edilmesi, karanlık bağlantılarının, özellikle dış odaklarla ilişkilerinin ortaya çıkarılması kamuoyunun devlete, yargıya ve polise olan güveninin zedelenmemesi açısından son derece hayatidir.
Bu şer yapıya en kısa zamanda müdahale edilmesi, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının nasıl tarihi bir komploya maruz kaldıklarını ve masumiyetlerini gösteren gerçeklerin de gözler önüne serilmesini sağlayacaktır.
Saygılarımızla Kamuoyunun Bilgisine Sunulur.