Yakın dönem içerisinde ulusal basının iki ayrı kanadını temsil eden sol ve sağ görüşlü medya ve basın kuruluşlarının ana gündeminde, iki önemli dava konusu öne çıkmıştır:
– Bunlardan birisi İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu hakkında “Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret ettiği” iddiasıyla açılan dava,
– Diğeri ise, “Bir kız çocuğunun 6 yaşındayken evlendirildiği ve 21 yaşına gelene kadar evlendirildiği kişinin cinsel taciz ve tecavüzlerine maruz kaldığı” iddiasıyla açılan davadır.
Gerek sol gerekse sağ görüşlü basın yayın kuruluşlarının bu iki dava karşısında takındıkları tavır ve tutum, kendileri adına ciddi bir samimiyet imtihanı olmuştur. ANCAK, HER İKİ TARAF DA BU SAMİMİYET İMTİHANINDA SINIFTA KALMIŞTIR.
Kamuoyunda “Ekrem İmamoğlu Davası” olarak bilinen yargılamada, mahkeme heyeti tarafından Sn. İmamoğlu hakkında verilen “2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası ve siyasi yasak kararı” üzerine, SOL GÖRÜŞLÜ MEDYA ve BASIN KURULUŞLARININ HEMEN TAMAMI manşet ve haberlerine;
‼️ "Bunun Derin Devlet Yapılanmasının Bir Kumpası Olduğu";
‼️ "Yargıya Talimat Verilerek Müdahale Edildiği";
‼️ "Doğal hakim ilkesi ihlal edilerek suni, ısmarlama bir heyet oluşturulduğu";
‼️ "Dosyanın Savcısı ile Mahkeme Heyeti üzerinde Siyasi Baskı Kurulduğu";
‼️ “Üzerindeki Baskı ve Talimatlara Dayanamayan Mahkeme Heyetinin Ismarlama Bir Mahkumiyet Kararına İmza Attığı”
şeklindeki iddiaları taşımışlardır.
Ne var ki yakın zaman öncesinde AYNI SOL GÖRÜŞLÜ MEDYA, kendilerine yüzlerce savunma delil ve belgelerimizi sunarak masumiyetimizi apaçık ve detaylı bir şekilde açıklamış olmamıza rağmen, SIRF ONLARLA AYNI İDEOLOJİDE OLMADIĞIMIZ İÇİN; mevcut karanlık ve sinsi bir derin devlet yapılanmasının baskı, tehdit ve yönlendirmeleriyle,
⫸ YARGI KURUMU ÜZERİNDE CİDDİ BİR BASKI UNUSURU OLUŞTURULDUĞU,
⫸ BAZI MAHKEMELERE ALENEN TALİMAT VERİLEREK HUKUK DIŞI ISMARLAMA KARARLAR ALDIRILDIĞI,
⫸ İSTENEN BU HUKUKSUZ KARARLARIN ÇIKABİLMESİ İÇİN SIRF BELLİ DAVALARA BAKMALARI İÇİN ÖZEL HEYETLER OLUŞTURULDUĞU,
⫸ SON DÖNEMDE PEK ÇOK MAHKEMENİN NEREDEYSE BAĞIMSIZ KARAR VEREMEZ HALE GETİRİLDİĞİ
gibi, demokratik hukuk devleti olan ülkemizin bekasına yönelik son derece büyük tehdit teşkil eden bu tür vahim ve dehşet verici gerçeklere gözlerini ve kulaklarını kapatarak sessiz kalmayı tercih etmişlerdir.
Yine, AYNI SOL GÖRÜŞLÜ MEDYA, kendilerine tüm savunma delillerimizi sunmamız, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın maruz bırakıldıkları hukuksuzlukları en ince ayrıntısına kadar izah etmemize rağmen,
DERİN DEVLET YAPILANMALARININ TOPLUMLARIN SESSİZLİĞİNDEN GÜÇ BULDUĞUNU, HUKUKSUZLUKLAR KARŞISINDA SESSİZ KALINMASININ BU TİP KARANLIK YAPILANMALARI DAHA DA PERVASIZLAŞIP ARSIZLAŞTIRACAĞI GERÇEĞİNİ ANLAMAZDAN GELMİŞLERDİR. |
Ayrıca, tam bir kumpas davası olan Adnan Oktar Davası'nda,
‼️ Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız aleyhinde tek bir somut delil dahi bulunmadığı,
‼️ Aksine, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın masumiyetlerini alenen ispat eden yüzlerce savunma delilinin dava dosyasına girmiş olduğu,
‼️ Aralarında Türk Ceza Kanunu'nu yazan çok değerli hukuk profesörlerinin, Yargıtay Onursal Başkan ve üyelerinin de bulunduğu, konusunun uzmanı kişiler tarafından hazırlanan çok sayıdaki bilimsel mütalaa sayesinde, arkadaş grubumuzun asla bir örgüt olarak nitelendirilemeyeceğinin ve dosyada ileri sürülen itham ve iddiaların her türlü dayanaktan yoksun birer iftiradan ibaret olduklarının ispatlandığı,
‼️ Buna karşın, yargılama süresince mahkeme heyeti tarafından son derece taraflı bir yargılama yürütülerek Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız aleyhinde hukuka ve usule aykırı sayısız uygulamaya imza atıldığı,
‼️ Mahkeme heyetinin, kararın yargılamadan çok önce belirlendiği izlenimi verecek şekilde, sayısız hukuksuzluk ve usulsüzlüklerle dolu bir yargılama yürüterek, 800 klasörlük, 150 bin sayfalık dosyaya, 4000 sayfalık iddianameye, 200'ün üzerinde sanığa sahip bir davanın yargılamasını birkaç hafta gibi bir sürede yıldırım hızıyla alelacele tamamlayıp, İstinafın bozma kararlarının ve talimatlarının hemen hepsini yok sayarak, tarihte görülmemiş binlerce astronomik mahkumiyet kararlarına imza atmak mecburiyetinde bırakıldığı,
gerçeklerini de ısrarla görmezden gelmeye ve sessizliklerini korumaya devam etmişlerdir. Bize dokunmayan Derin Devlet bin yaşasın gibi bir umursuzluk ve vurdumduymazlık içine girmişlerdir.
Dolayısıyla, tüm bu gerçekleri açıkça bilmelerine rağmen, SIRF İDEOLOJİK SEBEPLERLE Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın maruz bırakıldıkları derin devlet zulmüne, vahşet derecesindeki haksız ve hukuksuz uygulamalara, SEYİRCİ KALAN HATTA KİMİ ZAMAN BU ZULÜMLERİ DESTEKLEYEN, ALKIŞLAYAN SOL GÖRÜŞLÜ MEDYA MENSUPLARININ, bugün “İmamoğlu Davası”nda yargıya müdahale edildiğinden ve mahkeme heyeti üzerinde derin devletin baskısı kurularak talimatla karar verdirildiğinden, bu kararın çıkarılması için özel bir heyet oluşturulduğundan bahsederek tepki göstermelerinin SAMİMİYETLE, DÜRÜSTLÜKLE, GERÇEK BİR HAK VE ADALET TARAFTARI OLMAKLA BAĞDAŞIR BİR YANI OLMADIĞI ortadadır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki 6 yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı iddia edilen böyle bir dehşet asla kabul edilemez. Çocukların huzuru, güvenliği, geleceği tüm toplumumuza emanettir. Bu emanete hakkıyla sahip çıkmak ise hem vatandaşlık hem de insanlık görevidir.
Bilindiği üzere, 6 yaşındayken evlendirildiği ve 21 yaşına gelene kadar evlendirildiği kişi tarafından sayısız taciz ve tecavüze uğradığı iddia edilen bir kadının, yargıya intikal eden davası basına sızdırılarak haberlere konu olmuştur. Bu olay üzerine, bir kısım sağ görüşlü medyayı ve kendilerini duyarlı ve takva Müslüman olarak tanıtan pek çok ilahiyatçı, din adamı, alim, cemaat ya da tarikat liderlerini BÜYÜK BİR ŞOK ve DERİN BİR SESSİZLİK KAPLAMASI İSE GERÇEKTEN İBRET VERİCİDİR.
Oysa, Sn. Adnan Oktar ve arkadaş camiamıza düzenlenen kumpas operasyonu sonrasında maruz bırakıldığımız gerçek dışı itham ve iftiralar karşısında, ortada aleyhimizde tek bir somut delil, belge veya bulgu dahi olmadığı halde yukarıda bahsi geçen bir kısım sözde alimler, din adamları, ilahiyatçılar, bazı sağ görüşlü gazeteci ve yazarlar sözde namus bekçisi görünümünde;
KANAL KANAL, GAZETE GAZETE GEZİP AĞIZLARINDAN KÖPÜKLER SAÇARAK BİRTAKIM ÇİRKİN İFTİRALARI YAYGINLAŞTIRARAK GECE GÜNDÜZ DURMAKSIZIN ALEYHİMİZDE SAYISIZ UYDURMA HABERLERE, BEYANLARA, AÇIKLAMALARA İMZA ATMIŞLARDIR. |
BU EKİP ŞİMDİ NEDENSE 6 YAŞINDA EVLENDİRİLEN KIZ ÇOCUĞU DAVASI SONRASINDA, NEDENSE TEK KELİME ETMEMEYE HATTA ORTALARDA BİLE GÖRÜNMEMEYE ÖZEN GÖSTERMEKTEDİR.
Zamanında kendilerine, dinimize göre ZİNA İTHAMINDA BULUNMAK İÇİN EN AZ 4 ŞAHİT GETİRİLMESİNİN ŞART OLUP ŞAHİT GETİRİLEMEMESİ durumunda, bu YAPTIKLARININ APAÇIK BİR İFTİRA OLACAĞINI defalarca hatırlatmamıza rağmen, ne şahitleri ne de delilleri olmadan Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza en galiz iftiraları atmaktan çekinmeyen kişilerin bugünkü olaylar karşısında derin bir sessizlik içerisinde olmalarıysa kendileri adına utanç vericidir.
Bu kişilerin sessizliğinin en önemli nedeniyse;
Dolayısıyla, bir yandan Diyanet İşleri Başkanlığı onayıyla basılan kitaplarda “kızların çocuk yaşta evlendirilmelerinin normal bir olay olduğu” anlatılırken diğer yandan bu kitaplarda yazılanlara itibar ederek hareket edenlerin yargılanmalarından bir sonuç çıkmayacağı ortadadır.
Nitekim, kamuoyu gündeminin değişeceği ve bu dava üzerindeki dikkatlerin dağılacağı yakın bir gelecekte, benzer yeni birçok vakanın yaşanabileceği de acı bir gerçektir.
Aydınlık grubunun başını çektiği sol görüşlü bazı basın kuruluşları ve gazeteciler, erken yaşta evlendirildiği iddia edilen bu kız çocuğu hakkındaki davayı ileri sürerek tüm Müslüman cemaat ve tarikatleri hedef alan toptan bir kötüleme ve karalama yarışına girmiş durumdadır. Bunu yaparken de ucuz bir fırsatçılıkla, olmadık zorlama, gerçek dışı benzetme ve göndermelerle Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamızı hedef almaya, kendilerince aleyhimizde karalama faaliyeti yürütmeye çalışmaktadırlar.
Bu kimselerin görmezden geldiği ve gizlemeye çalıştığı açık gerçek ise camiamıza yönelik ileri sürülen cinsellik konulu ithamların tamamının, derin devlet kumpasçılarının masa üstünde kurgulayıp, emirlerindeki husumetli tetikçiler vasıtasıyla baskı, tehdit ya da maddi çıkar karşılığında davanın müştekilerine söylettikleri, hiçbir delile, belgeye dayanmayan soyut ve yalan beyanlardan, asılsız uydurma iddialardan, açık iftiralardan ibaret olduğudur.
Her şeyden önce daha kumpasın en başında, 2018 senesinde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın ev ve işyerlerinin bulunduğu 120'nin üzerindeki adrese, binlerce polis memuru kullanılarak bir gece yarısı, ansızın ve eş zamanlı gerçekleştirilen operasyonlarda,
‼️ Hiçbir suça veya suç unsuruna, hiçbir suçüstü olaya hatta uygunsuz bir duruma dahi RASTLANMAMIŞTIR,
‼️ Tutsak edilen, zorla alıkonan tek bir kadın, genç kız ya da yaşı küçük kız çocuğuna RASTLANMAMIŞTIR.
‼️ Cinsel istismara, tacize, şiddete veya saldırıya uğramış tek bir kadın, kız ya da çocuk yoktur. Olması da mümkün değildir.
Bu açık gerçeğe rağmen, operasyonla eş zamanlı olarak derin devlet kontrolündeki medyada yapılan yalan ve provokatif haberler vasıtasıyla kamuoyunda oluşturulan suni infial gerekçe gösterilerek, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın 4,5 yılı aşkın süredir haksız ve hukuksuz şekilde tutuklu olarak yargılandıkları dava süreci başlatılmıştır.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın masum oldukları açık şekilde ortada olmasına rağmen sürdürülen dava sürecinde ise; HAKLARINDA İLERİ SÜRÜLEN CİNSEL SUÇ İSNATLARININ TÜMÜNÜN GERÇEK DIŞI, UYDURMA ve HUKUKEN DE GEÇERSİZ OLDUKLARINI İSPAT EDEN YÜZLERCE SAVUNMA DELİLİ dava dosyasına eklenmiştir.
Hepsinin ötesinde, Üst Mahkeme olan İstanbul BAM 1. CD de dosyada hiçbir cinsel saldırı suçu işlenmediğini teyit etmiş, ilgili tüm suçlamalardan beraat verilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Masumiyetimizin aleni ispatı niteliğindeki savunma delillerimizin sadece ufak bir kısmını fikir vermek amacıyla buradan paylaşmak istiyoruz:
1– Dava dosyası kapsamında sözlü ve yazılı ifadelerine başvurulan şikayetçilerden 39’unun çeşitli aşamalarındaki ifade ve beyanlarında TAM 1395 KEZ YALAN SÖYLEDİKLERİ tespit edilmiştir.
2– Dosyadaki şikayetçiler cinsel taciz ya da tecavüz iddialarını doğrulayacak TEK BİR SAĞLIK RAPORU VEYA BELGEYİ DOSYAYA SUNAMAMIŞLARDIR.
3– Mahkeme heyeti savunmanın, güya cinsel saldırıya uğradıklarını iddia eden müşteki kadınların iddialarının tespiti için Adli Tıp Kurumu'na gönderilmeleri yönündeki ısrarlı taleplerini anlaşılmaz bir şekilde reddetmiştir. Böylelikle, Türkiye'de belki ilk defa bir mahkemede "Adli Tıp Kurumu Raporu" olmadan cinsel saldırı suçu davası görülmüştür. Normalde daha ilk soruşturma safhasında derhal takipsizlik alacak, salt soyut beyanlara dayalı, hiçbir delili, belgesi, bulgusu, raporu olmayan bu asılsız ithamlardan yargılananlara yüzlerce, binlerce yıllık cezalara hükmedilmiştir.
4– Bir kısım şikayetçilerin soruşturma sürecinde Adli Tıp Kurumu’ndan aldıkları raporlar da, HİÇBİR ŞEKİLDE CİNSEL SALDIRIYA MARUZ KALMADIKLARINI ORTAYA KOYMUŞTUR.
5– Bunun üzerine, dikkat çekici bir şekilde diğer müşteki kadınların ADLİ TIP KURUMU’NA GÖNDERİLMELERİNİN BİRDENBİRE DURDURULMASI, yargılama boyunca savunmanın ısrarlı taleplerine rağmen HİÇBİR MÜŞTEKİ KADININ ADLİ TIP KURUMU’NA MUAYENEYE GÖNDERİLMEMESİ DE, ORTADA CİNSEL BİR SALDIRI OLMADIĞININ AÇIK BİR DELİLİDİR.
6– Dosyadaki şikayetçiler, başlarına geldiğini iddia ettikleri sözde cinsel taciz ya da saldırılar hakkında (5-10-15, HATTA 30 YILDAN BERİ) NİÇİN RESMİ MERCİLERE HİÇBİR ŞİKAYETTE BULUNMADIKLARINI AÇIKLAYAMAMIŞLARDIR.
7– Üstelik maruz kaldıklarını iddia ettikleri olayların olduğu dönemde HİÇ KİMSEDEN YARDIM İSTEMEMELERİ, AİLELERİ, AKRABALARI, ARKADAŞLARI VE EN YAKINLARI DAHİL, KİMSEYE BU OLAYLARDAN BAHSETMEMELERİ DE İÇİNE DÜŞTÜKLERİ ÇELİŞKİLER YUMAĞININ BİR DİĞER KONUSUDUR.
8– Yıllarca hiçbir şikayette bulunmadıkları gibi, sözde tecavüze ve tacize uğradıklarını iddia ettikleri yerlere HER GÜN KOŞA KOŞA, NEŞE İÇİNDE GİDİP GELEREK SÖZDE TECAVÜZCÜLERİ OLDUĞUNU İDDİA ETTİKLERİ KİŞİLERLE GÖRÜŞMEYE DEVAM ETMELERİNDEKİ TUTARSIZLIĞI DA İZAH EDEMEMEKTEDİRLER.
9– Bu kadınların tamamının İYİ EĞİTİMLİ, AVUKAT, DOKTOR, SAĞLIK GÖREVLİSİ, VB. GİBİ MESLEK SAHİPLERİ, SOSYAL MEDYA FENOMENİ GİBİ DIŞA DÖNÜK HAYATLAR YAŞAYAN KİŞİLER OLMALARINA RAĞMEN güya yıllar boyu tecavüze uğrayıp sessiz kalmaları akla mantığa ve hayatın doğal akışına tamamen aykırıdır.
10– İddia ettikleri sözde tecavüz ve taciz olaylarına dair "TAM OLARAK ŞU GÜN, ŞURADA" oldu diye SOMUT, NET ve DOĞRU BİR TARİH, MEKAN ve ZAMAN VEREMEMEKTEDİRLER.
11– Verdikleri mekan ve tarih bilgileri ise hem kendileri hem de ithamda bulundukları arkadaşlarımıza ait CEP TELEFONLARININ HTS KAYITLARIYLA UYUŞMAMAKTADIR. YANİ O TARİHLERDE HEM KENDİLERİ HEM DE ARKADAŞLARIMIZ NE BU ADRESLERDE NE DE BİRLİKTE BAŞKA BİR YERDE BULUNMAMIŞLARDIR.
12– Sözde tacize uğradıklarını iddia ettikleri tarihlerde, sözde kendilerine tacizde bulunduklarını öne sürdükleri kişiler,
>> O tarihte YURT DIŞINDA OLDUKLARI,
>> O tarihte İDDİADA GEÇEN ÖYLE BİR EVDE OTURMADIKLARI, o evin sahibi ya da kiracısı olmadıkları,
>> O tarihte HASTANEDE KANSER TEDAVİSİ GÖRDÜKLERİ
gibi gerçekleri somut kanıtlarla, resmi kayıt ve belgelerle ispatlamaları üzerine, ŞİKAYETÇİLERİN İDDİALARININ AÇIKÇA YALAN OLDUĞU ORTAYA ÇIKMIŞTIR.
13– Şikayetçi kadın ve genç kızların sabit, tutarlı, makul ve mantıklı bir anlatımları yoktur. Dava sürecinde yalanları, çelişkileri, uydurmaları, mantıksızlıkları, tutarsızlıkları, tabiri caizse zırvaları ortaya çıktıkça ANLATTIKLARI SÖZDE CİNSEL TACİZ VE SALDIRI HİKAYELERİNİ (KENDİLERİNİ YÖNLENDİREN KUMPASÇILARIN VE HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN MÜDAHALELERİYLE) DAVA SÜRECİ İÇİNDE DEFALARCA DEĞİŞTİRİP SAVUNMA DELİLLERİNE GÖRE SÜREKLİ REVİZE EDİP GÜNCELLEMELERİ EN BAŞINDAN BERİ DOĞRU VE SAMİMİ BEYANLAR VERMEDİKLERİNİN çok açık bir kanıtıdır.
14– Gerçek taciz ve tecavüz vakalarının mağdurları, uğradıkları fiziksel travmaların yanı sıra yaşadıkları psikolojik travmaların da yıllara yayılan izlerini taşımaktadır. Buna rağmen, davanın müştekisi olan kadın ve genç kızların bizzat kendi ifadelerinde, HERHANGİ BİR RUHSAL, PSİKOLOJİK SORUN YA DA TRAVMA YAŞADIKLARINA DAİR HİÇBİR ANLATIM VE EMARE BULUNMAMAKTADIR. ADLİ TIP RAPORLARINDA DA BU YÖNDE BİR BULGU VEYA TESPİT YOKTUR.
15– DOSYADA TEK BİR TANE BİLE DOĞAL MÜŞTEKİ YOKTUR. Tüm müştekiler, kumpasçılar tarafından baskı, tehdit, dayatma ve sindirme yoluyla korkutularak zorla müşteki olmaya mecbur edilmektedir.
16– Husumetli kişilerin, çeşitli yöntemlerle müştekilere ulaştıkları ve BİR KISMINI KENDİ BASKI, TEHDİT VE TELKİNLERİ SONUCUNDA İSTANBUL EMNİYETİ MALİ ŞUBE'YE YÖNLENDİRDİKLERİ, BİR KISMINI İSE MALİ ŞUBE’DE KONTROLLERİ ALTINDA OLAN BAZI POLİSLERE ARATARAK BASKI ALTINA ALDIKLARI ortaya çıkmıştır.
17– (DAYATILMIŞ) MÜŞTEKİ KADIN VE GENÇ KIZLARIN MASA BAŞINDA ÖZEL KURGULANMIŞ GERÇEK DIŞI İFADELERİ VERMEYE MECBUR EDİLDİKLERİ duruşma sırasındaki beyanlar ve dosyaya giren BAZ ve HTS kayıtlarıyla gözler önüne serilmiştir.
18– Bir kısım müştekiler ise USULSÜZ OLARAK ŞÜPHELİ GİBİ GÖSTERİLMİŞ VE HAKLARINDA YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI KARARI VERİLMİŞTİR. Böylece bu genç kızlar, sanık olup tutuklanma korkusuyla kendilerinden istenen yalan beyanları vermeyi kabul etmek zorunda kalmışlardır.
19– Emniyette kendilerine baskı yapıldığını ifade ederek şikayetini geri alma cesareti gösteren bazı kadınlar hakkında ise, TUTUKLAMA KARARI ÇIKARTILMIŞ YA DA KUMPASÇILARIN KONTROLÜNDEKİ MEDYA VE SOSYAL MEDYA HESAPLARINDAN ALEYHLERİNDE KARALAMA KAMPANYALARI DÜZENLENMİŞTİR.
20– Müştekilerin büyük bir kısmının ifade verdikleri tarih ile fotoğraf teşhisi yaptıkları tarih arasında 10 AYA VARAN SÜRELER BULUNMAKTADIR. Bazı müştekilere ise farklı tarihlerde 2 kere teşhis işlemi yaptırılmış ve tüm fotoğraf teşhis işlemlerinde çok büyük çelişkiler ortaya çıkmıştır.
21– Cinsel suç isnadında bulunan müştekilerin Şubat 2019’a kadar fotoğraf teşhisi yaptırılmadan bekletilmesinin tek amacı, MASA ÜSTÜNDE KURGULANAN GERÇEK DIŞI SENARYOLAR DOĞRULTUSUNDA TUTUKLANMASI HEDEFLENEN KİŞİLERİN SEÇİLEREK DÜZMECE BİR ŞEKİLDE TEŞHİS ETTİRİLMESİNİ SAĞLAYABİLMEKTİR.
>> Örneğin, müşteki B.K. İFADESİNDE DAHA ÖNCE HİÇ GEÇİRMEDİĞİ İSİMLERİ FOTOĞRAF TEŞHİSİNDE HER NASILSA BİRDEN BİRE SÖZDE TECAVÜZCÜLERİ OLARAK “HATIRLAYIVERMİŞTİR”. Böyle bir durum açıkça, hayatın olağan akışına aykırıdır.
>> Müşteki E.Ç.’nin ise 2 FARKLI ZAMANDA YAPTIĞI 2 AYRI FOTOĞRAF TEŞHİSİNİN İLKİNDE BAZI İSİMLERİ SADECE TANIDIĞINI İDDİA EDERKEN İKİNCİSİNDE AYNI İSİMLERİ “BANA ANAL VE ORAL YOLDAN CİNSEL SALDIRIDA BULUNAN KİŞİLER” (!!!) ŞEKLİNDE TANIMLAMIŞTIR. Yani, ilk teşhiste sadece tanıdığını söylediği kişilerin ikinci teşhiste aynı zamanda güya "kendisine tecavüz eden kişiler" olduğunu da hatırlaması, hayatın olağan akışına alenen aykırı bir durumdur.
Yukarıda sadece bir kısmını çok özet olarak sıralamakla yetindiğimiz binlerce savunma delilin de açıkça gösterdiği üzere, Sayın Adnan Oktar ve kendisiyle birlikte yargılanmakta olan arkadaşlarımıza yöneltilen cinsel saldırı isnatlarının tümü açık birer iftiradan ibarettirler.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.