Adnan Oktar Davası'nda yargılananlar tarafından yapılan savunmalarda detaylı şekilde dile getirilen konulardan biri de, İngiliz derin devletinin öncülüğündeki husumetli odakların müvekkilin arkadaş grubuna yönelik bir komplo kurduklarıdır. Söz konusu komplonun kurulmasında ve yürütülmesinde şu temel hususların ön plana çıktığı ifade edilmiştir:
· İngiliz derin devleti dini değerleri yeryüzünden silmek isteyen bir yapılanma olarak, İslam’ı dünya çapında akıl, bilim, özgürlükler, kalite, Müslümanların birliği çerçevesinde anlatan, yani sevdiren müvekkil ve arkadaşlarının mutlaka durdurulması gerektiğine inanmaktadır. Müvekkil ve arkadaş grubunun özellikle evrim teorisi ve materyalizm karşıtı olan imani ve kültürel faaliyetleri, ideolojisini ve toplumlarla ilgili hedeflerini bunların üzerine kuran İngiliz derin devletini son derece rahatsız etmiştir.
· Kumpasta, sadece camiadan ayrılmış husumetli insanlar değil, yazılı ve görsel basında camiaya husumetiyle tanınan kişiler de devreye sokulmuştur. Bu kişiler ellerine geçen her fırsatta Müvekkil ve arkadaşları aleyhinde yayınlar yapmışlardır. Bu yayınlarla, toplum onların aleyhinde yönlendirilmeye çalışıldığı gibi, yargılamanın gidişatı da belirlenmek istenmiştir. Örneğin, bazı gazeteciler ve televizyon yorumcuları yazılarıyla ve değerlendirmeleriyle, yargılananlar lehinde karar veren istinaf mahkemesi hakimlerini açıkça hedef almışlardır. Onları da iddia edilen hayali suç örgütünün uzantısı gibi göstermişlerdir. Müvekkil ve arkadaşları lehinde karar çıkmasının önü, bu tür hukuksuz yöntemlerle kesilmek istenmektedir.
· Husumetli gazetecilere, avukatlara ve araştırmacılara müvekkil ve arkadaş grubunu karalamaya yönelik ısmarlama kitaplar yazdırılmıştır. Bu kitaplar da, toplumu ve yargı sürecini aleyhlerinde etkileme amacına hizmet etmektedir.
· Yargılananların savunma hakları açıkça ellerinden alınmaktadır. Örneğin, müvekkil Adnan Oktar’ın avukatlarıyla olan görüşmeleri haksız gerekçelerle halen kısıtlı durumdadır. Soruşturma ve kovuşturma sürecinde savunmanın haklı talepleri süre kazanılmaya çalışıldığı gibi gerçek dışı gerekçelerle reddedilmiştir. Uygulanan psikolojik algı yöntemlerinin sonucunda, yargılananların haklarını aramaya yönelik girişimleri haksız ve hukuksuz girişimler olarak değerlendirilmektedir.
· Ne yazık ki karar alıcılara; hukuk ve vicdan, ustaca ve sinsice yöntemlerle terk ettirilmiştir.
· Başka insanlar tarafından gerçekleştirilse hiçbir şekilde suç teşkil etmeyecek ve suç olarak nitelenmeyecek tavır ve eylemler husumetli müştekilerin de etkisiyle, dosyada örgütsel tavır ve eylemler olarak yorumlanmaktadır. Böyle bir algıya karşı suçsuzluğu anlatabilmek takdir edileceği gibi sonuç alınması çok zor bir çaba haline dönüşmektedir.
· Yargı sürecinde müvekkil ve arkadaşları lehinde karar veren istinaf mahkemesi heyeti hakkında soruşturma açılırken, aleyhinde kararlar alan hakim ve savcılar terfi ettirilmiştir. Müvekkilce çıkarılan sonuç şudur ki; Adnan Oktar Davası’nda delillere göre değil, husumetli odakların talimatlarına göre hareket edilmesi şart koşulmaktadır. Yargı mensupları hukuksuzluk işlemeye yöneltilmektedir. Bu hukuksuzluklar da, müvekkil ve arkadaşlarının güya İslam’a, hükümete, topluma zarar vermeye çalışan bir örgüt oldukları yönündeki telkinlerin etkisiyle giderek normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Hukuksuzluklar, sözde örgütün cezalandırılması için atılması gereken adımlarmış gibi görüldükten sonra bunlara karşı mücadele de doğal olarak güçleşmektedir.
Müvekkil Adnan Oktar’a göre;
1) Dava dosyasında, kişilik haklarının hiçe sayıldığı, hukukun ayaklar altına alındığı, her türlü karalama kampanyasıyla adil yargılamanın engellenmeye çalışıldığı bir süreç yaklaşık 5 yıldır devam etmektedir. Bu süreçte istinaf incelemesi dışında hukukun üstün konuma geçtiği hiçbir şekilde görülmemiştir. Dosyayla ilgili karar almak durumunda kalanların neredeyse tamamı el birliği ve güç birliği yapmışçasına yargılananların suçsuzluğunu gösteren delilleri de görmezden gelerek hareket etmektedir. Tek amacın, sanıkların hapiste tutulmaları için bazı çevrelerin baskı uyguladığı görülmektedir. Bu baskılar da yukarıda çok kısaca değindiğimiz İngiliz derin devletinin öncülüğünde başlatılan komploya çeşitli sebeplerle gönüllü destek veren/destek vermek zorunda kalan odaklara aittir. Bu odaklar da sadece müvekkil ve arkadaş grubuna değil, toplumumuzda karşı oldukları her yapıya savaş açan, despot bir anlayışın ülkemize yayılmasını isteyen, Cumhur ittifakı iktidarını zayıflatıp ülkemizde adaletsizlikten güç alarak karışıklık çıkarma hedefleyen kimselerden oluşmaktadır.Hiçbir suçu olmayan, sadece yaşama şekli nedeniyle ve savunduğu fikirler yüzünden bazı kesimlerin karşı olduğu bir arkadaş grubunun dağıtılmak istendiği bu atmosferde, yargılamayı yürüten Sayın Mahkemenin önceki heyeti hukuka uygun, adil ve tarafsız bir kovuşturma yürütememiştir. Müvekkilin bahsini ettiği talimatlar, karalama kampanyaları ve psikolojik savaş yöntemleri, önceki heyetin elini kolunu bağlamış ve hukuksuzluğa sevk etmiştir. Karşı karşıya kalınan hukuksuzluklarla ilgili şikayetler ise hiç yapılmamış gibi sonuçsuz kalmaktadır. Bu durum önceki heyeti, hukuksuzluğa başvurmada daha da cesaretlendirmiştir. Özetle komployu kurgulayanlar, komplonun sonuca ulaşması için farklı alanlarda görev yapan birçok kimsenin olduğu gibi yargı mensuplarının da önünü açmış gibi görünmektedir.
2) İstinaf mahkemesinin bozmasının ardından başlayan kovuşturma sürecinde de sanıklar açısından bir değişiklik olmamıştır. Yeniden yargılamayı yürüten Sayın Mahkemenin yeni heyeti ile iddia makamı, önceki heyetin bakış açısını büyük ölçüde devam ettirmiştir.Müvekkil ve kendisiyle birlikte yargılanan arkadaşlarının hiçbir ifadesi ve savunması dikkate alınmamış, tek bir tevsii tahkikat talepleri dahi yerine getirilmemiş, istinafın toplanmasını istediği delillerin toplanmasına yönelik bir iki madde dışında hiçbiri yapılmamış, ortada hiçbir somut delil olmamasına rağmen bir kez daha mahkum edilmeleri talep edilmiştir.BU DURUM ASLINDA MÜVEKKİLİN BEKLENTİSİ DAHLİNDEYDİ. NİTEKİM İSTİNAF İNCELEMESİNDE BULUNAN İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ HAKİMLERİNİN DOSYAMIZDA SADECE HUKUKUN GEREĞİNİ YERİNE GETİRDİKLERİ İÇİN MARUZ KALDIKLARI SALDIRILAR GÖRÜLDÜĞÜNDE SAYIN MAHKEMENİN YENİ HEYETİNİN VE İDDİA MAKAMININ BUNDAN OLUMSUZ ETKİLENECEĞİ AÇIKTI. MÜVEKKİL BU NOKTADA KENDİLERİNİ, AİLELERİNİ, MAKAMLARINI KORUMAK İÇİN BENİMSEDİKLERİ TAVRIN DOĞAL BİR KENDİNİ KORUMA REFLEKSİ OLARAK GÖRDÜĞÜNÜ BELİRTMEK İSTEMEKTEDİR. BU DOSYADA EĞER YARGILANANLARIN TALEPLERİNİ KABUL ETSELER, LEHLERİNDEKİ SOMUT DELİLLERİ TOPLASALAR, BUNA BENZER ŞEKİLDE İDDİA MAKAMI DA ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAASINDA (İSTİNAFIN BOZMA KARARINA UYGUN ŞEKİLDE) BERAATE HÜKMEDİLMESİNİ TALEP ETMİŞ OLSAYDI, MÜVEKKİL, YENİ HEYETİN ADININ DA MALUM GAZETECİLER TARAFINDAN SÖZDE ÖRGÜTLE BAĞLANTILI KİŞİLER OLMAKLA İTHAM EDİLECEKLERİNİ DÜŞÜNMEKTEYDİ. BUNA PARALEL OLARAK YENİ HEYET HAKKINDA DA SORUŞTURMALAR AÇILACAĞINI VE İLK GÖREV YERİ DEĞİŞİKLİĞİ ZAMANINDA MUHTEMELEN FARKLI ŞEHİRLERE ATANACAKLARINI DÜŞÜNMEKTEYDİ.ÖZETLE YENİ HEYET EĞER ADALETİ, TARAFSIZLIĞI, HUKUKU SEÇSEYDİ, HEM HEYET ÜYESİ HAKİMLERİN HEM DE AİLELERİNİN MAĞDUR EDİLECEĞİ GÖRÜLEBİLEN BİR GERÇEKTİR.
3) Müvekkil yine de bu şartlar altında bile, kendisi ve arkadaşlarını hedef alan derin devlet komplosunu bir nebze olsun bozabilecek bir adım atabileceği kanaatindedir. Bu adımın atılmasının müvekkil ve arkadaşlarının uğradığı mağduriyetlerin daha da -artmasını- en azından bir süreliğine engelleyeceğini ifade etmektedir. Aynı zamanda böyle bir adım atılmasının herkesi kontrol altına alınabileceğini düşünen, kimseden bir tepki almadığı için daha da şımaran ve palazlanan komploculara karşı da onurlu bir duruş oluşturacağını belirtmektedir. Bu noktada müvekkilin bahsini ettiği adım, dosyada eğer delillerin gereği olan beraat kararını veremeyecek kadar baskı altındalarsa davadan çekinmeleri yönünde hareket etmelerdir. Zira davadan çekinmek, yargılananlar hakkında hiç hak etmedikleri mahkumiyet kararları vermeye de engel teşkil edecektir. Böylelikle dolaylı bir yolla da olsa dosyadaki eleni hukuksuzluğun önüne geçilmiş olunacaktır.
Diğer taraftan müvekkil şu hususların tekrar tekrar dile getirilmesini de önemli görmektedir:
Türkiye’de gelinen noktada, organize hareket etmeyi iyi bilen, yurtdışından da aldığı destekle güçlenen, ancak nüfusumuza kıyasla son derece küçük bir topluluk oluşturan bazı derin devlet yapılarının insanların zaaflarından, maddiyata verdikleri önemden ve bunlara benzer faktörlerden faydalanarak her diledikleri şeyi yaptırabildikleri bir sistem inşa edilmeye çalışılmaktadır. Ahlaksız, acımasız, kendini beğenmiş zihniyetteki bu yapılar ülkemizde neyle karşılarsa onu yok etmeyi hedeflemektedirler. Böyle bir hedefin sonucu olarak, her kesimden insanın özellikle adaletsizlikten yakındığı bir sürecin içinden geçmekteyiz. Türkiye’de yargı, derin devlet mensuplarının uygulamada uzman oldukları psikolojik savaş yöntemlerinin etkisiyle olayları değerlendiren, eylemlerde bulunan vatandaşlarımızın çağrısıyla tutuklama, tahliye yapan bir mekanizmaya dönüştürülmek istenmektedir. Çoğunluğa uymak istemeyen, dayatılan fikirlerden farklı fikirleri olan insanların hapisle korkutulduğu yeni bir rejim projesinin varlığı inkar edilemez bir gerçektir.
ANCAK DERİN DEVLET YAPILARININ EN BÜYÜK ÖZELLİĞİ, BU YAPILARA KARŞI İYİLERİN İTTİFAK ETMEMESİ NEDENİYLE GÜÇLENMELERİDİR. BU YAPILARDAN GEREKSİZ YERE KORKULMASI, BUNLARA KARŞI ORGANİZE VE AKILCI BİR MÜCADELE VERİLMEMESİ, TARİH BOYUNCA BUNLARI DAHA DA PERVASIZ HALE GETİRMİŞTİR. Ancak ne zaman Allah’tan korkan, adaleti, özgürlüğü, sevgiyi, dostluğu savunan insanlar bir araya gelmişse ve bu yapılara karşı durmuşlarsa, bu yapıların hiç de korkulacak bir yönleri olmadığı, tam aksine son derece korkak ve ezik zihniyette insanlardan teşekkül ettikleri görülmüştür. İyilerin ittifakı bu yapıları hızla yenilgiye uğratan temel bir adımdır.
Husumet, baskı, talimat, menfaat gibi sebeplerle adaletin terk edildiği toplumlarda huzurun, barışın ve refahın hakim olması imkansızdır. Masum insanların birbirini kollayan, çeşitli korkular veya husumetlerle hareket eden kimseler tarafından mağdur edilmesi aklın, adaletin, vicdanının önemine inananlar tarafından asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Adaletle ve tarafsız şekilde yargılanmak, görüşleri ve yaşam biçimleri nasıl olursa olsun her insanın temel hakkıdır. Bu hakkı gasp etmek isteyen insanlara karşı yapılması gereken korkusuz olmak, Allah’a güvenmek, doğru olan tavrı sergilemektedir.
İşte bu noktada müvekkil Adnan Oktar, yeniden yargılamayı yürüten mahkeme heyetinin, yargılananlar hakkında (istinafın bozma kararına uygun şekilde) beraat veremeyecek bir baskı altındaysa eğer, heyet halinde davadan çekinmenin komploculara karşı gösterilecek en uygun ve onurlu tavır olacağına inanmaktadır.
Kamuoyun bilgisine saygılarımızla sunarız.