Kamuoyunda “Adnan Oktar Davası” olarak bilinen kumpas davasının İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen yeniden yargılamasının ardından, mahkeme heyetinin kararını açıklamasıyla birlikte yerli medyada yayınlanan taraflı, yanıltıcı ve gerçek dışı haberlerin benzerleri, bir kısım yabancı basında da yer almıştır.
Kumpasçıların medyadaki kara propaganda ayağını oluşturan bazı yayın organlarında çıkan çeşitli asparagas haberlerin yabancı dillere tercümesinden ibaret olan bu haberler, genel itibariyle gerçekleri yansıtmaktan tümüyle uzak, taraflı, yanıltıcı ve hiçbir delile dayanmayan gerçek dışı ithamlara yer vermektedir.
Kanun ve hukuk tümüyle ayaklar altına alınarak yürütülen yeniden yargılama süreci sonunda verilen tarihte görülmemiş binlerce yıllık ceza kararlarının konu edildiği haberlerde, aşağıda sadece bir kısmına yer verdiğimiz AÇIK GERÇEKLER İSE, GÖRMEZDEN GELİNMEKTE veya GÖZ ARDI EDİLMEKTEDİR.
Böylelikle;
‼️ Bu yargılamada “mutlak surette mahkumiyet hükmü verilmesi” için mahkeme heyeti üzerinde ÇOK AĞIR VE ALENİ BİR DERİN DEVLET BASKISI kurulduğu,
‼️ Mahkeme heyetinin, davayı takip eden herkese “bu kadar da olamaz, mahkemenin kararı adeta yargılama öncesinden belirlenmiş” dedirtecek şekildeki HUKUKA AYKIRI SAYISIZ KARAR VE UYGULAMA yapıldığı,
‼️ Başta SIHRG (Avukatların Uluslararası İnsan Hakları Grubu) olmak üzere, ilk derece yargılamasını uluslararası bağımsız gözlemci sıfatıyla takip eden sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan raporlarda mahkeme heyetinin; yargılananlar aleyhinde ALENEN TARAFLI BİR YARGILAMA YÜRÜTTÜĞÜ, yargılananları ve avukatlarını korkutup sindirmeye çalışarak SAVUNMA HAKLARINI ENGELLEDİĞİ, yargılananların ADİL MUAMELE, ADİL YARGILANMA HAKLARINI İHLAL ETTİĞİ VE VERİLEN KARARLARIN DA YARGILAMANIN ÇOK ÖNCESİNDE BELİRLENMİŞ OLDUĞU,
‼️ Bir üst mahkeme olan İSTİNAF MAHKEMESİ (İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. CEZA DAİRESİ) tarafından 14 ay süren titiz bir inceleme sonucunda, neredeyse tüm hukuki deliller değerlendirilerek hazırlanan ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarıyla gerekçelendirilen 400 SAYFALIK BİR BOZMA KARARI VERİLDİĞİ,
‼️ İstinaf mahkemesinin vermiş olduğu bozma kararıyla, ilk derece mahkemesi tarafından verilmiş hukuksuz karar ve ceza hükümlerinin tamamına yakınının, ESASTAN VE USULDEN 711 AYRI NOKTADA BOZMUŞ OLDUĞU,
‼️ Yeniden yapılan yargılamada da, yeni mahkeme heyetinin İstinafın BOZMA GEREKÇELERİNİN TAMAMINI GÖRMEZDEN GELİP, USÜL VE ESASA İLİŞKİN EKSİKLİKLERİN NEREDEYSE HİÇBİRİNİ YERİNE GETİRMEDEN ADETA TİYATRO HÜKMÜNDE BİR YARGILAMA YÜRÜTTÜĞÜ,
‼️ Bu davanın başından sonuna kadar Sayın Adnan Oktar ve camiamıza mensup arkadaşlarımız lehinde ilk ve tek karara imza atan İSTİNAF MAHKEMESİ HEYETİ hakkında, bir kısım medya ve basında korkunç bir karalama kampanyası başlatılarak olmadık itham ve iftiralara maruz bırakıldığı; bunun üzerine haklarında hukuksuz LİNÇ SORUŞTURMALARI AÇILIP GÖREV YERLERİNİN DEĞİŞTİRİLDİĞİ,
‼️ HAKSIZ VE HUKUKSUZ KARARLARA İMZA ATAN HAKİM VE SAVCILARIN İSE TERFİ ETTİRİLEREK ÖDÜLLENDİRİLDİKLERİ
VE BUNLAR GİBİ SAYISIZ DEHŞET VERİCİ GERÇEK, KAMUOYUNDAN GİZLEMEKTEDİR.
Bu gerçeklerin ışığı altında, son dönemde yabancı basında yer alan gerçek dışı itham ve iddialara ilişkin cevaplarımız ise şöyledir;
Bu davanın, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yönelik hazırlanmış büyük bir kumpasın ürünü olduğu, dosya kapsamındaki itham ve iddiaların da açık birer iftiradan ibaret oldukları, davanın daha en başından bu yana Türk kamuoyu tarafından bilinen, endişe ve ürküntü içinde izlenen bir gerçektir.
Arkadaşlarımızın onyıllardır, her normal Türk vatandaşı gibi sürdürdükleri doğal, meşru, legal ve sıradan hayatlarının, savcılık iddianamesinde, soruşturma ve yargılama safhalarında art niyetli, ön yargılı ve maksatlı olarak çarpıtılıp, kanun ve hukuk ayaklar altına alınarak hayali bir "silahlı suç örgütü" görünümüne sokulmaya çalışıldığı tüm ayrıntıları, delil, belge ve detaylarıyla birlikte 80 milyonun gözleri önüne serilmiştir.
Yargılama sürecinde dava dosyasına giren;
➢ Yargılananların kendilerine yöneltilen itham ve iftiraları kökten çürüten yazılı ve sözlü savunmaları,
➢ Dava dosyasına sunulan sayısız somut ve hukuki deliller, belgeler, bulgular, raporlar, HTS kayıtları, vb...
➢ Dosyanın (sözde) müştekilerinin ve kumpasçılar tarafından cezaevinden çıkarılma vaadiyle etkin pişman olmaya zorlanmış bazı sanıkların emniyet, savcılık ve mahkeme ifadelerinde ortaya çıkan yüzlerce yalan, tutarsız ve çelişkili beyanları,
➢ Aralarında Türk Ceza Kanunu’nu yazan çok değerli hukuk profesörlerinden Yargıtay Onursal Başkan ve üyelerine kadar çok sayıda uzman bilim insanlarının, dosyadaki itham ve iddiaların tamamının gerçek dışı olduğunu ispat eden bilirkişi raporları
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımıza yöneltilen itham ve iddiaların tümüyle geçersiz ve gerçek dışı olduğunu, kısacası DAVA DOSYASININ BOMBOŞ OLDUĞUNU ortaya koymuştur. Dava dosyasını inceleyen tüm uzman hukukçular da istisnasız şekilde bu dosyanın “HUKUKEN TAMAMEN BOŞ OLDUĞU” konusunda hem fikirdirler.
Tarih boyunca, yeryüzündeki her türlü kötülüğün, zulmün, karışıklık ve fitnenin düzenleyicisi, savaşların, katliamların, felaketlerin, yoksulluk ve acıların kaynağı olan şeytani bir kadim "derin dünya devleti” vardır.
Tarihin her döneminde Peygamberlerle, inananlarla ve onların liderleriyle mücadele eden, onları yalanlayan, onlara iftiralar atan, tuzaklar kuran, oyunlar oynayan, onları zindanlara atan, işkenceler yapan, şehit etmeye çalışan ve kimi zaman da şehit eden perde arkasındaki karanlık güç, hep bu organize derin dünya devletidir.
Halk arasında “iyilikle kötülüğün savaşı” olarak yaygın kullanılan kavram da, bu şeytani yapı ve uzantılarıyla inananların önde gelenleri arasındaki en eski zamanlardan bugüne dek süre gelen mücadeledir.
Tarih boyunca, Eski Mısır, Eski Roma, Eski Yunan, Pers, Anadolu ve Ortadoğu Uygarlıkları, vb. gibi dönemlerinin bir nevi küresel güçleri olan antik imparatorlukların "derinlerinde" yuvalanarak varlığını sürdürmüş bu şeytani yapının son temsilciliğini ise yaklaşık 400 yıldan bu yana “İNGİLİZ DERİN DEVLETİ” yürütmektedir.
İngiliz derin devleti, dünyanın son döneminde Deccaliyetin dünya hakimiyetini hedefleyen ve siyasi, ekonomik, askeri, finansal, kültürel, vs. her yönden bu şeytani hedefin dünya çapında adım adım zeminini hazırlayan karanlık, sinsi, kan dökücü yapılanmadır.
İşte Adnan Oktar'ın,
✔︎ Deccaliyetin ahir zamandaki son temsilcisi olan İngiliz derin devletinin içyüzünü ifşa eden 2 ciltlik, çok sayıda yabancı dile çevrilmiş dev eseri;
✔︎ Allah ve din düşmanı bu şeytani yapının ateist ve dinsiz ideolojisinin temelini oluşturan "Darwinizmi" ve "materyalizmi" ve bunlara dayanan çarpık ateist felsefe ve ideolojileri bilimsel olarak yerle bir eden, Allah'ın varlığını ve birliğini, yaratılış gerçeğini en akılcı ve çarpıcı biçimde ispat eden 72 dile çevrilmiş 300'ün üzerindeki eseri;
✔︎ Canlıların milyonlarca yıldır hiçbir evrim geçirmediklerini, tüm kompleks yapıları ve sistemleriyle hiç değişmeden günümüze kadar geldiklerini gözler önüne seren binlerce canlı fosil örneklerinin detaylı bilgi ve açıklamalarıyla gözler önüne serildiği 4 ciltlik Yaratılış Atlası;
✔︎ Bu hayati konuları, onyıllardır basın röportajlarında, A9 TV'deki canlı yayın programlarındaki sohbetlerinde gece gündüz anlatması, sürekli gündemde tutması;
✔︎ Eserlerinden faydalanılarak hazırlanan imani, bilimsel, felsefi ve kültürel yüzlerce belgesel, binlerce internet sitesi ve dünya çapında gerçekleştirilen binlerce konferans, panel, sergi ve sayısız kültürel faaliyetler;
vesilesiyle, İngiliz derin devleti ardında konuşlanmış Deccaliyetin
➢ Gerçek yüzünü;
➢ Dünya çapındaki karanlık yapılanmasını;
➢ Küresel trilyonlarca dolarlık finans ağını ve sömürü düzenini;
➢ İnsanları Allah inancından, dinden, güzel ahlaktan uzaklaştırmak, dejenere etmek amacıyla ateist-materyalist sahte bir dünya dini olarak toplumlara benimsetmeye çalıştığı Darwinizmin günümüzde bilimsel açıdan tümüyle geçersiz olduğunu;
➢ Darwinizmi ve Sosyal Darwinizmi, toplumları birbirine düşürüp kargaşa ve çatışmaya sürükleyerek ülkeler ve milletler üzerinde kontrol ve hakimiyet sağlamak için kullanışlı bir silah olarak benimsediğini;
➢ İslam coğrafyasını yerle bir edip, Müslümanları yeryüzünden silme ya da sapkın ideolojileri doğrultusunda asimile etme projelerini;
➢ İnsanları maddi ve manevi olarak nasıl yok etmeye ve kendine köleleştirmeye çalıştığını
ve bunlar gibi nihai dünya hakimiyetini ele geçirmeye yönelik çok sayıda sinsi plan ve projelerini deşifre etmesi ve insanlardan yüzlerce yıldır gizlediği gerçekleri gözler önüne sermesi bu şeytani organizasyonu adeta çılgına çevirmiştir. Bunun üzerine İngiliz derin devleti yani deccaliyet, Sayın Adnan Oktar ile arkadaşlarını KENDİSİNE 1 NUMARALI HEDEF OLARAK BENİMSEMİŞTİR.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızı tutuklatıp etkisizleştirmek ve kendince itibarsızlaştırmak amacıyla oldukça kapsamlı olan bu kumpası hazırlamıştır.
İngiliz derin devleti kurguladığı bu kumpası hayata geçirmek konusunda da, en çok iki gruptan faydalanmıştır.
⧐ Bunlardan birinci grupta yer alanlar : Geçmişte birtakım maddi ve dünyevi çıkar beklentileriyle Adnan Oktar'ın arkadaş grubuna katılmış kimselerdir. Ancak bunlar, zaman içinde beklentilerine karşılık bulamadıkları için öfke ve husumet hisleriyle camiadan ayrılmışlardır.
⧐ İkinci grupta yer alanlar ise : Devlet içinde, yönetimde, bürokraside çeşitli mevkilerde, çeşitli sivil kuruluşlarda ve medyada yuvalanmış, bağnaz, modernizm ve kadın düşmanı, fikir ve düşünce özgürlüğü karşıtı sinsi, karanlık bir yerli derin devlet yapılanmasının elemanlarıdır. Nitekim, Sayın Adnan Oktar’ın
✔︎ Kuran'a dayalı ultramodern, liberal İslami görüşü benimsemesi,
✔︎ Kadın hak ve özgürlüklerini, kadınların İslam'a göre istedikleri gibi giyinme ve hareket etme haklarının olduğunu savunması,
✔︎ A9 Televizyonu'nda yayınlanan programlarında şarkı söylemeyi, dans etmeyi, eğlenmeyi seven, modern, sosyal, dekolteli hanımları ağırlaması ve bu konunun İslamı yaşamak için şart bir mesele olmadığını anlatması
kadın ve modernlik düşmanı bağnaz derin devlet yapılanmasını zaten oldukça rahatsız etmiş ve Kuran'a dayalı modern İslam'ı yaşayan ve savunan Adnan Oktar'a duydukları derin husumeti daha da tırmandırmıştır.
İngiliz derin devleti de, kurguladığı kumpas davası sürecinde, bu iki "kullanışlı" husumetli grubu tetikçi olarak devreye sokmuştur. Gerek camia aleyhinde medya ve sosyal medya üzerinden kara propaganda yürütmek gerekse dosyayı asılsız iftiralarla dolduracak sahte müştekiler oluşturmak amacıyla bu iki grubu ön plana sürmüştür.
Cinsel içerikli konu ve haberlerin kamuoyunda dikkat çekici, ilgi uyandırıcı bir özelliğinin olduğu; cinsel taciz ve tecavüz gibi olayların ise, insanları galeyana getirip toplumsal infiale yol açabildiği bilinen bir gerçektir. Toplum nezdinde insanları gözden düşürüp itibarsızlaştırmak amacıyla başvurulan iftira yöntemleri arasında cinsel içerikli iftiraların öne çıkması da bu sebepledir.
Nitekim tarih boyunca İNANANLARI KARALAMAYA YÖNELİK İLK BAŞVURULAN YÖNTEM DE HEP -kamuoyunu aleyhte etkileyip insanları galeyana getirme konusundaki etkisi tartışmasız olan- CİNSELLİK KONULU İFTİRALAR OLMUŞTUR.
Tarihte aralarında Hz. Yusuf Peygamberin de bulunduğu pek çok inanan, cinsellik iftirasıyla karşı karşıya kalmışlar; alenen masum olmalarına ve suçsuzluklarını gösteren açık delillere rağmen de tutuklanmış ve belirli bir süre boyunca hapsedilmişlerdir. Bu sebeple inananlar, haksız ve hukuksuz yere hapsedilmelerini, Allah’tan gelen bir imtihan ve imanlarını artırma vesilesi olarak görmüşler, hapsedildikleri zindan ve cezaevlerini de “Yusuf Medresesi” olarak isimlendirmişlerdir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımız da, geçmişte Hz. Yusuf peygambere atılan cinsellik iftirasının bir benzerine maruz kalmışlar ve SUÇSUZLUKLARINI İSPATLAYAN SAYISIZ SAVUNMA DELİLLERİ ALENEN ORTADA OLMASINA RAĞMEN, tıpkı Hz. Yusuf gibi haksız ve hukuksuz şekilde verilen mahkumiyet kararlarıyla hapsedilmişlerdir.
Dolayısıyla, Sayın Adnan Oktar hakkında haberlerde yer verilen sözüm ona “KENDİSİNE VERİLEN CEZAYI KABUL ETTİĞİ ŞEKLİNDEKİ” AÇIKLAMALAR, SAYIN ADNAN OKTAR’I KAMUOYU NEZDİNDE GÜYA SUÇLUYMUŞ GİBİ GÖSTERMEYİ AMAÇLAYAN TARAFLI, ALDATICI ve ART NİYETLİ İFADELERDİR.
Unutulmamalıdır ki, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın yargılanmakta oldukları dava dosyasının;
Mahkeme heyetinin yargılananlar aleyhindeki taraflı tutumu ile yargılama boyunca imza atmış olduğu hukuka aykırı sayısız karar ve uygulaması,
Üst mahkeme (İstinaf) tarafından verilen BOZMA KARARI GEREKÇELERİNİN NEREDEYSE HİÇ BİRİSİNİN DİKKATE ALINMAMASI,
Verilen hükmün, yargılamanın çok öncesinde belirlenmiş olduğu izlenimi veren, tiyatro hükmündeki bir yargılama ve neticesinde verilen haksız ve hukuksuz on binlerce yıllık astronomik mahkumiyet kararları,
sebebiyle TÜRK HUKUK TARİHİNE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇECEĞİ TARTIŞMASIZDIR.
Gerek Sayın Adnan Oktar’ın gerekse kendisiyle birlikte yargılanmakta olan arkadaşlarımızın, adeta tiyatro hükmündeki bu sözde yargılama karşısında göstermiş oldukları VAKUR ve ONURLU TAVIR İSE, tıpkı Hz. Yusuf peygamber gibi hem ALLAH (CC)’A OLAN DERİN İMAN ve TEVEKÜLLERİNDEN, hem de GERÇEKLERİN ELBET ORTAYA ÇIKACAĞI ve ADALETİN ER VEYA GEÇ AMA MUTLAK SURETTE TECELLİ EDECEĞİNE olan inanç ve güvenlerinden kaynaklanmaktadır.
Cinsellik Konulu Bu İtham Ve İddiaların Dayanaktan Yoksun Açık Birer İftira Oldukları Dava Sürecinde Ortaya Konan Yüzlerce Somut Delil, Belge, Bulgu ve Raporla Kanıtlanmıştır
Cinsellik konulu itham ve iddialarının tamamının, daha kumpasın en başından itibaren hiçbir delile dayanmayan gerçekdışı ithamlar ile uydurma birer iftiradan ibaret oldukları da açık şekilde ispatlanmıştır.
Her şeyden önce, 2018 senesinde Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın ev ve işyerlerinin bulunduğu 200’ün üzerinde adrese, binlerce polis memuru kullanılarak bir gece yarısı, ansızın ve eş zamanlı baskınlar gerçekleştirilmiştir. Bu baskınlarda ise, soruşturmaya konu iftiraların aksine,
Hiçbir bir suç veya suç unsuruna RASTLANMAMIŞTIR,
Tutsak edilmiş veya zorla alıkonulmuş tek bir kadın veya erkeğe RASTLANMAMIŞTIR.
Cinsel istismara uğramış veya taciz ya da tecavüz edilmiş tek bir kadın, kız ya da çocuğa RASTLANMAMIŞTIR.
Ancak, bu açık gerçeğe rağmen, operasyonla eş zamanlı olarak medyada yapılan yalan haberler sayesinde kamuoyunda oluşturulan suni infial gerekçe gösterilerek, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın 4,5 yılı aşkın süredir haksız ve hukuksuz şekilde tutuklu olarak yargılandıkları dava süreci başlatılmıştır.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın masum oldukları açık şekilde ortada olmasına rağmen sürdürülen dava sürecinde ise; HAKLARINDA İLERİ SÜRÜLEN CİNSEL SUÇ İSNATLARININ TÜMÜNÜN GERÇEK DIŞI, UYDURMA ve HUKUKEN DE GEÇERSİZ OLDUKLARINI İSPAT EDEN YÜZLERCE SAVUNMA DELİLİ dava dosyasına eklenmiştir. Bu savunma delilleri arasından öne çıkan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz;
1– Dosya kapsamında sözlü ve yazılı ifadelerine başvurulan şikayetçilerden 39’unun çeşitli aşamalarındaki ifade ve beyanlarında TAM 1395 KEZ YALAN SÖYLEDİKLERİ tespit edilmesi,
2– Şikayetçilerin iddialarını doğrulayacak HİÇBİR SAĞLIK RAPORU VEYA BELGEYİ DOSYAYA SUNAMAMIŞ olmaları,
3– 2018’deki polis operasyonu ile devamındaki soruşturma ve yargı sürecine kadar geçen (5-10-15 hatta 30 yıl boyunca) RESMİ MERCİLERE HİÇBİR ŞİKAYETTE BULUNMAMIŞ OLMALARI,
4– Şikayette bulunmadıkları gibi, sözde tecavüze ve tacize uğradıklarını iddia ettikleri yere HER GÜN KOŞA KOŞA, NEŞE İÇİNDE GİTMEYE DEVAM ETMELERİ,
5– Maruz kaldıklarını iddia ettikleri olayların olduğu dönemde HİÇ KİMSEDEN YARDIM İSTEMEMELERİ, AİLELERİ VE EN YAKINLARI DAHİL, KİMSEYE BU OLAYLARDAN BAHSETMEMELERİ,
6– İddia ettikleri sözde tecavüz ve taciz olaylarına dair "TAM OLARAK ŞU GÜN, ŞURADA" oldu diye SOMUT, NET ve DOĞRU BİR TARİH, MEKAN ve ZAMAN VEREMEMELERİ,
7– Verdikleri mekan ve tarih bilgilerinin ise hem kendileri hem de ithamda bulundukları kişilere ait CEP TELEFONLARININ HTS KAYITLARIYLA UYUŞMAMASI,
8– Sözde tacize uğradıklarını iddia ettikleri tarihlerde, sözde kendilerine tacizde bulunduklarını öne sürdükleri kişilerin,
– O tarihte yurt dışında olduklarını,
– O tarihte söz konusu evin sahibi ya da kiracısı olmadıklarını,
– O tarihte hastanede kanser tedavisi gördüklerini,
vb. somut olaylarla, resmi kayıt ve belgelerle ispatlamaları üzerine, ŞİKAYETÇİLERİN İDDİALARININ YALAN OLDUĞUNUN ORTAYA ÇIKMASI,
9– Gerçek taciz ve tecavüz vakalarında, mağdurlarda yıllar süren şok ve psikolojik sorunları beraberinde yaşatan çok büyük travmalar oluşmasına rağmen, bu davanın müştekisi olan kadın ve genç kızların bizzat kendi ifadelerinde, herhangi bir ruhsal, psikolojik sorun ya da travma yaşadıklarına dair hiçbir anlatım ve emare olmaması, Adli Tıp raporlarında bu yönde bir bulgu veya tespit bulunmaması,
10– Husumetli kişilerin, çeşitli yöntemlerle müştekilere ulaştıklarının ve bir kısmını kendi baskı, tehdit ve telkinleri sonucunda Emniyete yönlendirdiklerinin, bir kısmını ise Mali Şube’deki bazı polisler tarafından aratarak, masa başında özel kurgulanmış gerçek dışı ifadeleri vermeye mecbur ettiklerinin duruşma sırasındaki beyanlarda ve dosyaya giren baz ve HTS kayıtlarıyla açıkça ortaya çıkmış olması,
11– Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürü Furkan Sezer’in talebi ve İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hasan Yılmaz’ın 06.07.2018 tarihli kararı ile bir kısım müştekilerin USULSÜZ OLARAK ŞÜPHELİ GİBİ GÖSTERİLMİŞ VE HAKLARINDA YURT DIŞINA ÇIKIŞ YASAĞI KARARI VERİLMİŞ olması. Böylece bazı müştekilerin polis operasyonu sonrasında bu kararla gözleri korkutularak ifade vermeye zorlanmaları,
12– Emniyette kendilerine baskı yapıldığını ifade ederek şikayetini geri alma cesareti gösteren kadınlar hakkında ise, TUTUKLAMA KARARI ÇIKARTILMIŞ ya da İTİBAR SUİKASTI DÜZENLENMİŞ olması,
13– Müştekilerin Adli Tıp Kurumu’ndan aldıkları raporların, HİÇBİR ŞEKİLDE CİNSEL SALDIRIYA MARUZ KALMADIKLARINI ORTAYA KOYMASI,
14– Bunun üzerine, dikkat çekici bir şekilde diğer müşteki kadınların ADLİ TIP KURUMU’NA GÖNDERİLMELERİNİN BİRDENBİRE DURDURULMASI, yargılama boyunca yargılananların ısrarlı taleplerine rağmen HİÇBİR MÜŞTEKİ KADININ ADLİ TIP KURUMU’NA MUAYENEYE GÖNDERİLMEMESİ,
15– Müştekilerin büyük bir kısmının ifade verdikleri tarih ile fotoğraf teşhisi yaptıkları tarih arasında 10 AYA VARAN SÜRELER BULUNMASI, bazı müştekilere ise farklı tarihlerde 2 kere teşhis işlemi yaptırılması ve tüm foto teşhis işlemlerinde çok büyük çelişkiler olması,
16– CİNSEL SUÇ İSNADINDA BULUNAN MÜŞTEKİLERİN ŞUBAT 2019’A KADAR FOTOĞRAF TEŞHİSİ YAPTIRILMADAN BEKLETİLMESİNİN AMACININ BU (SAHTE) MÜŞTEKİLERE, MASA ÜSTÜNDE DERLENİP TOPARLANIP KURGULANAN GERÇEK DIŞI SENARYOLAR DOĞRULTUSUNDA TUTUKLANMASI HEDEFLENEN KİŞİLERİN SEÇİLEREK TEŞHİS ETTİRİLMESİNİ SAĞLAMAK OLDUĞUNUN anlaşılması,
– Örneğin, müşteki B.K.'nın, ifadesinde daha önce hiç bahsetmediği isimleri fotoğraf teşhisinde güya birden sözde tecavüzcüleri olarak “hatırlayıvermesi".
– Müşteki E.Ç.’nin ise, 2 farklı zamanda yaptığı 2 ayrı fotoğraf teşhisinin ilkinde bazı isimleri sadece tanıdığını iddia ederken ikincisinde aynı isimleri “bana anal ve oral yoldan cinsel saldırıda bulunan kişiler” (!) şeklinde tanımlaması. Yani ilk teşhiste sadece tanıdığını söylediği kişilerin ikinci teşhiste aynı zamanda güya "kendisine tecavüz eden kişiler" olduğunu da hatırlaması.
Yukarıda sadece bir kısmını sıralamakla yetindiğimiz sayısız savunma delilin de açıkça göstermekte olduğu üzere Sayın Adnan Oktar ve kendisiyle birlikte yargılanmakta olan camiamıza mensup arkadaşlarımıza yöneltilen cinsellik konulu itham ve iddiaların tümü açık bir iftiradan ibarettirler.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaş camiamız hakkında uzun yıllardan bu yana bitmek tükenmek bilmez bir şekilde sık sık gündeme getirilen, ancak nedense halen tek bir tanesine dahi rastlanmayan (sözde) “Şantaj Kasetleri” iddiası, şehir efsanelerinden farklı bir iddia değildir.
Bu iftira, uzun yıllardan bu yana camiamızı karalayıp aleyhimizde olumsuz kamuoyu algısı ve infial oluşturmak, devlet ve emniyet görevlilerini yanlış yönlendirmek, hükümet yetkilileri ve siyasiler ile aramızı açıp bozmak gibi kirli ve art niyetli girişimlere malzeme yapılmak amacıyla yaklaşık 30 yıldan bu yana çeşitli dönemlerde ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilmektedir.
GERÇEKTE İSE ORTADA NE TEK BİR ŞANTAJ KASETİ, NE DE TEK KARE BİR ŞANTAJ KAYDI VEYA GÖRÜNTÜSÜ BULUNMAMAKTADIR. Gerek 1999 gerekse 2018 senesinde camiamıza yönelik düzenlenen operasyonların her ikisinde de bu tür bir kaset veya görüntüye rastlanılmamıştır.
EŞ ZAMANLI ANİ BASKINLAR ŞEKLİNDE DÜZENLENEN HER İKİ OPERASYONDA DA ARKADAŞLARIMIZIN EVLERİNE, İŞ YERLERİNE, DEPOLARINA, HATTA AİLELERİNİN VE AKRABALARININ ADRESLERİNE DAHİ GİRİLEREK HER YER DİDİK DİDİK ARANMIŞTIR. HATTA BAZI EVLERE BALYOZLARLA, İŞ MAKİNALARIYLA GİRİLİP YIKILMAMIŞ DUVAR, BAHÇELERİNDE KAZILMADIK YER BIRAKILMAMIŞTIR. ANCAK SONUÇ YİNE DEĞİŞMEMİŞ, HERHANGİ BİR ŞANTAJ KASETİNE veya GÖRÜNTÜSÜNE RASTLANMAMIŞTIR.
BUNCA YILDIR TEK BİR TANE DAHİ ŞANTAJ KASEDİ BULUNMADIĞI İÇİN DE, 11 TEMMUZ 2018 OPERASYONU SONRASINDA SAYIN ADNAN OKTAR'IN KALEME ALDIĞI ESERLERİNDEN HAZIRLANAN BELGESELLERİN KASETLERİ VE A9 TELEVİZYONU'NUN RTÜK MEVZUATI GEREĞİNCE KANUNEN ARŞİVLEMEK ZORUNDA OLDUĞU CANLI YAYIN KAYITLARININ BULUNDUĞU KASETLER, SANKİ SUÇ ÜSTÜ ELE GEÇİRİLMİŞ ŞANTAJ KASETLERİYMİŞ GİBİ DİZİLİP KAMUOYUNA SERGİLENMİŞTİR.
Özetle, gerek 1999 davasında, gerekse halen yargılanmakta olduğumuz 2018 tarihli operasyon sonucunda açılan davada, NE EMNİYETTE NE DAVA DOSYASINDA NEDE ADLİ EMANETTE TEK BİR ŞANTAJ KASEDİ ya da KAYDI BULUNMAMAKTADIR.
Zaten eğer şantaj için kullanılmış uygunsuz içerikli tek bir kaset veya görüntü ele geçirilmiş olsaydı, bunun sadece Türkiye’de değil dünya çapında TV kanallarında ve sosyal medyada gece gündüz yayınlanacağıysa açık ve aşikardır. Ancak bu tür şantaj videoları hiçbir zaman olmadığı için, elbette hiçbir yerde yayınlanmamıştır.
Sırf kamuoyunu alenen aldatmaya, insanların aklıyla alay etmeye yönelik bu sahtekarca, utanç verici yöntemler dahi kumpasçıların nasıl bir acziyet içerisinde olduklarının, kumpas davası dosyasının nasıl bomboş olduğunun çok açık ve önemli bir göstergesidir.
Son dönemde yabancı basında Sayın Adnan Oktar hakkında ısrarla, “KÜLT LİDER” şeklinde olmadık zorlama bir benzetme yapılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Böylesine zorlama bir benzetme çabasının ısrarla sürdürülmesinin arkasında da, kamuoyunu yanıltıp aldatmayı amaçlayan art niyetli bir yaklaşım olduğu ortadadır.
Avrupa’da ve özellikle Amerika’da kendisinin peygamber veya Allah tarafından görevlendirilmiş bir kişi (Allah’ı tenzih ederiz) olduğunu iddia ederek saf kalpli insanları kandırıp dolandırmayı amaçlayan çok sayıda kişi olması sebebiyle, böyle bir benzetme sayesinde akıllarınca Sayın Adnan Oktar’ı uluslararası toplum nezdinde de itibarsızlaştıracaklarını düşünmektedirler.
Bu benzetmeyle TBAV camiası mensubu arkadaşlarımızı da, güya içe kapalı, esrarengiz, çeşitli özel ritüel ve kuralları olan bir tarikat veya gizemli bir yapıymış gibi göstermeye ve kamuoyunda hakkımızda karanlık bir imaj ile olumsuz bir algı oluşturmaya çalışılmaktadır.
Yabancı basının akıl, mantık ve inandırıcılıktan tümüyle uzak, gülünç ve fantastik anlatımlarını ciddiye alıp herhangi bir açıklama yapmanın gereksiz bir zaman kaybı olduğunu düşünmekle birlikte; ortada ne kült bir lider, ne gizemli bir tarikat, ne de esrarengiz bir cemaat veya yapılanma olmadığını da hatırlatmakta fayda görüyoruz. Yabancı basında yer verilen bu konuya ilişkin iddiaların ise, hiçbir delil ya da belgeye dayanmadığını ve ne somut gerçeklerle ne hayatın doğal akışıyla bağdaşmadığını da ifade etmek isteriz.
Bu noktada bazı önemli gerçekleri hatırlatmakta da fayda görüyoruz:
➢ Sayın Adnan Oktar samimi, dürüst, Allah'ı çok seven, Allah'tan korkup sakınan, Kur'an'ın sınırlarını titizlikle koruyan samimi bir Müslüman'dır. Kendisinin de sıklıkla ifade ettiği gibi, herhangi bir din alimi, İlahiyat profesörü ya da hoca değildir. Adnan Bey ile arkadaşlarımız arasında, İslami tarikatların en klasik özelliği olan şeyh-mürit ilişkisi gibi bir takım dini ritüeller, özel kurallar ya da hiyerarşik bir yapı da bulunmamaktadır.
➢ Adnan Bey ve arkadaş camiamız son derece dışa dönük, samimi, gizlisi saklısı olmayan, demokratik düşünce ve fikir özgürlüğünü, kadın haklarını, insanlar arasında sevgi, saygı ve kardeşlik ruhunun yaygınlaşmasını savunan, çağdaş, modern ve dindar birer Müslümandır. Aynı zamanda, ortak dünya görüşleri ve yaşam biçimleri doğrultusunda biraraya gelmiş, birbirini çok seven, Kur'an ahlakı çerçevesinde her konuda yardımlaşma ve dayanışmayı hayatlarının merkezine alan, inançları doğrultusunda dünya çapında bilimsel ve kültürel faaliyetler düzenleyen bir arkadaş grubudur.
➢ Bu bakımdan, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarımızın İslam dünyasında görülen cemaat ya da tarikat yapılanmaları ile hiçbir ortak yönü olmadığı gibi, benzeşen özellikleri dahi bulunmamaktadır.
Dolayısıyla, yabancı basında yer alan Kült Lider benzetmesiyle kamuoyuna verilmeye çalışılan karanlık imajın da, gerçeklerle uzaktan yakından bağdaşır tek bir yönü bile bulunmamaktadır.
Yabancı basının Sayın Adnan Oktar’ı sözüm ona kült lider olmakla itham ederken, kendisi hakkında bilgi almak amacıyla görüşüne yer verdikleri kişinin, Allah’tan kendisine kitap indirildiğini (Allah’ı tenzih ederiz) iddia eden ve bazı Kuran ayetlerini inkar eden Mısır’lı sahte peygamber REŞAT HALİFE’nin peşinden giderek İslam Dünyası’ndaki itibar ve güvenilirliğini yitirmiş, EDİP YÜKSEL olmasıysa dikkat çekicidir.
Edip Yüksel, sahte Peygamber Reşat Halife’ye olan bağlılığının yanında, Kuran’la bağdaşmayan marjinal görüş ve yorumları sebebiyle de, bugün İslam dünyasına mensup hiçbir mezhep, akım ya da alimin kendisine zerre kadar itibar etmeyip gülüp geçtikleri marjinal bir şahsiyettir.
Ayrıca Edip Yüksel’in,
Kuran’a aykırı görüşleri ve uygunsuz üslubu sebebiyle geçmişte Sayın Adnan Oktar tarafından defalarca eleştirilmiş olması,
Fikir ve görüşlerini benimseyip ona sevgi veya muhabbet besleyen ya da onunla bir arada olmaktan mutluluk duyan tek bir arkadaşı bile bulunmazken, Sayın Adnan Oktar’ı canı gibi seven ve onunla birlikte gerekirse on binlerce yıl hapis yatacak olmayı bile tevekkül ile karşılayan yüzlerce arkadaşının olması,
gibi sebeplerden dolayı, Sayın Adnan Oktar’a ve camiamıza yönelik kıskançlıkla karışık bir husumet beslediği de bilinmektedir.
Dolayısıyla, İslam dünyasında zerre kadar itibarı olmayan Edip Yüksel gibi marjinal bir şahsiyetin husumet ve kıskançlıkla şekillenmiş bozuk görüşlerini, sırf Sayın Adnan Oktar’ın aleyhinde algı oluşturabilmek amacıyla sanki büyük bir olaymış gibi haber konusu yapanlarınsa, ne derece taraflı ve art niyetli oldukları da ortadadır.
Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.