Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılandıkları dava kapsamında, 2 Mart 2020 tarihinde İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan arkadaşımız Çelenlioğlu'nun ifadesi dinlendi.
Çağla Çelenlioğlu, gözaltı sırasında "hür iradesiyle, hiçbir baskı altında olmadan" verdiğini belirttiği Emniyet ifadesi sonrasında cezaevine gönderilmiştir. Cezaevinde tecrit hücresinde oldukça zor koşullarda bırakılan Çağla Çelenlioğlu, etkin pişman olması için bir kısım kişiler, hatta cezaevi yönetimi tarafından yoğun şekilde baskı görmüştür.
Çağla Çelenlioğlu, küflü, kirli, çok soğuk, böcek ve farelerin yoğun bulunduğu, 3 adımlık tecrit hücresindeki zor koşullara cezaevinde ancak 6 ay dayanabilmiş ve bu süre içinde, kendisi gibi çeşitli cezaevlerinde tutuklu bulunan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza sevgi dolu, samimi ve içten anlatımlı mektuplar göndermiştir. Ancak sonrasında, ağır baskılara dayanamayarak zor cezaevi koşullarından kurtulabilmek için etkin pişman olmuş ve tekrar tutuklanıp ömür boyu cezaevine gönderilme korkusuyla, hakkımızda akıl almaz iftiraları tekrarlamak zorunda bırakılmıştır. Camiamıza husumetli müştekilerin yoğun baskısı ve cezaevine geri gönderilme tehditleri halen devam ettiğinden, etkin pişman olabilmek için verdiği ifadesini mahkemede de kabul edip anlatmak zorunda kalmıştır.
Ancak mahkemede vermiş olduğu ifadeler de gerçeklerden oldukça uzak olduğundan çok büyük çelişkiler barındırmaktadır. Anlatımlar, kişiler, tarihler, olaylar birbiriyle çelişkili olduğu gibi Çelenlioğlu'nun önceki ifadeleriyle ve diğer müşteki ifadeleriyle de ÇELİŞMEKTEDİR. Anlatılan pek çok senaryonun GERÇEK DIŞI OLDUĞU mahkeme esnasında çeşitli maddi deliller, HTS kayıtları ve diğer kişilerin beyanlarıyla da ispat edilmiştir.
Şu önemli noktayı özellikle belirtmek gerekir: Çağla Çelenlioğlu, Sayın Adnan Oktar’ı ve arkadaşlarımızı çok seven, bizlerle birlikteyken el üstünde tutulan bir arkadaşımızdır. Çağla Çelenlioğlu, aramızda son derece varlıklı, refah içinde, çok güzel manzaralı bir evde, marka kıyafetler, parfümler, makyaj malzemeleri kullanıp, en iyi kuaförlere gidip, en şık mağazalardan alışverişler yapıp, her türlü teknolojik cihazın en son versiyonuna sahipken, bir anda, hiçbir suçu olmadığı halde, cezaevi gibi çok zorlu, ürkütücü bir ortama girmiştir. Genç yaşında bir hanımın, yaşamakta olduğu hayatın tam aksi bir ortama girmesi, bir yandan da bazı husumetli müştekiler ve bunların avukatları tarafından gözünün korkutulması, diğer yandan basında çıkan asılsız, karalayıcı, linç haberleri, elbette ki arkadaşımızı dehşete düşürmüş, yıldırmış, cesaretini kırmış ve sonuçta canı gibi sevdiği arkadaşlarına iftira atmak zorunda bırakılmıştır.
BİR TAKIM MEDYA KURULUŞLARI, ETKİN PİŞMANLARIN GERÇEK DIŞI İFADELERLE DOLU BEYANLARINA YER VERİRKEN ONLARIN, ÇEVRELERİNİ SARMIŞ BİR TAKIM HUSUMETLİ MÜŞTEKİLERİN BASKI VE TEHDİTLERİNDEN, CEZAEVİNE GERİ GÖNDERİLMEKTEN NE KADAR KORKTUKLARINI, BU BEYANLARIN KENDİLERİNE ZORLA VERDİRTİLEN ASILSIZ, GERÇEK DIŞI BEYANLAR OLDUĞUNU DİKKATE ALMALARI SON DERECE ÖNEMLİDİR. KORKU İLE VERİLMİŞ YALAN BEYANLARIN, MEDYA TARAFINDAN BU ŞEKİLDE, HEM DE ABARTARAK, CAMİAMIZA KARŞI BİR LİNÇ KAMPANYASINA DÖNÜŞTÜRÜLEREK SERVİS EDİLMESİ NE VİCDANA NE DE BASIN ETİK VE İLKELERİNE UYGUN DEĞİLDİR.
Çağla Çelenlioğlu'nun basına da yansıyan duruşmada verdiği ifadelerin delilsiz, gerçek dışı ve çelişkilerle dolu olduğuna dair açıklamalarımızı aşağıda kamuoyunun bilgilerine sunmaktayız.
Çağla Çelenlioğlu, duruşma esnasında son derece çelişkili ve tutarsızlıklarla dolu bir ifade vermiştir. Bu tutarsızlıklardan bazıları şöyledir:
1– Çağla Çelenlioğlu, arkadaşlarımızdan biriyle duygusal bir birliktelik yaşadığını, kendisiyle evlenmeyi umduğunu, bu kişinin kendisine hayatında en iyi davranan kişi olduğunu belirtmiştir. Diğer yandan ise, aynı kişinin, kendisine defalarca cinsel tacizde hatta tecavüzde bulunduğunu, hatta bu tecavüzlerde başka kişilerin de aynı anda bulunduğunu iddia etmiştir. İlginç olan ise bu ilişkinin 6 yıl boyunca kesintisiz olarak bu şekilde devam etmesidir. Bu ifadedeki akla ve mantığa aykırı durumlar ve çelişkiler şöyle sıralanabilir:
Görüldüğü gibi, Çağla Çelenlioğlu’nun iddiasına göre, bir yandan sürekli tecavüze uğrarken, istemediği kişilerle birlikte olmaya zorlanırken, kimseye şikayette bulunmadığı, polise ihbar etmediği gibi, bir yandan da mutluluktan havalara uçmakta, hayatının en güzel günlerini yaşadığını iddia etmektedir.
2– Çağla Çelenlioğlu 1.75 m boylarında, yapılı, dinç bir hanımdır. Bu tür istemediği bir durumla karşılaştığında, çok rahat karşı koyabilecek veya bağırıp yardım isteyebilecek, kaçabilecek fiziksel yapıya ve imkana sahiptir. Ancak ne iddia ettiği saldırılar sırasında herhangi bir fiziki karşı koyma, mücadele veya boğuşmadan bahsetmektedir ne de sonrasında herhangi bir yardım talep etmemiştir.
Nitekim, ifadesi boyunca heyet başkanın sorduğu sorular ve Çağla Çelenlioğlu’nun verdiği cevaplar bu çelişkiyi daha da perçinlemiştir:
Soru: "İddia ettiğin cinsel isnatlara ilişkin karakola gitme karakola anlatma fikri kafana gelmedi mi?"
Cevap: Gelmedi.
Soru: "İddia ettiğin gibi saldırılar varsa bu sırada hiç bağırıp etraftan yardım istemedin mi?" (Bu soru mahkeme esnasında birkaç kere sorulmuştur)
Cevap: İstemedim.
3– Çağla Çelenlioğlu, ifadesinde, sözde uğradığı cinsel taciz ve tecavüzle ilgili olarak hiçbir somut delil sunmamıştır.
4– İddialarının tamamı yalnızca şahsi beyanına dayalıdır. Örneğin tecavüze uğradığını iddia eden, özellikle de eğitimli, görgülü bir kişinin, karakola gitmekten çekindiyse bile, DNA örneği barındıracak bir eşyasını saklaması beklenir. Veya tecavüz sonucunda meydana gelmesi kaçınılmaz olan fiziksel hasarla ilgili olarak doktora başvurmuş, bir rapor almış olması gerekir. Ancak bunların hiçbiri bulunmamaktadır.
5– Çağla Çelenlioğlu, sözde tecavüze uğradığı 2 tarih belirtmiştir. Bunlardan biri Çelenlioğlu'nun doğum günü, diğeri de yılbaşı gecesidir. Ancak söz konusu suçlamayı yönelttiği kişinin HTS kayıtları incelendiğinde, o tarihlerde belirtilen adresin YAKINLARINDA DAHİ OLMADIĞI anlaşılmıştır.
6– İkinci verilen tarihte ise suçlamanın yapıldığı kişi YURT DIŞINDADIR. Anlaşılabileceği gibi bu çirkin suçlamalarla ilgili olarak belirgin bir yer ve zaman belirtildiğinde, iddianın doğruluğu veya yanlışlığı ispatlanabilir bir hale gelmektedir. Söz konusu suçlamalar içinde sadece 2 kere zaman ve mekan verilmiş, ikisinde de verdiği bilgilerin doğru olmadığı ortaya çıkmıştır.
7– Söz konusu iddiaların geçersizliğinin en büyük delillerinden biri de, dosya içinde farklı kişilerin aynı olaylar hakkında verdikleri farklı ifadelerdir. Çağla Çelenlioğlu ile iki kardeşinin ve annesinin aynı olay için verdikleri tarihler BİRBİRİNİ TUTMAMAKTADIR.
8– Çağla Çelenlioğlu sözde gerçekleşen tecavüz ve cinsel tacizden hiç kimseye bahsetmemiş, annesine dahi anlatmamış, karakola, adli tıbba veya doktora gitmemiştir. Dahası, tecavüzüne uğradığını iddia ettiği kişilerle gayet mutlu ve mesut görüşmeye devam etmiş, hatta evlenme hayalleri kurmuştur. Tüm bu gerçekler, ortada tecavüz veya cinsel taciz gibi bir durumun OLMADIĞINI ortaya koymaktadır.
9– En önemlisi ise, Çağla Çelenlioğlu, 11 Temmuz 2018 tarihindeki operasyon sonrasında, 8 gün gözaltında kalmıştır. EMNİYETTEKİ SORGUSUNDA ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN FAYDALANMAK İSTEMEDİĞİNİ SÖYLEMİŞ, POLİSE SÖZDE TECAVÜZLERDEN HİÇ BAHSETMEMİŞTİR. Normalde, güya bu kadar uzun yıllar boyunca tecavüze uğramış biri için bu gözaltı ve polis sorgusu bir kurtuluş olması gerekirdi. Ancak Çağla Çelenlioğlu, nedense bu sözde kurtuluşu değil, kendisine güya tecavüz edenlerle birlikte cezaevine gitmeyi tercih etmiştir. Çünkü, ortada kurtulması gereken bir durum yoktur.
10– Çağla Çelenlioğlu, hiçbir zaman herhangi bir tecavüze uğramamıştır, bilakis aramızda çok sevgi ve saygı görmüş, kendisinin sağlığına, iffetine, rahat ve huzuruna, tüm diğer arkadaşlarımız gibi büyük ihtimam gösterilmiştir. Kendisi de Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza çok güçlü bir sevgiyle bağlıdır. Bu nedenle, o esnada henüz daha kumpasçıların ağır baskı ve tehditlerine, cezaevinin zorlu koşullarına maruz kalmadığı için Emniyet sorgusunda onlardan hiçbirine iftira atmamış, gerçekleri söylemiştir.
Davamızla ilgili iddianamede, sözde cinsel saldırıların "dini telkin ile iradenin fesada uğraması" yoluyla gerçekleştirildiği öne sürülmektedir. Ancak, Çağla Çelenlioğlu'nun söz konusu cinsel saldırılara uğradığını iddia ettiği 6 yıllık oldukça uzun dönem boyunca kendisine dini bir anlatım yapılmış değildir. Zaten kendi ifadelerinden, o dönemlerde dindarlığa yatkın bir durumunun olmadığı, bu konuda kendisine bir anlatımda bulunulmadığı da anlaşılmaktadır.
Sn. Adnan Oktar'ın kitaplarını okuması için bir telkinde bulunup bulunulmadığı Mahkeme Başkanı tarafından kendisine sorulmuş ve böyle bir durumun da söz konusu olmadığını kendisi açıkça izah etmiştir.
Mehdilik konusunda da herhangi bir fikrinin olmadığını, hatta bu konuyla ilgili detayların kendisine "garip" geldiğini ifade etmiştir. Kendi ifadelerinden de anlaşılabildiği gibi Çağla Çelenlioğlu'nun herhangi bir dini telkin altında kalarak kendi iradesini zapt edemez hale geldiği iddiası tümüyle geçersizdir.
Zaten dini telkinin bir kişinin iradesini ortadan kaldırdığını iddia etmek başlı başına çok yanlış, sakıncalı ve anlamı çok ürkütücü bir iddiadır. Böyle bir iddia ile, kendilerine İslam'ın anlatıldığı kişilerin güya iradelerini yitirdikleri ve mantıklı düşünemedikleri gibi çok vahim bir anlam ortaya çıkar. Bu mantık, dini ve dindarlığı ortadan kaldırmaya çalışan komünist, Marksist odakların yıllardır kullandığı çarpık bir zihniyettir. Kapsamı ve mahiyeti düşünülmeden yazılmış olan bu iddia, hiçbir Müslüman tarafından kabul edilemezdir.
Çağla Çelenlioğlu ifadesinde, "Sn. Adnan Oktar'ın, Mehdi'nin fiziksel özelliklerini güya kendisine benzettiğinden bahsetmekte ve Adnan Oktar'ın bu yolla kendisinin güya Mehdi olduğu imasında bulunduğunu iddia etmektedir.
Hz. Mehdi'nin fiziksel özellikleri birçok hadis-i şerifte çok detaylı olarak anlatılmış ve tarif edilmiştir. Dolayısıyla, oradaki detaylarıyla verilmiş olan, -sol yanakta ben olması, iki kaş arasında tek bir çatma çizgisi bulunması gibi- tasvirlerden benzerlikleri tespit edebilmek mümkündür. Bu özellikler herkeste bulunabilir. Mehdi yeşil gözlü olacaktır; ancak dünyada milyonlarca yeşil gözlü insan vardır. Sadece bazı fiziksel özellikler benziyor diye Mehdilik iddia edilmeyeceği açıktır. Sn. Adnan Oktar için de bu durum geçerlidir ve kendisi de bu gerçeği defalarca dile getirmiştir.
Sn. Adnan Oktar, Hz. Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen bir seyyid olduğu için ve Hz. Mehdi de seyyid olacağı için elbette aynı soyun getirdiği bazı fiziki benzerlikler olmaktadır. Bu, Sn. Adnan Oktar'ın Mehdi olduğu veya Mehdiliğini ilan ettiği anlamına elbette ki gelmez.
Sn. Adnan Oktar'ın bu benzerliklerle ilgili yaptığı yorumlar, ısrarla ve artniyetle Mehdilik iddiasına bağlanmaya çalışılmaktadır. Oysa Sn. Adnan Oktar, Mehdilik iddia etmeyeceğine dair defalarca canlı yayında Allah adına yemin etmiştir. Mehdilik iddia edecek olsa, bütün Müslüman camiasının ilgisini çekecek bir görünüm ve anlatım şekli benimsemesinin oldukça kolay olduğunu pek çok kere anlatmıştır.
Çağla Çelenlioğlu, camiamızla görüşmeye başladıktan bir süre sonra Emre Teker isimli arkadaşımızla tanışmış aralarında bir flört ilişkisi yaşanmış, daha sonra her ikisinin de ailelerinin bilgisi ve onayıyla görüşmeye devam etmiş, evlenme kararı almış ve evlenmişlerdir. Her iki arkadaşımızın ailelerinin ve yakınlarının katılımıyla yapılan büyük bir düğün töreninin ardından balayına çıkmışlar ve birlikte kurdukları evde yaşamışlardır. Çiftin düğün ve balayı fotoğrafları ve paylaşımları ve her iki tarafın yakınları ve aile efradı bu gerçeğin şahididir.
Ne var ki, camiamızı güya bir suç örgütü, Sayın Adnan Oktar’ı da sözde bir suç örgütü lideri gibi gösterebilmek için, dosya kapsamında ifade veren müştekiler ve etkin pişmanlar Sayın Adnan Oktar'ı güya çevresine en basit, sıradan konularda bile sürekli talimatlar veren bir lidermiş gibi göstermeye çalışmışlardır. Çağla Çelenlioğlu ve Emre Teker evliliği de, sanki yine Sayın Adnan Oktar’ın talimatıyla gerçekleştirilmiş, hatta düğünlerinin detaylı, kalacakları ev bile bu talimatlar doğrultusunda hazırlanmış izlenimi verilmeye çalışılmıştır.
Çağla Çelenlioğlu ve Emre Teker’in, kendi istekleri doğrultusunda ve ailelerinin onayı ile yaptıkları evliliği, talimatla yapılmış, kağıt üzerinde, sahte bir evlilik gibi göstermelerinin bir başka nedeni ise, camiamızdaki tüm evlilikleri şaibeli duruma getirmektir. Cezaevine gönderilme korkusu kullanılarak zorla etkin pişman yapılan, cezaevinden kurtulmak için en olmadık cinsel suçlarla veya gayri ahlaki davranışlarla kendilerine dahi iftira atacak hale gelen arkadaşlarımıza bu konuda da gerçek dışı beyanlar verdirtmek zor olmamıştır.
İddianamede, camiamızdaki evliliklerin tamamının kağıt üzerinde sözde sahte evlilikler olduğu yer almaktadır. Bu iddia, diğerleri gibi, toplumun sinir uçlarına dokunmak amacıyla atılmış iftiralardan biridir. Arkadaşlarımız ne yapsalar “örgütsel saik” ile yaptıkları iddia edilmektedir. Evliliklerinden çocuklarının olması dahi evliliklerinin gerçek olduğunu kanıtlamaya yetmemektedir. Çağla Çelenlioğlu da evli olduğu için, kendisine evliliğinin sahte olduğunun söylettirildiği görülmektedir. Çağla Çelenlioğlu ve Emre Teker’in arasında nasıl bir anlaşma olduğunu bilemeyiz, ancak camiamız nezdinde her ikisi de evlidirler.
Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanabilmek için, Çağla Çelenlioğlu’nun, iddianamede yer alan sözde örgütsel tavırların tamamını onaylaması gerekmektedir. Cezaevi korkusuyla sadece Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza değil, kendisine de hiçbir genç kadının dile getiremeyeceği tarzda, küçük düşürücü iftiralar atmak zorunda kalmıştır. Kendi evliliğine bile sahte demesi, söylemeye mecbur bırakıldığı bu iftiraların en hafifidir.
Çağla Çelenlioğlu, kaldığı evin çeşitli yerlerine kamera yerleştirildiğini ve bu kameralardan kendisinin izlendiğini iddia etmektedir.
Oysa, Çağla Çelenlioğlu kendi ifadesinde, kameraların yerini bildiğini, gerekli gördüğü ve istediği zamanlarda kapattığını belirtmektedir. Bu demektir ki, bu kameralar kendi kontrolünde olan kameralardır. Çağla Çelenlioğlu’nu gizlice çekmek veya takip etmek için başkaları tarafından kurulmuş kameralar değildir.
Kameraya çekilme iddiası, "zorla tutulma" isnadını desteklemek için Çağla Çelenlioğlu’na zorla söyletilen iddialardan biridir. Güya Çağla Çelenlioğlu’nun sürekli gözetim altında olduğu, sözde kaçmasının bu şekilde engellendiği algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
Öncelikle, camiamız gönül birlikteliğine dayalı bir arkadaş grubudur. Arkadaş grubumuzda bir kişinin az veya çok olması bizim için bir kayıp veya kazanç değildir. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, yaklaşık 35-40 yıldır, hiçbir karşılık beklemeden, Allah, Kur’an, Peygamber, devlet, vatan, millet sevgisiyle sayısız hizmet vermişler, gece gündüz, tatil yapmadan çalışmışlardır. Böyle bir gönül birlikteliğinde zor ve baskıya asla yer olamaz.
Yapılan hizmetlerin tamamı gönülden, kişilerin kendi vicdanları, istekleri, şevkleri doğrultusundadır. Baskı ve zor iki yüzlü insanlar meydana getirir. HİÇBİR MÜSLÜMAN YANINDA, BASKI NEDENİYLE KENDİSİNE GÜLEN VEYA MÜSLÜMAN GÖRÜNEN BİRİNİ İSTEMEZ. DİNDE SAMİMİYET, İSTEKLİLİK, ŞEVK, DÜRÜSTLÜK ESASTIR.
Dolayısıyla Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları, hiç kimseye zor ve baskı uygulayacak bir inanç ve anlayışta olmadıkları gibi, zorla baskıyla tehditle kendilerine arkadaş bulma ihtiyacında kişiler değildirler.
İşte bu nedenledir ki, birbirine iman, sevgi ve gönül bağıyla bağlanmış bizimki gibi bir toplulukla, zorla tutulma iddiası müthiş çelişmektedir.
Çağla Çelenlioğlu'nun çıplak fotoğraflarının çekildiği ve şifrelenip kayıt altına alındığı iddiası da medyada algı oluşturması hesaplanarak sürekli dile getirilen bir iddiadır. Ama ne ilginçtir ki, 2 yıl süren teknik takip, çok geniş çaplı bir operasyon, eş zamanlı ani polis baskınları ve el koymalara rağmen, bu uydurma iddiaya dair TEK BİR FOTOĞRAF ORTAYA ÇIKARILMAMIŞTIR. Mahkememiz 6 aydır devam etmektedir. Ne mahkemede sunulmuş ne de iddianameye girmiş tek bir şantaj için kullanıldığı iddia edilen, herhangi birine ait bir çıplak fotoğraf yoktur.
Sürekli hayali çıplak fotoğraflardan bahsedilmektedir. Unutulmamalıdır ki, bizlere yapılan polis operasyonu, 11 Temmuz 2018 sabahı saat 5.30'da yaklaşık 150 eve birden yapılmıştır ve bu evlerdeki tüm dijital kaynaklara, özel eşyalara, evraklara, vb. her şeye el konulmuştur. Bunlar hala Emniyet'tedir. Eğer böyle fotoğraflar olsa, bunların ortaya çıkmaması mümkün değildir. Ne var ki ortada buna dair hiçbir somut delilin olmaması dahi kumpasçıların hızını kesmemekte, aynı iddiayı etkin pişmanlara zorla tekrarlatarak gündemde tutmaya çalışmaktadır.
İddianamedeki başlıca isnatlardan bir diğeri de, özellikle kadınlarda sözde eğitim hakkının engellenmesidir. Çağla Çelenlioğlu da eğitim hakkının güya Sayın Adnan Oktar tarafından engellendiğini iddia etmiştir. Bu iddianın da bir gerçekliği yoktur. Yüzlerce kişilik arkadaş grubumuzda sadece birkaç kişi, ailevi veya kişisel gerekçelerle üniversiteyi yarım bırakmıştır. Onların da ailevi veya kişisel kendilerine ait özel gerekçeleri bulunmaktadır. Çağla'nın eğitim durumu da tümüyle kendi insiyatifinde olan, ne Sayın Adnan Oktar'la ne de diğer arkadaşlarımızla bir ilgisi olmayan kişisel bir konusudur. Eğitimine devam edip etmemesi tamamen kendi kararı, isteği, arzusu, gayreti ve okuldaki başarısına bağlı bir durumdur.
Dolayısıyla, ortada eğitim hakkının engellenmesi gibi bir durum yoktur; tam aksine herkesin mümkün olan en yüksek düzeydeki eğitimi almasına dair hep bir teşvik ve destek vardır.
Ne var ki, husumetli birkaç müştekinin bu saçma iftirası iddianameye girmiş ve diğer asılsız iddialar gibi, diğer müşteki ve etkin pişmanlara ezberlettirilmiştir. Tekrar tutuklanma ihtimali ile korkutulmakta olan etkin pişmanlıktan faydalanmış olan arkadaşlarımız, mecbur kalarak bu ifadeleri mahkemede tekrarlamaktadır.
Çağla Çelenlioğlu, camiamızdaki arkadaşlarımızın sözde polise nasıl ifade verecekleri, cezaevinde nasıl davranacakları konusunda uyarıldıklarını belirtmiştir. Bu gerçek dışı iddia, bir örgüt algısı oluşturmak için, husumetli bazı müştekiler tarafından kurgulanmış ve diğer müşteki ve etkin pişmanlara yine zorla söylettirilmiş bir ifadedir. Zira, Çağla Çelenlioğlu, gözaltına alınmış ve 6 ay cezaevinde kalmış biri olarak bu iddianın gerçek olmadığını en iyi bilen kişilerden biridir.
Öncelikle, polis sorgusunda herkese çok farklı sorular sorulmuştur. Dolayısıyla önceden tembihlenmek gibi bir ihtimal bulunmamaktadır.
Dahası, bir kişi sorguda ne cevap vereceği konusunda tembihlense bile, sorgu sırasında polis memuruyla başbaşadır, devletin güvencesi altındadır. Hür iradesiyle her türlü bilgi verme hürriyetine sahiptir. Bu nedenle, bu son derece boş ve mesnetsiz bir iddiadır. Delili olmadığı gibi, bir mantığı da bulunmamaktadır. Ancak, Çağla Çelenlioğlu polis ifadesiyle etkin pişmanlık ifadesi birbirinin tamamen zıttı olduğu için, bu gerçek dışı beyanı vermek zorunda kalmıştır. Aksi takdirde polis ifadesinde sevgi ve saygıyla bahsettiği arkadaşları için etkin pişman ifadesinde söylediklerini açıklaması mümkün değildir. Ama yine de tutarsızlık ve çelişkiler alenen ortadadır.
Ayrıca camiamız hiçbir suça karışmamıştır, camiamızdaki herkes tertemiz Müslümanlardır. Örtbas edilecek, gizlenecek bir yönümüz bulunmadığı için, kimseyi tembihlemeye, herhangi bir suçu örtmeye ihtiyacımız bulunmamaktadır.
Cezaevinde nasıl hareket edileceği konusunda bir uyarı yapılması ise oldukça anlamsız ve zorlama bir iddiadır. Zaten bu sahte iddiadan yola çıkarak tutuklanan 171 kişi 12 farklı şehirde 18 ayrı cezaevine gönderilmiş ve savcının emriyle AYNI CEZAEVİNDE BULUNANLAR BİLE BİRBİRLERİYLE GÖRÜŞTÜRÜLMEMİŞTİR. Bölücü terör örgütü üyeleri bile sohbet aktivitelerinde bir araya gelebilirken, pek çok cezaevinde 1,5 yıl boyunca hiçbir arkadaşımız bir diğerini görememiştir. Bazı cezaevlerinde pek çok kişi TEK VE TECRİTTE BIRAKILMIŞTIR.
Daha da önemlisi Sn. Adnan Oktar'ın avukat görüşlerine kısıtlama getirilmiş ve avukat görüşleri sadece haftada 2 kere kamera ve memur eşliğinde gerçekleşmiştir. Tüm avukat görüşmeleri kayıt altına alınmıştır. Bu kayıtlar incelendiğinde, Sayın Adnan Oktar’ın avukatları aracılığıyla Çağla Çelenlioğlu veya başka birine herhangi içerikte bir mesaj göndermediği görülecektir.
Bu konuyla ilgili önemli bir husus ise, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın savunma haklarının ellerinden alınmasının sağlanmaya çalışılmasıdır. Sn. Adnan Oktar’ın ve arkadaşlarımızın avukatları sık sık “örgüt avukatı” olarak gösterilmeye çalışılmakta, bu tür iftiralarla onların da tutuklanmaları hedeflenmektedir. Bu nedenle bu tür zel hazırlanmış ifadeler etkin pişmanlara söylettirilmektedir.
Cezaevindeki arkadaşlarımıza asıl baskı ve tehdit, kişileri TEK BİR İMZA İLE ETKİN PİŞMAN YAPMAK için her cezaevinde gerek Fuat Selvi gibi bir kısım müşteki avukatları gerekse bazı cezaevlerinin yönetimleri tarafından gelmiştir. Tüm bu baskılara, tehditlere, her bir kişiye sunulan cezaevinden çıkma garantisine rağmen, dava dosyamızda etkin pişman olarak hapisten çıkanların sayısı 10 kişiyi geçmemektedir. Geri kalan 167 kişi, iftira atarak TEK BİR İMZA İLE ÇIKMA İMKANLARI VARKEN, bu çirkin teklifi ellerinin tersiyle geri itmişlerdir.
Cezaevi korkusuyla her türlü gerçek dışı beyana imza atmak zorunda kalan Çağla Çelenlioğlu’nun, Sayın Adnan Oktar’ın kendisini ailesiyle tehdit ettiği iddiası akla, mantığa tamamen aykırı bir iftiradır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, camiamız bir gönül birlikteliğidir, bir sevgi arkadaşlığıdır. Camiamızdaki herkes birbirine, vicdani kararıyla, sevgiyle, şefkatle, saygı ve vefa hisleriyle bağlıdır. Bizler birbirimizi Allah’a olan aşk ve sevgimizden ötürü, birbirimizde güzel ahlakı, iman gücünü, Allah’a olan sevgiyi, dürüstlüğü, samimiyeti, fedakarlığı gördüğümüz için çok sevmekteyiz.
Bizim birlikteliğimizin, dostluğumuzun temeli Allah sevgisine, vicdan birliğine dayalı iken, aramızda zorla, baskıyla, tehditle bizi sevmeyen ve ayrılmak isteyen birilerini tutmaya çalışmak son derece mantıksız ve akıl dışıdır. Bilakis aramızda aynı samimiyetle, vicdan rahatlığı ve istekle beraber olmak isteyen kişileri isteriz. Baskı ve tehditle birilerini kendimize arkadaş edinmeye ihtiyacımızın olmadığı aşikardır. Hatta aramızda zorla, istemeden bulunan biri bizim için hiç istemeyeceğimiz büyük bir rahatsızlık konusu olur.
Bu olağanüstü mantıksız iddia, camiamızı güya korku ve tehdit sisteminin hakim olduğu bir suç örgütü gibi göstermek için kurgulanmış düzmece iddialardan biridir. Tekrar tutuklanmaktan, zok ve ürkütücü cezaevi koşullarına göndedilmekten korkan Çağla Çelenlioğlu gibi arkadaşlarımız da bu asızlsız ve saçma iddiaları dile getirmek zorunda bırakılmaktadır.
Çağla Çelenlioğlu'nun tehdit edilmesini gerektirecek bir sebep, bu yolla kendisinden elde edilmek istenen bir şey yoktur. Çağla arkadaşımız isteyerek ve severek aramıza gelmiştir. Sayın Adnan Oktar’a ve bizlere olan sevgisinin gücü herkesçe bilinmektedir. Eğer istemese, yanımızdan ayrılan binlerce kişi gibi ayrılıp gitmekte son derece özgürdür.
Bu yüzden, BİR İNSANI ZORLA, BASKIYLA KENDİMİZE DOST VE ARKADAŞ YAPMAK İSTEMENİN, bizim birbirini seven böylesine güçlü dostluklarımız varken, yollarını bizden aklen, kalben, fiziken ayırmış insanları zorla alıkoymaya çalışmanın saçmalığı ve anlamsızlığı ortadadır. Böyle saçma bir iddiayı ortaya atan insanların "ne tür bir müstesna özellikleri vardır ki zorla tutmaya çalışılsınlar?" sorusu da elbette cevapsız kalmaya mahkumdur.
ÇAĞLA ÇELENLİOĞLU ARKADAŞIMIZIN CEZAEVİNDEN SAYIN ADNAN OKTAR’A VE ARKADAŞLARIMIZA GÖNDERDİĞİ MEKTUPLARDAKİ SEVGİSİ BUNUN EN ÖNEMLİ DELİLLERİNDEN BİRİDİR. Çağla Hanım sadece mektuplar yazmakla kalmamış, bu mektupları karikatürlerle, resimlerle çok güzel süslemiş, sevgisinin gücünü, derinliğini çok güzel ve coşkulu şekilde ifade etmiştir. 6 ay çok zorlu cezaevi koşullarına, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına olan samimi sevgisinden dolayı sabır göstermiştir. Ancak hem fiziksel hem de manevi olarak artan baskı ve zorluklar nedeniyle daha fazla bu ortama güç yetiremeyerek, MECBUREN, HAYATINI KURTARMAK İÇİN ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN FAYDALANMAK İSTEMİŞTİR.
Çağla arkadaşımızın cezaevinden Sayın Adnan Oktar’a ve arkadaşlarımıza gönderdiği mektuplardan bazı bölümler, bu konunun gerçek yüzünü açıkça ortaya sermektedir:
Aşağıda, Çağla Çelenlioğlu’nun arkadaşımız Didem Ürer’e cezaevinden yazdığı mektubunda da hem Didem hanıma hem de diğer arkadaşlarımıza olan samimi sevgisi ve özlemi çok açık görülmektedir:
Çağla Çelenlioğlu, arkadaşlarımıza cezaevinden sadece mektup yazmakla kalmamış, mektuplarını onlara sevgi ve sempatisini gösteren çizimlerle de süslemiş, onlara gönderdiği her mektuba özendiğini göstermiştir. Aşağıdaki resimlerde camiamızdan arkadaşlarımızı karikatürize etmiştir. Bu arada bu çizimler, silahlı tehdit unsuru gibi gösterilen sözde bir suç örgütü üyelerinin aralarındaki yazışmalara aittir. Suç örgütü, baskı, tehdit iddialarının geçersizliğini sadece bu tür yazışma ve çizimlerden bile anlamak mümkündür:
Aşağıda, Çağla Çelenlioğlu’nun arkadaşımız Ayşe Koç’a yazdığı mektuplardan bir örnek, yine çok güzel, içten sevgisini gösteren ifadeleri var. Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmadan birkaç hafta önce gönderdiği bir mektup, son ana kadar sevgisinin devam ettiğini, koşullara dayanamadığını göstermektedir:
Günümüzde modern şehirlerde yaşayan bütün genç kızlar gibi, Çağla Çelenlioğlu arkadaşımız da görünüşüne çok fazla önem verir, güzel olmaktan, takdir görmekten zevk alır, moda trendlerini yakından izler ve uygular. Ayrıca kendisi, spikerlik, sinema-televizyon oyunculuğu gibi görsel sanatlar alanında bir kariyer yapmak istemektedir.
Kaşlara istenilen biçimi bir süre kalıcı olarak verebilmek için dövme yaptırma yöntemi son 7-8 yılın en yaygın uygulanan modalardan biridir. Neredeyse tüm genç ve orta yaşlı hanımlar bu yöntemi kullanmaktadırlar. Dolayısıyla kaşlarını kazıtarak istediği biçimde bir dövme yaptırmak Çağla Çelenlioğlu'nun tamamen kendi tercihidir.
Ayrıca bir insanın zorla kaşlarını kazıtarak, ona saatler süren bir dövme yöntemiyle şekil vermek fiziksel olarak mümkün değildir. Her şeyin ötesinde bu bir işkence veya baskı yöntemi değil, bir güzelleşme yöntemidir; meşakkatlidir, masraflıdır. Bunun zorla yaptırılmasının hiçbir mantığı yoktur.
Davamız içinde hiçbir dayanağı olmaksızın Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik isnat edilen suçlara ilişkin herhangi bir somut delil bulunmamasının çaresizliği içerisinde aslında TCK tarafından suç olarak tanımlanmamış, her bireyin kendi kişisel tercihlerinin uygulanmasından ibaret olan, kaş şekli, saç sekli, saç rengi vb gibi günlük tasarruflar aleyhte kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu tasarruflara ilişkin mantık dışı iddialar, sözde bir suç örgütünün iddianamenin kendisinin dahi bir türlü tanımlayamadığı bir “saik” ile sözde üyelerine uygulattığı talimatlar olarak adlandırılmakta, Çağla Çelenlioğlu arkadaşımıza söylettirilmektedir. Buradaki hedef, toplumda bir infial oluşturacak şekilde, baskıcı despot bir ortamda genç kızların sözde baskı gördüğü izlenimini yaratmaya çalışmaktır.
Çağla Çelenlioğlu’nun kendisine zorla dövme yaptırıldığı iddiası için de aynı açıklamalarımız geçerlidir. Bilgisayan ve telefonu incelendiğinde, sayısız dövme motifi biriktirdiği, bunlar arasından kendi isteğine göre seçim yaptığı görülecektir.
Bu dövme yüzünden iş bulamayacağı veya evlenemeyeceği iddiası ise son derece akıl ve mantık dışıdır. Türkiye'de oldukça fazla insanın görünür yerlerinde dövmeler vardır. Bu insanların büyük bölümü iş sahibidirler ve evlidirler. Türkiye’de birçok sanatçı veya iş insanının, cemiyet hayatının önde gelen ailelerine mensup birçok bayanın dövmeleri bulunmaktadır; hatta bu tercih edilmektedir. Dövmenin sosyal yaşamı imkansız hale getirecek bir tür damgalanma olduğunu iddia etmek akıl dışıdır. Dahası, Çağla Çelenlioğlu spikerlik ve görsel sanatlar konusunda iş hayatına atılmak isteyen bir insandır. Seçtiği sektörde insanlar özellikle görüntülerine dövmelerle detaylar eklemekte, kendilerine daha dikkat çekici, özgün bir hava vermek istemektedirler. Hal böyleyken, "bir daha iş bulamasın veya evlenemesin diye kendisine 'zorla' dövme yaptırıldığı" iddiasının abesle iştigal olacağı açıktır.
Bu polis operasyonu olmasaydı, tutuklanma tehdidi altında kalmasalardı, "etkin pişman" vasfıyla iftira belgesine imza atmak zorunda kalan dostlarımız, 5, 15, 30 yıl aramızda sevgiyle, dostlukla kaldıkları gibi yine aramızda kalmaya devam edeceklerdi. Yine bizimle birlikte kahkahalarla gülecek, yine bizimle güzel anlar paylaşacak, güzel sohbetler edecek, beraber mutlu ortamlarda, fotoğraflarda, videolarda yer alacaklardı.
30 yıllık kadim dostları bizlere karşı mecburi birer iftiracı haline getiren şey, onlara sürekli olarak sunulan korku ve tehditlerdir. Hapis, her açıdan zor bir yerdir ve buna dayanamayan bir kişinin sürekli hapis ile tehdit edilmesi, oradan çıkamayacağının tekrarlanmasıdır.
30 yıl boyunca gönül bağı olan insanların 30 dakikada bu hale getirilmesi, havf (korku) damarına dokunan sinsi sistemdir. Bunun için çirkin bir kumpas grubu oluşturulmuştur ve bunlar hala faaliyettedirler. Etkin pişmanların tümüyle birbiriyle çelişen iftira niteliğindeki ifadelerini incelerken, bu gerçeği mutlaka göz önünde tutmak gerekmektedir.
Tüm bu nedenlerin farkında olan Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız, tüm iftiralarına ve gerçek dışı beyanlarına rağmen Çağla Çelenlioğlu’nu ve diğer etkin pişmanlıktan faydalanmak zorunda kalan arkadaşlarımızı canı gibi sevmektedir. Onları karşı herhangi bir küskünlük hissetmemektedirler.