BASIN MENSUPLARIMIZI ADİL VE TARAFSIZ HABERCİLİĞE DAVET EDİYORUZ

Kamuoyunca da takip edildiği üzere, Sayın Adnan Oktar ile birlikte birçok arkadaşımız 11 Temmuz 2018 tarihinden bu yana tutuklu olarak yargılanmaktadırlar. 2,5 yılı aşkın bir süredir devam eden yargılama sürecinde arkadaşlarımız, bir yandan zorlu cezaevi şartları ile mücadele ederlerken, diğer yandan da usulsüz uygulamalar sebebiyle maruz bırakıldıkları hak ihlalleri ile mücadele etmek durumunda bırakılmaktadırlar

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir yandan da her mahkeme ve tutukluluk değerlendirme duruşması öncesinde medyada yayınlanan, art niyetli, sevgi ve merhametten uzak, karalayıcı ve incitici bir üslupla hazırlanmış çeşitli haberlere de konu edilmektedirler. 

Taraflı ve ön yargılı oldukları hemen her kelimesinden anlaşılan, sevgisiz ve anlayışsız bir üslupla kaleme alınmış, gerçeklerin kimi zaman çarpıtıldığı, kimi zaman ters yüz edildiği, kimi zaman ise tamamen kurguya dayalı olarak hazırlandığı çeşitli düzmece haberler, nedense tam da yargılanmakta olduğumuz davanın önemli duruşmaları öncesine denk getirilerek kamoyuna servis edilmektedir. Böylelikle, hem kamuoyunda oluşturulan aleyhimizdeki algı sıcak tutulmaya çalışılmakta, hem de davamızın görüldüğü mahkemenin hakimleri “aba altından sopa gösterilerek” etki altında bırakılmak istenmektedir (Sayın Mahkeme Heyetini tenzih ederiz). Bir yandan da Adnan Bey ve arkadaşlarımız ile arkadaşlarımızın aileleri ve bizleri sevip destekleyen yüzlerce aile de mağdur edilmeye çalışılmaktadır. 

Camiamızı hedef alan ve bir taşla iki, hatta üç kuş vurma peşinde olan bu tarz kurguya dayalı ısmarlama haberler, yargılamamızın devam ettiği 2,5 yılı aşkın süredir bir kısım medyanın adeta ana yayın politikası haline gelmiştir. 

Ne var ki, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın gözaltına alınıp tutuklandıkları Temmuz 2018 tarihinden bugüne kadar geçen süre içerisinde, gerek medyadaki bu ısmarlama kurgu haberlerde yer alan gerçek dışı isnat ve iftiralara, gerekse davamızın iddianamesinde ileri sürülen onlarca suç ithamına ilişkin, aleyhimizde tek bir somut delil belge veya bulgu mahkemeye sunulamamıştır. 

Buna karşın, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın yapmış oldukları savunmalar ile sunmuş oldukları deliller, savunma avukatları tarafından dava dosyasına ibraz edilen somut bulgu ve belgeler ile her birisi konusunun uzmanı olan Ceza Hukuku Profesörleri ve Bilirkişiler tarafından hazırlanan onlarca bilimsel görüş ve mütalaa, bizlere yöneltilen tüm suçlamaların geçersiz olduğunu delilleriyle ortaya koymuş, tüm ithamların çok derin ve kapsamlı bir kumpasın sonucu olduğunu da açıkça ispatlamışlardır. 

Hal böyleyken, arkadaşlarımızın masum ve suçsuz olduklarını ispat eden bu deliller ve gerçekler nedense medya mensuplarımız tarafından ısrarla göz ardı edilmiş ve asla gündeme getirilmemiştir. Ayrıca, kimi medya mensupları bununla da yetinmeyip sırf kendileriyle farklı fikir, inanç ve ideolojide olduğumuz için bizlere karşı büyük bir hınç beslemekte, son derece saldırgan bir üslupla ve sürekli olarak aleyhimizde gerçek dışı, karalayıcı haberler yapmaya da devam etmektedirler. 

Son dönemde yayınlanan ve buraya kadar anlattıklarımızın bariz örneği niteliğindeki iki haber ile yazımıza devam edelim. 

1– YÜZLERCE TUTUKLU VE HÜKÜMLÜNÜN KALDIĞI SİLİVRİ 9 NO'LU CEZAEVİNDE SADECE 11 GÖRÜŞME KABİNİ OLMASININ ÇOK YETERSİZ OLDUĞUNDAN HİÇ BAHSETMEYİP BU ODALARIN GÜYA SAYIN ADNAN OKTAR VE 79 TUTUKLU ARKADAŞIMIZ TARAFINDAN MEŞGUL EDİLDİKLERİNİ İLERİ SÜRMEK GERÇEKÇİ VE VİCDANLI BİR TUTUM DEĞİLDİR. 

Son günlerde medyaya yansıyan haberlerden birisi de, yüzlerce tutuklu ve hükümlünün kaldığı Silivri 9 No'lu Cezaevinde sadece 11 görüşme kabini bulunması konusuyla alakalı olarak yapılmıştır. Ancak konu, haberi yapan kişilerce o derece çarpıtılarak hazırlanmıştır ki, yüzlerce kişinin kaldığı bir cezaevinde, sadece 11 adet görüşme kabini olmasının zaten son derece yetersiz olduğu, dolayısıyla cezaevine mutlak surette ilave görüşme kabinlerinin yapılması gerektiği gerçeğinden tek bir kelime dahi bahsedilmemiştir. Onun yerine ise, sanki bu görüşme kabinlerinin yoğun olmalarının tek sebebi olarak, kabinlerin güya tüm gün boyunca sadece Adnan Bey ve arkadaşlarımız tarafından kullanıldıklarından dolayı yoğun olduklarını iddia eden düzmece bir haber yapmışlardır. 

Oysa ki, yüzlerce tutuklu ve hükümlünün bulunduğu bir yerde, sadece 11 görüşme kabini olması, zaten başlı başına kabin sayısının ne derece yetersiz olduğunu açıkça göstermektedir. Dolayısıyla bu kadar az sayıda görüşme kabini olması sebebiyle, kabinleri hangi tutuklu veya hükümlüler kullanırsa kullansın, kabinlerin zaten doğal olarak aşırı yoğun olacakları ortadadır. 

79 arkadaşımız tutukludur. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız 25 bin yıla varan ceza istemiyle yargılanmaktadır. On binlerce sayfadan oluşan dev bir dosya söz konusudur. Yargılamada son savunmalar aşamasına gelinmiştir. Haliyle avukatlarıyla görüşmeleri en doğal hakları olmakla birlikte şu anda buna en çok ihtiyaç duyulan dönemde bulunulmaktadır.

Kaldı ki, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın Silivri 30. Ağır Ceza mahkemesinde görülen duruşmaları halihazırda devam etmekte olduğundan dolayı, yaklaşık 40 günü aşkın bir süredir tüm arkadaşlarımız haftanın 4 günü sabah 10:00'dan akşam saat 17:00'ye kadar zaten mahkeme salonunda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla arkadaşlarımızın aynı anda 2 farklı yerde birden bulunmaları mümkün olmadığından hem duruşmada olup, hem de görüşme odalarını kullanmalarının mümkün olmadığı da aşikardır. 

Ancak, haberin bu şekilde çarpıtılarak verilmesi ister istemez bunun arkasında bir art niyet olabileceğini düşünmemize sebep olmaktadır. Çünkü böyle bir haber cezaevi yönetimini tahrik edeceği gibi aynı zamanda kamuoyuna cezaevindeki diğer tutukluların güya mağdur edildikleri izlenimi de verecektir. Belki de bu haber, Adnan Bey ve onunla birlikte aynı cezaevinde tutuklu olan 79 arkadaşımızın -tam da duruşmalarının olduğu bir dönemde- avukatlarıyla görüşmelerine kısıtlama getirilmesini sağlamak amacıyla yapılmıştır. Basınımızın böyle bir hukuksuzluğa aracı olmaması gerektiği kanaatindeyiz.

2– COVİD-19 SALGINININ YURDUMUZDA YENİDEN YÜKSELİŞE GEÇMİŞ OLMASINDAN DOLAYI, YARGILAMALARIMIZIN 400-500 KİŞİNİN KATILIMIYLA GERÇEKLEŞEN DURUŞMALARININ GEÇİCİ BİR SÜRE ERTELENMESİ KONUSUNDAKİ HAKLI TALEPLERİMİZ, KAMUOYUNA SÖZÜM ONA DAVAYI UZATMAYA ÇALIŞIYORMUŞUZ GİBİ YANSITILMIŞTIR. 

Tüm vatandaşlarımız tarafından malum olduğu üzere, ülkemizde görülen Covid-19 vakaları artık korkunç boyutlara ulaşmış durumdadır. Dünya sıralamasında ise Covid-19 vakasının en fazla görüldüğü 2. ülke konumuna yükselmiş bulunmaktayız. Salgın sebebiyle her gün yüzlerce vatandaşımız hayatını kaybetmektedir. Hükümetimiz salgının önüne geçebilmek için kalabalık ve kapalı mekanlara girişlerin kısıtlanmasından, sokağa çıkma yasağına kadar pek çok ilave tedbir ve yasak kararı almak ve uygulamak durumunda kalmıştır. 

Ancak, kimi medya mensuplarımız, hükümetimiz tarafından uygulamaya konulan Covid-19 yasak ve kısıtlamalarını en detaylı şekilde bizzat kendileri bilmeleri ve hemen her gün bu konuya ilişkin haberler yapmalarına rağmen, konu Adnan Bey ve arkadaşlarımız olduğunda bunu kolaylıkla görmezden gelebilmektedir. Arkadaşlarımızın yaşam haklarını koruma iç güdüsüyle talep etmiş oldukları “Tek bir kapalı salon içerisinde 400-500 kişinin katılımıyla gerçekleşen duruşmalarının, hiç değilse Covid vakaları kontrol altına alınana veya dizginlenene kadar ertelenmesi” yönündeki haklı taleplerini görmezden geldikleri gibi, bir de bunu çarpıtarak sözüm ona davayı uzatmaya çalışıyormuşuz gibi düzmece bir haber şeklinde kamuoyuna yansıtmaktan çekinmemektedir. 

Covid-19 salgınının ülke çapında bir felaket boyutuna ulaşmış olması sebebiyle, arkadaşlarımızın sağlık ve yaşamlarını koruyabilmek amacıyla duruşmaların ertelenmesini istediklerini görmezden gelip, konuyu çarpıtarak bunu arkadaşlarımızın aleyhinde bir haber haline getirilmesi son derece haksız, yakışıksız ve hatalı bir tutumdur. 

Kaldı ki, zaten tamamı hali hazırda ya tutuklu olarak cezaevinde, ya da elektronik kelepçeyle adli kontrol altında ev hapsinde tutulan arkadaşlarımız için, duruşmaların ertelenmesininin, kendi can güvenliklerinin sağlanması dışında, başka bir faydasının olmadığı da ortadadır. 

Unutulmamalıdır ki HUKUK ve ADALET, TOPLUMLARI AYAKTA TUTAN TEMEL DEĞERLERDEN OLUP, AYNI ZAMANDA İSTİSNASIZ BİR ŞEKİLDE TOPLUMUN HER KESİMİNE EŞİT ŞEKİLDE UYGULANMASI GEREKEN DE BİR İHTİYAÇTIR. 

Ne var ki Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılanmaları esnasından, Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 126. Maddesinin gereği olan YARGILAMANIN SIRALAMASINA İLİŞKİN USUL HÜKÜMLERİNİN TAMAMI ADETA GÖRMEZDEN GELİNEREK;

  • Önce Şikayetçi ve (sözde) Etkin Pişman ifadelerinin dinlenmesi gerekirken bu yapılmamıştır. 
  • Onun yerine, usule aykırı olarak önce yargılan arkadaşlarımızın ifadeleri alınmış ve arkadaşlarımız, şikayetçi ve (sözde) etkin pişmanlar tarafından ileri sürecek iddia ve ithamların neler olduklarını öğrenemeden, kendilerini hangi iddialara karşı savunmaları gerektiğini bilemeden, adeta boşluğa savunma yapmak durumunda bırakılmışlardır. 
  • Yine, usule aykırı olarak önce yargılanan arkadaşlarımız savunma yapmak zorunda bırakıldıklarından, şikayetçi ve (sözde) etkin pişmanlara, arkadaşlarımızın yaptıkları savunmalardaki anlatımlara göre pozisyon alarak, kendi ifadelerinde oynama ve değişiklikler yapabilme, hatta çıkmazda kaldıkları konu ve yerlere yama yapıp, olmadık ilave suçlar ve suçlamalarda da bulunma fırsatı verilmiştir. 
  • Ayrıca, yargılanan arkadaşlarımızın tamamı tutuklu veya elektronik kelepçeyle adli kontrol altında ev hapsinde olmalarına rağmen, usule aykırı olarak, sözüm ona arkadaşlarımızın şikayetçi ve (sözde) etkin pişmanlar için tehdit oluşturacakları şeklinde hukuka aykırı bir gerekçeyle arkadaşlarımızın, bu kişilerin ifadelerine katılmalarına, onlara soru sormalarına ve hatta karşılıklı olarak yüzleşmelerine izin verilmemiştir. 
  • Şimdi ise tüm bu haksız, hukuksuz ve yargılama usulune aykırı uygulamalara ilave olarak yine bir usulsüzlük daha yapılmakta ve arkadaşlarımıza, “Biz sizi zorlamıyoruz, madem Covid 19 salgınından çekiniyorsunuz, o zaman mahkemeye gelip diğer yargılananların ifadelerine katılmayın, onların savunmalarını dinlemeyin” denilmektedir.

Böylelikle de arkadaşlarımıza HEM YARGILAMA USULUNE AYKIRI, HEM ADİL, HEM DE İNSANİYETLİ OLMAYAN, SÖZÜM ONA BİR ÖNERİDE BULUNULMAKTADIR. 

Yani, bunca haksız ve hukuksuz uygulama sebebiyle ZATEN DOĞRU DÜZGÜN SAVUNMA YAPMALARINA MÜSADE EDİLMEMİŞ, SAVUNMA HAKLARI AÇIKÇA ENGELLENMİŞ BULUNAN ARKADAŞLARIMIZA BU KEZ DE; halk arasında “40 Katır mı, yoksa 40 Satır mı” olarak bilinen, kendinize ölümlerden ölüm beğenin tarzında, yani YA DURUŞMALARA KATILIP COVID-19 SALGININA YAKALANARAK ÖLMEK, YA DA DURUŞMALARA KATILMAYIP 1365 SENE CEZA ALARAK CEZAEVİNDE ÖLMEK SEÇENEKLERİNDEN BİRİSİ, SANKİ BİR ÖNERİYMİŞ GİBİ DAYATILMAKTADIR. 

Böyle sözde bir önerinin, Adil veya Hukuki olması mümkün olmamakla birlikte, bunun aynı zamanda insani olmadığı da son derece aşikardır. 

Açık olmak gerekirse, arkadaşlarımızın maruz bırakıldıkları bu ve benzeri hak ve hukuk ihlallerinin bir benzeri, eğer değerli basın mensuplarımızın kendilerinin veya aile fertlerinin başına gelmiş olsa, hatta bırakın aile fertlerini, herhangi bir meslektaşlarının başına dahi gelmiş olsa EMİNİZ Kİ, ASLA BÖYLE BİR TAVIR SERGİLEMEZ, KENDİLERİNİN, YAKINLARININ ve MESLEKTAŞLARININ YAŞAM HAKLARINI SAVUNMAK İÇİN, GEREKEN HER TÜRLÜ ÇALIŞMA VE FEDAKARLIĞI GÖSTERİR, HATTA YERİ GÖĞÜ BİRBİRİNE KATARLARDI

Ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi, ADALET İSTİSNASIZ OLARAK TOPLUMUN HER KESİMİ İLE, HER GÖRÜŞ VE İDEOLOJİDEKİ VATANDAŞLAR İÇİN EŞİT OLARAK UYGULANDIĞI TAKTİRDE, ANCAK O ZAMAN GERÇEK BİR ADALETTEN SÖZ EDİLEBİLİR. YOKSA KİŞİLERE VEYA KİŞİLERİN İNANÇ VE İDEOLOJİLERİNE GÖRE FARKLI UYGULAMALAR YAPILIYORSA O ZAMAN BURADA ADALETTEN SÖZ ETMEK DE MALESEF Kİ MÜMKÜN OLMAYACAKTIR

Bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, ülkemizdeki Covid-19 salgını vakalarının bu derece artmış olduğu ve hükümetimizin bu salgını önlemek için kapalı mekanlarda toplanmaktan, sokağa çıkma yasağına kadar pek çok yaptırım uyguladığı bu dönemde, 400-500 kişinin katılımıyla gerçekleşmek zorunluluğu bulunan davamız yargılamasına devam edilmesi açıkça insan haklarına aykırı olup, buna karşın 1365 yılla yargılanan arkadaşlarımızın haklı taleplerine karşı, çıkıp da “kimse sizi zorunlu tutmuyor ki, isterseniz katılmayın” denilmesi hukuka aykırı olduğu gibi, insani bir yaklaşım da değildir. 

HUKUK ve ADALET HERKESİN İHTİYACI OLUP, BUNUN TAHSİS EDİLEBİLMESİ İÇİN MEDYANIN ÜZERİNDE CİDDİ BİR SORUMLULUK BULUNMAKTADIR. 

Daha önce bir çok kez dile getirdiğimiz üzere ülkemiz, yargı ve adalete olan güvenin tarihinde hiç olmadığı kadar düştüğü çok kritik bir dönemden geçmektedir. Hemen her gün pek çok şey değişmekte, dün insanları çeşitli kumpaslarla yargılayıp mahkum edenler, bugün bizzat kendileri sanık sandalyelerinde yargılanıp hesap verebilmektedirler. 

Gerek Sayın Cumhurbaşkanımız gerek adalet Bakanımız gerekse Yüksek Yargı mensuplarımız, hemen her gün yargı ve adalete olan güvenin kalmadığını, ülkemizin önceliğinin acilen ve yeniden yargı ve Adalete olan güvenin tahsis edilmesi olduğunu dile getirmektedirler. 

Bu sebeple, en başta medya mensuplarımız olmak üzere tüm vatandaşlarımız bu gerçeğin bilincinde, hukuk ve adaletin herkes için gerekli olduğunu unutmadan, adaletin en başta kendimiz tarafından uygulanırsa topluma da yayılacağını bilerek hareket etmeleri büyük önem arz etmektedir. 

Dolayısıyla, değerli medya mensuplarımızın ön yargılardan arınarak, dedikoduya dayanan sözlere, iftira mahiyetindeki delilsiz bilgi ve varsayıma dayalı tahminlerle masum insanları suçlayıcı, karalayıcı ve sevgisiz haberler yapmaya artık bir son vermeleri gerektiğine inanmaktayız

Çünkü böyle bir kapının açılmasına müsade edildiği taktirde, yarın benzer iftiraların, bugün buna izin verenlerin aleyhinde de yapılmayacağının hiçbir garantisi bulunmamaktadır. 

Dolayısıyla, bırakın adalet siz değerli basın mensuplarımız yoluyla topluma yayılsın, nasıl ki basın mensubu bir meslektaşınız haksız ve hukuksuz yere tutuklandığında hepiniz bundan çok muzdarip oluyor, meslektaşlarınızı bir kardeş, bir evlat gibi sahiplenip durumlarından üzüntü duyuyor ve bir an evvel tahliye olmaları için çabalıyorsunuz; aynı şekilde başkaları için de adaleti isteyin, onlar için de hakkı savunun ki adalet herkes için eşit olarak tecelli edebilsin. 

Değerli Komuyoyunun bilgilerine sunarız. 

Saygılarımızla...