Diyanet İşleri Başkanlığı, günümüz gençleri ile bağlantı kurmada, onları anlamada, manevi eğitimleri konusunda yetersiz kalındığına dair sık sık açıklamalarda bulunmaktadır. Nitekim, ülkemiz gençliğinin özellikle son birkaç yıldır, başta deizm ve ateizm olmak üzere zararlı akımlara eğilim göstererek gün geçtikte dindarlıktan uzaklaştığı gerçeği de bu açıklamaları teyit etmektedir.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, 29 Haziran 2021 tarihinde yapılan Diyanet Genç Çalıştayı'nda bu konuya bir kez daha değinerek "Z kuşağına göre bir üslup belirlememiz gerekiyor, genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Önceki konuşmalarında da “genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz, günümüz gençliği, bizlerin onları anlamada yetersiz kaldığımızı düşünüyor” gibi ifadeler kullanan Sayın Erbaş’ın, bir bakıma “çaresizliğin itirafı” niteliğindeki bu tür açıklamaların, sadece kendi döneminde yapılmadığı, önceki Diyanet İşleri Başkanları dönemlerinde de sıkça dile getirildiği bilinen bir konudur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Diyanet’in “nasıl bağlantı kurarız” şeklindeki bu son açıklaması, gençlerle geçmişte bağlantı kurulamadığının bir itirafı olduğu gibi hali hazırda da bu hedefin başarılamadığının açık bir göstergesidir.
Neden bu bağın kurulamadığı kısaca araştırıldığında ise, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çalışmaları, yayınları, sempozyumları, TV’lerde ve sosyal medyada yer verilen din alimlerinin konuşmaları, üslup ve yaklaşımlarının günümüz gençlerine ne yazık ki hiçbir biçimde hitap etmediği görülecektir. Nitekim geçmiş Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez ’in 19 Ekim 2019 tarihinde yaptığı “Yanlış davet dili ile gençliğin dünyasını tarumar etmiş durumdayız, gençliği dinden soğutuyoruz” şeklindeki açıklaması da bu yöntem ve yaklaşımların yanlışlığının kabulü anlamını taşımaktadır.
Ancak, Diyanetin bu iletişimsizlik sorunu, sadece Z kuşağı gençliğiyle alakalı olmayıp, geçmişten günümüze onyıllardır süregelen kemikleşmiş bir sorundur.
Örneğin, 68 kuşağı ve sonrasındaki dönemler incelendiğinde Diyanetin ve onun kontrolündeki çevrelerin, dini değerlerin anlatılması ve maneviyatın geliştirilmesi anlamında toplumun geniş kesimi ile sağlıklı bir bağlantı kuramadığı görülecektir. Zaten bu sebeple, %99’u Müslüman olduğu kabul edilen ülkemizde, Darwinizm, Materyalizm, Komünizm gibi yıkıcı ve zararlı akımlar kolayca kendilerine yandaş bulabilmiştir. Nihayetinde de Diyanet’in vurguladığı gibi ateizm, deizm, homoseksüellik gibi sapkın akımlar, gençlerimiz başta olmak üzere tüm toplumumuzu tehdit eden ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.
Geçmiş dönemlerde de var olan bu sorunun neden dönemimizde gündeme geldiğinin açıklaması ise “geçmişte böyle bir sorunun olmaması" değil, gençler başta olmak üzere neredeyse tüm toplumun teknolojiyi, iletişim araçlarını yoğun kullanması, sosyal medya platformlarında bireysel fikirlerini kolayca açıklamalarıdır. Bunun sonucunda ise söz konusu iletişim uçurumunun çok bariz bir biçimde ortaya çıkmasıdır.
Özetle, Diyanet’in, sadece Z kuşağı ile ortaya çıktığını zannettiği bu durum, yeni bir sorun değildir. Bu köklü sorun, bir yandan Kuran’da olmayan katı, geleneksel ortodoks din anlayışının insanlara zorla dayatılmasının, diğer yandan da bu çarpık gelenekçi anlayışın Kuran'la, İslam'la uzaktan yakından ilgisinin olmadığını, tam aksine Kuran'ın insanlara her türlü bağnazlık, ilkellik, ve taassuptan arınmış, modernizm üstü bir modeli sunduğunu yine Kuran'la kanıtlayıp ortaya koyan insanların baskı ve zorlamalarla susturulmaya çalışılmasının bir sonucudur.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, ”genç nesille iletişim kurabilmenin yollarını bulmakta acele etmeliyiz” şeklindeki açıklamalarıyla hummalı bir arayış içinde olduğunu ifade etmektedir. Ne var ki gerek Diyanet’in, gerek Diyanet’in gençliğe referans gösterdiği çevrelerin, gerekse dini kesimi temsil ettiği iddiasındaki bazı medya kuruluşlarının "sevgisiz, anlayışsız, katı ve üst perdeden" üsluplarıyla gelecekte dönemde de gençlerle bir bağ kurulaması mümkün görünmemektedir. Çünkü, günümüz gençliğinin dışa dönük, araştıran, sorgulayan, her türlü bilgiye her an ulaşabilen, dinamik, özgürlükçü, katı ve anlamsız kurallardan sıkılan yapısı düşünüldüğünde, bu kitleyle yukarıda sözünü ettiğimiz kavruk, itici üslup, anlatım ve yöntemlerle iletişim kurmaya çalışmak gerçekçilikten son derece uzaktır.
Gençlerin, sözlü soyut anlatımlardan çok bizzat görüp beğendikleri örnekleri kendilerine model aldıkları bilinen bir gerçektir. Bu yüzden, gençlerle bağ kurulmak isteniyorsa bu, ağır ve ağdalı vaaz ve öğütlerle, üst perdeden nutuklarla değil hal, tavır, davranış, ahlak ve üslup bakımından bizzat örnek olunarak sağlanmalıdır. Aksi takdirde, sevgisiz, uyumsuz, insaniyetten uzak, katı kuralcı bir yapının vereceği mesajlar, yapacağı çağrılar hiçbir zaman karşılık bulmayacaktır.
Diyanet İşleri Eski Başkanı Sayın Mehmet Görmez de bu durumu şu şekilde özetlemektedir:
“Sorunun birçok kısmı gençlerden değil yetişkinlerden kaynaklanıyor, yetişkinlerin içinde de daha çok dindarlar ve dindarların içinde de daha çok hocalardan kaynaklanan bir problem var.” (Mehmet Görmez, 20 Aralık 2019, Gençliğin Dünyası ve İslam Paneli)
DOLAYISIYLA DİYANET İŞLERİNİN BAŞKANLIĞI GENÇLERLE İLETİŞİME GEÇMEK İSTİYORSA ÖNCE KENDİ DURUMUNU VE YÖNTEMLERİNİ GÖZDEN GEÇİRMELİDİR. BUGÜN CUMHURİYET TARİHİNDEKİ EN YÜKSEK BÜTÇELERE, EN GENİŞ İMKAN VE YETKİLERE SAHİP OLDUĞU HALDE, NEDEN HALA BİR TÜRLÜ GENÇLERLE ULAŞAMADIĞINI DÜŞÜNMELİ, NEDEN GENÇLERİN DEİST VE ATEİST DÜŞÜNCELERE SÜRÜKLENMESİNİ ÖNLEYEMEDİĞİNİ, NEREDE YANLIŞ YAPTIĞINI SAMİMİ OLARAK DEĞERLENDİRMELİDİR.
Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş da bu hayati değerlendirmeyi mutlaka yapmaları gerektiğini şöyle vurgulamaktadır:
“Niye batıl yolda olan birileri gençleri çabuk bir şekilde etkileyebiliyor, bizden koparıp alıp götürebiliyor? Bunun mutlaka muhasebesini yapmamız lazım." (Diyanet İşl. Bşk. Ali Erbaş, Bitlis Konferansı, 13 Eylül 2018)
Milli ve manevi duyguları yüksek bir gençlik hedeflediğini söyleyen Diyanet'in yıllarca, Kuran’ın özüyle çelişen geleneksel, kavruk, hiçbir etkileyiciliği olmayan üslup ve tarzından ısrarla vazgeçmeyip bundan hala bir sonuç almayı bekliyor olması akılcı ve gerçekçi bir tutum değildir.
Peygamberimiz (sav)’in ilk dönemlerinde dahi, dinsizliğin ve ateizmin en yaygın olduğu Arap toplumunda İslamiyet’in en hızlı gençler arasında yayılıp kabul görmesi, Peygamberimiz (sav)’in onlara karşı samimi, sıcak, insancıl ve sevgi dolu yaklaşımından kaynaklanmıştır. Bu gerçek göz önüne alındığında görülecektir ki, bugün genç nesille bağlantı kurulamamasının asıl nedeni gençlerin yapısı değil, Peygamber Efendimiz (sav)'in Kuranî ahlak, tavır ve yönteminin örnek alınmamasıdır.
Eğer Diyanet gerçekten gençlerle bağ kurmak istiyorsa, öncelikle sahip olduğu geleneksel anlayıştan kaynaklanan gençliği sorgulama, yargılama, dayatma yoluyla ıslah etme, hizaya sokma zihniyetinden vazgeçmelidir. Kuran’ın sevgiyi ve güzel ahlakı esas alan ruhunu, samimi üslubunu benimsemelidir. Farklı mezhep ve inanç gruplarının yaşadığı ülkemizde, vatandaşları kendi uygun gördüğü mezhep ve ibadet biçimlerini empoze etmeye çalışmamalıdır. Her mezhep, inanç ve anlayışın mensuplarına eşit ölçüde sahip çıkmalı, her kesimi kucaklayıp Allah’ın varlığını, iman hakikatlerini, Kuran'ın mucizelerini ve İslam dininin öğütlediği güzel ahlakı anlatmalıdır.
İletişimin bu kadar hızlı, her türlü bilgiye ulaşımın son derece kolay olduğu günümüzde, internetle tüm dünyaya erişebilen, üniversite bitirmiş, birkaç dil bilen, teknolojiyle iç içe yaşayan, sosyal, dışa dönük modern bir kuşaktan bahsetmekteyiz. Bu bakımdan, gelenekçi, taassuplu yaşam tarzına, zevk ve estetikten yoksun kılık kıyafetlere, itici tavırlara ve dış görünüme sahip bir modelin, (dini konuları tenzih ederiz) yapacağı ağır, ağdalı ve sıkıcı vaazlarla, yapmacık üslupla anlatacağı menkıbeler ve hurafelerle, katı, yasakçı, sert ve sevgisiz nutuklarla böyle bir kuşağa hitap edebilmesi, onu kazanabilmesi mümkün değildir.
Allah bir ayetinde, insanlara kaba ve sert değil, yumuşak davranılması gerektiğini, aksi takdirde dağılıp gideceklerini bildirmektedir:
Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)
Buraya kadar birçok açıdan ele aldığımız üzere, gençlerle bağlantı kurabilmenin, sanattan, estetikten, sevgiden, şefkatten, insancıllıktan uzak, Kur’an’a tümüyle aykırı izahlar ve hurafelerle dolu bir gelenekçi ortodoks din anlayışı ile olmayacağı açıktır.
Milli ve manevi değerleri yüksek modern bir gençlik oluşturmak için, öncelikle yapılması gereken, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının da 40 yılı aşkın süredir bizzat uygulayıp başarı elde ettiği gibi:
✓ Yaratılış gerçeğine alternatif olarak okullarımızda gençlere öğretilen Darwinist ve materyalist felsefenin bilim ve gerçek dışı sahtekarlıklar olduklarının akılcı ve bilimsel somut delillerle çürütülmesi,
✓ Darwinist ve materyalist felsefenin bertaraf edilmesiyle birlikte, gençlerin maneviyatlarının yükseltilmesi amacıyla, Allah'ın varlığının, yaratılışın delilerinin, iman hakikatlerinin, Kur'an mucizelerinin bilimsel, akılcı, hikmetli, etkili ve net izahlarla anlatılması gerekmektedir.
✓ Tüm bu çalışmaların teknoloji ve bilim kullanılarak, sevginin ve Kur'an ahlakının hâkim olduğu, modernlik, kalite ve estetiğe değer veren bir anlayış içerisinde yapılması en etkili çözüm olacaktır.
İşte, hem bu akılcı yöntem ve çalışmaları uygulamayıp hem de bu çalışmaları başarıyla gerçekleştirdiği aşikâr olan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını etkisizleştirmeye, itibarsızlaştırmaya çalışmak, kitaplarını toplatıp imha ettirmek, internet sitelerini, televizyon kanallarını kapatmak, bugün, “gençlere ulaşamıyoruz” noktasına kadar gelen bir çaresizlik ve tutarsızlığa yol açmıştır.
Oysa, Sayın Adnan Oktar’ın bu yöntemlerle etkili ve başarılı olduğu herkesin yıllardır şahit olduğu apaçık bir gerçektir. Peygamberimiz (sav)’in döneminden bu yana neredeyse hiçbir devirde elde edilememiş genç kesimi kazanmaya yönelik bu denli net bir başarının yukarıda da bahsettiğimiz gibi Sayın Adnan Oktar’ın Kur’an’a dayalı etkili, samimi, sıcak, modern, insancıl ve sevgi dolu üslubunun bir sonucu olduğu ortadadır.
‼️ Kur’an’a göre haram olmayan dans, müzik, eğlence gibi gençlerin iç içe oldukları modern yaşam tarzına eleştirel, kınayan bir gözle bakılmamalı, “dans edenlerden tüylerimiz diken diken oluyor” şeklinde çok hatalı ifadeler kullanılmamalı, müzik dinlediği, dans ettiği, makyaj yaptığı, dekolte giyindiği için insanları eleştirip dışlayacak tavırlar içinde olunmamalıdır. Özellikle, İslamiyet adına ortaya çıkmış bazı bağnaz kesimlerin Kur’an’da yer almayan sözde dini izah ve yorumlarla gençlerimizi İslam'dan soğutarak uzaklaştırdıkları düşünülürse, Diyanetin bu tür olumsuz üsluplardan özellikle kaçınması ve asıl bu yanlış ve olumsuz üslupları kullananları eleştirmesi gerektiği açıktır.
‼️ Gençler arasında milli ve manevi duyguları geliştirmek adına aydınlık ve çağdaş, Atatürkçü yaşam stilini benimseyen insanların modern ve özgür yaşam tarzları kesinlike sorgulanmamalıdır. Genç kızların, kadınların mayo, bikini veya dekolte kıyafetler giymeyi tercih etmeleri veya kapalı kıyafetler kullanmaları ya da başlarını kapatmaları gibi konular tümüyle insanların kendi özgür irade ve tercihlerine bağlıdır. Kimsenin bir başkasının saç, baş, kılık, kıyafet tercihini sorgulama ya da kendisiyle aynı yaşam tarzına, dünya görüşüne, inanç ve anlayışına sahip olmayan vatandaşları tenkit edip suçlamaya hakkı da yoktur. Bu yüzden, Kur’an’a muhalif olmayan konular hakkında, ahlak adına ortaya çıkıp gençlere çeşitli dayatmalarda bulunulmak son derece yanlış ve sakıncalıdır. Mayo, bikini giyen, plaja, diskoya, klübe giden, dans eden, müzik dinleyen kişileri, "çizgiyi aştıkları, genel ahlaka aykırı düştükleri" vb. şeklinde ayrımcı, dışlayıcı, ötekileştirici ve haksız ithamlarla eleştirip hedef almamalıdır.
Bilindiği üzere dinden uzak ve kendi dar kafalarınca dindarları haşa küçük gören bazı çevreler, dindar olmayı ve manevi değerlere uygun yaşamı seçen Müslümanların güzel ve gösterişli yerlerde yaşayamayacakları, denize giremeyecekleri, mayo giyemeyecekleri, müzik dinleyemeyip, eğlence yerlerine giremeyecekleri, özetle dünyanın nimetlerinden, güzelliklerinden nasipleri olmadığı yönünde kendilerince haşa aşağılamaya yönelik çirkin ve alaycı bazı yorumlarda bulunmaktadırlar. Diğer yandan, geleneksel ortodoks İslam anlayışını savunan bazı çevrelerin de bu çarpık yorumları haklı çıkaracak şekilde gerçek dışı açıklamalar yaptıkları göz önüne alınırsa, Diyanet’in tüm bu olumsuz telkinleri kıracak şekilde açıklamalarda bulunması, gençlere Kur’an’da helal olarak belirtilen tüm nimetlerin ve özgürlüklerin müminler için olduğunu, dindar olduklarında da eğlenebileceklerini, müzik dinleyebileceklerini, dans edebileceklerini, dini yaşadıklarında da, helal sınırları içinde hiçbir güzellikten ve nimetten mahrum kalmayacaklarını detaylı olarak anlatması çok yerinde olacaktır.
Sonuç olarak;
Diyanet İşleri Başkanlığımızın, ülkemizin geleceği ve güvencesi olan genç nesillerimize ulaşıp onları kazanması, onların İslam'a, Kur'an'a ısınmalarına, milli ve manevi değerlerimizi benimseyip bu değerlere sahip çıkmalarına vesile olması, başta dinimizin emri olması bakımından, aynı zamanda toplulumuzun sağlık ve istikrarı, milletimizin, devletimizin bekası açısından hayati önemi olan bir konudur.
Ancak bunun için daima sabırlı, sevecen, kucaklayıcı, ayrıştırmayan, kınamayan bir üslup kullanılmalı, sevgiye, samimiyete, modernliğe önem vermeli, özgürlüklere değer verildiğini hissettirmelidir. İslam dinimiz sevgi dinidir, tüm sevgilerin kaynağı da Allah sevgisidir. Bu sevginin, sıcaklığın insanlara hissettirilmesi, gençler dahil herkesi Kur'an'a dayalı gerçek dine yaklaştıracaktır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.