Yüce Allah, indirdiği kitaplarda yer almayan birtakım hurafelerin ve sonradan uydurulmuş hüküm ve ibadetlerin zaman içinde insanlar tarafından dine eklenme çabasını Kuran'da, “SONRADAN TÜRETİLEN BİR RUHBANLIK” ifadesiyle tanımlamıştır. Bu sapkınlığın, İslam öncesi geçmiş dinlerde de yaşandığı ayette şöyle bildirmektedir:
Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik; ona İncil'i verdik ve onu izleyenlerin kalplerinde bir şefkat ve merhamet kıldık. (Bir bid'at olarak) Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak Allah'ın rızasını aramak için (türettiler). Ama buna da gerektiği gibi uymadılar. (Hadid Suresi, 27. Ayet)
Kuralcı, yasakçı, katı ve taassuplu bir zihniyete sahip olan bu bağnaz, diğer tabiriyle gelenekçi veya ortodoks kesim, tarih boyunca her dönemde var olmuştur. Gönderilen her hak dinin içinde zaman içinde sızıp yuvalanmış, ardından çoğalıp yayılmıştır. Bu bağnaz topluluk, haşa Allah'ın indirdiği kitapları yeterli görmeyerek, din adına çok sayıda hurafeler, kurallar, sahte emirler ve yasaklar uydurmuştur. Bunları da, insanlara güya orijinal hak dinin bir parçasıymış gibi göstermeye ve dayatmaya çalışmıştır.
Bağnazlar, yasak ve kural uydurmakta öyle ileri gitmişlerdir ki dinin yaşanmasını, ibadetlerin yerine getirilmesini neredeyse imkansız, içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. Öyle ki sonuçta, türettikleri bu ruhbanlığa, uydurdukları sahte dine, Allah'ın ayette bildirdiği gibi, kendileri bile uyamamışlardır.
Günümüzde de benzer şekilde Müslüman aleminde, Kuran'la ve İslam'la uzaktan yakından ilgisi bulunmayan katı, bağnaz, uydurulmuş kural ve ibadetlerle, hurafelerle, hikayelerle doldurulmuş çarpık bir din anlayışı sanki gerçek İslam'mış gibi toplumlara empoze edilmektedir. Daha da vahimi bu sahte din, zorla ve baskıyla insanlara dayatılmaya çalışılmaktadır.
Kendini din alimi olarak tanımlayan bazı kimseler katıldıkları televizyon programlarından ve sosyal medyadan Kuran'da olmayan yeni yeni haramlar ve helaller anlatarak fetvalar vermektedir. Bazıları ise sözde “yanmaz kefen” ya da haşa “Peygamberimiz (sav)'in güya rüyada görülmesine vesile terlik” gibi birtakım akıl ve mantık dışı icatları (dini kullanarak) kendilerine ticari kazanç vasıtası yapmaktadır.
Kimileri pek çok yer ve mekan alternatifleri olmasına rağmen sırf riya ve gösteriş amacıyla, namaz kılmak için özellikle otoyolları seçerlerken, kimileri ise tebliğ yaptığını söyleyerek özellikle alkollü içki servisi yapılan mekanlara giderek orada bulunan vatandaşları tedirgin ve rahatsız eden bir tarz ve üslup benimsemektedir.
Elbette ki dindar bir insan zorunlu bir durum oluştuğunda bulunduğu her yerde namazını kılma hakkına sahiptir. Bu kişinin ibadetini yerine getirebilmesi için imkan sağlamak da toplumsal bir sorumluluktur. Aynı şekilde İslam plajda da, lokantada da, kulüpte de gürül gürül anlatılabilir. Ancak, bunun için her şeyden önce tebliğin en önemli şartı olan sevecen, kaliteli, nezih, insanları dışlamayan ve uzaklaştırmayan bir üslubun kullanılması esastır. Mahcup etme, kınama, ayıplama ya da korkutma üslubuna dayalı, insanları irite edecek yanlış bir tebliğ anlayışı İslam’a fayda değil, ancak zarar getirir; insanların dinden soğumasına, uzaklaşmasına neden olur.
Durum böyleyken Diyanet İşleri Başkanlığı, çalışmaları, yayınları ve sempozyumlarıyla, diyanet görevlilerinin TV'lerden ve sosyal medyadan yaptıkları açıklamaları ve kullandıkları üsluplarıyla toplum geneline, özellikle de gençlerimize hitap etmekten son derece uzak kalmaktadır. Yaptıkları çalışma ve açıklamalar, verdikleri kimi fetvalar, bağnaz din modelinin yıllar boyu insanlar üzerindeki imani ve manevi tahribatını tamir etmek şöyle dursun, bu tahribatı daha da arttırabilmektedir.
Nitekim, Diyanet İşleri Eski Başkanı Mehmet Görmez’in 19 Ekim 2019 tarihinde yaptığı “Yanlış davet dili ile gençliğin dünyasını tarumar etmiş durumdayız, GENÇLİĞİ DİNDEN SOĞUTUYORUZ” açıklaması da Diyanet tarafından kullanılan yöntem ve yaklaşımların yanlışlığının ve meydana getirdiği tahribatın açık bir ikrarı niteliğindedir.
Yüce Rabbimiz, Kuran’da insanlara her türlü bağnazlık, ilkellik ve taassuptan arınmış, çok güzel, modern, kolay ve rahat mükemmel bir hayat modeli sunmaktadır. Günümüzde, Kuran’ın sunduğu bu güzellikleri, üstün akıl ve ahlaka sahip kişilik modelini, modern, kaliteli, nezih, sanat, estetik ve zerafetle içiçe geçmiş mükemmel yaşam tarzını, ayetlerle çok sarih, samimi ve etkili bir biçimde Türkiye ve dünya çapında anlatan ve bizzat kendi yaşamıyla da örnek olan kişi ise Sayın Adnan Oktar’dır.
Ne var ki bugün, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları son derece büyük bir zulüm ve haksızlık içinde, hukuka tümüyle aykırı bir şekilde baskı ve zorlamalarla susturulup yıldırılmaya, etkisiz hale getirilmeye çalışılmaktadır. 40 yıldan bu yana sürdürdükleri tüm bu güzel, faydalı ve tarihi etkiye sahip faaliyetlerin durdurulmasının kaçınılmaz bir sonucu olarak ise, son birkaç yıldır toplum genelinde ve özellikle genç nesil arasında deizm ve ateizm gibi, imani eksiklikten, Kuran'daki dinden uzaklaşılmasından kaynaklanan zararlı akımlar hızla artmaktadır.
Bu sapkın görüşlere eğilim göstererek dinden, imandan uzaklaşan vatandaşların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Öyle ki bu vahim gidişatla ilgili haberler, medyada her gün düzenli tekrarlanan rutin haberler arasında yer almaya başlamıştır.
Haberler arasında en çok dikkat çekenlerden birisi ise, Ateizm Derneği'nin geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesaplarından yaptığı “DEİZMİN VE ATEİZMİN TÜRKİYE'DE HIZLA YAYILMASINDA EN BÜYÜK ROLÜ OLAN KİŞİLER” konulu anketidir. Habere konu anketin cevap şıkları arasında ateizmin fikri savunucularının isimlerine dahi yer verilmemiştir. Cevap şıklarında hurafelere dayalı, Kuran dışı din anlayışını savunan bazı tanınmış isimlere yer verilmesi ve daha da vahimi bu durumun vatandaşlar tarafından son derece normal karşılanması oldukça dikkat çekicidir.
Bazı kimselerin televizyon ve sosyal medyadan (sözde) din adına yaptıkları akla ve mantığa aykırı açıklamalarını, hezeyanlarını, anlattıkları deli saçması hurafeleri izleyen Türk halkı ucu bucağı olmayan saçmalıkların, uydurmaların, safsataların dinimize nasıl sokulmaya çalışıldığına, saf ve cahil kimselerin de bunlara nasıl aldanıp itibar ettiğine bizzat şahit olmaktadır. Topluma dayatılmaya çalışılan Kuran dışı din anlayışının sonunun ise, demokrasinin, özgürlüğün, sanatın, bilimin, kadın hak ve özgürlüklerinin ve her türlü güzelliğin tamamen ortadan kalkacağı ilkel bir yaşam biçimi olacağının da gayet iyi farkındadır. Bağnaz, Kuran dışı zihniyetin insanlara verdiği zararlardan en vahimi ise toplumda, özellikle de genç kesimde oluşan İslam’a karşı önyargı, uzaklaşma ve imani zayıflamadır.
Bu durum toplumun azımsanmayacak bir kesiminde müthiş bir rahatsızlık meydana getirmekte ve bu bağnaz, çarpık din anlayışına karşı acil bir çözüm ihtiyacı herkes tarafından hissedilmektedir.
İşte bu çözüm, Sayın Adnan Oktar ile arkadaşlarımızın anlatıp savundukları ve bizzat yaşayarak örnek oldukları, sahabe döneminde yaşanan, Kuran'a dayalı gerçek İslam anlayışıdır. Kuran'da anlatılan Müslüman’ın hayatı her türlü bağnazlık, ilkellik ve taassuptan arınmış, kadınları ve sevgiyi ön planda tutan, ultra modern ve insan fıtratına en uygun sistemdir.
Nitekim, son günlerde sosyal medyada birbiri ile taban tabana zıt iki ayrı uç model arasında çeşitli karşılaştırmalar yapılmaktadır. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın temsil ettiği Kuran'a dayalı İslam anlayışı ile, hurafelere dayalı bağnazlığı temsil eden yapı çeşitli fotoğraf ve paylaşımlarla karşılaştırılmaktadır.
Bunun bir örneği şöyledir:
Halkımızın bir kesimi tarafından bu durum sanki “Kuran'ın iki farklı yorumuymuş” gibi dile getirilmemtedir. Ancak toplumun büyük çoğunluğu, radikal yapıların ortaya çıkma sebebinin Kuran'ı farklı yorumlamaktan değil, bağnaz kesimler tarafından dine sonradan eklenen hurafe ve uydurma kurallardan kaynaklandığının farkındadırlar. Yoksa Kuran'ın temel hükümleri, yorum gerektirmeyecek şekilde son derece açık ve nettir.
Küresel boyutta değerlendirildiğinde yalnızca Amerika veya Avrupa gibi Batı toplumlarının değil, Mısır, Tunus, Cezayir, vb. Batı uygarlığıyla kaynaşmış İslam ülkelerinin dahi, sonucu radikalliğe gidebilecek bağnaz ve sapkın dini anlayışları kabullenmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla, dünya çapında tek doğru, gerçek ve geçerli olabilecek İslam anlayışının, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın temsil ettikleri modern, sevgi dolu, Kuran'a dayalı gerçek İslam olduğu tartışmasızdır.
Buna karşın, sözünü ettiğimiz bağnaz, çarpık dini modeli savunan çevrelerin ısrarla Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamızı güya “dini tahrif edip bozmakla” itham eden ve kendilerince karalamaya çalışanların görmezden geldikleri çok önemli bir gerçek vardır:
Bugün eğer Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız olmasaydı, Allah esirgesin belki de yüzyıllardır üzeri örtülmeye ve tahrif edilmeye çalışılan gerçek İslam’ın, bir de Deccaliyetin ve Süfyaniyetin dünyayı kasıp kavurduğu böyle bir dönemde, bir daha asla ortaya çıkamama tehlikesi kaçınılmaz olacaktı. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, dini haşa bozmak şöyle dursun, İslam'ın aslını ve özünü, her türlü hurafe, ekleme, bozma ve saçmalıktan arınmış, Kuran'a dayalı gerçek İslam'ı yüzyıllar sonra gün ışığına çıkaran, koruyan ve savunan son derece müstesna ve mübarek insanlardır. |
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız 40 yılı aşkın bir süredir;
➢ Bilimsel ve kültürel çalışmalarla Evrim Teorisi’nin geçersizliğini ortaya koyup kainatı ve tüm canlıları Allah’ın yarattığını bilimsel delillerle ispatlamışlardır. Böylelikle Müslümanları Darwinist-materyalist temellere dayalı ateist felsefelerin yıkıcı etkilerine karşı korumuşlar ve tahkiki imanlarının güçlenmesine vesile olmuşlardır.
➢ Aynı zamanda hurafelerden arındırılmış, Kuran'a dayalı gerçek İslam'ı anlatıp savunmuşlardır. Kuran’ı esas alarak hem dindar hem de ultra modern bir yaşam tarzını benimsemişlerdir. BAĞNAZLIK, İLKELLİK, ÇAĞ DIŞILIK, TAASSUP, ŞİDDET, GERİ KALMIŞLIK GİBİ NEGATİF ALGI UNSURLARI ÜZERİNDEN İSLAM'A VE MÜSLÜMANLARA KARŞI YÜRÜTÜLEN SALDIRILARIN VE KARA PROPAGANDALARIN GÜCÜNÜ VE ETKİSİNİN KIRILMASINA VESİLE OLMUŞLARDIR.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızı güya “dini tahrif edip bozmakla” suçlayanların bu açık gerçekleri görmezden gelerek, kendi uydurdukları hurafeler ile türettikleri ruhbanlığı topluma haşa gerçek İslam gibi gösterme çabaları dürüstlük ve samimiyetten son derece uzaktır. Çünkü anlattıkları Kuran dışı modele, başta da belirttiğimiz gibi kendileri de gereği gibi uymamaktadır. Din olarak empoze edilen bu çarpık sisteme insanların uymasının mümkün olmadığının da gayet iyi farkındadırlar.
Gerçekten de böyle bir modelin tüm insanlığı dehşete sürükleyeceği, kimsenin böyle bir sistemi kabullenmeyeceği çok aşikardır. Kuran’da insan fıtratına aykırı, akla mantığa aykırı bir sistem olmadığı bilakis insanlığa refah, barış, huzur, sevgi, adalet, bolluk, bereket, sevinç getiren bir sistem anlatıldığı çok açıktır.
Müslümanlara düşen en hayati sorumluluk ise,
– Bu hurafe sistemine karşı durmak:
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka (bir din ve tutum üzerinde) ölmeyin.” (Al-i İmran, 102)
– Kuran’ı yaşamak:
“Rabbinden sana vahyedilene uy…” (En’am Suresi, 106)
– Güzellikle ve kararlılıkla Kuran’ı anlatmaktır:
“Fakat onlar yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca apaçık bir tebliğdir.” (Nahl Suresi, 82)
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.