Sayın Adnan Oktar ve camiamıza yönelik yürütülen soruşturma sürecinde, bazı arkadaşlarımız baskı ve tehdit yöntemleri kullanılarak sözde itirafçı olmaya, daha doğrusu arkadaşlarına iftira atmaya zorlandılar.
Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi, “etkin pişmanlık” adı altında, yargının yanıltılması, kişisel veya örgütsel menfaatler için, başkalarına iftira atılması, “en tehlikeli olan da bu”dur. (Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, 18 Ocak 2017 tarihinde, Yargıda Birlik Derneği üyelerine hitaben yaptığı konuşmadan)
Camiamıza yönelik yürütülen soruşturma sürecinde, baskı ve tehdit yöntemleriyle iftiracı olmaya zorlanan arkadaşlarımıza en somut örneklerden biri Beril Koncagül’dür. Altı ay cezaevinde kaldıktan sonra, camiamıza iftira atmaya mecbur bırakılarak tahliye edilmesinin ardından, Beril Koncagül’ün basında birçok asılsız, iftira niteliğinde ifadeleri yer almıştır. Son zamanlarda da, güya kendisine ait olduğu iddia edilen Twitter hesabındaki paylaşımları bazı basın yayın organlarında gündem yapılmaktadır.
Öncelikle, Beril Koncagül yaklaşık 10 yıl camiamızda bulunmuş yakın bir arkadaşımızdır; dolayısıyla kendisinin kişiliği, üslubu camiamızca çok iyi bilinmektedir. Beril Koncagül, sanatçı bir kişiliğe sahip, asil, narin, zarif, nezaketli, yumuşak başlı, sevgi dolu, kibar bir hanımdır. Sözde kendisine ait olduğu iddia edilen Twitter hesabından yaptığı açıklamalardaki üslup kesinlikle kendisine ait değildir. Bu hesabın camiamıza husumetiyle bilinen Özkan Mamati ve ekibi tarafından ele geçirilerek kullanılmaktadır.
Söz konusu Twitter hesabında yer alan ifadeler, Beril Koncagül gibi bir hanımefendinin asla telaffuz etmeyeceği derecede çirkin, kaba, avami ve basittir. Dahası, bu ifadelerde kendisini de son derece küçük düşürücü ithamlar bulunmaktadır. Oysa ki hiçbir hanım, kendisi için bu tür aşağılayıcı ifadeler kullanmaz, haya eder. En ahlak dışı yapıya sahip olanlar dahi, kendisini de küçük düşüren bir şekilde, böyle “hayasız” denecek bir üslup ve anlatım kullanmaz. Bu nedenle, Beril Koncagül’ün hiçbir zaman yaşanmamış hayali senaryoları bu çirkin üslupla anlatarak kendisini de küçük düşürmesi akla mantığa tümüyle aykırıdır.
Dolayısıyla, Beril Koncagül’e ait olduğu iddia edilen Twitter hesabının kendisi tarafından kullanılmadığı, camiamıza kumpas kuranların baskı ve zoruyla ele geçirdikleri bu hesaptan paylaşımlar yaptıkları çok açıktır.
Beril Koncagül, YİNE AYNI KİŞİLER TARAFINDAN BASKI VE TEHDİT ALTINDA çeşitli TV kanallarına çıkartılarak Sayın Adnan Oktar ve camiamız aleyhinde, gerçek dışı iddialarda bulunmaya, iftira atmaya zorlanmaktadır.
Beril Koncagül’ün tutukluluk öncesi ve tahliye sonrasındaki hayatı, ruh hali ve fiziki görünümü karşılaştırıldığında, ve daha da önemlisi, gözaltı ile tahliye edildiği tarih arasında geçen 6 aylık süre dikkatlice incelendiğinde, kendisinin nasıl şiddetli bir baskı ve tehdit altında olduğu açıkça görülecektir.
On yıl kadar camiamızda bulunan Beril Koncagül, tutukluluğunun 6. ayında, fiziksel ve ruhsal sağlığını koruyabilmek, canını kurtarabilmek için, Sayın Adnan Oktar ve camiamıza iftira atmak zorunda kalmıştır. Aşağıda Beril Koncagül’ün, diğer sözde “etkin pişmanlıktan” faydalanmak zorunda kalarak iftira atmaya zorlanan diğer arkadaşlarımız gibi, nasıl bir süreç yaşadığını, bir takım husumetli müştekiler ve basın aracılığıyla nasıl baskı gördüğünü, halen de üzerindeki bu baskının etkisiyle kendisine ait olmayan açıklamalarda bulunmaya zorlandığını, delilleriyle açıklamaktayız.
Beril Koncagül, sekiz gün boyunca gözaltında kalmış ve 17 Temmuz 2018 tarihinde, Emniyet Müdürlüğündeki sorgusunda verdiği ifadede baskıdan, alıkonmadan, hapis hayatından, güya 'ahlaksız bir hayat yaşandığı' şeklindeki iftiralardan hiç söz etmemiştir. Eğer kendisinin etkin pişman ifadesinde ve tahliye sonrası bazı yazılı ve görsel basında iddia ettiği gibi gayri ahlaki bir yaşantı, baskı, zorla alıkoyma olsaydı, bunları emniyetteki sorgusunda ifade etmez miydi? Bilakis, Beril Koncagül emniyetteki ifadesinde tüm bu iftira dolu iddiaları reddetmiştir, hatta Sayın Adnan Oktar ve camiamızın çalışmaları hakkında son derece övücü ifadeler kullanmıştır.
– Örneğin kendisine “turnike sistemi” iftirası sorulduğunda: “Turnike sistemi diye iddia edilen sistem tamamen iftiradır. Böyle bir şeyi hiçbir kadın kabul etmez, bu kadınlara en büyük hakarettir. Biz ve erkek arkadaşlarımız Kur’an’a uygun yaşayan insanlarız. Harama kesinlikle girmeyiz. Böyle bir şeye şahit olmadım” demiştir.
– Yine 17 Temmuz 2018 tarihli ifadesinde: “Biz Suç Örgütü değiliz. Böyle bir yapı olarak faaliyetimiz yoktur. Biz arkadaş topluluğu olarak devlete bağlıyız. Hak hukuk bizim için çok önemlidir. Biz milliyiz. Devletin bütünlüğü, bölünmemesi bizim en büyük hedefimiz. Devletin bölünmesine dair kurulan her türlü yapıya karşıyız. Bunlardan dolayı tehditler alıyoruz. İnsanlara Allah sevgisini aşılamak, Kur’an’ı anlatmak bizim amacımızdır. PKK’ya karşı ilmi mücadele veriyoruz. Doktorların korunması, emniyet personelinin koşullarının kolaylaştırılmasını sağlama, kanser hizmetleri, sağlık hizmetlerinin tüm ülkede eşit yapılabilmesi, darwinist eğitimin sonlanması, bağnazlığın önüne geçilmesi, kadınların korunması, İŞİD gibi terör faaliyetleri ile mücadele amaçlarımız arasındadır” demiştir.
Emniyette verdiği bu ifadeler Beril Koncagül’ün samimi ifadeleridir. Görüleceği gibi, ifadelerin içeriği kadar üslubu da, son zamanlarda basında yer alan, sosyal medya hesaplarından paylaştığı içerik ve üslupla taban tabana zıttır. Emniyet ifadesindeki üslup, Beril Koncagül’ün 10 yıldır tanıdığımız, bildiğimiz seviyeli, nazik üslubudur. Bugün sözde kendisine ait gibi görünen sosyal medya hesaplarındaki seviyesiz üslupla hiçbir ilgisi yoktur. Bu nedenle, Beril Koncagül’ün adına başkalarının bu paylaşımları yaptığını, BERİL KONCAGÜL’ÜN BASKI ALTINDA TUTULDUĞUNDA ŞÜPHE YOKTUR.
Tutuklandıktan sonra Bursa Yenişehir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’na sevkedilen Beril Koncagül cezaevinde, Çağla Çelenlioğlu ile birlikte, çok küçük, dar bir koğuşta beraber kalmıştır. Her ikisi de arkadaşlarına yazdıkları mektuplarda, çok üşüdüklerini, çok fazla sinek, küf ve kir olduğunu, koğuşta adım dahi atacak kadar yer olmadığını belirtmişlerdir. Kendilerine gönderilen giysileri almakta güçlük çekmişler, eşyaları gecikmeli olarak kendilerine ulaştırılmıştır. Beril Koncagül, kısa bir süre sonra aşırı kilo kaybetmeye başlamıştır. Cezaevinde görevli infaz memurları da Beril Koncagül’ün sağlığının bozulmaya başladığına tanıktırlar. Bu fiziksel koşullardaki olumsuzluklar, elbette ki Beril Koncagül’ün dayanma gücünü kırmış, canını, ruh ve beden sağlığını koruyabilmek için, sözde etkin pişmanlık yoluyla cezaevinden kurtulmaya çalışmıştır.
Yenişehir Kadın Kapalı Cezaevi Yönetimi, burada kalan arkadaşlarımızla defaatle görüşerek, etkin pişmanlıktan faydalanmaları telkininde bulunmuş, aksi takdirde cezaevinden çıkamayacaklarını söylemiştir.
Beril Koncagül cezaevindeyken, husumetli bazı müştekiler tarafından kendisine ve ailesine psikolojik baskı ve taciz uygulanmıştır. Beril Koncagül, 28.09.2018 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazdığı dilekçede, (sözde) itirafçı olması için yapılan bu baskı ve tacizleri anlatarak bunların kaldırılması için savcılıktan yardım talep etmiştir:
“Müştekilerden Ümit Kuruca’nın ailemle irtibata geçip aslı olmayan beyanlarda bulunması ve yine müştekilerden Özkan Mamati’nin açtığı ve yazdığı yasal olmayan internet sitesini delil gösterip, hiçbir delili olmamasına rağmen beni mağdur gibi gösterip, aileme duygusal baskı yapılarak şikayetçi olmaya zorlanmıştır. Aynı zamanda yine bu baskı sonucu hiçbir bilgimin olmadığı ve işlemediğim suçları kabul edip, bu zamanda onlara müştekilerden gelen üstü kapalı tehditleri bertaraf etmem için itirafçı olmayazorlanmaktayım. Bu süreçte, bu baskı ve üstü kapalı tehditlerin sonucu aynı zamanda hukuki olarak müştekilerden ve avukatlarından gelen yalan yanlış ifadelerle ailem kandırılmaktadır. Cezaevinde irtibatımızın tam sağlanamaması bu süreci daha da zor duruma getirmektedir. Ailemle aram açılmaktadır. İleriki süreçte, yine böyle devam ederse, ailemle sorun yaşadığım aleyhinde bir propaganda malzemesi yapılacağımı şimdiden bildiriyorum. Hukuken bir önlemi varsı, müştekilerin ailemle irtibatının engellenmesini talep ediyorum.”
Söz konusu müştekilerle birlikte hareket eden bazı avukatlar Beril Koncagül ile cezaevinde görüşerek, diğer arkadaşlarımıza da yaptıkları gibi, ona da gözdağı vermişler, devletin üzerimizi çizdiğini, en az 60 yılla yargılandığını, bir daha gün yüzü göremeyeceğini, tek çaresinin etkin pişmanlıktan faydalanmak olduğunu söylemişlerdir.
Bir yandan da, basın-yayın organlarının büyük bir kısmında Beril Koncagül ve camiamızdaki birçok hanım arkadaşımız için yürütülen çirkin iftira kampanyası da ayrı bir baskı unsuru haline gelmiştir. Bu hanımlar, "iffetsizlik iftirasıyla lekelenerek hapis yatmak" ile "tacize uğramış, zorla baskıyla alıkonmuş bir mağdur olmak" iftirasını atmak arasında seçim yapmak zorunda bırakılmışlardır.
Cezaevinin ağır koşullarına ve bu psikolojik ve fiziksel baskıya 6 ay direnebilen Beril Koncagül, daha fazla bu koşullara dayanamayarak, arkadaşlarına iftira atmak zorunda bırakılmıştır.
Beril Koncagül, 6 ay boyunca cezaevinde kalmış, ne gözaltındaki ifadesi sırasında ne de daha sonra cezaevindeyken etkin pişmanlıktan yararlanmamış, polise ve savcılığa Sayın Adnan Oktar ve camiamız aleyhinde tek bir söz bile söylememiştir. Bilakis, müştekiler aleyhinde beyanları olmuş, hatta Savcılığa şikayette bulunmuştur.
Beril Koncagül, tahliyesinin ardından bu çelişkiyi gidermek amacıyla, kendisine güya cezaevindeyken bazı sanık avukatları tarafından baskı yapıldığını, bu avukatların güya kendisine Sayın Adnan Oktar’dan talimatlar taşıdıklarını, bu nedenle uzun süre itirafçı olamadığını iddia etmiştir.
Öncelikle, Sayın Adnan Oktar da o esnada cezaevindedir ve kendisine görüş kısıtlaması uygulanmaktadır. Sayın Adnan Oktar’ın o dönemde avukatları ve ziyaretçileri ile yaptığı tüm cezaevi görüşmeleri İstanbul 3. S.C.Hakimliği’nin 2018/4825D. iş sayılı kararı ile sesli ve görüntülü kayıt altına alınmaktadır. Sayın Oktar’ın avukatları ile yaptığı görüşmeler haftada sadece iki gün ve ikişer saat süreyle kısıtlanmış olup tüm bu görüşmeler ve görüşme esnasında karşılıklı verilen evraklar da kayıt altına alınmaktadır. Görüşmelerin hepsi cezaevi infaz memurlarının gözetiminde yapılmaktadır. Tutulan tüm sesli, yazılı ve görüntülü kayıtlar düzenli olarak cezaevi komisyonu tarafından incelemekte ve savcılık bilgilendirilmektedir. Böylesi bir ortamda Sayın Oktar’ın sözde talimat gönderme, vb. türünden suç unsuru oluşturacak herhangi bir söylemde bulunması, hatta bu yönde bir ima yapması dahi olanaksızdır. Dolayısıyla böyle bir durumda Sayın Adnan Oktar’ın herhangi birine haber ya da talimat göndermesi veya baskıda bulunması söz konusu dahi olamaz.
Dahası, cezaevlerinde tüm görüşmelerde, çok yakın mesafede infaz memurları bulunmaktadır. Herhangi bir avukatın rahatsız edici, baskıcı bir tavrı durumunda, infaz memurlarını çağırarak tutanak tutturmak mümkünken Beril Koncagül bunu yapmamıştır.
Çünkü Beril Koncagül hiçbir zaman Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarından bir baskı görmemiş veya bu avukatlar aracılığıyla Sayın Adnan Oktar’dan bir talimat almamıştır. Ancak, Beril Koncagül bazı husumetli müştekilerin ve onların kullandıkları avukatların baskılarıyla "dayatılmış itirafçı" olana kadar “neden 6 ay bekledin?” sorusuna bir yanıt olması için bu senaryoyu öne sürmektedir. Cezaevi koşullarına ve husumetli müştekilerden gelen baskı ve tehditlere dayanamadığı için yalan söylemek zorunda kaldığını kamufle etmeye çalışmaktadır. Ancak yukarıda açıklandığı gibi bu iddiasının gerçek dışı olduğu aşikardır.
Beril Koncagül beyanlarında, Sayın Adnan Oktar’ın güya kendisine mektuplar gönderdiğini, bu şekilde kendisinin itirafçı olmasını engellemeye çalıştığını iddia etmektedir. Ancak, KENDİSİNİN SAYIN ADNAN OKTAR’A VE DİĞER ARKADAŞLARIMIZA YAZDIĞI SEVGİ DOLU, İÇTEN MEKTUPLARDAN HİÇ SÖZ ETMEMEKTEDİR.
Öncelikle Sayın Adnan Oktar’ın Beril’e gönderdiği mektuplar tamamen sevgi, şefkat içerikli, dostça yazılmış mektuplardır. Bu mektuplarda başka bir amaç aramak son derece art niyetli ve mesnetsiz bir bakış açısıdır.
Beril Koncagül’ün Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza yazdığı mektuplar da, aynı şekilde son derece içten, sevgi ve özlem dolu mektuplardır. Bu mektupların zorla, taktik olarak veya baskıyla yazılmış olmaları kesinlikle mümkün değildir.
Aşağıda Beril Koncagül’ün 11.10.2018 tarihinde Sayın Adnan Oktar’a gönderdiği mektup örnek olarak verilmektedir. Beril’in Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza gönderdiği böyle sevgi dolu onlarca mektup bulunmaktadır.
Bu mektupta açıkça görülen sevgi, yakınlık, güven, özlem ve dostluk duyguları taklitle, zorla yazılamaz. Bu mektupların gönülden, içten gelerek, özlemle yazıldıkları aşikardır. Ve Beril Koncagül hem Sayın Adnan Oktar’a hem de birçok arkadaşımıza çok sevgi dolu, cezaevinden çıktıktan sonra da birlikte olmak istediğini açıkça ifade eden mektuplar göndermiştir. Bu mektupları yazdıktan çok kısa bir süre sonra, bu sevgi sözcüklerini söylediği insanlara ağır iftiralar atması, Beril Koncagül’ün kaldıramayacağı kadar şiddetli bir tehdit ve korku altına sokulduğunun açık bir göstergesidir.
Beril Koncagül’ün camiamızla birlikteyken ne kadar mutlu, huzurlu, dışa dönük olduğu sosyal medyada paylaştığı fotoğraflardan açıkça görülmektedir. Hatta annesi, teyzesi de, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızla görüşürler, sık sık yemeklerde davetlerde bir araya gelirlerdi. Aşağıda Beril Koncagül’ün tutuklanma öncesi ve tahliye olduktan sonraki fotoğrafları yer almaktadır. Bu fotoğraflarda Beril Koncagül’ün yüz ifadesinin, genel halinin nasıl farklılaştığı açıkça görülmektedir.
Beril Koncagül’ün tahliye olduktan sonraki fotoğrafları ve video görüntüleri, NASIL BİR PSİKOLOJİK VE BELKİ DE FİZİKİ EZİYET YAŞADIĞINI açıkça göstermektedir. BEDENSEL VE RUHSAL SAĞLIĞININ BOZULDUĞU, IŞILTISININ KAYBOLDUĞU, PSİKOLOJİK BİR ÇÖKÜNTÜ YAŞADIĞI BEDEN DİLİNE, GÖZLERİNE, YÜZ İFADESİNE, SES TONUNA YANSIMAKTADIR.
Beril Koncagül büyük bir baskı altında, vicdanına aykırı davranmaya zorlanmaktadır. Hem kendisi hem de ailesi, Özkan Mamati ve ekibinin ölümcül tehditleri altındadır. Can güvenliği dahi olmadığından endişe etmekteyiz. Teknik ve telefon takibi ile bu kişilerin Beril Koncagül’ün evine sıkça girip çıktıkları, bu şekilde kendisini cendereye aldıkları kolaylıkla görülecektir.
Beril Koncagül’ün kişiliğiyle taban tabana zıt bir üslup kullanarak, kendisini dahi küçük düşürecek ifadeleri rahatlıkla kullanabilmesi, kendisine dahi iftira atacak duruma getirilmesi, ancak acımasız bir baskı ve tehdit ile olabilir.
Basın, tehdit altında bir insanın ifadelerine itibar etmemelidir. Basının bu tür haberlere yer vermesi, kumpasçıları daha da salgınlaştırır, onların eylemlerini meşrulaştırır. Bunun sonucunda, tehdit altındaki Beril Koncagül gibi kişiler üzerindeki baskı daha da artar.
Beril Koncagül’ün Twitter hesabında yer alan iftiralar da herhangi bir suç isnadı öne sürmekten çok, ortada güya gayri ahlaki bir yapı varmış izlenimi vererek insanların hassas sinir uçlarını tahrik edip kamuoyunda sansasyon ve infal oluşturma, bu suretle hem camiamızı sözde karalama ve itibarsızlaştıma hem de mahkemeyi baskı altında tutma amacı taşımaktadır.
Bu nedenle, medyanın da öncelikli olarak Beril Koncagül ve zorla müşteki veya etkin pişman yapılan diğer hanımlar üzerindeki baskıyı kaldıracak bir yol izlemesi vicdana daha uygun olacaktır.
Örneğin, Beril Koncagül hamiledir. Evli olmamasına rağmen, nasıl hamile kaldığının sorulması, kendisine yapılan kötü muameleyi ortaya çıkarabilir, çünkü Beril Koncagül kalabalık bir grubun tehditle tecavüzüne maruz kalmış, korkutularak iradesi fesada uğratılmış olabilir.
Uzun süredir, camiamıza yakın olan kişilere karşı görülmemiş bir eziyet ve işkence yöntemi uygulanmaktadır. Bir grup insan tarafından, 11 Temmuz 2018 tarihindeki operasyon öncesinde sosyal medyada başlatılan karalama, iftira, itibar zedeleme terörü, ardından gelen cezaevi sürecindeki ağır fiziksel koşullar, devam eden baskı ve tehditlerle, bazı arkadaşlarımız canlarını, ailelerini kurtarmak için, bizlere iftira atmaya mecbur bırakıldılar.
Bu, tarihte görülmemiş bir dehşet yöntemi!
Hiçbir psikolojik işkence bu kadar uzun bir zamana yayılarak, sistematik olarak sürdürülmemiştir. İnsanlar, uygulanmakta olan bu şiddetli baskı ve yıldırma politikasının farkında değiller. Beril Koncagül gibi bazı arkadaşlarımızın korkutma yoluyla ile kişilikleri yok edildi, akılları alındı, ne konuşmaları ne de davranışları kendileri gibi değil.
Tüm bu baskı ve tehdit politikasının amacı, Sayın Adnan Oktar’ı ve camiamızı sözde rencide etmek, itibarımızı zedelemektir. Ancak, Allah’tan korkan, Allah’a güvenen, Allah’a sevgiyle teslim olan her mümin gibi, Sayın Adnan Oktar da arkadaşlarımız da olanca gücüyle devam eden bu saldırılardan, karalama kampanyalarından, iftiralardan asla etkilenmemektedirler. Allah’ın ayetinde bildirdiği gibi, Allah kuluna yeter:
Allah kuluna yeterli değil midir? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. (Zümer Suresi, 36)
Medyanın, camiamıza husumetli bazı kumpasçıların ve onları destekleyen bir takım hukukçuların üretip, tehdit ve baskı altında tuttukları sözde itirafçılar üzerinden yaydıkları akla hayale gelmedik gerçek dışı, uydurma iftiralara itibar etmesi, destek vermesi ve yayması kumpasçıların elini kuvvetlendirerek mağdur ettikleri müştekiler ve etkin pişmanlar üzerinde uyguladıkları baskı, tehdit ve dehşetin şiddetini artırmalarından başka bir işe yaramayacaktır.
Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.