Sayın Adnan Oktar'ın cezaevi avukat görüşlerine kısıtlılık getirilmesi, tüm görüşlerin ses ve video kayıtlarının alınması ve savunma belgelerine el konulması kararının ardında, Adnan Oktar ve arkadaşlarının savunma etkinliğini ortadan kaldırma amaçlı bir derin devlet operasyonu olma olasılığı güç kazanmaktadır.
Sayın Adnan Oktar, yaklaşık 40 yıldır devam eden anti-Darwinist, anti-materyalist, milliyetçi, Devletçi ve mukaddesatçı ilmi ve kültürel faaliyetleri nedeniyle çok defa komplolara maruz kalmış, ancak her defasında Yüce Türk adaletinin irfanı tecelli etmiş ve aklanmıştır. 11 Temmuz 2018 operasyonuyla, kumpasçıların baskı ve tehditleriyle korkutularak zorla şikayetçi yapılmış kişilerin, kendisi hakkında ortaya attıkları asılsız suçlamalar ve iftiralar nedeniyle yine tutuklanmıştır. Yerel mahkeme süreci sonucunda ise 200'e yakın arkadaşıyla birlikte, aleyhlerinde tek bir somut ve hukuki delil olmadan toplamda on binlerce yıllık hapis cezalarına mahkum edilmiştir.
İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi eski heyetinin, hiçbir çekince duymadan, savunma avukatlarının tüm hatırlatma ve uyarılarını duymazdan gelerek göz göre göre usule, hukuka kanunlara ve dosya gerçeklerine aykırı şekilde verdiği mahkumiyet kararları, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi'nin hukukun ve vicdanın gerektirdiği şekilde 1 yılı aşkın inceleme ve değerlendirmesiyle verdiği 400 sayfalık gerekçeli kararıyla esastan bozulmuştur.
Bu bozma kararı kumpasçı ekipte şiddetli bir paniğe yol açmıştır. Kumpasçılar, İstinaf mahkemesinin beraat ve bozma kararının ardından hızla harekete geçerek medya ve sosyal medyadaki uzantıları üzerinden “Adnan Oktar Davası’nda hukuk elden gidiyor” yaygarası yapmaya ve bozma kararını veren Yüksek Mahkeme Heyeti'ni sözde örgütle bağlantılı gibi göstermeye başlamıştır. Bu suretle, kendilerince hem kamuoyunda infial oluşturmak hem de yargı organlarını etki ve baskı altında bırakmayı amaçlamışlardır.
Nitekim, bu hukuk dışı yalan ve iftira kampanyasının güdümüyle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, hukuki görev tanımının tümüyle dışına çıkarak kendini bir nevi Yargıtay konumuna koyup, 1 senelik kapsamlı inceleme sonucunda verilmiş bir Yüksek Mahkeme kararını, onbinlerce sayfalık dava dosyasını ve 400 sayfalık gerekçeli kararı okuyup değerlendirmesine imkan olmayan bir iki günlük bir sürede ve yarım sayfalık usulen yapılmış bir açıklamayla apar topar tahliye edilenlerin tekrar tutuklanmaları kararını vermiştir.
Ancak burada da kalmamış, husumetli müştekilerin, "Sayın Adnan Oktar’ın güya sözde örgütü cezaevinden yönettiği, Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu personelinin de buna seyirci kaldığı" şeklinde özetlenebilecek asılsız iddialara dayanan başvuruları aracılığıyla Sayın Oktar’ı haksız yere Dumlu 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’na sevk ettirmişlerdir. Bu süreç sırasında, İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi 2022/158 E. sayılı dosyada, İstanbul C. Başsavcılığı’nın 05/04/2022 tarih ve 2021/73856 soruşturma sayılı yazısındaki talepler hakkında verdiği 27.04.2022 tarihli ara kararında, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 59. maddesinin 5. fıkrasında sayılı şartların oluştuğu gerekçesiyle Sayın Adnan Oktar’ın avukat görüşmelerinin üç ay süreyle sesli veya görüntülü olarak kayıt altına alınmasına da hükmetmiştir.
Sayın Adnan Oktar’ın beyan ettiği üzere; Mahkemelerin verdiği tüm kararlara saygı duymakla ve dosyayla ilintili yargı kurumu mensuplarını tenzih etmekle birlikte, ülkemizde Osmanlı’nın son dönemlerinden bu yana etkili olan, Sayın Cumhurbaşkanının da sıkça dikkat çektiği “üst akıl” yönlendirmesiyle hareket eden, merkezi yurt dışında olan din ve maneviyat karşıtı derin devlet yapılanmasının oyunlarına karşı dikkatli olunması gerektiği açıktır. Zira Adnan Menderes’i idama götüren, ihtilallere zemin hazırlayan, kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışan, camileri kapatan, milleti maneviyattan koparmak için amansız bir mücadele veren neticesinde de Sevr’deki Türkiye’yi parçalama planını hayata geçirmeyi hedefleyen söz konusu derin devlet çetesinin geçmişi bu tip karanlık oyunlarla doludur. |
Sayın Adnan Oktar hakkında, güya avukatları aracılığıyla, "(sözde) örgütü cezaevinden yönettiği" iddiasıyla yapılan başvurunun esas amacı, Sayın Oktar’ı gereği gibi savunma yapamaz hale getirmek ve görüşme kayıtlarından savunma stratejisi hakkında bilgi sahibi olmaktır.
Nitekim aynı amaçla, dosyamızın hazırlık aşamasında da bir girişimde bulunulmuş, sanıklardan Didem Ürer’de ele geçirildiği iddia edilen ve üzerinde ne yazdığı bile okunamayan bir not kağıdı bahane edilerek Sayın Adnan Oktar’ın avukat görüşmelerine yaklaşık bir yıl boyunca kısıtlama getirilmiş ve görüşmeler kayıt altına alınmıştır. Böylelikle, kendisinin mahkeme sürecine yönelik tüm savunma stratejisinin husumetli müştekilerin ve avukatlarının eline geçmesi sağlanmıştır. Husumetli müştekiler bu sayede savunma için atılan adımları önceden bildiklerinden işledikleri suçları gizlemek üzere birçok tedbir alma fırsatı bulmuşlar, asılsız iddialarındaki açıkları savunmada kullanılacak mantıkları göz önünde bulundurarak kapatmaya çalışmışlar, aleyhlerindeki delilleri karartmışlardır. Bugün de yapılmak istenen budur.
Husumetli müştekiler dahi Sayın Adnan Oktar’ın savunma stratejilerini bilirken ve dosyadaki tüm evraklara ulaşabilirken, Sayın Oktar, arkadaşları ve müdafileri için aynı şartlar geçerli olmamıştır. Hazırlık aşamasında ama daha da ilginci gizlilik kararının kalktığı mahkeme sürecinde, ortada kanuni hiçbir engel olmamasına ve defalarca talep edilmesine rağmen Sayın Adnan Oktar'a, arkadaşlarına ve avukatlarına dosyadaki birçok belge ve delil verilmemiştir. Ayrıca, dosyaya ibraz edildiğini gördüğümüz belgelerin bir kısmı UYAP sistemine de eksik yüklenmiştir. Dolayısıyla, bunlar sanıklarca elde edilemediğinden Sn. Oktar ve arkadaşları haklarındaki suçlamalara yönelik tam bir hazırlık ve savunma yapamamışlardır.
Bugün Sayın Oktar’ın avukat görüşmelerinin kayıt altına alınmasına yönelik yapılmış başvuru da, husumetli müştekilerin ve onları yönlendiren derin devlet mensuplarının davamızdaki savunma hakkının etkin şekilde kullanılmasına kendi lehlerinde olacak şekilde müdahale etme amaçlıdır. Gerek cezaevinde görev yapan memurları gerekse dosyaya ulaşımı olan yargı mensuplarını tenzih ederiz, ancak anlaşılan odur ki, Sayın Adnan Oktar’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde geçen konuşmaların bir kez daha bir şekilde husumetli müştekilere ulaştırılması planlanmaktadır.
Bu hukuksuz girişim riski asla göz ardı edilmemeli ve mutlaka önlemi alınmalıdır. Çünkü derin devlet mensuplarından her türlü illegal desteği alan husumetli müştekilerin cezaevinde alınan ses/kamera kayıtlarına ulaşma zorluğu yaşamayacakları da yüksek ihtimaldir.
Zira derin devlet yapılanmalarının Türkiye’nin geçmiş dönemlerinde hangi kurumlara, hangi devlet büyüklerinin yakınına kadar sızdıkları, hangi eylemlerde bulundukları düşünüldüğünde, cezaevindeki kayıtları elde etmelerinin de zor olmayacağı görülmektedir.
Hatırlanacak olursa, derin devlet yapılanmaları geçmişte ülkemizde MİT müsteşarlarının, bakanların, savcıların, yargıçların konuşmalarını dinlemişler, CHP eski Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın evine ve Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık döneminde çalışma ofisine kadar girmişlerdir. Derin devlet yapılanmaları için geçmiş yıllarda girilemeyen oda, incelenemeyen gizli dosya gibi bir durum hiç olmadığı gibi bugün de yoktur.
Nitekim, bu yapıların bir konuda bilgi sahibi olmak isterlerse, sadece teknik olarak değil psikolojik yöntemlerle de sonuca gitmeye çalıştıkları bilinmektedir. Tehditlerde bulunarak, menfaatler sunarak, gözdağı vererek, talimat getirdik diyerek karşılarındaki görevlileri istediklerini yapmaya yönelttikleri herkesin malumudur.
Adnan Oktar Davası’nda da Sayın Oktar ve arkadaşlarının aleyhinde hiçbir makul açıklaması olmayan birçok hukuk dışı olayın meydana geldiğini, bunların tümünün yetkililerin bireysel tutumlarıyla veya hatalarıyla açıklanamayacağını, gerekli önlemlerin alınmaması durumunda ise bundan sonra da yaşanmaya devam edeceklerini söylememiz gerekir.
Sayın Adnan Oktar’ın, derin devlet yapılanmaları ve uzantıları tarafından geçmişten bu yana hangi hukuksuz yöntemler kullanılarak hedef alındığını gösteren somut olaylar vardır.
Bunlardan bazı örnekleri aşağıda sunuyoruz. Bunlar incelendiğinde görülecektir ki, Sayın Oktar’ın yargılandığı dava dosyalarında gizlilik kararları, kanun maddeleri, kişilik hakları, basın yayın ilkeleri vb. adeta hiçbir önem taşımamaktadır. Derin devlet mekanizmaları tarafından kendisi ve arkadaşları aleyhinde hukuk dışı bir girişim planlanmışsa, bu bir şekilde hayata geçirilmektedir.
⫸ 1999 YILINDAKİ BAV OPERASYONU’NDA SAYIN OKTAR’IN EMNİYET’TEKİ SORGU GÖRÜNTÜLERİNİN BASINA SIZDIRILMASI :
1999 yılındaki Bilim Araştırma Vakfı Operasyonu’nda Sn. Adnan Oktar’ın İstanbul Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde verdiği ifade, daha gözaltı süreci devam ederken illegal şekilde sesli ve görüntülü olarak kamuoyuna sızdırılmıştır. Emniyet’te verilen bir ifadenin kamuoyu ile paylaşılması Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yaşanmıştır.
⫸ 11.07.2018 TARİHLİ POLİS OPERASYONUNDA SAYIN ADNAN OKTAR’IN ADLİYE NEZARETHANESİNDE FOTOĞRAFI ÇEKİLMİŞ VE BASINA SIZDIRILMIŞTIR :
Normalde cep telefonu, fotoğraf makinesi gibi cihazların asla sokulamadığı nezarethanede, kimliği belirsiz bir şahıs, bir şekilde, muhtemelen bazı görevlilerden yardım alarak Sayın Adnan Oktar’ın fotoğrafını çekmiş ve bunu basına sızdırmıştır. İllegal bu eylem sonucunda kamuoyu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir insanın nezarethaneyken çekilmiş bir fotoğrafına şahit olmuştur.
Benzer şekilde henüz tutuklanmadan önce duruşma salonu önünde, sabaha karşı, içeride vatandaşların olmadığı bir saatte de Sayın Oktar’ın görüntüsü alınmış ve basına sızdırılmıştır (altta):
⫸ SAYIN ADNAN OKTAR’IN 2019/313 E. SAYILI DOSYADAKİ 17.09.2019 TARİHLİ MAHKEME İFADESİNİN BAZI BÖLÜMLERİNE AİT DURUŞMA KAMERA KAYITLARI DOSYADAN İLLEGAL ŞEKİLDE SIZDIRILIP KAMUOYU İLE PAYLAŞILMIŞTIR :
İlgili twitter paylaşımlarından birine ait link:
marcusantonyus on Twitter: "@superhaber https://t.co/9I6CCn7D8U" / Twitter
⫸ BENZER BİR ŞEKİLDE İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’NİN HÜKMÜ AÇIKLADIĞI CELSESİNİN KAMERA KAYITLARI DA HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER TARAFINDAN KULLANILDIĞI BİLİNEN SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA İLLEGAL BİR ŞEKİLDE PAYLAŞILMIŞTIR :
⫸ HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER SAYIN OKTAR’IN EDİRNE’DEN ERZURUM’DAKİ CEZAEVİNE UÇAKLA SEVK EDİLECEĞİNİ, GERÇEKLEŞMESİNDEN ÇOK UZUN ZAMAN ÖNCE BİLDİRMİŞLERDİR :
Adnan Oktar Davası’nın husumetli müştekileri tarafından kullanıldığı bilinen sosyal medya hesaplarında Emniyet, Savcılık ve yerel mahkemenin süreç boyunca yapacağı işlemlerin veya dosyada gerçekleşmekte olan olayların neler olduğu, daha bunlar hayata geçmeden önce paylaşılmıştır. Bu durum, husumetli müştekilerin dosyadaki gelişmelerden ve atılan adımlardan öncesinde haberdar olduklarını açıkça göstermektedir. Tek başına bu durum bile kanaatimizce dosyamıza derin devlet müdahalesinin olduğuna, hatta atılacak adımların husumetli müştekilerle birlikte kararlaştırıldığına işaret etmektedir.
– Örneğin, aşağıdaki 13.01.2021 tarihli paylaşımda -Sayın Adnan Oktar henüz Edirne Cezaevinde iken- Türkiye haritası eşliğinde “Erzurum, Siirt mükemmel yerler” denilerek kendisinin Erzurum’a sevk edileceği açıkça ima edilmiştir :
– Aşağıdaki 09.04.2021 tarihli paylaşımda ise Sayın Adnan Oktar’ın ülkemizin doğusuna sürülme anının yaklaştığı ima edilmiştir :
– Aşağıdaki 22.05.2021 tarihli paylaşımda ise Sayın Oktar’ın uçakla başka bir cezaevine nakledileceği, bu sırada fotoğraflarının çekileceği ifade edilmiştir :
⫸ HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER, DOSYADA ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİNDEN FAYDALANACAK KİMSELERİ ÖNCEDEN TEK TEK AÇIKLAMIŞLARDIR :
Husumetli müştekiler bazen haftalar öncesinden olmak üzere dosyada etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanma kararı veren kişileri sosyal medya hesaplarından açıklamışlardır. Bu olağanüstü durum dosyadaki her gelişmeyi anında haber aldıklarını göstermektedir. Konuyla ilgili bir örnek şöyledir:
– Husumetli müşteki Özkan Mamati’nin instagram hesabındaki 06.09.2018 tarihli paylaşımda, yani bu bilginin dosyaya düşmesinden 1 hafta önce Ayça Pars isimli sanık kastedilerek etkin pişmanlıktan yararlanıldığı hususu dile getirilmiştir :
– Aşağıdaki 13.09.2018 tarihli haberde de görüldüğü gibi, hakkında gizlilik kararı bulunan soruşturmada, sanık Ayça Pars’ın etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandığı bilgisi yukarıdaki paylaşımdan ancak 1 hafta sonra kamuoyu ile paylaşılmıştır :
⫸ HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER SAYIN ADNAN OKTAR’IN, ADINI VERDİKLERİ AVUKATLARINA POLİS OPERASYONU YAPTIRACAKLARINI YAKLAŞIK 1,5 YIL ÖNCEDEN HABER VERMİŞLERDİR :
– Aşağıdaki 26.12.2020 tarihli paylaşımda Sayın Oktar’ın avukatları arasında yer alan Sinem Mollahasanoğlu, Burak Temiz, Ayşe Toprak ve Arzu Gül’e yönelik 29.03.2022 tarihli polis operasyonu, 1,5 yıl öncesinden üstelik kimlere operasyon yapılacağı da eksiksiz şekilde belirtilerek haber verilmiştir :
Fotoğrafta görülen kişiler: tutuklanan Av. Sinem Mollahasanoğlu (üstte solda), gözaltına alınan Av. Arzu Gül (üstte sağda), Av. Ayşe Toprak (altta solda) ve Av. Burak Temiz’dir(altta sağda)
⫸ HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER, İSTANBUL 30. AĞIR CEZA MAHKEMESİ HEYETİ DIŞINDA KİMSENİN BİLMEMESİ GEREKEN BİR KONUDA, 04.03.2020 TARİHİNDE KİMLERİN MAHKEMEDE İFADE VERECEĞİ KONUSUNDA 1 GÜN ÖNCESİNDEN TAM DOĞRU BİR PAYLAŞIM YAPMIŞLARDIR :
⫸ HUSUMETLİ MÜŞTEKİLER 22.10.2018 TARİHLİ POLİS OPERASYONUNUN ÖNCESİNDEKİ GÜN YAPTIKLARI PAYLAŞIMLA İSE OPERASYONU BİLDİKLERİNİ GÖSTERMİŞLERDİR :
Sonuç olarak;
Adnan Oktar Davası’ndaki hukuksuzluklar, derin devletin ve onların gücünden yararlanan husumetli müştekilerin ortaklaşa yürüttükleri bir komplonun eseridir. Husumetli müştekilerin Sayın Oktar’ın savunma stratejilerini öğrenmek için her türlü girişimde bulunacaklarına hiçbir kuşku bulunmamaktadır.
Tüm bu nedenlerle;
Sayın Adnan Oktar’ın önümüzdeki 3 aylık süre boyunca kayıt altına alınacak avukat görüşmelerinin yetkili görevliler dışında kimsenin özellikle de husumetli müştekilerin eline geçmemesi için gerekli tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.