Bizler, birbirini candan seven, güvenen ve dostlukları yıllar öncesine, hatta öğrencilik yıllarına dek uzanan, aynı inanç, ülkü ve idealleri paylaşan, samimi, dindar ve modern bir arkadaş grubuyuz.
Bu arkadaş grubumuz bir sivil toplum birlikteliği şeklinde de tanımlanabilir. Fakat, bir cemaat, dini grup veya tarikat değiliz, hiç olmadık. İnsanların, Allah’ın varlığını ve birliğini görüp anlamaları, Allah’ın istediği sevgiyi yaşamaları, her yerin barış ve güzellik içinde olmasını istedik ve istiyoruz. Ancak, bunu da bir “cemaat faaliyeti” olarak yapmadık.
Sadece insanların huzuruna, mutluluğuna, sevincine katkıda bulunmak, milli ve manevi değerlerimizi koruyarak Devletimizin Bekasına destek olmak istedik. Kimseye bizi örnek alın demedik. Doğru olan bizim yaptığımızdır iddiasında olmadık. Kimseye telkinde bulunmadık. Başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere söylediğimiz hep; “Kuran’a ve Resulullah (sav)’e uyun”, “vicdanınızın sesini dinleyin” oldu.
Bu gerçekleri defalarca beyan etmemize rağmen nedense ısrarla bazı çevreler tarafından cemaat olarak tanıtılmaya devam edildik. Kanaatimizce bunu yapanlar kendilerince bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor, bir yandan “Bakın bunlar dindarız diyorlar, ama böyleler.” diyerek muhafazakâr kesimlere bizleri hedef gösterirken diğer yandan da modern kesimlere “Bunlar dindar aman bunlardan uzak durun.” telkini vermek istiyorlar.
Ancak, bu çevrelerin gayretleri her defasında olduğu gibi bu defa da boşa çıktı. Çünkü onların delilsiz, beceriksizce yaptıkları karalamalara karşı Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız;
✔︎ Ultra modern görünümleriyle, kültür, sanat, estetik ve güzelliği, en güzel ahlak ve davranış biçimini hayatlarının her anına yansıttılar.
✔︎ Müslümanların da herkes gibi neşeli, hayat dolu, dışa dönük olabileceklerini, kaliteli, zevkli, görgülü, estetik bir hayat yaşayabileceklerini, sanattan güzellikten zevk alabileceklerini gösterdiler.
✔︎ Allah Katında dünyanın da ahiretin de nimetlerine en çok layık olanların Müslümanlar olduğunu, Müslümanları bu nimetlerden mahrum etmenin deccaliyetin bir fitnesi ve zulmü olduğunu ispatladılar.
✔︎ İster dekolte ister tesettürlü olsun kadınların kendi vicdanları ve akılları doğrultusunda alabildiğine hür yaşayabileceklerini, kimsenin onlara nasıl yaşamaları gerektiğini dikte etmesine ihtiyaç olmadığını, hepsinin nur gibi Müslüman olduklarını, hiçbirinin kendisini dışlanmış hissetmesine gerek olmadığını gösterdiler.
✔︎ Ve tüm dünya için iç açıcı bir model oluşturarak, Müslümanların kıyıda köşede kalmasına, ezilmesine, ikinci sınıf görülmesine karşı en güçlü ve etkili set oldular.
✔︎ Böylece bir dönem kendilerini haşa Müslümanlardan üstün gören çevrelerin bile gıpta ettiği, hayran kaldığı örnek almaya ve ulaşmaya çalıştığı bir model ortaya koydular.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, Allah'ın Araf Suresi'nin 32. Ayetinde bildirdiği üzere, yeryüzündeki tüm ziynetlerin ve temiz rızıkların Müslümanlar için yaratılmış, Allah tarafından Müslümanların hizmetine sunulmuş nimetler olduğunun bilinciyle hareket etmişler;
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır? De ki: Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." (Araf Suresi, 32. Ayet)
Kuran'ın Müslümanlara, bilinen tüm modernizm anlayışlarının çok daha üzerinde ve ötesinde bir hayat standardı sunduğunu gerek sözlü gerekse fiili uygulamayla tüm dünyaya anlatıp göstermişlerdir.
Ancak, şu önemli hususu da unutmamak gerekir ki, tüm bunlar helal-haram sınırları içinde kalarak uygulanan bir tebliğ yöntemidir. Ve bu tebliğ yönteminde amaç, insanlara dini yaşarken siz de böyle modern görünümde olun, bunları uygulayın demek değildir. ASIL AMAÇ: "KIYAFET, GÖRÜNÜM, YAŞAM ŞEKLİNİZ BÖYLE OLSA DA, YİNE TAKVA BİR MÜSLÜMAN OLARAK İSLAM'I YAŞAYABİLİRSİNİZ" MESAJINI İNSANLARA VERMEKTİR.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın ultra modern olduklarını söylemenin, diğer Müslümanların modern olmadıklarını söylemek anlamına gelmediğini özellikle hatırlatmakta fayda görüyoruz.
Zira, İslam zaten özünde modern ötesi bir anlayışa sahiptir. Modernlik, akıl, kültür, anlayış, bilinç, dikkat, derinlik, hal, tavır, adap, davranış, kişilik, giyim-kuşam, estetik, sanat ve sevgi anlayışı gibi her yönden insanların en üstün, en kaliteli, en çok örnek alınan, en sevilen ve beğenileni olmak demektir.
Nitekim, Peygamber Efendimiz (sav) ve sahabe, bu anlamda dönemlerinin en modern, en güzel giyinen, en kaliteli davranışlara sahip, en zevkli, en güzel konuşan, en görgülü insanlarıydılar. Peygamber Efendimiz (sav) Bizans cübbesi gibi dönemin en güzel, kayiteli ve gösterişli giysilerini giyerdi.
Dolayısıyla bir Müslüman, hurafelerden, batıl inanışlardan ve tutucu alışkanlıklardan arınmış olarak sadece Kur’an’a ve Peygamber Efendimiz (sav)’in uygulamalarına uyarak nezaket, zarafet, estetik, güzellik, kalite, görgü, derinlik ve nezih bir hitabet gibi üstün vasıflara zaten doğal olarak kavuşacaktır. Bu hal, tavır, ahlak ve meziyetleri ile de modern ötesi bir asaleti temsil edecektir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın bir tebliğ metodu olarak benimsedikleri bu ultra modern görünüm ve yaşam tarzı kısa süre içerisinde olumlu etkisini göstermiştir. Camiamızın hem dindar hem de ultra modern bir yaşam tarzını benimsemiş olması vatandaşlarımız arasında, özellikle de genç kuşakta büyük bir ilgi ve yakınlık bulmuştur. Bunun neticesinde, uzun yıllardan bu yana ülkemizde BAĞNAZLIK, İLKELLİK, ÇAĞ DIŞILIK, TAASSUP, GERİ KALMIŞLIK GİBİ NEGATİF ALGI UNSURLARI ÜZERİNDEN MÜSLÜMANLARA KARŞI YÜRÜTÜLEN SALDIRI VE KARA PROPAGANDALAR İSE KISA SÜREDE GÜCÜNÜ VE ETKİSİNİ KAYBETMİŞTİR.
Vatandaşlarımızın, özellikle de genç kuşağın camiamıza gösterdiği ilgi ve yakınlık, bahsettiğimiz bu kimseleri adeta dehşete düşürmüş, tebliğ metodu olarak uygulanan modernliğin amacının, kendi cemaat ve topluluklarını etkisizleştirip yok etmek olduğunu sanmışlardır.
Uzun yıllar içerisinde büyük uğraşılarla kurmuş oldukları tutucu ve bağnaz sistemlerinin ellerinden kayıp gideceğini, yok olacağını düşünen ve bundan büyük bir rahatsızlık duyan söz konusu çevreler, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızı da bu sebeple doğrudan hedef almışlar ve camiamızı sözüm ona "sapkın bir dini anlayışa sahip olmakla" itham etmişlerdir.
Kendilerini ehli sünnet olarak tanıtan ancak aslen bahsettiğimiz tutucu ve bağnaz yapılanmaların medyadaki temsilcisi konumunda bulunan bu çevrelerin arkadaş camiamızı hedef alarak, Müslüman ahlakı ile asla bağdaşmayan kirli yöntemler ve çirkin iftiralarla bizlere saldırmalarının temelinde de kanaatimizce bu durum yatmaktadır.
Ancak, bu kişilerin göz ardı ettikleri çok önemli bazı hususlar bulunmaktadır:
‼️ Birincisi; eğer gerçekten ehli sünnet itikadına sahip iseler her şeyden önce İslam’ın yayılması, güçlenmesi ve Müslümanların barış, güvenlik, huzur ve refaha kavuşması için yapılan ve kesin, faydalı ve olumlu etkileri sayısız kereler kanıtlanmış hayırlı faaliyetleri desteklemeleri gerekir.
‼️ İkincisi; arkadaş camiamızın bu tebliğ yöntemi, ehli sünnet camiaların muhafazası ve korunması açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü, Müslümanlara yönelik bazı çevrelerde oluşabilecek öfkenin ve İslamofobi tehdidinin önünü kesmekte, olumsuz düşünceleri bertaraf etmektedir.
‼️ Üçüncüsü; başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere arkadaş camiamız muhafazakar, dindar, ehli sünnet Müslüman camiaların –koşullar ne olursa olsun– her zaman destekçisi ve koruyucusu olmuştur. Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin en yakın has talebelerinden Sungur Abi'nin kendi ifadesiyle, Müslümanlara yönelik saldırılara karşı bir nevi "Sedd-i Zülkarneyn" olmuşlardır. Dolayısıyla, yukarıda bahsi geçen endişeler son derece yersizdir.
Hal böyleyken, dindar-muhafazakar bir görünüm altında camiamıza karşı Kuran’a hiç uygun olmayan saldırgan, nefret dolu ve düşmanca tavırlar içinde olan, çirkin ve ahlak dışı üsluplar kullanan bazı çevrelerin gerçekte çok farklı hesap ve endişeler içinde oldukları açıkça görülmektedir. Bunların asıl dertlerinin kurdukları düzen ve sistemlerinin ellerinden gideceği korkusu olduğu son derece aşikardır. Hatta bu durum bahsi geçen çevreleri öylesine panik ve dehşete düşürmüştür ki, camiamıza karşı ideolojik düşmanlık besleyen ve aynı çirkin üslupla saldıran Darwinist, materyalist, komünist ve Maocu kesimlerle birlikte aynı safta yer tutmaktan bile hiçbir rahatsızlık duymayacak duruma gelmişlerdir.
Kendileri adına oldukça acı olan bu durum karşısında, kardeşleri olarak Kuran ayetleri ve hadisler ışığında bu kimselere defalarca çeşitli hatırlatmalarda bulunmuş olmamıza rağmen, ne yazık ki Müslümana yakışmayan hal ve tavırlarına devam etmektedir.
✘ Müslümanlar hakkında hiçbir somut delile dayanmayan iftiraları gündeme taşıyarak, yalan ve iftiraları yaygınlaştırmanın Müslümanlıkla bağdaşmayan, Allah’ın beğenemediği çirkin bir davranış olduğunu,
✘ Müslümanlar aleyhinde yaptıkları çalışmaların açıkça gıybet ve iftira olup, bu kötü ahlak özelliklerinin dinimizce en büyük günahlar arasında sayılarak yasaklanmış olduğunu,
✘ Bu üslup ve tutumun Müslümanlar arasındaki sevgi bağını zedelediğini, daha da vahimi Müslümanları inkarcılara karşı zayıflattığını,
✘ Toplumsal birlik ve kenetlenmeyi desteklemek gerekirken, kutuplaştırıcı, nefret kokan ve Müslümanların üzerine öfke çeken üslubun Müslümanlara en büyük zararı verdiğini
kendilerine defalarca hatırlatmamıza rağmen, duymazdan ve görmezden gelmektedirler. Temennimiz bu kardeşlerimizin Kuran dışı üsluplarından bir an önce vazgeçip Peygamberimiz (sav)’in sünnetine uyarak temiz, saygılı, dürüst, adil, samimi karalamadan ve gıybetten uzak bir üslup ve tutumu benimsemeleridir.
Değerli kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.