Kamuoyunda “Adnan Oktar Davası” olarak bilinen İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/313 Esas (yeni: 2022/158 Esas) dosya sayısı ile görülen davanın açık bir kumpas davası olduğu artık tüm kamuoyunca bilinmektedir.
Bu kumpas davası, dosyada tek bir suç, suçlu, suç unsuru ve somut suç delili olmadığı halde, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının ilmi ve kültürel faaliyetlerini durdurmak ve bu güzide camiayı dağıtmak amacıyla en başından itibaren özel olarak kurgulanıp organize edilmiştir.
Dava, soruşturma aşamasından bu yana sayısız anormalliklerle dolu, özel kurgulanmış bir süreci barındırmaktadır:
⨠ Kimlik ve iletişim bilgileri olmayan bir kişinin asılsız ihbarı üzerine bir soruşturma dosyası açılmıştır.
⨠ Bir süre hareketsiz kalan bu dosya, içinde hiçbir mali suç bulunmamasına rağmen, Emniyet Müdürlüğü’nde Mali Şube içindeki bir gruba verilmiştir.
⨠ Soruşturma gizli olmasına rağmen, 2018 yılının Mayıs ayında adeta bir düğmeye basılmış gibi, camia ile geçmişte veya halen ilişkisi olan çoğu kadın birçok kişi, ardı ardına bir ay içinde Mali Şube’ye giderek Adnan Bey ve arkadaşlarından şikayetçi olmuştur.
⨠ Bu sözde müştekiler, gizli dosyayı yürüten birimin Mali Şube Aklama Suçları Bürosu olduğunu bilmelerine imkan olmadığı halde, adeta tek bir merkezden organize edilip yönlendirilmişcesine bu büroya giderek, güya cinsel saldırıya uğradıklarını aynı şablon ifadelerle anlatmışlardır.
⨠ Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer’in talebi ve İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hasan Yılmaz’ın 06.07.2018 tarihli kararı ile bir kısım kişiler (bunlar ileride şikayetçi olmaya zorlanacak kişilerdir) usulsüz olarak şüpheli gibi gösterilmiş ve haklarında yurt dışına çıkış yasağı kararı verilmiştir. Bu kararda adı geçen kişiler polis operasyonu sonrasında emniyete çağrılmış̧ ve kendilerine yurt dışına çıkış yasağı kararları gösterilerek sanık haline gelmek ve akabinde tutuklanıp cezaevine gönderilmek ile korkutulmuşlardır. Bu hukuksuz yöntemle, Adnan Bey ve arkadaşları aleyhinde ifade vermeye zorlanmışlardır.
⨠ Bütün şikayetçilerin ifadeleri aynı 3 polis memuru tarafından alınmıştır. Bu memurların çok sayıda hukuk dışı uygulaması olmuştur.
Bu saydıklarımız, bu davanın bir kurgu olduğuna dair yüzlerce örnekten sadece birkaçıdır.
Doğal hukuki süreçlerin işlemediği; tam aksine görünmez bir el tarafından tüm sürecin Adnan Oktar ve diğer yargılananları kendince itibarsızlaştırmak ve tarihte görülmemiş cezalar vermek üzere adeta dizayn edildiği bu süreçteki en bariz hukuksuzluklardan biri de dosyanın, hukukun en temel ilkelerinden "Doğal Hakim İlkesi"ne aykırı olarak “ÖZEL OLUŞTURULMUŞ BİR HEYETE” verilmesidir. |
Söz konusu dava 12.07.2019 tarihinde açılmıştır. Bu tarihten 17 gün sonra, 29.07.2019 tarihinde Mehmet Galip Perk, Ahmet Tarık Çiftçioğlu ve Talip Ergen isimli hakimlerden oluşan “özel bir heyet” oluşturulmuş ve bu heyet bu tarihten Ocak 2021 tarihine kadar tek bu davaya bakmıştır.
Neredeyse 2 yıl boyunca sadece bu davaya bakan bu heyetin, 11.01.2021 tarihinde hükmü açıklamasından hemen bir hafta sonra, 18.01.2021 tarihli HSK kararıyla dağıtılması ise, BU DAVA İÇİN ÖZEL SEÇİLMİŞ BİR HEYET OLDUĞUNUN en açık göstergelerinden biridir.
Anayasa’nın 37. Maddesi'nde, "HİÇ KİMSE KANUNEN TABİ OLDUĞU MAHKEMEDEN BAŞKA BİR MERCİ ÖNÜNE ÇIKARILAMAZ". hükmüne aykırı olarak, dosya numarası belli olduktan (dosya tevzi olduktan) sonra sırf bu davaya özel olarak bir heyet oluşturulmuştur. Bu heyet, duruşmaların başladığı ilk günden itibaren en temel hukuk kurallarını dahi dikkate almayarak, taraflı olduğunu birçok karar ve davranışında aleni olarak göstermekten çekinmeyerek, usulsüz, hukuksuz ve adaletsiz bir yargılama yapmıştır. |
Bu “sözde yargılamanın” sonucunda ise, mahkeme sürecinin en başından beri beklendiği üzere hiçbir hukuki delile ve gerekçeye dayanmayan son derece ağır cezalar vermiştir.
Ancak, bu özel “görevli” heyetin verdiği toplam 711 hükmün 708’i İstanbul bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin Dairesi’nin 2021/696 E., 2022/258K sayılı 15.03.2022 tarihli kararı ile bozulmuş ve 68 kişinin tahliyesine karar verilmiştir.
Ne var ki, bu kararla birlikte, en baştan beri Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını hiçbir suç delili bulunmamasına rağmen cezaevinde tutmakta kararlı olan kumpas ekibi büyük bir panikle, BAM 1. CD’nin kararını etkisizleştirme ve tahliye edilenlerin tekrar tutuklanmasını sağlama telaşına düşmüştür.
Aynı sürece paralel olarak, Adnan Oktar ve arkadaşları aleyhinde basında ve sosyal medyada bir kısım yazar ve gazeteciler tarafından bir anda ve eş zamanlı, yoğun bir karalama kampanyası başlatılmış ve kamuoyu infial oluşturmaya çalışılmıştır.
Hilal Kaplan, Nedim Şener, Barış Pehlivanoğlu, Mine Kırıkkanat gibi Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına husumetli kişilerin bu provokasyonda başı çektikleri açıkça görülmektedir.
Söz konusu kişilerin öncülüğünü yaptığı provokatif yayınların ardından öncelikle dosyada Adnan Bey'in müdafiliğini üstlenmiş 4 avukat göz altına alınarak ofislerinde arama ve el koyma yapılmış, halen sürmekte olan davaya ait birçok dosya ve belgeye el konmuştur. Müdafilerden biri olan Av. Sinem Mollahasanoğlu hukuksuz bir şekilde tutuklanmış, diğerleri adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır.
Basın ve sosyal medyada yer alan provokatif yayınlar ve paylaşımların etkisiyle İstanbul BAM Cumhuriyet Başsavcılığı, tahliye kararına itiraz etmiştir.
Aldığımız duyumlara göre, Sayın Savcı itiraz etmeye zorlanmış, direnmesine ve itirazı gayri hukuki bulmasına rağmen ağır baskıya maruz bırakılarak itiraz etmeye mecbur bırakılmıştır. Sayın Adalet Bakanımız'dan bu iddiaların doğruluğunu, Sayın Savcı'ya bu yönde baskı yapanların tespit edilmesini istirham ediyoruz. |
Tüm bu süreç sonucunda İstanbul BAM 2. Ceza Dairesi, itirazı kabul ederek, tahliye olan 68 kişiden 61’inin tekrar tutuklanmasına karar vermiştir.
14 ay boyunca, yaklaşık 600 klasör olan dosyanın incelenmesiyle hazırlanan, 400 sayfalık son derece detaylı ve gerekçeli BAM 1. CD kararına karşı, BAM 2. CD, bir gün içinde sözüm ona 600 klasör ve 100 BİN sayfanın üzerindeki dosyayı inceleyerek (!!!) birkaç cümlelik bir gerekçeyle yeniden tutuklama kararı vermiştir. Bu kararın hukuki ve adil olmadığı ortadadır.
Anormal gelişmeler bununla da bitmemiştir. BAM 2. CD’nin verdiği yakalama kararı henüz UYAP’A dahi yüklenmemiş iken, yani dosyanın taraflarının ve avukatlarının dahi henüz bilgisi yokken, her nasılsa bu karar Nedim Şener isimli gazetecinin Twitter hesabından duyurulmuştur.
Nedim Şener’in 28 Mart 2022 tarihinde saat 15.15’te paylaştığı twit ve söz konusu dosyada yargılananların kendisine bu bilgiyi nereden aldığını, UYAP’ta bu kararın bulunmadığını belirten twitleri aşağıdadır:
Söz konusu yakalama kararı, Nedim Şener haber verdikten bir gün sonra, 29 Mart 2022 tarihinde UYAP’a girmiştir.
Organize bir ekibin parçası olarak kumpasın medya ayağından, davanın her aşamasında algı, kara propaganda ve infial desteği sunan husumetli bir gazetecinin, söz konusu karar (BAM kalem memurunun verdiği bilgiye göre) henüz imzalanmadan ve UYAP’a girmeden yakalama emri çıkartıldığını duyurması, tutuklama kararının nasıl alındığı konusundaki bilgilerin kendisine önceden servis edilmiş olması, camiaya yönelik hukuk ve kanun dışı kumpası doğrulayan bir durumdur.
Bu, kanun dışı bir uygulama ve hatta suç olmasına rağmen, bazı gazeteciler bağımsız yargıya yaptıkları müdahaleyi ve baskıyı alenen açıklamakta bir mahsur görmemektedirler.
Örneğin, kamuoyunda “Pelikan” olarak bilinen yapının mensupları arasında isimleri geçen Hilal Kaplan ve Selman Öğüt isimli kişilerin de iştirak ettiği, “twitterspare” isimli platformda gerçekleşen bir sohbette bu şahıslar, tahliye edilenlerin yeniden tutuklanması ile ilgili kararların kendi girişimleri “sayesinde” verildiğini övünerek anlatmaktadırlar.
61 sanığın tekrar tutuklanmasının ardından, bozma ve tahliye kararlarını veren BAM 1. Ceza Dairesi'ndeki hakimlerin görev yerleri de değiştirilmiştir. Bozmadan sonra İstanbul 30 Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılamada, dosyanın tekrar BAM 1. CD’ne geleceği öngörülerek eski heyetin değiştirildiği ve dosyamızla ilgili YENİ VE ÖZEL BİR HEYETİN OLUŞTURULDUĞU söylentileri yaygındır.
Söz konusu davada, en başından bu yana, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarını hiçbir suçları olmamasına rağmen cezalandırmak için tasarlandığı açık olarak görülen bir düzen kurulmuştur.
Bu düzenin son ayağının önümüzdeki süreçte İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi’ne yeni atanan hakimler olduğuna dair yoğun duyumlar vardır.
Bununla birlikte, gelinen aşamaya kadar yaşananlar bu davada hukukun doğal işleyişine bırakılmadığını, bir yerlerden derin bir elin sürekli müdahale ederek, çok önceden belirlenmiş cezaların verilmesi üzere yargılama sürecini her aşamada yönlendirildiğini açıkça göstermektedir.
Sayın Adalet Bakanımız'dan, hukuka aykırı karar ve uygulamaları bir kısım hakim ve savcılarımıza baskı, tehdit ve talimatla dayatarak yargıya müdahale edenlerin tespit edilmesini talep ediyoruz. Kendisinden, adil ve hukuka uygun yargılama hakkımızın sürekli olarak ihlalinin önlenmesini ve bundan sonraki süreç için adil yargılanma garantisi verilmesini istirham ediyoruz.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.