Camiamıza yönelik hazırlanan savcılık iddianamesinde, yalnızca "suç atma" amacı taşıyan ve hiçbir şekilde delillendirilemeyen sayısız gerçek dışı itham bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de, TCK'da herhangi bir suç kapsamına bile girmeyen "yurt dışı lobi faaliyeti" isnadıdır.
İddianamede, arkadaşlarımızın yurt dışına yönelik son derece meşru ve legal olan sosyal ve kültürel faaliyetleri ilginç bir şekilde, hiçbir içerik verilmeden ve gerekçe gösterilmeden suç gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Oysa, söz konusu faaliyetlerin tamamı devletimize ve hükümetimize destek amaçlı yapılan hayırlı ve faydalı faaliyetlerdir. Hepsinde de Müslümanların ve milletimizin üstün çıkarları gözetilmiştir.
Elbette ki bu güzel ve faydalı faaliyetlerin içerik, kapsam ve niteliklerine dair en küçük bir bilgi verilmiş olsaydı, iddianamede bunları sözde suç olarak göstermek mümkün olmayacaktı. İşte bu yüzden iddianamede, sırf güya ortada bir suç varmış algısı oluşturabilmek adına, söz konusu faaliyetlerin konusu ve içeriğine dair hiçbir bilgi verilmeksizin, "örgüt adına yurt dışı lobi faaliyeti", "propaganda", vb. gibi kamuoyunu tahrik etmeye yönelik özel seçilmiş kelimeler kullanılarak hayali, mesnetsiz ve tümüyle hukuksuz bir suçlama yapma yoluna gidilmiştir.
Adeta bir suçmuş gibi gösterilmeye çalışılan söz konusu hayırlı faaliyetlerin, iddianamede özellikle bahsedilmeyen konu ve içeriklerini burada açıklayarak, bu güzel faaliyetlerin nasıl olup da bir suç unsuruymuş gibi yansıtılmaya çalışıldığını kamuoyunun takdirlerine sunuyoruz.
Lobi faaliyeti denen kavram, özellikle yurt dışına yönelik yürütülüyorsa, bir ülkenin iddialarını, tezlerini, itirazlarını uluslararası arenada doğru yöntem ve araçlarla savunması, karar alma mekanizmalarındaki kişileri ikna etmesi, onları lehte etkilemesi ve kendi menfaatine olacak konularda yol kat etmesi için yaptığı çalışmalardır.
Lobi faaliyeti tümüyle legal bir davranıştır. Tariften de anlaşıldığı üzere bir ülkenin fayda ve çıkarları açısından da son derece gereklidir. Özellikle, Kuzey Amerika ve Avrupa devletlerinin yıllardır hem kendi ülkelerinde hem de dış ülkelerde uyguladığı son derece etkili bir yöntemdir. Nitekim, lobicilik konusu son derece etkili ve güçlü bir siyasi yöntem olması nedeniyle şu an ülkemizde iletişim fakültelerinde ders olarak okutulmaktadır.
Lobi faaliyeti sadece parlamento koridorlarında yürütülen yüz yüze ilişkilerle sınırlı değildir. Bilimsel toplantılar, paneller, sempozyumlar düzenlemek, basınla yakın ilişkiler kurmak, kamuoyu gündemini etkilemek gibi birçok faaliyetle birlikte gerçekleştirilir.
Bu yönüyle lobicilik, aslında bir tür kamu diplomasisidir. Kamu diplomasisi ise bir hükümetin, başka bir ülkenin kamuoyunu, aydınlarını, yöneticilerini o ülkenin kendi devletinin menfaatlerine yönelik dış politikalar üretmesi yönünde etkileme çalışmasıdır. Başka bir tanımla, kamu diplomasisi, kendi ulusunun düşüncelerini, ideallerini, kültürünü, ulusal hedeflerini ve güncel politikalarını yabancı halklara anlatma amacı taşıyan bir tür iletişim sürecidir.
Lobi faaliyeti de, kamu diplomasisin STK’lar, milli ve manevi değerlerine bağlı, maddi imkanlara sahip gönülü bireyler veya sivil organizasyonlar tarafından yürütülen versiyonudur.
Kamu diplomasisinde ve aynı şekilde lobi faaliyetinde, propagandadan farklı olarak bilginin kaynağı bellidir ve doğruluğu kesindir. Propagandada ise bilginin kaynağı her zaman belli olmayabilir, doğruluğu kanıtlanamayan rivayetler ve dedikodular, kasıtlı ortaya atılan yanlış bilgilendirmeler de propaganda malzemesi olabilir. Dolayısıyla, ülke yararına olan ve tümüyle doğru bilgilerden oluşan lobi faaliyetini "propaganda" olarak nitelendirmek en başta bilimsel açıdan yanlıştır.
Bu konuda ülkemizde de ciddi girişimlerin başlamasının sebebi, çeşitli yabancı hükümetlerin lobi faaliyeti sayesinde elde ettikleri uluslararası başarıların somut örneklerle görülmüş olmasıdır. Siyasal ve sosyal çıkarlar için lobilerin gerçekleştirdiği profesyonel faaliyetler, karar alma mekanizmalarını, dış politikaları etkileyebilmekte; toplum nezdinde olumlu imaj oluşturulmasını sağlayabilmektedir.
Hali hazırda yurt dışında yaşayan bir kısım Türk yazarlar, ancak ve ancak yurt dışı muhalif gazetelerde, ve genelde ülkemiz aleyhine yazılarla gündeme gelebilmektedir. Ne acıdır ki bu, Ortadoğu'nun kirli bir geleneğidir. Genellikle, Batı dünyasının Ortadoğu coğrafyasında desteklediği model, kendi vatanına, kültürüne, politikasına muhalif olan ve bunu kendince bir "cesaret ve başkaldırı örneği" olarak gösteren modeldir. İngiliz derin devletinin amacı da genellikle Ortadoğu ülkelerini, kendi vatandaşlarıyla, kendi içinden zayıflatmak olduğu için, özellikle Avrupa gazeteleri ve TV'lerinde, yalnızca Türkiye'ye muhalif sesler yer bulmuştur. Yıllardır yurt dışında sadece bu muhalif kişilerin sesleri duyulduğu için yurt dışında ülkemiz adına çok yanıltıcı ve negatif bir profil ortaya çıkmaktadır.
Tüm bu nedenlerden dolayı, ülkemiz lehine yurt dışında güçlü bir lobi faaliyetinin eksikliği günden güne kendini daha çok hissettirmektedir. Ülkemiz lehine ciddi anlamda bir arka plan çalışması yapılamamakta, devletimizin, hükümetimizin son derece haklı olduğu konular dahi bir türlü gerekli ve yeterli bir biçimde anlatılamamaktadır. Bunun sonucunda, ülkemiz hakkında karşıt çevreler tarafından kurgulanan yapay olumsuz imaj bir türlü giderilememektedir. Örneğin, FETÖ'nün yurt dışındaki ülkemiz aleyhine olumsuz propaganda faaliyetlerini bertaraf edebilmek ve bu terör örgütünün gerçek yüzünü yabancı çevrelere de her yönüyle gösterebilmek mümkün olamamaktadır.
Siyasilerin çabaları bir yere kadardır. Siyasiler, yurt dışındaki kendi meslektaşlarına ulaşabilse de; özellikle ABD ve Avrupa'da etkili olan STK'lara, medya kuruluşlarına, ülkelerinin dış politikalarını yönlendiren düşünce kuruluşlarına, yatırımcılara, yazarlara, danışman görevi gören eski diplomatlara ve karar alma mekanizmasına etki eden benzeri pek çok sivil kesime doğrudan ulaşamamaktadır. Bu, ancak ve ancak etkili bir halkla ilişkiler çalışması ile gerçekleştirilebilir. O da, lobi faaliyetidir. Bu gerekli faaliyet Türkiye adına çok cılız bir şekilde süregeldiğinden, Sn. Adnan Oktar, A9 TV'deki canlı yayınlarında çok defa böyle bir halkla ilişkiler çalışmasının yapılması gerektiğine vurgu yapmış, hükümete de bu konuda sık sık çağrıda bulunmuştur. Bu konudaki örneklerden biri, 2013 yılı Haziran ayında Sn. Adnan Oktar'ın yapmış olduğu bir konuşmadır:
"Tayyip hocamdan benim ricam böyle şeylerde çok geç kalınıyor. 10-12 günlük bir şaşkınlık dönemi oldu bazı yerlerde. Bir hayret dönemi. Anında tespit edilmesi lazım. Anında da cevabının karşılığının verilmesi lazım. Cevap verecek bir topluluk önceden oluşturulması lazım. Bak bizim bu genç kızlar, delikanlılar, geceli gündüzlü, uyumadan, yemeden içmeden, sürekli yurt dışında, yurt içinde fitne çıkaranlara ilimle irfanla kararlı bir tavır gösterdiler. Bilgilendirme yaptılar. DEVLETİN İLGİLİ BİRİMİ OLMASI LAZIM. Provokasyona karşı halkı bilgilendiren, anında detaylara giren bir birim. Bu birimin de pek çok şubesinin olması lazım. Her yerde bu çalışmalar akılcı, doyurucu, mantıklı delillerle devam etmeli."
Türkiye'yi ilgilendiren önemli olaylarda Sn. Adnan Oktar "bilgilendirme" çağrısını mutlaka tekrar tekrar dile getirmiştir. Örneğin Afrin harekatıyla ilgili yurt dışında çıkan Türkiye aleyhindeki haberlere yönelik çalışma yapılması çağrısı yine Sn. Adnan Oktar'dan gelmiştir. Sn. Adnan Oktar'ın 22 Şubat 2018 tarihli konuşması şu şekildedir:
"Afrin şehir merkezi alınmazsa bütün bölge gitti demektir. Boydan boya PKK’nın ablukasına kapı sonuna kadar açılmış demektir. Bu da alenen bir fitnedir. Fitnenin def-ü refi için Afrin’in fethi farz-ı ayn. En kısa sürede Allah fethi müyesser etsin. Özel Harekâtçılarımıza Allah güç kuvvet versin… Sonuna kadar yanlarındayız. YURT DIŞINI İYİ BİLGİLENDİRELİM. Yurt dışını bilgilendirecek bir sistem yok şu an. Bunu biz yapalım. DAHA ÖNCE DE OLDUĞU GİBİ, HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ YİNE BİZ YAPACAĞIZ. Hem Fransızca hem İngilizce adım adım bilgilendirelim ki, ALEYHTE PROPAGANDA OLMASIN.
… Afrin konusunu ben yurt dışı gazetelerindeki yazılarımda da zaten çok detaylı vurgulayacağım. Ama o yeterli olmaz tabii sadece her yönden buna önem verelim."
Afrin harekatı, bu izahlardan hemen sonra, hem Sn. Adnan Oktar hem de arkadaşlarımız tarafından çeşitli yurtdışı gazetelerinde defalarca gündem yapılmış ve bu konuda gereken bilgilendirme sağlanmıştır. Afrin Harekatı ile ilgili Sn. Adnan Oktar'ın o dönemde dünyanın en büyük gazetelerinde çıkan yazılarından bazı örnekler şu şekildedir:
Özellikle Avrupa ve Amerika'da, bir kısım yazarlar tarafından tamamen devletimizi ve milletimizi kötülemeye yönelik propagandalar yapılırken ve yurt dışındaki ana akım medyanın geneli, İngiliz derin devletinin kontrolü altında sürekli Türkiye aleyhine bir tutum sergilerken, yurt dışında ülkemizin, devletimizin, vatanımızın, hükümetimizin haklarını savunan neredeyse yegâne kişiler Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları olmuştur. Konuyla ilgili, dünyanın en büyük gazetelerinde yayınlanan makalelerin, 73 dile çevrilmiş kitapların, yapılan sayısız konferansın, siyasiler, fikir adamları, kanaat önderleri, basın mensupları ve sanatçılarla yapılan birebir görüşmelerin tek amacı ülkemizi, vatanımızı uluslararası arenada övmek ve savunmak olmuştur. Tüm bu kitaplar, makaleler, konferanslar kayıtları, belgeleri mevcut somut, delilli faaliyetlerdir. Harun Yahya sitelerinden tüm bu bilgilere ulaşmak mümkündür.
Gösterilen bu özverili, hiçbir maddi çıkar gözetilmeyen vatansever çabaya rağmen, Adnan Oktar ve arkadaşlarına "yurt dışı lobi faaliyetlerinde yer alma" gibi garip ve ne anlama geldiği anlaşılamayan bir suçlama son derece hayret vericidir. Ortada bir lobi faaliyeti varsa bile, bu son derece meşru ve yalnızca vatanın, milletin, devletin menfaatine yapılmış bir faaliyettir. Devletin menfaatine olan konularda tüm dünyayı bilgilendirmek, ülkemize yönelik yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak için canla başla çalışmak SUÇ DEĞİLDİR, BİLAKİS VATAN, MİLLET, DEVLET AŞKIDIR.
Nitekim, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, iddianamede "yurt içi ve yurt dışı lobi faaliyetleri" başlığı altında yapılan camiamıza yöneltilen suç isnatlarında, söz konusu "lobi faaliyetlerinin" hangi konuda ve içerikte olduğuna dair hiçbir detay verilmemiş olması dikkat çekicidir. Herhangi bir kitaptan, yazıdan, görüşme veya konferanstan içerik verildiği takdirde bunların hepsinin vatan için olağanüstü derecede hayırlı faaliyetler olduğu hemen ortaya çıkacaktır. Bu nedenle bu yazı kapsamında söz konusu faaliyetlerin içeriklerini paylaşmanın ve kamuoyu nezdinde ortada bir suç olmadığını göstermenin zorunlu olduğu kanaatindeyiz.
Kendisini Allah'a adamış ve devletin üstünlüğüne inanmış bir sivil toplum kuruluşu olarak yaptığımız çalışmalar “lobi faaliyeti” kapsamında değerlendirilmeye zorlansa da bu yine suç olmazdı. Ancak bizim faaliyetlerimiz lobicilik değil, Allah'ın emri olan Kur’an'ı Kerim’in tebliği ve ülkemizin ve devletimizin menfaatlerini koruma çalışmasıdır. Yaptığımız faaliyetler hiçbir karşılık beklemeden yapılan bir gönül işidir.
Lobi faaliyeti tanım itibariyle ya siyasi ya da maddi bir fayda için yapılır. Ancak bizim faaliyetlerimizde ikisi de söz konusu değildir. Yapılan tüm çalışmalar, Rahmani bir amaç için vatanın, milletin bütünlüğü, devletin bekası, hükümetimizin muvaffakiyeti ve özellikle yurt dışında devletimizin yüce ve üstün özellikleriyle tanınması için yapılmış olan hayırlı faaliyetlerdir. Yapılan bu faaliyetler, yurtiçinde gerek iktidar partisinden gerekse muhalefetten sayısız siyasetçi ile ve MİT ve Emniyet'ten çeşitli isimlerle, bir kısım diplomatlarla, akademisyen, sanatçı ve bürokratlarla yapılan görüşmeleri içermektedir. Görüşme içerikleri daima devletin bütünlüğünü koruma, kutuplaşmanın engellenmesi, PKK, DAEŞ, FETÖ gibi terör örgütlerine karşı mücadele kapsamında çeşitli önerilerde bulunma şeklinde olmuştur.
İngiliz derin devleti kirli yapılanmasının Türkiye üzerindeki oyunlarıyla ilgili bilgilendirmeler çok sık yapılmıştır. Allah'ın varlığını inkar eden evrim teorisinin oluşturduğu dev tehlike ve buna karşı nasıl mücadele edilebileceği ile ilgili kapsamlı çalışmalar sunulmuştur. Türk birliğinin oluşması, Türk devletlerinin ittifakı ve yine İslam Birliğinin kurulması ile ilgili yollar, yöntemler ve çalışmalar sunulmuştur. Özellikle İngiliz derin devletinin yönlendirdiği FETÖ hain yapılanmasının kirli oyunları ortaya çıktıktan sonra, mevcut hükümete destek olmanın devletin bekası açısından ne kadar önemli olduğu önemle ve ısrarla dile getirilmiştir. Bu yöndeki çabalar, özellikle çözüm sürecinin sona ermesinin ardından PKK’nın kalleşçe şehir yapılanmalarını kurduğu dönemde de gösterilmiştir. Hükümetin elini güçlendirmenin tam zamanı olduğu, ortamı hain bölücü terör örgütlerine bırakmamak, onların eline koz vermemek gerektiği, bu nedenle muhaliflerin dahi bu dönemlerde hükümetlerine sahip çıkmaları gerektiği defalarca ve ısrarla görüşmelerde gündeme getirilmiştir.
Bu yönde, özellikle Sn. Adnan Oktar tarafından doğrudan canlı yayınlar ve bizzat siyasilerle görüşen çeşitli arkadaşlarımız kanalıyla MHP cihetine de yoğun çağrılar yapılmış, MHP’nin desteğinin bu dönemde özel bir önemi olduğu anlatılmış ve bölücülerin hain girişimlerde bulundukları bu kritik dönemlerin ayrılık veya muhalefet zamanı olmadığı, destek ve ittifak zamanı olduğu çok defa ve ısrarla dile getirilmiştir. MHP'nin, AK Parti'ye destek vermesi ve cumhur ittifakının kurulması için yapılan çağrılardan birkaç örnek şu şekildedir:
ADNAN OKTAR: MHP için muhalefet görevi olmaz böyle bir dönemde, farzdır. İktidarda olması farzdır MHP’nin. Böyle bir farzı terk edemez. … Şu anki yapısı iyi. İmkanı da iyi. Şu an rahatça İçişleri Bakanlığı'nı alabilir. Çünkü çok eski bir parti MHP. Yeni bir parti değil ki. Yani hep genellikle bu çizgide kalmıştır. Ama kitle partisi olabilir ama onun için de modern bir bakış açısını savunması gerekiyor. … Biz hiçbir şart koşmadan sadece İçişleri Bakanlığı’nı istiyoruz ve hükümette olup PKK’yı dağıtmak istiyoruz diyebilir. PKK büyük bir beladır. Ortadoğu’nun başının belasıdır. Güneydoğu Bölgesini tamamen işgal etmiştir. Şımarmış azmış ve kudurmuştur. Kürt kardeşlerimizi işkenceye ıstıraba sürüklemektedir. Gereğini yapacağız diyecek. (Adnan Oktar’ın 27 Haziran 2015 tarihli A9 TV röportajından)
ADNAN OKTAR: Şimdi hükümeti ben muhalefetle iç içe olmaya davet ediyorum, istirham ediyorum. Muhalefeti de hükümete karşı şefkatli olmaya davet ediyorum. Çok ılımlı olmaya davet ediyorum. Çünkü vatan, millet meselesi. Yani hükümet, devlet tehlikedeyse, hükümet de devlet de kendini korur. Sayın Kılıçdaroğlu aklı başında bir insan, makul bir insan. Devletin, hükümetin kendini koruma refleksine yardımcı olacağını düşünüyorum. Ama kendi endişelerini dile getirsin. Hükümet de ona garanti versin, ortalık yatışsın. Mutlaka bir araya gelmeleri gerekiyor. Ama bu bir siyasi toplantı olmasın yani. Bu bir rekabet toplantısı değil. Vatan millet için samimi arkadaşça bir toplantı, kardeşçe bir toplantı olsun. Hükümetle muhalefetin uzlaşması çok hayati. Yani Türkiye için lüks muhalefet olması. Yani gerçek, klasik muhalefet olması lüks. Yani bizim şimdi bunu yapacak durumumuz yok. Ancak kardeşlik bağı içerisinde birbirimizi samimi eleştirebiliriz. Yani klasik siyasette kıyasıya bir rekabet vardır. Biz onu şu an yapamayız. Yani Türkiye’nin konumu buna müsait değil. (Adnan Oktar’ın 17 Şubat 2017 tarihli A9 TV röportajından)
Yurt içinde yapılan bu vatansever faaliyetlerle ilgili daha detaylı bilgileri buradan okuyabilirsiniz.
Bütün bu faaliyetler kapsamında özellikle vurgulanması gereken husus şudur: Bizler, bir camia olarak varlık gösterdiğimiz 40 YIL BOYUNCA ASLA SİYASETE GİRMEDİK. ASLA SİYASETE GİRMEYİ DÜŞÜNMEDİK VE ASLA DÜŞÜNMÜYORUZ. Arkadaş çevremiz içinde geçmişten beri buna imkanı olan çok kişi bulunmaktaydı, gerek çevrelerinden gerekse başarılarından dolayı bu yönde öneriler alanların sayısı çoktu. Fakat bizler, amacı Allah’ın rızasını kazanmayı ve bu uğurda maneviyatın, vatanın, milletin bütünlüğünü savunmayı düstur edinmiş bir topluluk olarak, siyasi bir mücadele ortamına katılarak değil, önerileri ve faaliyetleriyle katkıda bulunmayı hedefledik. Örnek aldığımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin “şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” düsturunu kendimize örnek aldık. Ve varlığımız boyunca hiçbir şekilde siyasetin içinde yer almayarak bu yöndeki kararlılığımızı gösterdik. Bundan sonra da bu kararlılığımız devam edecektir.
Dolayısıyla, işimiz ve hedefimiz siyasetle ilgili değildir. Bizim hedefimiz vatanın ve devletin bekası, milletimizin maddi-manevi bütünlüğü, sevgi ve ittifak ortamının oluşması ve en önemlisi Türkiye’nin liderliğinde bir İslam Birliği'nin oluşmasıdır. Bu hedef için gösterdiğimiz çaba, elbette ilk planda devleti yönetenlere iletilmeli, gösterilmeli; onların kanaati ve iradesi altında hayata geçirilmelidir. Böyle bir çaba devletten bağımsız yapılamaz. Bu büyük hedefi devlet ile beraber gerçekleştirmemiz, düşüncelerimizi, fikirlerimizi devletin kendisiyle paylaşmamız, bu konuda hükümeti, muhalefeti, istihbaratı ve devletin tüm kurumlarını bilgilendirmemiz elzemdir. Camiamız varlığı boyunca bunu kapalı kapılar ardında değil, açıkça yapmıştır. Bu, bizim şeffaflığımızı, öneri ve fikirlerimizi paylaşmaktan çekinmediğimizi ve her daim devletimizle birlikte hareket ettiğimizi göstermektedir.
Düşünce şeklimizi, fikrimizi, tehlike olarak gördüğümüz unsurları, vatanın bütünlüğü için nasıl bir çaba içinde olduğumuzu, İslam Birliği uğruna nasıl gayret gösterdiğimizi çok iyi bilmektedir. Bizler fikirleri, yaklaşımı, yaşam tarzı, düşünce şekli gizli, anlaşılmaz, örtülü insanlar değiliz. Doğru bildiğini doğru olarak savunan, Allah’ın rızası için bunu açıkça ve dosdoğru yapan insanlarız. Bu özelliğimiz nedeniyledir ki, gerek kişiliğimiz gerek fikirlerimiz nezdinde görüştüğümüz kişilerden hep teveccüh gördük.
Her ülkede sivil toplum kuruluşları devletin birimlerine kendi ülkelerinin menfaatleri için çeşitli bilgiler verir, onlara gerek iç gerekse dış politika ile ilgili aydınlatıcı, yön verici önerilerde bulunurlar. Bu sistemin Avrupa ve ABD’de ne kadar yaygın olduğu, demokrasilerin ayrılmaz bir parçası olarak kabul edildiği kamuoyunun malumudur. Bizim de bir vakıf olarak çabamız bu yönde olmuştur ve bunu en iyi bilen devletimizin kendisidir. Nitekim, kendileriyle görüşmeler yaptığımız ve açıkça görüşlerimizi bildirdiğimiz kişiler de hiçbir zaman bizimle görüşmekten çekinmemiş, aksine bizim görüşlerimizi paylaşmaktan dolayı büyük memnuniyet duymuş, tamamı tecrübeli devlet adamları ve akademisyenlerden oluşan kişilerdir. Takdir edilmelidir ki bu insanlar, en ufak bir sakınca görseler asla bu görüşmelere yanaşmayacaklardır. Ancak bu görüşmeler, yıllar boyunca defalarca devam etmiş ve her defasında memnuniyetle karşılanmıştır.
Eğer burada bir “suç” zikrediliyorsa, bunun “lobi faaliyeti suçu” gibi sanal ve ucu açık ifadelerle anlatılmaması, hükümetimizle, siyasilerle, diplomatlarla AÇIKÇA yapılan bu görüşmelerde, yurt dışındaki kamuya AÇIK FAALİYETLERDE NASIL BİR SUÇ İŞLENDİĞİ, görüşmelerin ve faaliyetlerin içeriği de belirlenerek açıkça anlatılmalıdır. BU YAPILAMIYORSA Kİ, YAPILAMAZ, o zaman bu durumun neden bizimle ilgili olarak bir suç kapsamında zikredildiği izaha muhtaçtır.
Gerek A9 TV’ye katılan özel ve tanınmış yabancı konuklar ve o konuklarla yapılan canlı yayınlar, gerek 73 ayrı dile çevrilen Adnan Oktar kitapları gerekse yurt dışında yayınlanan Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza ait köşe yazıları, yoğun olarak devletimizi yüceltmek, diğer ülkelerle anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak, dünya Müslümanlarını korumak ve dünyada zulmü durdurmak amaçlıdır. Yurt dışından gelen özel konuklarla yapılan görüşmeler asla ve asla kapalı kapılar ardında olmamış, aksine A9 TV’de canlı yayın esnasında gerçekleşmiştir. Köşe yazıları ise sayısız ülkenin en bilinen gazetelerinde, Türkiye’yi, devletimizi ve hükümetimizi öven ve savunan ve her hafta en çok okunanlar listesinde yerini alan köşe yazıları olarak dikkat çekmektedir.
Bir kısım Türk yazarların, ki bunlar çoğunluğu oluşturmaktadır, özellikle hatırı sayılır gazetelerde yazarlık yapabilmek için mevcut hükümetlerine ciddi şekilde muhalif çizgide yer aldıkları kamuoyunun malumudur. Yurt dışında iyi gazetelerde yazabilmek, bu yönde kariyer yapmak ne acıdır ki "muhalif" olmaktan geçmektedir. Bu kriteri alt üst eden yegâne kişiler Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları olmuştur. Sn. Adnan Oktar’ın da arkadaşlarının da yazıları, dünyanın en saygıdeğer ve önemli gazetelerinde yıllar boyunca yayınlanmıştır. Yüzlerce köşe yazısı söz konusudur. Bu yazıların tamamına bakıldığında, sadece ve sadece devletimizin vatanımızın ve Müslümanların müdafaasının söz konusu olduğu açıkça görülebilir. Bu eserlerin bir suç kapsamında sayılması akla ziyan bir durumdur. Eğer bir suç gerçekten varsa, bu kapsamdaki bir görüşmenin, kitabın veya yazının, içeriğiyle birlikte suç delili olarak belirtilmesi gerekirdi. Ama iddianamede bu yönde tek bir içerik dahi sunulmamaktadır. Çünkü yapılan çalışmaların tümü devlet, hükümet, İslam yanlısıdır, vatanperver amaçlarla yapılmışlardır.
Sn. Adnan Oktar’ı ziyarete gelen misafirlerle konuşulan konular ve yurtdışında en etkili gazetelerde yazılan yazılar neticesinde birçok kazanım elde edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Bunlar gibi daha pek çok örnek vermek mümkündür. Tüm halkımız ve Hükümetimiz de çok iyi bilmektedir ki, yurt dışında özellikle devlet, millet ve hükümet olarak eleştiri oklarının Türkiye’ye yöneltildiği dönemlerde, Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları tüm güçleriyle bu olumsuz algıyı ortadan kaldırmaya yönelik yoğun çaba halinde olmuşlardır. Faaliyetlerimiz ortadadır. Faaliyetlerimizi devletimiz anı anına yakından incelemiştir. Devletimiz; milletin, İslam’ın, hükümetin nasıl savunucusu olduğumuzu çok iyi bilmektedir. Yapılan yayınlar, konferanslar, görüşmeler ve gazetelerdeki köşe yazıları ortadadır. Bunların tümü HERKESİN KOLAYLIKLA ULAŞABİLECEĞİ YAKINLIKTADIR. Ne görüşülen kişiler, siyasiler ne de yayınlanan yazılar GİZLİ SAKLI DEĞİLDİR. Bütün bunlar, dünya çapında hükümetimiz ve devletimiz lehine olağanüstü faydalar getiren, benzeri olmayan çalışmalardır. Hiçbir karşılık olmaksızın veya talep etmeksizin tümüyle MİLLİ VE MANEVİ HİSLERLE, VATAN AŞKIYLA gerçekleştirilmiş, yıllarca taviz verilmeden devam ettirilmiş faaliyetlerdir. Ülkemiz, çok geniş çaplı olarak bu faaliyetler neticesinde yurt dışında en iyi şekilde temsil edilmiştir. Yurtdışında haksız yere gelişmiş pürüzler bu şekilde aşılmış, yanlış düşünceler bu şekilde ortadan kaldırılmıştır.
Elbette ki hükümet yetkilileri ve ilgili kurumlar, devletimizin ve hükümetimizin politika ve uygulamalarını en iyi şekilde anlatmakta ve gerekli çalışmaları yerine getirmektedirler. Ancak, bir hükümetin ve devletin en büyük destekçisi halkıdır. Yurt dışı nezdinde, halkın, sivil toplum kuruluşlarının da bir hükümetin politikalarının desteklendiğinin görülmesi, o hükümeti daha da güçlü ve avantajlı duruma getirecektir. Sn. Adnan Oktar ve arkadaşlarının yurtiçinde ve dışında bu yönde yaptıkları faaliyetler devletimize ve hükümetimize, elimizden gelen tüm desteği ve yardımı vermek amaçlı, iyi niyetli, fedakarane ve faydalı çalışmalardır.
Bu vatanperver çalışmaların, hiçbir delil gösterilmeden, art niyetle, suç gibi gösterilmesi hukuka ve vicdana uygun değildir.