Bir sonraki genel seçimlerin giderek yaklaştığı son günlerde “Z kuşağı” olarak anılan yaş grubunda yer alan genç nüfusun önemi daha belirgin olarak ortaya çıkmış durumdadır. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, Z kuşağının ülkemizde de iktidarın belirlenmesinde, yönetimin icrasında, ticari hayatta, eğitimde, bilimde, sanatta ve başka birçok alanda en etkin topluluk olacağı zamanların iyice yaklaşması tüm gözlerin kaçınılmaz olarak bu kuşağa çevrilmesine yol açmıştır.
Z kuşağı bir görüşe göre 1996-2012 yılları arasında doğan insanları kapsarken, bir diğer görüşe göre ise, 2000 yılı ile günümüz arasında doğan insanları kapsamaktadır. Hangi görüş kabul edilirse edilsin, kuşağın mensupları günümüzde en fazla 25 yaşına ulaşmış insanlardan oluşmaktadır. Dolayısıyla, sadece genç yaşta oluşları bile, onları her ülke açısından geleceğin inşasında çok önemli bir pozisyona getirmektedir.
Örneğin, ülkemizdeki gelecek seçimlerde, 2000 yılı ve sonrasında doğmuş 5.940.916 vatandaşımızın oy kullanabilecek yaşta olacağı hesaplanmıştır. 1996 ve 2000 yılları arasında doğanlar da hesaba katıldığında, oy kullanabilecek olan gençlerin sayısı 13 milyon kişinin üzerine çıkmaktadır. 2018 seçimlerinde toplam seçmen sayısının %7’sini oluşturan Z kuşağı, bir sonraki seçimde toplam seçmen sayısının %16’sından fazlasını oluşturacaktır. Bu veriler, milyonlarca kişilik Z kuşağının artık Türkiye’nin geleceğinde rol oynayacak ana gruplardan biri haline geldiğini göstermektedir.
Özetle, Z kuşağının hayatın her alanında ne kadar önemli olduğu, bu önemin en az 20 yıl daha sürekli olarak artacağı inkar edilemez bir gerçektir. Ancak, Z kuşağı hakkında inkar edilemeyecek bir gerçek daha vardır ki bu da söz konusu kuşağa mensup olanların önceki kuşaklardan farklı dünya koşullarında doğup büyüdükleri gerçeğidir. İşte bu durum hükümetimizin, kurumlarımızın, muhalefetin, anne-babaların, tam olarak ifade etmek gerekirse her kesimin onlara karşı göstermeleri gereken yaklaşımın önceki kuşaklara yönelik davranış biçimlerinden farklı olmasını zorunlu kılmaktadır.
Z kuşağının özellikleri anlaşılmadığı, anlaşılıp da değerlendirmeye alınmadığı takdirde söz konusu kuşağın mensuplarıyla ortak bir paydada buluşulması mümkün gözükmemektedir. Bu da her ülke için olduğu gibi ülkemiz için de muhakkak önemli bir durumdur. Nitekim günümüzde siyasi partilerin Z kuşağıyla ortak bir paydada buluşup onları kazanmak istemelerinin bir nedeni de aksi bir durumda, iletişim kopukluğundan doğabilecek sorunların engellenmesidir.
“Dijital çağ çocukları” gibi isimlerle de anılan Z kuşağı mensupları internet, sosyal medya, GSM, yapay zeka gibi kavramların hayatımıza girdiği dönemde doğup büyümüşlerdir. Önceki kuşakların aksine bilgiye ulaşmakta neredeyse hiçbir zorluk çekmemektedirler. Kullandıkları cep telefonu, bilgisayar, tablet gibi elektronik cihazlar aracılığıyla bulundukları yerden dünyanın her köşesini, her tür insanı veya görüşü inceleme ve tanıma fırsatı bulmaktadırlar. Üstelik büyük bölümü bu imkanlara daha 7-8 yaşlarından itibaren sahip olmuştur.
Z kuşağı mensupları neredeyse her gün en az birkaç saat çevrimiçi oldukları internet ortamında çok çeşitli kültürler, ideolojiler ve akımlar hakkında bilgi edinmekte, bunların bir kısmına da kişilikleri doğrultusunda ilgi ve yakınlık duymaktadırlar. Bu durum onların karakterlerinin ve dünyaya bakışlarının şekillenmesinde çok etkili olduğu gibi, yaşadıkları ülkeyle diğer ülkeler arasında başarılı, anlamlı ve hızlı kıyaslamalar yapmalarını da sağlamaktadır. Dolayısıyla, dünyayı ve kişileri çok iyi tanıyan, olayları çok yakından takip eden Z kuşağını yalanlarla, çarpıtmalarla, demagoji ve laf oyunlarıyla aldatmak, tahrik etmek veya etki altına alabilmek pek mümkün değildir.
Z kuşağı çok araştıran, seyahat etmeyi seven bir topluluk olduğu gibi bilime ve teknolojiye de çok meraklıdır. Karşılaştığı görüşleri ve iddiaları önce mantık ve bilim süzgecinden geçirmekte, sorgulamakta ve ona göre değerlendirmektedir. Ayrıca, önceki kuşaklar tarafından uzun zamanlar boyunca benimsenen ve yaşanan örf ve adetleri de fazla benimseyip sahiplenmemekte, hatta bunların birçoğunu yadırgamaktadır. Buna paralel olarak İslam alemine halen güçlü şekilde hakim olan geleneksel, bağnaz din anlayışından da büyük ölçüde uzaktır.
Yapılan bazı anketlerde, mensuplarından en az %50’sinin Allah inancına sahip ve dindar olduğu tespit edilen Z kuşağında, gelenekçi İslam’ı benimseyenlere özgü klasik anlayış ve hayat biçimine neredeyse hiç rastlanmamaktadır. Bu nedenle Z kuşağının, kendilerini ve çevrelerini dindar olarak tanımlayan vatandaşlarımızın çoğunluğuna kıyasla daha modern ve özgürlük yanlısı bir İslam anlayışına sahip olduğunu söylememiz yerinde olacaktır.
Z kuşağı mensuplarının İslam’ı yaşamada anne-babalarını örnek almaktan ziyade, araştırma ve gözlemleri sonucunda gelişen düşünce ve kanaatleri doğrultusunda hareket ettiklerini söylemek doğru olur. Tüm bunların yanı sıra, dini araştırırken sıkça karşılarına çıkan hurafelerden, batıl inanç ve uygulamalardan, bağnaz anlayışlardan, mezhep çatışmalarından, çarpık yorumlardan veya dinlerini çıkar, rant ve ticaret aracına dönüştüren zihniyetlerden dolayı kimisinin kafalarının karıştığı, bazı önyargılara kapıldıkları da görülmektedir. Bu olumsuz, çirkin, itici model ve uygulamalar karşısında bir bölümünün dinsiz ideolojilerden etkilenerek ateizme veya deizme yöneldikleri de bilinen bir gerçektir.
Z kuşağı için dile getirilmesi gereken en önemli özelliklerden biri de, özgür, neşeli, rahat, eğlenceli bir hayatı sevmeleridir. Nitekim, bu kuşak yasaklardan ve baskılardan son derece olumsuz şekilde etkilenir; yasaklara ve baskılara şiddetle karşı çıkar; otoriter kişilerden ve sistemlerden haz etmezler.
Müzik, moda, marka, dans, şaka, espri, eğlence Z kuşağı mensuplarının hayatlarında vazgeçilmez konumdadırlar. Örneğin bu kuşağa mensup olan ve youtube fenomeni olarak tanınan gençlerin çektikleri videoların içerikleri, yaşadıkları hayatlar ve bu gençlere kendi kuşakları tarafından gösterilen yoğun ilgi de bu anlattıklarımızı doğrulamaktadır.
Kısaca, Z kuşağı ile ilgili bu gerçekler dikkate alınmadan günümüzün gençlerine hitap edilebileceğine, onların sevgisinin ve ilgisinin kazanılabileceğini düşünmek çok da gerçekçi olmayacaktır.
Sayın Adnan Oktar ilmi ve kültürel çalışmalarına başladığı günden bu yana hedef kitle olarak olarak hep gençleri ön planda tutmuştur. Özellikle de eğitimli, modern kesim içinde yer alan ve dinsizlik ve ateizm telkinlerine en yoğun maruz kalan gençleri İslam’a ısındırmaya gayret etmiştir. Bunun bir sonucu olarak ve gayet iyi bilindiği üzere, Sayın Adnan Oktar’ın arkadaşları arasında gençlerden oluşan bir topluluk her daim olmuştur.
Bugün Sayın Adnan Oktar 65 yaşında olmasına rağmen arkadaşları arasında oldukça fazla sayıda, 18-20 yaşlarında gençler de bulunmaktadır. Bu durum, Sayın Adnan Oktar’ın Z kuşağına mensup gençlerin dilinden, ruhundan gayet iyi anlaması, neşesi sevecenliği ve açık görüşlülüğüyle onlara en güzel biçimde hitap ediyor olması, onları İslam’a ısındıracak, Allah sevgisini, vatan, millet, devlet sevgisini aşılayacak en etkili ve samimi üsluba sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Sayın Adnan Oktar’ın kitapları, makaleleri, A9 TV canlı yayınlarında katıldığı programlar ve yaptığı sohbetler sadece dine yatkın gençleri değil, dine mesafeli duran, ailesinde dindar kimse bulunmayan, batılı modern yaşam tarzını benimsemiş birçok genci de İslam’a ısındırmış ve yöneltmiştir.
ÇÜNKÜ Z KUŞAĞININ HER BİREYİ SAYIN ADNAN OKTAR’IN NEYE İNANDIĞINI, NASIL YAŞADIĞINI VE NEYİ HEDEFLEDİĞİNİ ÇOK İYİ ANLAMIŞ, ANLATTIKLARIYLA İNANCI VE HAYATI ARASINDA HİÇBİR ÇELİŞKİ BULUNMADIĞINI, YANİ SAMİMİYETİNİ GÖRMÜŞTÜR. ONUN FİKİRLERİNE KATILMAYANLAR DAHİ, SAMİMİ VE İÇTEN KİŞİLİĞİNE ŞAHİT OLMUŞ, ONU KENDİLERİNİ DIŞLAMAYAN BİR KİMSE OLARAK TANIMIŞTIR. BÖYLE OLUNCA DA, İSLAMİ, BİLİMSEL, SOSYAL KONULARDA ESERLERİ OLAN BİRÇOK KİŞİYE YAPTIKLARI GİBİ, ADNAN BEYİ DE GÖRMEZDEN GELMEMİŞLER, ANLAMAYA ÇALIŞMIŞLAR VE ANLATTIKLARI ÜZERİNDE AZ VEYA ÇOK BİR ŞEKİLDE KAFA YORMUŞLARDIR. BU NEDENLE BUGÜNE KADAR, SAYIN ADNAN OKTAR’IN ARKADAŞI OLMAYI SEÇMİŞ VE ONUNLA BİRLİKTE ÇEŞİTLİ BİLİMSEL VE KÜLTÜREL FAALİYETLERDE, ETKİNLİKLERDE BULUNMAKTAN MUTLULUK DUYAN BİNLERCE GENÇ OLMUŞTUR.
Sayın Adnan Oktar’ın binlerce gençle arkadaşlık kurabilmesini, onları İslam’a faydalı hizmetlerde bulunmaya yöneltebilmesine vesiye olan ana sebeplerden biri, gençlerin görüşlerine, yaşam tarzlarına, özgürlük anlayışlarına saygı göstermesi, karakterlerini, zevklerini ve ilgi alanlarını dikkate almasıdır. Adnan Bey, Z kuşağının hem Türkiye hem de dünya açısından toplumun çok önemli bir parçası olduğunu uzun yıllar önceden görmüş, onlarla iletişim içinde olmaya ve onları kazanmaya özel gayret göstermiştir. Bu gerçeğin en somut delilleri A9 TV yayınlarında çokça yer almıştır. Bunların belli başlı olanlarını şöyle sıralayabiliriz:
İslam ülkelerindeki kadınların özgürlüğü konusu dünya çapında çok uzun yıllardır bir tartışma konusudur. Çünkü, birçok İslam ülkesinde kadınlar 2. sınıf vatandaş olarak görülmekte, büyük baskı ve yasaklar altında yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bunun da en büyük sebeplerinden biri, Müslümanların büyük bir bölümünde hakim olan bağnaz zihniyet, hurafeler ve Kuran’ın yanlış yorumlanması nedeniyle kadınlara karşı Kuran'a tümüyle zıt, çarpık bir bakış açısının gelişmiş olmasıdır. Öyle ki bu hasta ruhlu bakış açısı Müslüman kadınların birçoğuna hayatı adeta zindan etmektedir.
Hal böyle olunca, özgürlüğüne değer veren, baskıdan ve anlamsız yasaklardan hoşlanmayan Z kuşağı gençlerinden bir bölümü, cehalet, bağnazlık ve sevgisizlik sonucu kötü örnek olan sözünü ettiğimiz çarpık model yüzünden İslam’a karşı tavır almıştır. İslam’ı kadınları kısıtlayan, kendilerini hayattan koparan bir din gibi algılamış ve uzaklaşmayı seçmiştir. Bu durum aynı zamanda çoğu gencin yaşadıkları ülkeleri terk edip özgürlüğün hakim olduğunu düşündükleri batı ülkelerine göç etme hayalleri kurmalarına yol açmıştır. Son yıllarda imkan ele geçtiği an Türkiye ve diğer İslam ülkelerinden yurt dışına giden birçok genç vardır.
Günümüzde Z kuşağına mensup genç kızların tümü diledikleri gibi giyinmeyi istemektedirler. Tercih ettikleri giyimlerin arasında elbette ki dekolte olanlar da mevcuttur. Birçok genç kızın mini etek, dekolte kıyafet giymek hoşuna gitmekte, üstelik söz konusu kıyafetleriyle birlikte çarpıcı makyajlar da yapmaktadır. Bu durum ülkemizdeki milyonlarca genç kız ve kadın için de geçerlidir. Televizyonda, internette, sosyal medyada batı toplumlarının giyim, kuşam, yaşam tarzı gibi konularda ne kadar özgür ve serbest olduklarını, kimse tarafından kınanmadıklarını, yadırganmadıklarını gören genç kızlarımızın, ülkemizde de aynı özgürlükleri yaşamak istemesinden daha doğal ve haklı bir şey yoktur. Bu anlayışta olan gençleri uzaklaştırmak değil, kazanmak için yol aranması gerektiği açıktır.
Sayın Adnan Oktar da bu yönde Kuran’a ve sünnete uygun olduğunu düşündüğü yöntemleri uygulamıştır. TIPKI PEYGAMBERİMİZ (SAV)’İN KENDİ DÖNEMİNDE FARKLI FARKLI DÜNYA GÖRÜŞLERİNE VE YAŞAM TARZLARINA SAHİP KİŞİLERE TEBLİĞ YAPMASI VE HEPSİNE ANLAYIŞLA YAKLAŞMASI GİBİ, SAYIN ADNAN OKTAR DA DEKOLTE VE MODERN GİYİNMEYİ SEVEN GENÇLERE DE SALGI, SEVGİ VE ANLAYIŞLA YAKLAŞMIŞTIR. TOPLUMDAKİ MEVCUT BAZI YANLIŞ ÖNYARGILAR NEDENİYLE ONLARIN, ÖZGÜR VE MODERN YAŞAM TARZINI BENİMSEDİKLERİ İÇİN KENDİLERİNİ DİNİN DIŞINDA GÖRMELERİ GİBİ BİR YANILGI İÇİNE GİRMELERİNİ ENGELLEMEYE ÇALIŞMIŞTIR. BU AMAÇLA, ISRARLA DEKOLTE GİYİNENİN DE TESETTÜRLÜ OLANIN DA TERTEMİZ, BİRİNCİ SINIF MÜSLÜMAN OLDUKLARI GERÇEĞİNİ HER VESİLEYLE VURGULAMIŞTIR.
Kadınların ve genç kızların sözde "din" adı altında baskı, dayatma, kısıtlama ve yasaklar altında yaşamalarına kökten karşı olan Adnan Oktar, A9 TV programlarına katılan genç kızların diledikleri gibi giyinmelerine veya makyaj yapmalarına asla müdahale etmemiştir. Böyle yanlış bir müdahalenin, özellikle Z kuşağını İslam’dan da, toplumdan da daha çok soyutlayacağının farkındadır. Yanına gelen herkese “Sen onlar üzerinde bir zorlayıcı değilsin.” (Gaşiye Suresi, 22) ayetinin hükmüne uygun şekilde davranmıştır. GENÇLERE BELLİ BİR MODEL, BİR YAŞAM TARZI EMPOZE ETMEMİŞ, SADECE ALLAH SEVGİSİ VE KORKUSUNU ANLATMIŞ, VİCDANLARININ AÇILMASINA VESİLE OLMUŞ, DOĞRULARI KURAN’DAN VE HADİSLERDEN KENDİLERİNİN BULMALARININ YOLUNU AÇMIŞTIR.
Buna ek olarak Sayın Adnan Oktar, genç kızlarımızı, hanımlarımızı vatana, millete, topluma ve insanlığa faydalı çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetlerde en ön saflarda yer almaları için hep teşvik etmiştir. Bilindiği üzere, İslam’ı anlatmak için faaliyetlerde bulunan çoğu cemaat ve topluluklarda kadınları ön planda görmek neredeyse imkansızdır. Adnan Oktar bu yanlış anlayışı fiili uygulamalarla ortadan kaldırmıştır. Bu durum elbette Z kuşağının gözünden kaçmamıştır. Adnan Oktar'ın vesile olmasıyla Z kuşağı, birçok dini kesim tarafından telkin edilenin aksine, İslam'ın kadınları ikinci plana atan bir din olmadığını görmüş, İslam’ın korkulacak, sakınılacak bir din olmadığını anlamıştır.
Sayın Adnan Oktar’ın yıllar boyu gündemde tuttuğu, buraya kadar bahsettiğimiz öncü uygulamaları Türkiye’yi din ve inançlar üzerinden ayrıştırmaya, kutuplaştırmaya, karışıklık ve çatışmalara sürüklemek isteyen küresel derin güç İngiliz derin devletinin elbette ki işine hiç gelmemiştir. Bu nedenle, Sayın Adnan Oktar'ın İslam'a tümüyle uygun, Kuran ve sünnet dışı taassup, bağnazlık ve hurafeleri yerle bir eden öncü uygulamaları bu küresel derin gücün hain yerli uzantıları tarafından güya dine aykırıymış gibi gösterilmeye çalışılarak dindar muhafazakar kesimde camiamıza karşı bir tepki ve öfke oluşturulması amaçlanmıştır. Bu amaçla, bir kısım medya, siyaset ve bürokrasideki kriptoların "Din elden gidiyor" yaygaralarıyla 3 yılı aşkın bir süredir Sayın Adnan Oktar ve camiamız aleyhinde iğrenç bir kara propaganda sürdürülmektedir.
Oysa bugün gelinen noktada, Sayın Adnan Oktar’ın, dine zarar vermek ya da aykırı olmak şöyle dursun, Z kuşağı gençlerine İslam'ı sevdirme bakımından en doğru, en olumlu ve en isabetli yaklaşımı sergilediği açıkça anlaşılmıştır.
Z kuşağı mensuplarının dansa, müziğe, eğlenceye, espriye hayatlarında yoğun şekilde yer verdikleri herkesçe bilinmektedir. Bu kuşağın neredeyse tamamı dünyaca tanınan sanatçıları, oyuncuları, televizyon ve youtube kanallarını, dijital platformları sıkı şekilde takip etmektedir. Çağımızın gergin ve çatışmacı atmosferinde birçok insanda olduğu gibi onlar da kendilerini eğlendiren, neşelendiren şeylerle rahatlamakta ve mutlu olmaktadırlar.
Sayın Adnan Oktar da bunu göz önüne alarak, A9 TV’deki canlı yayınlarında, diğer TV kanallarında olduğu gibi, siyasi ve sosyal konuların, dini anlatımların, güncel haberlerin, vb. programların art arda geldiği klasik yayın akışlarından daha farklı, orijinal akışlar izlemiştir. Çeşitli güncel ve ciddi konuların ele alındığı programların arasında, ani geçişlerle gençlerin de ilgisini çekecek şekilde dans, müzik, karaoke, arkadaşlarımız tarafından çekilen kısa komik filmler gibi eğlenceli içeriklere de yer verilmiştir. Bu tür eğlenceli ve sıra dışı bir yayın akışı içinde gençler, yayında yer verilen güncel konuları, dini, imani ve sosyal anlatımları da sıkılmadan ilgiyle izleyip faydalanmışlardır.
Diğer yandan, eğlencenin sadece İslam dışı bir hayatta mümkün olabileceği yönündeki çarpık dinsizlik telkininin de geçersizliğini görmüşlerdir. Müslümanların da diğer insanlar gibi eğlenebileceklerini, hayattan zevk alabileceklerini, ileri derecede bir sanat, estetik, müzik, eğlence ve mizah anlayışına sahip olabileceğini öğrenmişlerdir. Tüm bunlar onların İslam’la ilgili çok sayıda önyargılarının yıkılmasına yardımcı olmuştur.
Önemli bir gerçeği de bu vesileyle ifade etmemiz gerekir ki, son dönemki anketlerin sonuçlarında, Z kuşağı mensuplarından AK Parti’ye oy vermeyi düşünenlerin sayısının beklenenden az olduğu görülmektedir. Gelinen bu nokta, bugün mahkeme kararıyla kapatılmış olan A9 TV'deki yayın konseptinin, dindar sağ kesimle–yani Hükümetimizi destekleyen kesimle– Z kuşağı arasında ne derece önemli bir köprü, bir iletişim zemini sağladığının, topumsal birlik ve bütünlük açısından böyle hayati bir mecranın etkisiz hale getirilmesiyle Hükümetimizin ve toplumumuzun ne derece kritik bir faydadan yoksun kaldığının ve bunun istenmeyen sonuçlarının da çok açık bir göstergesidir.
İngiliz derin devletinin, yerli-yabancı işbirlikçileri vasıtasıyla Türkiye’yi özgürlüklerin kısıtlandığı, insanların baskı ve dayatmalar altında ezildiği, toplumun giderek kutuplaştırıldığı, bağnaz bir din anlayışının hakim olduğu, genç ve modern kesimle Hükümetimizi destekleyen kesim arasındaki uçurumun giderek açıldığı bir ülke gibi gösterme oyunlarını her daim en akılcı, etkili ve başarılı stratejilerle geri püskürten Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız olmuştur. Adnan Bey, İslam’a, İslam ülkelerine, ülkemize, Hükümetimize oynanan oyunları yıllar öncesinden görmüş ve bu oyunlara karşı en akılcı tedbirleri almıştır. “Türkiye’de özgürlük hakimdir”, “İslam dini baskıcı, bağnaz bir sistem değildir” gibi gerçekleri sadece sözde bırakmamış arkadaşlarımızla birlikte yaşantısını ortaya koyarak bunları doğrulamıştır.
Ne var ki İngiliz derin devletinin Türkiye'ye ve Müslümanlara yönelik kirli oyunları, karanlık projeleri karşısında en etkili ve en güçlü seti oluşturan bu değerli vatan evlatları bugün binbir türlü zulüm, haksızlık ve hukuksuzlukla cezaevlerine kapatılarak etkisiz hale getirilmiştir.
Z kuşağı, bilimin her geçen gün daha da ilerlediği bir dönemde dünyaya gelip büyümüştür. Dolayısıyla bilim ve teknoloji, hayatlarında önceki kuşaklardan daha yoğun ve etkin bir yere sahiptir. Z kuşağı, bilimsel buluşların zirve yaptığı, televizyonda, internette, eğitim kurumlarında bilimin eskisinden çok daha fazla yer aldığı bir dönemde yaşadığı için, karşısına çıkan fikir ve ideolojileri de bilimsel gözle sorgulama, analiz etme ve değerlendirme refleksine sahiptir. Z kuşağı gençlerinin bu tutumları dine yaklaşımlarında da geçerlidir.
Ancak, gençlerin bilimle bu derece bütünleşmiş olmasına rağmen, insanlara dini, İslam’ı anlatan hocaların, İlahiyatçıların veya cemaatlerin neredeyse hiçbiri bilimi ön plana almamaktadır. Daha da acısı bugün insanlara İslam’ı anlatanların büyük çoğunluğu değil bilimsel bir kaynak kullanmak ya da yorum yapmak aksine, bilime karşı söylemler geliştirmekte, düşünmeyi araştırmayı incelemeyi kendilerince küçük gören bir üslup kullanmaktadır. Günümüzden yüzlerce yıl önceki İslami tebliğlerde hangi yöntemler kullanıldıysa sadece o yöntemlere başvurmaktadır. İnsanları İslam’a davet ederken, ancak çağımızda ulaşılmış ve Allah'ın varlığını, yaratılış gerçeğini, Kuran'ın hak kitap, İslam'ın hak din olduğunu kesin olarak ispatlayan çok güçlü bilimsel delillerden yararlanmayı akıllarına dahi getirmemektedir. Bunun da ötesinde, günümüzdeki gençlerin asla itibar etmeyeceği hurafelerle, saçma ve uydurma hikayelerle, Kuran’ın hiçbir yerinde bulunmayan uydurma yasaklar, haramlar ve hükümlerle insanlara, sahte, itici, uydurma bir din sözde "İslam adına" empoze edilmeye çalışılmaktadır. Bu durum da başta genç neslin olmak üzere, dünya görüşlerini akıl, mantık ve bilim üzerine kuran insanların dinden hızla uzaklaşmasına neden olmaktadır.
Özetle, Z kuşağı geleneksel yöntemlerle yapılan tebliğ çalışmalarından zerre kadar etkilenmemektedir. Soğuk ve sıkıcı bir üslupla, kavruk mekanlarda, yapmacık mimiklerle, kimi zaman ney gibi müzik aletlerinin eşliğinde yapılan dini anlatımlar Z kuşağına hitap etmekten çok uzaktır. Bu üslubu ve modeli benimseyen kişilerin Z kuşağını etkilemeleri, onlara olumlu örnek teşkil etmeleri neredeyse imkansızdır. Zira bu kuşağın mensupları gelenekçi din anlayışını savunan kişilerden bambaşka bir dünyaya aittirler. Dolayısıyla, gelenekçi Müslümanlar onların dilinden, onlar da gelenekçi Müslümanların dilinden hiç anlamazlar. Ortada birbirini tanımayan, hiçbir ortak paydası bulunmayan, hatta birbirinden hiç hazzetmeyen 2 farklı grup insan vardır.
Karşıdaki insanın karakterini, yaşamını, düşüncesini, dünyasını dikkate almadan, her zaman herkese aynı standart kalıplarla, tek tip, bilimden uzak yöntemlerle İslam’ın, Kuran’ın anlatılmaya çalışılmasının, günümüz modern insanı, özellikle de Z kuşağı üzerinde son derece etkisiz olacağı açıktır.
İŞTE BU KLASİK VE ETKİSİZ YÖNTEMLERİ, ÜSLUPLARI VE KALIPLARI BİR KENARA BIRAKIP EN ETKİLİ VE AKILCI TEBLİĞ YÖNTEMLERİNİ HAYATA GEÇİREN YİNE ADNAN OKTAR OLMUŞTUR.
Sayın Adnan Oktar, Darwinist-materyalist ideolojilerin telkinlerinden en yoğun şekilde etkilenen çağımızın insanlarına Allah’ın varlığını, yaratılış gerçeğini anlatmak için eserlerinde, evrendeki ve dünyamızdaki yaratılışı ispatlayan birçok bilimsel delile yer vermiştir. Allah’ın varlığını ve yaratmasını bilimsel metodla ispatlayarak materyalist ideolojilerin oyununu bozmuş, onların temel dayanak aldığı evrim teorisinin ve onun tesadüf ve rastlantı mantığına dayalı izahlarının açmazlarını, akıl, mantık ve bilim dışı olduğunu açık ve net olarak ortaya koymuştur.
Sayın Adnan Oktar’ın evrim teorisini çürüten bilimsel eserleri bu gerçeğin en somut örneklerinden biridir. Çağımızdaki eğitim müfredatına gencecik insanların beyinlerini yıkamak için sokulan "evrim teorisi"nin geçersizliği Sayın Adnan Oktar’ın eserleriyle gözler önüne serilmiştir. Türkiye’de, aralarında Z kuşağının mensupları da bulunan milyonlarca kişi bu eserler vesilesiyle evrim teorisinin her yönüyle yalan ve safsatadan ibaret olduğunu, tarihin en büyük ve pervasız bilim sahtekarlığı olduğunu görmüş ve Allah’a kesin bir bilgiyle iman etme imkanı bulmuştur.
Sözünü ettiğimiz akılcı, bilimsel, ikna edici ve özlü anlatımlarıyla, sade ve samimi üslubuyla Sayın Adnan Oktar’ın eserleri, son 30-40 yılda ülkemizde ve tüm dünyada gençlerin de en çok rağbet ettiği eserler arasında yer almıştır. Yerli-yabancı her ülkeden, her kesimden sayısız insan Sayın Adnan Oktar’ın eserleriyle yetiştiklerini, kesin ve samimi Allah inancına kavuştuklarını, Darwinist-materyalist ideolojilerin iddialarına ancak bu eserler sayesinde cevap verebildiklerini açıkça ifade etmektedir.
İnsanlar tarih boyunca olduğu gibi, günümüzde de zengin ve kaliteli bir hayat yaşamayı arzu ederler. Bu hayali elbette ki Z kuşağı gençleri de kurmaktadır. Hatta bu gençlerin geçmiş kuşaklara nazaran bu hayale ve benzerlerine daha fazla kapıldıklarını söylememiz yanlış olmayacaktır. Çünkü her an iç içe oldukları internet ve sosyal medyada karşılarına çıkan zenginlik, lüks ve ihtişam görüntüleri onları da bu tür üst düzey yaşam modelini hedeflemeye yöneltmektedir. Takip ettikleri youtuberlar, vloggerlar, bloggerlar, instagram hesapları onlara dünyadaki tüm güzellikleri ve zenginlikleri gösterdiğinden, onlar da bu zenginliklere ve güzelliklere ulaşmanın hayallerini kurmaktadırlar.
Ancak konunun dikkat çekici tarafı, Z kuşağının takip ettiği platformlarda kaliteyi ve zenginliği çok büyük oranda sadece batı ülkelerinde görebilmeleridir. Karşılarına Müslüman olmasına rağmen kaliteye ve zenginliğe aynı anda sahip olan insanlar neredeyse hiç çıkmamaktadır. Hele ki kaliteye ve zenginliğe bir de modernlik eklenirse sonuçlar tamamen Avrupa ve Amerika kıtalarında yaşayan yabancıların lehine dönmektedir. İşte bu durum, ülkemizde yaşayan Z kuşağı mensuplarından büyük bir kısmının doğal olarak İslam alemine değil batıya hayranlık ve sempati beslemesinin nedenlerinden biridir.
Halbuki Kuran’a baktığımızda, Allah’ın Müslümanların kaliteli, zengin ve modern bir hayat sürmelerine en uygun, onlar için en güzel dini seçtiği görülmektedir. İşte Sayın Adnan Oktar da bu gerçek doğrultusunda, Müslümanların zengin, kaliteli ve modern bir hayat sürdürebileceğini, bizzat kendisinin ve arkadaşlarının yaşamıyla ve fiili uygulamalarıyla gösteren örnek bir model ortaya koymuştur.
A9 TV de bu modelin bazı örneklerinin yansıtıldığı mecralardan biri olmuştur. Bu bakımdan A9 TV programlarının vermeye çalıştığı önemli mesajlardan biri de, din karşıtlarının iddia ettiklerinin aksine İslam’ı yaşamayı seçenlerin, Kuran'ın sınırlarına uydukları sürece dünyadan kopmaları, Allah'ın yarattığı nimet ve güzelliklerden kendilerini uzak tutmaları gibi bir dini kural olmadığı, bu tür uydurma yasak ve kuralların İslam'ı ve Müslümanları geri bırakmak, insanları dinden soğutmak için yüzyıllar boyu uydurulmuş çok büyük şeytani bir planın parçası olduğudur.
Yine, A9 TV yayınlarının bir bölümü, dini yaşayarak da modern, zengin ve kaliteli olunabileceği, dans, müzik ve eğlenceden mahrum kalmadan rahat, güzel, neşeli bir hayat yaşanabileceği mesajını vermeyi amaçlamaktadır.
Yüce Allah Kuran'da, zenginlik, nimet ve ihtişam içinde yaşayan Müslümanların önde gelen peygamberlerinden de pek çok örnek vermiştir. Bunlardan birkaçına yer verecek olursak:
(Ey Muhammed) Seni bir yoksul iken bulup ZENGİN ETMEDİ Mİ? (Duha Suresi, 8)
Yoksa onlar, Allah'ın kendi fazlından insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar? Doğrusu biz, İbrahim ailesine kitabı ve hikmeti verdik; ONLARA BÜYÜK BİR MÜLK (hakimiyet, zenginlik, servet, ihtişam) de verdik. (Nisa Suresi, 54)
Hz. Süleyman'ın Allah'tan çok büyük bir zenginlik ve hakimiyet istediği ve Allah tarafından makbul bulunularak kabul edilen duası da Kuran'da şöyle geçmektedir:
(Süleyman :) “… Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye nasip olmayacak bir MÜLK (saltanat, hükümranlık, zenginlik) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!” (Sad Suresi, 35)
Teknolojinin hızla geliştiği bir dönemde dünyaya gelen Z kuşağı gününün büyük bir kısmını internette ve sosyal medya platformlarında geçirmektedir. Buna bir de bilgisayar oyunlarına olan bağımlılığı eklediğimizde, Z kuşağı mensuplarının sosyal hayatlarını bilgisayar, tablet ve cep telefonları üzerinden yaşadıklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu durumun doğal bir sonucu da gençlerin giderek yalnızlaşmaları, gerçek anlamda yaşanabilecek sevgiden ve dostluktan mahrum kalmaları, çevrelerinden koparak sadece kendilerini düşündükleri bireysel bir hayata doğru sürüklenmeleridir.
Z kuşağının sürüklendiği bu hayat biçimi aslında insanları materyalist bir dünya içine hapsetmeyi amaçlayan derin güçlerin tam da arzuladıkları koşulları içermektedir. Söz konusu güçler aynı günümüzde olduğu gibi gelecekte de dünyayı vahşetin, adaletsizliğin, sevgisizliğin ve acımasızlığın hüküm sürdüğü bir yer kılmak istediklerinden, geleceğin dünyasında büyük rol oynayacak gençleri sevgiden, şefkatten ve kardeşlikten uzak, yalnız bir şekilde yaşatmayı hedeflemektedirler.
SAYIN ADNAN OKTAR, İNGİLİZ DERİN DEVLETİNİN YA DA DİNİMİZDEKİ TANIMIYLA DECCALİYET SİSTEMİNİN, GELECEĞİN DÜNYASINDA KENDİ KÜRESEL ÇIKAR VE SÖMÜRÜ DÜZENİNE HİZMETÇİ KILACAĞI, RUHSUZ KÖLE VE PİYONLAR ÜRETMEK İÇİN ATEİZMİ, DİNSİZLİĞİ, SEVGİSİZLİĞİ, ACIMASIZLIĞI TAMAMEN HAKİM KILMAK İSTEYEN ŞEYTANİ PROJELERİ KARŞISINDA HER ZAMAN SEVGİYİ, ŞEFKATİ, MERHAMETİ, DOSTLUĞU VE KARDEŞLİK RUHUNU EN HAYATİ KONU OLARAK GÜNDEMDE TUTMUŞTUR.
Adnan Oktar, A9 TV'de yayınlanan canlı yayın programları vasıtasıyla sevginin en güçlü ve yoğun olarak Müslümanlar arasında yaşadığını göstermeye çalışmıştır. Üstün Kuran ahlakı temelleri üzerinde yükselecek bir sevgi, dosluk ve kardeşlik birlikteliği olan İslam Birliği’nin başta gençlerimiz olmak üzere tüm insanlar için hedeflenmesi gereken en önemli ideallerden biri olduğunu anlatmıştır. Müslümanlar arasındaki velayet sisteminin hayati önemini, yani en zor koşullarda dahi Müslümanların birbirlerine sahip ve destek çıkmaları, koruyup kollamaları, el üstünde tutmaları gerektiğini hep hatırlatmıştır. İnsanların birbirlerine karşı öfke ve nefret duymasına neden olan yoğun bir psikolojik telkinin olduğu dünyada, Sayın Adnan Oktar’ın sevgi ve kardeşliği tüm çözümlerin temelinde tutan anlayışı elbette ki çok değerlidir.
GENÇ KUŞAK, SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞLARIMIZ ARASINDAKİ DOSTLUĞU, SEVGİYİ VE SARSILMAZ BAĞLILIĞI BİZZAT GÖRDÜKLERİNDE, KENDİLERİNE TELKİN EDİLEN, KAVGA, KISKANÇLIK, ÇIKAR VE BENCİLLİK ÜZERİNE KURULU İNSAN İLİŞKİLERİNİN TEK SEÇENEK OLMADIĞINI ANLAMIŞLARDIR. Dünyadaki kötülüğe üstün gelmek için iyilerin ittifakının ne kadar önemli olduğuna kanaatleri gelmiştir. Hayatın idealsiz olamayacağını, yani sadece iyi bir iş sahibi olmaktan, para kazanmaktan, gezmekten, yemekten, içmekten, kadın-erkek ilişkilerinden, evlilik ve çoluk çocuğa karışmaktan ibaret olmadığını, bir Müslüman'ın bunların çok üstünde idealleri olduğunu, iman edenlerin kardeşliğine dayanan İslam Birliği’ni kurmak için çaba harcamak gerektiğini öğrenmişlerdir.
Son dönemde yapılan bazı anketlerde, gelecek genel seçimde AK Parti’ye oy verecek olan Z kuşağı mensuplarının oranı hayli düşük çıkmaktadır. Yapılan anketlerin tümünde ortak çıkan sonuç ise, 2018 yılındaki genel seçimlere göre Z kuşağından AK Parti’ye gelecek oyların oranının düşmesidir.
Kanaatimizce bu durumun sebebi, ülkemizde yaşanan çeşitli sorunlardan ayrı olarak, AK Parti’nin Z kuşağıyla iletişim kurabilecek, onları kazanabilecek stratejileri üretebilecek akılcı, modern, yetenekli ve aydın kadrolar yönünden eskiye oranla zayıf kalmasıdır. Bu nedenle de yapılan anketlerin sonuçları muhakkak dikkate alınmalı, gerekli adımlar hızla atılmalıdır. Çünkü önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi, Z kuşağı kendisinden önceki kuşaklara göre ciddi bazı farklılıklar taşımaktadır.
Z kuşağı ideolojik çatışmalardan, bölünmelerden son derece rahatsız olmaktadır. Dolayısıyla, ideolojik çatışmalara, kavga ve ötekileştirme üsluplarına dayandırılan seçim kampanyalarının Z kuşağını AK Parti’den daha da uzaklaştıracağını söylemek mümkündür. Bunun da ötesinde, Türkiye’nin Avrupa standartlarında bir özgürlük ve demokrasi anlayışına kavuşturulması şarttır. Yasakçı ve baskıcı zihniyetin tüm izleri ülkemizden silinmelidir.
Ak Parti de aslında en başından beri demokrasi, özgürlük, adalet, insan hakları gibi evrensel değerleri savunmak üzere yola çıkmış, bugüne kadar da bu yönde çok önemli adımlar atmıştır. Ancak şu an çok daha farklı adımlar da atılması gerektiği görülmektedir, bu yapılmadığı takdirde Z kuşağı, kendisini anladığına inandığı ve bu anlayış doğrultusunda politikalar, çözümler üreteceğine ve uygulayacağına güvendiği parti ya da fikir hareketlerini destekleyecektir.
Öyle ki, Z kuşağı yeni köprülerin, yolların, barajların açılmasından değil, özgürlüğün, kalitenin, neşenin ve modernliğin sorunsuzca yaşanabileceği bir Türkiye fikrinden heyecan duymaktadır. Z kuşağının eski stil devlet ve siyaset anlayışıyla kazanılamayacağı barizdir. Bu gerçeğin mutlaka anlaşılması gerekmektedir.
Her konuda olduğu gibi camiamız bu konuda da Hükümetimize her türlü desteği vermek için hazırdır. Sayın Adnan Oktar ve camiamızın yaşam biçimi ve görüşleri Z kuşağının çok büyük bölümü tarafından benimsenmekte ve desteklenmektedir.
Ne var ki bugün Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın büyük bölümü haksız ve hukuksuz bir biçimde hapishanelerde tutulmaktadır. Bu tarihi zulüm ve haksızlığın acilen giderilmesinin Hükümete olan güveni artıracağından şüphe yoktur. Bu aynı zamanda Hükümetimizin İslam'ı modern yaşam biçimleriyle yaşamak isteyenler üzerinde baskı kurma gibi bir politikası olmadığını göstermesi bakımından da çok hayati bir önem taşımaktadır.
Zira, İngiliz derin devleti ve uzantılarının komplosu doğrultusunda camiamıza hayali sahte suçlamalarla operasyon yapılması, mensuplarımızdan birçoğunun tutuklanması ve yıllardır cezaevlerinde tutulmaları, bir yönüyle de modern dindar insanlara verilmiş bir gözdağıdır. Bu büyük tuzağın varlığını sezen gençlerimizin Türkiye’nin güvenilir, özgür ve huzurlu bir ülke olduğuna inanması mümkün gözükmemektedir. Gencecik kızların kimsenin inanmadığı hayali suçlamalarla hapse atılıp görülmedik eziyet ve zulümler yaşadığı bir Türkiye’de, Z kuşağını mutlu edecek koşulların hüküm sürdüğünü iddia etmek son derece gülünç ve gerçek dışı bir iddia olacaktır.
Bu nedenlerle, camiamıza kurulan komplonun bozulması mensuplarımızın yaşadıkları mağduriyetlere son vereceği gibi insanlarımızda ve en başta da gençlerimizdeki korku ve tedirginliğin ortadan kalkıp güven ve huzur duygularının yeniden tesisi için atılan en etkili adımlardan biri olacaktır. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın, özgür kalmalarıyla birlikte Türkiye’yi her yönden batılı ülkelerin dahi hayranlık duyacağı bir konuma getirme yolunda Devletimiz ve Hükümetimizin en büyük destekçileri olacaklarında kuşku yoktur. Milletçe el birlik, kısa sürede böyle bir ülkeyi inşa ettiğimizde ise Türkiye, değil gençlerin terk ettiği, dünyanın dört bir tarafından gelecek insanların yaşamaya özlem duyacağı bir ülke haline gelecektir.
Kamuoyunu bilgisine saygılarımızla sunarız.