ARKADAŞIMIZ MERVE BÜYÜKBAYRAK'IN MİNE KIRIKKANAT HANIMEFENDİ'YE AÇIK MEKTUBU

Çok Değerli Mine Hanım;

Bu mektubu size, 2 ayı tecritte tek başıma olmak üzere 2 yıldır tutuklu yargılanan bir kadın olarak Silivri Kapalı C.İ.K’dan yazıyorum. Ortada aleyhimde tek bir hukuki delil olmadığı halde hayali bir örgütün sözde yöneticiliğini yapmakla itham ediliyorum. Yüce Türk adaletinin bizlere kurulan kumpası mutlaka bir gün açığa çıkaracağına olan güvenim tam.

Yargılandığım Adnan Oktar ve arkadaşları davası hakkında sizin de köşenizde kaleme aldığınız yazıları ilgiyle okuyorum. Aydın, açık görüşlü, demokrat, hukuka inanan bir insan olduğunuzu biliyor, düşüncelerinize saygı duyuyorum. Ancak şunu da ifade etmem gerekir ki özellikle son dönemde bazı arkadaşlarımın savunmasını üstlenen avukatlarla ilgili yazdıklarınız beni çok şaşırttı.

Mine hanım, inanıyorum ki siz de savunmanın kutsallığına inanan insanlardan birisiniz. Bir insanın kendini savunma hakkının elinden alınmak istenmesi ya da bir şekilde sınırlandırılmaya çalışılması hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir tutum değildir. Avukatları bir şekilde hedef göstermenin, bu yolla onları savunmadan vazgeçirmeye çalışmanın ise demokrasi ve hukukla asla örtüşmeyeceğini düşünüyorum. Bu açıdan, sizin gibi medeni, aydın, demokrat, batılı formasyona sahip bir hanımın böyle bir yönteme tevessül etmesini de anlayabilmiş değilim.

Siz zeki, kültürlü ve sağduyulu bir insansınız. Türkiye’nin koşullarını yakından bilip tanıyorsunuz. Bu ülkede zaman zaman kimlere nasıl kumpaslar kurulabildiğini, İngiliz derin devletinin adeta uşağı olmuş sahte kahramanların insanların hayatını nasıl alçakça kararttığını eminim ki çokça olayla müşahede etmişsinizdir. Köşenizdeki yazınızda arkadaşlarımı savunan bazı değerli avukatların isimlerine yer vererek hakkımızda gündeme getirdiğiniz –yanlış bilgilendirmeden kaynaklandığını düşündüğümüz– bazı hususlar da Cumhuriyet tarihinin belki de en karanlık kumpaslarından birinin yansımalarıdır.

Bu dosyada –Türkiye’nin önde gelen ceza hukukçularının ittifakla ifade ettiği gibi– suç ve suçlu yoktur. Eğer ortada gerçekten suç olsa, Türk Ceza Kanunu hazırlayan en tecrübeli hukukçulardan baro başkanlığı yapmış olanlara kadar geniş bir yelpazede, birbirinden farklı ideolojilere sahip avukatlar bizleri savunmazdı. Örneğin, benim avukatlığımı üstlenmiş olan Prof. Dr. Sayın Ahmet Gökçen de, 2005 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Ceza Mevzuatı'nın oluşturulması aşamasında TBMM Adalet Komisyonu'nda danışman olarak görev yapmıştır. Hakimlere ve savcılara bu Yeni Ceza Mevzuatı'nın eğitimini vermiş, HSYK üyeliğinden ayrıldıktan sonra ise Marmara Hukuk Fakültesi’nde yeni hukukçular yetiştirmeye kendini adamıştır.

Türk Ceza hukukunun duayen isimlerinden biri sayılan bu kıymetli bilim insanının bu sözde örgütün sözde yöneticisini savunmayı üstlenmiş olması açıktır ki dosyanın bomboş olduğunu görmüş olmasından kaynaklanmaktadır.

Arkadaş camiamız hakkında geçmiş yıllarda, bugünkü gibi aynı suçlamalarla örgüt davası açıldığında da PROF. DR. AHMET GÖKÇEN, PROF. DR. EMİN ARTUK VE PROF. DR. CANER YENİDÜNYA ile birlikte dosyayı incelemiş ve ORTADA HERHANGİ BİR SUÇ ÖRGÜTÜ BULUNMADIĞINA DAİR MÜTALAA VERMİŞLERDİR. Toplamda 50 sayfadan ibaret bu mütalaada, dava dosyasının tamamı ekleriyle beraber incelenmiş ve neticesinde geniş kapsamlı bir değerlendirme yapılmış ve arkadaş camiamız için suç örgütü denilmesinin hukuken mümkün olmadığı kararına varılmıştır. Söz konusu mütalaanın bazı bölümleri şöyledir:



Şu anda avukatım olan Sayın Prof. Dr. Ahmet Gökçen bey o tarihte camiamız hakkında açılan davanın dosyasına da vakıf olan bir insan olarak beni savunmakta hiçbir tereddüt göstermemiştir. Bunun sebebi de bizlerin suç örgütü olduğuna dair geçmiştekilerde olduğu gibi bugünkü dava dosyasında da tek bir tane bile hukuki bilgi, belge, bulgu, delil olmadığını görmüş olmasıdır. Sizin de dosyayı dikkatli ve tarafsız bir gözle incelediğinizde bizlerin herhangi bir suçtan değil, yaşam tarzımızdan, inancımızdan ve fikirlerimizden dolayı yargılandığımızı hemen göreceğinizi biliyorum. Sayın Mahkemenin de er ya da geç bu gerçeği ortaya koyacağına ve bizleri aklayacağına inancım tam.

Ben Türkiye’de insanların artık fikirlerinden dolayı tutuklanması, özellikle de kadınların sırf düşüncelerinden dolayı cezaevlerine doldurulması dönemlerinin bitmesini istiyorum. Bunun gerçekleşmesinin yolunun ise savunma hakkının kutsallığını unutmadan, insanlara neden bu kişiyi savunuyorsun denilmeden hür ve adil bir ortamın sağlanması olduğunu düşünüyorum. Sizin de bu görüşlerime katıldığınıza inanıyor, bundan sonraki yazılarınızda haklarında hiçbir kesinleşmiş yargı kararı bulunmayan insanların suçsuzluk karinelerine ve savunma haklarına karşı daha anlayışlı yaklaşmanızı temenni ediyor, anlayışınıza güveniyorum.

En içten saygılarımla,

Merve Büyükbayrak