Diyanet İşleri Başkanlığının, "Mehdici ve Mesiyanik Söylem" başlığı altında ismine yer verdiği Sayın Adnan Oktar hakkında söz konusu raporda gerçek dışı iddialara, asılsız isnatlara yer verilmiş, kendisinin sözde Mehdi olduğuna dair bir iddiada bulunduğu öne sürülmüştür. Hiçbir şekilde gerçekliği olmayan, doğruluğu bulunmayan bu iddialara Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yer verilmiş olması, bir rapor şeklinde yayınlanması ve tek taraflı olumsuz yorumlarla yargısız infaz şeklinde tespitlerle kaleme alınmış olması esef vericidir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları Türkiye Cumhuriyeti Devletine sadık, tertemiz Türk vatandaşlarıdır ve söz konusu raporda iddia edildiği gibi hiçbir şekilde devletin lehine olmayacak veya güvenliğine zarar verecek bir niyet içinde hiçbir zaman bulunmamışlardır. Günümüze değin yürütülen ilmi ve kültürel çalışmalar İslam’ın yüceltilmesi yönündedir ve MEHDİYET HAKKINDA YAPILAN ANLATIMLAR İSE PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN “MEHDİ İLE MÜJDELENİN” EMRİ GEREĞİ ve Bediüzzaman Hazretlerinin bu konudaki haberleri doğrultusunda olmuştur.
En önemlisi, Kuran’ın Nur Suresi, 55.ayetinde Allah tüm Müslümanlara İslam’ın güzel ahlakının yeryüzüne egemen olacağını, korkularından sonra iman edenlerin güvenliğe kavuşacaklarını ve dinlerini yerleşik kılacağını haber vermiştir. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının Mehdiyet ile ilgili verdikleri bilgilerin kaynağında Peygamberimizin (sav) hadisleri, Risale-i Nur Külliyatı ve İslam alimlerinin son 1400 yıl içinde konuyla ilgili yaptıkları aktarımlar yer almaktadır.
Devletine bağlı, vatan sevgisiyle yaşayan hiçbir sabıkası bulunmayan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları raporda iddia edildiği gibi KENDİLERİNİ ASLA YEGANE DİNİ OTORİTE OLARAK GÖSTERMEMİŞLER, ilahi alandan özel bir bilgi alıyor izlenimi oluşturmamışlardır. Aksine, yayınlarda ve sosyal yaşantılarında gözlemlendiği gibi Sayın Adnan Oktar ve yakın çevresi son derece modern, çağdaş, günceli takip eden, cemiyet hayatıyla iç içe, neşeli, dışadönük ve çok iyi eğitimli bayan ve baylardan oluşmaktadır.
Söz konusu Türk vatandaşlarının, halkımızın diğer kesimlerinden bir farkları yoktur, hatta tüm İslam alemini kardeşleri olarak benimsediklerini her ortamda dile getirmektedirler. Bunun yanısıra Sayın Adnan Oktar şahsen yayınları sırasında bilgisini arttırdığını, kendisinin BİR HOCALIK İDDİASI BULUNMADIĞINI, fıkıh konularında Diyanet İşleri Başkanlığına başvurulması gerektiğini çok defalar vurgulamıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına istinaden öne sürülen iddialara cevap vermeden önce bazı önemli hususlar hakkında kısaca bilgi vermek isteriz :
11 Temmuz 2018 tarihinde yapılan bir polis operasyonu ile gözaltına alınan ve sekiz gün boyunca Vatan caddesinde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğüne bağlı Mali Şube nezaretinde çok ağır şartlarda tutulan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hiçbir sabıkası bulunmayan, sicillerinde hiçbir suç kaydı bulunmayan, hayatları boyunca yasalara bağlı olarak yaşamış tertemiz Türk vatandaşlarıdır. Bu sekiz gün zarfında Sayın Adnan Oktar ve kendisiyle gözaltına alınan bayanlar ve beyler emniyet teşkilatımızın görevlendirdiği polisler gözetiminde geceli gündüzlü gözlem altında tutulmuşlardır. Aynı zamanda her gün sağlık kontrollerinden geçirilmişler, kan tahlilleri yapılmış, doktor muayenesi ile psikolojik ve fiziksel durumları müşahede edilmiştir. Bu incelemeler sonucunda gözaltına alınan kişilerin tamamının alkol kullanmadıkları, herhangi bir madde bağımlısı olmadıkları bilimsel, tıbbi deliller ile ispatlanmıştır.
Nezarethanede bulundukları sırada yaşları 20-50 arasında olan bu bayanların ve beylerin yaşadıkları birçok sağlık sorunları olmuştur. Sekiz gün boyunca zorlu şartlar altında migren atakları, astım krizi, yüksek tansiyon rahatsızlığı, ağır ateşli grip, bel ve boyun tutulması, beyin tümörüne bağlı nörolojik sorunlar, MS hastalığı kaynaklı savunma sistemi rahatsızlıkları, romatizmaya bağlı ağrı atakları, diyabet bağlantılı krizler yaşayan bu kişiler aynı zamanda lavaboya çıkartılmayarak, abdest almalarına izin verilmeyerek, temizlenme ve hijyen ihtiyaçları karşılanmayarak, avukatlarıyla görüştürülmeyerek, kıyafet temin etmeleri engellenerek, kullandıkları ilaçlar zamanında verilmeyerek, havasız ortamda bulunmalarına göz yumularak, sağlık kontrollerine gidişleri sırasında rencide edici üsluplarla sözlü tacize uğratılarak İNSANİ ŞARTLARIN İHLAL EDİLDİĞİ DURUMLARA MARUZ BIRAKILMIŞLARDIR.
Fakat tüm bu olumsuzluklar, insan hakları ihlalleri, incitici muamelelere rağmen, SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARI NEZAKETLİ, SAYGI VE SEVGİ DOLU ÜSLUPLARINDAN ASLA TAVİZ VERMEMİŞLERDİR. Sadece bu örnek, en zor ve aleyhte görünen koşullarda daha Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının devletimize bağlılığını, kolluk kuvvetlerine saygılarını, itinalarını görmek için yeterlidir.
Son 40 yıldır Sayın Adnan Oktar’ın ve arkadaşlarının faaliyetlerine, ilmi ve kültürel çalışmalarına bakıldığında sadece topluma faydalı hareket ettikleri açıkça görülebilir. Sayın Adnan Oktar’ın, ‘Devlete Bağlılığın Önemi’ adlı eseri bu yöndeki kesin tutumlarının net delilidir. Bunun dışında Atatürkçülüğü vurgulayan kitaplar, PKK terörüne karşı hazırlanan belgeseller ve kültürel çalışmalar, konferans serileri, İslam ülkelerinin içinde bulundukları sorunları ve çözüm yollarını araştıran eserler, Allah’ın varlığının bilimsel delillerini sunan yaratılış gerçeğine dair kitaplar, belgeseller ve uluslararası konferanslar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını olduğu kadar tüm okuyucuları bilgilendirmeyi, onlara imani ve milli bir şuur kazandırmayı hedeflemektedir. Özellikle ‘Yaratılış Atlası’ adlı dört ciltten meydana gelen bilimsel eser, fosil kayıtlarından yola çıkarak tüm dünyaya canlıların ilk yaratıldıkları andan itibaren evrimleşmediklerini ispatlamıştır. Tüm bu çalışmalar milli birliğimizi güçlendirici, İslam alemini ve Müslümanları kardeşlik ilişkileri içinde birleştirici, Allah inancını ve imanı pekiştiren, devlete saygı ve sevgiyi teşvik eden toplumsal barışa destek veren uzlaştırıcı, yararlı çalışmalardır. Bu KİTAPLARIN VE ESERLERİN HER CÜMLESİ POZİTİF, SEVGİ AHLAKINI ESAS ALAN, KURAN AHLAKINA UYGUN İFADELERLE YAZILMIŞTIR. Söz konusu eserler on yıllardır okunmakta, yurt dışında konferanslarda anlatılmakta, bazı ülkelerde müfredata dahil edilmektedir. Tümüne hâkim olan İslam’ı savunan barışçıl ve Allah sevgisini, Allah korkusunu dayanak alan samimi üslup vesilesiyle milyonlarca insanın Allah’a imanına, imanlarının güçlenmesine, terörün engellenmesine, Kuran ahlakının benimsenmesine vesile olmuştur.
Bu hususlar değerlendirildiğinde, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının kanunlara uygun yaşayan, hiçbir hukuksuzluğa asla tenezzül etmeyen, sicilleri tertemiz, ilmi çalışmalarla bilgilerini ve kültürlerini arttırmayı hedefleyen DEVLETLERİNE BAĞLI TERTEMİZ TÜRK VATANDAŞLARI OLDUKLARI AŞİKARDIR.
Söz konusu polis operasyonu, ardından sekiz günlük nezarethane süreci ve bunun ardından gelen cezaevinde geçirilen tutukluluk döneminde hiçbir aşamada Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının devletimizin aldığı tedbirlere karşı uyumsuzluk gösterdiği görülmemiştir. Bu kişiler hayatlarında ilk defa nezarethane, emniyet birimine ait kolluk kuvvetleri ya da ceza infaz kurumları ile karşılaşmalarına rağmen, son derece uyumlu, yardımcı olan, nezaketli ve saygı dolu davranışlar sergileyen örnek bir tutum sergilemişlerdir. Türkiye’nin farklı şehirlerine dağıtılarak suçlu profili taşıyan hatta şizofren, bipolar benzeri ağır akıl hastalıkları olan hırsızlar, uyuşturucu kullananlar, bebek katilleri, travestiler, dolandırıcılar, PKK ideolojisini benimseyen sözde bağımsız mahkumlar, cinsel suç işlemiş kriminaller, seri katiller ile aynı koğuşlara yerleştirilmişlerdir. Bununla kalmamış, tutuklananların bir kısmı yaklaşık 1,5 yıl boyunca tek kişilik hücrelerde tecrit edilmişlerdir. Çoğunluğu 6-9 ay sonra ilk defa Segbis yoluyla mahkemede hakim karşısına çıkmış, iddianamenin gizliliği öne sürülerek savunma hakları kısıtlanmıştır. Bunlar ve buna benzer yüzlerce usulsüzlük yoluyla kanuni hakları engellenen Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, 11 Temmuz 2018 tarihinden itibaren DEVLETİMİZE İTAATLİ, SADAKATİ VE BAĞLILIĞI ESAS OLAN MÜKEMMEL VE ÖRNEK BİR VATANDAŞLIK SERGİLEMEKTEDİRLER. Ceza infaz kurumlarındaki müdürlerin, başmemurların, memurların, duruşma sırasında mahkeme heyetinin, başkan ve üye hâkimin, savcılığın ve diğer yargılamaya dair görevli memurların ve avukatların şahitliğinde, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları son derece efendi, halim, sevecen ve saygı dolu ahlakları ile tüm bu gözaltı ve tutukluluk sürecinde örnek davranış göstermişlerdir. Böylesine itaatli, mazlum bir topluluğun –haşa- devleti yıkacağına dair bir şüphe duymak akıl dışıdır.
Hain FETÖ yapılanmasına bakıldığında, 15 Temmuz 2016 tarihinde kahpe ve kalleş bir darbe girişimiyle Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmaya azmetmiş, eli kanlı bir terör yapılanması karşımıza çıkmaktadır. Bu terör örgütünün amacı nihayetinde devleti ele geçirmek, Türk milletini yok etmek ve kan dökerek mazlumları katletmektir. Nitekim yüzlerce şehidimiz olmuş, hain FETÖ teröristlerinin kanlı darbe girişimi bu şekilde engellenmiştir.
HAİN, KALLEŞ FETÖ YAPILANMASI İSLAM KARŞITIDIR, KURAN KARŞITIDIR, DİNSİZ, İMANSIZ, TERÖRİST, BOZGUNCU BİR ÖRGÜTLENMEDİR. FETÖ ideolojisi, Türk milletini –haşa- düşman ilan etmiş, devletimizin kurumlarına sızma yoluyla yerleşip önemli konumları ele geçirerek devletin imkanlarını Türk milletinin ve devletin aleyhine kullanmayı amaçlamıştır. FETÖ elebaşısı Fethullah Gülen kendisine önceden dini bir sıfat edinerek, ‘Hocaefendi’ lakabıyla devlet kurumlarında sözde itibar kazanmıştır. Bu sözde itibarını söz konusu kurumlarda etkide bulunmak, nüfuz edinmek için kullanmıştır ve sonucunda kendisini sinsice gizleyerek hain bir darbe girişiminde bulunmuştur. Devletimizin her kurumunda, hatta askeri teşkilatımızda dahi yapılanan FETÖ teröristlerinin gücü nihayetinde devletimizi yıkacak güce erişmesine rağmen ilgili makamlar ve yetkililer tarafından fark edilememiştir. FETÖ’nün hedefinde mazlum Türk vatandaşları, dindarlar, milliyetçiler, vatanseverler vardır ve SAYIN ADNAN OKTAR İLE ARKADAŞLARI DA BU KANLI TERÖR HAREKETİNİN HEDEFİNDE OLMUŞTUR. Sayın Adnan Oktar, hain darbe girişiminin gerçekleştiği 15 Temmuz 2016 gecesi 12 saat boyunca canlı yayın yaparak, hain darbe girişimini geçersiz ilan etmiş, deşifre etmiş ve başarıya ulaşmasını önleyen başlıca vatansever olarak tarihe geçmiştir. Söz konusu yayın RTÜK’ün hazırladığı ilgili raporda kapsamlı vurgularla övülmüştür.
Bu nedenle FETÖ terörü gibi devleti yıkmaya azmetmiş ve milletimizi düşman ilan etmiş bir yapılanmayla, tamamen kanunlara uygun yaşayan, hiçbir sabıkası bulunmayan, Allah sevgisinin tüm insanlığa yayılması için çabalayan ve hayatlarını fedakarane bir şekilde ilmi, kültürel çalışmalara adayan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını kıyaslamak hakkaniyete uygun değildir ve son derece art niyetli bir değerlendirme olarak görülecektir.
Kaldı ki, Sayın Adnan Oktar hiçbir şekilde İstanbul’u terk etmemiş, vatanından ayrılmamış, onca tehdit, engelleme ve özellikle basın yoluyla yürütülen psikolojik savaşa rağmen ülkesini, milletini terk etmemiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda aynı başlık altında incelemeye tabi tutulan Evrenosoğlu ve Hulusi gibi şahıslar ülkeden kaçmışlar, Türkiye’yi terk etmişlerdir. Oysa, SAYIN ADNAN OKTAR HİÇBİR SUÇ İŞLEMEDİĞİ KESİN OLDUĞU VE VATANINA DUYDUĞU SEVGİ, DEVLETİNE OLAN BAĞLILIĞI NEDENİYLE asla böyle bir yola tevessül etmemiştir.
Ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
“Allah, içinizden iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaadde bulunmuştur. Onlar Bana kulluk eder ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkar ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.” (Nur Suresi, 55)
Dolayısıyla, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının dile getirdiği ve müjdesini verdiği MEHDİYET, KURAN’IN BİR HÜKMÜNÜN VE MÜJDESİNİN MÜSLÜMANLARA DUYURULMASI, bu güzelliğin gündemde tutulmasıdır. Allah, hidayetinin yeryüzüne mutlaka egemen olacağını, bir başka deyişle Mehdiyetin bir Kuran ayeti ile vaad etmiştir. Bu dönemde İslam iyice yerleşecek, Müslümanların yaşadıkları korkular sona erecek ve emniyete kavuşacaklardır. Bu kutlu dönem, Mehdiyet çağı tüm Müslümanlar için bir sevinç vesilesidir.
Günümüzde İslam aleminin içinde bulunduğu durum ortadadır, Suriye, Yemen, Irak, Afganistan, Filistin, Doğu Türkistan, Bangladeş, Myanmar, Libya ve birçok ülkede Müslümanlar savaşlar ve terör nedeniyle perişan edilmiştir. Türkiye ensar görevi yaparak, günümüzde zulme uğrayan milyonlarca kardeşimize kapılarını açmış, onlara güvenli bir sığınak olmuştur. Dünya üzerinde zayıf bırakılmış milyonlarca Müslümanın kurtuluşu, Kuran’da müjdesi verilen mutlak egemenlik, bir başka deyişle Mehdiyet yoluyla olacaktır. MEHDİYET, KURAN’IN MÜJDESİ VE ALLAH’IN VAADİ OLDUĞU İÇİN PEYGAMBERİMİZ (SAV) BU DÖNEMİ YÜZLERCE HADİS YOLUYLA TANITMIŞTIR.
İşte yine bu nedenle Bediüzzaman Hazretleri de yüzlerce sayfa ile Mehdiyeti tarif etmiş, hatta ebced hesaplamalarıyla tarihler belirterek Mehdi (as)’ın Darwinizmi ve materyalizmi yıkacağını, İstanbul’dan çıkacağını haber vermiştir.
Mehdiyet ile ilgili detaylı anlatımlarda bulunan Bediüzzaman Hazretleri hiçbir zaman devleti yıkma girişiminde bulunmamış veya devleti ele geçirmemiştir. Benzer çalışmalar yapan ve ayetin müjdesini veren Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının da hiçbir zaman böyle bir teşebbüsü olmamış ve olmayacaktır.
Sayın Adnan Oktar’ın 40 yıl süre zarfında yazmış olduğu 300’den fazla eser vardır. Bu eserlerin büyük bir kısmı yaratılış gerçeğini anlatan, Kuran mucizelerini açıklayan, bilimsel eserlerdir. Aynı zamanda İslam ülkelerinde yaşayan Müslüman kardeşlerimizin yaşadıkları zorlukları, sosyal sorunları ve uğradıkları zulmü belgelendiren, bunlara çözüm yolları gösteren onlarca eser bulunmaktadır.
Atatürkçülüğü destekleyen, Atatürk’ün dindar kişiliğini ve yaptığı önemli çalışmaları ansiklopedik yayınlarla detaylandıran çok değerli kitap çalışmaları da bulunmaktadır. Bunun yanısıra Kuran ahlakını anlatan ve Allah sevgisi, peygamberlerin mücadeleleri, Peygamberimiz (sav)’in hayatı, Kuran’da dua, sabır, cennet, imtihanın sırrı gibi imani kitaplar da hazırlanmıştır. En hayati eserlerden diğerleri de –haşa- Allah’ı inkar eden evrim teorisine karşı yazılmış bilimsel eserlerdir. Bu külliyat yoluyla materyalist felsefeye ve bundan kaynaklanan komünizm, faşizm, Darwinizm, ırkçılık, sömürgecilik gibi ideolojilere, ilmi ve kültürel yöntemlerle çürütecek tam karşılık verilmiştir.
Yukarıda detayları verilen Harun Yahya külliyatı içerisinde ayrıca Mehdi (as) hakkında bilgi veren kitap çalışmaları da bulunmaktadır fakat bu eserler diğer kitapların içerisinde belirli sayıda bulunan araştırmaya dayalı kaynak çalışmaları niteliğindedir. Bu gibi bilimsel referansları ve kaynak araştırmalarını esas alan kitap çalışmaları belgelerle doğruları ortaya koymak, hayati konuları tarihi kayıtlarla unutturmamak amacı taşımaktadır. Bu eserlerin niteliğini, kapsamını ve amacını taraflı biçimde yorumlayarak doğruları görmezden gelmek ilmi çalışmaları desteklemesi beklenen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın misyonuna aykırıdır. Sayın Adnan Oktar’ın kaleme aldığı bu çok değerli kaynak eserler kendisine ait şahsi söylemler değil, belgelerle ve tarihi kayıtlarla bilimsel referanslar içeren çalışmalardır.
Öncelikle Mehdi (as), sahih Sünni ve Şii hadislerde müjdelenmiş, Peygamberimiz (sav)’in soyundan gelen, İslam’ın güzel ahlakının Nur Suresi, 55. Ayette haber verilen yeryüzü egemenliğinin gerçekleşmesine vesile olacak salih bir kuldur. Mehdi (as)’ın ahir zamanda çıkacağı, çıkış alametleri, yaşadığı dönemde İslam’ın güzel ahlakının tüm dünyaya yayılmasına vesile olacağı çok detaylı olarak hadislerde anlatılmıştır. MEHDİ (AS)’I EN ÖNCELİKLE PEYGAMBERİMİZ (SAV) MÜJDELEMİŞTİR, kendisinin ardından onlarca hatta yüzlerce alim bu hadislerden yola çıkarak Mehdiyet dönemi hakkında etraflıca bilgi vermişlerdir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de Risale-i Nur’da açıkça ismini Mehdi (as) olarak zikrederek bu kutlu şahıstan bahsetmiş ve gelişiyle ilgili detaylı anlatımlarda bulunmuştur, hatta ebced hesaplamaları yoluyla tarih bilgileri de vermiştir. Dolayısıyla Mehdi (as)’ı önceki yüzyıllarda, Peygamberimiz (sav)’den sonra geçen bin dörtyüz yıllık dönemde çok sayıda değerli İslam alimleri gündemde tutmuş, İslam’ın Altınçağı olarak tanımlanan bu güzide çağı müjdelemişlerdir. Tüm bu gerçekler ışığında, MEHDİ (AS)’DAN YALNIZ SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ BAHSETMEDİĞİ AÇIKTIR.
Kaldı ki, Sayın Adnan Oktar’ın kitapları, yayınları sırasında Mehdiyet ile ilgili tüm anlatımlarının temelinde sahih hadis kaynakları, İslam alimlerinin anlatımlarını içeren bilimsel araştırmalar bulunmaktadır. Mehdi (as) ile ilgili içeriğin tamamına bakıldığında orijinal kaynakları referans aldıkları, kaynakların anlaşılır şekilde belirtildiği görülecektir.
Sayın Adnan Oktar hiçbir konuşmasında veya eserinde kendisinin veya eserlerinin dini bir otoriteyi temsil ettiğini öne sürmemiştir. Hatta Adnan Bey kendisinin bir yazar kimliği taşıdığını defaten vurgulamış ve BİR DİN HOCASI YA DA DİN ALİMİ OLDUĞUNU HİÇBİR ZAMAN İDDİA ETMEMİŞTİR. Aksine yayınlarında ve röportajlarında bilgisini ve ilmini arttırdığını söyleyerek bu iddialara cevap vermiştir.
Kitap çalışmalarında, belgesellerde ve yayınlarında, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları doğrudan bilimsel kaynaklara başvurmakta, dini içerikli eserlerde ise Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)’in hadisleri ile anlatımda bulunmaktadırlar. Hiçbir sözünde kendisini fikirlerinin, görüşlerinin ya da anlatımlarının fıkhi bir otorite teşkil ettiğini ifade etmemiştir. BU KONULARIN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞINA DANIŞILMASINI SALIK VERMİŞTİR.
Sayın Adnan Oktar yayınlarında güncel konuları değerlendirir, Allah’ın yaratma sanatına dair bilimsel delillerden söz eder, izleyicilerin kendisine yönelttiği sorulara cevap verir. Fakat HİÇBİR ZAMAN SAYIN ADNAN OKTAR’IN İLAHİ ALANDAN BİLGİ ALDIĞINA DAİR BİR SÖYLEMİ VEYA İDDİASI OLMAMIŞTIR. Aksine, kendisi her zaman bilgisini ve ilmini arttırma çabası içinde olduğunu, araştırmalarına devam ettiğini belirtmiştir. Bunun dışında fizik ötesi şeklinde tanımlanan melekler veya cinler ile görüştüğüne dair de bir anlatımı bulunmamaktadır. Yayınlarında, kitaplarında ve belgesellerinde, Sayın Adnan Oktar’ın çalışmalarının tamamında insanların Allah’ın varlığına ve birliğine iman etmeleri için yaratılış gerçeklerinin bilimsel kaynaklardan referanslarla anlatıldığını görmekteyiz. Bu içeriklerde hiçbir şekilde hurafelere veya batıl fikirlere yer verilmemekte, tam tersine sadece aklın ve vicdanın kabul ettiği bilimsel delillere başvurulduğu görülmektedir.
Bunun yanısıra Kuran ayetlerine baktığımızda, Allah’ın insanlara ancak belirli durumlarda fizik ötesi olarak tarif edilen varlıklarla görüşme imkanı verdiği haber verilmektedir. Örneğin, Allah kendilerine vahyettiği peygamberlerin melekler ile görüştüklerini ve bu şekilde Allah’ın vahyini aldıklarını bildirmiştir. Nitekim Peygamberimiz (sav), Hazreti Cebrail (as) ile çeşitli kereler görüşmüş ve bu Allah’ın izniyle gerçekleşen metafizik durum ayetlerde detaylı olarak açıklanmıştır. Allah yine Kuran ayetlerinde balarısına da vahyettiğini bildirerek, canlıları alınlarından tutup denetlediğini haber vermiştir. Aynı zamanda Rabbimiz, Hz. Musa (as)’ın annesine de vahyettiğini buyurmuş ve ona dilediği bilgiyi haber vermiştir. Dolayısıyla, FİZİK ÖTESİ VARLIKLARLA BAĞLANTIYA GEÇİLMESİ İÇİN ANCAK ALLAH’IN DİLEMESİ VE İZNİ GEREKMEKTEDİR, hiçbir insan kendi şahsi tasarrufu ile bunu gerçekleştiremez. Kaldı ki, Sayın Adnan Oktar ya da arkadaşlarının buna benzer bir görüşme gerçekleştirdiklerine dair hiçbir söylemleri olmamıştır. Söz konusu iddia doğruları yansıtmamaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan raporda iddia edilen tasavvufi birtakım kavramların ne olduğu ile ilgili hiçbir açıklamaya yer verilmemiştir. İstismar kelimesiyle ne ifade edildiği de anlaşılmamaktadır. Sayın Adnan Oktar’ın yazmış olduğu kitaplar ve makaleler herkesin inceleyebileceği açık metinlerdir ve içeriğinde eleştirilen herhangi bir konu veya kavram var ise, bunun ilgili kurum tarafından net olarak belirtilmesi gerekir. Fakat belirsizlik ifade eden “birtakım kavramlar” gibi sözlerden, tam olarak hangi kavramların eleştirildiği anlaşılmamaktadır. Bu şekilde kesinlik içermeyen olumsuz yorumların hedefinin doğruların ortaya çıkartılması değil, bu RAPORUN SAYIN ADNAN OKTAR VE ÇALIŞMALARI ÜZERİNDE SADECE OLUMSUZ BİR KANAAT OLUŞTURMAYI HEDEFLEDİĞİ DÜŞÜNÜLMEKTEDİR.
40 yıldır süregelen ilmi ve kültürel çalışmalarında Sayın Adnan Oktar’ın özellikle ve ehemmiyetle üzerinde durduğu, kitaplaştırdığı kavramların ve konuların MUTLAKA BİLİMSEL REFERANSLARI ESAS ALMASIDIR. Bu nedenle herhangi sosyal veya bilimsel konuyu incelerken, kesinlikle doğruları araştırıp ortaya çıkartan, tarihi kayıtlarını referans gösteren bir çalışma anlayışı sergilemiştir. İmani eserlerinde de, yine Kuran ayetlerine başvurarak doğruları Allah’ın ayetlerinde açıkladığı şekilde dile getirmiştir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları ile ilgili dile getirilen bu iddianın rapora hangi amaçla dahil edildiği anlaşılmamaktadır. Çünkü şimdiye kadar 300’den fazla kitapla Türk ve İslam alemine son derece faydalı çalışmalarıyla katkıda bulunan, evrim teorisi gibi Allah’ı inkar eden batıl bir felsefeyi bilimin her dalıyla çürüten son derece başarılı bir yazarın çalışmalarının takdir edilmesi gerekirken, raporun içeriğinde kişisel bir tecessüsü andıran ithamlarda bulunulması Sayın Adnan Oktar’ın eserlerine karşı kıskançlığı andıran bir bakış açısı olduğu izlenimini uyandırmaktadır. Dünya üzerinde eserleri 73 dile çevrilmiş, Afrika’dan Avusturalya’ya, Uzakdoğu’dan Amerika ve Avrupa’ya kadar her ülkede kitapları okunan bir yazarın insanları Allah’ın varlığına ve birliğine çağırması, onların Kuran ahlakına yaklaşmalarına vesile olması çok sevindiricidir.
Tüm bu başarısına rağmen, SAYIN ADNAN OKTAR KENDİSİ HAKKINDA HİÇBİR DÖNEMDE HOCALIK İDDİASINDA BULUNMAMIŞTIR. Bu söylemi ilk olarak basın dile getirmiş ve yıllar içerisinde kendisinden medyada bu ifadeyle bahsedilmiştir. Fakat yıllar içerisinde Sayın Adnan Oktar veya arkadaşları, kendisinin yüce manevi bir şahsiyet olduğunu iddia eden hiçbir iddiada bulunmamışlardır. Hatta, yayınları sırasında Sayın Adnan Oktar kendisinin bilgisini arttırdığını, öğrenci olduğunu ve eleştiriye açık olduğunu defaten belirtmiştir.
Ayrıca, eğer öne sürüldüğü gibi bir yüce manevi şahsiyet imajı oluşturma kaygısı olsaydı, Sayın Adnan Oktar yayınlarında bambaşka bir görünüm sergiler ve uhrevi bir ortamda, geleneksel cübbe ve sarık ile giyinerek izleyicinin karşısına bu şekilde çıkardı. Fakat kendisi bu iddiaların aksine son derece modern görünümlü, Avrupa standartlarında bir giyim tarzıyla, sanat ve estetik anlayışıyla, böyle SÖZDE MANEVİ BİR ŞAHSİYET OLUŞTURMA KAYGISINDA OLMADIĞINI AÇIKÇA GÖSTERMİŞTİR. Bununla birlikte televizyon ekranlarında dans ederek, Türk ve yabancı müzik eşliğinde ritim tutarak ve şarkı söyleyerek tam tersi yönde halktan bir kişi olduğunu göstermiştir. Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları da, kendisiyle birlikte şarkı söylemiş, dans etmiş, gülüp eğlenmiş ve bulundukları ortamlarda herhangi bir sözde uhrevi ortam meydana getirmemişlerdir. Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları da kendisini yakın bir arkadaş, bir dost ve ağabey olarak görmektedir. Dolayısıyla, raporda dile getirilen bu iddiaların gerçekleri yansıtmadığı ortadadır.
Sayın Adnan Oktar, ilmi ve kültürel çalışmalarına 40 yıldır devam etmektedir ve bu uzun yıllar içerisinde gündeme getirdiği İslam ülkelerinin içinde bulundukları zulüm ortamı, Allah’ın varlığının bilimsel delilleri ve yaratılış gerçeği, Darwinizmin dünya üzerinde oluşturduğu komünizm, ırkçılık, faşizm, sömürgecilik ve hepsinin kökenindeki materyalizm gibi ideolojiler ile ilgili binlerce röportaj vermiş, bilim insanlarıyla görüşmüş, konferans serileri gerçekleştirmiş ve yurt içinden veya dışından akademisyenler, sanatçılar, profesyoneller, eğitmenler, yazarlar, siyasetçiler ve öğrenciler ile karşılıklı fikir alışverişinde bulunmuştur. Kendisinin ilmi ve kültürel çalışmalarını dünya üzerinde takip eden okuyucuları ve izleyicileri, çeşitli ülkelerden konferans talebinde bulunmuşlar ve SAYIN ADNAN OKTAR’IN ARKADAŞLARI AMERİKA, AVRUPA, ASYA VE AVUSTURALYA KITASI DAHİL OLMAK ÜZERE YÜZLERCE ÜLKEDE BİLİMSEL KONFERANSLAR VERMİŞLERDİR.
BU GERÇEKLER KENDİSİNİN MUHATABI OLAN KİTLENİN SAF, CAHİL VE PSİKOLOJİK BOŞLUK İÇİNDE OLAN KİŞİ VE ÇEVRELER OLMADIĞINI ANLAMAK İÇİN YETERLİDİR.
Dahası, Sayın Adnan Oktar’ın yakın arkadaşlarının eğitim profillerine bakıldığında neredeyse tamamının Türkiye’nin önde gelen kolejlerinden ve üniversitelerden mezun oldukları, birden fazla yabancı dil konuştukları görülmektedir. Bu kişiler okullarına dereceyle girmişler, yine yüksek derecelerle mezun olmuşlar ve eğitim dönemlerinde başarılı çalışmalar yaparak yüksek lisans ve doktora eğitimlerini dahi tamamlamışlardır. Bunun ardından söz konusu bayanların ve beylerin iş ve mesleki hayatlarında da tecrübe sahibi oldukları, başarıyla profesyonelliklerini sergiledikleri de görülmektedir. Bunun dışında Sayın Adnan Oktar’ın yayınlarını takip eden izleyicileri üniversite öğrencileri, ağırlıklı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin genç nüfusudur. Televizyon yayınlarına sorularla katılımda bulunan bu gençlerin sayısı on binleri aşmıştır ve ülkemizin farklı şehirlerinde okuyan, araştıran, eğitimli genç kızlar ve erkeklerdir. Yurt dışında da benzer şekilde yayınları takip edenlerin ve kitapları okuyanların genel profili incelendiğinde, bunların bilim insanları, akademisyenler, öğrenciler, eğitimli kesim olduğu görülmektedir. Hatta, Sayın Adnan Oktar’a ait ‘Yaratılış Atlası’ adlı eser Avrupa ve Amerika’da, ayrıca Türkiye’de neredeyse her akademisyenin çalışma odasında kaynak kitap olarak bulunmaktadır. Bu kitabın İngilizce baskısının AVRUPA KOMİSYONU TARAFINDAN İNCELEMEYE ALINDIĞI, HAKKINDA RAPOR DÜZENLENDİĞİ VE MATERYALİST FELSEFEYİ NASIL ÇÜRÜTTÜĞÜ ÜZERİNE SAYFALARCA İNCELEME YAPILDIĞI tüm çevreler tarafından bilinmektedir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının tek amacı her zaman dile getirdikleri gibi Allah’ın rızası, rahmeti ve Cennetine layık olmaktır. Sadece halisane amaçlarla evrim teorisinin batıl iddialarını dünya çapında çürüten bilimsel bir kültürel çalışma yürütmüşler ve sonuçta Darwinizm bilimle ve sanatla mağlup edilmiştir. ALLAH’I İNKAR EDEN FELSEFELERE KARŞI SAYIN ADNAN OKTAR’IN DURUŞU, TAVRI VE FAALİYETLERİ HİÇBİR ZAMAN DEĞİŞİKLİĞE UĞRAMAMIŞTIR. Hatta, 1980’lerin sonunda kendisinin Evrim Teorisi başlıklı çalışması sonuçlanmış, Peygamberimiz (sav)’in hadisleri doğrultusunda kitap çalışmaları başlamış ve ‘Yahudilik ve Masonluk’ ile ‘Yeni Dünya Düzeni’ gibi siyasi eserleriyle dünya üzerindeki derin devlet sistemi eleştirilmiştir. Bu gerçeklerin gösterdiği gibi Sayın Adnan Oktar’ın çizgisinde herhangi bir değişiklik olmamıştır ve herhangi bir şekilde şöhrete kavuşma kaygısı da bulunmamaktadır. Tam aksine, doğruları açıkça dile getirdiği ve kınayıcının kınamasından korkmadığı için 1986’da akıl hastanesine konulmuş ve dönemin karanlık çevreleri tarafından baskı altına alıp engellenmiştir.
İnsanların, toplumların yıllar içerisinde bilgilerini, kültürlerini arttırarak doğruları daha iyi kavradıkları, yanlış bildikleri kavramları terk ettikleri, derin düşünerek gerçekler doğrultusunda makul bir gelişim ve ilerleme kaydettikleri açıktır. TÜRKİYE CUMHURİYETİ, 1980’LERDEKİ GİBİ DEĞİLDİR, GEÇEN KIRK YIL İÇERİSİNDE 2020’LERE GELİNDİĞİNDE İNSANLARIMIZ VE TOPLUMUMUZ BİRÇOK YÖNDEN KENDİNİ GELİŞTİRMİŞ, GEÇMİŞTEKİ YANLIŞLAR DÜZELTİLMİŞ, EKSİK YÖNLER TAMAMLANARAK GÜZEL BİR GELİŞME, OLGUNLAŞMA, İLERLEME KAYDEDİLMİŞTİR. Toplumun her alanı incelendiğinde eğitim sistemi, düşünce akımları, bilim, teknoloji, sanat, müzik ilerlemiştir, bireyler de kendilerini doğrular ve gerçekler ortaya çıktıkça yenilemiş, hayata bakış açılarını, görüşlerini zenginleştirip düzenlemişlerdir. Bu nasıl ülkemiz için geçerli olduysa, dünya da benzer bir dönüşüm ve ilerleme geçirdiyse, aynı durum şahıslar için de geçerlidir. Bu anlamda Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları da milletimiz ve dünya ile paralel olarak gelişme kaydetmişlerdir.
SAYIN ADNAN OKTAR’IN HİÇBİR ZAMAN SAYICA ÇOĞALMA, BELİRLİ BİR MÜRİT ÇEVRESİNE ULAŞMA GİBİ BİR AMACI OLMAMIŞTIR. Kendisi yakın çevresindeki arkadaşlarını hiçbir zaman müritleri olarak tanımlamamış, kendisinin de bir şeyh veya hoca olduğu yönünde bir iddiayı da dile getirmemiştir. Bu nedenle raporda bu şekilde dile getirilen yorumlar gerçekleri yansıtmamaktadır. Günümüzde kendisinin yakın çevresine bakıldığında birkaç yüz kişiden fazla olmadığı görülmektedir ve Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşlarının da sayısını arttırma yönünde bir çabası olmamıştır. Söz konusu olan kişiler belirli bir eğitime, kültüre, görgüye sahip, kendilerini her yönden yetiştirmiş, okuyan ve araştıran kişilerdir. Dünyadaki gelişmeleri yakın olarak takip etmekte, ülkemizin içinde bulunduğu sosyal ve kültürel şartları değerlendirip, günümüz şartlarına uygun bir akıl ve tutum sergilemektedirler. Bunun tersini yapmak gericilik, tutuculuk ve bağnazlık olarak değerlendirilecektir.
Bilimin ve ilmin gösterdiği doğrulara göre ilerlemek Peygamberimiz (sav)’in de sünnetidir, bu nedenle Çin’de dahi olsa ilmin alınması yönünde hadisleri mevcuttur. Peygamberimiz (sav) her zaman toplumun önde gelenleriyle bağlantı halinde olmuş, onlara İslam’ın doğrularını ve hakikati tebliğ etmiş, bunun için yüzyüze görüştüğü gibi elçiler göndermiş, mektuplar yazmıştır. İlk yıllarda kendisinin izlediği tebliğ yöntemleri, sonraki yıllarda ihtiyaca göre zenginleşmiş ve insanlara ulaşmak için türlü türlü yollar uygulamıştır. Medine’de eğitim için Ashab-ı Suffa’yı oluşturması, burada İslam’da derin kavrayış elde etmeleri için Müslümanları eğitmesi, Kitap Ehli ile görüşmeleri ve tebliğ faaliyetleri sadece birkaç örnektir. SAYIN ADNAN OKTAR DA ELBETTE İSLAM’IN LEHİNE YÜRÜTTÜĞÜ ÇALIŞMALARI DÖNEMİN İHTİYAÇLARINA GÖRE ŞEKİLLENDİRMİŞ ve insanlara Allah’ın varlığının delillerini anlatmak için en etkili, başarılı olacak faaliyetleri yerine getirmeye çaba harcamıştır.
Allah, Kuran ayetlerinde müminlerin doğruyu araştırıp bulduklarını, hak geldiğinde batılın fikir sisteminin bir başka deyişle beyninin yok olacağını buyurmaktadır. HZ. MUSA (AS) DA YİNE BİR AYETTE HABER VERİLDİĞİ GİBİ “RABBİM, İLMİMİ ARTTIR” DİYE DUA ETMEKTE ve Allah’tan ilminin artması için yardım dilemektedir. Bu da Müslümanların her zaman ilimlerinin, bilgilerinin artması için samimi bir gayret içinde olduklarını ve sürekli bir ilerleme içinde olduklarını göstermektedir. Tüm iman edenler de benzer bir çaba içinde olmalı, ilimlerini arttıracak, derin düşünmelerine vesile olacak yolları aramalıdır. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları da peygamberlerin sünnetini izlemiş ve bilimsel, ilmi, kültürel çalışmalarla ilimlerini arttırmak için samimi bir gayret göstermişlerdir. Müslümanların gerçek tavırları, Kuran’ın belirlediği ahlak ölçülerine uygundur ve bu çabanın sonucunda ilimlerinin artması, bilgilerinin derinleşmesi onların imanı daha samimi yaşamalarına vesile olmakta, Allah bu tutumu övmektedir. Böyle Kuran ahlakına uygun bir davranışın tam tersi bir anlayışla yorumlanmış olması, raporu kaleme alan kişilerin bilgi eksikliği şeklinde değerlendirilmelidir.
Türkiye Cumhuriyeti içerisinde ülkemizin demokratik bir cumhuriyet olması nedeniyle inanç, düşünce ve kanaat hürriyeti vardır ve bu haklar Anayasamız ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi yoluyla güvence altına alınmıştır. Bu nedenle Türk halkının geneline bakıldığında, çok farklı hayat görüşüne, siyasi düşünceye, dini inanca sahip kişilerin bir arada yaşadıkları görülebilir. Örneğin, ülkemizin Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaşayan halkımızın sanata ve müziğe, özgürlüklerine özellikle çok düşkün oldukları, yaz aylarında bikinileri ve mayoları ile plajlarda denize girdikleri, eğlence mekanlarında şarkılar söyleyerek kadınlı erkekli eğlendikleri görülmektedir. Bunun yanısıra, Anadolu’nun her yöresinde köylerde, kasabalarda, şehirlerde düğünlerde, kına gecelerinde, nişanlarda, kutlamalarda yine kadınlar ve erkekler karşılıklı dans etmekte, folklorik gösteriler sergilemekte ve halkımız tarlada, eğitimde, siyasette, kültürel etkinliklerde birlikte görünmektedirler. ÜLKEMİZİN BU DOĞAL VE GEÇMİŞTEN GELEN ÖZGÜRLÜKÇÜ, AYDINLIK VE ÇAĞDAŞ ATATÜRKÇÜ YAŞAM STİLİNİ BENİMSEYEN SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ YAŞAM TARZLARI SORGULANMAKTA, sözde ahlak çizgilerini aştıkları ve genel ahlaka aykırı düştükleri şeklinde iddialarda bulunulmaktadır.
Bu noktada Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı çifte standart uygulanmakta, halkın geneli için meşru ve ahlaka uygun değerlendirilen fiiller, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları için toplumun edep sınırlarını zorlayan eğlenceler ve görüntüler şeklinde yorumlanmaktadır. Öncelikle bu iddiaya kaynak teşkil eden görüntülerin ya da eğlencelerin ne olduğuna dair herhangi bir bilgi verilmemiştir. Sayın Adnan Oktar’ın yayınlarında müzik ve eğlence, bir show programı olması nedeniyle genel yayının sadece yüzde beşi kadar bir zamanı almakta ve özellikle izleyicilerin çoğunun gençler olması nedeniyle böyle bir etkinliğe yer verilmektedir. Fakat raporda ifade edilen genel ahlaka aykırı düşen veya edep dışı davranışların hiçbiri program içeriğinde bulunmamaktadır. Televizyon yayınları bilindiği üzere RTÜK denetimi altındadır ve buna benzer bir durum yaşanıyor olsa, öncelikle ilgili kurum tarafından bir uyarı yapılır ve gerektiğinde cezai yaptırım uygulanır. Oysa, yaklaşık 8 yıl boyunca yayın hayatını sürdüren televiyon kanalında söz konusu bir yaptırıma konu olabilecek bir eylem sergilenmemiştir.
Türkiye’de yayın yapan diğer televizyon kanallarının yayınlarına bakıldığında homoseksüellerin yarışma programlarında boy gösterdikleri, yemek programları yaptıkları, travestilerin jüri olarak katıldıkları, bu programlarda 18 yaşından küçüklerin yarışmacı oldukları ve seyirci olarak yayınlara katıldıkları görülmektedir. Bununla birlikte bazı yarışma programlarında kızlar ve erkekler mini şort, mayo ve bikini giyerek yarışmakta, aynı ortamlarda geceli gündüzlü bulunmaktadır. Fakat Diyanet İşleri Başkanlığı, bu programları eleştirmemekte, homoseksüellerin ağırlıkta olduğu yayınların durdurulması yönünde bir girişimde bulunmamakta, bunların gayri ahlaki veya edebe aykırı olduğuna dair bir rapor hazırlamamaktadır. Halbuki, Kuran ayetleri açık bir şekilde homoseksüelliğin iğrenç bir fiil olduğunu, Hz. Lut (as)’ın sapkın kavminin bu nedenle helak edildiğini haber vermektedir.
Yukarıda açıklandığı gibi Allah’ın hidayetinin yeryüzüne egemen olacağını bizlere Rabbimiz, Kuran’da Nur Suresi 55. ayette müjdelemiştir. Mehdiyet inancından ilk olarak Peygamberimiz (sav) söz etmiş hatta onun döneminde sahabe dahi Mehdi (as) hakkında bilgi almak için sorular yöneltmiştir. Hadisler incelendiğinde Mehdi (as)’ın, İslam’ın yeryüzüne barış ve kardeşlik ortamının yerleşmesine vesile olan kişi olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle MEHDİYET DEMEK, ALLAH’IN HADİ İSMİNİN YERYÜZÜNDE TECELLİ ETMESİ, TÜM İNSANLIĞIN İSLAM AHLAKINI BENİMSEMESİ, SAVAŞLARIN VE AKAN KANIN SONA ERMESİ DEMEKTİR. Tüm Müslümanlar böyle bir güzelliğin gerçekleşmesini ümitle, duayla ve şevkle bekler ve samimiyetle ister. Mehdiyeti bir tehlike veya tehdit olarak algılamak, bu konunun Kuran ahlakı çerçevesinde değerlendirilmemesi, Peygamberimiz (sav)’in hadislerinin tetkik edilerek dürüstlükle kabul edilmemesi nedeniyledir.
Sayın Adnan Oktar’ın yukarıda detaylı biçimde açıklandığı gibi HİÇBİR ZAMAN MEHDİ (AS) OLDUĞUNA DAİR BİR İDDİASI OLMAMIŞTIR. Kendisi sadece Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde kapsamlı olarak müjdelenen, Sünni ve Şii mezhepten İslam alimlerinin sahih kaynaklarla anlattığı, İmam Rabbani ve Bediüzzaman Hazretleri gibi çok değerli alimlerin risalelerinde bahsettiği Mehdi (as) hakkında bilgilendirmede bulunmuş, ilmi referanslar ile bu konuyu eserlerinde gündemde tutmuştur. Mehdi (as)’dan söz etmek, İslam’ın yeryüzünde Nur Suresi, 55. ayette müjdelendiği şekilde egemen olacağını haber vermek dinin, toplumun, ya da devletin güvenliği açısından hayati bir önem teşkil etmemektedir. Bu gerçekten geçtiğimiz 1400 yıl içerisinde binlerce alim bahsetmiş, Mehdiyetin tüm Müslümanlar için barışa ve kardeşliğe vesile olacak bir güzellik olduğunu haber vermişlerdir. Böyle sevindirici bir hakikatin, RİSALE-İ NUR’DA ÇEŞİTLİ KERELER YÜZLERCE SAYFA HALİNDE ANLATILMIŞ OLMASI NASIL ÖNCESİNDE BİR TEHDİT OLARAK ALGILANMADIYSA, SAYIN ADNAN OKTAR’IN BU KONUYU GÜNDEMDE TUTMASI DA YİNE BİR TEHDİT UNSURU DEĞİLDİR. Mehdiyet, Kuran ayetlerinin gerçekleşmesi, İslam ahlakının tüm dünyaya yayılması, yeryüzünde savaşların ve terörün sona ermesi, mazlumların ve zulme uğrayanların kurtuluşa ermeleri, korkularından sonra güvenliğe kavuşmaları, yokluktan zenginliğe kavuşmaları anlamına gelmektedir. Bu güzellik din, toplum ve devlet açısından büyük bir nimet, İslam alemi nezdinde huzurun ve emniyetin sağlanması anlamındadır.
Mehdiyet müjdesini verenin asıl olarak Peygamberimiz (sav) olduğu düşünüldüğünde, konunun bir tehdit unsuru olduğunu iddia etmek hayati bir hata olacaktır.
Sayın Adnan Oktar, hiçbir zaman dekolte giyimli kadınlara yönelik eleştiride bulunmamış, aksine kadınların tamamına karşı çok sevgi dolu, nezaketli ve saygılı bir yaklaşımı olmuştur. Kendisinin arkadaş çevresinde 1980’li yıllardan itibaren farklı sosyal kesimlerden çok sayıda bayan arkadaşı olmuş, hatta üniversite yıllarında Mimar Sinan Üniversitesi’nde sol görüşten öğrencilerle de sohbetler gerçekleştirmiştir. Bunun yanısıra, Sayın Adnan Oktar’ın ilmi çalışmalarına başladığı, Darwinizme karşı araştırmalarını yürüttüğü ilk yıllarda özellikle üniversite gençliğinden yüzlerce bayan, cemiyet hayatından yine binlerce kişi kendisiyle sosyal hayatta yan yana gelmiştir. BU BAYANLARIN GİYİM KUŞAMLARI, MODA TERCİHLERİ VEYA KIYAFETLERİ KONUSUNDA SAYIN ADNAN OKTAR’IN HİÇBİR ELEŞTİRİSİ VEYA OLUMSUZ YORUMU BULUNMAMAKTADIR.
Biraz olsun Sayın Adnan Oktar hakkında bilgi sahibi olan herkes, kendisinin özellikle kadınlara karşı son derece özgürlükçü, saygı ve sevgi dolu yaklaşımını görecektir. Hayatının hiçbir döneminde tanıştığı veya görüştüğü bayan arkadaşları veya misafirleri hakkında dekolte giyimleri nedeniyle olumsuz bir yorumu bulunmamaktadır. Rapor bu açıdan gerçekleri yansıtmamakta, doğru olmayan bir yorumu dile getirmektedir. Bu nedenle, Sayın Adnan Oktar’ın hayatının sonraki dönemlerinde tam tersi bir noktaya savrulduğu iddiası da yanlıştır. Allah, Kuran ayetlerinde dinde bir zorlama ve baskı olmadığını, Peygamberimiz (sav)’in dahi Müslümanlar üzerinde bir zor ve baskı uygulamayacağını bildirmektedir. Bu demektir ki, Kuran ahlakının Müslümanlara tarif ettiği tutum ve davranışa göre kişiler kendi özgür tercihlerini yapmaları için baskı altına alınmamalı, samimi kanaatleriyle kararlarını almalıdırlar. Sayın Adnan Oktar’ın bayanlarla ilgili yaklaşımı da her zaman bu şekilde olmuş, özellikle gençlerin İslam’a yakınlaşmaları, Kuran’ı okumaları ve araştırmaları için onlara özgürlük ortamı sağlamıştır.
Yayınlarda gençlere yönelik müzik, dans ve eğlence içerikli bölümlerin amacı, onlara sosyal yaşantılarında buldukları özgürlük ortamını sağlamaktır.
Kendilerini aydın, modern, batılı olarak tanıtan, Allah, din inancından uzak bir kesim, Müslümanların bu ortamlardan asla nasibi olamayacağını düşündüğü için önceden "siz bunları ancak ahirette görürsünüz" şeklinde (ki ahiretin varlığına da inanmadığı halde) kendilerince haşa MÜSLÜMANLARI KÜÇÜMSEYEN, ONLARLA ALAY EDEN MÜSTEHZİ TAVIRLAR TAKINMAKTAYDI.
DİNDEN UZAK ÇEVRELERİN, MÜSLÜMANLARLA ALAY EDERKEN EN ÇOK ÖNE SÜRDÜKLERİ, ONLARIN GÜZELLİK, NİMET OLARAK BİLİNEN MÜZİK, DANS, DEKOLTEYİ ANCAK CENNETTE YAŞAYABİLECEKLERİ, BU DÜNYADA SADE, HATTA FAKİR BİR YAŞAM SÜRDÜRECEKLERİ, GÜZEL VE GÖSTERİŞLİ YERLERDE YAŞAYAMAYACAKLARI, DENİZE GİREMEYECEKLERİ, MAYO GİYEMEYECEKLERİ ŞEKLİNDEKİ MANTIKLARDI.
Bu durum, bir kısım Müslümanların moralinin bozulup modern dünyayla bağlantısının kopmasına, modern insanların bulunduğu güzel, gösterişli, geniş mekanlara, eğlence yerlerine, plajlara hiçbir şekilde gidememesine yol açıyordu. Bunun sonucunda içine kapalı, ezik, güvensiz bir ruh haline bürünen, evinden dışarı çıkamayan, modern yaşamdan izole edilmiş gettolarda yaşayan ve sayıları giderek artan marjinal bir toplum kesimi gelişti.
Bu durum diğer yandan da, birçok insanın tam aksine dinden uzaklaşıp nefse ve rahatlığa uygun olduğu için DEİZME KAYMASINA neden olmaktaydı. Deist yaşam tarzının aralıksız telkinini yapan televizyon ve internetin de günlük yaşama iyice girmesiyle din karşıtı büyük bir deist kitle ortaya çıktı.
İşte, böyle bir ortamda Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, deizmin Müslümanların dinlerini ellerinden almak için kullandığı müzik, dans, dekolte, kadınların rahat ve özgürlüğü gibi tüm silahları ona karşı kullandı. Üstün bir akıl kullanarak MÜSLÜMANLARLA ALAY ETME, ONLARI DIŞLAMA, KÜÇÜK GÖRME imkanlarını tamamen ellerinden aldı. Deizmin, "eğer eğlenmek, dans etmek, müzik dinlemek, istediğin gibi giyinmek, hareket etmek, gezip dolaşmak istiyorsan dinsiz olman gerekir" FİTNESİNİ, "Müslüman helal dairesinde istediği gibi güler, gezer, giyinir, eğlenir, dans eder, müzik dinler, aynı zamanda da Allah'ı anar ve dinini en güzel şekilde yaşar" GERÇEĞİYLE yerle bir etti.
Bu sayede, dine, İslam'a karşı kullandığı araçlar elinden alınarak deizmin Müslümanlara yaptığı baskı, zulüm, saldırı ve taşkınlıklar da ortadan kaldırılmış oldu. Bir yandan da deizmin yalnızca kendine aitmiş gibi gösterdiği dünya nimetlerinin ve güzelliklerinin İslam'ın yaşanmasına hiçbir engel teşkil etmediği, Allah'ın bu güzel nimetleri dünyada Müslümanlara ahirette ise yalnızca Müslümanlara ikram ettiği gerçeği fiili uygulamayla da ortaya konunca dinden uzak büyük bir kesimle aradaki duvarların yıkılması, onlara Kur’an tebliğinin ulaşması, onların dine ilgi duyup İslam'a ısınmaları sağlanmış oldu.
Öyle ki, bu sefer deistler Müslümanlara karşı eziklik ve kompleks duymaya, onlara özenip onları taklit etmeye başladılar. Müslüman kadınların son derece güzel, Müslüman erkeklerin çok yakışıklı, zengin, en güzel evlerde oturan, en iyi yemekleri yiyen, en güzel ve neşeli hayatı yaşayan, en lüks arabalarla, yatlarla gezen, denize giren, gülen eğlenen, müzik dinleyip dans eden insanlar olabileceğini gördüler.
İşte, böyle bir dönemde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları İslam'ın modern ve aydınlık yüzü oldular. Ultra modern görünümleriyle, kültür, sanat, estetik ve güzelliği, en güzel ahlak ve davranış biçimini hayatlarının her anına yansıttılar. Müslümanların da herkes gibi gülüp eğlenip dans edip neşeli, dışa dönük olabileceklerini gösterdiler. Müslüman kadınların Kur’an’da bildirilen sınırlar içinde modern, rahat ve özgürce giyinip istedikleri yaşam tarzını sürdürebileceklerine dair çok güzel bir örnek oluşturdular. Allah Katında dünyanın da ahiretin de nimetlerine en çok layık olanların Müslümanlar olduğunu, Müslümanları bu nimetlerden mahrum etmenin deccaliyetin bir fitnesi ve zulmü olduğunu gösterdiler. Bu vesileyle bir dönem kendilerini haşa Müslümanlardan üstün gören çevrelerin bile gıpta ettiği, hayran kaldığı, örnek almaya ve ulaşmaya çalıştığı bir model ortaya koydular. Kuran'ın, tüm modernlik anlayışlarının çok daha üzerinde ve ötesinde bir din sunduğunu gerek sözlü gerek fiili uygulamayla tüm dünyaya anlattılar.
Sayın Adnan Oktar’ın, dans, dekolte ve eğlenceyi sıkça ön plana çıkarmasının da amacı buydu. Yoksa ne kendisinin ne de arkadaşlarının böyle bir merakı yoktur. SONUÇTA, YUKARIDA SÖZÜNÜ ETTİĞİMİZ MÜSLÜMANLARA KARŞI YÜRÜTÜLEN ALAY, İSTİHZA, KÜÇÜK GÖRME GİBİ ÇİRKİN TAVIR VE ZİHNİYETİ ORTADAN KALDIRMAK İÇİN UYGULANAN BU YÖNTEM ETKİSİNİ GÖSTERDİ, BAŞARILI OLDU, GEREKEN MESAJLAR VERİLDİ VE SONUCU DA ALINDI. BUNDAN BÖYLE DAHA FAZLA SÜRDÜRÜLMESİNE DE GEREK KALMADI. Olayları yüzeysel önyargılarla değil de derin bir bakışla değerlendirenler de bu uygulamanın altında yatan hikmetleri görüp anladı.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yapılan tespitlerde, kadınların korunmaya muhtaç oldukları konusuna vurgu yapılmış, Sayın Adnan Oktar’ın bunu bir olumsuzluk olarak değerlendirmemesi ve bir üstünlük değeri olarak sunması eleştirilmiştir. Bu raporda ne yazık ki, kadınların korunmaya muhtaç oldukları yönünde bir vurgu yapılmış ve bu husus da onlar açısından bir olumsuzluk şeklinde değerlendirilmiştir. Din hususunda en kapsamlı bilgiye haiz olması beklenen ve Kuran’ın ruhuyla kadınlara yaklaşması ümit edilen böyle bir kurumun, kadınlara karşı böylesine olumsuz bir kanaate sahip olması kabul edilemez. Kuran ayetlerinin tamamı göz önüne alındığında kadınlara korunmaya muhtaç oldukları için olumsuz bir imaj veren hiçbir söze, kelimeye, ifadeye rastlanmamaktadır. Bunun tam aksine, Kuran’ın hükümlerinde kadınlar ve erkekler tümüyle müminler olarak değerlendirilmiş, iman ile ilgili hususlar her iki cinsiyete eşit şekilde tebliğ edilmiş ve ahirette yalnız samimi iman edenlerin kurtulacakları haber verilmiştir.
Öncelikle, kadınlar hususu değerlendirilirken, Kuran ayetlerinde kadınlar hakkında nasıl bir bakış açısı tarif edildiği, Müslümanların kadınlara nasıl bir yaklaşım sergilemeleri gerektiği Diyanet İşleri Başkanlığınca detaylı olarak incelenmelidir. Allah, müminlere örnek kadın olarak Hz. Meryem (as)’ı göstermiş ve onu bir bitki gibi yetiştirdiğini ayetleri ile haber vermiştir. Al-i İmran Suresi, 37. ayette, "Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi..." buyurulmaktadır. Bu benzetmenin yapılmasında birçok hikmetler bulunduğu gibi, bir bitki nasıl sevgiyle, ilgiyle, dikkatle, sabırla ve şefkatle büyütülürse, kadınlara da aynı güzel ahlakla davranılması gerektiği haber verilmiştir. SAYIN ADNAN OKTAR’IN ‘ÖRNEK MÜSLÜMAN KADIN HZ. MERYEM (AS)’ ADLI KİTABINDA KADINLARIN ‘GÜZEL BİR BİTKİ’YE BENZETİLEN AHLAKI VE FITRATI ÖVÜLMÜŞ, Müslümanların kadınlar konusunda nasıl sevgi ve saygı dolu bir üslup takınmaları gerektiği anlatılmıştır.
Ayrıca, Kuran ayetlerinde Allah, mümin erkeklerin ve mümin kadınların birbirlerinin velileri olduklarını ve birbirlerine iyiliği emredip kötülükten men ettiklerini bildirmiştir. Rabbimiz, insanları dişi ver erkek olarak yarattığını, ÜSTÜNLÜĞÜN ANCAK TAKVA İLE OLDUĞUNU DA KURAN’IN HÜKÜMLERİ İLE SABİT KILMIŞTIR. Hz. Meryem (as) bir kadındır ve Hz. Cebrail (as) ile görüşerek kendisine üstün bir makam lütfedilmiştir, Kuran’da bu gerçek, “... Böylece ona Ruhumuz (Cibril'i) göndermiştik, o da düzgün bir beşer kılığında görünmüştü” (Meryem Suresi, 16-17) ayeti ile haber verilmiştir.
Kuran ayetlerinde Allah’ın övdüğü mümin kadınlardan biri de Firavun’un hanımıdır, Tahrim Suresi 11. ayette, “Allah, iman edenlere de Firavun'un karısını örnek verdi...” buyurulmuştur. Kendisi elindeki imkanların hiçbirini önemsememiş, imanı, Allah'ın rızasını kazanabilmeyi, O'nun istediği ahlakı yaşayabilmeyi tüm bu dünya nimetlerinden çok daha üstün tutmuştur. Hz. Musa (as)’ın annesinin tevekkülü ve Allah’a teslimiyeti, Sebe melikesi Belkıs’ın imanı kavrayışı ve peygamberimiz Hz. Süleyman (as)’a iman etmesi övülmüştür. Dolayısıyla, SAYIN ADNAN OKTAR’IN KADINLARIN ÜSTÜN OLDUKLARINA DAİR TESPİTLERİ VE BU KONUDAKİ ANLATIMLARI KURAN AHLAKININ BİR GEREĞİDİR.
Sayın Adnan Oktar’ın raporda bildirilen ‘Müşrikler İstemese de Mehdi’ adlı kitabı, aslında Peygamberimiz (sav)’in öncelikli ve asıl olarak müjdelediği Mehdi (as)’ın bir hakikat olduğuna dair delilleri sunan bir eserdir. Kitap içerisinde Asr-ı Saadet döneminden bu yana, Mehdi konusunun İslam aleminde her zaman büyük önem taşıyan hayati bir konu olduğuna değinilmiş, Müslümanların yaşadıkları sıkıntıların, yeryüzünde hüküm süren inkara dayalı düşünce sistemlerinin, haksız ve adaletsiz uygulamaların, dünyada süregelen savaş ve çatışmaların hep Hz. Mehdi (as)'ın vesilesiyle son bulacağı vurgulanmıştır. Bu yüzden Mehdiyet Müslümanların imani heyecanını ve şevkini güçlendiren bir konudur.
Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde, ASHAB-I KİRAM DÖNEMİNDEN İTİBAREN MÜSLÜMANLARIN HASRETLE MEHDİ (AS)'IN GELİŞİNİ BEKLEDİKLERİNDEN VE ALLAH'TAN, 'BU TARİHİ DÖNEMDE YAŞAYANLARDAN OLMAYI DİLEDİKLERİNDEN' BAHSEDİLİR.
İbni Ebi Şeybe ve Nuaym b. Hammad ‘Fiten’ isimli eserde, İbni Mace ve Ebu Naim ise İbni Mes'ud'dan tahric ettiler. O dedi ki:
"... O Mehdi arza sahib olur ve kendisinden önce baskı ve zulümle dolu olan arzı adaletle doldurur. SİZDEN O'NA KİM YETİŞİRSE, KAR ÜZERİNDE SÜRÜNEREK OLASA DA GELSİN, O'NA KATILSIN. Zira O Mehdi'dir." (Ahir Zaman Mehdisi'nin Alametleri, Celalettin Suyuti, s. 14)
"Onun Mehdi'nin zamanında, BÜYÜKLER "KEŞKE BEN KÜÇÜK OLSAYDIM", KÜÇÜKLER DE "KEŞKE BEN BÜYÜK OLSAYDIM" DİYECEKLERDİR." (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 48) (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 17)
"… HATTA YAŞAYANLAR (KENDİLERİNDE BULUNAN NİMETLERİ GÖRMELERİ İÇİN) ÖLÜLERİN DE HAYATTA OLMALARINI TEMENNİ EDECEKLERDİR." (İmam Şa'rani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir zaman Alametleri, s. 437)
Fakat Mehdiyet bir iman konusu değildir, Müslümanlar için Mehdi (as)’ın çıkışı yeryüzünde zulmün sona ermesi anlamına geldiği için ümitle beklenen ve dua edilen bir güzelliktir. MEHDİYETİN GERÇEKLEŞMESİ, İSLAM’IN GÜZEL AHLAKININ, ALLAH’IN RAZI OLDUĞU BARIŞ VE KARDEŞLİK ORTAMININ, SEVGİ VE HUZURUN TÜM İNSANLIĞA HAKİM OLMASI ANLAMINDADIR.
Bu nedenle elbette her Müslüman kendi hayatında bu nimetin tecellisini görmeyi ister, fakat ibadetlerini yalnız Allah’ın rızası için yapar ve karşılığını Allah’tan ümit eder. Salih amelleri kabul eden, günahları affeden, sonsuz merhamet sahibi Allah’tır, herkes yapayalnız ve tek başına Allah’ın huzurunda hesap verecektir. Mümin bir kulun Mehdiyetin gerçekleşmesi için dua etmesi, onun İslam ahlakının yeryüzüne yayılması için samimi bir çaba içinde olması anlamına gelmektedir. Mehdi’ye inanmayan kişiler, Peygamberimiz (sav)’in ahir zaman ve Mehdi (as)’ın zuhuru hakkında haber verdiği gerçekleri kabul etmemiş, İslam alimlerinin bildirdiği doğruları reddetmiştir. Fakat ancak samimi olan kulların kurtulacağını haber veren Rabbimiz her birimiz hakkında en adaletli kararı verecek, Hükmedenlerin Hakimi’dir.
Her hareketi ortada olan, günde 8-10 saat canlı yayın yapan, sosyal hayatın içinde bulunan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının tüm fikirleri ve çalışmaları apaçık ortada iken, bir arkadaş topluluğu ile devleti ele geçiremeyecekleri veya böyle bir tehdit oluşturmayacakları açıktır. Birkaç yüz kişiden oluşan, barış ve sevgi ahlakını anlatmak için gayret eden, asla terörü desteklemeyen, kanın durmasını isteyen, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve hükümetini açıkça destekleyen, PKK ve FETÖ, İŞİD gibi terör örgütlerine aleni biçimde karşı çıkan ve bunların ideolojilerine karşı ilmi, kültürel faaliyette bulunan SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARININ DEVLETİMİZE KARŞI ZERRE KADAR ZARARLI VEYA ALEYHTE BİR ÇALIŞMA YAPMAYACAKLARI GÜN GİBİ ORTADADIR. Bunun aksini iddia eden bir şüphe ya da vehim, doğruların ötesinde gerçekleri yansıtmayan paranoid bir şüphe niteliğinde olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti devleti gibi neredeyse bin yıllık tarihe dayanan bir devletin kültürü, anlayışı ve sistemi kendi mazlum vatandaşlarına karşı böyle bir şüphe içinde olmamalıdır.
Eğer Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının herhangi bir zararlı çalışması, faaliyeti olduğu yönünde bir şüphe söz konusu ise, bu hususların Diyanet İşleri Başkanlığının daveti ile taraflarca gözden geçirilmesi, açıklığa kavuşturulması çok daha uygun olacaktır. Ne var ki, böylesine makul ve insani bir yöntem izlenmek yerine YÜZLERCE SUÇSUZ TÜRK VATANDAŞI BAYAN VE BEY EVLERİNDEN TOPLANARAK HAPSE ATILMIŞTIR.
Hiçbir delil içermeyen, asılsız iftiralarla yüzlerce mazlum kişinin medya yoluyla itibarları sıfırlanmış, kariyerleri sonlandırılmış, iş olanakları ellerinden alınmış, ailelerinden koparılmış, eğitimleri yarım kalmış, sağlık sorunları artarak hayatları riske girmiş, hapishane ortamında can güvenlikleri tehlikeye atılmış, en önemlisi psikolojik bir linç yürütülerek polis operasyonu sırasında, nezarethane ve ceza infaz kurumlarında çeşitli insan hakları ihlalleri psikolojik ve fiziksel bütünlükleri tehdit edilmiştir. GENÇ KIZLARA İFTİRA ATMAK, TECESSÜS ETMEK, DELİL GÖSTERMEKSİZİN YAFTALAMAK HARAMDIR, GÜNAHTIR. Fakat Diyanet İşleri Başkanlığı, bir vehim nedeniyle böylesine büyük bir vebali göze almış ve büyük bir günahın altında kalmıştır. Soruşturma ve kovuşturma safhalarında Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında lehte olabilecek tek bir delil toplanmamış, dava dosyasına sunulmasına imkân verilmemiştir. İddia makamını temsil eden devletimizin savcıları, atılan iftiraların doğruluğunu sorgulamamış, iddianameye tek taraflı olarak sadece aleyhte isnatlar dahil edilmiştir.
Yukarıdaki tespitler göz önünde bulundurulduğunda, Diyanet İşleri Başkanlığının, Türk milletinin mensupları olan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına karşı merhamet, adalet, nezaket ve hakkaniyet esaslarını hiçe sayan yaklaşımı basiretsiz ve isabetsiz bir hareket olarak Türk milletinin vicdanında burkuntu meydana getirmiştir.
BU RAPOR İÇERİĞİNİN DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI TARAFINDAN TELAFİ EDİLMESİ, GEREKEN DÜZELTMENİN YAPILMASI VE HAKLARINDA BİR KARALAMA YAPILDIĞI İZLENİMİ OLUŞAN SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARINA İTİBARLARININ İADE EDİLMESİ İÇİN GEREKEN ÇALIŞMANIN İVEDİLİKLE YERİNE GETİRİLMESİ İÇİN GEREĞİNİ ARZ EDERİZ.