Çünkü Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının, "A9 Televizyonu'nda yapmış oldukları programlarda, (güya) örf, adet ve geleneklerimiz ile milli-manevi değerlerimize ve İslam dininin gerekliliklerine aykırı yayınlar yaptıkları"na ilişkin iddialar hem tutuklanma gerekçeleri olarak gösterilmiş hem de iddianameye, esas hakkında mütalaaya ve nihayetinde gerekçeli karara kadar taşınmıştır. Yani, Adnan Oktar ve arkadaşları İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen ilk derece yargılamasında, RTÜK TARAFINDAN VERİLEN UYARI CEZASINDA ÖNE SÜRÜLEN AYNI İDDİALARLA YARGILANMIŞLAR ve HUKUKA AYKIRI ŞEKİLDE CEZALAR ALMIŞLARDIR.
Gerçekten de İlk derece yargılamasını yapan İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin eski heyeti ne yazık ki;
⫸ Yayınlara katılan bazı hanımların dekolte kıyafet tercihleriyle dans ve eğlencelerinin, ANAYASA İLE GÜVENCE ALTINA ALINAN KİŞİSEL HAK ve ÖZGÜRLÜKLER ile İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA OLDUĞUNU görmezden gelerek,
⫸ Bahse konu bu yayınların tek bir tanesini dahi izleyip incelemeden,
⫸ Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının bu yayınlarda ne anlatmak istediklerine dair yaptıkları savunmaların hiçbirini dikkate almadan,
⫸ Yargılananlar tarafından mahkemeye sunulan ve yayınların, “toplumsal manevi değerlere aykırı olmadığını” gösteren Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri ile Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi tarafından hazırlanmış 3 ayrı bilimsel mütalaa raporunu incelemeden
HUKUKA AYKIRI HAKSIZ BİR YARGILAMA YÜRÜTMÜŞTÜR.
Ayrıca, yargılama esnasında hem iddia makamı hem de mahkeme heyeti, yargılananlara hitaben, iddianame kapsamı sınırlarını aşarak anayasayla koruma altına alınan kişisel hak ve özgürlüklerini ihlal edecek şekilde;
⁉️ Niçin dekolte giyiniyorsun?
⁉️ Evli bir kadının dans etmesi normal mi?
⁉️ Daha önce başörtülüyken daha sonra neden dekolte kıyafetler giymeye başladın?
ve bunlara benzer hukuka ve en başta anayasanın tanıdığı kişi hak ve özgürlüklerine aykırı sayısız sorular sormuşlardır. Dahası, mahkeme heyeti, bu tür soruların katılan vekilleri tarafından sorulmasına da göz yumarak HUKUKA AYKIRI DAVRANMIŞTIR.
Hatta, İstanbul 30. ACM’nin o dönemki Heyet Başkanı olan Mehmet Galip Perk bir duruşma esnasında, Anayasa Mahkemesi tarafından "HAK İHLALİ İÇERDİĞİ" tespit edilen RTÜK’ün bu idari yaptırım kararına atıfta bulunarak Adnan Oktar’a, aşağıdaki soruyu yöneltmiştir.
– MAHKEME BAŞKANI: "Peki, bu yine iddianamede, TV programlarında yapılan yayınların, bu RTÜK yaptırımları da var dosyaya giren, İslami değerleri tahkir edici, milli değerleri ve geleneksel aile yapısını dejenere edici şekilde din anlatımı kisvesi altında sözde tefsir içerikli beyanda bulunup, hemen akabinde aynı sahnede aşırı dekolteli bayanların, mesafesinden oryantal dans ettirdiğiniz iddia edilmiş, ….. ne diyeceksiniz bu konuda?"
Yargılama neticesinde ise ilk derece mahkemesi, A9 TV’den yapılan yayınların içeriğine ilişkin, hiçbir hukuki dayanağı bulunmayan bu iddiaları, Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında VERDİKLERİ HAKSIZ MAHKUMİYET KARARLARINA DAYANAK YAPMAKTAN DA ÇEKİNMEMİŞLERDİR.
Ancak, TAM DA MAHKEME BAŞKANININ SAYIN ADNAN OKTAR'A YÖNELTTİĞİ SORUDA GEÇEN “RTÜK tarafından verilmiş bu yaptırım kararı” ilgilileri tarafından Anayasa Mahkemesi'ne taşınmıştır.
Yapılan başvuru üzerine dosyayı incelen Anayasa Mahkemesi ise, RTÜK tarafından verilen bu uyarı cezası hakkında, 2016/13960 başvuru numaralı ve 30/03/2022 Karar Tarihli “HAK İHLALİ KARARI” vermiştir. Yani Anayasa Mahkemesi bu kararıyla, RTÜK tarafından verilen “Uyarı Cezası”nı, Adnan Oktar ve arkadaşlarının Anayasa'nın 26. Maddesi'nde güvence altına alınan “İFADE ÖZGÜRLÜKLERİNİN İHLALİ" olarak değerlendirmiş ve "HUKUKA AYKIRI" bulmuştur.
Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu bu “HAK İHLALİ KARARI” aynı zamanda medyada da büyük yer bulmuş ve konu kamuoyu gündemine,
manşetleriyle yansımıştır.
Ayrıca, Anayasa Mahkemesi vermiş olduğu hak ihlali kararının gerekçelerinde ÇOK SERT ELEŞTİRİLERDE de bulunmuştur.
RTÜK’ün A9 TV’ye vermiş olduğu uyarı cezasında, "sosyal medyada Adnan Oktar ile ilgili yapılan paylaşımların ve Alo Rtük ve RTÜK’ün web sitesi üzerinden gelen izleyici şikayetlerinin etkisi olduğuna" dikkat çekmiş ve bu durumu: ‘SOSYAL MEDYADA HERHANGİ BİR FİLTREYE TABİ TUTULMADAN DOLAŞAN DOĞRULANMAMIŞ İÇERİKLERİN, YARGININ GELENEKSEL SÜREÇLERİNİN YERİNE İKAME EDİLMESİ, HUKUK DEVLETİNİN GELENEKLERİYLE BAĞDAŞTIRILAMAZ OLDUĞU” ifadesiyle eleştirmiştir. (AYM Karar, 2. Bölüm, sf. 13-14)
“Nesnel hiçbir veriye dayanmaksızın ve yalnızca soyut bazı mülahazalarla sosyal medya kampanyaları ve RTÜK şikayetlerinin HERHANGİ BİR ÖZGÜRLÜĞE YAPILAN MÜDAHALENİN GEREKÇESİ OLARAK KULLANILAMAYACAĞI” uyarısında bulunmuştur. (AYM Karar, 2. Bölüm, sf. 14)
Anayasa Mahkemesi, “Programa katılanların kendi dinleriyle ilgili yorumlarını ve alışıldık dini uygulamaların neler olduğunu sorgulamanın YARGI ORGANLARININ ve İDARENİN İLGİSİ DIŞINDA OLMASI GEREKTİĞİ"ne hükmettiği kararında geçmişte başörtüsüne yönelik müdahaleleri ele aldığı Tuğba Arslan kararına birkaç yerde atıfta bulunarak (AYM Karar, 2. Bölüm, sf. 14);
A) “Öğreti ve uygulamaları yerleşmiş, belli bir hiyerarşik yapılanmaya sahip din veya inançlarda bile, söz konusu din veya inancın öğretileri farklı şekillerde yorumlanabilmektedir. Bu bağlamda aynı nitelikteki belli bir inancın mensupları arasında da sıklıkla farklılıklar görülebilir.” tespitinde bulunumuştur.
Buna binaen de, “Belirli bir din veya inancın mensuplarının hangisinin ortak inançlarının emirlerini daha doğru anladığını araştırmanın, NE YARGILAMA FAALİYETLERİNİN ve YARGILAMA YETKİSİNİN NE DE İDARİ FAALİYETLERİN ve İDARE YETKİSİNİN KAPSAMINDA OLMADIĞI” değerlendirmesinde bulunmuştur. (Bazı değişikliklerle birlikte bkz. Tuğba Arslan, § 70)
B) İdare ve mahkemelerin bir tutum veya davranışın bir din veya inanca uygun olup olmadığını değerlendirmek zorunda kaldıkları durumlara ilişkin olarak, “İdare ve mahkemelerin bir kişinin neye inanması ve nasıl davranması gerektiğine karar vermek gibi bir durum içine girmekten de sakınmaları gerektiği” uyarısında bulunmuştur.
Buradan hareketle de, “A9 televizyonunda yer alan programa katılanların kendi dinleri ile ilgili yorumlarını ve alışıldık dini uygulamaların neler olduğunu sorgulamak yargı organlarının ve idarenin ilgisi dışındadır.” tespitinde bulunmuştur.
Bunun aksine bir yaklaşımın ise, “Mahkemelerin veya kamu gücünü kullanan diğer organların kendi değer yargılarını fiilen başvurucuların vicdani değerlendirmesinin yerine koyarak onların din veya inancın uygulamaları konusunda neye inanmalarının veya nasıl davranmalarının yerinde olduğunu belirlemeleri anlamına geleceği” uyarısında bulunmuştur. (Tuğba Arslan, § 72)
Anayasa Mahkemesi, Adnan Oktar ve arkadaşları hakkında uygulanan RTÜK tarafından uygulanan idari yaptırım kararının gerekçesi olarak “Söz konusu yayınlarda ayet ve hadislerle ilgili yapılan yorumların ardından çeşitli müzikler eşliğinde dekolteli kadınlar ile erkeklerin dans etmesinin dinî konuların ciddiyeti ile bağdaşmadığı ve bunun belli dini değerleri taşıyan insanların incinmesine sebebiyet verdiği” ileri sürülmesine rağmen,
“PROGRAMDA KATILIMCILAR HERHANGİ BİR KESİMİN DİNİ KANAATLERİNİ veya UYGULAMA DAVRANIŞLARINI TAHKİR KASTIYLA ELE ALMADIKLARINA” ve “sonsuz bir çeşitlilik alanı olan dinî alandaki bazı tutum ve davranışlara SIRF BAŞKALARINCA UYGUN BULUNMADIĞINDAN BAHİSLE MÜDAHALE EDİLMESİNİN İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLALİNE NEDEN OLACAĞI” (AYM Karar, 2. Bölüm, sf. 15)
hükmüne varmıştır.
Anayasa Mahkemesi tarafından RTÜK’ün A9 Televizyonu hakkında verdiği idari yaptırım kararına konu olan ve aynı zamanda Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandıkları davanın iddianamesinde ve haklarında verilen tutuklamalarla haksız mahkumiyet kararlarında yer bulan güya “Adnan Oktar ve arkadaşlarının A9 TV’den (güya) toplumun manevi değerlerine, örf, adet ve geleneklerine aykırı yayınlar yaptıkları" iddiasının hukuki hiçbir dayanağının bulunmadığı, yani tümünün boş ve geçersiz iddialar oldukları, ANAYASA MAHKEMESİ TARAFINDAN VERİLEN KARAR İLE İSPATLANMIŞ BULUNMAKTADIR.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.