ADALET SAVAŞÇISI GÖRÜNÜMÜNDE ORTAYA ÇIKIP KARŞIT GÖRÜŞTEKİLERE YAPILAN ADALETSİZLİĞİ SAVUNANLAR

Ülkemizde, fikir ve görüş farklılıklarından kaynaklanan bir kutuplaşma uzun zamandır gündemdedir. Bu durum, toplumu sağcılar ve solcular şeklinde ikiye bölmekle kalmamış, iki tarafı da giderek birbirine tahammülsüz hale getirmiştir. Elbette, her vatandaşımız için bu durum geçerli değildir. Ancak, mevcut genel görünümün geçmişteki hoşgörü ve tolerans ortamından çok daha farklı olduğu açıktır. 

Bu durumun en belirgin göstergesi, iki tarafın da şiddetli adaletsizliklerden şikayet ediyor ama birbirleri için adaletsizlik istiyor olmasıdır. Bir kısım sağcılar da solcular da ülkedeki adaletsizliklerin tarifini çok mükemmel yapmaktadır. Vatandaşın mağdur olduğu konuları çok derinden analiz etmekte, nerelerde eksikler var, hangi konuda adım atılması gerekir, ne olursa ülkeye tam anlamıyla adalet gelir, çok iyi yorumlamaktadır. 

Ancak, tarifini yaptığı bu adaletsizlik karşıt görüşten birisine isabet ettiğinde buna göz yummakta, hatta alkışlayıp "oh olsun" demekte, aleni bir haksızlık yapıldığını çok iyi bilmesine rağmen "hak ettiğini bulduğunu" söylemektedir. BİR YANDAN KENDİSİNE ADALETİ ARAR VE SAVUNUR GÖRÜNÜMÜ VERİRKEN DİĞER YANDAN BAŞKALARINA YAPILAN ALENİ ADALETSİZLİKLERE ÖVGÜLER DÜZMEKTEDİR. 

Özellikle, son günlerde köşelerinde sürekli olarak ülkedeki adaletsizlik örneklerinden yakınan, kendi başlarına gelen adaletsizlikleri yana yakıla anlatan, bunun için mücadele verdiklerini söyleyen  bir kısım solcu yazarların, sağcılardan herhangi birinin aynı adaletsizliğin pençesine düşmesine açıkça sevindikleri, hukuksuz olarak ceza almalarından mutluluk duydukları görülmektedir. 

O zaman sormak gerekir: 

Başkasına isabet eden adaletsizliğe sevinen bir insanın adil olduğuna, ülkede adaletin yerleşmesini gerçekten istediğine insanlar nasıl inanıp güvenebilir? 

Sözünü ettiğimiz solcu yorumcular, sağcı kesime mensup insanlar beraat veya az ceza aldığında günlerce yargı sisteminin eksiklerini eleştirmektedir. Karşıt görüşteki kişilere az ceza verilmesine şiddetli öfke göstermekte, hukuku ayaklar altına alma pahasına onlar için sınırsız cezalar istemektedirlerKendilerinin kanunlardaki boşluklar nedeniyle cezaevine sık girmelerinden, anayasanın ve kanunların uygulanmadığından yakınırken kanundaki boşluklar yüzünden bir sağcının haksız yere yıllarca cezaevinde yatmasını desteklemektedirler. Yaşadıkları hukuksuzluklar nedeniyle insanlardan anlayış ve destek beklerken benzer haksızlıklara uğrayan bir sağcının durumunu görmezden gelmekte, anlamamakta ısrar etmektedirler. 

Bu tür kişiler, bir sağcının adaletsiz şekilde yargılandığını çok iyi görmelerine, haksız şekilde hapiste tutulduğunu gayet iyi bilmelerine rağmen bu hakkaniyetsiz uygulamaları göklere çıkarmaktadır. Fakat, kendi yargılanmalarında veya yargı kararlarında biraz olsun adaletsizlikle karşılaştıklarında kendi ideolojisini destekleyen TV kanallarına çıkarak başlarına gelen haksızlıkları ağlamaklı bir üslupla anlatmaktadır. 

OYSA BU DURUMUN, BAŞKALARINA REVA GÖRDÜKLERİ ADALETSİZLİĞİN, SAMİMİYETSİZ, ÇİFTE STANDART TUTUMLARININ KENDİLERİNE DÖNMESİNDEN BAŞKA BİR ŞEY OLMADIĞINI BİR TÜRLÜ ANLAYAMIYORLAR. 

Çünkü adaletsizlik en küçük bir destek ve destekçi bulduğunda dahi, BUNDAN HER GEÇEN GÜN BESLENEN VE BÜYÜYEN BİR BELA HALİNE GELİR. Dolayısıyla, bu kişiler KENDİLERİNİ VURAN ADALETSİZLİĞİ ASLINDA KENDİLERİ BESLİYOR, ancak yine de garip bir şuursuzlukla bunu yapmaya devam ediyorlar. 

Sol ideolojik kesime mensup bir kısım kişilerin bu samimiyetsiz, çifte standart tutumları ve çarpık adalet anlayışları, bu kesimin TOPLUM NEZDİNDEKİ İTİBAR VE GÜVENİNİ DE ORTADAN KALDIRACAK, VARLIK SEBEBİNİ SORGULATACAK BİR HALE GETİRECEKTİR. Çünkü böylesine ikiyüzlü bir tutum karşısında insanlar kaçınılmaz olarak, solcu kesimin yalnızca kendi çıkarlarını ve taraftarlarını gözeten tek yanlı, çarpık bir adalet anlayışına sahip olduğunu düşünecektir. 

Solculuk, felsefi bir fikir akımı olmasının yanında, siyasi bir sistemi de temsil eder. Dolayısıyla, bu çarpık iki yüzlü tavrın yansımaları doğrudan siyasette de görülecektir. Sağcılara yönelik adaletsizlik savunuculuğu yapmak kaçınılmaz olarak solcu politikacıların ve onların savunucularının dindarlara karşı kin ve öfke dolu oldukları izlenimini yaratacaktır. Ülkemizde halkın hatırı sayılır bir kesiminin dindar Müslüman olduğu, sağ kesime mensup olduğu dikkate alındığında, bu durum sol kesime yönelik ciddi bir güven kaybına neden olacaktır. Oysa sol kesim, ne kadar sağa yaklaşır, karşıt görüşlerin de hak ve hukukunu savunursa halkın da o kadar sevgisini ve güvenini kazanır. 

Örneğin, geçtiğimiz günlerde 5. defa hapse gireceğini ifade ederek çeşitli açıklamalar yapan köşe yazarı Barış Pehlivan, bir takım TV kanallarında yaşadığı haksızlık ve hukuksuzlukları çok detaylı anlatmakta ve -kendi deyimiyle- tüm bunları göze alarak yazarlık görevini devam ettirdiğini söylemektedir. 

Ancak, adaletsizlikle, hukuksuzluklarla mücadele ettiğini söyleyen Barış Pehlivan, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılanmasıyla ilgili, masumiyetlerini ispatlayan binlerce delil, doğru bilgi ve belgeyi yok sayan, asılsız ve çirkin iftiralara itibar ederek hiçbir şekilde sorgulamadan son derece suçlayıcı, gerçek dışı haberler yapan, dahası insanları bu camiaya karşı kışkırtmayı hedefleyen yazıları da yazan aynı kişidir. 

Aslında, Barış Pehlivan kendisi de Adnan Oktar Davası'nda yaşanan hukuksuzlukları çok iyi bilmektedir. Çünkü bu davada yaşananlar, kendisinin de mükemmel şekilde analiz ettiği ve kumpaslarda yoğun olarak görülen en bilindik, klasik hukuksuzluklardandır. İçi tümüyle boş, sahte bir "örgüt" suçlaması ile kişilere ne tür hukuksuzluklar yapılabileceğini eminiz kendisi de gayet güzel şekilde tarif edecektir. 

Adnan Oktar Davası, bir kumpasta olabilecek tüm tipik adaletsizliklerin, hukuksuzlukların, usulsüzlüklerin, sahteciliklerin alenen ve pervasızca uygulandığı bir davadır. Bu bakımdan, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benzeri az olan bir örnektir. 

Dolayısıyla Barış Pehlivan'ın, bizzat kendisinin açıkça gördüğü bu hukuksuzlukları görmezden gelerek bu adaletsizliğe alkış tutuyor olması savunduğu "adalet" kavramında bir sorun olduğunu göstermektedir. 

Barış Pehlivan, 8 ay açık cezaevinde yatmayı kahramanlık hikayesi gibi anlatmakta, ancak haklarında hiçbir delil olmadan 6 yıldır cezaevlerinde suçsuz yere tutuklu tutulan Adnan Oktar'a ve onlarca kadın ve erkekten oluşan arkadaşlarına yapılan zulüm ve eziyeti büyük bir coşku ve şevkle teşvik etmektedir. 

15 Ağustos 2023 tarihli Halk TV yayınında Barış Pehlivan, karşılaştıklarını haksızlık olarak nitelemiş ve "insanın düşmanı bile olsa bu şekilde hapis yatmasını istemez" demiştir. Bu sözlerinde samimi olan bir insanın aynı bakış açısını, karşıt fikri görüştekiler benzer haksızlıklara uğradığında da göstermesi beklenir. Ancak Barış Pehlivan, Adnan Oktar camiasının uğradığı haksızlık ve hukuksuzluklar söz konusu olduğunda samimiyetle savunduğunu iddia ettiği prensiplerine ve söylemlerine tamamen ters düşmektedir. 

Barış Pehlivan bu konuda sadece bir örnektir. Onun gibi, sol görüşe mensup pek çok gazeteci, yazar ve yorumcu ne yazık ki aynı çarpık zihniyetle hareket ederek aslında hem sol görüşe ve görüştekilere hem de her şeyin ötesinde Türkiye'de özlemle beklediğimiz "adaletin tesisine" ÇOK ZARAR VERMEKTEDİR. 

Elbette ki bu bozuk yaklaşım tek taraflı değildir. Sağ kesim içinde de kendilerinden olmayanlara karşı kayıtsız kalan, aynı "oh olsun" politikasını sürdüren ciddi bir kitle vardır. 

Oysa, Allah ayetinde şöyle bildirir:

Ey iman edenler, ADİL ŞAHİTLER OLARAK, ALLAH İÇİN, HAKKI AYAKTA TUTUN. BİR TOPLULUĞA OLAN KİNİNİZ, SİZİ ADALETTEN ALIKOYMASIN. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)

Bir Müslüman, bir kişiye veya topluluğa karşı kin ve öfke içinde olsa bile, onlar için de adaleti tam anlamıyla savunmak ve yerine getirmek zorundadır. Bu, Allah'ın emridir. Bir başka ayette Allah Müslümanlara, kendileri, aileleri ve yakınları aleyhine bile olsa adaleti ayakta tutmalarını emretmektedir:

Ey iman edenler, KENDİNİZ, ANNE-BABANIZ VE YAKINLARINIZ ALEYHİNE BİLE OLSA, ALLAH İÇİN ŞAHİTLER OLARAK ADALETİ AYAKTA TUTUN. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse, adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)

Ayette tarif edilen gerçek adalet, bugün insanların büyük çoğunluğunun sahip olduğu "yalnızca kendine ve kendinden olanlara adalet" sapkınlığını yerden yere vurmaktadır. Kuran'a göre, insanın kendisi veya ailesi aleyhine dahi olsa, adaleti ayakta tutacak iman ve kararlılıkta olması şarttır. 

Adaletin önemi hakkında diğer bazı Kuran ayetleri de şöyledir:

Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. ARALARINDA HÜKMEDERSEN ADALETLE HÜKMET. ŞÜPHESİZ, ALLAH, ADALETLE HÜKÜM YÜRÜTENLERİ SEVER. (Maide Suresi, 42)

De ki: "RABBİM ADALETLE DAVRANMAYI EMRETTİ…" (Araf Suresi, 29)

Şüphesiz Allah, ADALETİ, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl Suresi, 909)

Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: Allah'ın indirdiği her Kitab'a inandım. ARANIZDA ADALETLİ DAVRANMAKLA EMROLUNDUM. (Şura Suresi, 15)

Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve İNSANLAR ARASINDA HÜKMETTİĞİNİZDE ADALETLE HÜKMETMENİZİ EMREDİYOR. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)

Sağ ve dindar kesimi temsil eden kişilerin, ALLAH'IN AYETLERİNE RAĞMEN, sırf karşıt fikri destekliyor diye bir kişi hakkında adaletsizliği savunması, onun başına gelen adaletsizlikten haz duyması Kuran'a uygun olmaz. Bilakis Müslümanlığın gereği, karşıt görüşten olsa dahi bir kişinin hakkını savunmaktır. Çünkü Allah, adaletle hükmedenleri sever. 

Eğer ülkemizde adalet istiyorsak, o halde solcu kesimden kişilerin sağcıların, sağcı kesimden kişilerin de solcuların haklarını savunduğunu görmemiz gerekir. Başlangıç olarak bunu, 10 örnekten sadece 1 tanesi için bile yapmak buradaki düğümü çözecektir. Bunu sadece bir kere yapmak "sadece kendine adalet" büyüsünü ortadan kaldıracağı için, bu durum zincirleme şekilde olumlu bir etkileşime girecek ve farklı görüşler birbirlerinin de hakkını savunarak gerçek adalet sisteminin temellerini atıyor olacaklardır. Ülkemizde özlenen gerçek adalet belki de bu yolla gelecektir. 

Şunu da belirtmek gerekir ki, haklı haksız her şey için "ceza" veya "tutukluluk" beklentisi içinde olanların 18. yüzyıl Fransa'sında "asalım", "keselim" naralarıyla ortaya çıkanların kana susamışlığından çok da farkı yoktur. Demokrasi ve medeniyet, cezayla bir insanı yok etmeyi değil, affedicilikle, eğitimle, sevgiyle bir insanı kazanmayı esas alır. 

Eğer huzurlu, medeni, güvenli, gerçek anlamda demokrasinin ve insan haklarının hakim olduğu bir ülkede yaşamak istiyorsak o zaman yapılması gereken, olur olmaz her şey için haksız yere tutuklama, ceza ve hapis isteyen baskıcı, cezacı, kısıtlamacı bir zihniyet yerine hakkı, hukuku, adaleti, özgürlüğü savunan, uygulayan ve teşvik eden bir sistemi tesis etmektir.

Kamuoyunun bilgisine saygılarımızla sunarız.