Değerli ağabey ve kardeşlerimiz,
Bundan yaklaşık 3 yıl kadar önce, Emniyet ve Yargı gibi devletimizin çeşitli kurum ve kuruluşları içerisine yuvalanmış olan ve İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle hareket eden KARANLIK BİR HİZİP tarafından organize edilen bir kumpas sebebiyle, Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamıza yönelik bir operasyon gerçekleştirildiğini daha önce birçok kez açıklamış ve kamuoyu ile paylaşmıştık.
Nitekim, son dönemde basında ve sosyal medyada çıkan birçok haber de bu karanlık yapılanma hakkındaki açıklamalarımızı bire bir doğrulamaktadır. Söz konusu haberlerde “Ankara'daki bir Klik” ya da “Devletteki bir Hizip” şeklinde adlandırılan bu illegal yapılanmanın bugüne kadar karışmış olduğu pek çok kanunsuz eylem ve kumpas da her geçen gün ifşa olmaktadır.
Söz konusu kanunsuz eylemler bir bir ortaya çıkarken gözlerden kaçan en önemli nokta, İngiliz derin devletinin kontrolünde hareket eden bu karanlık yapılanmanın ana hedefinin Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ı yalnızlaştırmak ve Ak Parti hükümetini güçsüzleştirmek olduğudur.
Modern, barışçıl ve dindar bir anlayışla yönetilecek güçlü bir Türkiye ve mutlu, huzurlu, sevgi dolu, birbirine kenetlenmiş bir Türk milleti, üniter bir Türk devleti İngiliz derin devletinin bölgesel ve küresel planlarına tamamen aykırıdır.
Bu nedenle, İngiliz derin devleti kendince bu engeli kaynağından çözmek istemiş;
➤ Kaleme aldığı eserler sayesinde Darwinizm'i dünya çapında açık bir yenilgiye uğratan ve birçok insanın Allah’a kesin bir bilgiyle iman etmesine vesile olan,
➤ Türkiye’nin manevi önderliğinde kurulacak bir Türk İslam Birliği ülküsünü savunan ve bunun için durmaksızın çalışan,
➤ 40 yılı aşkın bir süredir yürüttüğü ilmi ve kültürel faaliyetler vesilesiyle ülke çapında maneviyatlı, dindar, aydın bir nesil yetişmesine vesile olup AK Parti hükümetlerinin fikri zeminiyle alt yapısının ve Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan'ın arkasındaki büyük halk desteğinin oluşumunda büyük bir pay sahibi olan,
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızı kendisine hedef belirlemiş ve camiamıza yönelik bu büyük komployu kurgulamıştır.
Komplonun temel kurgusu ise, 28 Şubat döneminden bu yana benzerlerine sıklıkla rastlanılan ve özellikle Müslümanları hedef alıp onları kamuoyu nezdinde kendilerince itibarsızlaştırmayı amaçlayan, sözde “CİNSEL SÖMÜRÜ ile TACİZ ve TECAVÜZ” iftiraları üzerine bina edilmiştir.
Siz değerli ağabey ve yaşı müsait kardeşlerimizin çok iyi hatırlayacakları üzere, yakın geçmişte de dindar ve muhafazakâr camiaya mensup Müslümanların, benzer iddialarla medya tarafından yargısız infaza tabi tutulmaları oldukça sık rastlanılan ve halk arasında “28 Şubat haberciliği” olarak bilinen kullanışlı(!) bir linç yöntemiydi.
Suni olarak üretilen çirkin itham ve iftiralar, kamuoyunda infial oluşturmak ve “bakın sizin dindar bildikleriniz neler yaşıyormuş” şeklindeki karalamalar Müslümanları itibarsızlaştırmak amacıyla kullanılmaktaydı. Bunun için gerektiğinde gerçek dışı beyanlarda bulunacak bazı kadınlar da ya baskı, tehdit ve dayatma veya menfaat karşılığı devreye sokulmaktaydı. Medya tarafından hedef gösterilen masum kişiler aleyhinde, halkımızı tahrik edip galeyana getirmek amacıyla vatandaşların hassas sinir uçlarına dokunan uydurma itham ve iftiralar kamuoyu gündemine getirilmekteydi.
İŞTE BUGÜN DE BİZLERE KARŞI AYNI KİRLİ YÖNTEM UYGULANMAKTADIR!
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yönelik bu kumpas davasında da “cinsel sömürü, taciz, tecavüz, yaşı küçük kız çocukları, vb.” gibi ahlaksızca iftiraların seçilmesinin ana sebebi, hem kamuoyunun bu tür olaylara karşı son derece hassas olup büyük tepki göstermesi, hem de bu iftira yönteminin geçmişte birçok kez denenmiş ve her defasında da başarılı olmuş, kullanışlı (!) bir yöntem olmasından kaynaklanmaktadır.
Sayın Adnan Oktar'ın 40 yıla aşkın bir süredir yürüttüğü ilmi, imani ve kültürel faaliyetleriyle Evrim Teorisi'nin geçersizliğini ispatlayıp Darwinizm'e karşı dünya çapında büyük bir zafer kazandığı, Allah'ın varlığı ve Birliği ile Yaratılış Gerçeğini bilimsel delillerle gözler önüne serdiği, bugün vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti tarafından bilinmekte olan bir gerçektir.
Konuya tamamen ideolojik yaklaşan Darwinist ve materyalist felsefeyi benimsemiş sol görüşlü bazı medya kuruluşlarının ve mensuplarının, Sayın Adnan Oktar ile arkadaşlarımız hakkında uydurulan gerçek dışı bu itham ve iftiraları sanki gerçekmiş gibi yayınlamaları da bu bakımdan çok yadırganacak bir durum değildir.
Ancak, insanları asıl hayrete düşüren konu, kendilerini ehli sünnet olarak tanıtan, dindar, muhafazakar, mukaddesatçı olarak bildiğimiz Akit Medya Grubu’ndaki bazı kardeşlerimizin de, Müslüman ahlakıyla bağdaşmayan bu kirli yöntemi ve çirkin iftiraları adeta resmi bir yayın politikası olarak benimsemiş olmasıdır.
Akit Medya grubu, hakkımızda yaptığı yayınlar ve kullandığı çirkin üslup ile Sn. Adnan Oktar ve camiamıza karşı ideolojik düşmanlık besleyen Darwinist, materyalist, komünist ve Maocu kesimlerle birlikte maalesef ki aynı safta yer almaktadır.
Müslümanlar adına oldukça acı olan bu durum karşısında, kardeşleri olarak defalarca kendilerine Kuran ayetleri ve hadisler ışığında çeşitli hatırlatmalarda bulunduk. Ne var ki Akit Medya grubunun değerli bazı gazeteci, köşe yazarı ve haberci ağabey ve kardeşlerimiz bu konuda Kuran Ayetleri ile kendilerine yapmış olduğumuz tüm bu uyarı ve hatırlatmalara ise maalesef kulaklarını tıkamaya ısrarla devam etmekteler.
➤ Müslümanlar hakkında hiçbir somut delile dayanmayan iftiraları gündeme taşıyarak haberleştirmenin ve bu yalan haberleri yaygınlaştırmanın Müslümanlıkla bağdaşmayan, Allah’ın beğenemediği çirkin bir davranış olduğunu,
➤ Müslümanlar aleyhinde yaptıkları bu çalışmaların açıkça gıybet ve iftira olup, bu iki kötü ahlak özelliğinin dinimizce en büyük günahlar arasında sayılarak yasaklanmış olduğunu,
➤ Bu üslup ve tutumun Müslümanlar arasındaki sevgi bağını zedelediğini, daha da vahimi Müslümanları inkarcılara karşı zayıflattığını,
➤ Toplumsal birlik ve kenetlenmeyi desteklemek gerekirken, kutuplaştırıcı, nefret kokan ve Müslümanların üzerine öfke çeken üslubun Müslümanlara en büyük zararı verdiğini
adeta duymazdan ve görmezden geliyorlar.
Bilindiği üzere, Yüce Allah, Kuran’da bir Müslümana “zina iftirasında” bulunulduğunda diğer Müslümanların “Bu, açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür” diyerek hüsnü zanla yaklaşmalarını emretmiştir. Bir kimseye karşı, zina isnadında bulunanların ise Kuran'a göre “DÖRT ŞAHİTLE GELMELERİ GEREKTİĞİNİ” şöyle bildirmiştir:
Onu işittiğiniz zaman, erkek mü'minler ile kadın mü'minlerin kendi nefisleri adına hayırlı bir zanda bulunup: "BU, AÇIKÇA UYDURULMUŞ İFTİRA BİR SÖZDÜR" demeleri gerekmez miydi?
Ona karşı DÖRT ŞAHİTLE gelmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre, artık onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridir.
Eğer Allah'ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu.”
O durumda SİZ ONU (İFTİRAYI) DİLLERİNİZLE AKTARDINIZ VE HAKKINDA BİLGİNİZ OLMAYAN ŞEYİ AĞIZLARINIZLA SÖYLEDİNİZ VE BUNU KOLAY SANDINIZ; oysa o Allah Katında çok büyük (bir suç)tür.
Onu işittiğiniz zaman: "Bu konuda söz söylemek bize yakışmaz. (Allah'ım) Sen Yücesin; bu, BÜYÜK BİR İFTİRADIR" demeniz gerekmez miydi? (Nur Suresi, 12-16)
Görüldüğü gibi, Kuran ayetleri son derece açıktır. Bir Müslümana, delilsiz yani dört şahit göstermeden zina isnadında bulunmak BÜYÜK BİR HARAMDIR. Ayetin hükmü gereği, Müslümanlara zina iftirası atıp ve dört şahit getiremeyenler "Allah Katında yalancıların ta kendileridir". Yani artık, "KENDİLERİNE GÜVEN OLMAYAN" insan oldukları, dolayısıyla herhangi bir konudaki şahitliklerinin de bundan sonra geçersiz olduğu bildirilmektedir.
Çünkü kötü zanlarına, kin ve öfkelerine uyarak bir iftiraya ortak olmak bu insanların nefislerine Allah'ın emirlerine itaat etmekten daha sevimli görünmüş, bunun sonucunda harama girerek "Allah Katında çok büyük (bir suç)" işlemişlerdir.
Yüce Allah Kuran'da, hiçbir delili olmadan mü'min kadınlara fuhuş iftirasında bulunanların durumunu,
Namus sahibi, bir şeyden habersiz, mü'min kadınlara (zina suçu) atanlar, dünyada ve ahirette LANETLENMİŞLERDİR. Ve onlar için büyük bir azab vardır. (Nur Suresi, 23)
ayetiyle açıklamaktadır.
Ayrıca, Allah Kuran'da bir konu hakkında herhangi bir bilgisi veya delili olmamasına rağmen bunun peşinden giderek iftirada bulunanların, bu yaptıklarından dolayı mutlaka Allah Katı'nda sorumlu tutulacaklarını, İsra Suresi'nin 36. ayetinde şöyle bildirmektedir:
Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsra Suresi, 36)
Buradan da açıkça anlaşılmaktadır ki, söz konusu iftiraların hiçbir şahidi ve hiçbir somut, gerçek ve hukuki delili olmaması sebebiyle, Akit Medya grubunda Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız hakkında yayınlanan asılsız ve gerçek dışı itham ve iddialar, Kuran’a ve Kuran ahlakına aykırı olup alenen haramdır. Bu nedenle de, Yüce Rabbimiz’in ayette bildirdiği üzere “Allah Katında çok büyük (bir suç)” işlenmektedir.
Yapılan yayınlarda, haklarında hiçbir bilgi veya şahit olmadığı halde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza "ZİNA İSNADI"nda bulunularak ÇOK BÜYÜK BİR İFTİRA GÜNAHI işlediği gibi, bu haber ve yazıları okuyan bazı cahil ve Kuran bilgisinden yoksun kişilerin de aynı kötü zan ve iftira günahlarını işlemelerine vesile olunmaktadır. Bu durum da işlenen günahın vebalini, kötü zanna sevk ettiği kişiler adedince katlanarak artırmaktadır.
Kaldı ki husumetli bazı çevrelerin camiamıza saldırı ve karalama amacıyla ürettikleri iftiralara, safsatalara, gerçek dışı iddialara itibar ederek bunları tekrar etmesi ve desteklemesi Akit Medya Grubuna bir şey kazandırmadığı gibi, aksine kendi çevresindeki saygınlığına, samimiyet ve dürüstlüğüne gölge düşürmektedir.
Elbette ki böyle hatalı bir davranış Kur'an ayetlerine de son derece aykırıdır. Zira, Hucurat Suresi'nin 6. ayetinde Allah, Kurani ölçülere göre güvenilirliği olmayan kaynaklardan gelen haberlerin doğruluğunun araştırılmasını şöyle emreder:
Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa, bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat Suresi, 6)
Peygamber Efendimiz (sav) de gıybet ve iftira eylemlerinin her Müslümanın şiddetle kaçınması gereken gayri ahlaki özellikler olduklarını belirtmiş, Müslüman birinin gıyabında yapılacak herhangi bir konuşmanın ya gıybet ya da iftira olacağını, bu sebeple her ne durum ve şart altında olursa olsun kesinlikle Müslümanlar hakkında olumsuz konuşulmaması gerektiğine şöyle dikkat çekmiştir:
“Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile anmandır. Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira ettin demektir.” (Sünen-i Tirmizi, Birr 23, (1935); Sahih-i Müslim, Birr 70)
Ortalıkta dolaşıp duran birtakım uydurma, aslı astarı olmayan yalan ithamları dikkate alarak Müslümanlar hakkında su-i zanda bulunmak, onları rencide etmeye, küçük düşürmeye çalışmak ve bu amaçla haberler yapmak hukuka aykırı olduğu gibi, İslam ahlakına göre de açık bir günahtır.
Allah, Ahzab Suresi'nin 58. ayetinde de işlemedikleri bir suç ile ilgili müminlere iftira atarak eziyet edilenlerin içinde bulundukları durum şöyle haber verilmiştir:
Mümin erkeklere ve mümin kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. (Ahzap Suresi, 58)
Dolayısıyla Akit Medya Grubu mensubu ağabey ve kardeşlerimiz için Kuran'a en uygun olan davranış biçiminin, içinde bulundukları bu tutumu değiştirip bundan sonra Kuran'a aykırı söz ve davranışlara asla tevessül etmemeleri olduğu açıktır.
"Kendilerini ehli sünnet olarak tanımlayan" Akit Medya grubunun Müslüman bir camia olarak diğer Müslümanlara karşı çirkin bir dil ve üslup kullanması, aralıksız bir hakaret ve iftira kampanyası yürütmesi, Kur'an'a aykırı olduğu gibi Peygamber Efendimiz (sav)'in ahlakına ve emirlerine uygun bir davranış biçimi de değildir.
Kur'an'a ve sünnete tümüyle aykırı böyle hatalı bir tutumu alışkanlık şeklinde sürdürmenin ise İslam'a ve Müslümanlara hiçbir faydası ve katkısı olmayacağı gibi son derece zarar vereceği de aşikardır.
Zira, gerek Kur'an ayetlerindeki açık emir ve hükümler, gerekse Peygamber Efendimiz'in (sav) hayatı boyunca sergilediği ve tüm müminlerin örnek alması gereken güzel ahlakı bize, çirkin söz, küfür, hakaret ve iftirayı öğütlememektedir. Tam aksine, KUR'AN AYETLERİ VE HADİSİ ŞERİFLER İSLAM'DA HER ZAMAN GÜZEL SÖZ VE ADALETİN ESAS ALINMASI GEREKTİĞİNİ bizlere göstermektedir.
Örneğin, İsra Suresi’nde İslam’da güzel söz söylemenin farz bir ibadet olduğu anlaşılmaktadır. Allah ayetinde, "Kullarıma söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır." (İsra Suresi, 53) buyurmaktadır. Yine, Nahl Suresi’nde, "Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et…" (Nahl Suresi, 125) buyurulmaktadır.
İbrahim Suresi'nde de Cenab-ı Allah güzel sözle kötü söz arasındaki büyük farkı şu hikmetli misallerle tarif etmektedir:
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: "Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Kötü (murdar) söz ise, kötü bir ağaç gibidir. Onun kökü yerin üstünden koparılmış, kararı (yerinde durma, tutunma imkanı) kalmamıştır." (İbrahim Suresi, 24-26)
Resulullah (sav) dan nakledilen bir hadis-i şerifte de güzel sözün Cennet'e götürecek bir amel olduğu bildirilmektedir:
Ebû Şüreyh (ra) anlatıyor: "Allah Rasûlu'ne ricada bulundum.
– Ya Rasulallah (sav)! Beni Cennet’e götürecek bir ameli bana öğretir misiniz?"
Şu öğütleri verdi: "... Bağışlanmanın sebepleri de bolca selam vermek ve GÜZEL KONUŞMAKTIR." (Zevaid K. Edeb B. Ma câe fis-Selami ve İfşahi 8/29)
Buraya kadar belirttiğimiz ayet ve hadislerden görüldüğü üzere, müminler güzel söz söylemekle, çirkin ve kötü sözden ise sakınmakla emrolunmuşlardır. Güzel söz mümini Allah'a yakınlaştıracak, O'nun sevgisine ve cennetine vesile olabilecek çok önemli bir amel olduğu gibi kötü söz de insanları son derece itici ve sevimsiz kılan, Allah'tan uzaklaşmalarına, ahirette azaba sürüklenmelerine yol açan çok tehlikeli bir ameldir.
Diğer yandan, bir Müslüman olarak kötü ve çirkin söz söylemeyi, hakaret etmeyi alışkanlık, hatta bir yaşam biçimi ve kişilik özelliği haline getirmek dışarıya karşı da İslam'ın son derece olumsuz tanınmasına, haşa itici, saldırgan, nefret dolu bir dinmiş gibi çok yanlış algılanmasına neden olacak ciddi bir vebali de beraberinde getirmektedir.
Nitekim, dünya çapında giderek yaygınlaşan İslamofobinin (İslam korkusu) ana nedenlerinden biri de –Akit Medya Grubunu tenzih ederiz ama– Kur'an dışı bağnaz bir zihniyeti savunup yaşayan radikal grupların agresif, saldırgan ve Kur'an'ın emrettiği sevgi, şefkat ve merhamet ruhundan uzak tavır ve üsluplarıdır.
Bu yüzden, özellikle günümüzde, Müslümanların yeryüzünde dört bir taraftan kuşatıldığı, baskı, zulüm, ayrımcılık ve kötü muamele gördüğü, katliamlara uğradığı bir dönemde, İslamiyetin yanlış ve olumsuz tanınmasına, insanların İslam'dan korkmalarına, çekinmelerine, uzak durmalarına, hatta İslam'a ve Müslümanlara düşman olmalarına neden olacak hatalı zihniyet ve tavırları sergilemek çok ağır bir vebal altına girmeye yol açabilir. Böyle bir felaketten her Müslümanın Allah'a sığınması gerektiği de ortadadır.
Bu vesileyle değerli ağabey ve kardeşlerimizden ricamız;
Akit Medya grubunun sahip ve yöneticilerini bir de sizlerin uyarıp hakka davet etmeniz, yaptıkları yalan ve iftira içerikli haberlerin hem kendilerine yakışmadığını hem de Kuran ahlakına ve Peygamber efendimizin (sav) sünnetine uygun olmadığını kendilerine sizlerin de hatırlatmanızı istirham ederiz.
En derin sevgi, saygı ve mubahhetlerimizle...
Adnan Oktar Davası Hakkında Daha Geniş Bilgi İçin |