Emin Koç, tam 28 yıl boyunca Sn. Adnan Oktar ve arkadaşları ile görüşmüştür. Adnan Bey’i ve arkadaşlarını çok sevip güvendiği için beni de bu camia ile tanıştırmıştır. 90’lı yıllarda yine çok sevip, güvendiği için bu camia içerisinden bir hanımla evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur. İlerleyen yıllarda hayata bakışı farklı bir çizgide olduğu için resmi olarak evli olduğu halde bir başka hanımla birlikte yaşamaya başlamıştır. Bununla da kalmayıp söz konusu ikinci hanıma ek olarak aynı evde bir hanımla daha yaşamaya devam etmiştir.
Hal böyleyken, Emin Koç beni dekolte giyimle yargılarken kendisi RESMİ EVLİ OLDUĞU HALDE, iki ayrı hanımla daha birlikte yaşamıştır. Resmi evli olmadığı bu hanımlardan ikisi de hamile kalmış ve evlilik dışı çocukları olmuştur. Ailemin de asla tasvip etmediği, Türk-aile yapısına tamamen aykırı bu yaşam şekline Emin Koç’un maddiyat hırsı da eklenince işte tam da bu noktada kardeşlerim ve bana karşı husumet duymuştur. Ben İslam ahlakının gereği olarak kendisine her zaman şefkatle ve acıyarak yaklaşmış olmakla birlikte kendisinin asıl hedefinin uzun zamandır hasta olan babamın mirası olması aramızda çeşitli anlaşmazlıklara sebep olmuştur.
Özetle, Emin Koç’un bizim davamızda müşteki olmasının tek sebebi ben ve diğer 3 kardeşimin ceza almamız, tüm mal varlığımıza el konulması ve Allah korusun babam vefat ettiğinde onun bize miras bırakmasının önüne geçmektir. Bunu babama açıkça söylemiş hatta babamın zaaflarından faydalanarak onu Savcılık’a götürüp açıkça ben ve 3 kardeşimin mirastan men edilmesi için zor ve baskıyla dilekçe verdirmiştir.
Programı izleyen dikkatli izleyicilerin gözünden kaçmayacak önemli bir husus da şudur ki; Emin Koç, programa bağlandığı anda mesnetsiz bir şekilde beni yalancılıkla itham etmiş, hatta “full yalan söylüyor, tamamen her söylediği yalandır” gibi aşırı uç izahlarla, psikolojide bilindiği üzere “yalan söyleyecek insan profili”, halk arasında bilinen tabiriyle ise “kişiyi nasıl bilirsin kendin gibi” refleksiyle yayına giriş yapmıştır. Nitekim, aynı cümle içerisinde bile söylediği birbiriyle taban tabana zıt, çelişkili, gerçek dışı açıklamalarıyla bizim davamızdaki müşteki profilini net olarak ortaya koymuştur.
Herkesçe bilindiği üzere bizim davamızdaki müştekiler, canlı yayında da anlattığım üzere hayatlarının, sağlıklarının, geleceklerinin, ailelerinin, iş hayatlarının, tüm maddi varlıklarının, itibarlarının yok edileceği tehditleriyle yalan söylemeye, iftira atmaya mecbur bırakılmışlardır.
Emin Koç’un program boyunca hakkımda söylediği asılsız ithamlar, yalanlara cevaplarım sırasıyla şöyledir:
Emin Koç, arkadaş grubumuzdan ayrıldıktan sonraki 2 yıllık süreç içerisinde bana ve kardeşlerime dozunu gitgide arttırdığı bir husumetle yaklaşmıştır. Çirkin ithamlar, iftiralarla dolu whatsapp mesajları ile beni rahatsız etmiştir. Bu mesajların birinde de beni sözde aileme değer vermemekle itham etmek için anneannemle birlikte çekilmiş fotoğrafını yollayıp, altına da beni kendince rencide edecek bir mesaj yazmıştır. Anneanneme gerçekten değer veren bir insanın kız kardeşini rencide edecek ifadeler kullanması mümkün değildir. Ancak, Emin Koç için önemli olan anneannem değil kendisini bir türlü frenleyemediği öfkesi ve hırsları olmuştur.
Öncelikle, anneannem o fotoğrafta ölüm döşeğinde değildi. Kaldı ki ben ve kardeşlerim anneanneme ziyaret için program yapmışken polis operasyonu nedeniyle tutuklandık ve kendisini ziyarete gidemedik. Aradan yaklaşık 1,5 yıl geçtikten sonra anneannem ben cezaevindeyken vefat etti ve ben vefat haberini 1 hafta sonraki telefon görüşümde öğrenebildim. Cenazesine de gidemedim. Burada mağdur olan ben iken Emin Koç, TV programına katılıp hakkımda gerçek dışı bilgiler vererek beni ve ailemi rahatsız etmeye devam etmekte, daha da vahimi anneannemin kıymetli hatırasına saygısızlık etmektedir.
Programda Spiker Emin Koç’a şu soruyu sordu:
- Spiker: Anneyle görüşüyor mu hala?
- Emin Koç: Hayır canım görüşmüyor… Ayşe benim annemi yirmi senedir babamı görmüyor ki yanlarına gitmiyor.
Programın ilerleyen dakikalarında aynı Emin Koç bu kez şöyle söylüyordu:
- Emin Koç: Normalde yirmi senedir toplasanız babamı annemi on beş kereden fazla görmemiştir Ayşe.
Her ne kadar Emin Koç’un “anne ve babamla on beş kereden fazla görüşmediğim” iddiası doğruyu yansıtmasa da, görüldüğü üzere Emin Koç sürekli yalan söylediği için aynı program içinde dahi 3 dakika arayla kendi yalanını yalanlamıştır. Önce benim için annesiyle hiç görüşmez derken sonra bunu unutup bir başka yalana geçmiş “20 senede 15 kereden fazla görüşmemiştir” demiştir.
Benim, annemle de babamla da her zaman gayet iyi ilişkilerim vardır. Her ailede her evladın ailesiyle görüşme sıklığı iş durumuna, yaşadığı yere, hayat temposuna göre farklılık gösterebilir. Elbette bir evladın anne babasıyla ilişkisi ve sevgisi görüşme sıklığına göre ölçülemez, ancak ben birçok evlattan daha yakın ve daha düşkün bir aile bağına sahibimdir.
Programa bağlanmadan 1 saat evvel annemle görüştüğüm ve bunun telefon kaydı olduğu halde “annesiyle hiç görüşmüyor” diyerek Emin Koç kamuoyunu aldatmıştır.
Emin Koç, güya benim Adnan Oktar’dan darp gördüğümü anneme söylediğimi iddia etmiştir. Bu çok mantıksızca söylenmiş bir yalandır. Cezaevinde iken annemle telefon görüşmelerimin tamamı kayıt altına alınmıştır. Böyle bir konuşmam olsaydı bu durum Ceza İnfaz Koruma memurları tarafından hemen zapta geçirilir ve Savcılık’a bildirilirdi. Ayrıca benim böyle bir beyanım olsaydı annem de hemen harekete geçer bunu yetkililere o an bildirirdi.
Emin Koç’un burada amacı, benim katıldığım canlı yayına bana haber verilmeden bağlanıp, hali hazırda devam eden davayı benim aleyhime olacak şekilde etki etmektir. Kaldı ki Adnan Oktar’dan hiçbir zaman darp görmediğimi, Adnan Oktar’ın yanında hayatımın en sevgi dolu, en güzel zamanlarını geçirdiğimi gerek dilekçelerimde gerekse mahkeme huzurundaki ifadelerimde de defalarca dile getirdim.
Bu, hayatlarında hiç sevilmemiş ve gerçekten kimseyi sevmemiş insanların bizlerin Adnan Oktar Bey’in yüksek karakterine, asil ruhuna, temiz vicdanına duyduğumuz sevgiye -kanaatimce- duydukları kıskançlık sebebiyle attıkları bir iftiradır. Sevgiyi en iyi bilen, kadınları el üstünde tutan, tek bir çiçeğe bile zarar vermeyen bir insanı darp etmekle, şiddet uygulamakla itham etmek bizim dostluğumuza ve sevgimize olan hasedin bir tezahürüdür düşüncesindeyim.
Emin Koç benim yargılandığım davada müştekidir. Tam da Savcılığın mütalaasını açıkladığı gün baskın şeklinde canlı yayına bağlanıp Sn. Adnan Oktar ve benim hakkımda karalayıcı konuşmalar yapması davanın seyrini etkilemeye yönelik bir girişimdir.
Kaldı ki mahkeme, bizleri duruşma salonunda dahi müştekilerle bir arada bulundurmama kararı almışken Emin Koç’un bana hiç haber verilmeden baskın şeklinde canlı yayına bağlanması bana kurulmuş bir tuzaktır. Emin Koç, büyük bir pervasızlıkla mahkemenin bu kararını ihlal ederken, benim bu tuzağa düşmemek için ani bir refleksle canlı yayından ayrılmış olmam mahkemenin aldığı karara gösterdiğim hassasiyettendir.
Ancak, ne ilginçtir ki hem Emin Koç hem de program katılımcıları benim Adnan Oktar’dan talimat alarak programı terk ettiğim gibi akla ziyan bir açıklama yapmışlardır. Adnan Oktar şu an cezaevindedir, ben ise canlı yayında milyonların önünde konuşurken, görüntüm o an ekranda iken, kimden nasıl bir talimat almış olabileceğimi kamuoyunun takdirine sunuyorum. Kaldı ki birinden talimat alacak olsaydım o esnada evde çekimi yapan canlı yayın ekibi de bu duruma bizzat şahit olurdu. Ben o esnada Mahkeme Başkanı’nın aldığı kararı uygulayarak, hukuka ve mahkemenin kararlarına saygımdan, tamamen kendi irademle tüm izleyicilerin gözü önünde kalkıp yayından ayrıldım.
Emin Koç, arkadaş grubumuza kendi tabiriyle “çok fazla para kaptırdığını” iddia etmiştir. Aslında tek başına şu üslup dahi Emin Koç’un dünya görüşünü ve ruh halini yansıtması açısından önemlidir. Emin Koç zengin bir iş adamı olan babamın mal varlığını çeşitli hilelerle yıllar içinde eriterek, kendi malvarlığını arttırmıştır. Kardeşlerimin emeğini bedelsiz olarak sömürmüş, şu anda da hasta ve bakıma muhtaç babamın evini işgal ederek onu eve almamaktadır.
Tüm aileye bu zalimliği yapan Emin Koç, milyonların önüne çıkarak yalan söylemekte ve kendi suçlarını Sn. Adnan Oktar ve bizlere mal etmeye çalışmaktadır. Gelirinin çok üstünde bir mal varlığına sahip olan Emin Koç, vergi kaçırmaktan, evrakta sahteciliğe kadar pek çok yasa dışı fiilin faili olarak yargılanmaktadır. Bu faaliyetleriyle ilgili dava dosyaları devam etmektedir.
Programda arkadaşlarımızın mal varlıklarına, arabalarına vs. el koyulduğu bu kişilerin metroyla, minübüsle, harçlıkla dolaştıkları iddia edilmiş, Emin Koç da Adnan Oktar’ın izni olmadan kimsenin sıradan bir arabayı bile kullanamadığı gibi son derece mesnetsiz bir iddiada bulunmuştur. İsmi verilmeyen kişiler üzerinden hayali örnekler verilmiştir.
Oysa, ortada tek bir somut gerçek vardır. Emin Koç’un kendi özel yaşamı bu durumun tamamen mesnetsiz bir iddia olduğunun ispatıdır. Emin Koç, babamın mal varlığının büyük bir kısmını kendisini kandırmak suretiyle ele geçirerek 28 yıldır sayısı 10’a varan lüks araç değiştirmiş, hepsini de kendi kullanmıştır. Hatta sahip olduğu lüks araçlardan birini de kız kardeşimin kazandığı para ile kendi üzerine satın almıştır. Emin Koç’un iddia ettiği gibi bir durum olsaydı kendisi de lüks aracı varken metroya, minibüse binmesi gerekirdi ki böyle bir durum hiç olmamıştır. Kaldı ki arkadaşlarımın yüksek fedakarlık anlayışını ve Kuran’a uygun olan mal hırsından arınmış hayatlarını dünyaya kapitalist, menfaatçi, bencil bir gözle bakanların anlaması mümkün değildir.
Bizler için metro ile yolculuk etmekle lüks bir araç içinde yolculuk etmek arasında hiçbir fark yoktur. Bu bir statü ölçüsü değildir. Müminler arasındaki tek statü takvadır. Müminler arasındaki tek yarış daha çok iyilik ve hayırda bulunmak yarışıdır. Kendi öz babasının bile malını hukuksuz olarak ele geçirmeye çalışan biri olarak Emin Koç’un buradaki yüksek ahlakı takdir edememesi ve sanki bir suçmuş gibi göstermeye çalışması ise onun dünyasını göstermesi açısından ibretliktir.
Emin Koç, benim cezaevinde olan iki kardeşimi annem ile telefonda görüştürmediğim gibi tamamen yalan bir iddiada bulunmuştur. Hemen akabindeki cümlesinde de annemle görüştüklerini bildiği için bu kez ancak Ayşe’nin izniyle iki dakika görüşebiliyorlar diye ikinci bir yalan ifadede bulunmuştur.
Ayrıca, böyle bir konunun benim inisiyatifimde olması mümkün değildir. Bir kardeşim Burhaniye, bir kardeşim İstanbul, bir kardeşim İzmir ben ise Kandıra/Kocaeli cezaevinde tutulduk. Kardeşlerimin her biri bulundukları cezaevinde telefon görüşü yapma hakkına sahiplerdi ve kiminle görüşeceklerini kendi tercihleri ve cezaevi yönetiminin onayıyla belirlemişlerdir. Her hafta telefon görüşünde istedikleri kişiyi ararlar ve benim bundan haberim bile olmaz.
Bilindiği gibi, cezaevinde bulunan bir kişinin dışarıyla tüm iletişimi denetim altındadır. Benim telefon veya mektupla kardeşlerim üzerinde baskı kurmam söz konusu olsa bu anında cezaevi yönetimi tarafından tespit edilir ve gerekli yasal işlemler başlatılırdı. Ancak böyle bir olay hiçbir zaman yaşanmamıştır, çünkü böyle bir baskı hiçbir zaman olmamıştır.
Emin Koç, ben ve bu davada yargılanan pek çok arkadaşımın, Allah’a ibadet etmek için etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmadığımız iddiasında bulunmuştur. Hatta, haşa ibadet etmek için yalan söylediğimiz gibi akıllara ziyan bir açıklama yapmıştır. Şu bir gerçek ki bu dava kapsamında tutuklanan 168 kişiye iki seçenek sunulmuştur: "Ya kendinize, arkadaşlarınıza, Adnan Oktar’a iftira atıp cezaevinden çıkacaksınız ya da yıllarca hapis yatacaksınız."
Bizler ise yalan söylemek, iftira atmak Kuran’a göre haram olduğu için hapiste çürümeyi göze alarak bu haram fiili işlemedik. Bizler Allah’tan korktuğumuz, yalan söyleyerek hapisten çıkmamızın hesabını ahirette Allah’a veremeyeceğimiz için bunu asla yapmadık ve yapmayız.
Programda Emin Koç, beni Adnan Oktar’la tanıştıranın kendisi olduğunu ifade etmiştir. Burada objektif bir yayın yapan gazeteciden her Türk vatandaşı şunu sormasını beklerdi. “Peki siz bu iddia ettiğiniz ortama neden 5 kardeşinizi de götürdünüz?” Dikkat edin, 1, 2, 3 değil onlarca yıla yayılan bir süreç içerisinde tam 5 kardeşini Adnan Oktar ve arkadaşlarıyla tanıştıran Emin Koç’tur.
Diyelim ki, 1 kez hata yaptı, 2, 3, 4, 5. kez aynı hatayı yapmak mümkün değildir. O halde herkesin dürüstçe kabul etmesi gerekir ki Emin Koç burada çirkin bir oyun oynuyor, doğruları söylemiyor. 5 kardeşini de Adnan Oktar ve arkadaşlarını sevip, güvendiği, onlarda güzel ahlakı gördüğü için tanıştırmıştır.
Emin Koç’un bu gerçek dışı beyanlarla bugün karşımıza çıkmasının tek sebebi maddi beklentilerinin sekteye uğraması ve bu yüzden Adnan Oktar ve arkadaş camiasından intikam alma amacıyladır. Bunu yaparken de 28 yıldır dava arkadaşlığı yaptığı dostlarına iftira atmakla birlikte kendi öz anne ve babasını üzüntüden hasta edip, 4 kardeşinin cezaevine girip, 2 erkek kardeşinin halen cezaevinde yatıyor olmasının da müsebbibi olmaktan en ufak bir rahatsızlık duymamaktadır.
Emin Koç, canlı yayın esnasında arkadaş grubumuz içerisinden 2 kez ayrıldığı ve sonra fikrinden vazgeçip tekrar görüşmeye başladığını ifade etmiştir. Bu itirafı bile Emin Koç’un bizlere attığı iftiraların gerçek olmadığının ispatıdır. Emin Koç’un iddia ettiği gibi bir ortam olsaydı kendisi de tekrar tekrar görüşmek için talepte bulunmazdı.
Emin Koç sözde bizlerin cezaevinde ayrı ayrı koğuşlarda tutulsaydık birbirimizden ayrılacağımızı itirafçı olacağımız gibi akla ziyan bir iddiada bulunmuştur. Emin Koç her ne kadar yapılmadığını iddia etse de bunu bize uyguladılar. Mümine hanımları travestilerle aynı koğuşlara yerleştirdiler. Bizleri 10 ayrı ilde, 18 ayrı cezaevine dağıttılar. 19 yaşında gençleri cinsel suçlar koğuşunda azılı katillerin arasında tek başına bıraktılar.
Ama ne oldu; o genç kardeşlerimiz Allah’ın yarattığı bu güzel imtihanı aynı Hz. Yusuf gibi şerefle karşılayarak 30 cinsel suç mahkumuna 5 vakit ezan okuyarak namaz kıldırdı. Allah Hz. İbrahim için “o tek başına bir ümmetti” diye bildirmektedir. Müslüman Allah yolunda çaba sarf ederken tüm Peygamberlerin sünnetinde olduğu gibi yalnızlaştırılmak, sevdiklerinden, arkadaşlarından koparılmak istenir.
Bizde de aynı bu şekilde oldu. Cezaevine girdikten sonraki birkaç hafta içinde usule tamamen aykırı şekilde tüm arkadaşlarımız tekli, ikili şekilde cezaevlerinin onlarca koğuşuna dağıtılıp, birlikte olmaları engellendi. Aynı şekilde ben de F tipi cezaevinde bir arkadaşımla birlikte iken bizi de ayırıp, tek başımıza bir hücreye kapattılar ve “Adnan Oktar’ı artık hayatınız boyunca göremeyeceksiniz eğer itirafçı olmazsanız burada çürüyüp gidersiniz” dediler.
Bizim için değişen hiçbir şey olmadı çünkü bizler Allah’a gönülden bağlı, her işte bir hayır olduğuna inanan, Allah’tan başka hiçbir güçten korkmayan insanlarız. Tehditler, şantajlar, yıldırmalar, eziyetler, yalnızlaştırma politikaları bizi asla ve asla birbirimizden ayıramadı ve ayıramaz.
Programın sonunda Emin Koç, Türk halkının dini duygularını rencide edecek şekilde, bir Müslümanın ağzına hiç yakışmayacak bir üslupta Mehdiyet konusundan bahsetmiştir. Dini anlatmayı haşa “pazarlama yapmak”la eşdeğer tutmuş, sahih hadis kitaplarında yer alan yüzlerce hadisle Peygamberimizin müjdelediği Mehdiyet konusunu değerlendirme şeklimizde çarpıtmalar yapmıştır.
Öncelikle, TV programında da defaatle üzerinde durduğum gibi Sn. Adnan Oktar, asla ve asla Mehdi olduğunu söylememiş, bunu ima etmemiştir. Mehdiyet konusunu Türkiye’de belki de en çok gündem yapan kişinin Adnan Oktar olması sebebiyle kendisine yıllardır bu yakıştırma yapılmaktadır. Adnan Bey de bunun önünü alabilmek için canlı yayında defalarca Allah adına yemin ederek Mehdi olmadığını ve ölene kadar da böyle bir iddiada bulunmayacağını milyonlara ilan etmiştir.
Hal böyle iken bizim onun Mehdi olduğuna inanmamız gibi bir iddia kabul edilemez. Kaldı ki Mehdiyet bir iddia değil ispattır. Mehdi’nin nasıl tanınacağı hadislerde çok detaylı olarak anlatılmıştır. O alametleri görmeden, “Şu kişi kesin Mehdi'dir.” denilemez, bu haramdır. Hele ki Emin Koç’un iddia ettiği bizim Adnan Oktar’ın Mehdi ve Resul olduğuna inanmamız gibi bir durum -haşa- tamamen dinden çıkmak anlamına gelir. İlkokuldan itibaren din derslerinde dahi Peygamberimiz Muhammed (sav)’in son peygamber olduğu öğretilirken Kuran’a tamamen aykırı böyle bir mantığa, sıradan bir Türk vatandaşı dahi inanmaz. Kaldı ki bizler çok iyi eğitim almış, iş sahibi, hayatın her alanında aktif olan kişiler olarak ve en önemlisi Kuran’ı her gün okuyan kişiler olarak böyle itikadi bir hataya –Allah’ın izniyle- asla düşmeyiz.
Ben mümkün olan her platformda Adnan Bey’in ve bizlerin Vatana, Devlete, Millete ölümüne bağlı, tertemiz, masum Müslümanlar olduğumuzu anlatmaya devam edeceğim. Çünkü bizleri ayırıp, dağıtmak, parçalamak isteyenler İslam’ı da yeryüzünden yok etmek isteyen İngiliz derin devletinin yandaşlarıdır. Bir zamanlar Osmanlı topraklarının gizli kapılar ardında planlanan komplolarla harita üstünde cetvelle ayrılarak, İslam aleminin paramparça edilmeye çalışıldığı gibi bugün de vatansever, milliyetperver, dindar Adnan Oktar ve arkadaşlarının Türk-İslam Birliği ülküsü için gerçekleştirdikleri başarılı çalışmaların önü kesilmek isteniyor. Bizler asla bu oyuna izin vermeyeceğiz, daima Devletimizin ve hükümetimizin yanındayız ve canımız pahasına da olsa Devletimizin âli menfaatlerini daima koruyacağız. Saygılarımla kamuoyunun bilgisine arz ederim.
19 Kasım 2020
Ayşe Koç