CAMİAMIZA DÜZENLENEN OPERASYON ASLINDA İSLAM DÜNYASINA, TÜRKİYE'YE, CUMHURBAŞKANIMIZ SAYIN ERDOĞAN'A VE AK PARTİ HÜKÜMETİNE KARŞI PLANLANAN KARANLIK OYUNUN BİR PARÇASIDIR
Türkiye, bundan 7-8 yıl öncesine kadar dünyanın dört bir tarafındaki İslam ülkeleriyle, önceki dönemlere göre çok daha sıcak ve samimi ilişkiler geliştirme, sağlam maddi ve manevi bağlar kurma yolunda somut adımlar atan bir ülke konumundaydı. Öyle ki başta Azerbaycan ve Suriye olmak üzere birçok İslam ülkesiyle neredeyse aradaki sınırların, gümrük duvarlarının ve pasaportların kaldırılıp tümüyle serbest geçişlerin başlayacağı bir döneme girilmek üzereydi.
Ne var ki İslam Birliği'nin ilk ayak sesleri anlamına gelen böyle pek çok olumlu gelişme ve ilerleme, bir anda esrarengiz bir gizli el tarafından durduruldu. Müslümanların birlik ve beraberliğine, iş birliği ve dayanışmasına giden yolun önüne bir anda ardı ardına sayısız engeller, suni sorunlar, anlaşmazlıklar çıkmaya başladı. Sinsi ve ince planlanmış kışkırtmalar sonucunda, dostluklar ihtilafa hatta karşıtlığa dönüştü.
Yakın zamana kadar İslam ülkelerinin liderliğine, öncülüğüne tek aday olan Türkiye hızla yalnızlığa itildi. Pek çok İslam ülkesiyle arasına adeta duvarlar örüldü. Kimi ülkelerle ilişkiler tümüyle resmi, soğuk, mesafeli ve çoğu zaman problemli bir sürece girerken kimisiyle kriz ve düşmanlık boyutlarına kadar ulaştı. Müslüman ülkelerle olan sınırlarımızın etrafını adeta bir ateş çemberi kuşattı.
Türkiye’nin İslam alemiyle ilişkilerinde her şey gayet olumlu, verimli ve yolunda ilerlerken bir anda ortaya çıkan tüm bu olumsuzlukların en derininde –yüzeydeki sebepler ne kadar farklı, çeşitli ve alakasız gibi görünse de– tek bir unsur bulunmaktadır: Dünya çapında, devasa ve gizli bir yapılanma olan "üst-akıl İngiliz derin devleti".
Yaklaşık son iki yüz yıldır dünya üzerinde en etkili, en acımasız, en bencil ve en tehlikeli şeytani güç olan bu küresel derin devlet, kendine en önemli tehdit olarak İslam Birliği'ni görmektedir. Çünkü, İngiliz derin devletinin küresel sömürü ve hakimiyet planlarını altüst edecek, yeryüzünde çıkardığı fitnelere, savaşlara, çatışmalara, zulümlere, haksızlıklara, işkencelere, cinayetlere, katliamlara, yıkımlara, döktüğü kanlara son verebilecek, ardından da yeryüzünde adaleti, düzeni, huzuru, güvenliği ve refahı yeniden tesis edebilecek tek güç İslam Birliği'dir.
Bunun dışında, İslam Birliği yalnızca Müslümanlara değil, tüm Hristiyanlara, Musevilere, hatta dinsizlere ve ateistlere de tarihte görülmemiş bir mutluluk, refah, zenginlik, bolluk, huzur ve güvenlik getirecek yegâne mükemmel sistemdir. Dolayısıyla, şeytanın ve onun kontrolündeki deccaliyetin üssü olan İngiliz derin devleti dışında "İslam Birliği"nden memnun olmayacak, rahatsızlık duyacak başka hiç kimse veya oluşum yoktur.
Yüzyıllar boyunca İslam aleminin liderliğini, bayraktarlığını üstlenmiş, ümmetin hamisi, halifeliğin merkezi olan Osmanlı İmparatorluğu da işte bu nedenle 19. yüzyılın başından itibaren hep İngiliz derin devletinin hedefinde olmuştur. Dev İslam imparatorluğunun, 1. Dünya Savaşı'na giden yüzyıllık süreç içinde "hasta adam" haline dönüşmesinin, en kritik topraklarını kaybetmesinin, ekonomisinin batmasının, her yönden dışa bağımlı hale gelmesinin, sonunda da iflas ederek dış ülkelere borçlanmasının (düyunu umumiye), kaybedeceği kesin bir ittifakın içinde bir Dünya Savaşı'na itilerek paramparça edilip yok olmasının ardında hep İngiliz derin devleti vardır.
İngiliz derin devletinin her türlü hile, entrika, fitne, oyun ve düzene başvurarak yüzyıl boyunca Osmanlı'yı yıkmaya uğraşmasının tek sebebi Müslümanların birleşip dev bir küresel güç olmalarını, diğer bir deyimle İslam Birliği'nin gerçekleşmesini engelleyebilmekten başka bir şey değildir.
Ancak, bu yıkılan imparatorluğun mirasından Türkiye Cumhuriyeti bir güneş gibi doğmuştur. Türk milletinin Osmanlı'dan devraldığı en büyük miras ise İslam dünyasının manevi liderliğidir. Nitekim, kuruluşundan itibaren her dönemde Müslüman aleminin ortak görüşüyle bu manevi liderlikte tek aday Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Bu yüzden, İngiliz derin devletinin son yüzyıldaki Ortadoğu ve İslam politikalarındaki en büyük ilgi odağı Türkiye'dir.
İşte, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa İslam Birliği'ne Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan ve AK Parti Hükümeti döneminde bu derece yaklaşıldığı bir zamanda bir anda her şeyin ters gitmesinin, her kanalın tıkanmasının, sürekli çıkmazların, krizlerin baş göstermesinin tek nedeni İngiliz derin devletinin olaya derin müdahalesinden başka bir şey değildir.
Zira, Türkiye Cumhuriyeti'nin manevi liderliğindeki bir Türk-İslam Birliği, iki yüzyıldan bu yana İslam alemini önce hakimiyeti altına alarak ezmeyi ve sömürmeyi, sonra da topyekûn yok etmeyi veya kendi çarpık dünya görüşlerini benimseterek asimile etmeyi ve kendine hizmetçi kılmayı planlayan İngiliz derin devletinin en işine gelmeyecek olaydır.
İngiliz derin devleti, İslam dünyasının doğal lideri konumundaki güçlü bir Türkiye'yi, Sayın Erdoğan gibi tüm dünyadaki Müslümanlarla sıcak kardeşlik bağları kurma çabasındaki Müslüman, dindar, güçlü ve itibarlı bir lideri, güçlü ve istikrarlı bir hükümeti kendisine çok büyük bir tehdit olarak görmektedir. Bu durum, Osmanlı’nın parçalanmasından bu yana gizli ya da açık hegemonyasını sürdürdüğü İslam ülkelerinden sömürdüğü zenginliklerin tehlikeye girmesi, bu amaçla İslam coğrafyası üzerinde çizdiği suni sınırların yakın bir gelecekte anlamını yitirmesi demektir.
Bu yüzden İngiliz derin devletinin İslam alemine yönelik kalleş planlarının merkezinde Türkiye, AK Parti hükümeti ve Sayın Cumhurbaşkanımız bulunmaktadır.
Çünkü, İngiliz derin devleti Türkiye'yi kendince yok edebildiği takdirde İslam aleminin geri kalanıyla rahatlıkla başedebileceğini hesaplamaktadır. Hatta bundan hiç şüphesi yoktur. Zira, İslam aleminin merkezini on yıllardır kan ve ateş denizi haline getirmiştir, kalan önemli bir kısmı da zaten kendi kontrolündedir. Bu nedenle de karşısındaki tek engel olan Türkiye'yi her vesileyle karıştırıp istikrarsızlaştırma ve güçsüzleştirme peşindedir. Nihai olarak da bölüp parçalayarak, saldırı ve işgaller düzenleyerek yok etmeyi amaçlamaktadır. Böylelikle, küresel hakimiyet ideallerinin önündeki en büyük engeli aşmayı planlamaktadır. Osmanlı'nın çöküş döneminden beri megali-ideası budur.
İngiliz derin devletinin bu doğrultuda Türkiye'yi kargaşaya sürüklemek ve Sayın Erdoğan’ı devirebilmek amacıyla düzenlediği FETÖ güdümlü 15 Temmuz darbe girişimi başarısız kalmış bir adımıdır. Bu nedenle de B planı devreye sokulmuştur: Yani AK Parti'ye olan halk desteğinin yok edilmesi. Bu amaçla sayın Erdoğan’ın en büyük destekçisi olan Müslüman grup ve cemaatlerin desteğinin kesilmesi hedeflenmiştir. İngiliz derin devleti başarısız FETÖ darbesini yine Sayın Erdoğan ve hükümet aleyhine kendisi için bir avantaja çevirmeyi denemiştir. Siyasetteki ve medyadaki çeşitli uzantıları ve çığırtkanları vasıtasıyla, her türlü Müslüman cemaat ve grubu güya FETÖ gibi “hükümeti devirmeye çalışabilecek potansiyel tehlike” olarak göstermeye yönelik yoğun bir fitne propagandasına başlanmıştır.
BU PROPAGANDANIN HEMEN SONRASINDA DA AK PARTİ VE SAYIN ERDOĞAN’A EN BÜYÜK VE EN ETKİLİ DESTEĞİ VEREN SAYIN ADNAN OKTAR VE CAMİAMIZ HEDEF ALINMIŞTIR.
Camiamıza diğer Müslüman gruplardan önce müdahale edilmiş olmasının nedeni Sayın Adnan Oktar’ın, hükümet politikalarını geceli gündüzlü A9 TV yayınlarıyla desteklemesi, ülkemizin bekası ve bütünlüğü için tek lider olarak Sayın Erdoğan’ın etrafında birleşmenin elzem olduğunu anlatması, içte ve dışta Sayın Erdoğan’a karşı yapılan her türlü saldırıyı her seferinde fikren etkisiz hale getirmesi nedeniyledir.
Sonuç olarak, İslam alemine, Türkiye'ye, Türkiye'nin liderine ve hükümetine karşı yürütülen kapsamlı ve karmaşık bir şer projesi vardır. Yaklaşık 40 yıldan bu yana Türk-İslam Birliği idealini savunan, bu birliğin ilmi ve fikri zeminini eserleriyle ve anlatımlarıyla hazırlayan, bu hayati konuyu A9 TV'deki sohbetlerinde, canlı yayınlarda, yerli ve yabancı medyaya verdiği yazı ve röportajlarında en büyük ideali olarak sürekli gündemde tutan, aynı inanç, ülkü ve idealleri paylaşan Sayın Cumhurbaşkanımız ve AK Parti hükümetine en başından beri kesintisiz en etkili ve en akılcı fikri desteği veren, devletimizi, milletimizi her daim iç ve dış düşmanlara karşı savunan, koruyan, kollayan Sayın Adnan Oktar ve ona yardımcı olan arkadaşları da tüm bunlardan ötürü İngiliz derin devletinin ana hedeflerinden biri haline gelmişlerdir.
Bu nedenle, İngiliz derin devletinin camiamıza düzenlenen operasyonun altyapısını hazırlayan komplosu, gerçekte Sayın Cumhurbaşkanımız ve Hükümetimizi hedef alan çok daha kapsamlı bir komplonun bir bölümü olarak devreye sokulmuştur. Üst akıl böylelikle, asıl hedefi olan Sayın Erdoğan ve Hükümetimize yıllardır en güçlü, kararlı, etkili ve akılcı desteği sunan Sayın Adnan Oktar ve camiamızı susturup etkisiz hale getirmeyi amaçlamıştır.
Bu yöntem İngiliz derin devletinin tarih boyunca düşmanlarına karşı çok sık olarak kullandığı ve "DOMİNO ETKİSİ" adını verdiği yöntemdir.
Bu yöntemin bir sonucu olarak da Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, ortada hiçbir suç, somut bir suç delili ya da suçüstü yokken, hukuki bir gerekçe gösterilmeden tümüyle haksız yere tutuklanarak cezaevlerine konulmuştur.
Bununla da kalınmamış, camiamıza yönelik operasyon sabahı ilk iş, RTÜK kontrolünde ruhsatlı yasal bir kanal olan ve günlük yayın akışının hemen tamamında Allah'ın varlığı ve birliği, iman hakikatleri, Kur'an mucizeleri, Darwinizm, materyalizm, vb. din karşıtı sapkın felsefe ve ideolojilerin bilimsel olarak çürütülmesi, Atatürkçülük, devlete bağlılığın önemi, Türkiye'nin üniter yapısı, PKK, FETÖ, DAEŞ gibi terör örgütlerinin ülkemizin birlik ve bütünlüğünü tehdit eden zihniyetlerinin ilmi ve fikri yönden en akılcı ve etkili biçimde çökertilmesi, üst akıl İngiliz derin devletinin Türkiye ve İslam dünyasına yönelik 300 yıllık plan ve oyunlarının ifşa edilmesi gibi en hayati konuların işlendiği belgesel ve programların yayınlandığı A9 TV’nin yayınlarının durdurulması olmuştur.
Ardından, aynı hayati konuların işlendiği Sayın Adnan Oktar'ın eserlerini yayınlayan Global Yayıncılık firmasına alelacele kayyum atanarak yayınevinin faaliyetleri durdurulmuş ve deposunda bulunan kitapların haşa hurda olarak imha edilmesi talebinde bulunulmuştur. Sözde "örgüt faaliyetleri", "örgütsel saik" gibi akıl almaz gerekçelere dayandırılan bu tarihte görülmemiş ilim ve kültür katliamı bunlarla da son bulmamış, yine Sayın Adnan Oktar'ın eserlerinden faydalanılarak hazırlanmış binlerce internet sitesine de erişim yasağı getirilmiştir.
İngiliz derin devletinin hain planı "şimdilik" görünürde gerçekleşmiş gibi durmaktadır. Nitekim, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yapılan operasyonla birlikte, AK Parti oyları %30’a kadar düşmüştür. Son yerel seçimlerde Ankara, İstanbul gibi büyük şehirler ONLARCA YILDAN SONRA bir anda ŞOK BİR BİÇİMDE AK Parti'nin elinden çıkmıştır.
Ancak, deccaliyetin hesaba katmadığı kesin bir gerçek vardır. O da Allah'ın, takdir ettiği zaman gelince kötülerin ve zalimlerin tuzaklarını bozup onları kendi kurdukları tuzağa düşüreceği, müminleri de güzel bir imtihanla imtihan edip sabredenleri ortaya çıkardıktan sonra onlara yardım edip kurtaracağı gerçeğidir.
Allah'ın bu değişmez kanunu Kur'an ayetlerinde şöyle bildirilmektedir:
Onlar böyle bir tuzak kurdular, Biz de kendileri farkında olmadan ONLARIN PLANLARINI ALTÜST ETTİK. (Neml Suresi, 50)
Onlar, tuzaklar kuruyorlar. BEN DE BİR DÜZEN KURMAKTAYIM. Sen o kâfirlere mühlet ver. Onlara az bir zaman tanı. (Tarık Suresi, 15-17)
Onlar hileye başvurdular, ALLAH DA ONLARIN TUZAĞINI BOŞA ÇIKARDI. ALLAH HİLELERİ BOŞA ÇIKARANLARIN EN HAYIRLISIDIR. (Al-i İmran, 3/54)
Görüldüğü gibi, şeytani bir örgüt, deccaliyetin merkezi olan İngiliz derin devleti, en etkili ve kendisi için en tehlikeli gördüğü Müslümanları, her yolu deneyerek haksızlıkta, hukuksuzlukta, zulüm, alçaklık ve hainlikte sınır tanımadan sindirmeye ve etkisiz bir hale getirmeye çalışmaktadır.
İngiliz derin devleti, tarih boyunca Müslüman toplulukları istediği şekilde yönlendirmek, kışkırtmak, karıştırmak, saptırmak ve birbirine düşürmek gibi amaçlarla çoğu zaman çeşitli DİN ADAMI, İMAM, DİN ALİMİ, vb. görünümlü ajanlarını kullanmıştır. Bu, din adamı görünümlü ikiyüzlü sahtekarlar, MI6 ve CIA gibi İngiliz derin devletinin hakimiyetindeki istihbarat birimlerine bağlıdır. İslam ülkelerinde, deccaliyetin hedefindeki kişiler aleyhinde yaygara yapmak, karalama propagandaları ve algı operasyonları yürütmekle görevlidirler.
Bu taktik, İngiliz istihbaratı MI6’in kayıtlara geçmiş bilinen bir yöntemidir. Birleşik Krallık eski Başbakanı Lloyd George, 1923 yılında Lordlar Kamarası’nda yaptığı bir konuşmada bu yöntemi şöyle açıklamaktadır:
“Biliyoruz ki, Türkler ne olduğunu bilmedikleri bir dine inanıyor. İşte Türkleri bu dinle, yani İslam ile yıkacağız. Bilinçli ya da bilinçsiz, BÜTÜN İMAMLARIN bizim amaçlarımıza hizmet etmesi gerekiyor. İNGİLİZ İSTİHBARATININ BİRİNCİ GÖREVİ BUDUR!”
Görüldüğü gibi, kendilerine bağlı bir kısım din adamı kılıklı kriptoların, dini kavramları kullanarak cahil ve bilinçsiz bir kesimi yönlendirmesi İngiliz derin devletinin birinci dereceden istihbarat politikasıdır. Bazı kişi ve çevreler tarafından "komplo teorisi" diye yaftalanarak örtbas edilmeye çalışılan bu gerçeğin bizzat İngiltere Başbakanı'nın ağzından dile getirilmesi de bu örtbas çabasının beyhude olduğunun açık bir delilidir.
Lloyd George'un ifadelerinden, söz konusu yöntemin etki etmesi hesaplanan hedef kitlenin de İslam'ı kaynağından okuyup öğrenmemiş, Kur'an'ın hükümlerinden habersiz, kulaktan dolma uydurma bilgilerle ve hurafelerle dini yaşayan ve bu yüzden de kolayca yönlendirilebilen, telkine ve propagandaya açık cahil kitleler olduğu anlaşılmaktadır.
Gerçekten de, sahte din adamlarının basit bir "din elden gidiyor" yaygarasıyla istenen kamuoyu algısı kolayca oluşturulabilmektedir.
İngiliz derin devleti, her dönemde ilgi alanında tuttuğu İslam aleminin gelişmesini, güçlenmesini, birlik olmasını asla istemez. Müslümanların, aydınlık, modern, bilgili, kültürlü, kaliteli, çağdaş, bilime, sanata, estetiğe önem veren, kadınlara değer veren, onların özgür ve rahat bir yaşam sürmelerini sağlayan toplumlar oluşturmaları asla işine gelmez. Bunu sağlamanın da tek ve en etkili yolu Kur'an'ı Müslümanların elinden alıp, onlara hala dini yaşadıkları hissini vermektir.
İşte, sözünü ettiğimiz sahtekar din adamlarının en önemli vazifelerinden biri de Müslümanları Kur'an'ı Kerim'den uzaklaştırıp Kur'an dışı bağnaz bir din anlayışını İslam adına yaşamaya yönlendirmeleridir. Müslümanlara açıkça Kur'an'ı terk edin demenin bir faydası olmayacağını bildikleri için, bu sapkınlığı sözde din adına, takva adına, Kur'an'a, Peygamber Efendimiz (sav)'e saygı adına sinsice empoze ederler.
İngiltere eski Başbakanı William Ewart Gladstone, o dönem bir nevi Müslüman halkların birliği hükmündeki Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılabilmesinin ancak İslamiyeti özünden, yani Kur’an’dan uzaklaştırmakla mümkün olabileceğini 200 yıl önce şu sözleriyle açıklıyordu:
"KUR'AN-I KERİM YOK EDİLMEDİKÇE, AVRUPA'YA BARIŞ GELMEYECEK. KUR'AN'I MÜSLÜMANLARIN ELİNDEN ALMALIYIZ." (Taha Niyazi Karaca, Büyük Oyun: İngiltere Başbakanı Gladstone'un Osmanlı'yı Yıkma Planı, İstanbul: Timaş Yayınları, 2015)
Ne yazık ki İngiliz derin devleti bugün bu amacına ulaşmıştır. Emrindeki iki yüzlü din adamları vasıtasıyla Kur'an'ı Müslümanların elinden almıştır. 1.8 milyarlık İslam aleminin çok büyük bölümü Kur'an'ı terk etmişken hala İslam'ı yaşadığını sanmaktadır.
Kur'an'da, Peygamber Efendimiz (sav)'in ahirette, kavminin Kur'an'ı terk etmelerinden şikayeti şöyle aktarılmaktadır:
Ve elçi dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu KUR'AN'I TERKEDİLMİŞ (BİR KİTAP) OLARAK BIRAKTILAR.' (Furkan Suresi, 30)
İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN, DİĞER TABİRLE DECCALİYETİN KÜRESEL SÖMÜRÜ VE ZULÜM SİSTEMİ KARŞISINDAKİ EN BÜYÜK TEHDİT, KUR'AN'IN IŞIĞINDA VE RESULLULAH (SAV)'İN SÜNNETİNİN REHBERLİĞİNDE, SÖZDE DİN ADI ALTINDAKİ HURAFELERDEN, BATIL İNANÇLARDAN, BİDATLERDEN, ESKİ KABİLE GELENEKLERİNDEN SIYRILMIŞ İLERİ GÖRÜŞLÜ, AYDIN, MODERN, BİRLİK, BERABERLİK VE DAYANIŞMA İÇİNDEKİ ŞUURLU VE GÜÇLÜ BİR MÜSLÜMAN TOPLUMUDUR.
Dolayısıyla, bu küresel derin devletin KUKLA DİN ADAMLARI, en başta bu kilit gerçeği gündeme getiren, İngiliz derin devletinin karanlık planlarını gün yüzüne çıkaran, insanları bu tehlikeye karşı uyaran, bilinçlendiren samimi, akıllı ve dindar Müslüman aydınları hedef alır.
Bu samimi ve aydın Müslümanlar insanları, Kur'an'ın ve Peygamberimiz (sav) adına uydurulan her türlü yalandan ve iftiradan arındırılmış sünnetin yoluna çağırırlar. Sahtekar din adamları ise, "din elden gidiyor" yaygarasıyla Kur'an'ın hükmüne ve ruhuna tümüyle aykırı bağnazlığa, taassuba, binlerce yılın kirli mirası olan ve sözde din adına İslam'a sızdırılmış geleneklere, göreneklere, safsatalara çağırırlar. Kur'an'ın tabiriyle "atalarının dinine" çağırırlar:
Onlara, “ALLAH’IN İNDİRDİĞİNE UYUN!” denildiğinde, “HAYIR, BİZ, ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ (YOL)A UYARIZ!” derler. Peki ama, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayan kimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)? (Bakara Suresi, 170)
Kavminin önde gelenleri, "gerçekte biz seni açıkça bir 'ŞAŞIRMIŞLIK VE SAPMIŞLIK' içinde görüyoruz" dediler. (Araf Suresi, 60)
Onlardan ileri gelenler: Yürüyün, ilahlarınıza bağlılıkta direnin, sizden istenen şüphesiz budur. SON DİNDE DE BUNU İŞİTMEDİK. Bu, ancak bir uydurmadır. (Sad Suresi, 6)
"ATALARIMIZI ÜZERİNDE BULDUĞUMUZ YOLDAN BİZLERİ UZAKLAŞTIRMAK ve YERYÜZÜNDE BÜYÜKLÜK/OTORİTE SİZ İKİNİZİN OLSUN DİYE Mİ bize geldin? Biz, ikinize de inanmayız." demişlerdi. (Yûnus Suresi, 78)
Ayetlerde görüldüğü gibi, müşrikler hak dine davet eden samimi, iyi niyetli insanları haşa "sapkın, dini değiştirmeye çalışan kimseler" gibi göstermeye çalışırken bir yandan da onları güya başa geçme, otoriteyi ele geçirme gibi dünyevi bir takım çıkar hesapları peşinde, tehlikeli, devlete ve topluma sözde tehdit teşkil eden kişilermiş gibi lanse etme hile ve alçaklığına başvururlar.
Elbette, tarih boyunca toplumun her kesimindeki müşrikleri halis ve temiz Müslümanlara karşı provoke eden, galeyana getirenlerin başını çekenler hep sahtekar, iki yüzlü müşrik din adamları olmuştur. Bunlar, kendilerini korku ve çıkar yemleriyle kullanan İngiliz derin devletinin hizmetkarlarıdır. Çünkü asli vazifeleri, Müslümanların her devirde geri kalmalarına, küçük düşürülmelerine, hor görülmelerine, alay edilmelerine, zulme uğramalarına, sömürülmelerine, aralarında ihtilafa, düşmanlığa, çatışmalara sürüklenerek birlik olamamalarına neden olan şirk sistemini, yani Kur'an karşıtı bağnaz, gelenekçi, ortodoks İslam anlayışını ayakta tutabilmektir.
Bu sapkın şirk sistemine karşı çıkıp Kur'an'ın gösterdiği hak dini, en doğru yolu insanlara gösteren, öğütleyen, şeytanın dini bağnazlığa savaş açan müminleri de ellerindeki tüm imkanlarıyla etkisiz hale getirmeye çalışırlar.
İngiliz derin devletinin, kendi kontrolündeki münafık din adamlarını musallat ettiği halis ve samimi Müslümanlardan biri de herkesin bildiği üzere, büyük önder Atatürk'tür. Atatürk, çeşitli vesilelerle yaptığı söylev ve demeçlerinde bu sahtekar iki yüzlü hainlerin çalışma sistemini çok açık ve net bir biçimde analiz etmektedir. Konuyla ilgili Atatürk'ün sözlerinden bir bölüm şöyledir:
"Fakat GERÇEKTE DİN BİLGİNİ OLMAMAKLA BERABER, SIRF O KİSVEDE BULUNDUKLARI İÇİN BİLGİN SANILAN, menfaatine düşkün, haris ve imansız bir takım hocalar da vardı. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar, muvafik-ı dindir diye fetvalar verdiler. İcab ettikçe yanlış hadisler bile uydurmaktan çekinmediler... GERÇEK VE İMANLI DİN BİLGİNİ HER VAKİT VE HER DEVİRDE ONLARIN KİN BESLEDİKLERİ OLDU... millet ve vatanı kurtarmak için kan döken AZİZ ORDUMUZUN, BAŞ KALDIRANLAR SÜRÜSÜ OLDUĞUNA DAİR FETVALAR VEREN DİN BİLGİNİ KIYAFETLİ KİMSELER çıktı. Onlar bu fetvaları YUNAN UÇAKLARIYLA ordumuzun içine atıyorlardı." (Atatürk'ün Konya'da gençlere yaptığı konuşmasından, (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 1989; 148-150)
"... HER SARIKLIYI HOCA SANMAYINIZ, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır (akıl, anlayış)." (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, 1989; 132)
Buraya kadar anlattığımız bu hayati gerçeği, 14 yüzyıl öncesinden Resulullah Efendimiz (sav) ahir zamandaki müminlere mucizevi bir biçimde haber vererek din adamı kılıklı sahtekarların doğrudan Deccal'e (yani İngiliz derin devletine) bağlı olacaklarına hayret verici şekilde dikkat çekmektedir:
ÜMMETİMDEN BAŞLARI SARIKLI 70 BİN KİŞİ DECCAL’E TABİİ OLACAKTIR. (Ebu Bekir Abdürrazzak b. Hemmam, Abdürrazzak es San’ani , El Musannef, XI, sf.393)
İşte Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yapılan operasyonun alt yapısını ve kamuoyu zeminin hazırlamada da bu şekilde, İngiliz derin devletinin devşirmesi olan bir kısım din adamı kılıklı kişiler kullanılmıştır. Bu kişilerin, bir kısmı farkında olarak, bir kısmı ise bilgi, şuur ve vicdan eksikliği yüzünden farkında olmayarak bu şeytani amaca hizmet etmiş ve camiamız aleyhine olumsuz kamuoyu oluşturmada, karalama amaçlı kampanyalarda görev almışlardır.
Sayın Cumhurbaşkanımız'ın ve AK Parti hükümetinin yakın zaman önce İslam coğrafyasında çok etkili ve verimli olan birleştirici ve barışçıl politikalarının İslam Birliği'ni hayata geçirme ihtimaline karşı İngiliz derin devleti acil harekat planını devreye sokmuştur.
Bu amaçla, ilk etapta İslam Birliği politikalarını fikren destekleyip her fırsatta ve her yerde en gür şekilde anlatan, Sayın Erdoğan’ı en güçlü, akılcı ve etkili bir biçimde savunan, koruyup kollayan ve destek olan, üst akılın ona karşı düzenlediği her türlü fitneyi, tuzağı ve oyunu her seferinde fikren geçersiz kılarak bozan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları haksız ve hukuksuz bir operasyonla etkisiz hale getirilmiştir.
İngiliz derin devletinin din adamı kılıklı bir kısım ajanlarının provokasyon ve yönlendirmeleri de bu operasyonun altyapısını ve kamuoyu zeminini hazırlamıştır. Bu anlamda açıkça görüleceği üzere, camiamıza yapılan operasyon aslında AK Parti hükümetinin çökertilmesini amaçlayan planın birinci aşamasıdır. Bu oyunla, ülkemizin Müslüman dindar lideri Sayın Cumhurbaşkanımız'ı yalnızlaştırmanın ilk ve en önemli adımı atılmıştır.
Buraya kadar rahatça anlaşılacağı gibi, İngiliz derin devletinin asırlardır İslam dünyası ve Müslümanlara karşı uyguladığı taktikler bugün de aynı hızıyla yürürlüktedir. Osmanlı zamanında da, Atatürk döneminde de, Cumhuriyet tarihinde de günümüzde de taktik hep aynıdır ve ne yazık ki hala etkili ve başarılı olmaktadır. Müslümanlar da 200 yılı aşkın bir süredir bu şeytani sistem karşısında her cephede sürekli yenilgiye uğramaktadır.
Bunun yegane sebebi ise Müslümanların önemli bir bölümünün hurafelere, batıl inanç ve uygulamalara tabi olup Kur'an'ın çok önemli hükümlerini terk etmeleridir. Müslümanların ihtilafa, ayrılığa ve çekişmeye düşmemeleri, kardeşlik ve sevgi ruhu içinde birlik olmaları Kur'an'ın bu en önemli ancak en çok da ihmal edilmiş farz hükümlerindendir:
Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve BİRBİRİNİZLE ÇEKİŞMEYİN. Sonra GEVŞERSİNİZ VE GÜCÜNÜZ, DEVLETİNİZ ELDEN GİDER. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)
HEP BİRLİKTE Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. PARÇALANIP BÖLÜNMEYİN. (Al-i İmran Suresi, 103)
Çok yakın bir gelecekte Allah'ın izni ve dilemesiyle ayetlerde emredilen bu hükümler yerine getirildiğinde tarihte görülmemiş güçte ve büyüklükte bir İslam Birliği yeryüzüne hakim olacak, tüm dünyayı sevgi, barış, kardeşlik, huzur, güvenlik, mutluluk, refah ve zenginlik kaplayacaktır. Peygamber Efendimiz (sav)'in haber verdiği ve bildirdiği alametlerinin çok büyük kısmı gerçekleşmiş olan kutlu Altın Çağ dönemi başlayacaktır. İnşaAllah.