AYRILIP DAĞILMA GİBİ BİR NİYETİMİZ ASLA YOK!

Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik dava kapsamında pek çok kişi, camiamıza yapılan operasyon ve tutuklamaların hemen sonrasında emniyete şüpheli sıfatıyla çağırılmışlardır. Hiçbir suçları olmamasına rağmen kendilerine şüpheli sıfatıyla işlem yapılmasının sebebi ise mümkün olduğunca sözde "etkin pişman" üretebilmektir. Davamız kapsamında herkesin o sırada TUTUKLU olması elbette bu kişiler üzerinde, kendilerinin de tutuklanabileceği yönünde büyük bir korku yaratmış, doğruları söylemenin karşılığının sadece tutuklanmak olduğu gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalmışlardır. Bu kişiler emniyette karşı karşıya kaldıkları tutuklanma tehdidinden, davamızda adeta "hapisten ve zulümden kurtarıcı sihirli bir sistem" olarak kullanılan etkin pişmanlık yoluyla kurtulmuşlardır. 

Davamızda doğruları söylemek yeterli olmamakta, masum insanların kendilerine yüklenen suçları kabul etmemeleri güya "örgütsel saik" sayılmakta, atılan iftiraları geçersiz kılan deliller görmezden gelinmekte, AMA ETKİN PİŞMAN OLUNCA HER ŞEY BİR ANDA DEĞİŞMEKTEDİR. "Etkin pişmanım" diyen kişinin camiamızı karalayıcı her sözüne inanılmakta, her iftirası dikkate alınmakta, derhal hapisten çıkarılmakta, üstlendiği cinsel suçlar dahi buharlaşmakta, yollar tümüyle kendisine açılmaktadır. 

2 yıl kadar önce, 22.10.2018 tarihinde evine yapılan bir baskınla gözaltına alınmış olan Merve Bozyiğit isimli genç bayan ile ilgili de durum aynı şekilde gelişmiştir. Kendisi, etkin pişman olmayı kabul ederek tutuklanmaktan kurtulmuş ve kendisine söyletilen pek çok iftirayı tekrar etmek zorunda kalmıştır.

Ta ki, davamızın görüldüğü İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda hür iradesiyle beyan verene kadar. Merve Bozyiğit, adalet sistemimizin kurtarıcılığına, mahkememizin adaletine, devleti ve milleti temsil ediyor oluşuna inandığı için, Sn. Mahkemenin huzurunda emniyette ŞİDDETLİ BİR BASKI GÖRDÜĞÜNÜ, etkin pişman olması için TEHDİTLER VE TACİZLERLE KARŞILAŞTIĞINI, bu nedenle saatler süren, müthiş yıkıcı bir ifade süreci geçirdiğini, HAKARETE UĞRADIĞINI detaylarıyla anlatmış; orada kabul etmek zorunda kaldığı suçlamaların ve söylemek zorunda kaldığı yalanların KENDİSİNE ZORLA SÖYLETİLDİĞİNİ dürüstçe anlatma yürekliliğini göstermiştir. Merve Bozyiğit, Sn. Mahkemenin huzurunda verdiği ifadesinde emniyette yaşadığı dehşet verici baskıyı şu sözlerle tarif etmiştir:

– MAHKEME BAŞKANI: Peki orada baskı tehdit gördün mü? 

– MERVE BOZYİĞİT: Gördüm.

– MAHKEME BAŞKANI: Dövdüler mi seni?

– MERVE BOZYİĞİT: Keşke dövselerdi. 

– MAHKEME BAŞKANI: Dövmediler. Ne yaptılar? 

– MERVE BOZYİĞİT: Dövmediler. CİNSEL TACİZE UĞRADIM. 

– MAHKEME BAŞKANI: Cinsel tacize, kim polis mi yaptı?

– MERVE BOZYİĞİT: Polis memurları tarafından. 

– MAHKEME BAŞKANI: Kim geçtiyse sana tacizde mi bulundu orada?

– MERVE BOZYİĞİT: Evet. … Kendileri bana, "Sen bize gerekli açıklamayı yapmazsan, bak ailen dışarıda, biz senin neler yaşadığını biliyoruz. Kaç kişinin tecavüz ettiğini de sana biliyoruz. Biz bunları hepsini biliyoruz. İstersen ailen huzurunda da ifadeni alabiliriz. Yine de kendin bilirsin, istersen konuş, istersen konuşma." diye beni zorladılar. Ve ben de orada gerçekten ve bana gerçekten duymaya asla tahammül edemeyeceğim şekilde bana, senin kaç kişinin çok afedersiniz, çok özür diliyorum ama ben bunları yaşadığım için anlatmak zorundayım. Sen kaç kişiyle yattın, ya şu mesafeden bana, sen kaç kişiyle yattın deyip gözlerini böyle üzerime dikip böyle ve gerçek anlamda çok yakın mesafede, hayatımda hiç kimseyle olmadığım kadar çok yakın mesafede, bana bu şekilde muamele gösterdiler. Ve ben kimseyle yatmadım da diyemiyordum artık o kadar gerilmiştim ki çünkü yani... 

– MERVE BOZYİĞİT: …yanımdan geçerken böyle beni bana değerek oradan geçiyorlardı. Ve üzerime mesela önümde bir ifademi alan memur, sigara içiyor ve sigarayı benim üstüme doğru üfleyip işte bana "Buradaki birkaç kişi anlattı. Dedi ki işte benim..." affedersiniz ama bunları çok açıkça söylüyorlar, "İşte kalçam çok güzel, göğüslerim çok güzel diyen kızlar oldu. Senin neren güzel?"

– MERVE BOZYİĞİT: Emniyette saat 09.00'dan akşam 11.00, 11.30'a kadar yaşadığım muameleyi ben hayatım boyunca hiçbir yerde yaşamadım. Bana bir hayat kadını, bir hayat kadınına yapılmayacak muameleler gösterildi ve bunu hangi bayan kabul eder?

İfadenin buraya kadarki kısmında Merve Bozyiğit adı verilen genç kız, detaylı şekilde emniyette gerçekleşen olayları tarif etmekte, 14 saatten fazla süren sorgusunda oradaki polisler tarafından nasıl taciz gördüğünü ve kendisinin aleyhimize ifade vermeye nasıl zorlandığını oldukça açık tarif etmektedir.

Sorgunun bundan sonraki aşamasında ise Sn. Mahkeme Başkanı tarafından kendisine şu soru yöneltilmiştir:

– MAHKEME BAŞKANI: Ya başından geçenleri mesela bizim duruşmada bu ifade ve sorguya başlayıncaya kadar önceden bize niye bildirmedin? 

– MERVE BOZYİĞİT: Başkanım çok korkuyordum. Çok endişeliydim. 

– MAHKEME BAŞKANI: BİZDEN DE Mİ KORKUYORDUN? 

– MERVE BOZYİĞİT: Ben gerçek anlamda yani hiçbir yere başvuramadım. Ben avukatım da benim yoktu. İddianame benim elime gelene kadar ben çok endişeliydim. Hala da endişe duyuyorum. Hala da çok korkuyorum. Ve çok utanıyorum gerçekten. 

Sn. Mahkeme Başkanı, Merve Bozyiğit'e "Başından geçenleri neden bize bildirmedin?" sorusunu yöneltmektedir. Merve Bozyiğit ise korku duyduğunu ifade ettiğinde "Bizden de mi korkuyordun?" sorusuyla karşılaşmıştır. Gerçekten de devletin, milletin ve adaletin temsil edildiği bir mahkeme huzurunda böyle bir genç kızın korku duymadan başından geçenleri anlatabilmesi ve Sn. Mahkemenin koruyuculuğuna sığınması gerekir. Çünkü ortada bir kısım kolluk güçleri tarafından mağdur edilmiş ve baskı altında yalan ifade vermek zorunda bırakılmış bir genç kız vardır ve yaşadığı tehdit ortamından dolayı şiddetli bir korku içindedir. Devletimizden beklenen de böyle bir genç kızı elbette ki koruma altına almaktır. 

FAKAT SN. MAHKEMEMİZ, SAVCI MÜTALAASINA UYARAK, BU ANLATIMLARININ ARDINDAN BU GENÇ KIZ HAKKINDA TUTUKLAMA KARARI VERMİŞTİR

Bu tutuklama kararı, SADECE VE SADECE ETKİN PİŞMANLIKTAN VAZGEÇTİĞİ İÇİN verilmiştir. 

Şu durumda, "Emniyette baskı gördüğünde niye bize gelmedin?" sorusunun cevabı da aslında alınmış bulunmaktadır. "Bizden de mi korkuyordun?" sorusu Sn. Mahkeme Başkanı tarafından hayretle sorulmuştur. Ama Sn. Mahkeme'nin aldığı bu karar, NE YAZIK Kİ, GENÇ KIZIN BU ORTAMDA DA KORKU İÇİNDE OLMASINI HAKLI ÇIKARMAKTADIR

Üstelik Merve Bozyiğit'in iddiaları sırf beyanla da sınırlı değildir. Kendisi, emniyete bir mizansen ve korkutma amaçlı çağırılmış olduğunu ispat da etmiştir. Kendisine gönderilen CMK avukatı, orada bu sorguyu ve tacizi yapan polis memurlarından birinin eşidir. Normalde teknik olarak gerçekleşmesi ihtimaller ötesiolan böyle bir durumun böyle bir vakada böylesine kolay gerçekleşmesi kuşkusuz ki Sn. Mahkemenin de dikkatini çekmiştir. Sorgunun KAMERA KAYDININ OLMAMASI, kayıt alınmadığının tutanakta yer almaması da bir başka şaibedir. Buradaki en fazla dikkat çeken şaibelerden bir tanesi de sorguyu yapan kişinin, dosyamızda adı sıklıkla geçen, çok sayıda kişiyi "şüpheli" sıfatıyla karşısına çağırıp, zoraki etkin pişmanlar ve müştekiler üreten polis memuru AYHAN BEDİR oluşudur. 

Söz konusu durumun açıklığa kavuşması için sorguyu gerçekleştiren polis memurları ve memurlardan birinin CMK avukatı olan eşi tanıklık etmek üzere mahkemeye çağırılmıştır.

Ancak polis memurları ve CMK avukatı tanıklık etmek üzere mahkemede bulundukları sırada ne Merve Bozyiğit ne de vekili mahkeme salonunda bulunmamaktadırlar. Hatta kendileri bu konu hakkında bilgilendirilmemişlerdir. Bir başka deyişle, BÖYLE ÖNEMLİ BİR SORGUNUN EN ÖNEMLİ TANIKLARINA MERVE BOZYİĞİT'İN VEKİLİ HİÇBİR SORU YÖNELTEMEMİŞTİR.

Buradaki soru ise şudur: Söz konusu tanıklardan acaba mahkeme huzurunda nasıl bir tanıklık yapmaları beklenmektedir? "Evet ben baskı yaptım, tacizde bulundum" şeklinde bir açıklama yapmayacakları ortadadır. "Kişi kendi aleyhinde beyanda bulunmaya zorlanamaz" şeklindeki kanun maddesi gereğince bunu zaten yapmak durumunda da değillerdir. Burada üzerlerindeki şaibenin gerçek olup olmadığının tespit edilmesinin tek yolu, sanık tarafının bir kısım belirleyici unsurları soru olarak yöneltebilmesi ve buradan alınan cevapların sağlıklı olup olmadığının değerlendirilmesi, çelişkili ve yalan ifadelerin bu sayede ortaya çıkabilmesidir. Fakat sanık vekilinin bulunmadığı bir ortamda bu nasıl yapılacaktır?

Zaten yapılamamıştır da!

Olması gereken, asıl olarak hakkında böylesine ağır ithamlar bulunan ve mahkemeye tanıklık için çağırılan söz konusu polis memurları hakkında soruşturma başlatılmasıdır. 

Ancak, bu da yapılmamıştır! 

Söz konusu iki tanığın beyanları esas alınmış, sorgusuz sualsiz, yüzleştirmesiz doğru söylediklerine peşinen hükmedilmiş ve bu taraflı soyut beyanlar MERVE BOZYİĞİT'İN SÖYLEDİKLERİNİ GEÇERSİZ SAYMAK İÇİN YETERLİ GEREKÇE KABUL EDİLMİŞTİR. Gerçek suçlular oradan gayet rahat ayrılmış, fakat onlar tarafından mağdur edilmiş olan Merve Bozyiğit'in tutuklanması istenmiştir. 

Polis memuru Ayhan Bedir, davamızda pek çok kişinin ifadesinde dikkat çeken bir isimdir. Müşteki genç kızların mahkeme huzurundaki ifadelerine baktığımızda da pek çoğunun emniyete "şüpheli" sıfatıyla çağırılması ve burada saatler hatta günler süren sorgu sonrasında sadece birkaç paragraflık ifadelerinin alınması yine söz konusu polis memuru tarafından yapılmıştır. Dolayısıyla, Ayhan Bedir davamızda zaten şaibeli bir isimdir.

Polis Memuru Ayhan Bedir ifade sırasında kamera olmamasını, -Merve Bozyiğit'in tüm inkarlarına rağmen- Merve Bozyiğit'in talebine bağlamıştır. Elbette böyle bir durum olmadığı için, bu talebin neden tutanakta olmadığını açıklayamamıştır. Aynı şekilde polis memurunun eşi olan CMK avukatı da Merve Bozyiğit'in vekili olarak orada bulunmasına rağmen, odada kameranın neden olmadığına cevap verememiştir. 

Merve Bozyiğit'in mahkeme huzurunda anlattığı durum, oldukça vahim bir durumdur. Bizim davamızda genç kızların baskı ve husumet nedeniyle ortaya attığı tek cümlelik ve desteksiz beyanlarını, virgül arasında ezbere saydıkları isimleri bile esas alan Sn. Mahkeme, burada Merve Bozyiğit'in mağduriyeti konusunda sessiz kalmıştır. Etkin pişmanların taciz iddiası sorgusuz sualsiz kabul edilirken, etkin pişmanlıktan vazgeçenlerin camiamız aleyhinde gerçek dışı beyanlarda bulunmaları için kendilerine yapılan baskı ve taciz iddiaları dikkate alınmamaktadır. Merve Bozyiğit, eğer burada cinsel tacizde bulunanların bizim camiamızdan kişiler olduğunu söyleseydi, muhtemelen bu beyanı hemen dikkate alınacak ve destek görecekti. Fakat durum beklendiği gibi olmayınca tavır da ilginç şekilde değişmiştir.

Dahası, Merve Bozyiğit'in bu vahamet içeren iddiaları ile ilgili hiçbir araştırma yapılmamış, bu konuda Mahkememiz tarafından hiçbir talepte bulunulmamıştır. Bu dehşet verici taciz olayı orada saklanıp örtülmüştür. Onun yerine, bu büyük mağduriyeti yaşayan kişi hakkında tutuklama talep edilmiştir. 

Ayrı bir ilginçlik de tutuklama talebinin mahiyetindedir. İddia makamı, "Her ne kadar huzurda yargılanan kişinin sanık olması ve kutsal olan savunma hakkı kapsamında hakkındaki iddialara yönelik cevap verme hakkının tamamen kendi iradesine bağlı bulunması tarafımızca kabul edilmekte ise de…"şeklinde bir açıklama yapmış, ardından bu ifadesiyle tamamen zıt bir tutum sergileyerek tutuklama talep etmiştir. Bu, inanılması güç, hukuken ve vicdanen kabul edilmesi imkansız bir durumdur. Hukuk, adeta ayaklar altına alınmıştır. 

Ayrıca, çok iyi bilindiği gibi, tutuklama tedbiri için bir ‘suç şüphesi’ bulunmalıdır. Ama Merve Bozyiğit'in neyle suçlandığını henüz kimse anlamış değildir. Tutukluluk talebi gerekçesinin ne olduğu bilinmemekte, anlaşılamamaktadır. Görünüşe göre, MERVE BOZYİĞİT'İN YEGANE SUÇU ETKİN PİŞMANLIKTAN VAZGEÇMİŞ OLMAKTIR. Oysa etkin pişmanlık kararı kanuna göre nasıl hür iradeyle alınması gereken bir hak ise, ondan vazgeçmek de hür iradeye bağlı olan bir haktır. Fakat davamızda etkin pişmanlık hür iradenin baskılanmasıyla mümkün olmakta, hür iradeyle etkin pişmanlıktan vazgeçme ise tutuklamayla karşılık görmektedir.


Merve Bozyiğit örneği üzerinden davamızda "hayatta kalabilmenin tek yolu" olarak dayatılan etkin pişmanlık müessesesi 

Davamızda Merve Bozyiğit örneği oldukça önemlidir ve aslında davamıza has uygulanan baskı ve tehdit sisteminin nasıl işlediğine dair aleni ve çok önemli bir delildir. Bir kişi, etkin pişmanlıktan vazgeçtiğini söylediğinde, kendisine yapılan baskıları anlattığında, suçu olmamasına rağmen tutuklanması istenmektedir. Suçsuz bir genç kızın gerekçesiz "tutuklanması" dehşet verici bir taleptir. Bu tutuklama talebi bizim davamızda yalnızca, "Doğruları söyleyen bir kişinin başına bunlar geliyor, sakın siz de yeltenmeyin." ihtarı gibi görünmektedir. 

Böyle bir tutuklama talebini duyan hangi genç kız artık etkin pişman olmaktan vazgeçebilir? Acaba hangi genç kız, camiamıza yönelik kumpasın uygulayıcılarından olan husumetli Özkan Mamati ve ekibinden gördüğü ve emniyette yaşadığı baskıları anlatmak için mahkemeye sığınmayı düşünebilir? Bu insanlara, "Ya baskılara boyun eğerek etkin pişman olarak kal ya da tutuklan" gibi iki seçenek sunulmuştur. Davamızda baştan beri ezber bozulmamakta, KİŞİNİN HİÇBİR SUÇ İŞLEMEDİĞİNİ SÖYLEMESİ VE İSPATLAMASI HİÇBİR ŞEY İFADE ETMEMEKTE, HİÇBİR ŞEKİLDE DİKKATE ALINMAMAKTADIR.

Zaten davamızda herkesin sorgusuz sualsiz tutuklanması, söyledikleri doğrulara hiçbir şekilde itibar edilmemesi, aleyhe delil olmamasına rağmen herkesin yıllarca cezaevinde tutulması, her bir kişinin basındaki karalamaların hedefi olması, malvarlıklarının tümüne el konulması; ŞİKAYETİNDEN VAZGEÇECEK, DOĞRULARI SÖYLEYECEK, ATMAK ZORUNDA KALDIĞI İFTİRALARI GERİ ALACAK OLAN KİŞİLERE KARŞI GÖZDAĞI VERME AMAÇLIDIR.

Etkin pişmanlık müessesesinin "hayatta kalabilmenin tek yolu" olarak sunulması sadece bizim davamıza has olarak uygulanmaktadır. SUÇ VEYA SUÇLU ARANMAMAKTA, SADECE ETKİN PİŞMAN ARANMAKTADIR. Buradaki amaç güya suçlu olduğumuzu ortaya çıkarmak da değil, SADECE BİZİ DAĞITMAKTIR.

Nitekim soruşturmamız devam ederken Av. Fuat Selvi ve Av. Hüseyin Küçük'ün cezaevi cezaevi dolaşıp camiamızdan hiç tanımadıkları insanlara "Devlet üzerinizi çizdi.", "Suçunuz yok biliyoruz ama ömrünüzün sonuna kadar buradan çıkamayacaksınız.", "İstediğim şekilde ifade verirsen seni Çağlayanın arka kapısından çıkarırım." şeklindeki tehdit ve vaatlerle etkin pişman devşirme çalışmaları davamızın bir kumpas çalışması olduğunun ve bize atılan iftiralarla ve devşirilen iftiracılarla sürdürüldüğünün açık bir kanıtıdır. Bu konuda da gerekli şikayetler yapılmıştır.

Bir kısım Emniyet, savcı, basın üçgeninde tarihte görülmemiş bir hukuk ve insanlık faciası yaşanmaktadır. Kişiler samimi ifade veremeyecek, doğruları anlatamayacak ve kendilerinden anlatmaları istenen dayatılmış̧ iftiraları sarf etmek dışında bir seçimleri kalmayacak şekilde sindirilmektedir. Bu ezici yaptırım sistemiyle hakimler ve heyetler üzerinde müthiş bir baskı oluşturulmakta, adil yargı görülmemiş bir şekilde baskı altında bırakılmaktadır.

Tüm hukuksuzlukları organize edip gerçekleştirmek ve bunun bütün sorumluluğunu da tümüyle ağır ceza mahkemelerine bırakmak, İngiliz derin devletinin kumpaslarının tanıdık yöntemlerindendir. "Etkin pişman olmazsanız, kendinize ve arkadaşlarınıza iftira atmazsanız sizi serbest bıraktırmayız" diyerek insanlar tehdit ile baskı altına alınmaktadırlar. 

Türk adaleti bu hukuksuzlukları asla kabul etmeyecektir. 


Sonuç olarak;

Türk hukuk tarihinde etkin pişmanların baskı ve tehditlerle elde edildiği, etkin pişmanlık müessesesinin hayatta kalmak için tek alternatif olarak sunulduğu bizim davamız dışında bir başka dava bulunmamaktadır. Davamızda amacın ortaya bir suç veya suçlu çıkarmak olmadığı açıkça görülmekte, YALNIZCA CAMİA OLARAK AYRILIP DAĞILMAMIZ İSTENMEKTEDİR. Dağılabilmemiz için bizi seven insanlara baskı yapılmakta, camiamıza iftira attırıp aramızın açılması için çaba gösterilmekte, bizlere de tek kurtuluş yöntemi olarak "Kardeşine iftira at, hapisten kurtul!" gibi ahlaksız bir teklif yapılmaktadır. 

Bizler Allah’ın Kuran’da bildirdiği, "ALLAH'IN İPİNE HEPİNİZ SIMSIKI SARILIN. DAĞILIP AYRILMAYIN" (Al-i İmran Suresi, 103) HÜKMÜ GEREĞİ BİR ARADA OLAN İNSANLARIZ; BU NEDENLE DE AYRILIP DAĞILMAYA ASLA NİYETİMİZ YOKTUR. 

İngiliz derin devletinin dayatmaları ve pervasızca sergilediği hukuksuzluklar, getirdiği ahlaksız teklifler daima kendisine geri dönecektir. Hiçbir tehdit, bizden istemeye cüret ettiği şeyi başarmasını sağlayamayacaktır. Eminiz ki, zaten İngiliz derin devletinin kirli kumpasçıları, şimdiye dek bu gerçeği oldukça net olarak görmüşlerdir.

Ancak bir yandan davamızda bize tuzak kuranların, müşteki ve etkin pişmanlar üzerindeki tehdit ve baskıları kol gezmektedir. Husumetlilerin, bir kısım emniyet ve yargı mensubu ile birlikte oluşturduğu korku imparatorluğu, şu an davadaki neredeyse tüm müşteki ve etkin pişmanları himayesi altına almış durumdadır ve durum gitgide vahamet arz etmektedir. Asıl korkutucu güç ve organize yapılanma belli ve bilinen husumetli bir ekibe aittir. Tutuklama tedbiri kalktığı takdirde, muhtemelen 40'tan fazla kişi bu kumpası ve üzerlerindeki baskı sistemini anlatabilecektir.

Kamuoyunun Bilgisine Saygılarımızla Sunarız.