Şu anda 10'u hanım olmak üzere 80 arkadaşımız aleyhlerinde tek bir tane bile somut delil olmamasına rağmen tutuklu... Bir kısmı tek başlarına hücrede tutuluyor, tam iki yıldır hücre hapsinde... 91 arkadaşımız ise ayağında kelepçelerle ev hapsindeler. Kurulan kumpas sonucu gerçekleştirilen operasyonun ilk gününden itibaren Sayın Adnan Oktar, arkadaşlarımız, hatta arkadaşlarımızın aileleri, en ağır müebbetlik vakalara, seri katillere, vatan hainlerine, askere, polise silah doğrultanlara dahi reva görülmeyen muamelelere maruz bırakıldılar, halen de maruz kaldıkları zulüm tüm hızıyla devam ediyor.
Operasyon gecesi sadece beyler değil hanımlar da yüz üstü yere yatırılıp elleri tersten kelepçelenip, bu esnada üstlerinden köpekler geçirtilip, alınlarına otomatik silahların namlusu dayanarak bu şekilde saatlerce tutuldular. Tüm bunlar yapılırken kadınların maruz kaldığı sözlü ve cinsel içerikli ağır hakaretler ve tacizler ise tertemiz bir camiaya yönelik öfke ve husumetin adeta dışa vurumuydu. 8 gün gözaltı sürecinden sonra ise 167 arkadaşımız Savcı huzuruna dahi çıkarılmadan tutuklandılar. Üstelik, kendileri daha Mahkemeye çıkarılmadan çok önce, tutuklama kararları basında yayınlandı. Tüm mal varlıklarına, gelirlerine, arabalarına, evlerine, iş yerlerine, babasının şirketinde %4 hissesi olan arkadaşlarımızın babasının tüm şirketine, hatta emekli maaşlarına kadar el konuldu. Öyle ki götürüldükleri cezaevlerinde ilaç, su ve temizlik malzemesi gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için Kurum hesabına yatırılan paraya bile Savcılık el koydu. Bu, bundan sonra bir nevi açlığa, yokluğa ve ölüme terk etme operasyonunun başladığının ilk işaretlerinden biriydi.
10 ayrı ilde 18 farklı cezaevine dağıtılan arkadaşlarımız ya tekli hücrelerde bir başına ya da kalabalık koğuşlar içine birer-ikişer kişi olacak şekilde yerleştirildiler. Aileler parçalandı. 75 yaşında çarşaflı bir hanımın bir kızı Bursa Yenişehir’e, bir kızı Silivri’ye, bir oğlu ise İzmir’e gönderildi. 65-70 yaşında insanların çocuklarından biri Kırıkkale’ye diğeri Eskişehir’e götürüldü. Kendilerini ziyarete gelen avukatlar hakkında dahi işlem başlatılırken evladıyla aynı koğuşta bulunan bir gence 300 lira para yatırdığı için, midesinin %80’i alınmış ağır hasta olan bir anne tutuklandı, 9 ay boyunca tutuklu kaldı. Ve en acısı bu süreçte evlatları tutuklanan 8 anne-baba vefat etti. Zaten ağır hasta olan bu insanlar kendilerine bakan tek kişi olan evlatları tutuklanınca, yardımcısız ve bakımsız kaldılar. Sayın Savcı’ya defalarca durumu bildiren dilekçeler yazılmış olmasına rağmen, birçok adli denetim tedbiri alma imkanı varken (sözde) etkin pişmanlar dışında tutuklulukta ısrar edildi ve anneler, babalar, ablalar hayatını kaybetti. Evlatları, kardeşleri ailelerinin cenazesine dahi katılamadı.
Dindar, vatansever, nur gibi hanımlar ailelerinden uzak illerde, tuvalet ihtiyacını dahi bilmeyen, tuvalet yerine yatağını kullanan ağır psikolojik sorunları olan insanlarla, cinayetten, gasptan, uyuşturucu ve kadın ticaretinden hüküm yemiş insanlarla, hatta transseksüellerle aynı koğuşlara kapatıldılar. Hemen her gün kendisini jiletleyen, diğer mahkumlara saldıran, cam parçalarını yemeye kalkışan insanlarla aynı ranzalarda uydular. 10-12 kişilik koğuşlarda 25-30 kişi kaldılar. Yerlerde uyudular. Uyuz ve bit salgının olağan hale geldiği ortamlarda yaşadılar. Diğer mahkumlar tarafından darp edildiler, hastanelik oldular. Hiç güneş görmeyen ve penceresi dahi olmayan hücrelerde kaldılar. Soğuk, rutubet, küf, haşerat ve kemirgen hayvanlarla içiçe sabahladılar. Ağır kanser hastası, beyin tümörü olan, ileri derecede MS hastalığı olan hanım arkadaşlarımız dahi 17 ay boyunca tutuklu yargılandılar. Hastalıkları ağırlaştığında dahi doktora çıkarılmadılar. Ailelerine ulaşamadılar. PKK’lılar ve DHKP-C’liler tarafından avlularında taş yağmuruna tutuldular. Ağır müebbetliklerin tutulduğu ceza hücrelerinde tutuldular. Ama bir kez bile şikayet etmediler, Devletimize ve Hükümetimize kırgınlık hissetmediler. Bu kumpasın Türk adaleti tarafından bozulacağına kesin bir inançla üstün bir tevekkül ve sabır gösterdiler.
Şu anda da Covid-19 salgınına rağmen 80 arkadaşımız içerde, yemeklerin hazırlandığı açık cezaevleri boşaltıldığı için 3 aydır doğru düzgün yemek yemiyor. Gelen yemekler içinde zaten çok düşük olan protein oranı iyice azaldı, kişi başına düşen yemek miktarı yok denecek kadar az, kantinde de yeterli ürün bulunmuyor. İçme suyunun dahi kantinde olmadığı günler oluyor. Odalarına güneş girmiyor, avluda güneş gören alan neredeyse hiç yok. Bağışıklık sistemleri çökmek üzere, bu masum insanlar, vatansever yiğitler buralarda adeta ölüme terk edilmiş durumda. Canını Devletimize emanet ettiğimiz tertemiz arkadaşlarımızın içeriden cenazelerinin çıkmasından endişe ediyoruz. Bazıları 23 aydır hücrede tek tutuluyor, 23 aydır konuşacak tek bir kişileri olmadığı gibi diğer arkadaşlarıyla birlikte haftada bir saat olsun spora, etkinliğe, eğitime çıkmalarına bile izin verilmiyor. PKK’lılar DHKP-C’liler, askere polise kurşun yağdıranlar cezaevlerinde birlikte maça çıkıp bağlama dersleri alıp gülüp eğlenirken masum müminler tek başlarına, insan yüzü görmeden hücrelerde çürümeye terk ediliyor.
Bir yandan da Allah’ın varlığını ve birliğini anlatan, komünist ve terörist ideolojileri bilimsel olarak yıkan, hükümetin fikri zeminini sağlayan, Devletin bekasının korunmasına katkıda bulunan Harun Yahya kitapları için imha kararı veriliyor. Ayet, hadis, iman hakikati olan, gençlere gürül gürül İslam’ı tebliğ eden, tek bir tane bile şahsi görüş içermeyen internet siteleri kapatılıyor. Modern gençliğe ulaşan tek tebliğ de engelleniyor.
40 yıldır Devletimizin gözleri önünde faaliyet gösteren, müthiş bir fedakarlıkla Allah’ın varlığını ve birliğini tebliğ eden, Türk İslam Birliği ülküsü için gayret eden Sayın Adnan Oktar ve bizler tüm bunların sebebinin ne olduğunu bir türlü anlayamıyoruz. Bu kin, bu öfke, bu haset nedendir ve ne zaman son bulacaktır, nasıl soğuyacaktır, bizden istenen nedir bilemiyoruz. Şundan eminiz ki başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere Hükümetimiz bizlerin yaşadığı bu zulüm ve mağduriyetten haberdar değildir. Bu kin, bu öfke, bu haset, bu ezip yok etme operasyonunun; bir avuç dindar, milliyetçi, vatanına, devletine aşık gençle uğraşmayı ucuz kahramanlık fırsatı olarak gören, Devletin verdiği maaştan istifade edip faydalı, milletin birliğini bütünlüğünü savunan, imanlı gençlik yetiştirmek için gece gündüz gayret gösteren insanları iftiralarla, kumpaslarla, oyunlarla karalamaya çalışan ve üstlerine yaranmak için “bakın nasıl müthiş işler yapıyoruz” görüntüsü oluşturmak isteyen, bir takım odaklardan aferin alma peşinde koşan sevgisiz, haset ve kıskançlıkla kavrulan, dar düşünen, egoist, makam mevki mal mülk çevre edinme derdindeki çok küçük bir kumpasçı grubun eseri olduğunu düşünüyoruz.
Tüm bu oyun ve tezgahlar, uğradığımız zulüm ve haksızlıklar karşısında devletimizin sevgi, şefkat, anlayış, yardım, koruma ve kollamasını bizden eksik etmeyeceğine dair inancımız da tamdır. Ve yine her zaman ve her fırsatta ifade ettiğimiz gibi şu önemli gerçeği tekrar etmek istiyoruz ki eğer Devletimiz bizden ne istediğini bizlere söylerse, bir yanlışımız, bir hatamız olduğunda bizleri ikaz ederse bizler seve seve Devletimizin gösterdiği yolda ilerleriz. Bizim için Devletimizin beğendiği güzel, istemediği ise çirkindir. Bizler A9 TV yayınlarında ve bazı arkadaşlarımızın sosyal medya sayfalarında yer verilen dekolte, dans, eğlencenin meraklısı olmadığımızı, bunun bir hikmete yönelik uygulanan bir model olduğunu ve bu modelin amacını ve nedenlerini çeşitli vesilelerle kapsamlı olarak açıkladık. Bunları kısa başlıklarla özetlemek gerekirse:
gibi sayısız hikmet ve bizce faydası olan bu modelde ısrarlı olmadığımızı, bundan sonra devem ettirmeye gerek kalmadığını da hem Mahkeme huzurundaki beyanlarımızda hem de kamuoyuna yaptığımız açıklamalarda defalarca dile getirdik. Tüm bunlara rağmen tertemiz dindar kadınların, aslan gibi vatansever delikanlıların, ömrünü Allah’a adamış, vatan, millet, devlet sevdalısı, dünyadan geçmiş bir insan olan Sayın Adnan Oktar’ın halen neden tüm bu baskı ve zulümlere maruz kaldığını bizlere birilerinin açıklamasını bekliyoruz.
Bunca insanın cezaevinde helak olmasına gençliğinin çürümesine sebep olan şey dekolte midir? "Madem dekolteyi savundular ceza evlerinde çürüyüp ölüp gitsinler, mahvolsunlar, unutulsunlar, yatsınlar yatabilecekleri kadar..." mantığı alenen zulüm değil midir? Bir dekolte yüzünden defalarca müebbet anlamına gelen 870 yılla insanları yargılamak reva mıdır? Bu insanlar adam mı öldürmüştür, cinayet mi işlemiştir, ne yapmışlardır ki böylesine amansız bir öfke, bitmek bilmez bir nefret ve husumetin hedefi olmaktadırlar? Ortada insanların tüm ömrünü elinden alacak, zindanlarda hücrelerde gençliğini heder edecek, vatana millete en verimli çağlarını parmaklıklar ardında geçirtecek ne vardır?
Kaldı ki dekolte giyinmek, dans etmek, eğlenmek böylesine ağır bir suçsa bu ülkenin tüm sahil kesimlerinde her yaz yüz binlerce kadın bir nevi iç çamaşırı olan bikini ile kızlı erkekli ortamda denize girmektedir. Karadeniz’de kadınlı erkekli horonlar tepilmekte, Doğu’da ve Güneydoğu’da kadınlı erkekli kol kola halaylar çekilmektedir. Bu ülkede birçok insan dans etmeyi TRT’de yayınlanan dansözlerden öğrenmiştir. Neredeyse tüm ulusal kanallarda magazin programlarında “yeni aşklara yelken açan” insanların aslında evlilik dışı olan ilişkileri övülmekte, düzenlenen güzellik yarışmalarında genç kızlar mayolarıyla güzelliklerini tüm Türkiye’ye sergilemekte, dizilerin hemen hepsinde evlilik dışı sevişme sahneleri gösterilmekte, Sabah, Star, Hürriyet, Habertürk gibi sayısız medya grubunun internet sayfalarında “cesur pozlarıyla” gündem olan kadınların fotoğrafları çarşaf çarşaf yayınlanmakta, Albayraklar grubuna ait olan Turkuvaz Medya tarafından basılan Cosmopolitan gibi dergilerde evlilik öncesi seks üzerine tavsiyeler sayfalar boyunca anlatılmaktadır.
Türkiye’deki hemen tüm tv yayınlarında ve gazetelerde, hatta devletin kendi televizyon kanalında bile olan dekoltenin bu derece ağır bir suç olduğunu, karşılığının müebbet olduğunu bilmiyorduk, bilseydik asla yapmazdık!
Bu durumda haklı olarak merak ediyoruz ve soruyoruz, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız,
Ve yine ısrarla soruyoruz;
daha mı iyi olacaktı?
Özetle, vatan aşığı, devlet aşığı, millet aşığı, aslan gibi yiğit tertemiz mümin ve müminelerin alçak, aşağılık, gözü dönmüş bir derin devlet kumpasına maruz kaldıkları açıkça ortadadır. İngiliz derin devletinin ülkemizdeki uzantısı olan bu sinsi ve karanlık yapılanma böyle arsız, pervasız, acımasız kumpasların uzmanı olduğunu Rahmetli Menderes’in yargılanmasında ve idamında da 28 Şubat sürecinde de göstermiştir. Bunların derdi ne dekolte ne de Türk aile yapısı değildir. Bunların derdi, İslam ahlakını bugüne kadar hiç girilemeyen ortamlara girip anlatan, gençlerin akın akın dini yaşamasına vesile olan, Müslümanları gettolara kapatan anlayışı yıkan, Darwinizmi ve materyalizmi bilimsel olarak toprağa gömen, tüm İslam alemini birleştirecek bir sevgi ruhunu telkin eden, Türkiye’nin bölünmesinin önünde set olan, güçlü Türkiye için geceli gündüzlü yapılan en güçlü faaliyeti durdurmaktır. Özetle, İngiliz derin devletinin, diğer adıyla deccaliyetin hiç işine gelmeyen faaliyeti...
Ancak, tarihin hiçbir döneminde Allah dostlarına karşı düzenlenen hiçbir kumpas, komplo, oyun, tezgah ve tuzak ve bunları düzenleyen deccaliyet ve şeytani odaklar asla zafer kazanamamıştır. Aksine oyun ve tuzakları her zaman kendilerine dönmüş, kurdukları düzenin altında kalmışlardır.
Hz. Yusuf’a oynanan tüm oyunlar nasıl bozulduysa, bu oyunlar da bozulacak, Allah müminleri her türlü iftiradan ve karalamadan aklayıp kurtaracaktır. Bizler tarihe, bu güzel dönemin şanlı şerefli, Devlete sonuna kadar itaatli, inancından hiç taviz vermeyen, sevgiden şefkatten ve dostluktan asla vazgeçmeyen güzel ahlaklı insanları olarak geçeceğiz. Ellerindeki her türlü imkanları hukuksuzluk, kanunsuzluk, iftira ve karalama için kullanan, tertemiz müminleri imha etmeyi hedefleyenler ise tüm tuzakları bozulmuş, elleri bomboş kalmış olarak tarihe geçeceklerdir. İnşaAllah.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.