Diyanet İşleri Başkanlığı, günümüz gençleri ile bağlantı kurmada, onları anlamada, manevi yönden eğitimleri konusunda yetersiz kalındığına dair sık sık açıklamalarda bulunmaktadır. Öte yandan ülkemiz gençliğinin özellikle son birkaç yıl içinde başta deizm ve ateizm olmak üzere gün geçtikte dindarlıktan uzaklaşarak zararlı akımlara eğilim göstermesi de bu açıklamayı teyit eder niteliktedir. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, 29 Haziran 2021 tarihinde yapılan Diyanet Genç Çalıştayı'nda bu konuya bir kez daha değinmiş, "… Z kuşağına göre bir üslup belirlememiz gerekiyor, genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz." şeklinde açıklamada bulunmuştur. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “bir anlamda çaresizliğin itirafı” niteliğindeki bu tür açıklamaları, son dönemde sıkça dile getirdiği görülmektedir.
Öncelikle, Diyanet’in “nasıl bağlantı kurarız” şeklindeki açıklamaları, geçmişte bağlantı kurulamadığını gösterdiği gibi gençlerle hâlihazırda da bir bağ kurulamadığının açık bir ifadesidir. Neden bağ kurulamadığı kısaca araştırıldığında ise, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çalışmaları, yayınları, sempozyumları, TV’lerde ve sosyal medyada yer verilen din alimlerinin konuşmaları, üslup ve yaklaşımlarının günümüz gençlerine hitap etmediği görülecektir.
Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi bu durum, sadece Z kuşağı olarak adlandırılan kesimle alakalı olmayıp, geçmişten günümüze süregelen kemikleşmiş bir sorundur. Örneğin yakın geçmiş, 68 kuşağı ya da sonrasındaki dönemler incelendiğinde de Diyanetin dini değerlerin anlatılması ve maneviyatın geliştirilmesi yönünde toplumun geniş kesimi ile sağlıklı bir bağlantı kuramadığı görülecektir.
Zaten bu sebeple de %99’u Müslüman olduğu kabul edilen ülkemizde Darwinizm, materyalizm, komünizm gibi yıkıcı ve zararlı ideolojiler kolayca kendine yandaş bulabilmiş ve nihayetinde Diyanet’in hiçbir zaman başa çıkamadığı ateizm, deizm gibi akımlar, gençler başta olmak üzere tüm toplumu saran ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.
Geçmiş dönemlerde de var olan bu sorunun neden dönemimizde daha yoğun olarak gündeme geldiğinin açıklaması ise “geçmişte böyle bir sorun olmamasından değil” Sayın Adnan Oktar’ın, bu soruna karşı en etkili çalışmayı yapıp tehlikeyi bertaraf ederken 2018’de kendisine yapılan operasyon ve tutuklanmasının ardından böyle bir faaliyeti yapacak, gençlerle bağ kurabilecek neredeyse hiç kimsenin kalmamış olmasıdır.
Gençler başta olmak üzere, neredeyse toplumun büyük çoğunluğunun teknolojiyi, iletişim araçlarını yoğun kullandığı, sosyal medya platformlarında bireysel fikirlerini kolayca açıklandığı, bilgiye ulaşmanın daha da kolaylaştığı bir dönemde arayış içindeki insanlara akılcı, samimi, candan cevap verecek kişilerin etkisiz hale getirilmesi, ilmi kaynaklarının ve iletişim mecralarının ortadan kaldırılmış olmasıdır.
Özetle; bu durum bir yandan Kuran’da olmayan katı, ortodoks İslam anlayışının bireylere zorla dayatılmaya çalışılmasının, diğer yandan bu yanlış zihniyeti düzeltmeye çalışan Kuran’a ve ilme dayalı, akılcı ve samimi anlatımların baskı ve zorlamalarla susturulmaya çalışılmasının bir sonucudur.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, her ne kadar ”genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz” şeklindeki açıklamalarla hummalı bir arayış içinde olduğuna dair ifadeler kullansa da gerek Diyanet içinde bazı görevlilerin, gerek Diyanet’in gençliğe referans gösterdiği bir takım çevrelerin, gerekse dini kesimi temsil ettiğini iddia eden kimi medya kuruluşlarının kullanmaktan kendilerini bir türlü alıkoyamadıkları “sevgisiz, anlayışsız, katı” bakış açısıyla gelecekte dönemde de gençlerle bir bağ kurulamayacağı aşikardır. Çünkü günümüz gençlerinin dışa dönük, araştıran, sorgulayan, her türlü bilgiye her an ulaşabilen, dinamik, özgürlükçü, kurallardan sıkılan yapısı bu anlatım ve temsil şekli ile kesinlikle örtüşmemektedir.
– Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: "Çocuklarımızı, inançsızlığı pompalayan birtakım örgütlere kaptırmayalım." – Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: "Gençlerimizi batıl anlayışlara kaptırmayalım. Çocuklarımızı İslam'ın dışındaki ideolojilere, inançsızlığı pompalayan birtakım örgütlere, yapılara kaptırmayalım. Kaptırırsak bu bizim için çok büyük bir vebal olur." dedi. – Diyanet İşleri Başkanı Erbaş: "Gençlerimize sahip çıkmazsak, başkaları sahip çıkar." |
Benzer şekilde bir önceki Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de Diyanet’in gençlere ulaşamadığını, ulaşmasının yolunun ise aslında Adnan Oktar’ın kullandığı yöntemlerden geçtiğini anlatmıştır:
– Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: “Bugün ülkemizde yaşanan gerilim ve çekişmeler, İslâm dünyasında yaşanan şiddet ve çatışmalar, biz Müslümanların topyekun insan yetiştirme düzeneklerimizi, bilgi ve bilinç üreten mekanizmalarımızı yeniden gözden geçirmemizi zorunlu hale getirmektedir. Bu çerçevede tüm okullar, STK’lar, kurslar, yazılı sözlü basın, sosyal medya yani her yerde İSLAM’IN HANGİ METODLARLA ÖĞRETİLDİĞİNİ YENİDEN ELE ALMANIN GEREKLİLİĞİ çok açık. İnsanlık ölmek üzere.” – Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: “Müslümanların izzet ve onuru tarihte hiç olmadığı şekilde bugün bizzat birileri eli ile yok ediliyor. Hep başkalarını suçladık, sinsi emellerine atıf yaptık. Ama bir kere de ne olur kendimize bakalım. İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZİ gözden geçirelim” – Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez: "ÜNİVERSİTE İLE MABET AYRILINCA, din ile bilim, akıl ile vahi, akıl ile kalp, bu dünya ile öte dünya birbirinden ayrılmıştır. Bütün bunları yeniden birleştirmek için bilim ile dini, akıl ile vahyi, kalp ile kavmi ve DÜNYA İLE EBEDİ HAYATI İÇİN MABET İLE ÜNİVERSİTENİN BİRLİKTE DÜŞÜNÜLMESİNE İHTİYAÇ VARDIR. Camilerimizin bir şeye daha ihtiyacı var, o da şudur, CAMİYİ İNŞA ETMEK YETMİYOR, aynı zamanda imar etmek de gerekiyor. Bunun için de peygamberimizin ifadesi ile kalbi camiye dürmüş ve kalbini camide unutmuş gençliğe ihtiyacımız vardır. İnşaAllah gençlerimizle camilerimizi en iyi şekilde imar ederiz." |
TÜM BU SÖZLER, 1924 YILINDA KURULAN DİYANET İŞLERİ KURUMU’NUN TAM 97 YILDIR GENÇLERE ULAŞMAK İÇİN DOĞRU VE ETKİLİ YÖNTEMİ BULAMADIĞININ İTİRAFI OLMAKLA BİRLİKTE, HER KESİMDEN VE DÜŞÜNCEDEN ON BİNLERCE GENCİN İMANINA VESİLE OLAN, DİNDAR KESİMLERİN ULAŞAMADIĞI GENÇLERE ULAŞABİLEN SAYIN ADNAN OKTAR’IN DA DOĞRU YOLDA OLDUĞUNUN TEYİDİ NİTELİĞİNDEDİR. |
Özellikle gelişime ve eğitime açık olan gençlerin, sözlü anlatımlardan ziyade bizzat gördükleri örnekleri kendilerine model olarak benimsedikleri bilinen bir gerçektir. Gençlerle bir bağ kurulmak isteniyorsa, sadece sorgulama ve yargılamanın ardından gelen vaaz ve öğütlerle çözüm aranmamalı, hal, tavır ve davranışlarla olarak gençlere manevi ve ahlaki anlamda fiilen örnek olunmalıdır. Nasıl ki sevgisiz ve katı bir insanın, çevresini sevgiye ve anlayışa çağırması inandırıcı olmazsa katı, bağnaz ve hoşgörüsüz bir anlayışın da çevresini hoşgörüye, özgürlüğe ve affediciliğe davet etmesi karşılık bulmayacaktır.
BU NEDENLE, DİYANET İŞLERİNİN BAŞKANLIĞI GENÇLERLE BAĞLANTI KURMAK İSTİYORSA ÖNCE BAKIŞ AÇISINI GÖZDEN GEÇİRMELİ, YÜKSEK BÜTÇEYE VE GENİŞ İMKANLARA SAHİP OLMASI RAĞMEN NEDEN BİR TÜRLÜ GENÇLERLE BAĞLANTI KURAMADIĞINI ÖNYARGISIZ OLARAK DÜŞÜNMELİ, NEDEN GENÇLERİN DEİST VE ATEİST DÜŞÜNCELERE KAYDIĞINI VE NERELERDE YANLIŞ YAPTIĞINI “GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE TÜM SÖYLEMLERİNİ VE UYGULAMALARINI GÖZ ÖNÜNE ALARAK” DEĞERLENDİRMELİDİR.
Dinsizliğin çok yaygın olduğu Peygamberimiz (sav)’in ilk dönemlerinde dahi, İslamiyet’in en hızlı gençler arasında yayılıp kabul gördüğü, bunun sebebinin de Peygamberimiz (sav)’in onlara karşı anlayışlı, sıcak ve sevgi dolu yaklaşımının sebep olduğu düşünüldüğünde, gençlerle bağlantı kurulamamasının nedeninin gençlerin yapısı ile alakalı olmadığı, bizzat onlara bağ kurmaya çalışanların Kuran'dan ve Peygamberimiz (sav)’in sünnetinden uzak tavırlarından kaynaklandığı anlaşılacaktır.
Gençlerle bağ kurmak isteyenler en başta bakış açılarını değiştirmelidir. Kendi alışageldikleri geleneksel anlayışa göre gençliği sorgulayan, dayatmalarla ıslah etmeyi hedefleyen kafadan vazgeçmeli, samimi olarak gençleri eğitmeyi ve kazanmayı amaçlıyorlarsa, Kuran’ın gösterdiği anlayışı, sevgiyi ve ahlakı temel alan eğitime ağırlık vermelidirler.
Farklı mezhep ve inanışların yaşandığı bilinen ülkemizde, vatandaşları kendi benimsediği mezhep, inanç ve anlayış doğrultusunda hizaya getirmeye çalışmamalıdır. Her mezhep ve inanışa sahip çıkmalı, her kesime ayrım yapmadan Allah’ın varlığını, Kur’an’ın emrettiği güzel ahlakı anlatmalı ve bilimi, teknolojiyi ve modern yöntemleri kullanarak milli ve manevi duyguların yükselmesine katkıda bulunmalıdır.
İletişimin bu kadar hızlı, bilgiye ulaşımın bu kadar kolay olduğu bir dönemde, internetle tüm dünyaya erişebilen, üniversite bitirmiş, birkaç dil bilen, teknolojiyle iç içe yaşayan, dışa dönük modern bir kuşağın, çoğunluğu zevkten ve estetikten uzak kıyafetler giyen sıkıcı ortodoks görünümlü kişilerin ağdalı ve suni üslupla anlattıkları (dini konuları tenzih ederiz) menkıbeler, hurafeler ve yasaklarla eğitilemeyeceği, sevgi ve anlayıştan uzak, sert ve katı tutumla ikna edilemeyeceği aşikardır.
Allah, Kur'an'da insanlara karşı ılımlı davranılması gerektiğini, aksi takdirde insanların dağılıp gideceklerini bildirmektedir.
Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara ılımlı davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi... (Al-i İmran Suresi, 159)
Gerçekten de, Diyanet İşleri Başkanı'nın yaptığı açıklamalar da bu konunun şimdiye kadarki dönemde klasik yöntemlerle çözülemediğinin bir itirafı niteliğindedir. Milli ve manevi duyguları yüksek bir gençlik hedeflerken, Kur’an’ın özü ile çelişen aynı katı, sevgisiz ve kavruk yöntemleri yıllarca deneyip de ardından olumlu gelişmeler beklemek akılcı ve gerçekçi bir tutum değildir.
Gençlerle bağlantının sanattan, estetikten ve sevgiden uzak, Kur’an’la çelişen izahlar ve hurafelerle bezenmiş ortodoks İslam anlayışı ile sağlanamayacağı açıktır. Milli ve manevi değerleri yüksek modern bir gençlik oluşturmak için, öncelikle yapılması gereken –Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının 40 yılı aşkın süredir bizzat uygulayıp başarı elde ettikleri gibi–
➢ Okullarımızda Yaratılış gerçeğinin yerine gençlere öğretilen Darwinist ve materyalist felsefenin hurafe olduğunun akılcı ve bilimsel anlatımlar eşliğinde, somut delillerle çürütülmesi,
➢ Darwinist ve materyalist felsefenin bertaraf edilmesiyle birlikte gençlerin maneviyatlarının yükseltilmesi amacıyla, somut delillere dayalı iman hakikatlerinin, yaratılış mucizelerinin ve Kur’an ahlakının, vurucu ve net izahlarla anlatılması,
➢ Tüm bu çalışmaların teknoloji, bilim ve sanat kullanılarak, sevginin ve anlayışın hâkim olduğu, modern ve estetik değerler içerisinde yapılması
en etkili çözüm olacaktır.
Oysa, Sayın Adnan Oktar’ın bu yöntemlerle etkili ve başarılı olduğu aşikardır. Arkadaşlarının eğitim profillerine bakıldığında, neredeyse tamamının Türkiye’nin önde gelen kolejlerinden ve üniversitelerden mezun oldukları, birden fazla yabancı dil konuştukları, aynı zamanda da çok modern ve dindar insanlar oldukları görülmektedir. Peygamberimiz (sav)’den bu yana neredeyse hiçbir dönemde sağlanamamış gençlere yönelik bu denli net bir başarının yukarıda da bahsettiğimiz gibi Sayın Adnan Oktar’ın Kur’an’a dayalı etkili, samimi, sıcak, modern, anlayışlı ve sevgi dolu üslubunun bir sonucu olduğu ortadadır.
‼️ Gençlerin İslam’a yakınlaşmalarını sağlamak için... Kur’an’a göre haram olmayan dans, müzik, eğlence gibi gençlerin iç içe oldukları yaşama eleştirel gözle bakılmamalı, “dans edenlerden tüylerimiz diken diken oluyor” gibi ifadeler kullanılmamalı, müzik dinlediği, dans ettiği, makyaj yaptığı için genç insanları eleştirip dışlayan tavırlar içinde olunmamalıdır. Hele ki İslamiyet adına ortaya çıkmış bazı kesimlerin Kur’an’da yer almayan izahlarla, hurafelerle gençlerimizi dini değerlerimizden uzaklaştırdıkları düşünülürse, özellikle Diyanetin bu tür olumsuz üsluplardan uzak durması ve asıl bu üslupları kullananları eleştirmesi gerektiği açıktır.
‼️ Gençler arasında milli ve manevi duyguların yükselmesi için... Ülkemizin doğal ve geçmişten gelen manevi inançlarının yanında özgürlükçü, aydınlık ve çağdaş, Atatürkçü yaşam stilini benimseyen insanların yaşam tarzları sorgulanmamalıdır. Genç kızların, kadınların mayo, bikini veya dekolte kıyafetler giymeyi tercih etmeleri veya kapalı kıyafetler kullanmaları ya da başlarını kapatmaları gibi konuların vatandaşlarımızın kendi özgür irade ve tercihlerine bağlı olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Kimsenin bir başkasının saç, baş, giyim kuşam tercihini sorgulama ya da kendisiyle aynı tercihte olmayan vatandaşları tenkit edip suçlama hakkı da yoktur. Bu nedenle, Kur’an’a muhalif olmayan konular hakkında, sözüm ona "din, ahlak adına" ortaya çıkıp gençlere çeşitli dayatmalarda bulunulmamalı, mayo, bikini giyen, dans eden, müzik dinleyen kişilerin "çizgiyi aştıkları, genel ahlaka aykırı düştükleri" şeklinde olmadık iddialar öne sürülmemelidir.
Bilindiği gibi dinden uzak çevreler, dindar olan ve manevi değerlere uygun yaşamayı seçen kişilerin güzel ve gösterişli yerlerde yaşayamayacakları, denize giremeyecekleri, mayo giyemeyecekleri, müzik dinleyemeyip, eğlence yerlerine giremeyecekleri, vb. gibi Kur'an'la ve gerçeklerle hiçbir şekilde bağdaşmayan çarpık telkinlerde bulunmaktadırlar.
Bunun yanında bir de, dini temsil ediyor görünümündeki kişi veya çevrelerden, “Dindar olmak demek hayatın tüm güzelliklerinden, nimetlerinde mahrum kalmaktır.” anlamına gelen Kuran dışı mesaj, telkin, söylem, uygulama ve yaşam tarzları da modern dünya görüşüne sahip insanların dinden uzaklaşmalarında ne yazık ki çok önemli bir etken olmaktadır. İşte bu nedenle, bir kısım dini çevrelerin güya "Dindar olan insan sanattan, kaliteden, bilimden, güzellikten anlamaz, dindar olan insan geniş düşünemez, özgür olamaz." mesajı veren her türlü tutum ve davranışı, din ve İslam karşıtlarının adeta ekmeğine yağ sürmektedir.
Tüm bu nedenlerden ötürü Diyanet’in, Kuran'a bütünüyle aykırı bu olumsuz, bağnaz telkinleri kıracak açıklamalarda bulunması, gençlere Kur’an’da helal olarak belirtilen tüm nimetlerin ve özgürlüklerin müminler için olduğunu, dindar olduklarında da eğlenebileceklerini, müzik dinleyebileceklerini, dans edebileceklerini, dini yaşadıklarında da, helal sınırları içinde hiçbir güzellikten ve nimetten mahrum kalmayacaklarını detaylı olarak anlatması son derece faydalı ve yerinde olacaktır.
Sonuç olarak;
Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizin geleceği olan gençlerle bağlantı kurup onların milli ve manevi değerlerle kucaklaşmalarını ve bu değerlere sahip çıkmalarını istiyorsa, daima sabırlı, sevecen, anlayışlı, ötekileştirmeyen bir üslup kullanmalı, sevgiye, samimiyete, modernliğe önem vermelidir. Bununla birlikte, maneviyatın, imani şuurun yükselmesi için iman hakikati ve ilmi yöntemlerle Allah’ın varlığının delilleri anlatılmalı, bu çalışmaları yapanları eleştirip, engellemek yerine onlara destek olup yollarını açarak, devletimiz tarafından desteklenmelerini sağlama yönünde çaba gösterilmelidir.
İslam sevgi dinidir. Bu sevginin, sıcaklığın gençler dahil herkese hissettirilmesi, onları dine çok daha fazla yaklaştıracaktır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.