Gereken tedbirlerin ivediyen alınarak benzer zulüm ve haksızlıkların tekrar yaşanmaması, bunların başka hiçbir Türk vatandaşının da başına gelmemesi amacıyla söz konusu haksız ve hukuksuz yüzlerce uygulamalardan fikir vermeye yönelik bazı örnekleri tarihe not düşmek adına burada aktarmak istiyoruz.
–1–
Polis operasyonunu takip eden 7 günlük gözaltı süreci boyunca, "menfaat çatışması olacağı" şeklinde anlaşılmaz bir gerekçeyle "her şüpheliye sadece tek bir müdafinin atanabileceği, aynı müdafinin iki şüphelinin müdafiliğini üstlenemeyeceği" kararı alınmıştır.
Yaklaşık 200 kişinin aynı anda gözaltına alındığı düşünüldüğünde, bu kişilerin ortak bir sosyal çevreye sahip oldukları gerçeği de göz önünde bulundurulduğunda, üstelik göz altında ve dışarıyla iletişimleri de yokken her biri için ayrı ayrı ceza avukatı, yani neredeyse 200 ayrı ceza avukatı bulmanın imkansız olduğu açıktır.
Buna rağmen söz konusu karar ile, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının mevcut avukatlardan yararlanmaları engellenmiştir.
Ayrıca, Sayın Oktar’ın tanıdığı, yıllardır müdafiliğini yapan avukatlar da aynı operasyon çerçevesinde gözaltına alınmış ve şüpheli konumuna sokulmuştur. Bu yüzden, hiç tanımadığı müdafiler tarafından temsil edilmiş, hatta bunlardan birisi Adnan Oktar adına, kendisinin tümüyle bilgisi ve isteği dışında basına gerçekleri çarpıtan ve kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi hedefleyen anormal demeçler vermiştir.
–2–
Sayın Adnan Oktar henüz gözaltındayken, nezarethanede bulunduğu sırada fotoğraf makinesi bulundurmanın ve cep telefonuyla görüntü almanın yasak olduğu bir alanda kimliği belirsiz kişiler tarafından fotoğrafları çekilerek ve basına servis edilmiştir.
–3–
Tutuklandıktan kısa bir süre sonra Sayın Adnan Oktar ve aynı soruşturmanın bir başka şüphelisinin, avukatları ile görüşmelerinin sınırlandırılmasına, alınan-verilen hukuki belgelerin, savunma notlarının kopyalarının alınmasına ve görüşmelerin sesli ve görüntülü kayıt altına alınmasına karar verilmiştir.
Söz konusu haksız ve hukuksuz karar, Sayın Oktar ile hiçbir ilgisi olmayan ve üzerinde ne yazdığı dahi halen anlaşılamayan bir not kâğıdı ve personel yetersizliği gibi nedenler bahane edilerek verilmiş ve 1 yıla yakın süre devam etmiştir.
Bu süreçte Sayın Adnan Oktar’ın savunma hakkı ciddi manada ihlal edilmiştir. TÜM BU SÜREÇ BOYUNCA DA SÖZDE ÖRGÜTÜ GÜYA YÖNETTİĞİ İDDİASINA DELİL OLABİLECEK TEK BİR KONUŞMA, NOT ALIŞVERİŞİ, TUTUM VEYA TAVIR, VB. TESPİT EDİLMEMİŞTİR. Bir yıl boyunca tüm avukatları ve yakınlarıyla görüşmeleri kayıt altına alınmasına ve hiçbir suç unsuruna rastlanmamıştır.
Ancak buna rağmen, ileride daha kapsamlı bahsedeceğimiz üzere, dosyanın yerel mahkemeye döndüğü ve yeniden savunma yapılacağı bu tarihte Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarıyla görüşmelerine yine yersiz ve hukuksuz gerekçelerle bir kez daha kısıtlılık getirilmiştir.
–4–
İddianame yayımlanana kadar geçen süreçte, Sayın Adnan Oktar’ın müdafileri vasıtasıyla sunmak istediği birçok lehe delil mahkeme ve savcılık tarafından kabul edilmemiş ve dava dosyasına girmemiştir. Nitekim, iddianame yayımlandığında, içerisinde kanunun şart koştuğu “şüphelinin lehine olan delillerin” tek bir satırda dahi yer almadığı görülmüştür.
–5–
30. ACM’de yargılamayı yürüten önceki heyet tarafından savunma hazırlığı için yeterli süre verilmeden duruşmalar başlatılmıştır. Duruşmalar başladığında sanıkların bir kısmına iddianame tebliğ edilmemiş, tebliğ edilen az sayıdaki kişiye ise yargılama için getirildikleri Silivri C.İ.K’da, dava dosyasını içeren CD'leri inceleyebilmeleri için bilgisayara çıkmalarına izin verilmeyerek dosyadaki detaylardan haberdar olmaları ve haklarındaki ithamlara yönelik yazılı ve sözlü savunmalarını hazırlamaları alenen engellenmiştir.
–6–
Mahkeme heyeti genel olarak haftanın 4 günü olmak üzere birbirini takip eden seri oturumlarla duruşmalar yapmış ve deyim yerindeyse “yıldırım hızıyla” bir yargılama yürüterek sadece 16 ay içerisinde (ki bunun yaklaşık 3 ayında Pandemi sebebiyle duruşmalara ara verilmiştir) 236 MÜŞTEKİ, 26 TANIK, 27 ETKİN PİŞMAN SANIK, 209 SANIK VE 100.000 SAYFANIN ÜZERİNDE EVRAK hacmine sahip dava hakkında 11.01.2021 tarihinde nihai hükmünü vermiştir.
Buna karşın katılanların, usulsüz, haksız ve hukuksuz dahi olsa tüm taleplerini, itirazlarını kabul etmiş, duruşmalar boyunca müşteki ve müşteki avukatlarının tüm hukuksuz uygulamalarına, anormal tavır, konuşmalarına hiç sesini çıkarmadan göz yummuştur.
–7–
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları TCK m.220 kapsamında daha önce de yargılanmış olup haklarında beraat verilmiş 12 ayrı yargı kararı mevcuttur.
Sayın Adnan Oktar’ın FETÖ’ye yardım etme suçlamasıyla hakkında 3 ayrı soruşturma açılmış ve hepsinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Bu yargılamalara konu suç isnatları, dava konusu isnatlar ile aynıdır. Mahkemenin yetki konusunda bir karar verebilmesi için öncelikle mevcut takipsizlik kararlarının kaldırılması ve CMK m.223/8 uyarınca durma kararı verilmesi gerekmektedir. Buna rağmen, yerel mahkeme tarafından davanın sonucunu etkileyecek hukuken zorunlu bu işlemler uygulanmamıştır.
–8–
Duruşmalar sırasında mahkeme başkanının genel üslubu son derece rahatsız edici ve sanki kararını daha en başından vermişçesine alenen taraflı olmuştur. Birçok sanığın savunması başkan tarafından bağırıp çağırma ve azarlamalarla kesilmiş, sanıkların kendilerini hakkıyla savunabilmelerine müsaade edilmemiştir. Kimi sanıklar savunmaları sırasında sözleri kesilerek yerlerine geri gönderilmiş, müdafiler de ortada hiçbir hukuki gereklilik yokken salondan dışarı atılmışlardır.
–9–
Gerek Sayın Adnan Oktar tarafından, gerekse diğer sanıklar tarafından mahkemeye sunulan binlerce sayfa dilekçe, HTS – baz çakışma raporları gibi savunmalar ve bilimsel mütalaanın tek bir tanesi dahi okunmamış, incelenmemiş ve bunlara gerekçeli kararda da yer verilmemiştir.
–10–
Duruşmaların hiçbir aşamasında delil tartışmasına geçilmemiş, Sayın Adnan Oktar’ın ve diğer sanıkların ısrarla hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş sahte delillerin dosyadan ayrılması yönündeki talepleri görmezden gelinmiştir. Sonuçta, bu hukuka aykırı sözde delillere dayanılarak mahkumiyet hükmü kurulmuştur.
–11–
Mahkeme heyeti, Sayın Adnan Oktar’ın ve diğer sanıkların tüm tevsii tahkikat (kovuşturmanın geliştirilmesi) taleplerini gözardı etmiş, tek birini dahi yerine getirmemiştir. Tanık dinletme taleplerini de değerlendirmeye almamış, hatta salonda hazır bulundurulan tanıkları dahi dinlemekten imtina etmiştir.
–12–
Mahkeme heyeti CMK m.200/1 uyarınca tüm katılanların, müştekilerin, etkin pişman sanıkların ve tanıkların ifadelerini Sayın Adnan Oktar’ın ve diğer sanıkların yokluğunda almıştır.
Oysa, bu kişilerin büyük çoğunluğunun bu yönde bir talebi olmamış, sanıkların yokluğunda ifade alınmasını gerektirecek bir somut olgu veya gerekçe de ortaya konmamıştır. Bu şekilde tüm bu ifadeleri dinleme ve ilgili kişilere soru yöneltme, yüzleşme hakları ellerinden alınmıştır.
–13–
Sayın Adnan Oktar mahkemede savunma yaptığı sırada salonda yer alan video kameraların çektiği bir görüntü kimliği belirsiz kişilerce ele geçirilmiş ve husumetli müştekilere servis edilmiştir. Husumetli müştekilerin sosyal medya hesaplarından bu görüntü defalarca paylaşılmıştır.
–14–
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi"nin 15.03.2022’de verdiği "Esastan Bozma Kararı"nın hemen ardından Sayın Adnan Oktar’ın 4 müdafisine yönelik eş zamanlı operasyon yapılmış, bunun için 2019 yılında etkin pişmanlıktan yararlanmak isteyen bazı sanıkların soyut ve yalan beyanları gerekçe gösterilmiştir.
Operasyonda, avukatların ofislerinde hukuksuzca arama el koyma işlemleri yapılmış, savunma dosyaları ve evrakları alınmış, avukatlar gözaltına alınmıştır. Sonrasında bunlardan üçü adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış, Sayın Adnan Oktar’ın en aktif çalışan müdafisi ise (cezası kesinleşse bile, yatarı dahi olmayan uydurma bir suç isnadından) tutuklanarak ikametinden ve ailesinden uzakta bir şehirdeki cezaevine yollanmıştır.
–15–
Tamamen soyut ve dayanaksız iddialar neticesinde Sayın Adnan Oktar tutukluluğunun ilk gününden beridir yaklaşık 4 yıldır tutulduğu Edirne Yüksek Güvenlikli KCİK’dan alınarak 1500 km uzaklıktaki Erzurum Dumlu KCİK’ye nakledilmiştir.
–16–
Hakkında daha önce 1 yıla yakın bir süre kısıtlılık kararı verildiği, bu süre boyunca tüm avukat görüşleri kayıt altına alındığı ve tüm evrakları da sıkı sıkıya kontrol edildiği ve dışarıya talimat verme vb. hiçbir bulguya rastlanmamış olduğu halde, aynı uydurma iddia ile kendisine bir kez daha avukat kısıtlılığı getirilmiştir.
Bu sefer (sözde) gerekçe olarak ise avukatına iadeli taahhütlü gönderdiği iki mektubun içinde yazılanlar öne sürülmüştür. Oysa, söz konusu mektuplar Sayın Adnan Oktar’ın yazdığı mektuplar değildir. Kendisine dışarıdan gelen mektupları koruyup saklaması için avukatlarına göndermektedir. Bu mektuplar kendisine teslim edilmeden önce cezaevi mektup okuma komisyonu tarafından incelenip okunarak “uygundur” damgasıyla kendisine teslim edilmiştir.
Değil kanunsuz, şaibeli bile olmayan böyle bir olay akıl almaz biçimde bir sözde gerekçe haline getirilerek bir kez daha kendisinin avukat görüşmeleri kısıtlama altına alınmış, tüm görüşmelerin videoya kayıt edilmesine ve tüm evrakların kontrolüne ve kopyalarının alınmasına karar verilmiştir.
Bunlar, gerek operasyon gerek gözaltı gerek soruşturma gerek mahkeme süreçlerinde gerekse cezaevlerinde yaşanan yüzlerce haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve zulümden aktardığımız yalnızca birkaç örnektir. Bir fikir vermesi açısından, sadece mahkeme sürecinde ilk bakışta 1500'ün üzerinde hukuksuzluk ve usulsüzlük yaşanmıştır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi'nin Esastan Bozma Kararı neticesinde dava dosyası yerel mahkemeye iade edilmiştir ve yakın zamanda yeniden yargılamanın başlaması beklenmektedir.
Tam bu aşamada Sayın Adnan Oktar’ın yargılamanın yapılacağı Silivri’den 1.250 km uzaklıktaki bir cezaevine nakledilmesi ise doğal olarak, "duruşmalara bizzat katılmasına birtakım suni engeller, gerekçeler mi oluşturulmaya çalışılıyor" şeklinde soru işaretlerine ve endişelere sebep olmuştur.
Kamouyonun bilgisine saygılarımızla sunarız.